Eğitim

Acı Portakal – Yiğit Bener Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Acı Portakal – Yiğit Bener Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Acı Portakal kimin eseri? Acı Portakal kitabının yazarı kimdir? Acı Portakal konusu ve anafikri nedir? Acı Portakal kitabı ne konu alıyor? Acı Portakal PDF indirme linki var mı? Acı Portakal kitabının yazarı Yiğit Bener kimdir? İşte Acı Portakal kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Yiğit Bener

Editör: Cem Alpan

Editör: Yalçın Armağan

Tasarımcı: Utku Lomlu

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750741593

Sayfa Sayısı: 183


Acı Portakal Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Hombres! Erkekler! Evet size söylüyorum… Neden böylesiniz siz, niçin? Nedir derdiniz sizin? Neden “hayır” dendiğinde bunun yalnız ve yalnız “hayır” anlamına geldiğini anlayamazsınız bir türlü?.. Nedir ezelden beri bizlere yönelttiğiniz bu sertlik? Nereden geliyor bu saygısızlık? Neden bizleri eşitleriniz olarak kabul edemiyorsunuz? Neden?

Acı Portakal iki ayrı eksende aşama kaydediyor: Otuz yıl ilkin, dünyanın dört bir yanından gelen devrimci militanların eğitim gördükleri Amsterdam’daki bir merkezde yaşanmış olan bir cinsel saldırıyı, olayın tanıklarından “El Turco” lakaplı bir insanın anlatısıyla keşfediyoruz. İkinci eksende ise, günümüz İstanbul’unda bir baba, üniversite çağındaki kızıyla bu yaşananları tartışıyor.

Acı Portakal, dünyayı değişiklik yapma vaadinde bulunanların dahi eril şiddete yeterince mesafe koyamadığını vurgulayarak eril kimliğin sorgulanmasını merkezine alıyor. Roman, hem de baba kız ilişkisi üstünden gerek teknolojik gelişmelerin gerekse siyasete ve toplumsal cinsiyete bakışın ışığında dönem farkının da izini sürüyor.

Yiğit Bener, oldukça sert bir hikâyeyi ironik bir üslupla aktarırken hakikat arayışından ve bununla beraber gelen çetin bir hesaplaşmaya girişmekten kaçınmıyor.”


Acı Portakal Alıntıları – Sözleri

  • Adaletsizlik temeline dayalı bir yargı sistemi hakkaniyet dağıtamaz.
  • …Kim ki sertliği kutsallaştırır, onun esiri olur.
  • Ailenin, hususi mülkiyetin ve devletin, doğrusu iktidarın her türlüsünün hamurunda vardır sertlik.
  • Git oraya , yitik sözcüklerinin peşine düş .
  • ” Kimseye bir faydam dokunamamışken… Olayların akışını değiştirememişken, ‘ ben görevimi yaptım’ diye kendimi iyi mi iyi hissedebilirim? Vicdan rahatlatmak bu kadar kolay mı? “
  • Emekçilerin yasal iş saatlerinin haricinde bile çalıştırılıp artı kıymeti ve sömürüyü arttırmaya çalışıyorlar. Zaman diyalektiği mühim bir kavramdır.”
  • Savunulacak değerlere haiz olmayan bir yaşam özünde değersizdir.”
  • ” Kimseye bir faydam dokunamamışken… Olayların akışını değiştirememişken, ‘ ben görevimi yaptım’ diye kendimi iyi mi iyi hissedebilirim? Vicdan rahatlatmak bu kadar kolay mı? “
  • Beni “kahraman babası” olarak değil, olduğum şeklinde görmesini istedim hep: zaaflarımla, hatalarımla, yetersizliklerim ve yenilgilerimle…
  • Hombres! Erkekler! Evet söylüyorum, siz erkekler… Neden böylesiniz siz, niçin? Nedir derdiniz sizin? Neden ‘hayır’ denildiğinde bunun yalnız ve yalnız ‘hayır’ anlamına geldiğini anlamazsınız bir türlü? Nedir ezelden beri bizlere yönettiğiniz bu sertlik? Bizleri öldürürsünüz, saldırı edersiniz, döversiniz, söversiniz, aşağılarsınız, susturursunuz, kendi kaderimiz üstüne söz söyleme ya da kendi bedenimize haiz olma hakkının bile tanımazsınız bizlere… Nereden geliyor bu saygısızlık? Neden bizlere bir türlü eşitleriniz olarak kabul edemiyorsunuz? Neden? Nedir derdiniz? Ne elde etmeye çalışıyorsunuz? Ne elde edebileceğinizi sanıyorsunuz? Ve daha ne kadar sürecek bu? Ne istiyorsunuz bizlerden? Nedir bizlere, ruhumuza, bedenimize, karnımıza düşmanlığınız?


Acı Portakal İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Kitabı alırken adı oldukça ilgi çekmişti. Anlamı ise oldukça garip Latin Amerika ‘da bir bayan kabuğunu tek parça halinde soyduğu portakaldan bir dilimi karşısındaki adama uzatırsa ondan hoşlandığını ifade etmiş olurmuş Eğer adam o dilimi kabul edip yerse Duygu’nun karşılıklı olduğu anlamına gelirmiş
“Acı Portakal” 2019 senesinde #canyayınları yayınlanmış. Kitap iki değişik dönemde geçiyor. Otuz yıl ilkin Amsterdam’da devrimci militanların eğitim görmüş olduğu bir merkezde gerçekleşirken,
İkinci dönem ise günümüzü konu alıyor baba ve kızı içinde tartışıldığını görüyoruz. Kitaptaki ana karakterimiz El Turco’nun, 12 Eylül darbesinden sonrasında Belçika’ya giden yazarımız Yiğit Bener bulunduğunu idrak etmek zor olmasa gerek . Kitap günümüzdeki toplumsal cinsiyet rollerinden tutun, günlük hayatta tanık olduğumuz kapitalizm distopyasına kadar varıyor.
Acı Portakal, dünyayı değişiklik yapma vaadinde bulunanların dahi şiddete yeterince mesafe koyamadığını ilk sertliği çocuğun ailede gördüğünü (yapmış olduğu minik bir yaramazlıkda dahi onu yargılamamız ) adam egemenliğin sorgulanmasını mevzu alıyor. Roman, hem de baba kız ilişkisi üstünden gerek teknolojik gelişmelerin gerekse siyasete ve toplumsal cinsiyete bakışı gözler önüne seriyor. Sevgi saygı ve kitapla kalalım kitapcanlar (Bibliyofilanne)

Acı Portakal iki ayrı eksende aşama kaydediyor: Otuz yıl ilkin, dünyanın dört bir yanından gelen devrimci militanların eğitim gördükleri Amsterdam’daki bir merkezde yaşanmış olan bir cinsel saldırıyı, olayın tanıklarından “El Turco” lakaplı bir insanın anlatısıyla keşfediyoruz. İkinci eksende ise, günümüz İstanbul’unda bir baba, üniversite çağındaki kızıyla bu yaşananları tartışıyor.
Acı Portakal, dünyayı değişiklik yapma vaadinde bulunanların dahi eril şiddete yeterince mesafe koyamadığını vurgulayarak eril kimliğin sorgulanmasını merkezine alıyor. Roman, hem de baba kız ilişkisi üstünden gerek teknolojik gelişmelerin gerekse siyasete ve toplumsal cinsiyete bakışın ışığında dönem farkının da izini sürüyor.
Kitabın dili yalın, anlatımı sürükleyici. Fakat baba-kız arasındaki diyalogları idrak etmek için politika ve cemiyet terminolojisine hakim olmak lazım. Cümlelerin içindeki kelimelerin bir çok bu mevzularda bilgisi olmayan bir okura zor gelebilir.
Oldukça çarpıcı bir kitap bulunduğunu düşünmüyorum, mevzunun çıkış noktaları sivri olsa da kitap bitimde kafanızda bazı boşluklar yaratıyor. Sanki her şey daha değişik anlatılabilirmiş şeklinde. Tabii bu perspektif tamamen kişisel ve benim okuma alışkanlıklarımla ilgili, özetle kitap bana orta derece geldi. Fakat oldukça yoğun okuma alışkanlığı olmayanlar için güzel bir kitap olabilir. (Çağla Özden)

Ataerkillik ve 80’ler: Daha ilkin çevirilerini duyduğum Yiğit Bener’in romanı “Acı Portakal” 2019 senesinde yayınlanmış. Kitap iki değişik eksende geçiyor. Asıl vaka otuz yıl ilkin Amsterdam’da devrimci militanların eğitim görmüş olduğu bir merkezde gerçekleşirken, öteki bölümlerde ise bu merkezde yaşanmış olan olayların bir baba ve kızı içinde tartışıldığını görüyoruz. Kitaptaki ana karakterimiz El Turco’nun, 12 Eylül darbesinden sonrasında Belçika’ya giden yazarımız Yiğit Bener bulunduğunu saptamak pek de zor olmuyor. Kitap günümüzdeki toplumsal cinsiyet rollerinden tutun, günlük hayatta tanık olduğumuz kapitalizm distopyasına dahi değiniyor. Yazarımız, bir grup militanın Amsterdam’a staja gitmelerini ve orada yaşadıklarını anlatırken her bir düşünceye değişik bir kapı aralıyor bana bakılırsa. Sosyalizm ve komünizm şeklinde siyasal öğretilere bakmak için değişik bir pencere de açıyor bizlere bu kitap. Asıl mevzu Amsterdam’da yaşanmış olan bu devrimci hareketler ve yoldaşlar şeklinde görünse de, aslen kurgunun arkasında oldukça daha derin bir yere değiniyor Yiğit Bener. Erkek egemenliği, ataerkillik ve adam iktidarı. Otuz yıl önceki Amsterdam’da da, günümüz Türkiyesi’nde de kim bilir değişmeyen sayılı şeylerden biri bu kavramlar. Kitabımız bizlere bu kavramların yalnız belli bir kesime hususi olmadığını, toplumcu/komünist etiketli devrimci sol örgütlerinde bile bunlarla hatta bu kavramların bir sonucu olan saldırı ve rahatsız etme şeklinde vakalarla karşılaşabileceğimizi söylüyor. En oldukça hoşuma giden şeylerden biri ise; bu tarz şeyleri, ataerkiyi adam gözüyle sorgulayarak anlatmaya çalışıyor. Karakterimizin içinde yaşamış olduğu çatışmaları ve geriye dönük pişmanlıklarını oldukça rahat gözlemleyebiliyor ve değişik bir çerçeveden bakabiliyoruz. Sadece cinsiyetçiliğe değil devrin homofobisine de değiniyor, Acı Portakal. Kitap; bu mevzular hakkında hem enternasyonal fikirlere yer veriyor hem de o zamanki Türkiye’nin kargaşa ve bunalımlı sosyo-ekonomik, politik ve toplumsal meselelerini de mercek altına alıyor. Yazarımız devrin ruhunu ve duygularını bugünün okuruna hissettirebilmek için romana ikinci bir eksen eklemeyi ve 30 yıl ilkin Amsterdam’da yaşananları günümüzde bir babanın üniversite çağındaki kızına anlatması yöntemiyle taşımayı düşünmüş. Bu yöntem yardımıyla hem romanın akışı hız, esneklik ve derinlik kazanmış, hem de baba karakteri bir bakıma kızına kendi geçmişiyle ilgili hesap verir konuma erişince, kızın eleştirileri yardımıyla o dönemin zihin dünyasını değişik bir pencereden değerlendirmek mümkün olmuş. Bu kısımlar benim de en keyif aldığım kısımlar oldu. Bilhassa kızının ironik bir halde babasına eleştiri yapması, okuması oldukça keyifli ve düşündürücü bölümlerdi. Hoşuma gitmeyen kısım ise, babanın bu fikirleri devamlı bölüp, kendini müdafa ihtiyacı hissetmesiydi. Bu kısımlar tekrara düşülmemek için yazılmış olsa da, bu karakterin düşüncelerini kesintisiz ve daha detaylı dinlemek arzu ederdim. Buna ilaven, kitapta seksenli yılların siyasetine ve bunun şeklinde bazı derin kavramlara da değiniliyor. Mesela Marksizm şeklinde siyasal felsefe akımından haberdar bir okuyucu olarak bu bölümleri okurken ayrı bir zevk aldım lakin bu şeklinde kavramları pek bilmeyen bir okuyucu aynı şeyleri söyleyebilir mi güvenilir değilim. Kısacası bir ön okuma yapılırsa kitabından daha iyi bir verim alınabilir. Kitaptaki arka plan da oldukça güzel bir halde okuyucuya yansıtılmış, bilhassa müze ve yaratı şeklinde kültürel öğelerinde vakalarla harmanlanması oldukça hoşuma gitti. Sonuç olarak bu yaratı için bir geçmiş süre seremonisi demek yanlış olmaz. Geçmiş zamandan şimdiki zamana bağlanan, kuşakların birbirleriyle kurmaya çalışmış oldukları bağları odak noktası icra eden bu roman okunmaya kıymet. Yazarın öteki eserlerine de göz atmak için sabırsızlanıyorum. (sena)


Acı Portakal PDF indirme linki var mı?


Yiğit Bener – Acı Portakal kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de Acı Portakal PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Yiğit Bener Kimdir?

Yiğit Bener, 1958 senesinde Brüksel’de hayata merhaba dedi. Yazar Erhan Bener’in oğlu, Vüs’at O. Bener’in yeğenidir. Evli ve bir kızı olan Bener, İstanbul’da yaşamaktadır.

İlk ve orta öğrenimini Paris ve Ankara’da tamamladıktan sonrasında, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okudu. 12 Eylül 1980 darbesinden sonrasında son derslik öğrencisiyken eğitimini yarım bıraktı; on yıl süresince Brüksel ve Paris’te yaşadı. Çocuk bakıcılığı, mecmua yöneticiliği, göçmen sorunları danışmanlığı, çevirmenlik şeklinde işlerde çalıştı. Halen yazarlığın yanı sıra ustalaşmış konuşma tercümanı olarak iş yapmaktadır. Meslek örgütleri TKTD ve AIIC’de yöneticilik yapmış oldu. Boğaziçi Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi’nde Konferans Tercümanlığı Yüksek Lisans programında öğretim görevlisidir.

İlk öyküsü Yabancı, 1991’de Modern Türk Dili dergisinde gösterildi. Louis Ferdinand Céline’in Gecenin Sonuna Yolculuk adlı romanının çevirisiyle 2002 Dünya Tercüme Ödülünü aldı. 2012’de romanı Heyulanın Dönüşü ile Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanmıştır. Öykü kitabı Diğeri Kabuslar, 2010 senesinde Célin Vuraler tarafınca Autres cauchemars adıyla Fransızcaya çevrildi. Sanal edebiyat dergisi İktidarsız’ın kurucularından ve yazarlarındandır.


Yiğit Bener Kitapları – Eserleri

  • Diğeri Kabuslar
  • Kırılma Noktası
  • Acı Portakal
  • Diğeri Düşler
  • Eksik Taşlar
  • Heyulanın Dönüşü
  • Kusursuz Gezinti
  • Yaramaz Babamla Beter Amcamın Maceraları
  • Simultane Cinnet
  • Özgür Rosto
  • Matbaacılık Oyuncağı
  • Heptameron


Yiğit Bener Alıntıları – Sözleri

  • ”Oldukça eskiden düşlerde gülerdi
    Artık onun da bir geçmişi var” (Eksik Taşlar)
  • Her ilişkiden alabileceklerimizin bir sınırı bulunduğunu unutmamalıyız.Olabilenle yetinip işin tadını çıkarmak yerine bu sınırları zorlarsak, düş kırıklığı kaçınılmazdır. Bu hatayı tamamımız yaparız. Bir ilişkide bir mutluluk kırıntısı yakaladığımızda bunu derhal ne pahasına olursa olsun yaşamın her alanına yaymaya, tüm gereksinimlerimizi bu birlikteliğin sırtından karşılamaya,tüm tatminsizliklerimizi bu ilişki yardımıyla telafi etmeye kalkışırız…böylece var olanı da boğarız. Beklentilerimizi doğru ayarlamayı bilsek…olabileni belli bir seviyede sürdürülebilir kılmaya yoğunlaşsak- olmasıyla birlikte…olabildiğince…gittiği yere kadar… o süre asla eğer olmazsa yaşanmış olan o sınırı olan mutluluğun yinelenebilmesine izin veririz. Üstelik süre içinde birlikteliğin çerçevesinin genişleyebilmesine fırsat tanımış oluruz.eğer o şekilde bir olasılık var ise.Gelgelelim açgözlüyüz… sabırsızız…emek vermek istemiyoruz.zora gelemiyoruz…alışılmış kalıpların dışına çıkabilecek düş gücüne haiz değiliz… Birçoğumuzsa düpedüz yüreksiz… Sonuç olarak, kafamızda (son kertede toplumsal ideolojinin belirlediği) bir ilişki şablonu var, bunun dışına çıkamıyoruz. Beklentilerimizi, davranışlarımızı belirleyen işte bu şablon… içinde debelenip duruyoruz, sınırlarını aşamıyoruz. Mutsuz ilişkilerimizden kopmayı başarabilirsek bile mutsuzluk üreten o şablonumuzu aşamıyoruz. gidip gidip aynı kalıba uyan,aynı kurallara bakılırsa belirlenmiş… doğrusu aynı mutsuzlukları tekrardan üretecek olan benzer ilişkilere tıkılıyoruz. Zor olanı,kuraldışı olanı deneyip yaratıcılık sergilemektense doğrusu her ilişkiyi kendi tekilliği,biricikliği içinde yaşamaktansa,her ilişkiyi aynı çoğul kalıba yerleştirip boğmayı,sıradanlığı güvenceli bir vasatlığı yeğliyoruz…sonrasında mutsuzuz da mutsuz diye yakınıyoruz. (Kırılma Noktası)
  • İnsan olarak uyanabilmek, sonrasında da insan olmaktan utanmadan, vicdan kanaması geçirmeden tekrardan uykuya dalabilmek… Kâbustan kurtuluş… (Diğeri Kabuslar)
  • İnsan kendini tekrardan yaratamıyor! (Diğeri Düşler)
  • Anlaşılan, kati tedavi ya da aşı bulmadıkça kurtuluş yok küresel salgından. Çaresiz, kendi vahamızı kendimiz yaratıp direnmeye çalışacağız, umar bulunana dek. (Heyulanın Dönüşü)
  • ~ Uruguaylı üstadın belirttiği şeklinde:eğer bir çocuğa mutluluğu tanımlamak istiyorsanız oynasın diye önüne bir top yuvarlayın. (Diğeri Düşler)
  • Hep iş, hep iş! Bu iş denen şeyden nefret ediyorum. Sanki ebeveynleri evlatlarından uzak tutmak için icad edilmiş… (Özgür Rosto)
  • Soyut söylemlerin kavrayamayacağı gerçek yaşamın içinden çıkıp geliyorum ben, gerçeğin ta kendisiyim, hatta gerçekliğin kendisinden bile daha sahiciyim. (Kırılma Noktası)
  • Hem sivri biber de sevmez annem. Yemek yerken tabağındaki o ufak ufak dogranmış biber parçalarını hep ayıklar. (Özgür Rosto)
  • Sükutu ikrardan mı geliyordu, güvenilir olamadım. (Heyulanın Dönüşü)
  • Aslına bakarsanız insan benim şeklinde neredeyse doğuştan iki dilli olunca, yazılı ya da sözlü tercüme edimi her iki dilimin ve kültürümü buluşup kaynaştığı biricik süre dilimidir… (Simultane Cinnet)
  • Kadriye evde bir hayvan olmasının çocuklar için iyi bir şey bulunduğunu söylemiş oldu. (Özgür Rosto)
  • Acılar insanı olgunlaştırır dediklerine bakmayın: O iş bir seferde olmuyor,ilkin enikonu ahmaklaşıyor insan, acılaşıyor, hatta kimi zaman kötücülleşiyor.
    “Olgunluk” sadece ondan sonra, oldukça sonrasında… (Diğeri Kabuslar)
  • Belki o süre yaşam denen bu oldukça kıymetli ve biricik zamanı saçmalıklarla doldurup boşa harcamaktan vazgeçmeyi başarabiliriz. (Heyulanın Dönüşü)
  • Belleğini yitiren toplumlar, aynı ilkellik ve kan gölünde boğulmaya mahkumdurlar. (Heyulanın Dönüşü)
  • Söylemin ötesindeki gerçeklik, köşeli kuramların, katı inançların algılamaya izin verdiklerinden oldukça daha ciddidir, enikonu acımasızdır: Gün gelir, bakarsınız yıllarınızı verdiğiniz, onca önemsediğiniz, titizlikle biriktirdiğiniz her şey, her kıymet, her varlık aniden yerle bir olup gitmiş… kesinlikleriniz temelden sarsılmış, tüm dayanaklarınız çökmüş… Bu şekilde bir tükenişle baş etmek kolay mı sanıyorsunuz? Bu şekilde bir enkazın altından oturaklı bir edayla çıkılabilir mi? (Kırılma Noktası)
  • Yurtta barış cihanda barış derken şimdilerde daha oldukça, cihanla kavgalı yurtta kavgalı olduk galiba. (Kırılma Noktası)
  • Karikatür fotoğraf sanatının piçidir… (Simultane Cinnet)
  • “Dejavu”
    … Beynin bitkinlik ya da başka nedenlerden dolayı bir görüntüyü anında algılayamamasından ( doğrusu görüntünün beynin idrak etme merkezine ulaşmadan ilkin belleğe kaydolmasından ) meydana gelen tıbbi anlamda bir araz olabileceğini ve beyin bu girdiyi gecikmeli olarak algıladığında kişinin bu vakası daha ilkin yaşamış olduğu hissine kapılabileceğini bilmekte yarar var. .. (Kusursuz Gezinti)
  • Hombres! Erkekler! Evet söylüyorum, siz erkekler… Neden böylesiniz siz, niçin? Nedir derdiniz sizin? Neden ‘hayır’ denildiğinde bunun yalnız ve yalnız ‘hayır’ anlamına geldiğini anlamazsınız bir türlü? Nedir ezelden beri bizlere yönettiğiniz bu sertlik? Bizleri öldürürsünüz, saldırı edersiniz, döversiniz, söversiniz, aşağılarsınız, susturursunuz, kendi kaderimiz üstüne söz söyleme ya da kendi bedenimize haiz olma hakkının bile tanımazsınız bizlere… Nereden geliyor bu saygısızlık? Neden bizlere bir türlü eşitleriniz olarak kabul edemiyorsunuz? Neden? Nedir derdiniz? Ne elde etmeye çalışıyorsunuz? Ne elde edebileceğinizi sanıyorsunuz? Ve daha ne kadar sürecek bu? Ne istiyorsunuz bizlerden? Nedir bizlere, ruhumuza, bedenimize, karnımıza düşmanlığınız? (Acı Portakal)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş