Eğitim

A’dan Z’ye Yaşar Kemal – Alpay Kabacalı Kitap özeti, konusu ve incelemesi

A’dan Z’ye Yaşar Kemal – Alpay Kabacalı Kitap özeti, konusu ve incelemesi

A’dan Z’ye Yaşar Kemal kimin eseri? A’dan Z’ye Yaşar Kemal kitabının yazarı kimdir? A’dan Z’ye Yaşar Kemal konusu ve anafikri nedir? A’dan Z’ye Yaşar Kemal kitabı ne konu alıyor? A’dan Z’ye Yaşar Kemal PDF indirme linki var mı? A’dan Z’ye Yaşar Kemal kitabının yazarı Alpay Kabacalı kimdir? İşte A’dan Z’ye Yaşar Kemal kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Alpay Kabacalı

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: Yok

Sayfa Sayısı: 57


A’dan Z’ye Yaşar Kemal Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Yapı Kredi Yayınları’nın iki aylık edebiyat dergisi Kitap-lık, Alpay Kabacalı’nın hazırladığı “A’dan Z’ye Yaşar Kemal” başlıklı muhtasar bir sözlükle büyük ustayı uğurluyor. Gülten Akın’ın “Sözler”i; minik İskender’in Dinar Bandosu 2015 ozan orkestrası; Bengü Vahapoğlu’nun yeni Araba Sevdası yayını eleştirisi; Ferit Burak Aydar’ın Don Quijote 400 yaşlarında yazısı; Oliver Sacks’ın hayata vedası; Orhan Koçak’ın Altılının Son Ayağı adlı roman yorumu; Mehmet Rifat’ın, Vedat Günyol’un Sait Faik’i yorumu incelemesi; Sema Rifat’ın Philippe Sollers’in yazma uğraşını özetleyen denemesi; Uğur Kökden’in Amin Maalouf’la bir İstanbul buluşması; Şadan Karadeniz’in, Pierre Bayard’ın Okunmayan kitaplardan iyi mi söz edilir? kitabını özetleyen yazısı; Mehmet Can Doğan’ın Ali Emîri’nin “Tayyare” gazeli yazısı bu sayının öne çıkanları.

Hüseyin Ferhad, Müslüm Yücel, Sevda Müjgan Yüksel, S. Nuroyan yazıları; İlhan Durusel, Adil İzci, Nazlı Karabıyıkoğlu, Petek Sinem Dulun, Batıkan Köse öyküleri; Süreyya Berfe, Hüseyin Ferhad, Necmi Zekâ, minik İskender, Osman Çakmakçı, Betül Tarıman, Senem Gökel şiirleri ve Türker Ayyıldız, Ertuğ Uçar söyleşileri ile Kitap-lık her mevsim iyi edebiyatın izinde.

(Tanıtım Bülteninden)


A’dan Z’ye Yaşar Kemal Alıntıları – Sözleri

  • Doğanın en minik parçasının bile bir kimliği, bir kişiliği var.
  • Yaşar Kemal, tam mahkemenin kapısına gelmişti ki, geri döndü, seslendi: “ Ben de sizi mahkûm ediyorum.”
  • “ Benim romanlarıma, hikâyelerime bakarsan, ağırlığı olan
    iki insan tipi var. Biri çocuklar, biri yaşlılar.
  • “Dünyayı öğretecekleri, insanı öğretecekleri yerde dünyayı ve insanı ezberletiyorlar. Nasıl olmalı? Elbet eğitim­ciler uğraşıyorlar bunun üstünde. Bir Pestalozzi çıkıyor, bir adım ileri atabiliyor. Ezberletmek yerine göstermek asla eğer olmazsa. Ama bigün insanoğlu hakikaten iyi bir dünya kurarsa tek gideceği yer, ez­berci ya da görerek eğitim değil, yaşayarak eğitimdir.”
  • ‘İnsan bu dünyada, buna gerçek dünya diyelim, yaşadığı kadar bir de kendi yarattığı bir dünya içinde yaşıyor.’
  • “Bir dünya boşaldı, be­nim ülkem bomboş bir ziraat çölü oldu. Ama yazları tüm ova sararmış altın başaklı ekin tarlalarıyla dalgalanırken de… Yeni, başka, gene esrarengiz bir dünya oluveriyordu.”
  • ‘Bütün romanlarınızda istediğiniz nedir?’ dedi. Saniyesinde söyledim, bir tek sözcükle: ‘Direnç’ dedim. Ortadirek insanlığın direncidir.
  • ‘Köylülük durumu benim için, doğa karşısında bin yıllardan bu yana davranışını belirlemiş insanlıktır.’
  • “Bana durmadan sorulan bir soru var. Bir konferansta, New York’ta bir kişi de bana niçin hep Çukurova’yı yazıyorsunuz, diye sordu. Ben de ona şu karşılığı verdim, ben mi yalnız Çukurova’yı yazdım, öyle mi sanıyorsunuz, bakın size söyleyeyim, şu dünya ya­zarları içinde Çukurova’yı yazan tek kişi ben değilim ki, Kafka da, Joyce da, Tolstoy da, Dostoyevski de, Çehov da, Balzac da, Stendhal da… Herkes herkes Çukurova’yı yazdı. Ben gökyüzünden yere in­medim ki, Çukurova’da, bir köyde doğdum, bir kasabayı, bir şehri, bir toprak parçasının doğasını yaşadım. Akdeniz’i, Torosları yaşa­dım. Kafka bir bürokrat takımı içinde yaşamasaydı Dava’yı, Şato’yu yazabilir miydi? Bir Yahudi olmasaydı, o kurşun geçirmez karanlık onun ülkesi olabilir miydi? Dostoyevski Petrograd’ı, Sibirya’yı yaşa­masaydı, oradaki insanları yaşamasaydı, insan psikolojisini böylesine sağlıklı, derinlemesine verebilir miydi?”
  • Benim romanlarıma, hikâyelerime bakarsan, ağırlığı olan iki insan tipi var. Biri çocuklar, biri yaşlılar.
  • “Çukurova yalnız doğduğum büyüdüğüm yer değil, bir bakı­ma romanımın vatanıdır. Mesela İstanbul’da, Ankara’da, dünya­nın herhangi bir yerinde rastladığım bir vakası, bir insani davranışı, bir roman kişisini roman yazarken Çukurova’ya, Çukurova’nın ko­şullarına, iklimine taşıyorum. Romanlarımda faydalandığım birçok kişiler, davranışlar, ruhsal durumlar, yaratışlar yalnız Çukuro­va’da öğrendiklerim değildir. Ben Çukurova’yı tekrardan romanla­rımda yaratıyorum. Yine yine edeyim, benim doğduğum, büyü­düğüm cenup, yalnız benim olduğum büyüdüğüm yer değil; benim romanımın vatanıdır. Romanda yarattığım, işlediğim bence, yeni bir roman ülkesidir.”
  • “Bizde mahalli kültür özümsenmedi, ona öykünüldü. Osmanlılar da Batıyı özümseyememiş, işin kolayına kaçıp ona öykünmüşler.”
  • ‘Savrun Suyu öyle aydınlık bir sudur ki, dibine Kuran düşse okunur.’
  • “ Çukurova yalnız doğduğum büyüdüğüm yer değil, bir bakıma romanımın vatanıdır.”
  • “Bir traktörün ev halkından birisi bulunduğunu gördüm.”


A’dan Z’ye Yaşar Kemal İncelemesi – Kişisel Yorumlar

A’dan Z’ye Yaşar Kemal: Yaşar Kemalli asla okumadıysanız kitaplarından ilkin bunu okuyup yaşamı hakkında olsun bir oldukça bilgiye haiz olabilirsiniz.
Kitap yazar/yasar-kemal’in Eseri kitap/agitlar–934 hakkında şunu diyor;
Ağıtlar, Yaşar Kemal’ in ilk göz ağrısı… İlk kitabı da ağıtlar
üstüne (Ağıtlar, Adana Halkevi Yayını, 1943)… “ Yaşar Kemal” olmadan ilkin, Kemal Sadık Göğceli iken başladı ağıt derlemelerine.
Kitap da bu imzayla çıktı. Kendisi, şu şekilde konu alıyor:
“Ağıtları 1939-1942 yılları aralığında derlemeye başladım.
Doğduğum köy olan Hemite köyünde (şimdiki adı Gökçedam) ölülere ağıt yakılırdı. Bu anane çocukluğumdan bu yana sürüp geliyordu. Bir de Torosların arkasından Çukurova’ya Avşarlar iniyorlar, yazın pamukta, çeltikte, orakçılıkta çalışıyorlar, kışın da
kök söküyor, çift sürüyorlar, ark kazıyorlardı geleneği olduğu benzer biçimde sürüyordu. Onların ağıtlarını da bizim ovanın
kızları, âşıkları öğreniyorlardı.( Syf;5)
yazar/yasar-kemal’in çocuk sevgisi hakkında ise;
“ Benim romanlarıma, hikâyelerime bakarsan, ağırlığı olan iki insan tipi var. Biri çocuklar, biri yaşlılar.( Syf;7)
Bir gün dünyamız gerçek bir barışa, insanca bir yaşama kavuşacaksa ufaklıklara davranışımızın değişmesi gerekiyor. Bu, dünyanın hiçbir yanında sanırsam yapılmıyor. Dünyadaki eğitim düzeni de çok kötü bir seviye. Dünyayı öğretecekleri, insanı öğretecekleri yerde dünyayı ve insanı ezberletiyorlar. Nasıl olmalı? Elbet eğitimciler uğraşıyorlar bunun üstünde. . Bir Pestalozzi çıkıyor, bigün insanoğlu hakikaten iyi bir dünya kurarsa tek gideceği yer, ezberci ya da görerek eğitim değil, yaşayarak eğitimdir. (syf;8)
yazar/yasar-kemal’in çocukluğu hakkında ise;
Çocukluğunun krallığında neler yoktu ki… Çiğdemler, babasını öldüreni öldürtmek için uğraşlar, bir al tayı ovalarca koşturmalar, keklikler, kartallar, kartal yuvalarına tırmanma, böğürtlen toplama, Ceyhan ırmağında yüzmeler, boyunu aşan ekinler içinde
tavşan yavrusu aramalar, Anavarza kalesinin yıkıntıları içinde renkli seramik parçaları toplama, akarsuya düşen yıldızlar, suyla
akıp giden bulutlar, bigün yüce denizi görebilmek düşü… Anlatılamayacak kadar zengindi o krallık. Doğada her mahluk, her renk, koku onu luktan delirtiyor, kendinden geçirtiyordu. Durmadan türküler söylüyordu. Köyde adını Deli Kemal koymuşlardı.(Syf;9)
yazar/yasar-kemal’in tabiat hakkında düşüncesini kitap;
Gençliğim de doğada birbirine benzer iki unsur arıyor, bir türlü bulamıyordum. Meğer o altıgen kar tanecikleri bile birbirlerine asla benzemiyorlarmış. Doğa oldukça oldukça varlıklı. Yazarlar da doğaya yardım etmeli, doğayla beraber insanları zenginleştirmeli.” (Syf;19)
yazar/yasar-kemal’in roman hakkında düşüncesi;
“ Her çağ kendi romanını, kendi ifade biçimini getirir. Anlatım biçimleri de, roman kurguları da, roman biçimleri de gökten inmez. Anlatımlar da sıkı sıkıya içinde geliştiği topluma bağlıdır. Söz eylemdir. Harekettir, büyüdür. Evrenimizi yaratan da sözdür. Ben sözle yeni bir dünya değil, yeni bir roman dünyası kurmaya çalıştım. İnsanlaryüzyıllardan bu yana iyi mi kendilerine düş ve mit dünyaları kurmuşlarsa, roman da insanlığın kurduğu mit dünyasının içindedir. Bu dünya, benim kurmaya çalıştığım dünya, kendimce bir dünyadır. Yaşadığımız dünya ile ilişkisi, dünya ile beraber yaşamın gerçeğini, düşlerin ve mitlerin gerçeğini aramak değil midir? Roman bu aramanın bir başka yoludur.
Okuyun okumak isteyen dm’den ulaşırsa kitabı atarım.
Keyifli okumalar. (Rüm⠀ོ)

Mini minnacık bir kitap, yeni bir bilgiye rastlamadım fakat en azından saçma sapan da değildi. Öz. Her yönüyle Yaşar KEMAL de denemez, sanatıyla Yaşar KEMAL diyelim. Onun ortadireğe olan bakışını seviyorum. Sırf bundan dolayı ortadirek ahalisinide. Ama Orta zekalılar cennetinde yaşayanları değil! Yaşar KEMAL hakkında okumak insana insanlık katıyor. (Seren)

Yaşar Kemal’i hemen hemen okumadıysanız bu kitap size oldukça güzel bir rehber olabilir. Yaşar Kemal’in iyi mi yetiştiğini, hangi sıkıntılı koşullardan geçtiğini, nerelerden beslendiğini, kimlerden, hangi yazarlardan esin aldığını kitapta bulabilirsiniz. Ben kendi adıma, Yaşar Kemal’e esin veren ve asla duymadığım birkaç yazarı da listeme eklemiş oldum. Bir çok yerde Yaşar Kemal’in sözleriyle anlatılıyor aslına bakarsan. Kısa ve okuması kolay bir kitap, 1 saatte bitirebilirsiniz fakat kitap bittikten sonrasında incelemesi birkaç gün sürer.
Güzel okumalar (Zeynep Ünal)


A’dan Z’ye Yaşar Kemal PDF indirme linki var mı?


Alpay Kabacalı – A’dan Z’ye Yaşar Kemal kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de A’dan Z’ye Yaşar Kemal PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Alpay Kabacalı Kimdir?

Alpay Kabacalı 1 Eylül 1942 tarihinde Antalya’da hayata merhaba dedi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okudu, bağımsız yazar olarak çalışıyor.

İlk yazısı 1959’da Varlık dergisinde piyasaya sürülen Kabacalı, 1966-68 yılları aralığında 14 sayı devam eden bir politika-edebiyat dergisi çıkardı: Gerçekler Postası. 1968’den 1969’a kadar Ant dergisinde yazı işleri müdürlüğü yapmış oldu; bu dergide piyasaya sürülen bir yazısından dolayı 12 Mart döneminde 11 ay cezaevinde kaldı (1972-73). Daha sonrasında yayınevlerinde ve haber ajanslarında redaktörlük ve yöneticilik yapmış oldu; 1975-80 içinde Yeni Ortam ve Cumhuriyet gazetelerinde yazdı. Milliyet Sanat, Sanat Olayı ve Yeni Gündem dergilerinde yazı işleri müdürlüğü yapmış oldu. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi ile Cumhuriyet Süreci Türkiye Ansiklopedisi’nin gösterim kurullarında bulunmuş oldu.

1976-1989 içinde Türkiye Yazarlar Sendikası’nın yönetim kurulunda vazife icra eden Alpay Kabacalı, 1997 -2001 içinde PEN Yazarlar Derneği’nin başkanlığında bulunmuş oldu. 1999’dan bu yana Bilim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği’nin (BESAM) başkanı.

Kitapları: Alpay Kabacalı’nın 1987’de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ nin Basın Üstüne Araştırma Ödülü’nü kazanan Türk Yayın Tarihi (ikinci basımı Türk Kitap Tarihi adıyla, 1989), Türkiye’de Basın Sansürü (1990), Türk Basınında Demokrasi(1994), Türkiye’de Matbaa Basın ve Yayın (2000) benzer biçimde basın ve gösterim zamanı incelemeleri yanında genel tarihle ilgili eserleri (Arap Çöllerinde Türkler, 1990;Türkiye’de Gençlik Hareketleri, 1992; Türkiye’de Siyasal Cinayetler, 1993;Geçmişten Günümüze İstanbul, 2003; Bilinmeyen Yönleriyle Cumhuriyet Tarihi, 2004; Nesnel Tarihin Prizmasından Abdülhamid, 2005) ve şairlerimiz, yazarlarımız üstüne monografik kitapları yayımlandı.

Alpay Kabacalı’nın ikinci baskısını sunduğumuz Kültürümüzden İnsan Adaları kitabı, modern kültür ve sanatımıza katkıda bulunmuş doksandan fazla kişiyi mevzu alan ve 1988-90 arası Cumhuriyet gazetesinde piyasaya sürülen portre-röportajlarına, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Turhan Selçuk ve Melih Cevdet Anday benzer biçimde ustalarla meydana getirilen konuşmaların eklenmesiyle oluşturuldu.

15 Nisan 2014 Salı günü vefat etmiş ve Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir.


Alpay Kabacalı Kitapları – Eserleri

  • Talat Paşa’nın Anıları
  • Hatıralar
  • A’dan Z’ye Yaşar Kemal
  • Neyzen Tevfik
  • Aşk Şiirleri Antolojisi
  • Bir Destan Rüzgarı
  • Türkiye’de Gençlik Hareketleri
  • Ozan Eşref
  • Arap Çöllerinde Türkler
  • Türkiye’de Siyasal Cinayetler
  • Gül Yaprağını Döktü Bugün
  • Bir İhtilalcinin Serüvenleri
  • Gözyaşından Gülmeceye Aziz Nesin
  • İlhan Selçuk
  • Yakın Tarihimizden Büyük Dönemeçler
  • Kültürümüzden İnsan Adaları
  • Cevdet Kudret’e Saygı
  • Edebiyatımızın Koca Çınarı Rıfat Ilgaz
  • Tüm Yönleriyle Nasreddin Hoca (Hayatı, Kişiliği, Fıkraları)
  • Türk Kitap Tarihi
  • II. Mahmud
  • 100. Doğum Yıl Dönümünde Nazım Hikmet’e Armağan
  • İstanbul


Alpay Kabacalı Alıntıları – Sözleri

  • Jön Türk hareketi, ülkeye eşitlik, özgürlük ve hakkaniyet getirmek amacıyla ortaya atılmıştı. Bunlara ulaşmak için Jön Türkler, Araplar, Yunanlılar, Arnavutlar, Türkler vesaire benzer biçimde yurttaki tüm milletleri birleştirmeyi umuyorlar; böylelikle de sevgili vatanın bağımsızlık ve gelişmesi için beraber çalışabilecekleri sanıyorlardı. Fakat ihtilali izleyen vakalar, ne yazık ki, bambaşka bir görünüm gösterdi. Yunanlılar, İttihat ve Terakki’nin aslolan amaçlarının gerçekleşmemesi için bu birleş dertle karşı çıktılar; özgürlük ve eşitlik, onların amaç ve çıkarlarını aykırıydı. Eşitlik demek, tüm yurtseverlerin dışarıda ve çalışmada eşitliği demekti. (Talat Paşa’nın Anıları)
  • Dalmış gitmişken, mübaşir dürttü. Başkan, “sonucu yazdırıyorum,” diyordu. Ayağa kalktı, ellerini kavuşturup bekledi. Yaşamının mühim bir dönüm noktasıydı. Ya eşkıyanın kendisini bıçakladığı o çok kötü hapishaneye tekrardan girip senelerce hapislerde sürünecek ya da aklanacaktı… (Bir Destan Rüzgarı)
  • — Allahaşkına bana söyler misin, dedim, Neyzen Tevfik nerede yatıp kalkıyor?
    — Burada, Hocapaşa Camii’nin bir tabutluğu var, oraya gider. Bir tabutun kapağını kaldırır, içine girer, kapağı da üzerine çeker ve rahat rahat uyur.» (Dünya, 19.6.1966). (Neyzen Tevfik)
  • Enver Paşanın, kumanda heyetini gençleştirmek kanalıyla uyguladığı askeri askeri ıslahatın cidden isabetli bir önlem olduğu tamamen meydana çıkıyor ve büyük birliklerin,strateji ve taktik kurallarını bilen genç kumandanlar elinde hareket kabiliyeti kazandıkları görülüyordu. (Hatıralar)
  • Doğanın en minik parçasının bile bir kimliği, bir kişiliği var. (A’dan Z’ye Yaşar Kemal)
  • ‘Bütün romanlarınızda istediğiniz nedir?’ dedi. Saniyesinde söyledim, bir tek sözcükle: ‘Direnç’ dedim. Ortadirek insanlığın direncidir. (A’dan Z’ye Yaşar Kemal)
  • sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
    kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
    lügatımızda akşamdan kalma bir sövgü
    salonlar piyasalar sanat sevicileri
    derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni
    yakanda bir amonyak çiçeği
    yalnızlığım benim sidikli kontesim
    ne kadar rezil olursak o denli iyi (Aşk Şiirleri Antolojisi)
  • Monsenyör Muşeg, “Artık Ermenilerin silahlı olduğundan, tekrar 1894 kırımları benzer biçimde hadiselerden korkmayacaklarından, bir Ermeninin kılına hata gelirse buna karşılık on Türk mahvedeceğinden” uluorta bahsediyordu. (Hatıralar)
  • Ertesi günkü gazeteler,Fen Fakültesi hocası ve Maarif Nazırı (Eğitim Bakanı) Said Bey’in “Tüm çağdaş ülkelerde öğrencilerin bu benzer biçimde gösterileri olur.” söylediği yazıyor ;”Bu vakada öğrencilerin kışkırtılmalara kapıldıkları söyleniyor,ne dersiniz ?” sorusunu, “Hayır,olması imkansız. Zira bununla Darülfünun öğrencileri yeteneksizlikle suçlanmış olur,oysa Darülfünun öğrencileri kışkırtmaya asla kapılmaz. ” diye yanıtladığını belirtiyordu. (Türkiye’de Gençlik Hareketleri)
  • 1902’de İnebolu’da hayata merhaba dedi. İstanbul’da Edebiyat Fakültesi Edebiyat Kısmı’ndeki öğreniminin arkasından, birçok lisede öğretmenlik, Ankara Devlet Konservatuvarı’nda müdürlük (1941-44), Londra’da talebe müfettişliği (1951-54), Londra Üniversitesi’nde okutmanlık (1959-62) yapmış oldu. Bu görevleri haricinde yaşamı hep öğretmenlikle geçti. Emekli olduktan sonrasında öğretmenliğini sürdürdü. Dedem Korkut’un Kitabı (1973) ile Kâtip Çelebi’nin kitapları başta olmak suretiyle birçok kültür yapıtını inceleyen ve günümüz Türkçesine aktaran Gökyay, eleştirilerini Destursuz Bağa Girenler (1982) adlı kitabında topladı. Dergilerde oldukça sayıda araştırma ve makalesi ile bilimsel kongreler için hazırladığı bildirileri yayımlandı. Çalışmalarıyla dünya bilim çevrelerinde elit bir yer edindi.
    Orhan Şaik Gökyay’ı 1994’te yitirdik. (Kültürümüzden İnsan Adaları)
  • Dolayısıyla kim ne derse desin, Rusya’nın yengisi neticesinde savunmasız,aşağılanıp horlanmış olarak Rus, İngiliz ve Fransız zulüm ve kahrı altına düşmektense,mert ve yürekli milletlere yakışır bir kahramanlıkla kanının son damlasına kadar çarpışarak neticede ya kati yengiyi elde ederek ebediyen kurtulmak veyahut “Tüm varım elimden gitti, bir namus haricinde!” demeye hak kazanarak yiğitlik ve namuskarlıkla nihayet vermek, bence yeğ tutulmalıdır. (Hatıralar)
  • Zamanla kimi cephelerde açlık başladı. Erzak ulaştırılamıyordu buralara… Yüzbaşı Selahattin konu alıyor:
    “ Halep, Konya benzer biçimde yerlerde büyük erzak ambarlarında buğday stoku vardı. Ama bunlar bizlere ulaşamıyordu. Şundan dolayı tren sadece Nusaybin’e kadar gelmişti. Nusaybin’de Musul’a 150 kilometre vardı. Bu yol yazın her türlü taşımaya elverişliydi. Ancak kış ulaşınca yalnız hayvan ve deve işliyordu. Deve Nusaybin’de Musul’a on sekiz günde geliyordu. On sekiz gün de dönüş… Demek ki otuz altı günlük bir iş… Bir deve sadece kendi yiyeceğinin yirmi sekiz günlük miktarını taşıyabiliyordu. Demek ki, deve yararsızdı.
    … Ordu aç kalmasın diye halkın elindeki erzakı paralı ve parasız alıyorduk.
    Böylece açlık halkta yoğunlaşıyordu.
    Musul’da bir ekmek bir gümüş mecidiyeye ( şu demek oluyor ki bir lira ) ve sonraları üç liraya çıkmıştı. Halk bu parayı bulup ekmek alamazdı. Açlıktan ölüm vakaları başladı. Her gün sokaklarda hanım, adam, çocuk, yaşlanmış bağıra bağıra ölüme gidiyor, bir umar bulunamıyordu.
    Ölen evlatların etini kasap dükkanlarında koyun ve kuzu eti diye satan yada aşçı dükkanlarında pişirip halka yediren 10-12 şahıs idam edilmişti.” (Yakın Tarihimizden Büyük Dönemeçler)
  • 1. Türk Darülfünununu, Türk milletinin terbiye ve bilim müessesesi bilen Edebiyat Medresesi(Fakültesi)talebesi,kendi samimi varlığı içinde manevî heyecanların zevkinden yoksun,bağımsızlık,kutsallık ve milliyet hislerine yabancı ve saldırgan kişileri görmekle üzüntülüdür.
    2. Darülfünun gençliği, memleketin kamu vicdanına esasen mahkum edilmiş bulunan, fakat her nede olsa terbiye ve kültür ocağına sokulmuş olan bu efendilere karşı nefret ve tiksintisini bildirir.
    3. Kongreden seçilen bir kurul,müderris Cenap Şahabettin, Ali Kemal,Rıza Tevfik,Hüseyin Daniş ve muallim Barsamyan Beylere bu sonucu bildirerek kendilerini istifaya çağrı ettiğini ve öğrencilerin bilim ve kültür adına değil,kolay bir yurttaş sıfatıyla dahi kendileriyle ilişkide bulunmayacaklarını duyuru eder.
    Müderris ve muallimlere karşı sonsuz saygı duyan öğrenciler, kendilerini en haklı ve mecburi bazı kararlar almaya yönelten mühim bir durum karşısında kalmıştır. Aldığımız kati kararları yüce meclisinize sunarken bu özgür sözlerin mukaddes ve haklı coşkumuzun bir yansıması olarak değerlendirip kabulünü diliyoruz. (Türkiye’de Gençlik Hareketleri)
  • Bu partide aşırı yurtsever, sinirli, tecrübesiz ve inatçı kimseler bulunabilir ve bu benzer biçimde unsurlar parti için bir çekince oluşturabilir. Ancak cemiyeti hırsızlık ve şerefsizlikle suçlamak en büyük cinayettir. (Talat Paşa’nın Anıları)
  • Erbab-ı mansıptan biri millete eşek demiş,
    Reddedilmez bu şekilde bir söz amma pek can sıkar,
    Millet eşek olsa da eşek diyen bilmez mi ki,
    Sadrazamlarla valiler de milletten çıkar. (Ozan Eşref)
  • Büyük ana para çocugu gazeteler devletede gebedirler. Holdingleri dolayısıyla devletle sıcak ilişkileri devlet bankalarından aldıkları krediler yüzünden devletede devletin en büyük örgütlü kurumu olan hükümetede bagımlıdırlar. (Gözyaşından Gülmeceye Aziz Nesin)
  • Arap ve Ermeni ıslahatçılarının, bununla beraber ve aynı aynı tarzda aynı şeyleri gösterdiklerini gösteren bu rivayetler, Türkiye’nin taksimi hakkında o vakit Fransa ve Rusya içinde kararlaştırılmış olan siyaseti pek güzel kanıtlama eder zannederim. (Hatıralar)
  • Evet cenk kaybedilmişti… Olup bitenlerin baş sorumlusu Enver Paşa, İslam ordusu komutanlığına atadığı Kafkasya’daki kardeş Nuri Paşa’ya 15 Ekim 1918’de şunları yazıyordu.
    “ Düşmanlarla bütün bağlaşıklarımız, hep birlikte barış yapmak zorunluluğuna girdik. Dolayısıyla, yakında barış görüşmeleri başlayacaktır. Barışı bizim aradığımıza göre oyunu kaybettik demektir.”
    …..
    Anadolu’da buruk bir istasyon… Trende, İstanbula dönen Falih Rıfkı… Bir hanım durmuş, gelene geçene:
    – Benim Ahmet’i gördünüz mü? diyor.
    “Yırtık basmasının altında” kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun, İstanbul yolunun aksini gösteriyor:
    – Bu tarafa gitmişti, diyor.
    O tarafa ? Aden’e mi, Medine’ye mi, Kanal’a mı, Sarıkamış’a mı, Bağdat’a mı ?
    Ahmet’ini buz mu, kum mu, skorpit yarası mı , tifüs biti mi yedi ? Eğer hepsinden kurtulmuşsa, Ahmet’ini görsen, ona da soracaksın:
    – Ahmet’imi gördün mü ?
    Hayır, hiçbirimiz Ahmet’ini görmedik. Fakat Ahmet’in her şeyi görmüş oldu: Allah’ın Muhammet’e bile anlatamadığı cehennemi görmüş oldu (…)
    Anadolu Ahmet’ini soruyor. Ahmet, o daha dün bir kurşun istifinden daha ucuzlaşan Ahmet, şimdi onun pahasını kanadını küsmüş, tırnaklarını büzmüş, bizlere dimdik bakan ana kartalın gözlerinde okuyoruz.
    Ahmet’i ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek, onunla ne kazandığımızı bu anaya anlatabilsek, onu övündürecek bir haber verebilsek… Fakat biz Ahmet’i kumarda kaybettik !” (Yakın Tarihimizden Büyük Dönemeçler)
  • Komitelere karşı daima en büyük hoşgörüyü gösterdim ve onların gerçek amaçlarını bilmiyormuş benzer biçimde davrandım. Fakat hükümetin bu davranışı, komitelerin ihtiraslarını hafifletmek şu şekilde dursun, tersine, artırdı. (Talat Paşa’nın Anıları)
  • Dağ başlangıcında bir avcı kulübesi
    Yerler dizboyu kar
    Ocakta ateş
    Dışarda rüzgar
    Hadi gel
    Ilkin sevişmeliyiz uzun uzun
    Yerdeki ayı postunun üstüne uzanmalıyız
    Tüm vücudunu santimetrekarelere ayırıp
    Birer birer öpmeliyim
    Ve sonrasında sımsıkı sarılmalıyım sana
    Böylece ölmeliyiz
    Aradan seneler geçip
    Bizi buldukları vakit
    Etlerimiz çürümüş olsa da
    Kemiklerimiz ayrılmamalı birbirinden
    Hadi gel
    Nefes almak hüner değil
    Seninle ölmek isterim (Aşk Şiirleri Antolojisi)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş