Eğitim

Çağdaşlaşma Yolunda – Türkân Saylan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Çağdaşlaşma Yolunda – Türkân Saylan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Çağdaşlaşma Yolunda kimin eseri? Çağdaşlaşma Yolunda kitabının yazarı kimdir? Çağdaşlaşma Yolunda konusu ve anafikri nedir? Çağdaşlaşma Yolunda kitabı ne konu alıyor? Çağdaşlaşma Yolunda PDF indirme linki var mı? Çağdaşlaşma Yolunda kitabının yazarı Türkân Saylan kimdir? İşte Çağdaşlaşma Yolunda kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Türkân Saylan

Yayın Evi: Doğan Kitap

İSBN: 9786051110998

Sayfa Sayısı: 216


Çağdaşlaşma Yolunda Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Türkiye’nin negatif şartlarının üstesinden gelmeye çalışan, gençlerin eğitimine sahiplenen Uygar Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Türkan Saylan… Umutla, dirençle yoluna devam eden Türkan Saylan’dan Çağdaşlaşma Yolunda…

“Son yıllarda bazı gazetelerde gösterilen makalelerimdeki mevzu çeşitliliği, aslına bakarsak uzmanlık alanlarımın dışına çıkmadan, tecrübe ve gözlemlerim sonucu saptadığım sorunları ve çözüm önerilerimi içermektedir. Bu yazılar, tıpkı bir doğum süreci benzer biçimde sabırla gözlediğim yoksunlukları düşünmek, değerlendirmek, hem kendime hem de mevzuyla ilgili öteki insanlara niçin, niçin olmuyor diye sorular sormak, çeşitli yazıları okumak, emsalsiz ve gerçekçi çözümlere ulaşmak, sonrasında da tüm bu tarz şeyleri, anlaşılır şekilde kaleme alıp topluma sunmak evrelerinden geçerek oluşmuştur.

 


Çağdaşlaşma Yolunda Alıntıları – Sözleri

  • Güzel Türkiye’mizde süre durdu ve biz süre tünelinin kapısına yaklaşmışken gerisin geriye, adamın kas ve kol gücünün, taş-sopa benzer biçimde harp araçlarının egemen olduğu, bayanların evlere girip çocuk doğuran, yiyecek pişiren konuma geçmiş olduğu ilkel çağların avcılık dönemlerine geri dönüyoruz.
  • Yinelemekte yarar var. Kadın istismarıyla ilgili sertlik içeren hiçbir fiil geçiştirilmemeli, verilen cezalar affa, ertelemeye, süre aşımına uğratılmamalı, hakkaniyet ve güvenlik mekanizması eşitlikçi bir kafa ve yaşam biçemi kazanabilmelidir.
  • Şu bizim insanlarımızın hep kalıplaşmış söylemlere inanması ve derhal hiçbir şeyi sorgulayamaması ne acıdır. Oysa bizlere tek ve değişmez gerçek olarak dayatılan herhangi bir şeyi bir kez “Acaba doğru mu?” diye sorgulayabilsek önümüzde bambaşka bir aydınlık belirecek. İşte değişen ve gelişenin ayırdına varıp ilerlemek salt buna bağlı.
  • Diyanet, aile planlaması eksikliği, kızların okula gönderilmesi, aile içi sertlik, töre cinayetleri, berdel ve kuma edilme benzer biçimde olumsuzlukların giderilmesinde, gerçek bir önder konumunu alamaz mıydı?..
  • Ülkemizin çağdaşlaşması, cehaletle, bayanların okutulmamasıyla, berdelle, kumayla, töre cinayetleriyle ve aile meclisi kararlarıyla engelleniyorsa, dünya bizi başarılarımızla değil, her gün bir başkası ortaya çıkan töre cinayetlerimizle, kafatasçılarımızla tanımaya devan ediyor ve bunca güzellikler yok sayılabiliyorsa burada bir yanlışlık var anlamına gelir!
  • Çıkış yolunun ilkeleri bellidir. O ilkeleri paylaşanların demokratik birlikteliği, yozlaşmış yapıların yıkılmasına, devletin ve toplumun tekrardan sağlığına kavuşmasına yetecektir.
  • Topluluğun karşısındaki kürsüye geçenlerin ya da en üst orunlarda oturanların bir çok, ümitle bekleşen insanların yüzlerine, gözlerine asla bakmadan gerçekleşmeyeceğini bile bile bin bir vaatte bulunur, bir öncekileri suçlar, kendini yüceltir. Sanki bir koyun sürüsüdür dinleyenler ya da yokturlar aslına bakarsak, insan bile değildirler, kim bilir salt oy deposudurlar onlara gore…
  • “Acaba üniversitelerimiz İngilizce öğretmeni yerine öğretmeyeni mi yetiştiriyorlar yanlışlıkla” diye kara kara düşünmeden edemiyorum. Gerçekten niçin öğretilemez bu İngilizce bunca yetenekli çocuklarımıza?
  • Bir ülkede, insanların, toplumun, basının, gençlerin, yaşlıların, işverenlerin, devletin… sokak çocuklarına bakışı, yaklaşımı,değerlendirmesi ve davranışı, o ülkenin gelişmişlik ölçütlerinden biridir, inanırım.
  • Ülkemize sulh ve huzurun, hakkaniyet ve eşitliğin gelmesi ve her insanın fırsat eşitliği içinde yaşayabilmesi için fazlaca emek vermek gerek. Yine de, Ahmet Taner Kışlalı’nın söylediği benzer biçimde, “Türkiye bugün fazlaca zor bir dönemden geçmektedir. Ama karşı karşıya bulunduğumuz zorluklar, 1920’lerde Anadolu Devrimi’ni gerçekleştirenlerin aşmak zorunda kaldıkları sorunların karşısında fazlaca ufak kalmaktadır.”


Çağdaşlaşma Yolunda İncelemesi – Kişisel Yorumlar

EĞİTİM MANİFESTOSU!: Sayın Türkân Saylan Kimdir?
17 yıl süresince yaşamış olduğu mahalleden dışarı çıkmasına izin verilmemiş; kendini ilk kez özgür hissettiği an Tıp Fakültesi’ne gitmek için Beyazıt tramvayına binmiş olduğu zamandır. Daha ortaokul yıllarında hayal etmiş olduğu hekimlik mesleğinin rozetini de takar yakasına. Okurken evlenir. İlk oğlunu dünyaya getirince ilk büyük hastalığına yakalanır: Tüberküloz. İkinci oğlunu dünyaya getirdiğinde ikinci kez yakalanır bu hastalığa. Hatta hastalık kemiklerine yayılır. Tam 8 ay süresince yüzüstü yatmak zorunda kalır. Üstelik iki yıl da demir korse giymelidir. O demir korse üstündeyken tüm sınavlarını verir ve mezun olur.
Yıl 1958. İlk oğluna hamile. Cüzzamlılar Pavyonunu görür ve artık Türkân Hekim için dönüm noktası olur burası. Arkasını dönerek gidemez. “Ne hakkımız var bu insanlara bu şekilde davranmaya” der. İşte o anda Lepra Hastanesi’ni oluşturmayı düşünür. Ama ne parası vardır, ne gücü. Nasıl mı başarır? Hiç yitirmediği inancının gücüyle!
Vatanımızda cüzzam hastalarına elleriyle ilk kez dokunabilen hekimdir Türkân Saylan. Hayalini kurduğu Lepra Hastanesi’ni 1977’de kurar. Fakat hastanede çalışacak doktor ve hemşire bulamaz. Şu sebeple hepimiz fazlaca korkar bu hastalıktan. Yine de çalışmalarına devam eder. Devlet mi? Devlet yardım etmez kendisine. Türkan Hekim şöyleki açıklar bu durumu: “Parasızlık, olanaksızlık değil… Bahanedir” Tek başınadır. Hastane personeliyle dikiş makinesinin başına geçer, nevresim takımları diker, kermeslerde de satar. Çalışkan ve doğrularının peşinden giden kuvvetli bir hanımdır. “Başıma en fena ne gelebilir; tıp diplomamı elimden alırlar. Ee ne var, ben de gider tekrardan okurum” der.
Baskılarla büyümüş olduğu için baskılarla büyüyen kız çocuklarını da ondan başka kim en iyi şekilde anlayabilir ki? Kız çocuklarına “kardelenlerim” der. Babasının, abisinin insafına (!) terk edilmiş kızları okutur, onların eğitim almasını sağlar. Köy köy gezer yorulmadan, bıkmadan. Nasıl mı yapar? Hiç yitirmediği inancının gücüyle!
Sayın Türkân Saylan hakkında yazacağım fazlaca şey var fakat kitaba geçmek isterim. Tıp doktoru, akademisyen ve Uygar Yaşamı Destekleme Derneği’nin kurucularından olan Türkân Saylan’ın bu kitabı Cumhuriyet ve Radikal gazetelerinde yazdığı yazılar derlenmiştir.
• Eğitimde yozlaştırma, problemler ve çözüm önerileri
23 Haziran 2005’te YÖK Genel Kurulu tarafınca ilk ve ortaöğretimde ciddi değişimler olmuştur: Eğitimin içinde ne olduğu, öğretim programları, öğretmen alımları benzer biçimde birçok mevzuda.
Tüm bu değişikliklere karşın MEB’in okullarındaki öğretmen açığı çeşitli nedenlerle (bütçe yetersizliği benzer biçimde) kapatılamamış, üstelik bu açıklık artmıştır.
Okulların birçoğu ikili eğitime devam etmiştir. (Okul ve öğretmen yetersizliğinden)
Okullar vasıta-gereç, araç-gereç, kültür-sanat, spor, rehberlik mevzularında eksiklerini tamamlayamamıştır. MEB’e bağlı okullarda öğretmen açığı olmasına karşın açıkta kalan öğretmenlerse başka mesleklere (polislik, bekçilik benzer biçimde) yönelmişlerdir. Bu yönelmelere karşın diplomalı öğretmen işsizliği de hızla artmıştır. Yetkili kurumlar ciddi değişimler yaptıysa hepsi iyi mi ve niçin olmuştur peki?..
Liselerin gereksiz bilgilerle yoğunlaştırılmış öğretim programları ile, liselerin 3 yıldan 4 yıla çıkarılmasını eleştirir, mantıksız bulur Türkân Saylan. Zaten eşitsiz koşullarda eğitim alan/almaya çalışan/alamayan gençlerin bir yıl daha buna maruz kalmasının mantıklı öne sürülen sebebi olması imkansız.
Meslek liselerinin önemi fazlaca büyüktür. Fakat hak etmiş olduğu ehemmiyet verilmediği de ortadadır. Herkes üniversite mezunu olmak zorunda değildir. Üniversite bilim icra eden kurumlardır, özgürdür, politiktir. “Her ilçeye bir fakülte” anlayanlayışı ile bilimden uzaklaştırılmıştır, haliyle diplomalı işsizlerin sayısı da artmıştır. Meslek liselerine hak etmiş olduğu olanaklar sağlansa bu problemler ciddi oranda azalacaktır.
Varılması istenilen çağdaşlaşma yoluna giderken; aile planlamasını, meslek liselerini, meslek yüksek okullarını, mecburi olması ihtiyaç duyulan okulöncesi eğitimini, kız evlatlarının kesinlikle kuvvetli eğitim almasını, dershanelere sağlanan olanakların dikkatle gözden geçirilmesini, kırsal kalkınmayı ciddiyetle ve sabırla irdelemek gerekir. Bunlar yapılmazsa amaca ulaşmak mümkün değildir.
12 senelik temel eğitimin dinselleştirilmesi ve siyasileştirilmesi eğitimin amacına ve nedenine aykırıdır. Haliyle sonuçlar vahim. Siyasetçiler tarafınca meydana getirilen din istismarı eğitim-öğretimin gerçekleşmesini ve gelişmesini oldukça engeller. Amaç dinselleştirmekten çıkıp Suudileştirme oluyor esasen.
İmam-hatip okullarının vasfı şudur: Ülke için lüzumlu liyakat sahibi din insanlarının yetiştirilmesini sağlamak. Fakat bu okulların sayılarının hızla artırılması bu amacının önüne geçmektedir. Bu okullara talebin artması öğrencilerin isteğinden fazlaca, tutucu ailelerin görüşlerinden oluşur. Çocuğuna seçme hakkı tanımayan anne babalar çocuklarını zorlayarak bu okullara kaydını yaptırır. Sonucu ise, okulunu, öğretmenlerini hatta akranlarını sevmeyen, onlardan nefret eden çocuklar ve gençler.
Lâik Türkiye’nin en mühim niteliği, her dine ve inanışa eşit uzaklıkta olup gene bu görüşte bir kurumun faaliyetini sürdürmesidir. Cumhuriyetimize yakışan da budur esasen. Ayrıca Türkân Saylan, lâik eğitimin sağlanabilmesi için yazar/i2304 ve Mustafa Necati’nin düşüncelerinin benimsenmesini vurgular.
• Bilmek İstemediğimiz Gerçekler: Köy Okulları (birleştirilmiş eğitim) ve YİBO’lar
Köy Enstitülerinin kapatılmasından sonrasında yine karanlıkta bırakılan köy okullarında birleştirilmiş eğitim uygulaması yapılmıştır, hâlâ vardır. Ne demek ki birleştirilmiş eğitim? Mesela birinci sınıflardan beş çocuk, ikinci sınıflardan üç çocuk, üçüncü sınıflardan dört çocuk vardır dersliklerde. Sobayla ısınır öğretmen ve öğrenciler. Bu olanaksızlıklara karşın istedikleri fazlaca şey yoktur aslına bakarsak. Onlara yalnız “kıymet” vermek yeterlidir. Ayrıca kent merkezlerindeki okullarda minimum kırk öğrencinin aynı derslikte öğretim almalarının yanında bu on iki talebe oldukça de şanslıdır.
•YİBO’lar (Yatılı İlköğretim Bölge Okulları) bir nevi köy enstitüleri benzer biçimde etkinlik gösteren kurumlardır. Benzer mantıktadır. Köylere eğitim götürülmemesini gerekçe göstererek okula göndermek istemeyen anne babaların bu görüşlerine karşı fazlaca iyi sonuçlar elde etmiştir. Çocuklar bu kurumlarda 1. sınıftan 8. sınıfa kadar devlet güvencesiyle barınır, beslenir ve eğitilirler. Kurulduğu günden bu yana sayılarının artması beklenilen bu kurumların sayısının azaltılmasının sebeplerinden biri de “taşımalı eğitim”. Ne bulunduğunu öğrendiğim ilk anda fazlaca mantıksız bulunduğunu düşünmüştüm. Nedir, ne değildir, iyi mi gerçekleştirilir diye araştırdıkça çıkarcıların çıkarlarını arttırdığını gördüm. Peki nedir taşımalı eğitim?
Birfazlaca köylerde (okulu olmayan köylerde) mesela köy muhtarının kiraladığı minibüslerle “taşıma” yapılır. Devlet, her yıl minibüslere dünyanın parasını öder, yatırır. Köylerden “taşınılan” bu çocuklar merkezdeki okullara giderken canlarından olur. Kaza adı altında kaçınılmazdır katliam… Ayrıca şunu da öğrendim ki, çocuğunu taşımalı eğitimle doğrusu bir araçla okula göndermek istemeyen ebeveynler da vardır. Bu gerekçeyle okula gönderilmeyen bu çocuklarsa kız çocuklarıdır genel anlamda… Eğer YİBO’ların sayısı artırılırsa, taşımalı eğitim(sizlik) kaldırılırsa köy evlatlarının eğitimi güçlenecektir.
Sayın Saylan’a gore mecburi eğitim; 1 yıl okulöncesi eğitim, 8 yıl ilköğretim, 3 yıl ise ortaöğretim olmak kaydıyla 12 yıl olmalıdır. 1 senelik okulöncesi eğitimin mecburi olmasında ısrarcıdır. İlköğretimden ilkin eğitimi ve okulu sevdirmek, evladı sosyalleştirmek adına bu zorunluluğun olması gerekir.
Dipnot: 1952-1953 eğitim’-öğretim senesinde, devrin Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri tarafınca 3 senelik lise, 4 yıla çıkarılmıştır.
Atatürk Cumhuriyeti’nin 98. yılını giderek artan fırsat ve cinsiyet eşitsizliğinde kutladık. Milli eğitim adını taşıyan eğitim sistemimiz “ulusal” olmaktan fazlaca uzak.
Kendi konumunu “kemalist-feminist” çizgide gösteren Sayın Türkân Saylan, bilhassa bazı kesim tarafınca kuyruk acıları sebebiyle fazlaca sert dille eleştirilir. Fakat cüzzam hastalığı, kız evlatlarının eğitim alabilmesi mevzularındaki katkıları asla inkar edilemez ve edilmemelidir. Sayın Türkân Saylan’ın cesurca yazdığı bu yazılar benim fazlaca anlamlıdır. Mevcut düşüncelerime birçok fikir katmıştır. “Çağdaşlaşma Yolu’ndan iyi mi yürümek gerekir?” sorusunun her yanıtını vermiştir. Bir sorunda, hatta sorunların sorunları oluşturduğu durumlarda birçok alternatif çözümler sunmuştur. (duygu)

Hekim Olmanın Ötesinde Bir İsim: Türkan Saylan.: Türkan Saylan benzer biçimde büyük bir hekimin ve hem de modern bir kişinin, ülkenin durumu ve bu duruma karşı geliştirilebilecek önerilerini okumak, benim için fazlaca büyük bir mutluluktu. Hiçbir koşulda umudunu yitirmeyen Saylan; Türk gençlerinin, aynı Atatürk benzer biçimde yoğun bir devrimci ruhuna haiz bulunduğunu söyler ve Atatürk periyodunun zorlukları ile bugünün zorluklarını kıyaslayarak bugünün onun yanında ne kadar ufak kaldığını, Kışlalı’dan alıntılar.
Türkiye’de senelerdir mevcud ve maalesef modern-dışı yorumlayacağımız fazlaca fazla kalıplar vardır, hele ki bu kalıplar içinde Türk kadınlarının kapatılmış olduğu kutu kim bilir en mühim mevzudur. Eskisi benzer biçimde yok, desek bile (ki bu niceliği yok edene kadar bu şekilde konuşmamalıyız!) her gün Türkiye’de başlık parası denen ticari ögeyle kız evlatlarının erken yaşta birine verilmesi, hiçbir süre kabullenilecek bir durum değildir. Bu sebeple bağlantılı olarak, mecburi eğitimin 12 yıla kadar çıkarılmasını korumak için çaba sarfeden Saylan; esasında her şeyin temelinde eğitimin bulunduğunu her sayfada belirtiyor. Bizlerin yerden yere vurmuş olduğu eğitim sisteminde, öğretmenlerin bulunmuş olduğu çetin yaşam şartlarını çıplaklıkla okuyucusuna sunuyor. Para ve güç gibilerine kıymet verip kutsallaştıranlar, hiçbir süre insana sevgiyi ve çağdaşlaşmayı öğretmez. Kutsal olan din ögelerinin siyasal birer figür haline getirilmiş olduğu açıkça ortada olup Türk siyasetinde neredeyse 1950’den sonrasında gözümüz içine sokularak birçok neslin zehirlenmesine sebep oldu. “Atatürkçülük” uğruna meydana getirilen 12 Eylül’ün Atatürk ve devrimlerine vurmuş olduğu darbe, yetişen kuşağın korkuyla büyümesine ve dolayısıyla kendi memleketiyle içinde olan özgürlüğün eriyerek yerine kendi vatanını terk ederek başka ülkelerde daha “özgürce” yaşama isteği doğurmuştur. İnsanların en mukaddes duyguları sömürülmüş ve eğitimin içine anlamsızca dogmatik ögeler sokulmuştur. Okul ve hastane gereksinim duyan fakat cami sayısı kafi düzeyde olan yerleşim bölgelerinde meydana getirilen camiler, ne yazık ki siyasilerin birer propagandası haline gelmiştir. Türk gençleri olarak, unutmayalım, “Korkma!” diye başlamış olan İstiklal Marşı’na sahibiz. Bizler de korkmayacağız ve devrimler yaparak halkımızı daima daha ileriye götüreceğiz. Değerlerimizin bilincinde olacağız. Terör bölgesi diye bildiğimiz Hakkari’de ülkenin kim bilir en güzel kilimlerinin üretildiğini bilip onları mahalli pazarda etken hale getirmek için uğraşacağız. Birbirimizi sıkıca sarılıp yüksek uygarlık ufkuna yürüyeceğiz, elimizdeyse asla sönmeyecek olan meşale ile.
Türkan Saylan’ı minnetle, saygıyla, sevgiyle anıyorum. Hekimlik mesleğinin ötesinde, modern bir insan modeli olan Saylan; örnek aldığım büyük bir figür. (Yusuf Bozdağ)


Çağdaşlaşma Yolunda PDF indirme linki var mı?


Türkân Saylan – Çağdaşlaşma Yolunda kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Çağdaşlaşma Yolunda PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Türkân Saylan Kimdir?

Türkân Saylan (13 Aralık 1935, İstanbul – 18 Mayıs 2009, İstanbul), Türk tıp doktoru, akademisyen, yazar, eğitimci ve Uygar Yaşamı Destekleme Derneği’nin eski Genel Başkanıdır.

13 Aralık 1935 günü İstanbul’da hayata merhaba dedi. Cumhuriyet periyodunun ilk müteahhitlerinden Fasih Galip Bey ile (evlendikten sonrasında Leyla adını alan) İsviçreli Lili Mina Raiman çiftinin beş çocuğunun en büyüğüdür. 1944-1946 yıllarında Kandilli İlkokulu ve 1946–1953 yıllarında Kandilli Kız Lisesi’nde okudu. 1963’te İstanbul Tıp Fakültesini tamamlamış oldu. 1964-1968 yılları aralığında SSK Nişantaşı Hastanesi’nden Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanlığını aldı.

1968 senesinde İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı’nda Başasistanlığa başladı. 1971’de İngiliz Kültür Heyeti’nin bursuyla İngiltere’de ileri eğitim görmüş oldu, 1974’te Fransa’da ve 1976’da İngiltere’de kısa süreli emekler yapmış oldu, 1972’de doçent, 1977’de profesör oldu. 1982–1987 yılları aralığında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanlığı’nı, 1981–2001 yılları aralığında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü’nü yürüttü. 1990’da oluşturulan “İÜ Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi”nin kuruluşunda vazife aldı ve 1996’ya kadar müdür yardımcılığı ile Kadın Sağlığı derslerinin koordinatörlüğünü yapmış oldu. Dermatoloji Kliniği öğretim üyesi olarak 2002 yılı sonuna kadar çalıştı ve 13 Aralık 2002’de emekli oldu.


Türkân Saylan Kitapları – Eserleri

  • At Kız
  • Hekim Olmak
  • Çağdaşlaşma Yolunda
  • Toplum Mektupları
  • Son Nefeste Son Savunma
  • Cumhuriyet’in Bireyi Olmak
  • Yer Gök Dört Duvar
  • 100 Soruda Sivil Toplum
  • Hayvanlar ve Çocuklar
  • Yükseköğretimde Sorunlar ve Çözümler
  • Atatürk From the past to the future
  • Geçmişten Geleceğe Radyo Cumhuriyet’te


Türkân Saylan Alıntıları – Sözleri

  • Mesela sema,
    Maviydi alabildiğine
    Insanlar dalıp gitmişti
    Kendi âlemine.
    Muzaffer Tayyip Uslu (Hekim Olmak)
  • Bereket insanoğlu kürtaj diye bir şey keşfetmişler. İstenmeyen gebelikleri erken dönemde sona erdiriyorlar. Bu kez de fanatik dindarlar ortaya çıkıp bas bas bağırıyor: “Günahtır, dinen yasaktır!” diye kampanyalar yapıyorlar. (Toplum Mektupları)
  • “İrtica” denilen korkulu afet türerken en azından bir Türk anası, Atatürk evladı olarak onurumuza, laikliğimize sahiplenmek için birkaç yürekli hanım haricinde hangisi mevzuyu gündeme getirebildi? (Cumhuriyet’in Bireyi Olmak)
  • İşçiler haklarını elde etmek için yüzyıllardır savaşım verirler; hanım-adam dayak yer, öldürülür, coplanır, gazlanırlar. Sanki onlar zararı dokunan insanlardır! (Toplum Mektupları)
  • Diyanet, aile planlaması eksikliği, kızların okula gönderilmesi, aile içi sertlik, töre cinayetleri, berdel ve kuma edilme benzer biçimde olumsuzlukların giderilmesinde, gerçek bir önder konumunu alamaz mıydı?.. (Çağdaşlaşma Yolunda)
  • Şimdiden çekilecek acısı bunun,
    duyulacak mahsunluğu şimdiden.
    Böylesine sevilecek bu dünya
    “Yaşadım” diyebilmen için…
    Nazım Hikmet (Hekim Olmak)
  • “Hepimizin ortak paydası bilgilenmek, bilinçlenmek, sorumluluk almak ve üretmekti; kendimiz için değil, ülkemizin geleceği için, çocuklar, gençler, kadınlar ve tüm halkımız için sabırla üretmek ve evrensel mutluluğu bu uğraşta bulmak…” (At Kız)
  • Topluluğun karşısındaki kürsüye geçenlerin ya da en üst orunlarda oturanların bir çok, ümitle bekleşen insanların yüzlerine, gözlerine asla bakmadan gerçekleşmeyeceğini bile bile bin bir vaatte bulunur, bir öncekileri suçlar, kendini yüceltir. Sanki bir koyun sürüsüdür dinleyenler ya da yokturlar aslına bakarsak, insan bile değildirler, kim bilir salt oy deposudurlar onlara gore… (Çağdaşlaşma Yolunda)
  • “Bazen bir tesadüf insanların tüm yaşamını değiştirebilir. Bu nedenle insan hiçbir süre umutsuzluğa kapılmamalıdır.” (Hayvanlar ve Çocuklar)
  • “Günümden, geldiğim noktadan, yaptıklarımdan, yaşadıklarımdan çok hoşnutum. Yanlışlarımdan hiç pişman değilim. Hala bir çocuk kadar meraklı ve coşkusuysam, bunu yaşadığım o karmaşık, çelişkilerle dolu çocukluğuma borçluyum..” (At Kız)
  • “Sevgili çocuklar, latife karşılıklı olursa keyiflidir, gülmek insana güç verir, yaşam luğu verir. Ama bunu aşırıya kaçırmak, mesela karşımızdakinin dev gibi burnuyla, kepçe kulaklarıyla alay etmek, arkadaşlarımızı ufak düşürmek fazlaca yanlış ve ayıptır. Aynısı ya da benzeri bizlere yapılsa ne kadar üzüleceğinizi düşünür, kendinizi karşınızdakinin yerine koyarsanız o süre alay etme duygularınızı bastırırsınız. Hani “eşek esprisi” derler ya, işte bu türden latife yapmamalıyız.” (Hayvanlar ve Çocuklar)
  • “İnsanın suyla bu bağlantısı sanki anne karnına, o sorunsuz bölgeye geri dönme içgüdüsü gibi bir şey sanıyorum….” (At Kız)
  • Cefakâr hanımlarımız, oyun yıllarını, çocukluğu, genç kızlık dönemlerini yaşamak hakları değilmiş gibisine var olmayı sürdürürler ve adeta sürüklenirler ve buna “yazgı” derler! Adı “Kader” olan ne fazlaca hanım vardır bilir misiniz? (Toplum Mektupları)
  • Medeni Kanun’la hanım adam her insanın hukuk devletinde, insan yapısı yasalar önünde eşit bireyler olabilmelerinin büyük anlamını, kuldan gerçek insana dönüşmenin olağanüstülüğünü algılamayanlara, hele hele aşiret ve tarikatların hala yargı sürmesini naturel kabul eden aymazlara ne demeli? (Cumhuriyet’in Bireyi Olmak)
  • Doğayı, çevreyi,çiçekleri ,hayvanları sevmeyen esasen yok sayılır. Bir ot benzer biçimde yaşamak,yaşamak mıdır ki? (Toplum Mektupları)
  • “Acaba Anakedimize benzer özverili insanoğlu var mıydı dünyada? Hiçbir şey beklemeden kendinden veren, zavallı yavrulara sahiplenen insanoğlu…” (Hayvanlar ve Çocuklar)
  • “Çünkü benim için yaşam, özellikle son 30 yılda, arkama dönüp bakamayacağım bir hızla, evimin, dört duvarımın, neredeyse kendime özel her şeyin dışında gelip geçti.” (At Kız)
  • Bir ülkede, insanların, toplumun, basının, gençlerin, yaşlıların, işverenlerin, devletin… sokak çocuklarına bakışı, yaklaşımı,değerlendirmesi ve davranışı, o ülkenin gelişmişlik ölçütlerinden biridir, inanırım. (Çağdaşlaşma Yolunda)
  • Ne yazık ki bebelerin bir çok rastlantısal oluyor. “Seni kaza ile doğurduk, aslına bakarsak çocuk halletmeye hazır değildik, ne yapsak, katlandık.” derler. Karı koca şiddetli kavgalar ettiğinde sen, var ise odana çekilip ellerinle kulaklarını tıkarsın; sonrasında birinden biri gelir “Sen olmasaydın bu adama / hanıma katlanmazdım.” deyip dünyanı, ruhsal durumunu yıkar geçer. Soramazsın “Ben mi istedim doğmayı?” diye! (Toplum Mektupları)
  • “Ne çok şey değişti dünyamızda, televizyon kültürü, ne tabuları bıraktı ne de erdemleri..” (At Kız)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş