Eğitim

Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi – Frantz Fanon Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi – Frantz Fanon Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi kimin eseri? Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi kitabının yazarı kimdir? Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi konusu ve anafikri nedir? Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi kitabı ne konu alıyor? Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi PDF indirme linki var mı? Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi kitabının yazarı Frantz Fanon kimdir? İşte Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Frantz Fanon

Çevirmen: Kamil Bilgin Çileçöp

Yayın Evi: Pınar Yayınevi

İSBN: 9789753522823

Sayfa Sayısı: 156


Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Osmanlı Devleti’nin zayıflayıp dağılma sürecine girmesiyle birlikte, İslâm coğrafyasının ağlatısal parçalanma ve savaşlar zamanı başlamış oldu. Modern uygar(!) Batı dünyasının, daha önceleri siyah Afrika kıtasında ve kızılderili Amerika kıtasında sahnelediği işgal ve vahşet senaryoları, şimdi bu coğrafyanın vazgeçilmezidir artık. Stratejik, zamanı özellikleri ve yer altı zenginlikleriyle azgın Batı’nın iştahını kabartan İslâm coğrafyası’nda işgaller süreci, 1800’lerin başlarında ilkin Mısır’ın sonrasında da Cezayir’in Fransızlar tarafınca gasp edilmesiyle adım atmıştır.

Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nın Anatomisi adlı bu eserinde Frantz Fanon, İslâm coğrafyasında işgalci yırtıcı Batı’ya karşı ortaya konulmuş olan bağımsızlık savaşlarında son aşama mühim bir yeri olan, acıklı ve bir o denli da destansı Cezayir Kurtuluş Savaşı’nı, yıkım yıllarıyla, diriliş ve direnişiyle, bir milyona yakın şehidiyle erişilen zaferi çarpıcı örneklerle tahlil eder. FLN hareketinin, liderlerinin, halkı iyi mi da organize edip canlandırdığını, sömürgeciliğe, işbirlikçiliğe karşı iyi mi da ayaklandırdıklarını ve bağımsızlığa taşıdıklarını gözler önüne serer.

Bu kitap hangi dinden, hangi bölgeden, hangi milletten olursa olsun 21. yüzyıl insanlarına şunu haykırmaktadır:

Bugün İslâm coğrafyasında, Irak’ta, Filistin’de, Afganistan’da, vs.’deki Batı sömürgeciliğinin kan dökücü ve fesatçı oyuncuları, bu coğrafyanın inanç ve diriliş-direniş potansiyeli karşısında, dün Anadolu’da, Pakistan’da, Libya’da, Sudan’da, Bosna’da, Lübnan’da olduğu benzer biçimde bugün de kesinlikle yenik olacaktır! …

Tanıtım Yazısı’ndan


Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi Alıntıları – Sözleri

  • Millet uyum içinde ve dinamik bir şekilde yaşamaya koyuldu mu, her şey mümkün hale gelir.
  • Hegel efendi-köle paradigmasının ayrıntılarını Zihnin Fenomenolojisi adlı eserinde vermektedir. Marx’tan Sartre’a kadar pek oldukça düşünür bu paradigmada Avrupa’yı idrak etmek, eleştirmek ve dönüştürmek için lüzumlu fikirleri bulmuşlardır. Hegel, insanoğlunun kendi bilincine sadece bir başkası tarafınca tanınmakla varacağını ileri sürer. Tanınma arzusu engellendiğinde bir çatışma, bir savaşım doğar. Karşısındakini tanımak ihtiyacı duymaksızın tanınan efendi, muhatabı tarafınca tanınmadan onu tanıyan da köle olur. Efendi yalnızca tanınma arzusunu gidermez, köleyi kendi iradesinin bir oyuncağı da kılmış olur, o artık efendinin gereksinimlerini giderecek uygun bir vasıtadır. Kojeve’nin Hegel yorumu bu paradigmayı daha iyi anlamamızı sağlamaktadır. Tanınma arzusu, ötekinin sizin değerlerinizi kendi değerleriymiş benzer biçimde onaylaması, tüm insanların temel de toplumsal varlıklar bulunduğunu söyler bizlere. Tanınma sadece ötekinin mevcudiyeti ve onunla yüzleşmek ile mümkündür. Diğeri tarafınca tanınmak birinin özdeğerini, kimliğini, hatta insanlığını teyid eder: “Ancak başkası/diğeri tarafınca tanınmakladır ki, insan hem kendisi hem de başkaları için hakkaten insan olur.”
  • Sömürge yönetimi artık açık bir siyasî öğreti edinebilir: “Cezayir toplumunu kendi yapısı içinden, kendi direnç kaleleri içinden vurmak istiyorsak, her şeyden ilkin hanımı fethetmeliyiz: gizledikleri çarşafın içinden, erkeklerinin kapattıkları evlerden onları bulup çıkarmalıyız.”
  • Fanon’a gore beyaz adam kendisini tanrı duyuru ederek üstünlük karmaşasına hapsolmuştu, siyah adam da beyaz olmak mevzusunda duyduğu yoğun istekle aşağılık karmaşasından muzdaripti. Ona gore siyah insanoğlunun tutsaklığı ‘devamlı avcı olmayı bir av’ olmasından kaynaklanıyordu.
  • Son duam da şu: Ey ruhum, hep sual soran bir ruh olarak kal kaldığın yerde!”
  • “Eğer psikiyatri insanoğlunun yaşamış olduğu çevreye yabancılaşmasını azaltmaya yönelik bir teknikse” der, “Cezayir’deki Fransız politikası Arap nüfusu bütünüyle yabancılaştırmış ve onları mutlak bir depersonalizasyon içinde yaşamaya mahkûm etmiştir.”
  • “Istırap, onlarda belli belirsizdir, tıpkı hayvanlardaki benzer biçimde dağınık. Yeri belli bir acı olmaktan ziyade, genel bir hastalık.”
  • Avrupa’nin toprak ve emek hırsı; kıtaların işgal edilmesi, milyonların köleleştirilmesi, şiddetin boy göstermesi ve yerkürenin her köşesinde geride kurbanlar bırakmasıyla neticelenmiştir. Barut, İncil, alkol ve Avrupa-merkezci psikoloji, bu zamanı mülk edinme ve büyüklenme misyonunun taşıyıcıları olmuştur. Bu hırs, Fanon’un tabiriyle yarılmış, ikiye bölünmüş bir dünya yaratmıştır ve bu iki dünyanın sakinleri de değişik türlerdir: efendiler ve köleler, sömürgeleştirenler ve sömürgeleştirilenler, burjuva ve işçiler. Zaman içinde toprakların işgali ruhların işgaline dönüşmüştür.
  • Bozulmayan tek bir eski anane kalmaz. Ağa yakalanmış görünümündeki Cezayir aileleri, önceleri benzer biçimde, ne yer ne uyur. Bunun farkına, örneğin bir matem esnasında varılır,çığlıklar atıp ağlamalar, sızlanmalar, yüzünü vücudunu parçalamalar yoktur artık. Tabut başlangıcında eskinin yırtınırcasına ağlamaları Cezayir’de kalmamıştır gibidir. Tüm bunlar 1955’te Fransızlar’ in hoş zaman geçirmek için yada bir isyanı bastırmak bahanesiyle bir kasabayı basıp 5-10 erkeği taramasıyla başladı. Hiçbir merasîm hazırlığı yapılmadan, hastalıklara karşı hiçbir önlem alınmadan, yol kenarındaki çukura gömülen bu toplu ölüler, toplumda eskisinin o coşku mekanizmasını harekete geçiremezdi artık. Ağlamalar ve tırnaklarla yırtılan yüzler, benzeşik bir toplumda belli ve dengeli bir dünyaya aitti.
  • Zenci damgasını beyaz vurur. Ama siyah ırkın özelliklerini belirleyen kara adamdır. Çarşaf çevresinde yoğunlaşan sömürgeci taarruzuna karşı sömürge insanı çarşafı bayraklaştırır. Uyumlu bir tüm içinde fark edilmeyen bir unsur olan çarşaf, bir tabu vasfını kazanır ve Cezayir hanımının çarşaf hakkında düşünceleri onun yabancı işgalini iyi mi karşıladığını ortaya koyar.


Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Devrimci insanların ruhunu doyuracak bir kitap. Bağımsızlıkları bir halde ellerinden alınan, sömürülen Cezayir halkının mücadelesi, dirilişi.. Bu uğurda uğraş verirken kazanılanlar, kaybedilenler.. Gerçi demokrasi getirme ardında olan bir millet fakat mücadeleci ruhları güzel. Tavsiye ederim. (Ahizer / Ebru Kırılmaz)

Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi: FRANTZ FANON VE CEZAYİR’DE ÇARŞAF
Martinik’in başkenti Fort de France’de 20 Temmuz 1925 senesinde dünyaya gelen Frantz Fanon’un yaşam hikâyesi 1961 senesinde Amerika’da son bulur. 36 yaşlarında omurilik lösemisinden hayata gözlerini kapayan Fanon, mücadelesi ve geride bıraktığı eserlerle bugün hâlâ adından söz ettiren bir kişiliktir.
Martinik’de orta derslik bir siyahi ailenin evladı olarak dünyaya ulaştığında kökeni ve derisinin renginden dolayı iyi mi bir hayata haiz olacağını kendisi de bilmiyordu. İlk gençlik yıllarında kendisini Fransız olarak gören Fanon, Hür Fransız Birliklerine katılarak II. Dünya harbinde İsviçre cephesinde ana vatan olarak görmüş olduğu Fransa’yı savunmuş, savaştaki başarılarından dolayı da madalya almıştı.
Savaş sonrası Fransa’ya dönen Fanon, burada tıp eğitimi almaya adım atar ve çalışmalarının dördüncü senesinde psikiyatriye yönelir. Daha psikiyatri asistanı iken “Siyah Deri, Beyaz Maske” adlı kitabını yazar ve bu kitabıyla ırkçılığı münakaşaya açar. Siyah Deri Beyaz Maske’yi bitirme tezi olarak sunma isteği ise bölüm başkanı tarafınca reddedilir. Bunun üstüne 1951 senesinde Friedrich ataksisi üstüne bir sav yazarak mezun olur.
Kısa yaşamı süresince düşünen, araştıran, çalışan ve savaşım eden bir görüntü çizen Frantz Fanon Cezayir’de mesleğini icra ederken, kendisinden sonrasında gelecek nesilleri derinden etkileyecek eserlerini de kaleme alır. İngiliz koloni psikiyatristi Carothers’in Dünya Sağlık Örgütü için yazdığı bir monografta Afrikalıyı “beyinsiz Avrupalı” olarak tanımlaması onu çileden çıkarmaya yeter. Fanon Cezayir’de devam eden sömürge başkaldırısını “bir halkı beyinsizleştirme teşebbüsünün mantıklı bir sonucu” olarak tanımlar.
Kavga ve hiddet adamı olarak gördüğümüz Fanon özetlemek gerekirse “En düşük değerlerin arketipi Zenci tarafından temsil edilir” der.
Cezayir’in Bağımsızlık Savaşında Çarşaf
“Bir ülkenin zenginliği, o ülkenin zulmüne mazeret teşkil etmez” diyen Fanon’a gore, “Sömürgeciliğin ölümü, hem sömürgenin hem de sömürgecinin aynı anda ölümüdür.” Cezayir’deki sömürgeleştirme zulmüne karşı mesleğiyle, kalemiyle savaşım eden bu öfkeli adam kendisini bir Cezayirli olarak görür ve nihai amacını satırlara dökerken “Bizim Cezayir olarak istediğimiz…” diye başladığı cümleyi “sömürgenin arkasındaki insanı keşfetmek; bizi boğan ve sessizliğe mahkûm eden bir sistemin hem kurucusu hem kurbanı olan insanı!” diyerek noktalar.
Frantz Fanon, Cezayir bağımsızlık mücadelesinde toplumun orijinalliğini tahribe işyar olarak kendini gören iktidarların, ulusal gerçeği uzaktan yada yakından hatırlatmaya kafi gelecek olan varoluş şekillerini, ne pahasına olursa olsun darmadağın etmekle vazifeli Fransız idarecilerin ilk olarak çarşafa saldırı etmelerinin tesadüfi bir tavır olmadığı görüşündedir. Günün şartları göz önüne alındığında Cezayir’deki Fransız idarecilerin, Cezayir hanımının toplumsal statüsünün sembolü olarak kabul edilen çarşafa var güçleriyle saldırmaları ve onu yok etmeye emekleri, daha öncesinde “Arap bürolarının” ve “yerli işler uzmanlarının” ortaklık yapmış olduğu “sosyolog” ve “ırk bilimcilerin”araştırmalarından ortaya çıkmış bir bilgili harekettir. Bu bilgili hareket kendisini kuramsal alandan ergonomik alana kaydırdığı aşamada, sömürgeci ilk hareket mantığını “kadınları elde edelim gerisi kolay” olarak formüle eder.
Kimliksizleştirme ve buna bağlı olarak da kişiliksizleştirme çalışmalarında kuramsal alt yapı formülüne uygun olarak sömürgeci “beyaz adam” ilk olarak hücum merkezine, Cezayir hanımını ve onu tüm yabancı gözlerden, fena bakışlardan korumuş olan, dini ve ulusal özellikler taşıyan çarşafı hedef alır. Fransız sömürge mantığı Cezayir toplumunu öz değerleriyle, kendi direnç kaleleri ve kendi yapısı içinden vurmak için ilk olarak hanımı fethetmesi, onu ele geçirmesi gerektiği gerçeğini görür. Fanon’un tespitlerine gore sömürgeci Fransa, cemiyet içinde itilen, horlanan, hakir görülen hanımı tantanalı bir halde savunur ve eylemsiz bir toplumsal varlık haline dönüştürülen kadının sonsuz! kabiliyetlerini anlatmaya adım atar. Güya Cezayirli adamların tutumu “ortaçağ kalıntısıdır, barbardır, çağ dışıdır” hatta“tutucudur.” Erkek, hanımı ezer, onu sömürür ve bu yaptıklarından dolayı da Cezayir erkeği sanık sandalyesine oturmalıdır. İşgalci güç, sömürgeleştireceği toplumun bel kemiği olarak görmüş olduğu kadının üstünden toplumun değerlerine saldırıyor, buradan da bir parçalanma, bir bölünme bekliyor aslına bakarsak.
Fanon’a gore, Cezayir insanını suçluluk çemberine alabilmek için işgalci zihniyet, ülke halkının aile yaşamı üstünde yığınlarca yargılar, değerlendirmeler, gerekçeler toplar ve bu tarz şeyleri doğrulayacağına inanılmış olduğu hikâyeleri ve örnekleri arttırır. Kadınına reva görmüş olduğu davranış ve ona sunmuş olduğu yaşamdan dolayı erkeğinin utanması gerektiği yolunda sızma tekniklerini kullanmayı da dikkatsizlik etmez.
Fransız Sömürgesi Çarşafa Neden/Nasıl Yenildi?
Frantz Fanon işgalci Fransa’nın çarşafla savaşım için işe ilk olarak fukara ve imkânsızlıklar içinde kalan bayanların oturmuş olduğu merkezlerden başlandığını, buralarda parasız irmik dağıtıldığını ve dağıtılan her bir kilo irmik için çarşaf ve kapalı giyimle ilgili nefret içeren telkinlerin yapıldığını söyler. İşgalci, bu nefret söylemlerinin derhal peşinden ergonomik tavsiyeleri devreye sokar. Kadınların kendi kaderlerini çizmek için mühim ve temel bir rol üstlenmeleri istenir onlardan. Sömürge yönetimine gore, “Çarşaf” ve “kapalı giyimin her türü” asırlardır devam eden bir bağımlılıktır ve hanımefendiler bu bağımlılıktan kendilerini kurtarmalıdırlar. Sömürgeci idarenin bu çaba uğruna büyük paralar harcadığını yazan Fanon, işgalci güçlerin Cezayir hanımını var güçleriyle denetim altına almaya çalıştığını, hanım ele alınmadıkça adamın yerinden kımıldamayacağını, işgalci güçler tarafınca sürdürülen kültür tahribatına karşı direneceğini ve asimilasyona imkân vermeyeceğini belirtir.
Kadını değişiklik yapmak, onu yabancı kültür değerleriyle dejenere etmek, cemiyet içinde haiz olduğu mevkiden onu söküp almak, böylece adam üstündeki gerçek iktidarı ele geçirmek ve Cezayir kültürünü tahrip edecek etkili ve kolay vasıtalara haiz olmak demekti. Bunun ilk ayağı da, hanımı tüm asimilelere karşı korumuş olan çarşafın çıkartılmasıydı. Psikolojik eylemlerini Cezayirli hanımefendiler üstünde yoğunlaştıran işgalci güçler zaman içinde bazı neticeler de elde ettiler. Cezayir’in direniş ruhunu kırmak için çalışan işgalci yönetim uzun mesailer ve büyük paralar harcadı ve netice olarak Cezayir’de bir dönem, simgesel olarak, çarşafsız, kurtarılmış hanımefendiler görülmeye başlandı.
“Atılan her çarşaf bugüne kadar yasaklanmış ufukları işgalcilere açar ve çıplaklaştırılan kadının tenini parça parça gösterir” diyen Fanon “Açılan çarşafla birlikte gün yüzüne çıkan her yüzden sonra, işgalcinin şirretliği, dolayısıyla umutları daha da artar. Çarşafını çıkaran her yeni Cezayirli kadın, işgalciye, savunma mekanizmasının yıkılma, açık düşme ve dağılma yolunda olan bir Cezayir toplumunu haber verir” der. Bu tespitlerden sonrasında bir adım daha ileri giden Fanon, çarşafını kaybeden Cezayir’in durumunu şu şekilde resmeder:“Düşen her peçe, ananevi kıyafet hayık’ın kıskacından kurtulan her vücut, işgalcinin sabırsız ve cüretkâr bakışlarına açılan her yüz, Cezayir’in kendini inkâr etmeye başladığını ve sömürgecinin iğfalini kabul ettiğini ifade eder.”
Fanon, toplumun terk edilen her çarşaf ile efendisinin rahlesinde öğretim etmeye razı olmuş ve işgalcinin sahipliği ve idaresi altında âdetlerini değiştirmeye karar vermiş olarak görür. Çarşafın bilhassa bir güzelliği gizlediğini ve işgalci yönetim ile askerlerin ısrarla çıkarmak istedikleri bu kıyafetin altında aslına bakarsak bir ruh bulunduğunu bilir. Kadını çarşafından çıkarmak, güzelliğini gözler önüne sermek, sırrını tüm çıplaklığıyla ortaya koymak, onun çarşaf dolayısıyla içinde taşımış olduğu tinsel mukavemeti kırmak ve hanımı maceraya hazır bir hale getirmek demekti. İşgalciler ve Avrupalılar, Cezayir hanımını giysisinden kopararak, bir nevi kendine bend etmek isterler.
İşgalci askerler, karşısında duran Cezayirli çarşaflı hanımı görmek ister. Ancak bu görme arzusunun kısıtlanması karşısında da saldırgan tepkiler gösterir. Ilkin hanımı o giysiden kurtarmak, sonrada ona kendi dünyasının değerleri içinde haiz olmak sevdasını taşır. Bu nedenle Fanon’un da belirttiği benzer biçimde işgalci, Cezayir hanımına iki kez haiz olur. Daha doğrusu burada haiz olmadan ziyade bir “iğfal etme” söz mevzusudur. Fanon’a gore, çarşafın yırtılması ile birinci iğfal gerçekleşir. Bunun peşinden da Avrupalı, çarşafı yırtılan ya da çıkartılan hanımı rüyasına alır ve onu ikinci kez iğfal eder.
Ancak Fanon, tüm bu negatif çabalar sonucunda sömürgeci konumunda olan işgalcilerin, Cezayir hanımını illa çarşafsız görme kudurganlığının ve çarşaf zaferini her ne pahasına olursa olsun kazanmak iddiasının, yerli halkın direnişe geçmesine niçin bulunduğunu ifade eder. Şundan dolayı Fanon’a gore, “bir halkın ebediyen var olma iradesini harekete geçiren, direnme merkezlerini belirleyen, işgalcilerin projeleri ve eylemleridir” ve hesaba katılmayan bir öteki unsur da “işgalcilerin kadınları açmak ve onları kültür tahribatı sırasında müttefik edinmek için gösterdiği kararlılık geleneklerin güçlenmesine yol açma” olgusudur.
Bir psikiyatrist olarak çarşafa yaklaşan Fanon, garip değerlendirmeler yapar: “Çarşaf korur, emniyet hissi verir, çarşaf tecrit eder. Çarşafın kadın vücudu açısından ehemmiyetini takdir edebilmek için Cezayirli kadınların itiraflarını dinlemiş olmak veya çarşafını yeni çıkarmış bazı kadınların içine düştükleri halleri tahlil etmiş olmak gerekir.”
Cezayir’deki bağımsızlık savaşının arkasında yatan en mühim etkenin çarşaf olması, onun bir tek ulusal bir elbise hüviyeti taşımasından değildi. Cezayir halkı için çarşaf, bununla birlikte dini bir kimlik de taşıyordu. Ve işgalciler Cezayir hanımında saldırdıkları bu giysiyle aslına bakarsak tüm bir halkın ulusal ve dini değerlerine de saldırıyordu. Bu yüzden çarşaf ve ulusal giyim olan hayık saldırıları, işgalcilerin hesap edemediği sonuçlar doğurdu. Fransız sömürgeciliği bu konudaki yenilgisini gene de kabullenmeyerek 13 Mayıs’ta tekrardan batılılaşma kampanyası başlattı. Frantz Fanon işgalci güçlerin diretmesiyle bu kampanyada, “kapı dışarı edilmekten korkan hizmetçilerin, yuvalarından sökülüp alınan fakir kadınların ve fahişelerin” halk meydanına götürülerek “Yaşasın Fransız Cezayir’i” çığlıkları altında çarşaflarını çıkarıp attıklarını yazar.
Fanon’un tespitlerine gore bu yeni saldırı da başarıya ulaşmış olması imkansız ve Cezayir hanımı bu saldırıya karşılık olarak derhal ve ortak bir karar almadan ulusal giyim olan hayık’a bürünürler. Yani işgalcinin hesapları gene tutmaz ve beklediği tepkiyi alamaz. Aksine Cezayirli hanımefendiler, işgalci-sömürgeci güçlerin beklediklerinden daha kuvvetli bir karşı tepkiyle dini ve ulusal değerlerini savunmaya geçerler. Fransız sömürge yönetimi, son bir atakla Cezayir halkının safını parçalamak isterken hesaba katmadığı bir halde, kendisine karşı fazladan bir direnç alanıyla karşılaşır. Böylesi bir ortamda elde edilmiş fazladan bir direnç kalesi, bağımsızlık mücadelesi veren bir halk için artı bir moral ve motivasyon anlamına da geliyordu.
Ölümüne kadar Cezayir’in bağımsızlık mücadelesinde var gücüyle savaşan Frantz Fanon şu gerçeği gözler önüne seriyordu: “Cezayir’deki sömürgeciliğin yıkılışında, çarşafın çok somut olarak algılanan bir tarihi, bir dinamizmi vardır. Bağımsızlık mücadelesinde çarşaf bir direniş mekanizmasıdır ve toplum içindeki kuvvetli değerini muhafaza eder.”
Netice olarak Frantz Fanon Cezayir’de, devrimden önceki kadının örtüsünün sömürgeci için “çıkartılması gereken; geriliği, gizliliği ve Fransızlığa karşı direnişi” simgeleyen bir sembol bulunduğunu, sömürgeci erkeğinse egzotik düşlem dünyasını süslediğini söyler. Sömürgeci Fransa’nın örtüyü kaldırmaktaki ana gayesi hem Cezayirli kadının güzelliğini ortaya çıkarmak, hem de Müslüman olan toplumu dejenere etmekti. Bu açıdan bakıldığında Fanon’a gore sömürgeci Fransa için Cezayir hanımını fethetmek, aslına bakarsak sömürgeye direnen, direniş mücadelesinde ayakta kalan Cezayir’i fethetmek demekti. İşgalcinin bu zihin yapısını anlayan Cezayir, hanımı ve erkeğiyle buna direnç gösterdi ve örtüye daha çok kapanmış oldu. (Davut BAYRAKLI)

Bu kitap hangi dinden, hangi bölgeden, hangi milletten olursa olsun 21. yy insanlarına şunu haykıracaktır: Bugün islam coğrafyasında, ırak’ta, Filistin’de, Afganistan’da, vs’deki batı sömürgeciliğinin kan dökücü fesatçı oyuncuları, bu coğrafyanın inanç ve diriliş-direniş potansiyeli karşısında, dün Anadolu’da, Pakistan’da, Libya’da, Sudan’da, Bosna’da, Lübnan’da olduğu benzer biçimde bugün de kesinlikle yenik olacaktır!..
.
.
Frantz fanonu ırkçılığa karşı duruşuyla tanırız sadece o hem siyahi hem müslüman.
İki taraftanda verdiği bir savaşım var.
Fransız sömürgeciligini irdeleyen, cezayir savaşını ruhsal ve sosyolojik açılardan irdeleyen yazar cezayir toplumunun anatomisini çıkarmaktadır.
Fanon eserinde cezayirlilerin verdiği mücadeleyi sebep-netice bağlamında ele alıp akıcı ve açıklayıcı bir uslupla okuyucuya ulaştırıyor.
Kitap cezayir savaşını mevzu edinsede Fanon aslına bakarsak kitapta sömürgecilikle savaşım ediyor ve tum milletlerin kitabından oldukça şey çıkaracağını belirtiyor.
Satır aralarında İstiklal mücadelesi vermenin asla kolay olmadığını ve bunun için toplumun tüm fertleriyle, uyanık şuurla mucadeleye iştirak etmesi icap ettiğini aktarıyor.
Okurken oldukça ders aldığım, aktarım dilinden etkilendiğim ve kalemini sevdiğim bir kitap oldu tavsiye ederim (kevok)


Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi PDF indirme linki var mı?


Frantz Fanon – Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Frantz Fanon Kimdir?

Frantz Fanon (Fort-de-France, Martinik, 20 Temmuz 1925 – Washington, DC, 6 (altı) Aralık 1961), kolonisizleştirme ve kolonileştirmenin psikopatolojisi hususunda kim bilir 20. yüzyılın en belli başlı düşünürüydü. Yapıtları, kırk yılı aşkın bir süre kolonileştirme-karşıtı kurtuluş hareketlerine esin verdi.

Fanon, o zamanlar bir Fransız kolonisi, şimdiyse bir Fransız bölgesi olan Karayip Adası Martinik’te dünyaya geldi. Afrika köleleri, Tamil sözleşmeli hizmetçileri ve bir beyaz adam artyöreli melez bir aileye dünyaya geldi. Ailenin durumu, Martinikliler’e gore görece iyiydi fakat orta sınıftan uzaktı. Yine de yalnız siyah öğrencileri kabul eden Lycée Schoelcher’in giderlerini karşılayabildiler.

Fransa, 1940’ta Naziler’in eline düştükten sonrasında, Fransız deniz güçleri Martinik’te durduruldu. Fransız askerler, adada durmak zorunda kalmış olarak gerçek birer ırkçıya dönüştüler. Biroldukça rahatsız etme ve cinsel istismar suçlaması terfi etti. Martinikliler’in Fransız Ordusu’nca istismar edilmesi, Fanon üstünde mühim bir etkiydi, şundan dolayı bu, onun yabancılaşma duygularını ve kolonisel ırkçılığın gerçeklerinden iğrenmesini pekiştirdi. Fanon, on sekiz yaşlarında adadan ayrıldı ve Özgür Fransız Güçleri’ne katılmak suretiyle Dominika’ya seyahat etti. Daha sonrasında Fransız ordusuna alındı ve Fransa’da, bilhassa Alsace çarpışmalarında hizmet verdi. 1944’te Colmar’da yaralandı ve Croix de Guerre Madalyası aldı.

Naziler yenilgiye uğratıldığında ve Bağlaşık güçler Ren üstünden Almanya’ya –foto-gazetecilerle- geçtiklerinde Fanon’un alayı tüm beyaz olmayan askerlerden temizlendi ve siyah asker arkadaşları, onun yerine, Toulon’a gönderildi.

Fanon, 1945’te Martinik’e döndü. Dönüşü kısa sürdü. Orada, yaşamı üstünde en büyük etkiye haiz olacak olan arkadaşı ve akıl hocası Aimé Césaire’in parlamento kampanyasına katıldı. Fanon kendini hiçbir süre komünist olarak tanımlamasa da, Césaire, komünist yaftasıyla, 4. Cumhuriyet’in ilk Ulusal Meclisi’ne Martinik’ten parlamento delegesi olarak katıldı. Fanon, bakaloryasını alacak kadar uzun kaldı ve sonrasında tıp ve psikiyatri çalışacağı Fransa’ya geçti. Yazın, drama ve felsefe çalışacağı, kimi süre Merleau-Ponty’nin derslerine katılacağı Lyon’da eğitim görmüş oldu. 1951’de psikiyatride yeterlilik derecesi aldıktan sonrasında, psikopatolojide kültürün mühim fakat çoğunlukla göz ardı edilmiş rolüne vurgu yaparak Fanon’un düşüncesini güçlendirecek olan köktenci Katalan François de Tosquelles nezaretinde psikiyatri stajı yapmış oldu. Stajdan sonrasında, Fanon, Fransa’da, bir yıl daha ve sonrasında (1953’ten başlayarak) Cezayir’de psikiyatri uygulamalarını sürdürdü. 1956’da çekilme edene dek kalmış olduğu Cezayir’deki Blida-Joinville Psikiyatrik Hastanesi’nde başhekimdi.

Fanon, Fransa’dayken ilk kitabını yazdı, Black Skin, White Masks (Kara Deri, Beyaz Maskeler), kolonisel boyun eğdirmenin insan ruhuna olan tesirinin bir çözümleyimi. Bu kitap, Fanon’un siyah bir insan, Fransa’da, Fransızlar’ca, deri rengi sebebiyle geri çevrilen Fransız eğitimli bir aydın olma deneyiminin kişisel bir anlatımıydı.

Fanon Fransa’dan ayrılıp, harp esnasında bir süre askeri vazife için bulunmuş olduğu Cezayir’e gitti. Blida-Joinville Psikiyatrik Hastanesi’nde psikiyatristlik işi buldu. Tedavi yöntemlerini köktencileştirmesi oradadır. Bilhassa de, hastalarının kültürel artyöresine bağlı toplumsal sağaltıma başladı. Hemşireler ve stajyerler de yetiştirdi. Kasım 1954’te Cezayir devriminin başlamasıyla, Dr. Chaulet’yle bağlantılarının bir sonucu olarak, Ulusal Kurtuluş Cephesine (Fransızca: Front de Libération Nationale, özetlemek gerekirse FLN) katıldı.

The Wretched of the Earth (Yeryüzünün Lanetlileri)’nde, Fanon, derinlemesine olarak, Fransız güçlerinin Cezayirliler’e yapmış olduğu işkencelerin etkilerini tartıştı. Fransız paraşütçü birimlerinin işkenceye katılmaları gerçeği, işkenceye karıştıkları ileri sürülenlere ‘olaylar’ için af çıkarıldığı Fransa’da siyasal çalkantılara niçin oldu. Terörizm zanlılarına işkence yapmayı açıkça onaylayan General Paul Aussaresses’in yaptıkları sebebiyle değil yeterince vicdan azabı sergilememesi sebebiyle yargılanması bundandır.

Fanon, Cezayir süresince, bilhassa Kabyle bölgesinde, Cezayirliler’in kültürel/ruhsal yaşamını çalışmak suretiyle kapsamlı yolculuklar yapmış oldu. Kayıp emek harcaması, ‘The marabout of Si Slimane’ buna bir örnektir. Bu yolculuklar, bununla birlikte, gizli saklı etkinlikleri, bilhassa bir FLN üssünü gizleyen Chrea kayak alanına gitmesi için bir araçtı. 1956 yazında, meşhur ‘Sömürge Bakanı’na İstifa Mektubu’nu kaleme aldı ve Fransız özümsemeci yetiştirme biçimiyle ve eğitimiyle arayı açtı. Ocak 1957’de Cezayir’den kovuldu ve Blida Hastanesi’ndeki ‘isyan yuvası’ dağıtıldı. Fanon, Fransa’ya gitmek suretiyle ayrıldı ve sonunda gizlice Tunus Kenti’ne seyahat yapmış oldu. Ömrünün sonuna dek yazacağı ‘El Mücahit’in gösterim kurulunun bir parçası oldu. Geçici Cezayir Hükümeti’nin Gana Büyükelçisi olarak da hizmet görmüş oldu ve Accra, Conakry, Addis Ababa, Leopoldville (bugün Kinşasa), Kahire ve Trablus’ta konferanslara katıldı. Bu dönemdeki kısa yazılarından bir çok, ölümünden sonrasında, Toward the African Revolution (‘Afrika Devrimi’ne Doğru) kitabında toplandı. Bu kitapta Fanon, harp stratejisi uzmanı olarak bile belirginleşir; bir bölümde, muharebeye güneyden cephe açmayı ve erzak hattının iyi mi oluşturulacağını tartışır.

Tunus Kenti’ne dönüşünde, üçüncü bir cephe açmak için Sahara’daki yorucu yolculuğundan sonrasında, Fanon’a, kan kanseri tanısı kondu. Tedavi için Sovyetler Birliği’ne gitti ve bir iyileşme yaşadı. Tunus Kenti’ne dönüşünde, vasiyetini, The Wretched of the Earth (‘Yeryüzünün Lanetlileri’)’ni yazdırdı. Yatağa esir olmadığı zamanlarda, Cezayir-Tunus sınırındaki Ghardiamo’da ALN (Armée de Libération Nationale, Ulusal Kurtuluş Ordusu) subaylarına dersler verdi. Roma’da, Sartre’a son bir konuklukta bulunmuş oldu ve daha çok kan kanseri tedavisi için ABD’ye gitti. İronik olarak, ABD’ye tedavi için yapmış olduğu yolculukta, CİA tarafınca yardım edildi. Washington’da 6 Aralık 1961’de, ‘İbrahim Fanon’ adıyla öldü. Cenazesi Tunus’ta ziyaretçilere gösterildikten bir süre sonrasında, Cezayir’de gömüldü. Daha sonrasında, bedeni, Batı Cezayir’de, Ain Kerma’daki şehitliğe taşındı. Fanon, eşi Josie, oğulları Olivier ve kızları Mireille’de yaşıyor.


Frantz Fanon Kitapları – Eserleri

  • Yeryüzünün Lanetlileri
  • Siyah Deri Beyaz Maskeler
  • Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi
  • Yabancılaşma ve Özgürlük Üstüne Yazılar


Frantz Fanon Alıntıları – Sözleri

  • ”Bir hükümet layık olduğu halk tipine haizdir. Halklar da layık oldukları bir yönetime haiz olurlar.” (Yeryüzünün Lanetlileri)
  • “Ey bedenim, beni daima sorgulayan bir insan kıl!” (Yeryüzünün Lanetlileri)
  • Son duam da şu: Ey ruhum, hep sual soran bir ruh olarak kal kaldığın yerde!” (Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi)
  • Avrupa’nin toprak ve emek hırsı; kıtaların işgal edilmesi, milyonların köleleştirilmesi, şiddetin boy göstermesi ve yerkürenin her köşesinde geride kurbanlar bırakmasıyla neticelenmiştir. Barut, İncil, alkol ve Avrupa-merkezci psikoloji, bu zamanı mülk edinme ve büyüklenme misyonunun taşıyıcıları olmuştur. Bu hırs, Fanon’un tabiriyle yarılmış, ikiye bölünmüş bir dünya yaratmıştır ve bu iki dünyanın sakinleri de değişik türlerdir: efendiler ve köleler, sömürgeleştirenler ve sömürgeleştirilenler, burjuva ve işçiler. Zaman içinde toprakların işgali ruhların işgaline dönüşmüştür. (Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi)
  • ”Sömürgecisine itiraz edemeyen hep kardeşine düşman kesilir ve enerjisini ona göstermeye çalışır.” (Yeryüzünün Lanetlileri)
  • Devrim, özünde, kısmi tedbirlerin, uzlaşmaların ve geri dönüşlerin düşmanıdır. Sonuna kadar götürüldüğünde halkları kurtarmış olur; yarı yolda kaldığında halkların aleyhine olur ve onları yıkıma götürür. (Yabancılaşma ve Özgürlük Üstüne Yazılar)
  • Tarihte ezilenlerin yakarışına kulak veren bir tahakküm gücü örneği asla yoktur; maddi çıkarlar karşısında hislerin ve sağduyunun esamisi bile okunmaz. (Yabancılaşma ve Özgürlük Üstüne Yazılar)
  • On yedi ay süresince merkeze başvuran bin hastadan yetmiş ikisi sismoterapiyle tedavi edildi. Genelde elektroşoku bir tek hastanın blokajını açmak yada oldukça acı veren bir kaygı devresini kesmek için kullanırız. Bu seansların genel averajı hiçbir süre üçü aşmadı. Pek azca yan tesir saptanmıştır (Yabancılaşma ve Özgürlük Üstüne Yazılar)
  • Ey bedenim, beni daima sorgulayan bir insan kıl! (Yeryüzünün Lanetlileri)
  • Hegel efendi-köle paradigmasının ayrıntılarını Zihnin Fenomenolojisi adlı eserinde vermektedir. Marx’tan Sartre’a kadar pek oldukça düşünür bu paradigmada Avrupa’yı idrak etmek, eleştirmek ve dönüştürmek için lüzumlu fikirleri bulmuşlardır. Hegel, insanoğlunun kendi bilincine sadece bir başkası tarafınca tanınmakla varacağını ileri sürer. Tanınma arzusu engellendiğinde bir çatışma, bir savaşım doğar. Karşısındakini tanımak ihtiyacı duymaksızın tanınan efendi, muhatabı tarafınca tanınmadan onu tanıyan da köle olur. Efendi yalnızca tanınma arzusunu gidermez, köleyi kendi iradesinin bir oyuncağı da kılmış olur, o artık efendinin gereksinimlerini giderecek uygun bir vasıtadır. Kojeve’nin Hegel yorumu bu paradigmayı daha iyi anlamamızı sağlamaktadır. Tanınma arzusu, ötekinin sizin değerlerinizi kendi değerleriymiş benzer biçimde onaylaması, tüm insanların temel de toplumsal varlıklar bulunduğunu söyler bizlere. Tanınma sadece ötekinin mevcudiyeti ve onunla yüzleşmek ile mümkündür. Diğeri tarafınca tanınmak birinin özdeğerini, kimliğini, hatta insanlığını teyid eder: “Ancak başkası/diğeri tarafınca tanınmakladır ki, insan hem kendisi hem de başkaları için hakkaten insan olur.” (Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi)
  • “Istırap, onlarda belli belirsizdir, tıpkı hayvanlardaki benzer biçimde dağınık. Yeri belli bir acı olmaktan ziyade, genel bir hastalık.” (Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi)
  • Millet uyum içinde ve dinamik bir şekilde yaşamaya koyuldu mu, her şey mümkün hale gelir. (Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi)
  • Ama servetiniz, çevrenizdeki yoksulluğu görmenize engel olan bir zırh içine soktu sizi. (Yeryüzünün Lanetlileri)
  • konuşmak kesinlikle diğeri için var olmak anlamına gelir… (Siyah Deri Beyaz Maskeler)
  • İnsan, hayatta yaşanmış olan her büyük sarsıntıda boyutlarını tekrardan keşfetmeye, konumunu güvence altına almaya gereksinim duyar. Biz bu konumun yıkımında etkin bir rol oynamamalıyız. (Yabancılaşma ve Özgürlük Üstüne Yazılar)
  • “Kendini reddeden bir dünyada, evrensel kardeşliğin gerçekleşmesi olanaksız rüyasını görmeye adamıştır kendini.” (Siyah Deri Beyaz Maskeler)
  • İçlerine ustalıkla korku, aşağılık kompleksi, ürperiş, boyun eğiş, umutsuzluk, uşaklık aşılanmış milyonlarca insandan söz ediyorum. (Siyah Deri Beyaz Maskeler)
  • Mauriac ne derse desin, bağımsızlık bahşedilecek bir şey değildir, Fransız hükümetlerinin bahşedip etmeme iradesine asla bağlı kalmaz. Bağımsızlık lütfedilen bir iyilik değil, inşa edilen canlı bir gerçekliktir. (Yabancılaşma ve Özgürlük Üstüne Yazılar)
  • İster bedensel kirliliği düşünelim, ister ruhsal kirliliği, kirlilik de “kara”yla anlatılır her yerde. (Siyah Deri Beyaz Maskeler)
  • Aimé Césaire, Avrupalıların Hitler karşıtı olma sebebinin Avrupalıların sömürgeleştirdikleri halklara uyguladıklarını, Hitler’in Avrupalılara uygulamayı denemesinden ileri geldiğini söyler. (Yabancılaşma ve Özgürlük Üstüne Yazılar)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler