Eğitim

İnsan Sonrası – Rosi Braidotti Kitap özeti, konusu ve incelemesi

İnsan Sonrası – Rosi Braidotti Kitap özeti, konusu ve incelemesi

İnsan Sonrası kimin eseri? İnsan Sonrası kitabının yazarı kimdir? İnsan Sonrası konusu ve anafikri nedir? İnsan Sonrası kitabı ne konu alıyor? İnsan Sonrası PDF indirme linki var mı? İnsan Sonrası kitabının yazarı Rosi Braidotti kimdir? İşte İnsan Sonrası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Rosi Braidotti

Çevirmen: Öznur Karakaş

Yayın Evi: Kolektif Kitap

İSBN: 9786055029272

Sayfa Sayısı: 240


İnsan Sonrası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Tüm gezegenimizin sürdürülebilirliğini büyük seviyede etkileyen günümüz piyasa ekonomisi, bir tek diğeri türlerin değil yaşayan her şeyin kontrolünden ve metalaştırılmasından kâr elde eden, insanla öteki türler -tohumlar, bitkiler, hayvanlar ve bakteriler- arasındaki kategorik ayrımları bulanıklaştıran bir melezleştirme süreci olarak ortaya çıkmaktadır. İnsan sonrası kuramı, *insanoğlunun sahnesi* olarak malum biyogenetik çağda, insanoğlunun evrende tüm bir yaşamı etkileme gücüne haiz jeolojik bir kuvvet hâline geldiği bu zamanı anda, insan için temel ortak referansın ne işe yaradığını tekrardan düşünmemize destek üretken bir araçtır. Ayrıca evrensel ölçekte, hem insan hem insan olmayan faillerle etkileşimimizin temel ilkelerini tekrardan düşünmemize de destek olacaktır.

*Yaşamsal materyalizmin bir kolu olan insan sonrası kuramı, insanmerkezciliğin kibrine ve insanoğlunun aşkın bir kategori olarak ‘istisna addedilmesine’ karşı çıkar. Bunun yerine, zoe’nin yada insan olmayan vasıflarıyla yaşamın üretken ve içkin gücüyle ittifak içerisindedir. Bu da eleştirel düşünmeyi bir yana bırakalım, düşünmenin bile ne anlama geldiğine dair ortak anlayışımızın değişmesini gerektirir.*

*Braidotti’nin bu emek vermesi gelecekte çağımızın aslolan felsefi problemininin ne olduğu tartışılırken temel bir kaynak sayılacak.*

– Paul Gilroy, King’s College London

*Hümanizm ve hümanizm sonrası meselesi, feminist felsefeden edebiyat kuramına ve sömürgecilik sonrası araştırmalara kadar pek fazlaca şekilde ele alınmıştır. Rosi Braidotti’nin bu son emek vermesi, önümüzde uzanan zor kararların bir kısmı için bizlere aklı selim bir uyarıda bulunurken, feminizm, tekno-bilimlerin iç


İnsan Sonrası Alıntıları – Sözleri

  • Bayağı insan yaşamının tümüne dair keskin bir görüş ve hisse haiz olsaydık eğer, çimenin büyümesini ve salyangozun kalp atışını duy­mak şeklinde olurdu bu, ve sessizliğin öte tarafındaki bu kükreyiş karşısın­da son nefesimizi vermemiz gerekirdi. O şekilde ya, en süratlimiz, ahmak­lıkla çepeçevre dolanıp durur etrafta.
    George Eliot
  • Hepimiz ölümle senkron hâlindeyiz, çoğumuz ödünç alınmış bir zamanda yaşadığımızdan ölüm, yaşayışımızın zamanıdır. Olay ola­rak ölümün zamanı, bir tek doğrusal ve bireyleşmiş Chronos değil, Aioriun kişisel-olmayan devamlı şimdisi, devamlı oluştur. Ölümün zamansallığı bizzat dönemin ta kendisidir, ki bundan dönemin toplamı­nı kastediyorum.
  • “Bizzat yaratmadığımız ve yok edilmesi de bize düşme­yen karmaşık bir entelektüel mirasın mevcut neslinin vasilerinden başka bir şey değiliz.”
    Stefan Collini
  • Yarının kentleri, yoğun bir toplumsal ağ temelinde yaşayan öğrenme, data alışverişi ve ortak biliş­sel ergonomik merkezleri olacaktır. Askeri limanlar ve havaalanlarının ar­dından web limanları, üçüncü milenyum kentlerinin seyrüsefer kapıları olacaktır.
  • Soğuk Savaş’ın zirvesinde, köpeklerin ve maymunların, geliş­mekte olan uzay bulgu programlarının bir parçası olarak uzaya gönde­rildiği, ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki rekabetin yükseldiği dö­ nemlerde George Orwell ironik bir halde, “Bütün hayvanlar eşit­tir, ama bazıları diğerlerinden daha eşittir,” demişti (Orwell, 1946). Belirsiz ve değişen teknolojinin dolayımında savaşlara tutulmuş üçüncü milenyumun şafağındaki dünyada, böylesi bir metaforik görkem epey boşa çıkıyor. İnsanmerkezcilik sonrası, daha ziyade aksini savunur: Hiçbir hayvan bir diğerine eşit değildir, bundan dolayı hepsi eşit derecelerde metalaştırılan ve böylece de aynı seviyede elden çıkarılabilen gezegen boyutunda değiş-tokuşların bir parçasıdır.
  • Tahsile dayalı toplumlar inşa et­mek aslen bir hayaldi ve hâlâ hayal olmayı sürdürüyor: Yansıttıkla­rı, hizmet ettikleri ve inşasına katkıda bulundukları topluma benze­yen okullar, üniversiteler, kitaplar ve müfredat, münakaşa grupları, ti­yatro, radyo, tv ve medya programları, daha sonrasında internet sayfaları ve bilgisayar ortamları… Toplumsal hakkaniyet, insan toplumsal­lığı ve çeşitliliğine dair temel ilkelere uygun, düzmece evrenselliğe karşı çıkan, farkın olumluluğunu, bilimsel niteliği olan özgürlüğü, ırkçılık karşıtlığı­nı, başkalarına karşı açık olmayı ve neşeyi olumlayan, toplumsal olarak karşılığı olan bir data üretme düşsel bu.
  • Michel Foucault’nun Hapishanenin Doğuşunda. (1977) iddia etmiş olduğu suretiyle söylem, belli anlamlara yada anlam sistemlerine bilimsel meşruiyet kazandırmak adına atfedilen siyasal geçerlilik üze­rinedir; bunlar hiçbir şekilde yansız yada verili değildir. Öyleyse bilim­sel hakikat, söylemsel geçerlilik ve iktidar ilişkileri içinde eleşti­rel, maddeci bir bağlantı kurulmaktadır. Söylem analizine böylesi bir yaklaşım, ilk olarak toplumsal olarak kodlanmış cebri “farklara” ve bu tarz şeyleri tesis eden bilimsel doğruluk, etik değerler ve temsil sis­temlerine inancı yerinden etmeyi amaçlamaktadır.
  • İleri kapitalizm bede­ni enerji deposu olarak data cevherine indirgediğinden, “belli ya­şam biçimlerinin, başka bir canlılık kapasitesinin diğerleri karşısın­da daha değerli olmasını sağlayacak denklikler bulunabilir”. İçinde bulunduğumuz toplumsal sistemde ana para kıymeti oluşturan şey, bizzat bilginin birikimi, kendisine içkin canlı nitelikleri ve kendini örgütleme kapasitesidir.
  • İleri kapitalizm, metalaştırma uğruna etken bir halde farklar üre­ten bir eğirme tezgahıdır. “Yeni, dinamik ve müzakere edilebilir kim­likler” etiketi altında paketlenmiş, yersiz yurtsuzlaştırılmış farklar çarpanı ve tüketim malları içinde bitmez bir tercihtir. Bu mantık seçeneklerin çoğalmasını ve vampirane tüketimi tetiklemektedir.
    Bu seçeneklerin bir çok, füzyon adında olan aşçılık yönteminden “dün­ya müziğine” dek kültürel “ötekilere” ilişkindir. Yeni organik yiyecek piyasasına dair analizinde Jackie Stacey (Franklin vd., 2000) harfiyen, küresel ekonomiyi yediğimizi anlatmaktadır. Paul Gilroy (2000) ve Celia Lury (1998) bunu giydiğimizi, dinlediğimizi ve ek­ranlarımızdan günbegün izlediğimizi de anımsatmaktadır.
  • Sanat, Deleu­ze için Yaşamın sonsuz imkanlarını düşünme, idrak etme ve hissetme yönlü yeni güzergahlar yaratma amacı taşıyan yoğunluklu bir pra­tiktir (Deleuze ve Guattari, 1994). Sanat bizleri bağlı olduğumuz kimliklerin sınırlarının ötesine aktararak, etrafımızı saran hayvani, bitkisel, yeryüzüne ve gezegene mahsus kuvvetlere bağlandığından, insan-olmayan anlamında mecburi olarak insan-dışıdır. Sanat, gene rezonansı açısından kozmik ve böylelikle de yapısı itibariyle insan sonrasıdır; öyleki ki bizleri, cisimleşmiş benliğimizin muktedir olabildiği yada katlanabildiği sınırlarına taşır. Sanat temsil sınırların en uç noktasına kadar esnettiğinden, bizzat yaşamın sınırlarına erer ve böylelikle ölümün ufkuyla karşı karşıya kalır. Bu açıdan sanat, sınır­lar deneyimi olarak ölümle bağlantılıdır.


İnsan Sonrası İncelemesi – Kişisel Yorumlar

ENTELLEKTÜALİTESİ YETENE.: Entellektüel birikiminizin yetmesi ihtiyaç duyulan kitaplardan biri daha. Benimki hemen hemen yet(e)medi. Deleuze’yi bilmeniz gerekiyor. Foucault aslına bakarsanız. Bir de ‘Hümanizm’ akımını da içmiş yutmuş bitirmiş olmak koşul.
Gene de anlamaya çalıştım. İçinden çıkılmayacak şeklinde değil fakat kavramların derinliğine haiz değilsen bunaltan.
Bayağı bir okuyucu için, idrak etmek adına, fazlaca yan ve destekleyici okuma gerektiriyor. Baştan uyarmış olayım. (Arda)

Hep sonradan gelir aklım başıma hep sonradan: Dünya 4,5 milyar yaşlarında insansı türler 200 milyon senedir burda. Tarım dan bu süre 12 bin yık geçti. Bilişim çağı hemen hemen 100 yaşlarında bile değil fakat fazlaca süratli şekilde aşama kaydediyor.
Ama acaba dünyanın kainatın sonuna kadar burada olacak mıyız? Bu soruya felsefi temeller üstünden insan nedir, hayvandan ayıran nedir ve sonrasından ne olur ne olacak sorularına yanıt arıyor. Okuması zor. Karışık bir dlde yazılmış. Belki yazar iyi yazmıştır fakat tercüme fena de olabilir. (Fatih)


İnsan Sonrası PDF indirme linki var mı?


Rosi Braidotti – İnsan Sonrası kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de İnsan Sonrası PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Rosi Braidotti Kimdir?

Uygar Batı Felsefesi Araştırmacısı ve Feminizim kuramcısı, Rosi Braidotti, hem İtalyan hem de Avusturalya vatandaşıdır. İtalya’da doğup, çocukluk ve gençlik zamanlarını Avusturalya’da geçirmiştir. 1977 senesinde Canberra, Avusturalya Devlet Üniversitesinden Felsefe branşında ödül almaya hak kazanmıştır.


Rosi Braidotti Kitapları – Eserleri

  • İnsan Sonrası
  • Kadın-Oluş
  • Göçebe Özneler


Rosi Braidotti Alıntıları – Sözleri

  • Lacan’a gore dişil ve eril, toplumsal cinsiyet sistemi olarak malum, cinsiyetler arası simetrisiz farkların toplumsal inşasını hem sürdüren hem de onun tarafınca onaylanan imgesel ve toplumsal­ maddi kurumlardır. (Kadın-Oluş)
  • Olumlayıcı feminist taklide dayalı bir politik stra­teji, öznenin toplumsal olarak dayatılan modellerle arasına mesafe koymasını sağlamak suretiyle harekete geçirilebilecek bir unsur olarak açık uçlu bilinçdışı yapılar gerektirir. Arzular po­litiktir ve siyaset arzularımızla adım atar. (Kadın-Oluş)
  • Bayağı insan yaşamının tümüne dair keskin bir görüş ve hisse haiz olsaydık eğer, çimenin büyümesini ve salyangozun kalp atışını duy­mak şeklinde olurdu bu, ve sessizliğin öte tarafındaki bu kükreyiş karşısın­da son nefesimizi vermemiz gerekirdi. O şekilde ya, en süratlimiz, ahmak­lıkla çepeçevre dolanıp durur etrafta.
    George Eliot (İnsan Sonrası)
  • Foucault’dan Irigaray ve Deleuze’e, postyapısalcı fark fel­sefeleri üzerine okumalarımdaki temel vurgu, öznenin mad­di ve cinsiyetli yapısıdır. Bu cinsel doku, doğası itibariyle ve çeşitli şekillerde, toplumsal ve politik ilişkilerle bağlantılıdır; bu açıdan kesinlikle bireyci bir kendilik değildir. Toplumsal ve simgesel, maddi ve semiyotik bir kurum olarak cinsellik, hem makro hem de mikro ilişkileri kapsayan bir karmaşıklık içinde, iktidarın birincil mevkii olarak ayırt edilir. Cinsel fark, kısaca cinsiyetlendirilmiş iki kutupluluk, cinsiyetlendirilmiş kimliklerin politik ekonomisinin bir tek toplumsal bir uygu­lamasıdır. Bu bakımdan cinsel fark, hem negatif ve baskıcı (potestas/iktidar) hem de pozitif yönde ve güçlendirici (potentia/güç) bir anlamı olan iktidar/gücü (power) ifade eden başka bir terimdir. Cinsiyet, Erillik/Dişiliğe özgü kurumların kutuplu ve düalist modeli içinde toplumsallaşan ve cinsiyetlendirilen öznelere toplumsal ve morfolojik düzeyde atanan kimlik ve uygun erotik faillik biçimidir. Toplumsal cinsiyet, kuvvetlerin bu karmaşık etkileşiminin ihtiva ettiği türdeki iktidar mekaniz­malarını tanımlayan genel bir terimdir. Deleuze’den yola çı­karak, toplumsal cinsiyet düalizminin, maddi ve imgesel top­lumsal çerçevemizi yapılandıran Ödipalleştirilmiş bir politik ekonominin çıkarlarını tahkim eden Çoğunluk konumunu temsil ettiğini söyleyebiliriz. (Kadın-Oluş)
  • Göçebe teorinin temel biçimi, istikrar yerine değişime ve harekete öncelik tanıyan bir süreç ontolojisidir. Bu hem de, genel bir azınlık-oluş yada göçebe-oluş ya da da moleküler hanım/hayvan-oluş vb. olarak adlandırılabilir. Azınlık, göçebe teoride değişimin dinamik yada yeğinlikli ilkesi iken, (fallogosantrik) Çoğunluğun merkezi ölüdür. Er­kek, çoğunluğu temsil etmiş olduğu sürece, yaratıcı yada olumlayıcı “adam-oluş” olması imkansız: Hakim özne, kendi kendini sürdüren Varlığın yükü ve mevcud modellerin yavan tekrarı altında sıkışıp kalmıştır. (Kadın-Oluş)
  • Tahsile dayalı toplumlar inşa et­mek aslen bir hayaldi ve hâlâ hayal olmayı sürdürüyor: Yansıttıkla­rı, hizmet ettikleri ve inşasına katkıda bulundukları topluma benze­yen okullar, üniversiteler, kitaplar ve müfredat, münakaşa grupları, ti­yatro, radyo, tv ve medya programları, daha sonrasında internet sayfaları ve bilgisayar ortamları… Toplumsal hakkaniyet, insan toplumsal­lığı ve çeşitliliğine dair temel ilkelere uygun, düzmece evrenselliğe karşı çıkan, farkın olumluluğunu, bilimsel niteliği olan özgürlüğü, ırkçılık karşıtlığı­nı, başkalarına karşı açık olmayı ve neşeyi olumlayan, toplumsal olarak karşılığı olan bir data üretme düşsel bu. (İnsan Sonrası)
  • Yarının kentleri, yoğun bir toplumsal ağ temelinde yaşayan öğrenme, data alışverişi ve ortak biliş­sel ergonomik merkezleri olacaktır. Askeri limanlar ve havaalanlarının ar­dından web limanları, üçüncü milenyum kentlerinin seyrüsefer kapıları olacaktır. (İnsan Sonrası)
  • Sanat, Deleu­ze için Yaşamın sonsuz imkanlarını düşünme, idrak etme ve hissetme yönlü yeni güzergahlar yaratma amacı taşıyan yoğunluklu bir pra­tiktir (Deleuze ve Guattari, 1994). Sanat bizleri bağlı olduğumuz kimliklerin sınırlarının ötesine aktararak, etrafımızı saran hayvani, bitkisel, yeryüzüne ve gezegene mahsus kuvvetlere bağlandığından, insan-olmayan anlamında mecburi olarak insan-dışıdır. Sanat, gene rezonansı açısından kozmik ve böylelikle de yapısı itibariyle insan sonrasıdır; öyleki ki bizleri, cisimleşmiş benliğimizin muktedir olabildiği yada katlanabildiği sınırlarına taşır. Sanat temsil sınırların en uç noktasına kadar esnettiğinden, bizzat yaşamın sınırlarına erer ve böylelikle ölümün ufkuyla karşı karşıya kalır. Bu açıdan sanat, sınır­lar deneyimi olarak ölümle bağlantılıdır. (İnsan Sonrası)
  • İleri kapitalizm, metalaştırma uğruna etken bir halde farklar üre­ten bir eğirme tezgahıdır. “Yeni, dinamik ve müzakere edilebilir kim­likler” etiketi altında paketlenmiş, yersiz yurtsuzlaştırılmış farklar çarpanı ve tüketim malları içinde bitmez bir tercihtir. Bu mantık seçeneklerin çoğalmasını ve vampirane tüketimi tetiklemektedir.
    Bu seçeneklerin bir çok, füzyon adında olan aşçılık yönteminden “dün­ya müziğine” dek kültürel “ötekilere” ilişkindir. Yeni organik yiyecek piyasasına dair analizinde Jackie Stacey (Franklin vd., 2000) harfiyen, küresel ekonomiyi yediğimizi anlatmaktadır. Paul Gilroy (2000) ve Celia Lury (1998) bunu giydiğimizi, dinlediğimizi ve ek­ranlarımızdan günbegün izlediğimizi de anımsatmaktadır. (İnsan Sonrası)
  • Bedenleşmiş özne, kesişen kuvvetlerden (duygular) ve uzay-süre değişkenlerinden (bağlantılar) oluşan bir sü­reçtir. Beden kavramıyla, öznelliğin çokişlevli ve karmaşık yapısına atıfta bulunuyorum. Beden, kendisini yapılandıran değişkenleri -sınıf, ırk, cinsiyet, milliyet, kültür- hem kap­sayan hem de bunların ötesine geçen, insana özgü bir ka­pasitesidir. Bu yaklaşım, toplumsal imgesel mefhumunu da etkisinde bırakır. Özne-oluş süreci, bir takım kültürel dolayım gerektirir; özne, maddi ve semiyotik koşullarla, kısaca kurumsal kurallar ve düzenlemelerin yanı sıra bu tarz şeyleri sürdüren kültürel tem­sil biçimleriyle de uğraşmak zorundadır. İktidar (potestas) yasaklaması ve sınırlaması bakımından olumsuzdur. Güç (potentia) ise, güçlendirmesi ve eylemeyi mümkün kılması bakımından olumludur. Bu iki kutup arasındaki devamlı mü­zakere, politik anlamda, öznellik açısından, iktidar ve arzu terimleriyle de ifade edilebilir. Bu görüş, özneyi, hem ikti­darla hem de ona direnişle eşuzamlı olan, süreç halindeki bir terim olarak ortaya koyar. Anlatısallık burada mühim bir bağlayıcı kuvvettir, fakat ben anlatısallığı, dönüşmekte ol­duğumuz öznenin mitlerinin, operasyonel kurgularının ve mühim figürasyonlarının oluşumuna katılan ve katkı sunan politik yönelimli kolektif bir süreç olarak yorumluyorum. Göstergebilim paradigması bu anlatısallık mefhumunu hak­kıyla kapsayamaz, bu mefhumun bir yeni-maddecilik içine yerleştirilmesi ve onda bedenleşmiş olması gerekir. (Kadın-Oluş)
  • Bir öznenin etik çekirdeği, kendi ah­laki niyetlerinden ziyade, eylemlerinin dünya üstünde ya­ratacağı iktidar/güç etkileridir (baskıcı potestas/olumlayıcı potentia). Etik olarak iyi, olumlayıcı güçlenmeyi amaçlayan ilişkisellik demek olduğundan, etik ideal de, çoklu ötekilerle ilişki tarzlarına girebilme kapasitesinin artışı olarak tarif­lanacaktır. Politika, olumlayıcı oluşları edimselleştirme­nin pragmatik pratiğidir. Karşıtlık bilinci ve politik öznellik diyalektiğinin yerini, bir sevinç yada olumlama etiğinin üre­tilmesi kanalıyla, bu etik dürtüyü edimselleştiren asamblajlar ve süreçler alır. (Kadın-Oluş)
  • İleri kapitalizm bede­ni enerji deposu olarak data cevherine indirgediğinden, “belli ya­şam biçimlerinin, başka bir canlılık kapasitesinin diğerleri karşısın­da daha değerli olmasını sağlayacak denklikler bulunabilir”. İçinde bulunduğumuz toplumsal sistemde ana para kıymeti oluşturan şey, bizzat bilginin birikimi, kendisine içkin canlı nitelikleri ve kendini örgütleme kapasitesidir. (İnsan Sonrası)
  • 1979’da Herbert Marcuse, 1980’de Jean-Paul Sartre ve 1981’de Jacques La­can aramızdan ayrılmıştı. Hoca olarak bizlere daha yakın olan öteki düşünürler de vakitsiz vefat etmişti: Nicolas Poulant­zas 1979’da intihar etti, Roland Barthes 1980’de bir kazada öldü, bir süre ruhsal bunalım geçiren Louis Althusser karısı­nı boğduktan sonrasında akıl hastanesine kapatılmıştı. 1980’de General Tito’nun ölümünün karışık hisler uyandırdığı, Ro­nald Reagan’ın başkan seçilmesinin endişelere yol açmış olduğu sırada, benim kuşağım gene o yıl New York’ta bir suikasta kurban giden John Lennon’un arkasından ağlıyordu. (Kadın-Oluş)
  • Hepimiz ölümle senkron hâlindeyiz, çoğumuz ödünç alınmış bir zamanda yaşadığımızdan ölüm, yaşayışımızın zamanıdır. Olay ola­rak ölümün zamanı, bir tek doğrusal ve bireyleşmiş Chronos değil, Aioriun kişisel-olmayan devamlı şimdisi, devamlı oluştur. Ölümün zamansallığı bizzat dönemin ta kendisidir, ki bundan dönemin toplamı­nı kastediyorum. (İnsan Sonrası)
  • Feminist kuram düalist olmayan bir düşünmeye yönelir, gerek kuramsal gerekse politik zeminde ikilikleri reddeder. Feminist şuur ataerkinin kopardığı bağlantıları tekrardan kurar; data ve haz bir haline gelir. “Arzunun, hatta harekete geçirilme­miş arzunun bile fazlaca kuvvetli hissettirebileceğini öğrendim. Benim için, arzuyu öğrendiğim yer -arzunun beni enerji ve dürtüyle doldurmuş olduğu bu yer- feminizmdir.” (Kadın-Oluş)
  • Feminist data, varoluşumu­zun, bilhassa de iktidara dahil oluşumuzun daha ilkin fark etmediğimiz yanlarını ortaya çıkaran etkileşimli bir süreç­tir. Deleuze şeklinde söylersek, feminist data bizi “yersizyurtsuz­laştırır”: Bizi, aşina, yakın, bilinir olandan uzaklaştırır ve ona dışarıdan ışık meblağ. Foucault şeklinde söylersek de, bu data bedenleşmiş kendilikten başlamış olan mikropolitikadır. (Kadın-Oluş)
  • Soğuk Savaş’ın zirvesinde, köpeklerin ve maymunların, geliş­mekte olan uzay bulgu programlarının bir parçası olarak uzaya gönde­rildiği, ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki rekabetin yükseldiği dö­ nemlerde George Orwell ironik bir halde, “Bütün hayvanlar eşit­tir, ama bazıları diğerlerinden daha eşittir,” demişti (Orwell, 1946). Belirsiz ve değişen teknolojinin dolayımında savaşlara tutulmuş üçüncü milenyumun şafağındaki dünyada, böylesi bir metaforik görkem epey boşa çıkıyor. İnsanmerkezcilik sonrası, daha ziyade aksini savunur: Hiçbir hayvan bir diğerine eşit değildir, bundan dolayı hepsi eşit derecelerde metalaştırılan ve böylece de aynı seviyede elden çıkarılabilen gezegen boyutunda değiş-tokuşların bir parçasıdır. (İnsan Sonrası)
  • “Bizzat yaratmadığımız ve yok edilmesi de bize düşme­yen karmaşık bir entelektüel mirasın mevcut neslinin vasilerinden başka bir şey değiliz.”
    Stefan Collini (İnsan Sonrası)
  • Michel Foucault’nun Hapishanenin Doğuşunda. (1977) iddia etmiş olduğu suretiyle söylem, belli anlamlara yada anlam sistemlerine bilimsel meşruiyet kazandırmak adına atfedilen siyasal geçerlilik üze­rinedir; bunlar hiçbir şekilde yansız yada verili değildir. Öyleyse bilim­sel hakikat, söylemsel geçerlilik ve iktidar ilişkileri içinde eleşti­rel, maddeci bir bağlantı kurulmaktadır. Söylem analizine böylesi bir yaklaşım, ilk olarak toplumsal olarak kodlanmış cebri “farklara” ve bu tarz şeyleri tesis eden bilimsel doğruluk, etik değerler ve temsil sis­temlerine inancı yerinden etmeyi amaçlamaktadır. (İnsan Sonrası)
  • Cinsel fark, cinselliği temel referans noktası olarak alan, öznenin pragmatik bir politik felsefesidir. (Kadın-Oluş)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş