Yaşam

Abdurrahim Karakoç şiirleri

7 Nisan 1932 tarihinde Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesine bağlı Ekinaslı köyünde dünyaya gelen Abdurrahim Karakoç, küçük yaşlarda şiire merak sardı. Abdurrahim Karakoç’un bu merakı, aileden gelen bir özellik diyebiliriz. Zira büyükbabası, babası ve kardeşleri de kendisi benzer biçimde şairdirler. 1958 senesinde yaşamış olduğu kasabada belediye görevli muhasibi olarak memurluk hayata geçirmeye başladı. 1981 seneyi Mart ayında ise emekliye ayrılmıştır. Abdurrahim Karakoç, 7 Haziran 2021 senesinde Ankara’da yaşama gözlerini yummuştur.

İlk yazdığı şiirleri 2 kitap oIacak hacimde iken sev yakmıştır.FEDAİ yayınları ile çıkan bu kitap, fazlaca kısa bir süre içinde tükendi. İkinci baskısında da 10 bin tane bastırılan bu yapıt, ilk baskı benzer biçimde kısa bir süre içinde tükenmiştir.  1985 senesinde gazetecilik hayata geçirmeye süregelen Abdurrahim Karakoç, Büyük Birlik Partisi’nin kuruluşunda da yer almıştır. Ancak kısa bir süre sonrasında politika yaşamını sonlandırmıştır. Niçin bu kadar kısa süre içinde siyasal yaşamını sonlandırdığı sorulduğunda ise Abdurrahim Karakoç “Allah rızası için girmiştim, Allah rızası için ayrıldım.” diye yanıt vermiştir.

abdurrahim karakoc siirleri 6224d3d2279a7

Abdurrahim Karakoç’un eserleri sıralaması

Şiir

  • Mihriban (1960)
  • Hasan’a Mektuplar (1965)
  • Eli Kulakta (1969)
  • Vur Emri (1973)
  • Kan Yazısı (1978)
  • Suları Islatamadım (1983)
  • Beşinci Mevsim (1985)
  • Dosta Doğru, Akıl Karaya Vurdu (1994)
  • Yasaklı Rüyalar (2000)
  • Gökçekimi (2000)
  • Gerdanlık – I (2000)
  • Gerdanlık – II (2002)
  • Parmak İzi (2002)
  • Yağmur Yerden Yağar (2002)
  • Anadolu’da Bahar (2007)

Deneme

  • Fikir Yazıları (1990)

Abdurrahim Karakoç şiirleri

Anadolu Sevgisi

Sen bizim dağları bilmezsin gülüm,
Hele boz dumanlar çekilsin de gör.
Her haftası bayram, her günü düğün,
Hele yaylalara çıkılsın da gör.

Bilmezsin ovalar nasıldır bizde;
Kağnılar yollarda, yoncalar dizde…
Saydıklarım damla değil denizde,
Hele bir ekinler ekilsin de gör.

Görmedin sen bizim mavi suları,
Karlar eriyince kırar yuları…
Köpük olur beyaz, sel olur sarı;
Hele taştan taşa dökülsün de gör.

Sen bizim köyleri görmedin ki asla,
Yolları toz, balçık, evleri kerpiç.
O kirli kabukta, o en temiz iç;
Hele bir yakından bakılsın da gör.

Anlamaz, bilmezsin sen bizim halkı,
Sevgiyi bulasın, yakına gel ki…
Kalıplar gerçeği göstermez bir ihtimal
Gönül perdeleri sökülsün de gör.

Anadolu’da Bahar

İlkbaharı geldi Anadolu’nun,
Silifke’de çiçek açtı nar şimdi.
Her tarafı yeşillendi Bolu’nun,
Sultandağı benek benek kar şimdi.

Eğri yollar yaylaların kuşağı
Davet, çimen sevgililer döşeği,
Hora teper Sürmene’nin uşağı,
Dadaşların oynadığı bar şimdi.

Durgun çayı köpüklendi Daday’ın,
Palmiyeler zümrüt tacı Hatay’ın
Çukurova cennetidir bu ayın;
Aydın ili efelere dar şimdi.

Gönül dile gelir kaval sesinde.
Boz martılar düğün yapar Mersin’de,
Isparta’nın renk renk gül bahçesinde
Bülbüllerin neşesini gör şimdi.

Cıvıl cıvıl, sessiz duran yuvalar,
Kelebekler birbirini kovalar.
Halı benzer biçimde nakışlandı ovalar…
Bölük bölük sarı, yeşil, mor şimdi.

Aşıklar diyarı Elbistan ili…
Olur bu mevsimin bağ-ı İrem’i,
Her çeşmenin üç-beş tane güzeli,
Her çiçeğin bir arısı var şimdi.

Çıkıp baksan Çamlıca’nın başına,
İki kıt’a bir boğazda aşina…
Karakoç’um, gel, yorulma boşuna,
İstanbul’u tanımlamak zor şimdi.

Aramızdaki Fark

Sen dünden gelirsin, ben yarından gelirim
Doğmadık bebekler diyarından gelirim.
Sen müebbet inkârda kılmışsın sonucu
Ben Kalubelâ’nın ikrarından gelirim.

Akıl Karaya Vurdu

Arsız Adam

Ayıp ne, günah ne, bilmiyor adam
Yüzüne tükürsen silmiyor adam
Memleketi dilim dilim diliyor
Karpuzu yutuyor, dilmiyor adam!

Askere Mektup

Aziz dostum,sen bu ilden gideli,
Sekiz mevsim geldi-geçti duydun mu?
Gine kar koymadı baharın yeli,
Şeftaliler çiçek açtı duydun mu?

Memiklerin Iraz için Kel Durdu,
Sinan oğlu Muharrem’i öldürdü
Keş Ahmet bayram da namaz kıldırdı;
Kerim Ağa köyden göçtü duydun mu?

Çavuşların yumuk gözlü Tahir’i
Kahve yapmış oldu kırk senelik ahırı,
Erkek Fatma, Dişi çürük Mahir’i
Güpegündüz aldı firar etti duydun mu?

Ala-kardır Binboğa’nın yücesi..
Asker oldu Halime’nin kocası..
Sazlıköy’ün ilerici hocası
Minarede şarap içti duydun mu?

Dikkat eyle; anlam çıkar sözüm den;
Bir hızarcı geldi Mercanaslı’nden
İpsiz Mustafa’nın tek boynuzundan
On altı çift tahta biçti duydun mu?

Kenan’ların sarı saçlı Reşad’ı
On çocuğun anasını boşadı,
Sultan özgür kaldı, sarhoş yaşadı,
Hürriyeti yeni seçti duydun mu?

On iki gün ilkin yaptık bir seçim,
Tekgöz murdar öldü partisi için.
Nasreddin Hoca’nın söylediği şekil;
”Dünyayı yanlışsız ölçtü(!) ” duydun mu?

Daha bunlar bildiğimin yarısı,
Gelecek mektuba kalsın gerisi.
Bu yıl KARAKOÇ’un gönül arısı
Çiçekten çiçeğe uçtu duydun mu?

Aşk Hikayesi

Başımdan bir kova sevda döküldü
Islanmadım, üşümedim, yandım oy!
İplik iplik damarlarım söküldü
Kurşun yemiş güvercine döndüm oy!

Yağmur yorgan oldu, yatak kar bana
Anladım ki kendi gönlüm dar bana
Alev dolu bardakları yâr bana
Sunuverdi içtim içtim kandım oy!

Sevgi ektim, naz biçmeye çalıştım
Ne zamana, ne kendime alıştım
Kırk senede yedi özlem bölüştüm
Yedi dünya bana düştü sandım oy!

Gönül şahinimi yordum gerçeğe
Sonsuzda yüzümü sürdüm gerçeğe
Teselliden kanat kırdım gerçeğe
Tecellinin sinesine kondum oy!

Aşk Yarası

Yüreğimden aşk kurşunu yedim ben
Doktor ağlar, merhem ağlar yarama.
Dilekçemi gökyüzüne verdim ben
Yağmur ağlar, meltem ağlar yarama.

Gözyaşları kiripiklere dizilir
Damla damla yanaklara süzülür
Ruh röntgenim duygulara çizilir
Zülüf ağlar, perçem ağlar yarama.

Yazan kalem kati yazmış fermanı
Kimse sorsam ”yoktur” diyor dermanı
Anlatsam çıldırtır dağı – ormanı
Yangın ağlar, zelzele ağlar yarama.

Aşk yarası ilaç kabul etmezmiş
Bir gelirse daha dönerek gitmezmiş
Tıb ilminin aklı fikri yetmezmiş
Hatip ağlar, ebkem ağlar yarama…

Aydınlık

Gergin uykulardan, kör gecelerden
Bir sabah gelecek kardan aydınlık.
Sonra düğüm düğüm bilmecelerden
Bir sabah gelecek kardan aydınlık.

Gökten yağmur yağmur yağacak renkler
Daha hoş kokacak otlar, çiçekler
Ardından bitmeyen mutlu gerçekler
Bir sabah gelecek kardan aydınlık.

Vurulup ömrünün ilkbaharında
Kanından çiçekler açar yarında
Cümle şehitlerin omuzlarında
Bir sabah gelecek kardan aydınlık.

Işıklar dal-budak, her kolu İslâm
Gönüller, yürekler dopdolu İslâm
Tek ölçüsü İslâm, tek yolu İslâm
Bir sabah gelecek kardan aydınlık.

İzmir’in sağından, Van’ın solundan
Erzurum, Edirne, Hatay yolundan
Kapı kapı tekmil Anadolu’mdan
Bir sabah gelecek kardan aydınlık.

Aydo’nun Uşağına

Geçtiğin köprülerin dayısı kaç hemşerim?
Baş Bey’in köprü tutan ayısı kaç hemşerim?
Yediğin naneleri saysak hesaba gelmez,
Kırdığın yumurtanın sayısı kaç hemşerim?

Ayıp

Kara gözlüm bu ayrılık yetişir,
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.

Ayların sırtında seneler taşındı,
Sanma ki garibi eller düşündü.
Bebekler evliliğe ilk adımını attı, yollar aşındı
Kozalaklar çınar oldu gel gayrı.

Hesap et, gideli sen gurbet ile
Otuz ay tutuldu kolay mı dile?
Hapisler, sürgünler, esirler bile
Sılasına döner oldu gel gayrı.

Gönlüm sende, gözüm yollarda durdu,
Saat isyan etti, takvim kudurdu.
Hasret hançerini bağrıma vurdu
Yüreciğim kanar oldu gel gayrı.

Emeği boşadır yuvasız kuşun…
Nerdeyse toprağa değecek başın.
Beni düşünmezsen kendini düşün
Herkes seni kınar oldu gel gayrı.

Aynaların Ötesi

Her ne kusur var ise, geçen zamanda;
Suçsuzdur aynalar elâ gözlü yâr.
Mecnunlar Mevlâ’yı bulursa canda,
El olur Leyla’lar elâ gözlü yâr.

Güzel açar güzelliğin sergisin
Gün ağartır kara saçın örgüsün
Muhabbet faslında ölüm türküsün
Kim söyler, kim çalar elâ gözlü yâr.

Eştikçe iş çıkar işin içinde;
Gençliği özlem yer sevda göçünde.
Bilmez misin, dört mevsimin üçünde
Kar olur yaylalar, elâ gözlü yâr.

Alı al, yeşili yeşilde ara;
Ahirete gider kalpteki yara
Ne yapsan tekrar çıkmaz dallara,
Dökülen ayvalar elâ gözlü yâr.

Vakit dolar, nakit biter kasanda
Sevgi bir kitaptır gönül masanda;
Okusan da olur, okumasan da…
Kapanır sayfalar elâ gözlü yâr.

Aynanın İki Yüzü

Bir, zirvede habire şiştikçe şişene bak
Bir, tabanda her adım yıkılıp düşene bak
Bir, ülke yansa bile yan gelip yatanlara
Bir, yangın söndürmeye çarıksız koşana bak.

Ayrılık Havası

Ben nefret eyledim sizin hakikaten
Yalanı severim, yalanı gayrı..
Tiksindim bülbülden, gülden, çiçekten
Yılanı severim, yılanı gayrı..

‘Sapıtmış bu’ diye beni yeriniz
Hakkımda bin türlü yargı veriniz
Omuzumda yüktür dirileriniz
Öleni severim, öleni gayrı..

Uzun yaşamayı saymadım sanat
Kurda yürek oldum,kartala kanat
Oturup ağlayan korkağa direnme
Güleni severim, güleni gayrı..

İyinin arkasından ‘fena’ demezdim
Kötünün elinden ekmek yemezdim
Birlikten kopana selâm vermezdim
Böleni severim, böleni gayrı..

Senelerce boş yere canımı sıktım
Nihayet yol buldum, çığırdan çıktım
‘Bey’den, ‘efendi’den, ‘sayın’dan bıktım
‘Ulan’ı severim, ‘ulan’ı gayrı..

Azınlık

Satıcı simsarlar verdi el ele
“Bölünmez” ülkeye girdi azınlık..
Her yana dal-budak saldı sorun
Postunu divana serdi azınlık..

Kaboğlu fitneyi doldurdu kaba
Gösterdi olağan dışı bir çaba
Oran baskın çıktı, dedik merhaba
Ortamı kurnazca gerdi azınlık..

Yazmadı tarihler bu şekilde hinliği
Şaşırttı şeytanı kurul cinliği
Bu kasap mantığı, bu pişkinliği
“Al kurtul” ödülü, görmüş oldu azınlık..

Düşündüm, kimlerle yarıştı aklım
Nihayet öfkemle barıştı aklım
Okudum raporu, karıştı aklım
Saydım beş kişinin dördü azınlık..

Avrupa yurdumu bölmek istiyor
En azca beş parçada görmek istiyor
Tez günde mezara gömmek istiyor
Amacı, gayesi, derdi azınlık..

Doymadılar yiyip içtikleriyle
Onulmaz yaralar açtıklarıyla
Devşirme güruhtan seçtikleriyle
Jokerleri öne sürdü azınlık..

Haçlı Avrupa’sı düğmeye bastı
Yerli uşakları fikrini kustu
Gözcüler uyudu, sözcüler sustu
Yuların ipini kırdı azınlık..

Papaz kilisede tezgâhı kurmuş
Anahtar satarak milyarlar vurmuş
Diyalog esnafı selâma durmuş
Muradı maksada erdi azınlık..

Kayboldu hamamın tarağı, tası
Bitmedi gericilik paranoyası
“Ekümenlik Patrik” oyunun as’ı
Hatayı, Mardin’i sardı azınlık..

AB yollarına düşer gideriz
Gelme deseler de koşar gideriz
Bir acayip âlemde yaşar gideriz
Bekliyor kapıda ferdî azınlık..

Kimliğin Türk, dinin İslâm, orda kal
Yazılan raporu oku, öğrenek al
Ey sahibi devlet, söyle, bu ne hâl? !
Diyorlar ki “Türk’ü-Kürdü azınlık.”

Balaban’ım

Bekir Balaban kardeşime..

Geldi gönderdiğin şiirden mektup
Arada bir bu şekilde yaz Balaban’ım.
Zaman siciminin ucundan tutup
Bazen bağla, kimi zaman çöz Balaban’ım.

Fikir gölü derinleşir girdikçe
Dostluk gülü gümrah açar derdikçe
Sağlık, süre, mekân, imkân verdikçe
Cevapsız bırakmam, söz Balaban’ım.

Ahval-i âleme kafayı takma
Allah Kerim, sabrı elden bırakma
İlmi düstur eyle, imanı sakla
Gayrisi, savrulan toz Balaban’ım.

Huzur içte gerek, kabukta değil
Vuslat acelede, çabukta değil
Akılsa baştadır, topukta değil
Çile, yemekteki tuz Balaban’ım.

Ahlâkı, töreyi kenara atan
Dine ‘Afyon’ diyen, vatanı satan
Müslüman olması imkansız, Türk değil esasen
Dayanmaz görmeye göz Balaban’ım.

Demişler ya ‘Kuvvet birlikten doğar’
Kar, yağmur, zamanı erişince yağar
Nasihatım o ki, dinlersen eğer
İşaret ‘ben’ değil, ‘biz’ Balaban’ım.

Çevremizi saran türlü ihanet
Her geçen gün görünüyor daha net
Başlangıçta bilmek değil kehanet
Bağrımıza girmiş köz Balaban’ım.

Zaman geldi tutsak olduk maddeye
Zaman geldi hasır olduk caddeye
Zaman geldi küsur olduk şeddeye
Daha bunlar bizlere azca Balaban’ım.

Üzülmedim, memnun oldum, bilesin
Her murada nail olup, gülesin
Cevabım bitiyor hoşça kalasın
Aklımdan geçeni sez Balaban’ım.

Dört yanımı gurbet yazmış kaderim
Dosttan mektup gelir, biter kederim
Gözlerinden öper, selâm ederim
Aydınlık günlerde gez Balaban’ım.

Suları Islatamadım

abdurrahim karakoc siirleri 6224d3d32526d

Bambaşka

Doktor, benim derdim bambaşka bir dert
Ağrıyan yerimi sorma boşuna.
Yazdığın reçete kıymet mi zahmet?
Kağıtla kalemi yorma boşuna.

Kerem eyle, yarar vermez yardımın
Tıp ilminde çaresi yok derdimin
Her tarafı gurbet olmuş yurdumun
Düşünceme tuzak kurma boşuna.

Gönlüm yığın yığın özlem yüklüdür
İçimde tarifsiz üzüntü saklıdır
Sökemezsin yaralarım köklüdür
Merhem sürüp, sargı sarma boşuna.

Dost yolları nakışlandı kanımdan
Sevdiklerim vergi keser canımdan
Sükûta muhtacım, ayrıl yanımdan
İncitip günaha girme boşuna.

Aşk koymuşlar ıstırabın adını
Alamadım yaşamı sürdürmenin tadını
Yapacaksan eğer bana yardımı
Öldür kurtar, ilâç verme boşuna.

Barsaklar Temizlensin

Durmasın operasyon, barsaklar temizlensin
Yiğitler öne çıksın ve korkaklar gizlensin
Niye kula kulluktan sıyrılmasın bu ülke?
Niye, hayal şehrinde boş çöller denizlensin?

Bayramlar Bayram Ola – 1

Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessiz bir şekilde yer minderine

Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı…

Eli öpüldükçe içi burkuldu
Konuşmak istedi, dili tutuldu
Güç belâ ağzından bir “off! ” kurtuldu

Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı
Adam “he ya” dedi, gözü kapalı…

Düşündü kış yakın, evde odun yok
Tenekede yağ yok, çuvalda un yok
Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok

Avrat “Bayram” dedi, eğdi başını
Adam “evet” dedi, sıktı dişini…

Çalışsa ne iş var, ne cepte para
Dağ oldu içinde büyüyen yara
Dikti gözlerini karşı duvara

Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı
Adam “o şekilde” dedi, bağrında sızı…

Döndürse yönünü herhangi dosta
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta
Seneler, aylar, günler erirken yasta

Yer-gök “Bayram” dedi, ağzını açtı
Adam “Bayram” dedi, evinden firar etti!..

Bayramlar Bayram Ola -2

Ana, bu bayram mı? . gelir bir ihtimal
Ben tebrik-mebrik bilmiyorum ki
“Bayram bayram ola” derim
Allah kerim.

Bayramlar Bayram Ola – 5

Giden Bayramlardan almadık bir tad
Gardaş bu senenin bayramı iyi mi?
Şenay’larda bayram her gün, her saat
Elif’in, Döne’nin bayramı iyi mi?

İçinde boğulduk derdin, acının
Uykusu bitmedi şeyhin, hacının
Üç gardaşı şehit veren bacının
Oğulsuz ananın bayramı iyi mi?

Neşe topuğumda, elem boyumda
Sen çoğunu anla, ben azca deyim de
Kim öldü, kim kaldı acayip köyümde
Ya bizim hanenin bayramı iyi mi?

Dert deşmek değildir gayem, niyetim
Düşündükçe sızlar kemiğim, etim
Gelini dul kalmış, torunu yetim
Ak saçlı ninenin bayramı iyi mi?

Hangi eller sürer suçluyu suça
Güdümlü başların destesi ne kadara
Kimler zorlanıyor gönülsüz göçe
Boş kalan binanın bayramı iyi mi?

İşkence altında ezilir canlar
Masum yiğitlerle dolu zindanlar
Ses verin mezardan yüce sultanlar
Yusuf-u Kenan’ın bayramı iyi mi?

Bizden sandığımız bizlere yabancı
Görünen simalar göze yabancı
Kabukta bayram var, öze yabancı
Açıklayın, mânânın bayramı iyi mi?

Sabahtan haber yok, ufuklar kara
Semerkant kan ağlar, yanar Buhara
Keşmir, Kâbil, Kerkük özlem bahara
Kudüs’ün, Sina’nın bayramı iyi mi?

Ayşe’nin bayramı gözyaşı, firak
Sultan’ı derdiyle baş başa bırak
Sormadan geçemem, etmişim merak
Nükhet’in, Nana’nın bayramı iyi mi?

Mücahit, maddeye yapar akını
Devrimci, soygundan meblağ yükünü
Biz toprağa verdik Hikmet Tekin’i
Kotil’in, Zana’nın bayramı iyi mi?

Doğduğundan beri çamlar deviren
Ekranda karacılık, yalan savuran
Salyası, ülkeyi göle çeviren
Boynuzlu dananın bayramı iyi mi?

Bayramlar Bayram Ola – 6

Alem-i İslam’a rahmet su benzer biçimde
Aksın bayram olsun bayramlarınız.
Evleriniz aden kokusu benzer biçimde
Koksun bayram olsun bayramlarınız.

Zindan medresedir gam yayla size
Farkı yok bin senenin bir ayla size
Melekler yukardan gıptayla size
Baksın bayram olsun bayramlarınız.

Uygur Kazak Kırgız Azeri’nizden
Gitmesin gardaşlık nazarınızdan
Zalimler zulmünü üzerinizden
Çeksin bayram olsun bayramlarınız.

Süleyman tutsak de Simon niçin hür
Hiç durma dünyanın yüzüne tükür
Müslümanın sesi münafıktan gür
Çıksın bayram olsun bayramlarınız.

Serilsin gönüller yatak misali
Patlasın sevgiler fişek misali
Hakikat durmadan şimşek misali
Çaksın bayram olsun bayramlarınız.

Haksızlık almasın Hak’kın yerini
Aşsın boyunuzdan aşkın derini
Kimi gözyaşını kimi terini
Döksün bayram olsun bayramlarınız.

Kök bir dallar ayrı ki İslam bir gül
Afganistan bir gül Türkistan bir gül
Vahdet bahçesine her insan bir gül
Diksin bayram olsun bayramlarınız.

Mağdurlar mazlumlar ersin felaha
Vuslata varanlar varsın tekrar
İrfan tohumunu gece sabaha
Eksin bayram olsun bayramlarınız.

Kandır zalimlerin zulüm çiçeği
Öldürür bilgisizlik ölüm çiçeği
Gençler yakasına ilim çiçeği
Taksın bayram olsun bayramlarınız.

Şehide toprağın hürmet-i aşkı
Anadan fazladır şefkat-i aşkı
Rab’bim yüreklere ülfeti aşkı
Soksun bayram olsun bayramlarınız.

Hazreti Resul’ün nurlu katına
Gitmek isteyenler binsin atına
Küfrün saltanatı yerin altına
Çöksün bayram olsun bayramlarınız.

Ne makam ne para olması imkansız ölçek
Kurtuluş İslam’da vallahi gerçek
Bu kutsal sevda bizleri tek tek
Yaksın bayram olsun bayramlarınız.

Bayramlar Bayram Olsun

Yaza dönsün kışınız, bayramlar bayram olsun
Dert görmesin başınız, bayramlar bayram olsun
Otlar/dikenler dolsun Nemrut’ların çanına
Kolay gelsin işiniz, bayramlar bayram olsun.

Bebeğe davet

Soyguncu soysun da, vurguncu vursun
Sen ana karnında boşa durursun
Doksan günde çık gel, dokuz ay dursun

Doğmaya çaba et, doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek.

Üçkağıtçı seviye geçip gitmeden
Her ocakta üç- beş baykuş ötmeden
Acele ‘ Devlet malı deniz’ bitmeden

Doğmaya çaba et, doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Makam armağandır, koltuk armağan
Muhkem ilamlar var ‘ rüşvet ye’ diye
Ne diye beklersin söyle ne diye?

Doğmaya çaba et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Göz kırpınca sıfırı fazlaca sayılar
Zirveye tırmandı topal ayılar
Yağcı yeğen arar haydut dayılar

Doğmaya çaba et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek.

Artık banka soymak kolay eğlence
Günde milyar hiçtir ‘ yurtsever genç’ e(!)
Dünyaya duhül et, gel birazcık ilkin

Doğmaya çaba et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Tez çık, haram süt bul, beleş kundak bul
Yalancılık mübah, yüzsüzlük makbul
Hukuksal açıdan bir ‘ olanak’ bul

Doğmaya çaba et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Adi ekranlarda iğrenç yüzü gör
Halkı tiksindiren bir kof dizi gör
Ilkin onları gör, sonrasında bizi gör

Doğmaya çaba et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Bebeğe İhtar

Geçmişte yağmanın hasat periyodu
Acele gel diye çağırdım seni
Şimdi iş değişti dur, dinle beni
Dokuz aylık yolu altmış ayda çek
Beş yıl dolmadan doğma ha bebek.

Emmin, dayın annen, baban kereste
İşçi, işyar, ziraatçi, çoban kereste
Çarşı, pazar, yazı-yaban kereste
İnsanlar ya mertek, ya orta direk
Beş yıl dolmadan doğma ha bebek.

Doğarsan üç günlük iş bulamazsın
Acıkırsın, ekmek, aş bulamazsın
Ucuz toprak, beleş taş bulumazsın
Yaşamak rezillik, rüsvaylık demek
Beş yıl dolmadan doğma ha bebek.

Arı peteğinde ağulu bal var
Kaçıp kurtulmaya ne yön, ne yol var
Sıkıver dişini, annene yalvar
Buradan rahattır orda beklemek
Beş yıl dolmadan doğma ha bebek.

Kurtlar sülük oldu, sıyrıldı posttan
Kaçan kurtuluyor, ahbaptan dosttan
Değişti bahçıvan, bozuldu bostan,
Hıyarlar acıdır, karpuzlar kelek
Beş yıl dolmadan doğma ha bebek.

Vaziyet bambaşka konum oldu
Yaşamak işkence, eziyet oldu
Dalkavukluk üstün artam oldu.
Sanatkârlar sansar, dâhiler şebek
Sözümü dinlersen asla doğma bebek.

Bebeğe Sitem

‘Aman gelme’ dedim, bak geldin işte
Dünyaya meylin var, ‘beşer’sin bebek
Bir bilsen dünyamız neyin nesidir
Ayırır ağzını işersin bebek.

Kimisi su katar içtiğin süte
Kimisi at sokar yediğin ete
Günahtan, hileden, haramdan öte
Zulmet kuyusuna düşersin bebek.

Yukarıya gitsen ‘köle’ sayarlar
Aşağıya insen tefe koyarlar
Her saat bir başka renge boyarlar
Baktıkça sen sana şaşarsın bebek.

Önün bal-petekli, elin mühürlü
Omuzun kötekli, dilin mühürlü
Haftan ipotekli, senenin mühürlü
Aydan, günden yoksun yaşarsın bebek.

Sevgimiz rüşvettir seversek seni
Aldatmak içindir ne versek seni
Kalleş çağımızla eversek seni
Gerdeğe girmeden boşarsın bebek.

Beklemek

Sarıcadüzü’nde bir yığın toprak
Sulanır her sabah gözyaşlarımla
Mihriban, Mihriban uyan da bir bak!
Hasret düğüm düğüm ak saçlarımda…

Ardıçlı ağaçlarda gene ay doğar
Akasya gölgeleri delik – deşik…
Bir pınar ağlar sabahtan akşama dek
Yapraklar sallanır, ışıklar söner…
Büyür de büyür içimde bir dert,
BEKLEMEK…

Bekleyin

Mehmetçiğe yağan kar, sizlere de yağar bigün
Anaların tükrüğü sizleri de boğar bigün
Her ırmak, mecrasına akacaktır sonunda
Sanmayın ki şu güneş batıdan doğar bigün.

Ben

Ben: Karlı dağların deli rüzgârı..
Ben: Tozlu yolların demirbaşıyım.
Ben: suyu kurumuş sevgi pınarı…
Ben: Toprak bekçisi, gömüt taşıyım.

Ben: Hep seneler yılı kanayan çıban…
Ben: Fikir sürüsün yitiren çoban.
Ben: Hayâl ardında çarıksız taban…
Ben: gurbet ağzında bulgur aşıyım.

Ben: çürük bir vapur aşk denizinde..
Ben: Yağmur damlası dostun izinde.
Ben: Yanıp kül oldum aşkın közünde…
Ben: Kara sevdanın dert yoldaşıyım.

Ben: Koyu düşmanım yersiz gülüşe
Ben: Düşüvermişim bitmez bir düşe
Ben: Bıldır ağlarım bu yıl ölmüşe…
Ben: Bensiz duygunun ilk savaşıyım.

Ben: Gönlü aklına uymayan deli..
Ben: Az düşünceden doymayan deli.
Ben: Beni ben diye saymayan deli…
Bırakın, ben benden uzaklaşayım.

Beni Benden Koruyun

Nerdesin ey güzel aklım, gel beni benden koru!
Ötelere kaçma bahtım, gel beni benden koru!
İdrakimi düğümleme dost bildiğim kutlu gün
Yıkılsın sarayım tahtım gel beni benden koru!

Benzettiler

Yeni bir afyondur yenen her lokma
Biber Avrupalı, tuz Avrupalı.
Gülücükler düzmece, kirpikler takma
Dudak Avrupalı, göz Avrupalı.

Bebeklikte benliğini yitiren
Tepe tepe tepemizde oturan
Bizi çıkmazlara alıp götürmüş olan
Ayak Avrupalı, iz Avrupalı.

Birisi diskoda içer, kıvırır
Birisi kulüpte konken çevirir
Yapmasını bilmez, yıkar devirir
Ana Avrupalı, kız Avrupalı.

Kalıba uydurdu uyduklarımız
Yazmakla bitmez ki duyduklarımız
Paris modasıdır giydiklerimiz
Astar Avrupalı, yüz Avrupalı.

En mahrem yerlerin kalktı örtüsü
Beş santim tırnaktır ellerin süsü
Tüm bunlar medenîlik ölçüsü
Cilve Avrupalı, naz Avrupalı.

İster sâri deyin, isterse irsî,
Büyük revaç buldu makbulün tersi
Duyduğumuz ‘okey, adiyö, mersi’
Ağız Avrupalı, söz Avrupalı.

Her gün karşımıza on zıpır çıkar
Bağırır-çağırır, devirir yıkar…
Dinler kulağımız, gözümüz bakar
Sürü Avrupalı, yoz Avrupalı.

Başımız ayıkmaz binlerce halttan
Örf, tane gemimiz delindi alttan
Analar Muğla’dan, Van’dan, Tokat’tan
Bebek Avrupalı, bez Avrupalı.

Sahnede ekranda hıyar dinleriz
Deliye, densize uyar dinleriz
Saçma çığlıkları duyar dinleriz
Şarkı Avrupalı, saz Avrupalı.

Herkes soyunuyor, açılmıyor ki
Sokakta boynuzdan geçilmiyor ki
Müslüman gâvurdan seçilmiyor ki
Biçim Avrupalı, poz Avrupalı.

‘Türklük bu mu? ‘ desem ‘bu’ diyecekler
Şampanyayı sorsam ‘su’ diyecekler
Bir gün kökümüze ‘hu’ diyecekler
Kabuk Avrupalı, öz Avrupalı.

Bereket

Aşk’ dedin, bağrıma soktun bıçağı
Akan kanım göl olmadan tükenmez
Sevda kokan bu yaranın çiceği
Petek petek bal olmadan tükenmez.

Hasret nedir? Yarına sor, düne sor
İnanmazsan dönder-aktar gene sor
Sensiz geçen geceleri bana sor
Saatleri yıl olmadan tükenmez.

Görsem derim biçimini, rengini
Fena şans yüksek yapar engini
İçimdeki bu sevginin yangını
Kemiklerim kül olmadan tükenmez.

Beşinci Mevsim

Düştü can evime dördüncü cemre
Dünyayı üçüncü gözümle gördüm.
Dört yüz seksen beş gün çekti bir yıl
On altıncı aya takvimsiz girdim.

Aynalara baktım korku gösterdi
Saatler her sabah kırkı gösterdi
Namlular, nişanlar Türkü gösterdi
Hayatım süresince hedefte durdum.

Gül sundum yediler, koklamadılar
Armağan can verdim saklamadılar
Gittim… gelir diye beklemediler
Kaybolan gölgemi yollara sormuş oldum.

Getirdim yanıma ayı bir karış
Ölçtüm ki dağların boyu bir karış
Şehiri bir adım, köyü bir karış
Damlada denizdir en ufak derdim.

Savurdum, eledim, seçtim zamanı
Yaprak yaprak, tel tel açtım zamanı
Haftada üç çağ geçtim zamanı
Nereye gittimse zamansız vardım.

Yırtıldı ruhlara çizdiğim fotoğraf
Yazık, kulaklara sığmadı sesim
Yaşadığım şimdi beşinci mevsim
Dönemin çilesini sırtıma sardım.

Bırakın Kalsın

‘Oldukça’ta kederlenir, ‘azca’da gülerim
Ustura ağzında düşüncelerim..
Deliliktir bir ihtimal..
bırakın kalsın.

Saatler ya geri, ya hep ileri
Kıran yok şikeli terazileri
Umutlar ırakta.. bırakın kalsın.

On bin’lerle söyleşi on bin boşuna
Dönmüyor toprağa giren konvoy
Hiddetler vicdanda.. bırakın kalsın

Ne yarım tüm yarım, ne tam tamam
Yolcular kavramaz, ben anlatamam
Tren son durakta.. bırakın kalsın.

Kazanç beni yakar suya düşer kor
Düşünen baş sürüklemek, tasa sürüklemekten güç
Mukaddestir bu yara..bırakın kalsın.

Yıkılır, yırtılır her kalınca perde
Hesaba çekilir dünya mahşerde
Yazın şu duvara.. bırakın kalsın.

Bilmek İsteyenlere

Oldukça aylar geçti aradan… Hâlâ merak ederler: “niçin başka yerdesiniz? ”. Sanki Brütüs’lük yapmışız benzer biçimde “Siz de mi? ” diyorlar.

Mektuplarda, karşı karşıya görüşmelerde, hatta bazı gösterim organlarında ismim verilerek fikirsizlerin tenkidine doğal olarak tutuluyorum.
Bilmek isteyenlere adlı şiir ısrarlar suretiyle zaruretten yazılmış bir şiirdir.

Tek arzum artık bu gereksiz sorunların ve sitemlerin kapanması, her insanın kendi doğru bilmiş olduğu yolda yürümesidir.
Daha ne söyleyeyim ki?

“Türk’ün Türk’ten gayri dostu yok” derdik
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?
Dönerek Yahudi’ye gönül mü verdik?
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Söz: “Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin”
“Her şey Türk’e gore ve Türklük için”
Boş çıktı be dostlar, boş verin geçin
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Fikir, amaç dedik… Yeminler içtik
İşkenceden geçtik, alevden geçtik
Fikri’yi, Seyfi’yi ahbap mı seçtik?
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Elçibey’i biz satmadık fazlaca şükür
Sevenleri aldatmadık fazlaca şükür
Dansöz-mansöz oynatmadık fazlaca şükür
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Seyislik mi yaptık topal kırata?
Oklar mı taşıdık Kara Murat’a?
Kimdedir döneklik kimdedir hata?
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Laiklerle Taksim’de mi birleştik?
Sırtınızdan KİT’lere mi yerleştik?
İslâm’da mı, ikrarda mı körleştik?
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Nizam-ı Âlem’di aslı dâvânın
Sarmıştı sevdası bizi dâvânın
İhlâstı ekmeği-tuzu dâvânın
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Her hatada hikmet gören safdiler
Boş kalıba koşup giren safdiller
Destekçiye destek veren safdiller
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Çıktı birileri Han otağından
Kemalizm’e indi Tanrı dağından
Tek emsal gösterin birleştirme çağından
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Kıyıma, sürgüne uğrayanlar kim?
Ülkücü siyasetçi doğrayanlar kim?
Mecliste iktidar yağlayanlar kim?
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Kula kulluk eski borç mu açıklayın
Köleliğe isyan kabahat mu açıklayın
Hür irade fazlaca korkulu mu açıklayın
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Tek hedef İlâ-yi kelimetullah
Şahide lüzum yok, biliyor Allah
“Beli” dedik durduk vallah ve billah
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Benlikledir, kibirledir kavgamız
Kıblegâhsız kabirlerdir kavgamız
Baskı, sertlik, cebirledir kavgamız
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Kara yama yakışmıyor beyaza
Bol tavizle girilecek bu yaza
Tansu’ya sadakat kaydı Ayaz’a
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Tekrar yeniden soruyorum a dostlar
Gücenmeyin yanıt verin ha dostlar
Biliyorum, biliyorum ya dostlar
Biz aynı yerdeyiz… Siz nerdesiniz?

Bir Aşk Bulsam

Bir aşk bulsam, yağmurunda ıslansam
Bir dost bulsam, irfanında beslensem
Bir dağ bulsam, sinesine yaslansam
Yalınızlığım bitermola, bilmiyorum ki?

Bir Gönül Dostuna Cevap

Rıza-yı Hak için çıkmışız yola
Kullların engeli yıldırmaz bizi
Onulmaz dostların açmış olduğu yara
Düşmanın kurşunu öldürmez bizi

Ayrılık olursa öz ile sözde
İçimiz dışımız kavrulur közde
Ülkümüz nişanlı arpacık gezde
Şer güçler hedeften kaldırmaz bizi

Yalınayak geçtik dikenden taştan
Ne çıkar rüzgardan, doludan, kıştan
Yırtılan destanlar yazılır baştan
Tufanlar sahneden sildirmez bizi

Kader bu…teslim ol, kafayı yorma
Aklın kaynağını deliden sorma
Aylara, yıllara üzülüp durma
Sıcaklar soğuklar soldurmaz bizi

Gittiğimiz Hak Yol o şekilde bir yol ki
Hırs atına binmek günahtır bir ihtimal
Sabrımız, sevdamız o denli bolca ki
Okyanuslar aksa doldurmaz bizi

Sıcak tut sevgiyi aşk ocağında
Yaşa da olgunlaş gam kucağında
Şu ruhsuz dünyanın şu zül çağlarında
Olanlar ağlatır güldürmez bizi

Sözünde durandır yiğitin hası
Mezarda bitmez dostun vefası
Üç günlük dünyanın binbir cefası
‘Böldü’ deseler de, böldürmez bizi

Sağlam atılmışsa temeller eğer
Allah rızasıysa emeller eğer
Niyete uygunsa ameller eğer
Kimseler yem için yeldirmez bizi

çile, bela yağıyorken etrafa
Hak, hakkaniyet dedik çıktık ön safa
‘Fena’ tanıtsa da üç-beş et kafa
Tarih fena diye bildirmez bizi

Fitneye en güzel yanıt sükuttur
Hiddet günah dolu, sevap sükûttur
Tuzağa fazlaca düştük fazlaca vakittir
Tedbir bataklara daldırmaz bizi

Bir ateş yakılır, sönmez tekrar
Bu bayrak gönderden inmez tekrar
İlkbahar hazana dönmez tekrar
Mevla yâd ellere yoldurmaz bizi

Bir Güzel Ideal

Yüreklerde kök bağlayıp yaşayan
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
‘Ezel’den ‘Ebed’e müjde taşıyan
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Yesi’deki mukaddes aşkın mayası
Malazgirt’te Alparslan’ın rüyası
Söğüt’teki özgü kilimin boyası
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Yunuslayın ‘Et-kemiğe bürünen’
Selim ruhta Yavuz serdar görünen
Şems misali cümle kirden arınan
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Bedenlerde Koç Köroğlu yüreği
Debreştikçe yakın eyler ırağı
İman kalesinin bayrak direği
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Riya duygusuyla dolup taşmamış
İlimden, irfandan uzaklaşmamış
Benlik çamuruna ayak basmamış
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Dedem Korkut töresiyle töreli
Edep, ahlâk, sevgi, saygı sıralı
Kırk yıl ilkin..
bir hayata merhaba dedi, tekrar batmaz
Çıkar kaderine kimseyi satmaz
Bir hoş ülküdür gönül verdiğim.

Sertliği, münakaşası, kanı olmayan
İçinde hiddeti, düşmanlığı olmayan
Bakiye uzanan, sonu olmayan
Bir hoş ülküdür gönül verdiğim.

Bedir’den Bizans’a akıp gelen o
Sövgü setlerini devirip gelen o
İlâhî kaynaktan çıkıp gelen o
Bir hoş ülküdür gönül verdiğim.

Sinan’da güzel duyu, Itrî’de uyum
Sebillerde yaşam, kubbelerde renk
Mevlânâ’da ilim, Barbaros’ta cenk
Bir hoş ülküdür gönül verdiğim.

Nizâm-ı Cihan’dir, Hakk’ın sözü bu
Açıkladığım cümle..
fazlaca demem
Anlayıp hissetmeye dokunmaz bu dünya

Unutma ki yolcu yolunda gerek
Yolcunun azığı belinde gerek
İnsanlar insanlık hâlinde gerek
Mest olup sızmaya dokunmaz bu dünya

Bilesin ha canım Haydar bilesin
Seni bekler soğuk mezar bilesin
Ebediyet ötede var bilesin
Tek satır yazmaya dokunmaz bu dünya.

.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş