Eğitim

Varlığın Mertebeleri – Rene Guenon Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Varlığın Mertebeleri – Rene Guenon Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Varlığın Mertebeleri kimin eseri? Varlığın Mertebeleri kitabının yazarı kimdir? Varlığın Mertebeleri konusu ve anafikri nedir? Varlığın Mertebeleri kitabı ne konu alıyor? Varlığın Mertebeleri PDF indirme linki var mı? Varlığın Mertebeleri kitabının yazarı Rene Guenon kimdir? İşte Varlığın Mertebeleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Rene Guenon

Çevirmen: Vildan Yalsızuçanlar

Yayın Evi: Etkileşim Yayınları

İSBN: 9789752694439

Sayfa Sayısı: 82


Varlığın Mertebeleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“İnsanın âlemi sonsuz âlemler içinde bir tek biridir. Bu âlem öteki âlemlerden ne üstün ne de aşağıdır. Bizim onunla bu denli ilgilenmemiz, insan olarak onun içinde bulunmamızdan ileri gelmektedir. Yukarı ve aşağı alemlerden söz edince, yaşadığımız dünya bir ölçme ölçüsü olur. Diğer özünü ne kişisel bakış açımızdan kavrayabiliriz ne de dilimizle tanım edebiliriz. Simgeler dilden daha kapsamlıdır; tüm nakledilen öğretiler onlardan yararlanır. Simge de biçimsel kalır ve hiçbir forma boyun eğmeyeni dolaysız ifade edemez. O, metafiziksel bakışla her türlü formun üstünde olan özdür.”

Gelenekselci ekolün kurucusu kabul edilen büyük Müslüman düşünür ve bilge René Guénon’un (Abdülvahid Yahya) “Varlığın Mertebeleri” adlı bu minik fakat son aşama mühim eseri, esas itibariyle, Şeyhü’l-Ekber İbn Arabî’nin “meratib-i vücud” hikmetlerinden beslenmiştir. Guénon, öteki eserlerinde olduğu benzer biçimde, saf metafiziği mevzu edinen bu oldukça mühim telifinde de oldukça dizgesel bir yaklaşım ortaya koymaktadır. Varlığın ontolojik düzeylerinin “daire” olgusuyla açıklanmış olduğu, “zuhur” ve “tecelli” kavramlarının derinliklerine sızıldığı bu yapıt, hacim olarak minik olmakla beraber, mana bakımından oldukça varlıklı ve kapsamlıdır.

(Tanıtım Bülteninden)


Varlığın Mertebeleri Alıntıları – Sözleri

  • Kuşkusuz güzellikler O’ndan, kusurlar bizdendir.
  • Gerçekte bir tek bir bilinçaltı yoktur, bununla beraber bir bilinçüstü de vardır. İkisi de şuurun uzantısıdır.
  • Kaostan seviye doğar.
  • Dünyevi olan her şeyin dolaysız varolma sebebi vardır; bu varolma sebebi ona karşılık eden dünyevi halin sınırları ile kayıtlıdır.
  • Her belirleme bir sınırlamadır. Her sınırlama bir olumsuzlamadır; sınır koymak sınırın dışta bıraktığı her şeyi inkar etmek anlama gelir.
  • Simgeler dilden daha kapsamlıdır;
  • Şuurun kendisi sonsuz genişlemeye muktedirdir; bu yüzden beşeri alemin sonsuz genişlemesini esas olarak tümüyle kaplayabilir.
  • Her imkân kendi suretinde gerçektir ve tabiatına uyar.
  • Sonsuzluk herhangi bir sınırlamayı kabul etmeksizin mutlak ve belirsizdir, zira öteki tüm belirlemeleri imkânsız kılar.
  • … biçim kişinin sıfatıdır.


Varlığın Mertebeleri İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Rene Guenon okumaya hangi kitabından başlamalıyım diye epey düşündükten sonrasında, bu eserde karar kılmış olmak beni ziyadesiyle memnun etti. Ağır bir ifade beklerken, yer yer İbn Arabi Hz. ‘nin eserlerinin tadını hissettiğim leziz bir okuma oldu benim için. Sonra farkına vardım ki bu tadı almam boşuna değil, zira yapıt İbn Arabi Hz.’ nin Varlık Mertebeleri’nden derin izler barındırıyor. İbn Arabi Hz.’nin varlık mertebelerinin merkezine yerleştirdiği İnsan-ı Kamil’i, Guenon, ferdilikten geçip kişi üstü olma biçiminde tanımlıyor. Yine İki kaos adını verdiği, görünür ve görünmez alemlerden kurtulup ferdiyetten özgürleşen insanı, suyun üstünde adım atma sembolüyle izah ediyor.
1886’da Fransa’da doğan Guenon, Müslüman olduktan sonrasında Abdülvâhid Yahya adını almış ve ömrünün son demlerini Mısır’da geçirmiş. Çin, Hint ve İslam tasavvufu üstüne mühim yapıtlar bırakan mütefekkir, bu alanda pek oldukça çalışmaya imza atmış.
Eser, ‘sonsuzluk’ teriminin parça-tüm bağlamında değerlendirilmesiyle başlıyor. ‘Yokluk’ terimini irdeleyerek devam ediyor.Biraz değinecek olursak;
“Yokluk içinde her şey bu dünyanın sınırlamalarından bağımsız ve özgürdür.”diyor Guenon, zira ‘yokluk’ terimi hepimize çağrıştırdığı benzer biçimde hiçlik değildir. Tezahür etmeyen(vücuda gelmeyen) imkanların tümüdür fakat bununla beraber tezahür edebilen fakat kendilerini göstermeyen imkanlardır. Karanlık, sessizlik ve boşluk benzer biçimde…
Sonraki kısımlarda ise birlik-çokluk kavramlarından, rüyanın mahiyetinden, akıl, ruh ve şuurdan, ruhani mevkilerden özetlemek gerekirse bahsediyor. Tadımlık bu makaleler, Guenon’un öteki eserlerine beni adeta zorunlu ediyor 🙂
Son bölümde beni tesiri altına alan şu tespit üstünde durmak isterim;
“Ferdî hakikatinin merkezine ulaşmış insan çevreyi düzenleyerek yaşar. O, çevreden bağımsız, rüya gördüğünün bilincinde bir nâim gibidir.”
(Naim, şu demek oluyor ki nimete erişmiş olan, bahtiyar, refah içinde yaşayan… Kur’an_ı Kerim’de cennetin mertebelerinden önde gelen Naim Cennet’inden söz edilir. Orası esenlik ve refah yurdudur.)
O nuru ruhunda taşıyanlar için, çevreye adapte olmak zahmetlidir hatta acı vericidir fakat dokunduğu her yüreğe sonsuz bir haz ve ‘yaşam soluğu’ bırakırlar, bu onların naturel halidir. İyi olmaya, erdemli olmaya çalışmazlar, onlarda ki algı, ışığını kendinden alan bir cevher gibidir…
Huzurunuz olurlar…
Cennetiniz olurlar…
Derin saygımla… (Eylül Türk)

Kısa bir kitap olmasına karşın okuması uzun devam eden ve doğa ötesi konuların yer almış olduğu felsefi bir kitap. Varlığın ötesine geçip, içsel dünya’nın temellerini inceleyen bir yapıt, Ruhsallık ve metafiziksel mevzuları inceleyen insanların bu kitabı okumaları gerekir. (abdullah bektaş)

Tercüme Almanca’dan yapılmış ve orjinalinden noksan bölümler var. (Mehmet Abdullah Songül)


Varlığın Mertebeleri PDF indirme linki var mı?


Rene Guenon – Varlığın Mertebeleri kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de Varlığın Mertebeleri PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Rene Guenon Kimdir?

15 Kasım 1886’da Fransa’nın Blois kentinde geleneksel Katolik bir ailed mimar bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen Guenon, formel eğitimini matematik ve felsefe alanında görmüş oldu. 1906’da yirmi yaşlarındayken sonrasında Papus (Dr. Gerard Encausse) tarafınca yönetilen okült hareketin öncüsü olan Ecole Hermetique’in kurslarına katıldı. Daha sonrasında Papus’un bazı inançlarını (ruhçuluk, reenkarnasyon) reddetti. 1910 senesinde, İslamiyet’i benimseyip Abdülhadi adını alan meşhur Fransız ressam Gustav Ageli ile tanıştı ve onun vasıtasıyla 1912 senesinde Müslüman olup Mısır’da Şazeliye şeyhlerinden Abdurrahman Eliş el Kebir’e intisap ederek Abdülvahid Yahya adını aldı.Üniversite eğitimini 1916 senesinde Leibniz ve Sonsuz Küçüklerin Hesaplanması adlı teziyle tamamladı.


Rene Guenon Kitapları – Eserleri

  • Modern Dünyanın Bunalımı
  • Dante ve Ortaçağ’da Dini Sembolizm
  • Doğu Bilgeliği
  • Doğu ve Batı
  • Varlığın Mertebeleri
  • Maddi İktidar Manevi Otorite
  • Doğu Düşüncesi
  • Geleneksel Formlar ve Kozmik Devirler
  • Alemin Hükümdarı
  • Kadim Bilimler ve Bazı Modern Yanılgılar
  • İslam Maneviyatı ve Taoculuğa Toplubakış
  • İnsan ve Halleri
  • Yatay ve Dikey Boyutların Sembolizmi
  • Niceliğin Egemenliği ve Son zamanların Alametleri
  • Niceliğin Egemenliği ve Son zamanların Alametleri
  • Hristiyan Mistik Düşüncesi
  • Agarta Dünya Kralı
  • Savaş Metafiziği ve Sembolik Silahlar
  • Modern Dünyanın Bunalımı
  • İnisiyasyona Toplu Bakışlar I
  • Büyük Üçlü
  • İnisiyasyona Toplu Bakışlar II
  • Ruhçu Yanılgı
  • Manevi İlimlere Giriş
  • İnisiyasyona Toplu Bakışlar I-II


Rene Guenon Alıntıları – Sözleri

  • Ölüm, insanî doğuşun direkt nedenidir. (Yatay ve Dikey Boyutların Sembolizmi)
  • Rönesans’m ”hümanizm”i de, tam anlamıyla rasyonalizmin direkt doğruya habercisinden başka bir şey değildi, zira her kim ”hümanizm”den söz ediyorsa, her şeyi tam anlamıyla insanî ögelere indirgedigini iddia ediyordur; dolayısıyle (açıkça anlatılmış bir kuram gereğince değilse bile, en azından pratikte) kişi üstü alana ilişik her şeyi dışlıyordur. Daha sonrasında, kişinin dikkatlerini tamamen zahirî ve hissedilebilen şeylere doğru çevirmek gerekiyordu; bunu da bireyi bir tek insanî alan içinde değil, fakat oldukça daha dar bir sınırlandırmayla, bir tek maddî alanın içine hapsetmek için yapmak gerekiyordu.
    Işte, tüm çağdaş bilimin hareket noktası burasıdır; bu yönde etkinlik göstermeye yönelmiş olan çağdaş bilim, bu sınırlandırmayı gittikçe daha belirgin kılmak zorundaydı. Bilimsel ya da eğer deyim yerindeyse felsefî-bilimsel, teorilerin oluşumu da tedrici olarak doğan oldu; ve (daha ilkin yapmış olduğumuz açıklamaları burada da özetlemek gerekirse hatırlatmak zorundayız) mekanikçilik direkt doğruya materyalizme çıkan yolu hazırlamış oldu; böylece âdeta çaresiz kalmış bir tarzda, zihinsel ufkun maddî alana indirgenmesini elde etmiş oldu; artık bundan bu şekilde biricik ”hakikat” olarak bir tek maddî alan değerlendiriliyordu; ve nitekim, tam anlamıyla ”maddî” olarak değerlendirilmeyen her şeyden bizzat soyutlanmış oluyordu. Doğal olarak, fizikçiler tarafınca bizzat ”madde” (matiére) teriminin ortaya atılmış olması da burada mühim bir rol oynamalıydı.
    .
    Işte o andan itibaren tam olarak ”niceliğin egemenliği” içine girilmiş oluyordu: Descartes’tan beri devamlı olarak mekanikçi olan ve XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren de bilhassa maddeci olmuş olan, din dışı (profane) bilim, art arda gelen teorileri içinde gittikçe bir tek niceliksel bir bilim haline gelmek zorundaydı; bununla beraber maddecilik de, genel zihniyetin içine iyice nüfüz etmiş olduğu için, her tür kuramsal iddiadan bağımsız olarak, bu tutumu açıkça yerleştiriyordu, fakat böylece daha oldukça yayılmış oluyordu ve sonuçta, ”ergonomik maddecilik” diye adlandırdığımız bir nevî ”içgüdü” (instinct) durumuna geçiyordu; ve gene bu tutum niceliksel bilimin endüstriyel uygulamalarıyla daha da güçlenip pekişiyordu; bu uygulamalar netice olarak insanı bir tek ”maddî” ideallere ve gerçekleştirimlere bağlıyordu. Insan her şeyi ”mekanikleştiriyordu” ve sonunda bizzat kendi de böylece ”mekanikleşiyordu”; tekbiçimliliğin ve ”kitle”ni’n belirsizliği şu demek oluyor ki tam anlarmyla çokluğu içinde kaybolmuş düzmece sayısal ”birimler” içine yavaş yavaş düşüyordu. Işte niceliğin kalite üstüne sağlamış olduğu tasarım edilebilecek en büyük zafer, kati olarak, bu noktadır.! (Niceliğin Egemenliği ve Son zamanların Alametleri)
  • Varlığın olanaklarının tahakkuku, daima içsel bir etkinlik ile oluşur. (Yatay ve Dikey Boyutların Sembolizmi)
  • Hz. Muhammed’in ‘gece yolculuğunu’ azca oldukça şiirsel bir efsaneleşmiş benzer biçimde gören çağdaş batı eleştirmenleri, bu efsanenin tam olarak İslamî ve Arap kökenli değil de Pers kökenli bulunduğunu düşünmektedirler. (Dante ve Ortaçağ’da Dini Sembolizm)
  • Gerçekten de o semboldeki “insan başı” erdemi “aslan gövdesi” ise gücü simgeliyor şeklinde düşünülebilir. Sfenks’in başı, yönetici manevî otoriteyi, gövdesi ise eylemde bulunan maddî iktidarı göstermektedir. (Maddi İktidar Manevi Otorite)
  • Eliphas Lévi’ye gore “Gül’ün Romanı ile Ilahi Komedya, aynı eserin iki karşıt (birbirini tamamlayan denilse daha yerinde olurdu)formudur: ruhun bağımsızlığına giriş, modern her türlü kurumun tenkidi ve Gül-haç Cemiyeti’nin büyük sırlarının allegorik formülü benzer biçimde.” (Dante ve Ortaçağ’da Dini Sembolizm)
  • Jüpiter gezegeninin İbranice karşılığı Tsedek’tir ve ‘âdil’ anlamına gelir. (Dante ve Ortaçağ’da Dini Sembolizm)
  • Birey, mümkün olabilecek tüm yayılımıyla tasarım edildiğinde bile bütünsel bir varlık değildir. fakat bir tek bir varlığın hususi bir tezahür hâlidir. (Yatay ve Dikey Boyutların Sembolizmi)
  • Oryantalist çevrelerde hakim olan kanaatlerin aksine, Vedanta ne bir felsefe ne bir din ve ne de bu ikisiyle uzaktan yakından ilgili herhangi bir şeydir. Vedanta öğretisini bu çerçeveler içinde değerlendirmeye çalışmak batılıların düşmüş olduğu en vahim hatalardan biridir ve daha ilk adımda hiçbir şey anlamamaya mahkum ol­maktır. Batı düşüncesininkinden tamamen değişik cihetlere (mode) haiz olan ve aynı kalıplar içinde anlaşılması olanaksız Doğu düşüncesinin hakiki tabiatına ne aşama ya­bancı olunduğu böylece ortaya konmuş olmaktadır. Daha önceki bir eserimizde dinin (religion), eğer kelimeyi asli manasında kullanmak istiyorsak, tümüyle Batı’ya mah­sus bir vakıa bulunduğunu belirtmiştik. Aynı kelimeyi Doğu öğretileri için de kullanacak olursak, manasını, azca oldukça belirli bir tanımını yapmayı olanaksız kılacak kadar geniş­letmemiz gerekecektir. Keza felsefede münhasıran Batı’ya ilişik bir bakış açısını temsil etmektedir ve üstelik dini bakış açısından oldukça daha dışsal, dolayısıyla da burada söz­ konusu edilenden o nisbette daha uzak bir bakış açısıdır bu. Felsefe, birazcık ilkin de söylemiş olduğumuz benzer biçimde, aslı itibarıyla “ladini”dir’; hatta bir yanılsamadan ibaret ol­madığında bile böyledir. o denli ki, çağdaş çağdaki türden bir felsefenin bir mede­niyet içinde mevcut olmamasında hayıflanacak hiçbir şey bulunmamaktadır. Kısa sü­re ilkin gösterilen bir kitapta, bir oryantalist “felsefe heryerde felsefedir,” diyordu. Böylece her türlü yanlış özdeşleştirme, bizzat yazarın bile kimi satırlarında oldukça haklı olarak karşı çıktıkları da dahil olmak suretiyle, zemin bulmaktadır. Heryerde felsefe gör­meyi kesinlikle reddetmekteyiz. Düşüncenin son aşama hususi bir tarzını, yazarın ifa­desiyle “evrensel fikir” tahtına oturtmayı da kabul edemeyiz. Doğu öğretilerini mevzu alan bir öteki tarihçi, batılı etiketlerin yetersizlik ve uygunsuzluğunu ilke olarak kabul etmekle birlikte, bu tarz şeyleri aşma imkanı bulamadığını açıklıyor ve seleflerinin ha­talarını aynen yine etmekte hiçbir beis görmüyordu. Bu durum bizi iyice şaşırtmak­tadır zira kendi payımıza, bir tek oldukça yanlış olmakla kalmayıp anlamsız bir karma­şıklık ve sevimsizlik de taşıyan bu felsefi terminolojiye müracaat etme zorunlµluğunu şimdiye kadar asla hissetmiş değiliz. Ancak oryantalistlerin hatalarını tartışarak vakit kaybetmeye niyetimiz yok, Batı seçimi eğitimin düşüncelerini daha en başından hap­setmiş olduğu “klasik” çerçeveleri aşmanın kimileri için ne kadar zor bulunduğunu bu ör­nekler vasıtasıyla göstermekle yetineceğiz (İnsan ve Halleri)
  • Beşeriyetin atasını ifade eden Âdem adı ile toprak arasındaki yakınlığın “toprak” anlamına gelen humus sözcüğünün (insan anlamına gelen) homo ve humanus sözcükleriyle acayip bir yakınlık ihtiva ettiği Latin dilinde de başka bir halde bulunduğunu ekleyelim.
    Öte taraftan, Âdem isminin kırmızı ırk tradisyonu ile daha hususi olarak ilişkilendirilmesinde bu isim toprak ve Batı ile de ilişkisellik ihtiva eder. (Geleneksel Formlar ve Kozmik Devirler)
  • … biçim kişinin sıfatıdır. (Varlığın Mertebeleri)
  • Görünen anlam bir tek bir örtüden ibarettir. (Dante ve Ortaçağ’da Dini Sembolizm)
  • Zaten, bu “değer” sözcüğünün günümüzde görmüş olduğu rağbetin kısmen ona kökenden
    mündem iç olmayıp, sonradan oluşturulm uş olan yeterince kaba maddi
    anlam ından kaynaklanması mümkündür: “değerli”den ya da “değerlendirme”den söz edildiğinde, derhal “sayılabilir” olan bir şey akla gelir ve
    bu şeyin m odern dünyaya özgü olan “nicelikçi” zihniyete uygun olması ehemmiyet taşır. (Kadim Bilimler ve Bazı Modern Yanılgılar)
  • Yol erbabı yürür iz bırakmaz,
    Söz erbabı konuşur sürçmez.
    Hesap ustası çetele tutmaz,
    Kapamada usta olanlar sürgü kullanmaz
    Ama kimse açamaz kapattıklarını.
    İlmede mahir olanlar düğüme gereksinim duymaz
    Ama kimse çözemez bağladıklarını.
    (Tao Te Ching, XXVIII) (Doğu Bilgeliği)
  • O, muhteşem sessizliğe telaşsızlığa ulaşmıştır. Hayat ve ölüm onun için birdir. (İslam Maneviyatı ve Taoculuğa Toplubakış)
  • “Kalpte mukim olan Atma bir pirinç tanesinden daha küçüktür, bir arpa tanesinden daha minik, bir hardal tanesinden daha minik, bir darı tanesinden daha minik, darı tanesinin içindeki tohumdan daha küçüktür; ve kalpte mukim olan Atma bununla beraber (kesif zuhur sahası olan) dünyadan daha büyüktür, (latif zuhur sahası olan) atmosferden daha büyük, (şekil dışı zuhur sahası olan) gökten daha büyük, tüm bu âlemlerin toplamından daha büyüktür (şu demek oluyor ki kayıtlanmamış olduğundan her türlü zuhurun ötesindedir.)” (İnsan ve Halleri)
  • Şimdi de Avrupa yada Amerika’da tahsil görenlerden sözetmek istiyoruz; bu şekilde dışarıda tahsil görenlere, bugün, nerede ise derhal tüm Doğu vatanlarında rastlanır. aldıkları,eğitim sonucu, an’ane ruhunu yitirdiği ve kendi öz medeniyetleri hakkında hiçbir şey bilmediği için, en aşırı bir -asrîlik- modernizm» göstermekle iyi bir şey yaptıklarını sanırlar. (Doğu ve Batı)
  • Dikkat edilecek olursa eski paralar tamamen geleneksel sembollerle kaplıdır. Hatta bu semboller bir çok vakit bilhassa oldukça derin bir anlam taşıyan semboller arasından seçilmiştir. İşte böylece Keltler’de paraların üstünde bulunan semboller sadece Drüidler’e özgü olan öğretisel bilgilere mal edilmiş olduğu takdirde o sembollerin bir açıklaması yapılabilmektedir. Nitekim bu durum, Drüidler’in bu alandaki etkilerini de açıkça göstermektedir. Kuşkusu bu ilgi içinde Keltler için doğru olan, kadim dünyanın diğeri toplumları için de doğrudur… Paranın mevcut olduğu yerlerde, sonrasında paranın kazanmış olduğu dindışı özellik o zamanlar yoktu. Yani bizzat para dindışı bir şey değildi. (Niceliğin Egemenliği ve Son zamanların Alametleri)
  • Her ne düşünüyorsak oyuz. Her ne olursak düşüncelerimizle oluruz. Düşüncelerimizle dünyayı kurarız. Kim ki saf düşünceyle konuşmaz yada hareket etmez arabayı çeken öküzün ayak izlerini takip etmesi benzer biçimde tekerlerin, takip eder onu ıstırap (Doğu Bilgeliği)
  • Her belirleme bir sınırlamadır. Her sınırlama bir olumsuzlamadır; sınır koymak sınırın dışta bıraktığı her şeyi inkar etmek anlama gelir. (Varlığın Mertebeleri)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş