Eğitim

Türkistan Rüyası – Hayati Bice Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Türkistan Rüyası – Hayati Bice Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Türkistan Rüyası kimin eseri? Türkistan Rüyası kitabının yazarı kimdir? Türkistan Rüyası konusu ve anafikri nedir? Türkistan Rüyası kitabı ne konu alıyor? Türkistan Rüyası PDF indirme linki var mı? Türkistan Rüyası kitabının yazarı Hayati Bice kimdir? İşte Türkistan Rüyası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Hayati Bice

Yayın Evi: H Yayınları

İSBN: 9786054042708

Sayfa Sayısı: 320


Türkistan Rüyası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

‘Türkistan Rüyası’ kitabı, Dr. Hayati BİCE’nin hayatındaki mühim gelişme ve olayların roman tadında kaleme alındığı hatıratıdır. Ancak, kitapta anlatılan vakalar mütevazı bir hatırattaki gündelik vakaları içermez. Bilakis; komünizm sonrası Türkistan Cumhuriyetleri’nin durumu, Türk yurtlarında misyonerlik faaliyetleri, Kerkük dramı, Doğu Türkistan’daTürk asimilasyonu, Yesevilik tasavvufun günümüzde iyi mi yaşanacağı mevzusunda fazlaca mühim bilgiler, Allah dostlarından tavsiyeler, benzer biçimde bir fazlaca mevzu yaşanmış vakalar çevresinde inanılmaz gerçeklikleri ile yazıldı.

Otobiyografik bir roman olan ‘Türkistan Rüyası’nda, yazar Dr. Oğuz Karaçay takma adı ile okurla buluşur. Kitapta yer edinen adların bazıları da rumuzlu adları ile konuların içinde yer alsa da kamuoyu tarafınca iyi malum yada maneviyat sahasının mühim şahsiyetleri gerçek adları kullanılarak vakalara kahraman olmuştur. Bu şahsiyetlerden bazılarını anmak gerekirse; Nakşbendi Şeyhi Mustafa İhsan Karadağ, Riacalullahdan Zekeriya Buharî, Galip Erdem, Namık Kemal Zeybek, Orhan Kavuncu, Lütfi Sahsuvaroglu, Naci Bostancı, Öner Kabasakal, Abdulhamid Kaşgarî benzer biçimde adlar kitabın kahramanlarından bazılarıdır.

Türkistan’ın bir ucunda görülen, Türkistan’da mânanın maddeye bir kez daha egemen olacağını müjdeleyerek Türk’ün ulusal ruhunun konulmasını vurgulayan ve kitaba adını veren “Türkistan Rüyası” başlı başına bir ruhanî nasip meselesini gözler önüne seriyor. Dr. Hayati Bice, etkili bir tasavvuf silsilesinin “yaşayan mürşid-i kâmili” Mustafa İhsan Karadağ ile buluşuyor ve Kazakistan’a gidiş gelişlerinde O’nun manevî rehberliğine müracaat ediyor. Medine’de, Ravza-ı Mutahhara gölgesinde tanıştığı Kaşgarlı bir Uygur Türk’ünden almış olduğu Divan-ı Hikmet’i parça parça yayına hazırlayan Bice, görmüş olduğu ‘ağır bir rüya’nın Mustafa İhsan Karadağ Dede tarafınca yorumlanması için huzura varıyor; mürşidi kahramanımıza, görülen rüyanın derin bir anlamı bulunduğunu söylüyor ve… Vazife başlıyor.

Bir dervişin umre yolculuğu ile başlamış olan manevî seferin, her durağında ulusal feraset objektifine takılan ve hiçbir belgeselde bulunamayacak kadar “bizlerden” olan sahneleri, yazarın aşkını her mekânda yakalıyor ve kitapta “tüm yollar” bir halde Türkistan’a çıkıyor. “Türkistan Rüyası” kitabında, yakın tarihimizde Ahmed Yesevî için Türkiye’de doğru-yanlış, iyi-fena, azca-fazlaca ne yapılmışsa, hepsi hakkında gerçekleri de bulmak mümkündür.

Kitabın grafik düzenlemelerini meydana getiren Burak Anılır’ın Ahmed Yesevî türbesinde gerçekleşen rüyayı canlandırdığı kapağı, görenler tarafınca fazlaca beğeniliyor.

(Tanıtım Bülteninden)


Türkistan Rüyası Alıntıları – Sözleri

  • Demek ki, makam sahibi olmak bu şekilde bir şeydi; ya da makam hırsı… Asla, ulaşabildiğinle yetinme; daha ötesindeki iste! Ne korkulu bir duygu, ne insan ömrünü törpüleyen bir şeydi bu hırs…
  • “Azrail birgün gelir sertlik ile
    Sıcak bedenden aziz canı vermek gerek
    Beş günlük geçici ömrü elden çıkarıp
    Umar bulmadan ahir bigün ölmek gerek”
  • “Gözü olana gün ışımıştır.”
  • Hükmün sahibisin, affet unutsam;
    Gafletim… Ya Hakem Celle Celalüh
  • “Türkiye bizlere kömek kılmasa, Kerkük’te Türkmen’in hali harabdı; yamandı.”


Türkistan Rüyası İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Türkün tinsel kudretini hatırlatan kitap: “Türkistan Rüyası” adlı roman Türkistan coğrafyasının yüzyıllık işgali ve soykırımlarından sonrasında SSCB’nin dağılımı ve Komünizm buhranından kurtulan Türki dünyasının bağımsızlıklarını kazandıkları doksanlı yılların sonunda yaşananları bölgenin ve Türk milletinin can damarları olan büyüklerinin anlatıldığı romandır. Bu roman yazarın Ahmet Yesevi hikmetlerini derleyip Türkiye Cumhuriyeti içinde yayımlayarak tanıtması itibariyle yaşadıklarını bir kurgu anlayışı ile başta ben anlatıcı merkezli, çoklu görüş açısı ile değindiği roman tadında eserdir. Kitabın toplamda üçüncü baskısı olmasına karşın Post Yayıncılıktan çıkan ilk baskıdır. Eser daha çeşitli kitap evlerinden yayımlanmış ve okurunun karşısına çıkmıştır. Yazarın bazı kişileri, gerçek adlarıyla ve başta kendisi için yarattığı yaratı kahramanları için mahlaslar kullanmıştır. Yesevi üniversitesinin kuruluşunu ve yazarın orada verdiği mücadeleyi özetleyen yaşanmış bir dervişlik romanıdır. ne kadar otobiyografik unsurlar taşısa da Yesevinin yolunda giden Türkistanlı murşitlerin hayatlarına dokunan akıcı bir üslup ile okurlarının karşısına çıkar Hayati Bice.
kitapşuuru #kitapsuuru (Uğur ince)

Ilk olarak kitabı okuyunca hissettiklerimle adım atmak isterim yazıma;
Anlatılması zor duygular içindeyim. Kitabı okurken içime dolan hisler bitince tüm bedenimi sardı. Parçalara ayırdı yaralı gönlümü. Ah, benim yetim kalmış topraklarım! Düşman elinde sıkılan, abdestsiz ayaklarla ezilen soydaşlarım. Doğruları haykırdığı için hor görülen hayatlarının baharında koparılan çiçeklerim. Şimdi bir parçam Doğu Türkistan, bir parçam Kerkük benim. Bir parçam ağlarken yaşananlara bir parçam Ahmed Yesevî hazretlerinin türbesinde yakarma ediyor… Tüm Türk dünyası, Müslüman âlemi için…
Değerlendirmesine geçersek; “Türkistan Rüyası” Hayati Bice’nin Oğuz Karaçay takma adı ile değindiği otobiyografik bir romandır. Kitabın benim açımdan ilgi çekmeye başladığı kısım Oğuz Karaçay’ın görmüş olduğu rüyadır. Rüyasında kıyamet benzer biçimde bir ortamda insanoğlu feryat ederken, Ahmed Yesevî hazretlerinin türbesini yıkılırken görür. Türbeyi bu şekilde yıkılırken görmek Oğuz Karaçay’ı fazlaca etkisinde bırakır. Tabi biz okurları da. Kitap Oğuz Karaçay’ın elinde “Hoca Ahmed Yesevî Türbesi” eseri ile devrin Kültür Bakanı’nın kapısını çalmasıyla devam eder. Bu kitabın Ahmed Yesevî hazretlerinin anlaşılabilmesi için Türkiyede yayınlanmasını fazlaca ister. Ve çabaları sonucunda kitapın hazırlıklarına başlanır.
Bir taraftan eğitimlerine devam ederken bir taraftan da 1990 senesinde “Türk Yurtları” dergisini gösterim hayatına hazırlıyorlar. 1990 yılı Sovyet Rusya’nın yüzlerce Türk gencinin kanını akıttığı, medyanın ilgisiz, insanların bilgisiz olduğu seneler Türk Yurtları’nın ilk sayısı “Tanklar altında ezilen Türk gençleri…” safını belli etmeye çekinmeyen insanların dergisi… Türk Yurtları’nın ikinci sayısı yayına hazırlanırken Oğuz Karaçay bir umre grubu ile Suudi Arabistan’a gider. Orada Türkmenlerle tanışma ve söyleşi etme fırsatı bulur. Doğu Türkistan ve Kerkük üstüne yapmış olduğu sohbetler ile ruhu ve vicdanı körelmemiş her Türk’ü hüzne boğar. Orda tanıştığı bir (kendi tabiriyle) “Ak sakal” Divan-ı Hikmet eserini Türkiye’de yayınlanmak şartı ile verir. Saygı kıymet evdeşi Müyesser hanımla da gene “Hoca Ahmed Yesevî Türbesi” kitabının kapak kompozisyonu yardımıyla tanışırlar. Evliliklerinin başlangıcında Türkistan Cumhuriyetlerine meydana getirilen bir geziye katılıp Ahmed Yesevî hazretlerinin türbesini ziyaret etme ayrıcalığına nail olurlar. Ama bu beldelere ilk ve son gelişleri olmaz.Oğuz Karaçay “Hoca Ahmed Yesevî Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi”nde vazife alması için çağrı alır. Kucaklarında biricik oğullarıyla Türkiye’deki rahatlarını bırakıp bir “Türkistan Rüyası”nın peşinden giderler. Acı, tatlı bir fazlaca vaka yaşayıp, hüzünlere, kırgınlıklara karşın büyük bir aşkla dolarak gelirler Türkiye’ye. Bu aşk onların hayatından bir yaşam çıkmayacak gibidir…
KitapSuuru (Selcen Ece)

Yazarın ilk kitabını okuyacak olmanın verdiği tereddüt daha ilk sayfalarında başlamış olan yumuşak anlatımı ile sizden uzaklaşıp gidiyor. Sade ve etkili tasvirleri ile sanki sizi de o topraklarda, elinizden tutup beraberce dolaşmış, sohbetlere ortak olmuşsunuz hissini uyandırıyor. Gönül adamlarını yazarın kaleminden okumak, insanoğlunun kendisini ayrıcalıklı hissettiriyor. (mazhar müniroğlu)


Türkistan Rüyası PDF indirme linki var mı?


Hayati Bice – Türkistan Rüyası kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Türkistan Rüyası PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Hayati Bice Kimdir?

1 Mart 1959 tarihinde Tokat’ta dünyaya geldi.

Aslen Kafkasya Karaçay Türkleri’ndendir.

İlköğrenimini Tokat İbn-i Kemal İlkokulu’nda yapmış oldu. Lise öğrenimini Tokat Turhal Lisesi’nde tamamladı. 1976 senesinde tıp öğrenimine başladığı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni 1982 senesinde tamamladı. Yine Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği’nde 1985 senesinde başladığı uzmanlık eğitimini tamamladı ve 27.12.1989 tarihinde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı oldu.

Askerlik görevini Uzman Hekim olarak Denizli Askeri Hastanesi’nde tamamladıktan sonrasında çeşitli kurumlarda Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Hekim olarak vazife yapmış oldu. 2001 yılı başından bu yana T.C. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’ndaki kamu görevine devam etmektedir.

Evli ve 3 çocuk babasıdır.


Hayati Bice Kitapları – Eserleri

  • Türkistan Rüyası
  • Ülkücü Hareket Üstüne Notlar
  • Yesevi Ata’dan Öyküler
  • Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî ve Hikmetleri
  • Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî
  • Türk Yurtları Üstüne Notlar
  • Ülkücü Hareket
  • Divan-ı Hikmet’in Kavram Haritası
  • Lider – Teşkilat – Doktrin


Hayati Bice Alıntıları – Sözleri

  • Uzaklardan gelmiş olarak kendisine intisâb eden Süleyman Hakîm Ata; Gözlü Hasan Ata ve Koçkar Ata’ya daha çok kıymet vermesine dervîşlerinin gönül koyduğunun farkına varan Hazret Sultan Yesevî, tüm dervîşlerini sınavdan geçirmeğe karar verdi. Elindeki asasını mescidinin penceresinden dışarıya fırlatıp, dervîşlerine dönerek “Hadi koşun, asamı alıp getirin; bakalım kim alıp gelecek ?” dedi. Tüm dervîşler hızla kapıdan
    fırlayıp Yesevî’nin asasını aramaya çıktılar. Ancak uzaklardan gelen dervîşler -yani Hasan, Süleyman ve Koçkar- yerlerinden asla kıpırdamadılar. Asayı aramağa giden dervîşler elleri boş olarak mescide dönünce Hazret Sultan Yesevî, onlara “Siz neden çıkmadınız?” sorusuna karşılık Gözlü Ata, Yesevî’ye asasının Türkistan civarına düşmüş olmadığını, ta Balkan dağlarına düştüğünü söyler. Gözlü Ata’nın bu kerâmetini duyan kıskanç dervîşler pişman olup tövbe ederler. (Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî ve Hikmetleri)
  • [2] Yeşil Kuşak Teorisi: Meşhur stratejist Zbigniew Brzezinski’nin “İslâm düşman ülkelerde desteklenmeli, dost ülkelerde ise bastırılmalı” şeklinde formüle etmiş olduğu ABD stratejisinin sonucudur. Buna gore Islâm, o sırada Sovyet egemenliği altındaki Orta Asya Türkleri içinde, Afganistan’da Ruslara karşı direnen mücahidler örneğinde olduğu benzer biçimde desteklenmeli, sadece Türkiye, İran benzer biçimde ABD müttefiki ülkelerde İslâmi eğilimlerin güçlenmesi engellenmeli idi. Bu anlayış, Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” tezinin ortaya atılmasından sonrasında “İslâm her nerede olursa olsun baskı altına alınmalı” şeklinde değiştirildi. Bu baskılama politikası kısa sürede hüsran ile sonuçlanınca, şimdilerde ise Ilımlı İslâm, Dinlerarası Diyalog benzer biçimde yaklaşımlarla İslâm’ın iğdiş edilmiş bir türevinin ön plana geçirilmesi çalışmalarına dönüştürüldüğü izlenmektedir.
    Hayati Bice, Ülkücü Hareket Üstüne Notlar
    Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık, 1. Baskı: Mart 2020, syf: 40 (Ülkücü Hareket)
  • Gözüm yaşlı, gönlüm gamlı, can elemli Nasıl ilaç edeceğimi bilmiyorum dostlar
    Bu hasretde, pişmanlıkta yaşım akarak Hangi tarafa gideceğimi bilmiyorum dostlar Türlü türlü emareler oldu peydâ
    Yüreğimde cerahatlar oldu peydâ
    Bu dünyada bir an rahat olmak nerede Nasıl ilaç edeceğimi bilmiyorum dostlar
    Allah için evlatlarımı yetim etsem
    Candan geçip, maldan geçip garib olsam Kırlarda yalnız kaz benzer biçimde feryad etsem
    Nasıl ilaç edeceğimi bilmiyorum dostlar
    Has kullar benzer biçimde geceleri kaim olsam, Mertler benzer biçimde gündüzleri oruç tutsam Geceleri dinlenmeden “Rabbim” desem Nasıl ilaç edeceğimi bilmiyorum dostlar
    İsyan tohumlarını sayısız saçtım
    ibadetim azca Geçti ömrüm gaflet ile
    hem kış hem de yaz Yakındır
    canımın kuşu uçup gitse pervaz Nasıl ilaç edeceğimi bilmiyorum dostlar
    Kul Hoca Ahmed hizmetinde can vermese Ziraatçi değil
    ketman koşup ekmek vermese Yazık (Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî)
  • Türklük bedenimiz, İslâmiyet Ruhumuz…
    Ruhsuz gövde ceset olur. (Ülkücü Hareket Üstüne Notlar)
  • “Gözü olana gün ışımıştır.” (Türkistan Rüyası)
  • İnsanlar iyi mi herşeyden ilkin kendi kendilerine hürmetkâr olmak, kendi benliklerini saygı duygusu ile duymak mecburiyetinde iseler, milletlerin de kendi kendilerine hürmetkâr olmaları, kendi varlıklarına güvenmeleri ve kendi varlıklarına duyulan saygı ve güvenle emek harcamaları sâyesinde mutluluğa ermeleri mümkündür.
    Bir insanoğlunun, kendine saygısı yoksa, kendini aşağı görürse, yeteneksiz hissederse, o insanoğlunun büyük iş yapması, içinde bulunmuş olduğu çevreye yararlı olması mümkün olması imkansız. Bir insan bir hendeğe doğru “Ben bu hendeği atlayamam, gücüm yetmez, kabiliyetim yok atlayamaz. Bir insan kendine güvenerek “Ben kuvvetliyim, ben bu tur” endişesiyle ümitsiz ve tereddütlü gelirse, o hendeği aşamaz, hendeği asla yüksünmeden atlayabilirim” diye korkusuzca gelirse atlar. Zafer, hiçbir süre mahvolduklarını zannedenler tarafınca kazanılamaz. Milletlerin yaşamı da böyledir.”
    Hayati Bice, Ülkücü Hareket Üstüne Notlar
    Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık, 1. Baskı: Mart 2020, syf: 68 (Ülkücü Hareket Üstüne Notlar)
  • [4] 1944 senesinde Türkeş ile beraber “Turancılık Davası”nda yargılanmış olan H. Nihal Atsiz, 1972’den sonrasında 1975’te ölünceye kadar, tekrar Alparslan Türkeş ile konuşmadı. Alpaslan Türkeş ise Atsız’ın 13 Aralık 1975 tarihinde kılınan cenaze namazına katılmadı. O günlerde genç bir milliyetçi olan Yavuz Bülent Bakiler, Atsız’ın cenaze töreni ile ilgili olarak şunları yazmıştır:
    “Atsız vefat ettiğinde Ankara’daydım. Kalkıp Istanbula gittim. Cenaze namazı, Kadıköy’de Osman Ağa Camii’nde kılındı. Yanımda, Atsız kadar sevdiğim Fethi Gemuhluoğlu ağabeyim vardı. Imam Efendi’nin “Merhumu iyi mi bilirsiniz?” sorusuna yüksek sesle Fethi Ağabey yanıt verdi: “Bu musalla taşı, Atsız kadar gerçek bir er kişiyi azca görmüştür, hocaefendi!” Fethi Gemuhluoğlu mü’min, muttaki, musalli derviş gönüllü ağabeylerimizdendir. Atsız’ı fazlaca iyi tanıyanlardandır. Karacaahmet Mezarlığına kadar yanımda ve kolumdaydı. Atsız’ı yol süresince o söyledi; ben ağladım.”
    Yavuz Bülent Bákiler, H.Nihal Atsız’ı Nasıl Bilirdiniz?, Türkiye Gazetesi, 3-4 Mayıs 2009.
    Hayati Bice, Ülkücü Hareket Üstüne Notlar
    Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık, 1. Baskı: Mart 2020, syf: 40 (Ülkücü Hareket)
  • Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevî hazretlerinin mürşidi Yusuf Hemedani’dir. “Hayat Nedir?” adı ile Doç. Dr. Necdet Tosun tarafınca Türkçe’ye çevrilen ve oldukça ilgi gören Rütbetü’l-Hayat kitabından okuyalım:
    “Ruhların değişik bulunduğunun delili, Hz. Muhammed (s.a.v)’in şu sözüdür: “Ruhlar sıra sıra dizilmiş ordular gibidir. (Ruhlar âleminde) birbiriyle tanışanlar, (dünyada) birbirini sever, ülfet ederler. Tanışmayanlar ise ihtilâfa düşer, çatışırlar”. Bu hadis, sahih kaynaklarda mevcuddur.”
    Hayati Bice, Ülkücü Hareket Üstüne Notlar
    Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık, 1. Baskı: Mart 2020, syf: 24 (Ülkücü Hareket)
  • Şeriat hükümleri içinde, nefs ile cihad, “en büyük cihad”dır. Şundan dolayı, dışarıdaki, karşıdaki düşmanla savaşım kimi zaman yenilgi, kimi zaman uzlaşma olur, sadece her insanoğlunun içindeki düşman olan nefis ile savaşım, son nefese kadar devam eder. Dışarıdaki düşmanın öldürmüş olduğu insan Müslüman ise şehid olur; nefsinin öldürmüş olduğu bir şahıs ise sonsuz azabı hak edecektir.
    Hayati Bice, Ülkücü Hareket Üstüne Notlar
    Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık, 1. Baskı: Mart 2020, syf: 80 (Ülkücü Hareket Üstüne Notlar)
  • Ahmed Yesevî’nin taat ile dolu dolu geçen gündelik yaşamının kalan boş vakitlerinde tahtadan kaşık, kepçe ve keşkûl yontup
    satarak geçimini sağlamış olduğu rivayet olunmuştur.
    Hoca Ahmed Yesevî -kuddise sırruhû-
    hazretleri dâima alnının teri ve elinin emeği ile geçinirdi ve ibadetten arta kalan, boş zamanlarında ağaçtan kaşık, kepçe ve keşkül yontar, idame için bu işten kazandığını harcardı. Dergâhına getirilen sadaka ve adakları, ziyaretçi ve dervîşlere sarf ederdi. Rivayet olunur ki, nâmı yüce Hazret’in bir öküzü vardı ki Hâce
    yapım etmiş olduğu kaşık, kepçe ve keşkülleri bir heybeye doldurduktan sonrasında bu öküz, sırtına yüklenenlerle şehrin çarşısında dolanır idi. Alıcılar, her ne alsalar aldıklarının bedelini heybeye bırakırlardı. O öküz, hergün akşama kadar bu şekilde pazarı gezer, sonrasında Hazret Sultan Yesevî’nin yanına dönerdi. Eğer bir kimse heybeden bir şey alsa ve bedelini heybeye bırakmasa bu öküz asla o kişinin peşinden ayrılmazdı. Tâ ki, almış olduğu eşyayı geri koyana yada parasını heybeye bırakmadıkça başka yere gitmezdi. Hazret Sultan Yesevî’nin bir kerâmeti de o öküzün asla aksatmadan bu şekilde çarşıları dolanması idi. (Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî ve Hikmetleri)
  • “İçimizde Tanrı Dağı’ndan taşıdığımız Ergenekon seddini eriten ateş, gönlümüzde, zihnimizde Hira Dağı’ndan doğan güneşin ışığı var.” (Ülkücü Hareket Üstüne Notlar)
  • Türk tasavvuf geleneğinde, insanı, insan eden aslolan cevherin ruhu olduğu vurgulanır. Sadece Yunus’un:
    “Ölen hayvan imiş, âşıklar ölmez”
    söylediği mısra üstünde düşünülse bile, insanda ölümsüzlük iksiri taşıyan bir öz olduğu anlaşılabilir.
    Bu ölümsüzlük iksirinin tüm insanlara olduğu benzer biçimde Türk genetik mirası ile ilk hücresinden itibaren DNA’sı kodlanan Türk asil insanlardaki varlığı hakkında konuşabiliriz. İşte bu aşamada, -artık kati olarak kanıtlandığı üzere- tam on bir asırdır, Türk bedenlerimize üflenen İslâm ruhumuzun neliği, niceliği, niteliği hakkında sorulacak soruları ne tarihî kitabelerde, ne de mitolojik söylencelerde bulabiliriz.
    Bu ölümsüz cevherin, ruhun, gövde ile mutabakatı noktasında söylenebilecek söz arandığında, en ilkin -ve herşeyden önce- mukaddes referanslara başvurmak gerekir. “Apaçık Kitab” Kur’an-ı Mü- bin’e baktığımızda bu mevzuda bir üstü kapalı ifadeden başkasını göremeyiz: “Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbimin bilmiş olduğu bir iştir ve size ilimden sadece azca bir şey verilmiştir.”
    “Az bir şey verilmiştir”, fakat verilmiştir!..
    İşte bu verilmiş azca birşeylerden bir kısmı, Türk tasavvuf tarihinin zirve isimlerinin eserlerinde bulunabilir. Arayalım, bakalım.
    ***
    Senelerdir okuduğum halde, tüm gizemini hâlà çözemediğim, Divân-ı Hikmet’te bakın Ahmed Yesevî hazretleri tâa, ana rahminde ilk kalb atımının oluştuğu güne giderek (iyi mi gitmiş acaba?) ne da ani Ya diyor:
    Rahim içinde belirdim, ses geldi;
    “Zikir söyle!., dedi, organlarım titreyiverdi
    Ruhum girdi, kemiklerim Allah” dedi;
    O sebepten altmış üçte girdim yere.
    Bir insan ana rahminde ilk kalb atımı ile, vücudunda ‘zikrullah’ın başladığı günleri hatırlayabilir mi derseniz; “Yesevi ol, hatırla” demekten başka bir şey diyemem.
    Bu kıtayı buraya almaktan maksadım, ruh ile gövde ilişkisinin başladığı ana dair bir Yesevî tanıklığını yansıtmaktır. Demek ki, anne karnında teşekkül eden ilk hücreden, bölünmelerle belli bir aşamaya varıldığında, insanı insan meydana getiren cevher ile tanışmaktadır insanoğlu: Ruh.
    Hayati Bice, Ülkücü Hareket Üstüne Notlar
    Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık. 1 Baskı: Mart 2020, syf: 25 (Ülkücü Hareket Üstüne Notlar)
  • “Ruhların değişik bulunduğunun delili, Hz. Muhammed (s.a.v)’in şu sözüdür: “Ruhlar sıra sıra dizilmiş ordular gibidir. (Ruhlar âleminde) birbiriyle tanışanlar, (dünyada) birbirini sever, ülfet ederler. Tanışmayanlar ise ihtilâfa düşer, çatışırlar”. Bu hadis, sahih kaynaklarda mevcuddur.” (Ülkücü Hareket Üstüne Notlar)
  • ‘Ahmed Yesevî’nin tarih içinde oluşan manevî portresinin Türklük için yerine getirmiş olduğu en büyük hizmet nedir?’ sorusunu sorarak yanıtını detaylı bir şekilde irdelediğimizde, Türkler içinde ilk tasavvufî örgütlenmeyi sağlayarak nesiller boyu İslâm’ın özünü kavramış sûfîlerin ve bu sûfîlerin dizi dibinde aldıkları eğitim ile cihadın manevî yanlarını de kavrayan dervîş-Gâzilerin, hususi tanımı ile “alp-eren”lerin yetiştirilmeleri çığırının başlatıcısı olması öne çıkar. Gerçekten de İslâm ile birkaç kuşaktır tanışmış olan Türk yurtlarında tasavvufî boyut kazanarak derinleşmiş bir İslâm algısının, sûfîce yaşanmış olan bir müslümanlık olgusunun mimarı Ahmed Yesevî olmuştur. (Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî ve Hikmetleri)
  • Hükmün sahibisin, affet unutsam;
    Gafletim… Ya Hakem Celle Celalüh (Türkistan Rüyası)
  • İslâm’ın Anadolu coğrafyasında yayılmasında kaleleri fetheden ordulardan ilkin gönülleri fetheden dervîşlerin faaliyetleri İslâm’ın yayılışının izlediği tarihî bir süreçtir. (Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî)
  • Mâverâünnehir’deki Türkler’in çoğunluğunun yerleşik (hadarî) bir yaşamı benimsemesi, İslâm’ın Mâverâünnehir’de şehirli bir görünüm arzetmesine neden olur. Mâverâünnehir şehirlerinde hızla yayılan İslâm, medreselerde egemen olan sünnî tedrisatın yönlendirmesi ile ehl-i sünnet çizgisinde gelişti ve buna paralel olarak
    bölgede kurulan tüm devletler sünnîliği, resmî devlet politikası haline getirdiler. Karahanlılardan Gaznelilere; Selçuklulardan Osmanlılara, hattâ Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar Sünnîlik eğilimi, bir
    Türk devlet geleneği formunda günümüze kadar kesintisiz olarak sürdürülmüştür. (Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî ve Hikmetleri)
  • “Türkiye bizlere kömek kılmasa, Kerkük’te Türkmen’in hali harabdı; yamandı.” (Türkistan Rüyası)
  • Türk tasavvuf geleneğinde, insanı, insan eden aslolan cevherin ruhu olduğu vurgulanır. Sadece Yunus’un:
    “Ölen hayvan imiş, âşıklar ölmez”
    söylediği mısra üstünde düşünülse bile, insanda ölümsüzlük iksiri taşıyan bir öz olduğu anlaşılabilir.
    Bu ölümsüzlük iksirinin tüm insanlara olduğu benzer biçimde Türk genetik mirası ile ilk hücresinden itibaren DNA’sı kodlanan Türk asil insanlardaki varlığı hakkında konuşabiliriz. İşte bu aşamada, -artık kati olarak kanıtlandığı üzere- tam on bir asırdır, Türk bedenlerimize üflenen İslâm ruhumuzun neliği, niceliği, niteliği hakkında sorulacak soruları ne tarihî kitabelerde, ne de mitolojik söylencelerde bulabiliriz.
    Bu ölümsüz cevherin, ruhun, gövde ile mutabakatı noktasında söylenebilecek söz arandığında, en ilkin -ve herşeyden önce- mukaddes referanslara başvurmak gerekir. “Apaçık Kitab” Kur’an-ı Mü- bin’e baktığımızda bu mevzuda bir üstü kapalı ifadeden başkasını göremeyiz: “Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbimin bilmiş olduğu bir iştir ve size ilimden sadece azca bir şey verilmiştir.”
    “Az bir şey verilmiştir”, fakat verilmiştir!..
    İşte bu verilmiş azca birşeylerden bir kısmı, Türk tasavvuf tarihinin zirve isimlerinin eserlerinde bulunabilir. Arayalım, bakalım.
    ***
    Senelerdir okuduğum halde, tüm gizemini hâlà çözemediğim, Divân-ı Hikmet’te bakın Ahmed Yesevî hazretleri tâa, ana rahminde ilk kalb atımının oluştuğu güne giderek (iyi mi gitmiş acaba?) ne da ani Ya diyor:
    Rahim içinde belirdim, ses geldi;
    “Zikir söyle!., dedi, organlarım titreyiverdi
    Ruhum girdi, kemiklerim Allah” dedi;
    O sebepten altmış üçte girdim yere.
    Bir insan ana rahminde ilk kalb atımı ile, vücudunda ‘zikrullah’ın başladığı günleri hatırlayabilir mi derseniz; “Yesevi ol, hatırla” demekten başka bir şey diyemem.
    Bu kıtayı buraya almaktan maksadım, ruh ile gövde ilişkisinin başladığı ana dair bir Yesevî tanıklığını yansıtmaktır. Demek ki, anne karnında teşekkül eden ilk hücreden, bölünmelerle belli bir aşamaya varıldığında, insanı insan meydana getiren cevher ile tanışmaktadır insanoğlu: Ruh.
    Hayati Bice, Ülkücü Hareket Üstüne Notlar
    Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık, 1. Baskı: Mart 2020, syf: 25 (Ülkücü Hareket)
  • “Azrail birgün gelir sertlik ile
    Sıcak bedenden aziz canı vermek gerek
    Beş günlük geçici ömrü elden çıkarıp
    Umar bulmadan ahir bigün ölmek gerek” (Türkistan Rüyası)

loading…

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş