Eğitim

Altın Dal 2 – James G. Frazer Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Altın Dal 2 – James G. Frazer Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Altın Dal 2 kimin eseri? Altın Dal 2 kitabının yazarı kimdir? Altın Dal 2 konusu ve anafikri nedir? Altın Dal 2 kitabı ne konu alıyor? Altın Dal 2 PDF indirme linki var mı? Altın Dal 2 kitabının yazarı James G. Frazer kimdir? İşte Altın Dal 2 kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: James G. Frazer

Çevirmen: Mehmet H. Doğan

Orijinal Adı: The Golden Bough The Roots of Religion and Folklore

Yayın Evi: Payel Yayınları

İSBN: 9789753880343

Sayfa Sayısı: 399


Altın Dal 2 Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

(…) James Frazer’ın ‘Altın Dal’ adlı yapıtı, tarihsel devrin ulaşamadığı çağlardan günümüze dek uzanan evrede, insan düşüncesinin ve kurumlarının gelişmesini incelemektedir. Frazer’ın ilkel büyü, tabular, cinsel uygulamalar, batıl inançlar ve büyücülük üstüne yapmış olduğu incelemeler, insan imgelemenin en varlıklı başarılarından biridir…


Altın Dal 2 Alıntıları – Sözleri

  • Acının ya da derdin onu çekenden bir başka kişiye aktarılması mecburi değildir; bunlar, bir hayvana ya da bir şeye de aktarılabilir, fakat sonuçta o nesne, o derdi kendisine dokunacak ilk kişiye iletecek bir araçtan başka bir şey değildir. Doğu Hint adalarından bazılarında, epilepsinin, hastanın yüzüne belli ağaçların yapraklarıyla vurmak, sonrasında da bu yapraklan atmak yöntemiyle tedavi edilebileceğine inanılır. Epilepsinin yapraklara geçtiğine ve onlarla beraber atıldığına inanılır.
  • Ey hastalık git buradan ; evine dön; bu yoksul topraklarda ne işin var?
  • Eskil çağlarda “ günah keçisi olmak “ fazlaca meşhur bir tabirdi.
  • “ Ve yeşildir yaşamın altın ağacı “
    Faust
  • Dinin zamanı, eski töreyi yeni nedenlerle uzlaştırmak, anlam ifade etmeyen bir uygulama için sağlam bir kuram bulmak için, fazlaca eski bir girişimdir.
  • İlkel halklar, kaide olarak, herhangi bir üründe senenin ilk meyvesini tatmak istemezler, bunu güvenli ve dince uygun hale getirecek bir merasim yapılıncaya kadar beklerler. Bu isteksizliğin sebebi ilk meyvelerin bir tanrının malı olduğu ya da içinde hakikaten bir tanrının bulunmuş olduğu düşüncesinde benzer biçimde görünüyor.
  • Kızların erişkinlik döneminde bir kulübeye kapatılmalarının sebebi, ilkel insanoğlunun dünyanın her yerinde tane kanamaları mevzusunda besledikleri derine kök salmış bir korkuda yatmaktadır. Dolayısıyla bu zamanlarda hanım topluluktan uzak yaşar…
    Erkekler bu zamanlarda hanımefendilerin ayak izlerinin üstünden geçmemek için yollarını değiştirirler.
  • Alaskalı Thlinkeet ya da Kolosh kızılderililerinde, bir kız kadınlık emaresi gösterince ufak bir kulübeye kapatılırdı, ufak bir hava deliği haricinde her yeri kapalıdır bunun. Bu karanlık ve kirli yerde ateş yüzü görmeden, hareketsiz ve yapayalnız kalmak zorundaydı. Yiyeceği ufak bir pencereye konurdu…
    Kız bakışlarıyla gökyüzünü kirletmesin diye, uzun kulakları olan bir tür şapka giymek zorundadır. Bu sebeple güneşin onun üstünde parıldamasının uygun olmadığı düşünülürdü.
  • İlkel görüşe nazaran, bir insan yüksek etik nitelikleri ya da toplumdaki konumu düşünülerek bir tanrının sözcüsü ya da bedenleşmişi olarak seçilmez. Kutsal esin iyilere de, kötülere de, yücelere de, sıradanlara da eşit olarak iner.
  • Hiçbir halk söylencesel bir mahluk, bir zamanlar şöyleki ya da bu şekilde davrandı diye asla bir töre uygulamaz. Tersine, tüm halklar belli törelere niçin uyduklarını açıklamak için söylenceler buluş etmiştir.


Altın Dal 2 İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Altındal-2 kitabı; eskil toplumların yaşayışlarına yön veren tabu, inanış ve totemlerinin incelenmiş olduğu antropolojik bir kitaptır.
Eskil insanların inanışlarının genel harlarıyla hep aynı olduğu, fazlaca azca farklılık gösterdiği, yaşamın genel akışını inanışlarının belirlediği , dünyanın değişik bölgelerinden örnekler verilerek açıklanmıştır. Bu inanışların temelini ise; eskil insanların yaşamlarında hep iyiyi ve güzeli istemeleri, bolluk ve afiyet içinde yaşamak isteğidir. Bunun için hep Tanrı ile ortaklaşa iş içinde olunmuş, Tanrı hep hoşnut edilmeye çalışılmış, Tanrı’ya tapınma yapılıp, çeşitli şekillerde adaklar kesilmiştir. Amaç hep Tanrı’yı hoşnut ederek bolluk içinde yaşama isteğidir.
Eskil çağlarda Tanrı genel anlamda nebat-insan figürlüdür. Bu sebeple bu nebat Tanrı’ları; doğayı yönettiği, yön verdikleri ve dünyada meydana gelecek her türlü vakaları ayarlama yetkisine haiz olduğu algılanmış , insanoğlu yaşamlarını bu temeller üstüne kurmuştur. İşte bu maksatla bilhassa meşe ağaçları, dayanıklı olmaları, uzun süre yaşamaları sebebiyle mukaddes sayılmıştır. Bu meşe ağaçlarında yetişen ve toprakla bağlantısı olmaması sebebiyle eğrelti otu “ Altındal “ olarak algılanmıştır. Bu sebeple bu bitkiye haiz olanlar insanoğlu fazlaca fazlaca talihli görünmüş, yaşamlarının uzayacağı, ruhlarının sozsuz olacağı, bulluk içinde yaşayacaklarına inanılmıştır. Onun için bu nebat kutsaldır.
Kitap, insanların yabanıl yaşam ve inanışlarını mevzu alması bakımından başyapıt durumunda değerlendirilmiş, yazar Frazer; Nietzche, darwin, freud, Eliot ve lawrence ile karşılaştırılmıştır. Kitap, yabanıl yaşamı ve insanoğlunun doğayla mücadelesini kanıtlarla anlattığı için, adı benzer biçimde kendisi de altın kitaptır. Yazar gerçekliğe nesnellik üstünden ulaşmaya çalışmıştır.
Burada da Tanrı ölmüştür. Fakat buradaki Tanrı nebat Tanrı’sıdır. Nietzsche ‘nin Tanrı’sından farklıdır. Anlayışta farklıdır. Nietzche öldürmüş olduğu Tanrının yerine üst insanı koymuş, Frazer ise öldürmüş olduğu Tanrının yerine insanoğlunun gelişimini, uyanışını ve de bilimselliğini koymuştur.
Tanrı’ları yaratan insanoğlunun kendisidir. Kendi iyiliği için Tanrı’ları oluşturmuştur. Bu sebeple eskil çağlarda, tabiat ananın işleyişini bilmediğinden ve geleceği öngöremediğinden, Tanrı’ları, tabuları, totemleri, inançları oluşturmuştur. Geliştikçe bu inanışların hepsi yok olmuş ve halen de yok olma devam etmektedir. Tabiki izleri sürmektedir.
toplumların inanışları, tabu ve totemleri, büyüleri, Tanrı’ları örnekler vererek güzel bir üslupla anlatılmıştır.
Tabiki, Tanrı’ların ortaya çıkması ve inanışların antropolojini merak edenler için tavsiye ediyorum.
Sevgi ve saygılarımla… (Faruk)

Aricia’nın ağaçları altında uyuyan
Cam benzer biçimde sakin göl-
Ağaçlar ki loş gölgelerinde
Korkunç rahip egemendir,
Öldüreni öldürmüş,
Kendisi de öldürülecek olan rahip
MACAULAY
Turner’in “Altın Dal” tablosu ile yola çıkılıp, yukarıdaki şiire mevzu olan miti açıklayan uzun ve oldukça detaylı bir arkeolojik araştırma öyküsü.
Neredeyse tüm dünya halklarının, dinler öncesinden gelen toplumsal davranış şekillerinin kökenini, hangi inanç şeklinin hangi davranışı şekillendirdiğini inanılmaz sayıda örnekle anlatmış James Frazer. Aslında bu araştırmaya inancın arkeolojisi diyebiliriz. Bu tür inanç, töre, şenlik, kutlama, kurban, ayin vb mevzulara ilgi duyanlara beklentilerinin üstünde yanıt verecek bir kitap. (FİLİZ ERDEM)

Freud’un Totem ve Tabu eserinde bayağı fazla referans gösterdiği bir yapıt olması sebebiyle dikkat çeken bir yapıt ,dili oldukça hoş ve anlaşılır fakat mevzuyla ilgilenenler haricinde bayağı fazla örnek ve yeniden olduğundan (oldukça lüzumlu ) bunaltıcı gelebilir. (Ozan Akıncılar)


Altın Dal 2 PDF indirme linki var mı?


James G. Frazer – Altın Dal 2 kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Altın Dal 2 PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı James G. Frazer Kimdir?

James George Frazer (d. 1 Ocak 1854, Glasgow, İskoçya – ö. 7 Mayıs 1941), İskoç toplumsal antropolog. İskoç insanbilimci, yazar ve halk bilimci James George Frazer, 1 Ocak 1854’de Glasgow’da hayata merhaba dedi. Babası Rahipti. 1869-1874 içinde Glasgow Üniversitesi’nde eski Yunan ve Latin Edebiyatı öğrenimi görmüş oldu. Frazer’ın insanbilimine ilk ilgisi, İngiliz evrimsel insanbilimci Edward Tylor’ın 1871’de piyasaya sürülen “Primitive Culture” (İlkel Kültür) kitabını okumasıyla başladı. 1874-1879 içinde Cambridge Üniversitesine bağlı Trinity College’ da talebe iken din bilimci W Robertson Smith ile tanışması bu ilginin artmasında mühim rol oynadı. Frazer, 1879 da Trinity College’ da öğretim üyesi oldu. 1907-1908 yıllarını, toplumsal insanbilim profesörü ünvanı alan ilk şahıs olarak Liverpool Üniversitesi’nde geçirdi. Ertesi yıl Cambridge’e döndü ve yaşamı süresince bu üniversitede çalıştı. 7 mayıs 1941 tarihinde Cambridge’de öldü.


James G. Frazer Kitapları – Eserleri

  • Altın Dal 1
  • İnsan, Tanrı ve Ölümsüzlük
  • Psişik İşler
  • Altın Dal 2
  • Günah Keçisi
  • Ateşin Kökenine Dair Mitler
  • Büyük Tufan
  • Adonis, Attis, Osiris
  • Ruhun Tehlikeleri ve Tabu
  • Adonis,Attis,Osiris
  • The Belief in Immortality and the Worship of the Dead, Vol. 2 (of 3)
  • The Belief In Immortality and The Worship of The Dead


James G. Frazer Alıntıları – Sözleri

  • Travancore’ da boğulma, asılma ve benzeri bir nedenle ölenlerin ruhlarının şeytana dönüşerek etrafta dolaşıp insanlara çeşitli şekillerde zarar verdiğine inanılır. Bilhassa de asılarak idam edilen katillerin hayaletlerinin idam edildikleri yerle çevresine musallat olduğuna inanılır. Bunu önlemek için öldükten sonrasında suçlunun topukları kılıçla kesilir ya da diz arkası kirişi kesilir… (Psişik İşler)
  • Asya ve Atina’nın çağdaş Yunanları tanrının vücut bulmuş hali olarak gördükleri insanları kurban ettiğine nazaran, tarihin şafağında Arricia Ormanları’nda yaşayan yarı barbar Latinlerin de benzer bir geleneğe haiz olmaları {hiç de} olasılık dışı değildir. (Günah Keçisi)
  • “Hiyeroglif yazıda nefretin sembolü balıktı.” (Ruhun Tehlikeleri ve Tabu)
  • Ey hastalık git buradan ; evine dön; bu yoksul topraklarda ne işin var? (Altın Dal 2)
  • kıbrıs’ta geleneksel olarak tüm hanımefendilerin evlenmeden ilkin, adı ister afrodit ister astarte isterse başka bir şey olsun, tanrıçanın tapınağında yabancılara fahişelik yapması gerekmekteydi. benzer geleneklere batı asya’nın birçok bölgesinde rastlanmaktadır. bu uygulamanın sebebi ne olursa olsun ona son aşama saygı duyuluyordu; o, bir kösnü alemi olarak değil, adi bölgeden bölgeye farklılıklar göstermekle beraber tipi asla değişmeyen batı asya’nın büyük ana tanrıçası için yerine getirilen ciddi bir dini vazife olarak görülmekteydi. dolayısıyla babil’de ister varlıklı olsun ister yoksul, her kadının yaşamında bir kere mylitta, iştar ya da astarte’nin tapınağında bir yabancının koynuna girip, bu mukaddes fahişelikten kazanılmış olduğu parayı tanrıçaya adaması gerekmekteydi. mukaddes alan geleneği yerine getirmek için bekleyen hanımlarla dolup taşardı. bazılarının senelerce beklemesi gerekirdi. (Adonis, Attis, Osiris)
  • Karenlere nazaran zina ya da gayrimeşru ilişki, vakaya karışanlarla onların ailelerinden başka asla kimseyi ilgilendirmeyen etik suçlar değildir: Toprağı kurutarak ve bereketini azaltarak tabiat ananın denge­sini maddi olarak etkilemişlerdir; bu, besin ikmalini daha kaynaktan keserek tüm toplumun varlığını tehdit eden kamusal bir suçtur. Ancak bu suçun toprağa verdiği mad­di zarar, domuz kanı akıtmak suretiyle maddi olarak telafi edilebilir. (Psişik İşler)
  • Yağmur tanrısını zorlamanın bir başka yolu da onu sık sık ziyaret ederek rahatsız etmektir. (Altın Dal 1)
  • Aslında birazcık akıl yürütmeyle hiçbir inancın, insanoğlunun ekonomik ve dolayısıyla toplumsal gelişimini ru­hun ölümsüzlüğüne olan inanç kadar geciktirmediği söy­lenebilir; zira bu inanç, kuşaklar ve çağlar süresince ya­şayanların gerçek arzularının ölülerin imgesel arzularına feda edilmesine niçin olmuştur. Bu inanç yüzünden boşa giden ya da yok olan yaşam ve mal mülk miktarı korkulu ve hesapsızdır. (Psişik İşler)
  • Kıbrıs’ta geleneksel olarak tüm hanımefendilerin evlenmeden ilkin, adı ister Afrodit ister Astarte isterse başka bir şey olsun, tanrıçanın tapınağında yabancılara fahişelik yapması gerekmekteydi. Benzer geleneklere Batı Asya’nın birçok bölgesinde rastlanmaktadır. Bu uygulamanın sebebi ne olursa olsun ona son aşama saygı duyuluyordu; o, bir kösnü alemi olarak değil, adi bölgeden bölgeye farklılıklar göstermekle beraber tipi asla değişmeyen Batı Asya’nın büyük Ana Tanrıçası için yerine getirilen ciddi bir dini vazife olarak görülmekteydi. Dolayısıyla Babil’de ister varlıklı olsun ister yoksul, her kadının yaşamında bir kere Mylitta, İştar ya da Astarte’nin tapınağında bir yabancının koynuna girip, bu mukaddes fahişelikten kazanılmış olduğu parayı tanrıçaya adaması gerekmekteydi. Kutsal alan geleneği yerine getirmek için bekleyen hanımlarla dolup taşardı. Bazılarının senelerce beklemesi gerekirdi. (Adonis, Attis, Osiris)
  • ve yeşildir yaşamın altın ağacı. (Altın Dal 1)
  • Semadireklilerin taşkın için öne sürdükleri sebepler son aşama dikkat çekiciydi. Onlara nazaran yıkım, ağır bir sağanak yağmur sebebiyle değil, o zamanlar Karadeniz ve Akdeniz’i birbirinden ayıran setin parçalanması sonucu deniz seviyesinin ani ve alışılmadık bir şekilde yükselmesiyle ortaya çıkmıştır. O dönemde, bu bariyerler ardında engellenen çok büyük miktardaki su özgür kalmış ve karşı taraftaki karada kendisine, günümüzde İstanbul ve Çanakkale Boğazı olarak malum ve o günden bu yana Karadeniz’in sularının Akdeniz’e karıştığı bir pasaj açmıştı. (Büyük Tufan)
  • Bir şeyi biliyormuş benzer biçimde görünüyorsan, o şeyi hakikaten bilmek en iyisidir. (İnsan, Tanrı ve Ölümsüzlük)
  • Ölülerin ruhları kötüdür ve zevk aldıkları tek şey yaşayanlara zarar vermektir. (Ruhun Tehlikeleri ve Tabu)
  • …bir kötülükten kurtulmakla bir iyilik elde etmek bir tek bir ve aynı şeyin değişik yüzleridir… (Günah Keçisi)
  • “Her gün bazı erkekler, kadınlar ve çocuklar göğe tırmanırlar ve yeniden ağacın dallarını kullanarak geri inerlermiş. Bir gün yukarı doğru tırmanırlarken Kakan adlı yaşlı bir şahin bir çubuğu diğerinin üzerinde hızla döndürerek ateş yakmanın yolunu bulmuş. Fakat bu kuş ile beyaz bir şahinin arasındaki sürtüşmeden ötürü tüm bölgeyi ateş sarmış ve ne yazık ki çam ağacı yanmış; bu yüzden yukarı çıkan insanlar yeniden yeryüzüne dönememiş ve bu hadiseden sonra gökyüzünde kalmışlar. Yukarıda kalan insanların kafalarında, dirseklerinde, dizlerinde ve diğer eklem yerlerinde kristaller oluşmuş; geceleri bu kristaller parlıyormuş. Bu parıltılar aslında bizlerin yıldız olarak adlandırdığı şeylermiş.” (Ateşin Kökenine Dair Mitler)
  • “Koreliler ters giden her şeyi fena ruhlara bağlarlar. Fena talihin, devletteki suistimallerin, maddi şanssızlıkların, güç yada mevki kaybının ardında iblislerin kötülükleri yatar. Sadece kuvvetli bir iblis tarafınca yakalanmış olan fakat onu istediği benzer biçimde çekip çevirerek kullanabilen Pan-su [Şaman] onlarla baş edebilir ve büyü ayinleriyle onları yok edebilir.” (Günah Keçisi)
  • Başkalarını hakikaten aldatmak için kişinin öncelikle kendini aldatması, farz değilse de, gereklidir. (İnsan, Tanrı ve Ölümsüzlük)
  • Alaskalı Thlinkeet ya da Kolosh kızılderililerinde, bir kız kadınlık emaresi gösterince ufak bir kulübeye kapatılırdı, ufak bir hava deliği haricinde her yeri kapalıdır bunun. Bu karanlık ve kirli yerde ateş yüzü görmeden, hareketsiz ve yapayalnız kalmak zorundaydı. Yiyeceği ufak bir pencereye konurdu…
    Kız bakışlarıyla gökyüzünü kirletmesin diye, uzun kulakları olan bir tür şapka giymek zorundadır. Bu sebeple güneşin onun üstünde parıldamasının uygun olmadığı düşünülürdü. (Altın Dal 2)
  • Onlarla alay etmek, hayıflanmak ya da onlara nefret duymak yerine insanoğlunun davranışlarını anlamaya çalışmalıyız. ~ Spinoza (İnsan, Tanrı ve Ölümsüzlük)
  • İnsan mazinin bir parçasıdır ve belleği gecenin bir rüyasıdır. (Büyük Tufan)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş