Eğitim

Anılar – Farah Pehlevi Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Anılar – Farah Pehlevi Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Anılar kimin eseri? Anılar kitabının yazarı kimdir? Anılar konusu ve anafikri nedir? Anılar kitabı ne konu alıyor? Anılar PDF indirme linki var mı? Anılar kitabının yazarı Farah Pehlevi kimdir? İşte Anılar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Farah Pehlevi

Çevirmen: Rukiye Öke

Orijinal Adı: Farah Pahlavi – Memoires

Yayın Evi: Dünya Aktüel

İSBN: 9789753041881

Sayfa Sayısı: 422


Anılar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Ne vakit o 1979 Ocak sabahını hatırlasam, aynı derin acı gelir, yüreğime saplanır. Aylardan beri ateş ve kan içinde yaşayan başkentimiz sanki ansızın soluğunu tutmuş gibiydi, insanoğlunun içini daraltan bir sessizlik çökmüştü Tahran’ın üstüne. O 16 Ocak günü ülkemizden ayrılıyorduk…”

Farah Pehlevi

16 Ocak 1979. İran için dönüm noktasıdır bu tarih. Ayetullah Humeyni önderliğinde meydana gelen İslam Devrimi, asırlara dayanan şahlık rejimini devirerek İslam Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Mollalar ve toprak ağalarının yanı sıra özgürlük yanlısı gençlerin de desteğini alan kökten dinciler, eski rejimin kalıntılarını tek tek temizlemekle meşguldürler. İşe şahlık yanlısı generallerin ve hükümet yetkililerinin idam edilmesiyle başlanır. Hiddet ve öfke hâkimdir ülkeye.

Saltanat artık yerini sürgüne bırakmıştır. İran’ın son Şahı Muhammet Rıza ve karısı, ayaklanmaların baş göstermesiyle beraber ülkeyi terk etmiş, bir taraftan tehditlerle boğuşurken, bir taraftan da kendilerini kabul edecek bir ülke aramaya başlamışlardır. Üstelik Şah kanserdir.

Farah Pehlevi bugün hâlâ sürgün. Kocasını ortalama yirmi beş yıl ilkin kaybeden Pehlevi, çocuklarıyla beraber Amerika’da yaşıyor. 65. yaş gününde yayımladığı Anılar adlı kitabında, peri masalı şeklinde başlayarak giderek kâbusa dönüşen yaşamını konu alıyor; Çocukluk yıllarını, evliliğini, İran’daki toplumsal ve siyasal değişimi, sürgün yaşamını, internasyonal çıkarların yeri vardığında insan yaşamını iyi mi hiçe saydığını, giderek kızışan Ortadoğu’daki gelişimleri, otuz bir yaşlarında hayata veda eden kızı Leylâ’yı ve doğal ki Şah’a ve ülkesine olan aşkını…

Anılar yalnız bir anı kitabı değil, İran’ın yakın dönemine tanıklık eden zamanı bir belgedir.

 


Anılar Alıntıları – Sözleri

  • Bizim mollaların işinə yarayan tək şey xurafat idi. Hər şey olduğu kimi qalmalı, heç bir şey dəyişməməli idi.
  • Zavallı uşaqlar! Elə bil gənclərimizin üzərinə qara kəfən örtülüb.
  • …insanoğlunun qarşısında çılğın adamlar var ise, nə qərar verəcəyini bilmir və gələcəyi görmək imkansızlaşır.
  • Hiçbir komünist ülkeye gitmemiştim, o bomboş caddeler içime birazcık korku salıyordu, sokakta pek seyrek karşılaştığımız insanların yüzünde gördüğümüz o hüznü ve suskunluğu başka hiçbir yerde görmemiştim. Bir de otomobile bindiğimizde yada etrafımız ufak bir grupla çevriliyken, başka ülkelerde yaptığımız şeklinde, düzgüsel bir halde havadan sudan söz etmek mümkün olmuyordu. Burada derhal aşırı bir propoganda başlıyordu, kimsenin ağzından rejimi övmeyen tek sözcük çıkmıyordu. Şu kadar bina inşa edilmiş, bu kadar okul yapılmıştı: bense ümitsizce bunların haricinde birazcık gülmece, birazcık incelik bekliyordum, ne mümkün! Kendimi robotlarla kuşatılmış şeklinde hissediyordum.
  • Kitab, şübhəsiz, başqalarının həyat hekayələrindən və talelərindən yararlanıb, insana öz gələcəyini müəyyənləşdirmək imkanını verən ən gözəl vasitədi.
  • Övladını itirən insanoğlunun kədəri qəti azalmaz.
  • Sevgiylə əkilən toxumun heç vaxt itməyəcəyinə tüm mənliyimlə inanırdım.
  • Kitab şübhəsiz, başqalarının həyat hekayələrindən və talelərindən yararlanıb, insana öz gələcəyini müəyyənləşdirmək imkanı verən ən gözəl vasitədir.
  • Bəzi sözlərin eynilə yaraya sürülən məlhəm kimi ovuducu gücü var.
  • Sevgiylə əkilən toxumun heç vaxt solmayacağına tüm mənliyimlə inanırdım.


Anılar İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Tarihin en uzun soluklu imparatorlukları içinde yer edinen Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması sonrasında Ortadoğu’da oluşan yeni ülkecikler; hem Osmanlı’nın siyasal ve kültürel mirası, hem de ülkeleştikleri devrin şartları itibarıyla birbirlerine benzer kaderleri paylaştılar. Sanayileşmeyle beraber petrolün de büyük ehemmiyet kazanılmış olduğu bu zamanda, bilhassa petrol kaynaklarına yakın yerde konuşlanmış bu ülkeler, küçücük farklılıkları haricinde aşırı dini geleneksel eğilimler ile modernleşme isteği içinde salınıp durdular. Kimileri köktencilik İslam’a teslim oldu, kimileri onu, demokrasi içinde, kısmen denetim altında tutmayı başardı. Ama tarihleri, darbelerden, suikastlardan, iç savaşlardan oluşan bir kan yığınının içinde yazıldı.
Şah İsmail’den bu yana bir taraftan korktuğumuz, öteki taraftan fazlaca benzer kültürü ile kendimize yakın bulduğumuz İran da bu periyodu benzer şekilde, fakat -Afganistan ile birlikte- en acı anılarla yaşadı. Hala da kendisini acı dolu bu korkulu sarmaldan kurtarabilmiş değil.
Peki, bunca acının sebebi ne? Cahillik mi? Gelir dağlımı dengesizliği mi? Demokrasi kültürünün olmaması mı? Bir çok diktatörlük olan, fena yönetimler mi? Yolsuzluk mu? Kuvvetli dini yapılanmalar mı? Sapkın din anlayışı mı? Batılı devletlerin bölgedeki çıkarları mı? Büyük petrol şirketlerinin ayak oyunları mı?
Aslında hepsi…
1941-1979 yılları aralığında İran’ı yöneten ve Humeyni’nin İslam Devrimi sonrası ülkesinden kaçmak zorunda kalan İran Şahı Rıza Pehlevi’nin yaşam öyküsünü son eşi Farah’ın ağzından okumak, bizlere işte tüm bu faktörlerin bir araya gelip koca, kadim bir ülkeyi kaosa iyi mi sürüklediğine dair fazlaca güzel data veriyor.
Rıza Pehlevi, Pehlevi Hanedanı’nın kurucusu Rıza Şah Pehlevi’nin oğlu. Başka bir deyişle, Kaçar Hanedanını devirerek yerine geçen, sadece kurduğu hanedan 2 dönem bile yaşayamayan bir Ortadoğu hükümdarının oğlu. Babası, 1. Dünya Savaşı sonrası karışık dönemde ülkesinin bütünlüğünü, hem petrol ardındaki Batılılara, hem de kuzeyden gelen Ruslara karşı son aşama pragmatik bir siyaset ile savunmaya çalışmasının yanı sıra genç Türkiye Cumhuriyeti’nde Atatürk’ün yapmış olduğu reformları ülkesine getirerek çağıl bir ülke oluşturmak istemesi ile de tanınıyor. Oğluna ise 2. Dünya Savaşı’nın göbeğinde, kuzeyi Rusya tarafınca işgal edilmiş, petrolü tamamen batılı devletler kontrolüne geçmiş, modernleşmeye çalışan fakat mollaların her adımda ayağına dolandığı bir ülke bırakıyor.
Rıza Pehlevi’nin sıkıntılı hükümdarlık yolculuğu işte bu şekilde başlıyor. Modernleşmeyi hedefleyen, eğitimden sağlığa, hanım haklarından fiziki altyapıya kadar bir fazlaca alanda büyük atılım meydana getiren, İran Azerbaycan’ını yine topraklarına dahil eden, İngilizlerin hakimiyetindeki petrol gelirlerini millileştiren Pehlevi, tüm bu başarılarının yanı sıra değişik sebeplerle büyük halk kitlelerinin tepkisini de çekiyor. İran’da büyük bir içsel hakimiyete haiz mollalar, bu yeni düzende güçlerinin azalacağını bildiklerinden, aslına bakarsanız devamlı muhalifteler. Bu muhalefete, Pehlevi’nin siyasal sebeplerle hapse attırdığı aydınlar, Rusya’nın izindeki komünistler, Batı standartlarında demokrasi isteyen öğrenciler ve yolsuzluklardan şikayetçi halk da dahil olunca, Pehlevi 38 senelik hakimiyeti sonrası İran’dan kaçmak zorunda kalıyor. Kendisinden epeyce ufak olan 3. eşi Farah Pehlevi, kitabında bu 38 senelik hükümdarlığın son 20 yılını konu alıyor.
Bu son 20 senenin, bizim de Batı destekli darbelerle kıvrandığımız o dönem olduğuna bilhassa dikkat çekmek isterim.
Rıza Pehlevi’nin yapmış olduğu hatalardan fazlaca azca bahsediyor Farah Pehlevi. O yüzden hapisteki aydınlar, yolsuzluklar, ya da kralın ve kendisinin eleştirilen savurganlığına ilişkin pek bir şey duymuyoruz ondan. Belli ki, şahlık düzenine yürekten inanmış bir kişi olarak Farah Pehlevi, kendi deyimiyle -kendi yaşamını halkına adayan şahın- istediğini halletmeye hakkı bulunduğunu düşünüyor. Bana garip geliyor gördüğüm bu portre; eğitimi, giyim-kuşamı, davranışı için Batı’yı örnek alan, ülkesini Batıya yaklaştırmak isteyen, toplumu hızlıca Batı standartlarına çıkarmak isteyen şah ve eşi, iş demokratik düzene ulaşınca geleneksel anlayışa sarılıveriyorlar. Tekrar, Padişah olmayı zinhar reddeden ve ilk iş olarak, düşman ateşi altında meclisi açan Atatürk’ü takdirle yad ediyorum.
Anılarda Farah Pehlevi daha fazlaca kendi duygularını aktarıyor, yaşanmış olan büyük kırılma anları birazcık hızlıca geçilmiş. Ancak molların gücünden korktuklarını ve çevrelerindeki insanoğlu azaldıkça iyi mi büyük bir girdaba kapıldıklarını fazlaca güzel aktarıyor. Korkulan ve her insanın önünde eğildiği bir liderin, enerjisini kaybetmiş olduğu anda hepimiz tarafınca iyi mi satıldığını, ailesi ile beraber ülkeden ülkeye iyi mi kaçtığını, eskiden bir ihtimal yüzüne bakmayacağı insanlara muhtaç kaldığını görüyor ve tüm diktatörlere örnek olmasını diliyoruz.
Şah, Farah Pehlevi’nin gözünde biricik kocası ve başarıya ulaşmış bir devlet adamı. Bunun gerçeği tümüyle yansıtmadığını biliyoruz. Ama gene de, kitabı okurken şunları düşündüm: Diktatör şeklinde davranmasaydı, aydınları hapse attırmasaydı, öğrencilere daha anlayışlı yaklaşsaydı; demokratik bir seviye getirseydi, durum değişik olur muydu? Bir çok okuma yazma bile bilmeyen bilgisiz halk o seçimlerde mollalarının sözünün dışına çıkar mıydı? Batılı ülkelerin ya da Rusya’nın ufak çıkarlar karşılığında mollaları yanlarına çekmeleri iyi mi engellenebilirdi? Herkesin mesajını özgürce verebildiği bir ortam, daha değişik, daha mutlu bir İran yaratabilir miydi?
Yüreğim olabileceğine inanmak istiyor. Ama aklımda bir yerlerde, demokrasi mi ilkin gelir, zenginlik mi sorusu dolanıp duruyor. Batı demokrasilerinin sömürgelerden gelen parayla zenginleştikten sonrasında kurulduklarını düşününce, kafi zenginlik olmayınca ülkedeki güç odaklarının ufak meblağlarla satın alınabildiğini bilince, başarısızlığa her durumda kurban bulunabildiğini yeterince deneyim edince, yüreğimdeki o yer derin derin sızlıyor.
Yeterince yürekli olunduğunda insanca bir düzenin kurulabileceğini görmüştük bir dönem. İnanırsa insan gene, niçin olmasın? (AkilliBidik)

Farah Pehlevi bir dönem İran Şahının eşi olarak anlattığı anılarda
tarihe ışık tutuyor ve bizlerin o günleri anlamamızı sağlıyor.. Tarih ve anı sevenler için tavsiye ederim.Ben zevk alarak okudum… (Zühal Uğur)

Baskısı olmayan uzun süredir aradığım kitap.Farah Diba nin yaşamı, Iran zamanı hakkında birçok anlatımı var.Resimlerle yazılmış bu kitap hoş bir üslupla yazılmış.Koleksiyonumda yerini aldı. (Ün Pazar)


Anılar PDF indirme linki var mı?


Farah Pehlevi – Anılar kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Anılar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Farah Pehlevi Kimdir?

Farah Diba (Pehlevi) (Fars: فرح دیبا, d. 14 Ekim 1938, Tahran), İran Kraliçesi ve İmparatoriçesi (Farsça: شهبانو şahbanu). Son İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin üçüncü ve son eşidir.

İran Hava Kuvvetlerinde görevli olan Azeri asıllı Söhrab Diba’nın tek çocuğuydu. Paris’te École Spéciale d’Architecture’de eğitim görmüş oldu. 21 Aralık 1959’da Muhammed Rıza Pehlevi’yle evliliğe ilk adımını attı. Bu evlilikten Rıza Pehlevi (d. 1960), Farahnaz Pehlevi (d. 1963), Ali Rıza Pehlevi (1966-2011) ve Leyla Pehlevi (1970-2001) adlarında dört evladı oldu. 1967’de, İran tarihinde üçüncü ve İslam devri sonrası ilk ve son kez olmak suretiyle Şahbanu (İmparatoriçe) unvanı alan tek hükümdar eşi oldu. 1979’da İran İslam Devrimi’nin arkasından kocası ve çocuklarıyla birlikte sürgüne gitti. 1980’de, kocası Muhammed Rıza Pehlevi’nin ölümünden sonrasında ABD’ye yerleşti.


Farah Pehlevi Kitapları – Eserleri

  • Anılar
  • Geleceğin Tarihi Tanıkları


Farah Pehlevi Alıntıları – Sözleri

  • Sevgiylə əkilən toxumun heç vaxt solmayacağına tüm mənliyimlə inanırdım. (Anılar)
  • Zavallı uşaqlar! Elə bil gənclərimizin üzərinə qara kəfən örtülüb. (Anılar)
  • Sevgiylə əkilən toxumun heç vaxt itməyəcəyinə tüm mənliyimlə inanırdım. (Anılar)
  • Kitab şübhəsiz, başqalarının həyat hekayələrindən və talelərindən yararlanıb, insana öz gələcəyini müəyyənləşdirmək imkanı verən ən gözəl vasitədir. (Anılar)
  • …insanoğlunun qarşısında çılğın adamlar var ise, nə qərar verəcəyini bilmir və gələcəyi görmək imkansızlaşır. (Anılar)
  • Bizim mollaların işinə yarayan tək şey xurafat idi. Hər şey olduğu kimi qalmalı, heç bir şey dəyişməməli idi. (Anılar)
  • Övladını itirən insanoğlunun kədəri qəti azalmaz. (Anılar)
  • Hiçbir komünist ülkeye gitmemiştim, o bomboş caddeler içime birazcık korku salıyordu, sokakta pek seyrek karşılaştığımız insanların yüzünde gördüğümüz o hüznü ve suskunluğu başka hiçbir yerde görmemiştim. Bir de otomobile bindiğimizde yada etrafımız ufak bir grupla çevriliyken, başka ülkelerde yaptığımız şeklinde, düzgüsel bir halde havadan sudan söz etmek mümkün olmuyordu. Burada derhal aşırı bir propoganda başlıyordu, kimsenin ağzından rejimi övmeyen tek sözcük çıkmıyordu. Şu kadar bina inşa edilmiş, bu kadar okul yapılmıştı: bense ümitsizce bunların haricinde birazcık gülmece, birazcık incelik bekliyordum, ne mümkün! Kendimi robotlarla kuşatılmış şeklinde hissediyordum. (Anılar)
  • Kitab, şübhəsiz, başqalarının həyat hekayələrindən və talelərindən yararlanıb, insana öz gələcəyini müəyyənləşdirmək imkanını verən ən gözəl vasitədi. (Anılar)
  • Bəzi sözlərin eynilə yaraya sürülən məlhəm kimi ovuducu gücü var. (Anılar)

loading…

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş