Eğitim

Anti-Ödipus – Felix Guattari Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Anti-Ödipus – Felix Guattari Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Anti-Ödipus kimin eseri? Anti-Ödipus kitabının yazarı kimdir? Anti-Ödipus konusu ve anafikri nedir? Anti-Ödipus kitabı ne konu alıyor? Anti-Ödipus PDF indirme linki var mı? Anti-Ödipus kitabının yazarı Felix Guattari kimdir? İşte Anti-Ödipus kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Gilles Deleuze

Yazar: Felix Guattari

Çevirmen: Fahrettin Ege

Çevirmen: Mustafa Yiğitalp

Çevirmen: Hakan Erdoğan

Orijinal Adı: L’anti – Cedipe / Capitalisme Et Schizophrenie

Yayın Evi: Bilim ve Sosyalizm Yayınları

İSBN: 9789758589098

Sayfa Sayısı: 542


Anti-Ödipus Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Deleuze ve Guattari, 68 Mayısının yenilgisini yaşamış yazarlardı. Ve 68 sonrası dünyayı çoğunlukla “çölsü” bir döneme benzetmişlerdir : Varolan dünyayı değişmez olarak tanımlayan, ve başka bir dünyayı vaat eden fikirleri olumsuzlayan karşı-devrimci, olaysız bir vakit. Yine de umutsuzluğa düşmediler ya da bir nostaljinin ardında koşmadılar. Bunun yerine, 68 Mayısının yenilgisi peşinden bir taze havanını arayışındaki ilk mühim kitaplardan kabul edilen Anti-Ödipus’u kaleme aldılar. İkili bir strateji önerir bu kitap : Olaya, bu örnekte 68 Mayısına duyulan sadakati korumak, ve yanı zamanda devrimci siyasetin yeni, üretken ve yaratıcı biçimlerini buluş etmek.


Anti-Ödipus Alıntıları – Sözleri

  • Modern insan, daha fazlası için çıldırır.
  • Hiç doğmamak, sonsuz doğumun ve tekrardan doğumun çemberinden ayrılabilmek, emecek bir ağza, dışkılayacak bir kıça haiz olmamak.
  • Kadın özgürlük hareketleri şunu söylerken haklıdır: biz hadım edilmedik, siz düzüldünüz.
  • Şizofreni aşka benzer: Hiçbir şizofrenik özgüllük ya da varlık yoktur; şizofreni, üretici ve tekrardan-üretici arzulama makinelerinin evreni, “insanoğlunun ve tabiat ananın başlıca gerçekliği” olarak temel evrensel üretimdir.
  • Hayır, kitleler kandırılmadı, onlar faşizmi arzuladılar.
  • Siyaset felsefesinin temel sorusunun hala Spinoza’nın ortaya koyduğu (ve Wilhelm Reich’ın tekrardan keşfettiği) sual olmasının sebebi budur: “İnsanlar niçin kendi kullukları
    için inatla, sanki bu kendi kurtuluşlarıymış şeklinde savaşıyorlar?” İnsanların “daha oldukça vergi! daha azca ekmek!” diye bağırma noktasına gelmeleri iyi mi mümkün oluyor? Reich’ın söylediği şeklinde, şaşkınlık verici olan şey bazı insanların çalması, diğerlerinin greve gitmesi değildir, daha
    ziyade, aç olanlarm muntazam bir halde çalmaması ve sömürülenlerin devamlı olarak grevde olmamasıdır: yüzyıllarca sömürüldükten sonrasında, insanoğlu aşağılanmaya ve köleleştirilmeye iyi mi tahammül edebiliyorlar, hem de aşağılanma ve köleliği bir tek başkaları için değil kendileri için de istedikleri bir noktaya kadar? Reich, faşizmi
    açıklamak için kitlelerin cehaletine yada yanılsamasına başvurmadığında, ve arzuya gore, arzuya dayanarak bir izahat öne sürdüğünde bir düşünür olarak en etkisi altına alan anındadır: hayır, kitleler aldatılmadılar: belirli bir aşamada, belirli koşullar altında onlar faşizmi arzuladılar, ve açıklanması ihtiyaç duyulan şey de sürü arzusunun işte bu sapkınlığıdır.
  • Hayali dünya, zapt etmeyi başaramadığımız dünyadır. Geçmişin dünyasıdır o, geleceğinki değil. Geçmişi bırakmadan ilerlemek, bir pramgayı sürüklemeye benzer.
  • Ancak cesaret, düzmece sığınaklarda sakin ve ikiyüzlü bir halde yaşamaktansa kaçmayı kabul etmekten ibarettir. Değerler, ahlaklar, vatanlar, dinler ve kibrimizin ve rehavetimizin cömertçe bizlere bahşettiği bu hususi inançlar, durağan(durgun) şeyler içinde, doğru ve rahat olduklarını düşünenler için dünyanın düzenlemiş olduğu şeklinde birçok aldatıcı konaklamaya haizdir.
  • “Arzu eğer bastırılıyorsa, bunun sebebi ne kadar minik olursa olsun arzunun her konumunun toplumun yerleşik düzenini kuşkuyla karşılamaya muktedir oluşudur:
    Arzu cemiyet dışı olduğundan değil, tam tersi. Ama o altüst edicidir… Bazı devrimcilerin düşünceleri bir yana arzu özünde devrimcidir ve hiçbir cemiyet kendi sömürü, kölelik ve aşama yapılarıyla uzlaşmaz ise, gerçek arzunun herhangi bir konumuna tahammül edilemez.”
  • ”Psikanaliz arzulamayı çoğu zaman cinsellikle ilişkilendirmiş, cinselliği de cinsiyet ilişkileri açısından çözümleme etmiştir. Buna gore bir adam bir de hanım cinsiyeti vardır fakat hanım cinsiyeti na-mevcuttur. Yani kendi başına özerk bir varlığı yoktur, adam cinsiyetine bağlıdır, Onun değillemesi olarak vardır. Temel cinsiyet adamdır ve hanım onun üstünden tanımlanır.”
  • Geçmişi bırakmadan ilerlemek, bir prangayı sürüklemeye benzer…. Hepimiz suçluyuz ;yaşamı dolu dolu yaşamamanın büyük suçu.
  • “Gerçek şu ki, cinsellik her yerdedir: bir bürokratın evraklarını okşama, bir yargıcın adaleti sağlama, bir işadamının parayı dolaşıma sokma, burjuvazinin proleteryayı düzme tarzında vb.
    (..)
    Ne libidonun bir yere geçmek için ne eğreltilemelere ne de başkalaşımlara ihtiyacı vardır. Hitler faşistleri tahrik etmiştir. Bayraklar, milletler, ordular ve bankalar birçok insanı tahrik eder.”
  • Arzu üretiyorsa gerçeği üretir. Arzu üretkense, bir tek gerçekliğin tarafında öyledir ve bir tek gerçekliği üretir. Arzu, kısmi nesneleri, akımları ve bedenleri faaliyete geçiren ve üretim birimleri olarak işleyen eylemsiz sentezlerin bütünüdür. Gerçek ise bir sonuçtur, bilinçdışının öz-üretimi olarak arzunun eylemsiz sentezlerinden köken alır. Arzu hiçbir şeyden yoksun değildir, nesnesinden yoksun değildir. Daha ziyade, arzuda tamamlanmamış olan öznedir, ya da arzu durağan(durgun) bir özneden yoksundur; bastırma olmadıkça durağan(durgun) bir özne de yoktur. Arzu ve onun nesnesi aynı şeydir, bir makinenin makinesi olarak makinedir. Arzu bir makinedir, arzunun nesnesi de ona bağlı başka bir makinedir; dolayısıyla ürün, üretim sürecinden koparılan bir şeydir; ve ürünün üretilmesinde, göçebe ve avare özneye bir kalıntı verecek bir şey sökülüverir. Arzunun nesnel varlığı bizatihi Gerçektir.
  • Eğer yasaklanıyorsa, bunun sebebi arzulanıyor olmasıdır.
  • Reich’ın söylediği şeklinde, şaşkınlık verici olan şey bazı insanların çalması, diğerlerinin greve gitmesi değildir, daha ziyade, aç olanların muntazam bir halde çalmaması ve sömürülenlerin devamlı olarak grevde olmamasıdır: yüzyıllarca sömürüldükten sonrasında, insanoğlu aşağılanmaya ve köleleştirilmeye iyi mi tahammül edebiliyorlar, hem de aşağılanma ve köleliği bir tek başkaları için değil kendileri için de istedikleri bir noktaya kadar? Reich, faşizmi açıklamak için kitlelerin cehaletine yada yanılsamasına başvurmadığında, ve arzuya gore, arzuya dayanarak bir izahat öne sürdüğünde bir düşünür olarak en etkisi altına alan anındadır: hayır, kitleler aldatılmadılar; belirli bir aşamada, belirli koşullar altında onlar faşizmi arzuladılar, ve açıklanması ihtiyaç duyulan şey de sürü arzusunun işte bu sapkınlığıdır.


Anti-Ödipus İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Zencefil olmak istemez misiniz?: Bir mağazaya girdiniz, reklamlarını gördüğünüz o ayakkabı size bakıyor, iyi mi güzel fakat koşarak derhal 12 taksitle aldınız, mağazadan çıkıp o her insanın övdüğü kahveyi de aldınız içerken bir taraftan da oldukça okunanlara giren kitabı kaptınız kitapçıdan, güzel bir selfie ile paylaştınız. Mutlu musunuz? Bunlar kolay toplumsal sürüklenmeler, bunlar cidden sizi mutlu etti mi?
Peki daha ciddi şeylerden bahsedeyim. Doğdunuz, doğmaktan daha ciddi bir şey var ise o da ölmektir; fakat daha ona sıra var sabırlı olun 🙂 ne diyorduk doğdunuz, açtınız gözleri hop düştünüz ahlakın kucağına, anında takıldı nazar boncuğunuz altınınız, neyi okuyacağınız iyi mi davranacağınız nerede ise belli, tarzınız bile belli be. Fakat siz büyüdükçe size sunulanları beğenmemeye başladınız, mesela klasik müziğe arabesk ile karşılık verdiniz, hanım hanımcık ya da beyefendi şeklinde giyimlere karşı yırtık pırtık giyinmeyi tercih ettiniz, tertipli bir işiniz olsun diye bir tarafını yırtan ebeveynlerinize diss atarak sokakta günlük satıcılık işleri ile uğraştınız, evlilik ve torun beklentisine girenlere güzel bir nah çektiniz.
Toplumun kaide söylediği ne var ise yıktınız fakat hepimiz sizin kadar yürekli mu? Herkes şu her yerimizi sarmış olan kordon bağını koparıp atacak ve köklerinden kendini fırlatabilecek kadar kuvvetli mü? Mesela siz toplumun hayır söylediği şeyleri yaparken kendinizi baskılamıyorsunuz diyelim peki ya bir başkası? Peki hepimiz kendimizi baskılayalım diye sizce iyi mi bir süreç işliyor bu yaşam alanında. İzninizle özetleyeyim, hepimiz doğuyoruz, evet evet o nalet an, doğduğumuz andan itibaren kodlamalarla kodlanıyoruz, mesela hanım olmanın adam olmanın kodları var, hanım anne olmak için yetiştirir kendini şeklinde, adam eve ve ailesine bakmak zorundadır şeklinde, bu kodlar o denli fazladır ki tabiri caizse tuvalette bile çiş sesimiz dışarıya çıkmasın diye sifona basarız bir süre sonrasında 🙂 anımsadınız değil mi? 😀
Bu kodlamalar yavaş yavaş sizin karakterlerinizi çoklaştırır; nerede anne, nerede hanım, nerede çalışan, nerede evlat, nerede sevgili, nerede dost, nerede nefret edilen, nerede tapılan olacağınızı karıştırma ve çoklaşmaya başlarsınız. Ruhunuz şizoidleşir ve hastalanmaya başlarsınız. Hastalıkların en temelinde uyumsuzluk vardır, yaşama uyum sağlayamama vardır.
Kocaman bir tüketim fabrikası bu dünya, her birimizi birbirimize benzeterek hasta ediyor. Bunu devlet eliyle, cemiyet eliyle, aile eliyle, medya ile, kapitalizm ile yapıyor. Bize kim olacağımızı, hangi kimlikle yaşayacağımızı gösteriyor ve biz aslen özümüze dönemiyoruz. Biz biz olamıyoruz, sürüleşip itiraz edemeyen moronlara dönüyoruz. İtiraz ettiğimiz, bu kodları kırmaya çalıştığımız an işaretleniyoruz, dışlanıyoruz. Onlardan olmadığımızda hep kötüleşiyoruz. Ne diyordu Nietzsche, ”Yargılamayın derler, yollarında duran her şeyi cehenneme gönderirler.” Cehenneme gönderiyorlar tüm farklıları, öğütemedikleri tüm özleri çürüterek yok etmeye çalışıyorlar.
İnsan bir makinedir diyor Deleuze, Guattari de ekliyor insan kendine yüklenen bu kodları kırarsa özgürleşir. Kodlarınızın bilincinde mısınız? Size bir ipucu, neyi yapacağınız sırada oldukça düşünüyorsanız ve olacaklardan çekiniyorsanız kodlarınız orada gizlidir. Sorun bakalım kendinize kodlarınız neler ve sizin siz olmanıza ne kadar engel oluyor. Cevap sizi inanırım şaşırtacaktır.
İki kıymetli yazarımız da insanoğlunun ağaç biçimli bu toplumsal güç ile bireyi çökertme planının, sadece köksap olarak ve kodları kırarak aşılacağı mevzusunda aynı fikir. Nedir köksap sizin köklerinizin olmaması ve dolayısıyla kodlanmamanız anlamına gelir. Peki bu nedir? Televizyonda gördüğünüz Trendyol indirimlerinde, alışveriş çılgınlığında, aman bir şey demesinler diye evlenmenizde, çocuk yapmayı bile sırf devletiniz üç çocuk dedi diye yapmanızda bulabilirsiniz bu kodlamaları. Mesela sırf oldukça beğeniliyor diye okuduğunuz kitabı ya da dinlediğiniz müziği düşünün. Linç yemekten korktuğunuz düşüncelerinizi tahayyül edin.
Dışlanmamak için kıramadığınız kodları bir düşünün. Kırın o kodları, emin olun aynı olmakta bir halt yok. Farklı olan bizi geliştirir. Arzu duymaktan da çekinmeyin, bir şeyleri istemek fena değildir, hepimiz en temelde arzu makineleriyiz. Daha memeden sütü talep ederken bile bir arzumuz vardır. Bu otomatikleşen aygıtsal eylemler arzuların bir makineyi harekete geçirdiğine güzel örnektir Deleuze için. Meme ve ağız ona gore birer aygıttır ve bu aygıtlar arzulama ile bir kodu gerçekleştirir.
Öte taraftan kitabı okurken Deleuze’ün ve Guattari’nin tanışmış olmasına sevinirsiniz. İşte disiplinler arası ayrımın olmamasının ortaya çıkardığı şenlik diyerek büyük bir keyifle okumuştum. Felsefenin, sosyolojinin, psikolojinin, biyolojinin, ekonominin, politikanın, sanatın ve daha nice bölümün bir araya getirilerek bu alanların mevcud kavramlarının değişik anlamlarda kullanılışına tanık gelebilirsiniz. Artaud ile bu kitapta tanıştım, onun yazılarının ne kadar kod kırıcı olduğundan bahsediliyordu mesela. Ki hakkaten de öyleki..
Kavramların yaratımı havada uçuşuyor, bambaşka kelimelerin anlamları değişmiş olarak karşınıza çıkacak kitapta, doğal ilerledikçe felsefenin kavram yaratma sanatı bulunduğunu iliklerinize kadar hissettirecektir kitap. Birden fazla kez okunması ve okutulması ihtiyaç duyulan bir eserdir. Bu kitabın üstüne pek oldukça anlaşılması adına kitap yazılmış olsa da Deleuze ve Guattari’nin ana mesajı açıktır.
İnsan bir makinedir ve bu makine kodlarını kırabilirse özgür olur. Şizoid özne yaratımı mevcut paracı sistemi sadece farklılaşarak ve geleneklerinden koparak kırabilir. Mevcut sistem bizi paronayaklaştırmıştır. Oysa değişik olmak fena değildir. Arzu duymak fena değildir. Bunlar senelerce geleneksel tutum tarafınca yadsınmıştır.
Dolayısıyla bir çınar ağacı olmak yerine zencefil olursanız uçmanız daha kolay olur. 🙂 Kodları kırdığınız yerden filizlenirsiniz. Hadi kendiniz için bir kodu kırın bu incelemeyi okuduktan sonrasında, ve hangi kodu kırdığınızı kendinizle paylaşın, isterseniz benimle de 🙂
Herkese kodlarını kırmış bir halde keyifli okumalar dilerim 🙂 (Δες Τινα)

Yanlış hatırlamıyorsam Pamuk İmparatorluğu kitabını okurken ismine rastlamıştım. Merak edip aldım Anti-Ödipus’u. İki senedir da okunmak için bekliyordu. 100 kitabı tamamlayınca bu biçim ağır kitaplarıma yöneldim.
Gilles Deleuze ve Felix Guattari, Sosyalizm ve Marx hayranı olarak insanların bilhassa işçilerin Kapitalizm’deki ısrarlarını anlayabilmek için ilk olarak, sonrasında da anladıklarını bu kitaba dönüştürmüşler. Bu maceraları için kısaca idrak etmek ve anlatmak için psikolojiyi seçmişler, bilhassa bilimsel terimler ve anlaşılmaz yeni kavramlara ilişik yeni sözcükler…
Kitabı, Kapitalizm ve şizofrenlik temelinde okumak için aldım fakat kendimi Ödipal psikolojinin karanlık labirentlerinde buldum. Açıkçası psikolojide bilimsel nitelikli düzeyde bir ilişkiniz yoksa idrak etmek için karnınıza ağrılar sokar kitap! (Hüsamettin Çalışkan)

Max Stirner’in “Biricik ve Mülkiyeti”nden sonrasında beni sarsan ikinci bir başyapıt: “Anti-Ödipus”
Deleuze ve Guattari, Anti-Ödipus’ta, arzunun nesnesinin tamamlanmamış olduğu düşüncesine karşı Freud’u yerden yere vurur ve arzuda tamamlanmamış olanın nesne değil, özne bulunduğunu söyler, onu ödipal üçgenden (baba-anne-ben), imgesel ve simgesel yapılardan kurtarmak için arzulama üretiminin bizzat toplumsal üretim bulunduğunu eserin birçok yerinde dile getirirler.
Bununla beraber, şizonun değil, şizofrenik süreçlerin devrim potansiyeli taşındığını ve bunu çileci bir nihilizmle değil, neşeyle yapılmasını icap ettiğini söylerler.
Dikkatimi çeken en mühim yerlerden biri, kapitalizmin ve paracı devletin yersizyurtsuzlaşan kodu çözülmüş akımları tekrardan-yerliyurtlulaştırmasıyla ve toplumcu devletin milliyetçilik ve partiyeryurduyla proleteryaya suni yeryurtlar tesis etmesine vurgu yapmalarıdır. Deleuze ve Guattari, klasik marksizmdeki “üretim araçlarının ele geçirilmesi” yerine onların “havaya uçurulması” fikrini savunurlar.
Radikal bir görüş açısı, lakin bir o denli anarşik bulunduğunu söyleyebiliriz. (Yahya.)


Anti-Ödipus PDF indirme linki var mı?


Felix Guattari – Anti-Ödipus kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de Anti-Ödipus PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Felix Guattari Kimdir?

Pierre-Félix Guattari; (d. 30 Nisan 1930 – ö. 29 Ağustos 1992), Fransız politik aktivist, psikanalist ve felsefeci. Gilles Deleuze ile birlikte kapitalizm ve şizofreni altbaşlığı ile yazdıkları L’Anti-Œdipe (1972) ve Mille Plateaux (1980) çalışmalarında arzuyu üretken bir etkinlik olarak görmeleri ve oluş, vaka, fark şeklinde felsefe tarihinin süregiden problemlerine ilişkin çarpıcı açılımlar getirmeleri itibariyle, bilhassa modern politika felsefesi ile Freudcu ve Lacancı ruh çözümü açısından mühim eleştiriler sunmuşlardır. Tek başına koyulduğu çalışmalarında şizoanaliz, özneleşme süreçleri ve ekolojiye ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur.


Felix Guattari Kitapları – Eserleri

  • Felsefe Nedir?
  • Franz Kafka’nın Altmış Beş Düşü
  • Kafka
  • Anti-Ödipus
  • Nakaratlar
  • Kapitalizm Ve Şizofreni 1
  • Kapitalizm ve Şizofreni-2
  • Bizim Gibi Komünistler
  • Kafka: Minör Bir Edebiyat İçin
  • Üç Ekoloji
  • Kaçış Çizgileri
  • Moleküler Devrim
  • Kaozmos Etik-Estetik Bir Paradigma


Felix Guattari Alıntıları – Sözleri

  • Etkin olmaksızın gerçek, soyuta kaçmaksızın ideal olandır kavram… (Felsefe Nedir?)
  • “Tabii ki tüm yaşam bir yıkım sürecidir.” (Kapitalizm ve Şizofreni-2)
  • Ruh irtifası, orada ve buradanın şıppadanak koşuluyla, cesaret edersem, birkaç tahtakurusu, oh çekme zamanı, her yanda aklına geleni tekrarlamak suretiyle kendini dağıtmadan. Sen yasa. Düşlerin dengesi. Neye yarar. Senden kopamazsam. (Nakaratlar)
  • Gregor hamamböceği olur, yalnızca babasından kaçmak için değil, daha oldukça, babasının çıkış bulamadığı yerde bir çıkış bulmak için, müdürden, ticaretten ve bürokratlardan kaçmak için, sesin uğuldamaktan başka bir şey yapmadığı bu bölgeye ulaşmak için. (Kafka: Minör Bir Edebiyat İçin)
  • Mahkûm hükmü yara bereleriyle söker.. (Kafka)
  • Sendikalar, klasik sol partiler modernist kapitalizm tarafınca manipüle edilmelerine ve etkisizleştirilmelerine sonsuza dek izin mi verecek, yoksa kendilerini köklü bir halde dönüştürecekler mi? (Moleküler Devrim)
  • Politika bugün, ölü yapıların tüm canlı üretim alanları üstündeki tahakkümünün ifadesinden başka bir şey değildir. (Bizim Gibi Komünistler)
  • Kafka Felice’ye kendini, kana gereksinim duyan, muhteşem zayıf biri olarak betimlerken ne utanç duymakta ne de latife yapmaktadır (“yüreğim o denli zayıf ki, kanı bacaklarıma kadar taşıyamıyor”). Kafka-Drakula, kaçış çizgisini odasında, yatağında ve uzakçıl güç kaynağını da, mektupların kendisine taşıdıklarında bulur. Yalnızca iki şeyden korkar, ailenin haçı ve evliliğin sarımsağı. Mektuplar ona kan getirmeli ve kan da yaratma gücü vermelidir. Ne hanımdan gelecek bir esini ne de anne himayesini arar, aramış olduğu tek şey yazmak için lüzumlu fizyolojik güçtür. Edebi yaratımın “şeytanın hizmetlerinin karşılığı” bulunduğunu söyler. Kafka, zayıf, iştahsız gövdesinden utanç duymaz, utanç duyarmış şeklinde yapar. (Kafka)
  • Geçmişi bırakmadan ilerlemek, bir prangayı sürüklemeye benzer…. Hepimiz suçluyuz ;yaşamı dolu dolu yaşamamanın büyük suçu. (Anti-Ödipus)
  • Kapitalist üretim ilişkileri bir tek büyük toplumsal gruplar düzeyine yerleşmekle yetinemez; üretici-tüketici bir fert türünü daha beşikten itibaren şekillendirmeye adım atar. Baskı süreçlerinin molekülerleşmesi ve netice olarak, arzu mikropolitikası perspektifi, fikirlerin evrimine değil, maddi süreçlerin dönüşümüne, ister toplumsal üretim olsun ister arzulayan üretim, tüm üretim biçimlerinin yersizyurtsuzlaşmasına bağlıdır. (Moleküler Devrim)
  • Yaşam, keyifsizliğin de ötesinde, anlamsızlık batağından çıkmak için hiçbir şansı ol­maksızın, mutsuzluğa, sıkıntıya ve monotonluğa gömülüyor. İle­tişim -konuşma, söyleşi, latife, hatta komplo- kitle yazışma araçla­rının “söylemi” tarafınca tümüyle kuşatılmış durumda. Kişiler arası ilişkiler de aynı şekilde bozulmuş halde ve artık kayıtsızlık, ikiyüzlü bir tiksinti ve kendinden nefret etme ile tanımlanmakta -tek bir cümleyle, çoğumuz samimiyetsizlik illetine tutulduk. (Bizim Gibi Komünistler)
  • nietzsche’nin “insanoğlunun ölümü” teması, insanlığın yok olması demek değildir, tersine insanoğlunun bir makina-oluşa girmesi anlamına gelir. (Üç Ekoloji)
  • Suçluluk, dışarıdan gelen ve yalnızca zayıf bir ruhu yakalayan, yalnızca onu avına düşüren bir yargı sözcesinden ibarettir. (Kafka: Minör Bir Edebiyat İçin)
  • Senin kaçış çizgin hangisi? Direncini kaybediyor musun? Direncini kaybedecek misin? Yersizyurdsuzlaşıyor musun? Hangi çizgiyi kırıyorsun, figürsüz ve sembolsüz hangisini uzatıyorsun yada tekrardan ele alıyorsun? (Kapitalizm ve Şizofreni-2)
  • Canı nereden yanıyorsa ,oradan değişiyor insan … (Franz Kafka’nın Altmış Beş Düşü)
  • Bilinçdışında keşfedecek hiçbir şey yoktur. Bilinçdışını inşa etmek gerekir. (Moleküler Devrim)
  • Neden gündelik yaşam korku ve nefretle titriyor? Bu korku, Hobbes’un tarif etmiş olduğu tabiat durumu,her insanın her insana karşı savaşının bilindik bahanesi, iktidar tutkusuyla parçalanan bireysel istekler değildir. Tersine, şu an haiz olduğumuz şey, savunmasızlaştıran, korkulu bir dehşet ile her akla sızan, aşkın fakat gerçekte insan yapımı bir korkudur. Aslında, umudun kendisi, bu umutsuz, şanssız, gri dünyayı terk etmiştir. Yaşam, keyifsizliğin de ötesinde, anlamsızlık batağından çıkmak için hiçbir şansı olmaksızın, mutsuzluğa, sıkıntıya ve monotonluğa gömülüyor. İletişim -konuşma, söyleşi, latife, hatta komplo- kitle yazışma araçlarının “söylemi” tarafınca tümüyle kuşatılmış durumda. Kişiler arası ilişkiler de aynı şekilde bozulmuş halde ve artık kayıtsızlık, ikiyüzlü bir tiksinti ve kendinden nefret etme ile tanımlanmakta tek bir cümleyle, çoğumuz samimiyetsizlik illetine tutulduk. (Bizim Gibi Komünistler)
  • Birleşmek (evlilik anlamında). Planlanmış belirlenmiş alanların tüm bir oyunudur. Bir oluşumuz değil geleceğimiz vardır .. (Kapitalizm ve Şizofreni-2)
  • Felice Bauer ile karşılaşmasına kadar, Kafka’nın yazınsal tekniği, seyirsel sekansların şiirsel tarzında yankı verdirmeye yetenekli bazı yordamlara (procédé) indirgenir. Biri Felice için duyduğu aşk ve diğeri de bunun neticelerini üstüne almak mevzusundaki açık yetersizliği olan çifte farkına-varış onu edebiyat anlayışını derin halde değiştirmeye götürür. O vakit yazıyla ilişkisini dönüştürme sürecine girer, ki onun bu deneyimin üstesinden gelmesine olmasa bile en azından ayakta kalmasına olanak tanır (bu dönem süresince, intihar düşüncesinin kafasından tam anlamıyla asla çıkmadığı biliniyor). (Franz Kafka’nın Altmış Beş Düşü)
  • İnsanları öldürmek, hapse tıkmak iğrenç bir şey, fakat netice olarak, yaşlılara ya da gettolarda yaşayan insanlara, hayvan şeklinde çalışanlara layık görülen alınyazısı, hatta kimi çiftler içinde, kimi ailelerde varlığını sürdüren tiranlık mikroiklimi de aynı seviyede iğrençtir! (Moleküler Devrim)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş