Eğitim

Bu Salı – Wolfgang Borchert Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Bu Salı – Wolfgang Borchert Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Bu Salı kimin eseri? Bu Salı kitabının yazarı kimdir? Bu Salı konusu ve anafikri nedir? Bu Salı kitabı ne konu alıyor? Bu Salı PDF indirme linki var mı? Bu Salı kitabının yazarı Wolfgang Borchert kimdir? İşte Bu Salı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Wolfgang Borchert

Çevirmen: Kamuran Şipal

Yayın Evi: Afa Yayınları

İSBN:

Sayfa Sayısı: 128


Bu Salı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Bir tek beyazperde bileti için ödenen para karşılığında satın alınabilecek bu seçmeler, bugün Borchert’in ilk kez askeri tutukevini boyladığı yaşta olanlara sesleniyor. O sıralar yirmi yaşındaki asker Borchert’in mektupları devletin güvenliğini sarsıcı özellikte görülmüş, bu yüzden yazarı ölüme mahkum edilmiş, fakat altı hafta kadar bir hücrede bekletikdikten sonrasında yaşamı tekrardan bağışlanmıştır. Yirmi yaşlarında olmak, altı hafta bir hücrede pineklemek ve öleceğini, Hitler ve cenk üstüne düşündüklerini açığa vurmuş olduğu birkaç mektup yüzünden öleceğini bilmek! Bu kitabı ellerine alan yirmi yaştakiler, insana kendi fikirlerinin ne denli pahalıya patlayabileceğini, karşılığında ödenmesi ihtiyaç duyulan bedelin ne denli yüksek olabileceğini göreceklerdir.”


Bu Salı Alıntıları – Sözleri

  • Tanrının yüzü yoktu da. Onun için kulakları da olamazdı kuşkusuz. İşte buydu onların en büyük öksüzlüğü: Kulaksız Tanrı. Tanrı yalnız nefes aldırtıyordu kendilerine: Zalim ve yüce. Ve onlar da soluyordu. Çılgınca, açgözlü, obur. Ama yalnız, sıska sesli yalnız. Şundan dolayı çığlıkları, korkulu çığlıkları yanı başlarında, aynı masada oturanlarına bile ulaşamıyordu.
  • Ve kimseler işitmiyordu sıska çığlıklarını. Tanrının yüzü yoktu da. Onun için kulakları da olamazdı kuşkusuz. İşte buydu onların en büyük öksüzlüğü: Kulaksız Tanrı. Tanrı yalnız nefes aldırtıyordu kendilerine: Zalim ve yüce.
  • Sırıklarda asılı bostan korkulukları şeklinde iskeletlerine asılmış duruyorlardı. Beyinleriyle alay için ve yüreklerine işkence olsun diye yaşam tarafınca asılmışlar.
  • Korkuyoruz! diye bağırıyorum. Yaşamak istiyoruz! diye bağırıyorum. Tahtadan ve umuttan kulübelerde yaşamak!
  • Her şey bir yabancı ki. İnsanın kendisi de.
    İnsanın kendisi mi?
    Evet, gülme bak. Asıl problem da bu aslına bakarsanız. İnsanın kendisi bir yabancı ki kendisine.
  • Okkanın altındayız aslına bakarsanız demişti kapıda, tamamımız aslına bakarsanız altındayız okkanın. İçkimiz ve caz müziğimiz ve çelik miğferlerimiz ve sevgililerimiz var, evlerimiz ve Çin Seddi’miz ve lambalarımız var – tüm bunların var hepsi. Ama korkudan. Korkuya karşı. Ama hep altındayız okkanın. Korkudan fotoğraf çektirir, korkudan çocuk yaparız ve korkudan kucak kucağayız kızlarla, hep kucak kucağa kızlarla; korkudan gaza batırırız fitili ve korkudan yakarız. Ama okkanın altındayız gene. Tüm bu tarz şeyleri korkudan yaparız ve korkuya karşı. Ve çelik miğferlerimiz var ya, onlar da yalnız korkudan. Ama tüm bunların para etmez hiçbiri. İpek bir gecelik ya da bir bülbül feryadında tam kendimizi unutmuşken birden yakamıza yapışır. Birden öksürdüğü duyulur bir yerlerde. Ve korku da yakamıza sarılmaya görsün, para etmez çelik miğferler. Ne evler, ne sevgililer, ne içkiler para eder ne de çelik miğferler.
  • Sanki hayalettiler de teni kostüm seçmişlerdi kendilerine ve bir süre insancılık oynuyorlardı. Sırıklarda asılı bostan korkulukları şeklinde iskeletlerine asılmış duruyorlardı. Beyinleriyle alay için ve yüreklerine işkence olsun diye yaşam tarafınca asılmışlar. Ve her esen rüzgar hırpalamaktan geri kalmıyordu onları, onlarla oynuyordu. Bir yaşamın içinde asılmış duruyorlardı, yüz’süz bir Tanrı tarafınca asılmışlar. Bir Tanrı tarafınca, ne iyi ne fena. Yalnızca mevcud. Ve ondan öte bir şey olmayan. Ama bu kadarı bile pek fazla olan. Ama bu kadarı pek azca olan. Ve işte bu Tanrı asmıştı onları yaşamın içine…
  • 57 kişiyi toprağa verdiler Woronesch’de. Ben Teğmen Fischer. Beni unuttular. Ben hemen hemen büsbütün ölmemiştim. (…) Karnım aç. Ama Allah Baba’nın kaşığı yok ki. Yok kaşığı. Yaşım 25 çarpı 57. Babam bana ihanet etti ve annem itip uzaklaştırdı beni kendinden. Beni yalnızlığa çığlıkladı. Öylesine korkulu bir yalnızlığa.
  • Biz bowling oyuncuları
    Ama gülleler de biziz
    Devrilen kukalar da
    Ve gümbür gümbür öten
    Oyun yeri, yüreklerimiz.
  • Enfes bir balkonu var. Otur sütlü kahve iç, dedi Timm.
    Ama bu şekilde güneşte dolaşırsa, süt bozulur kahveyi içene kadar, diye yanıtladı diğeri sırıtarak.
    Sonra bir kız daha geçti önlerinden.
  • Bizim kaçık küresel dünyamız, bizim çırpınan kalbimiz, bizim yaşamımız! Budur işte bizim gecemsi ölü sokaklarda deli divane gözüpek ürkek yalnızlığımızın kitabı.
  • Beni asla yalnız bırakmayacaktın anne. Artık bir araya gelemeyiz. Dünyada gelemeyiz. Asla yapmayacaktın bunu. Hani tanımıyor değildin geceleri. Gecelerin ne işe yaradığını biliyordun. Ama beni çığlıklayıp attın işte içinden. Çığlıklayıp attın içinden ve gecelerle dolu bu dünyaya saldın. Ve o gün bugün her tıkırtı bir hayvandır gecede. Ve mavi karanlık köşelerde umacılar bekler.
  • Müthiş bir bitkinlik tarafınca asılmışlar. Bu yorgunluğu giderecek bir uyku yoktu. Bir dünya yorgunluğu, bir beklediği kalmamış artık.
  • Ve peşinden iskeleti gösterdi. Gülme bak, dedi, fakat işte buyum ben. Aklın alıyor mu ha? Sen nede olsa beni tanıyorsun. Kendin söyle, burada yatan ben olabilir miyim? Söyle, olabilir miyim? Bu, bana müthiş yabancı bir şey değil mi ha? Benden hiçbir şey yok ki bunda. Kimse dünyada tanımaz beni bu şekilde. Ama ben buyum.
  • İlk zamanlar bir babası vardı insanoğlunun. Ortalık kararmış oldu mı. Mor alacakaranlıkta görülmese bile artık. Sesi işitilirdi gene. Öksürdü mü: Ve yürüdü mü evin içinde ve öksürdü mü. Ve tütününün kokusu duyulurdu ek olarak. Ve bu da yeterdi işte. O
    süre mor akşamlara katlanılabilirdi.


Bu Salı İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Savaşta kuru rakamlar değil yarım kalmış insan hikayeleri ölür: Değerli Dostlar Merhaba
Wolfgang Borchert, bu uygulama yardımıyla tanıdığım ve bu gezegende oldukca kısa süre bulunmuş ve iyi bulunmuş güzel bir insan.
26 senelik özetlemek gerekirse ömründe “ben yaşadım ve bende gördüm insanoğlunun insana zulmünü” dercesine bizlere oldukca kıymetli eserler bırakmış.
“BU SALI” kitabında, derhal öncesinde olduğum “KAPILARIN DIŞINDA” ve “HAYIR DE!” kitaplarıyla aynı mevzuyu işlemiş.
Hayatta hepimiz heybesinde ne var ise onu anlatabilir en oldukca…
Yazarımız cenk karşıtı bir insan olmasına karşın Nazi ordusuna zorla alınır. Karşı olduğu cenk Rusya, Stalingrad kapısına kadar götürür.
Fikirleri yüzünden askerde kaç kez hapse atılır. 600 km bir yol yürür bu savaştan kaçmak için..
Yazarımızın yaşamı kesinlikle bir kitaba ve filme mevzu olacak kadar kıymetli ve hüzünlü…
yazdığı Tiyatro eserinde, konularında tüm eserlerinde asker, kar, ölüm, ceset, yetim çocuk, yalnız insan kısacası dev gibi HÜZÜN var..
okuduğum bu öykü kitabında “Ama Fareler Uyurlar Gece” oldukca fakat oldukca sarsıcı bir öykü…
“Bizim kaçık küresel dünyamız, bizim çırpınan kalbimiz, bizim yaşamımız! Budur işte bizim gecemsi ölü sokaklarda deli divane gözü pek ürkek yalnızlığımızın kitabı.(s.90)”
Eserde istemeden ve nereye gittiğini bilmeden ölmeye ve öldürmeye giden askerlerin ağlatısal öyküsünü oldukca güzel anlatmış. Anlatmamış aslına bakarsak yaşamış..
“………., onları Woronesch dolaylarında toprağa
verdiler. 57 şahıs. 57 şahıs. Bir sıfır koy önlerine: 570. Bi sıfır daha, bi sıJir daha 57000. Ve bi sıfır, bi sıfır, bi sıfır daha.
57000000. Hepsini Woronesch’de toprağa verdiler. Hiçbir
şeyden hsberleri yoktu. Ve istememişlerdi. Asla istememişlerdi bu şekilde olsun. Ve azca ilkin şarkı da söylemişlerdi. “s.106
İYİ OKUMALAR (Nihat Çelik)

Makineli tüfek donmasın diye bir kaç kurşun yakmalı ara ara. Eksi kırkiki derecede terler kimi zaman insan ve o ter derhal donar alında. Kar her şeyi gizler sessizliği ve tehlikeyide,fakat deliliği gizleyemez,sessizliği katman katman gizler,bir türkü bu sessizliği korkulu,tedirgin,ölüm taşıyan,iniltili sessizliği bozarsa delirmemek için ölür insan.Karın aydınlığında o kara gecelerden birinde nefes donar kalır öylece, dudakta eksikleri olan bir türkü.Bembeyaz kar asla olmadığı kadar beyaz,o denli beyaz ki maviye çalıyor,mavi yeşile,berrak,gecenin en karanlığında gene ölesiye beyaz,sonrasında güneş,doğunca güneş,bu beyazlıkta bir lekeyi gösterir,bir tablodaki şeklinde,bir insan lekesi,insanoğlunun lekesi,insandan kalan kir,kemikler,kurumuş kan,buz tutmuş fakat yinede sıcak,o şekilde işte bir askerin kalıntıları, ressam bundan iyi bir tablo çıkarabilir,tabloda bir kir,kimin umrunda.Bir çocuk üşümesi yeni başlamış tir tir titremekte, elinde bir kılıç,oyuncak kılıç karlarla savaşıyor,kemikten oyuncak bir kılıç,kemikten,insan kemiğinden.Ölüm,bir nedene bağlı olmalı,tatlı bir ölüm gerek insana,geceyi ötüşleriyle dolduran bir bülbülle,mor leylak yağmuruyla bir ihtimal.Ama hiçbir şeyin önemi yok soğuktan donan bir asker için, ne leylağın ne bülbülün,bülbülün umrunda mı, o şarkısına devam eder.
Yaşama asılan insanoğlu,yaşam tarafınca alaya alınmış,oynanmış,iskeletlerinin üstüne tenler giydirilmiş,ten gidince iskeletine bakıp kendini teşhis etmeye çalışan insanları yaşamın.
Alnında dikenli teller olan bir adam konuşuyor “hepimiz düşündüğünü basitçe dile getirse katlanılabilinir mi buna?” Soru acımasız cevabıysa olanaksız,bir kız intihar etmek istediğini söylüyor,trene binmek isterim der şeklinde söylüyor.Yarın sabahleyin yiyecek dağıtıcısı adam asla yiyecek kalmadığını açlıktan kıvranan evlatların anne ve babalarına iyi mi söyleyecek,bugün tren gelmedi der şeklinde.Derin düşüncelere dalan bir adam başını hafifçe kaldırır ve etrafına bakar,gözlükleri yok,asla gözlük takmamış fakat bu kadar derin düşüncelere dalabilen biri gözlüksüz olabilir miydi? Etrafına baktı,bugün dağıtacağı ekmeklerin hesabını meydana getiren yarın cephanelerin hesabını yapar,İsacılık oynayan bir canavar bu aslına bakarsak,Peki ya şu asker diye düşünüyordu sanki,tek amacı evine ulaşıp balkonunda sigarasını tüttürebilmek,bunlar asla ders almadılar mı bunca yaşanandan.Derin düşünceli adam asla aç kalmamıştı ve asla muharebeye katılmamıştı oysa.Derin düşüncelinin tekiydi. İnsanseverdi bir ihtimal fakat insanseverlik, bir köşeden çekilen acıları seyre dalıp hüzünlenmek değil miydi? Öyleydi bir ihtimal.
Savaş sonrası,hapis yaşamı,bu hapisliklerin yatma sebebi belirsiz,intihar etmelerini önlemek kim bilir ,kendikerini öldürmemeleri için hapsedilmiş yarı deliler,ayna yok,ayna bir tabanca şu sebeple,insan bir aynayı kırıp bileklerine geçirebilir,hapishane müşterilerini bu şekilde koruyor işte.Ayna bir kabahat aletidir mahkumcada,kendi dikenli yüzünü görmek ona korkulu şeyler yaptırabilir,bir insan kendiyle karşılaşmamalı hiçbir süre.
Savaş bitmiş bekleyiş adım atmıştır,bazılarının bekleyişi asla bitmemişdir,seneler geçmiş fakat beklenen gelmemiştir.Bazı şeyleri bilmemek daha iyidir bilmekten ,hergün dualar etmekte,yaşama sadece bu umutla bağlanmaktadır.Ama yabancı bir ülkede bir tarla vardır tarlada bir tümsek 1.80 uzunluğunda ,yarım metre genişliğinde,anne bunu bilmemektedir iyi ki bilmemektedir.
Çocuk artık geceleri evine gidebilirsin,şu sebeple fareler uyurlar gece! (Fırat Özbey)

Alıntılarda Heinrich Böll’ün Wolfgang Borchert ile ilgili sunuşunu paylamıştım. Dediği kadar var cidden. “Savaş” ın ne kadar gereksiz bulunduğunu insanlık ne süre anlayacak acaba. Kazanan asla olmayacak. Her iki taraf ta daima yitirecektir. Bunu kafanıza sokun artık. (Melek Ceylan)


Bu Salı PDF indirme linki var mı?


Wolfgang Borchert – Bu Salı kitabı için internette en oldukca meydana getirilen aramalardan birisi de Bu Salı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Wolfgang Borchert Kimdir?

Wolfgang Borchert, sıkıntılı bir yaşamın izlerini eserlerine başarıyla yansıtmış bir yazar olarak XX. yüzyıl edebiyatının en mühim isimlerinden biridir. Borchert, Heinrich Böll ve Wolf Dietrich Schnurre’yle beraber yıkıntı edebiyatının temsilcilerinden biri olarak kabul ediliyor.

1921 senesinde Hamburg’da dünyaya geldi. 15 yaşlarındayken şiir yazmaya başladı. 17 yaşına vardığında ise oyuncu olmak istediğine karar vermişti. 1941 yılının mart ayında Hannover Bölge Tiyatrosu’yla bir antak kalma yapmış oldu. Ancak aynı senenin haziran ayında askere çağrılınca güzel günler sonlanmış oldu. 1942’de askerdeyken kendi kendini yaralamakla suçlandı, fakat beraat etti. 1943 yılına kadar yaşamı savaşın ortasında ya da ayrılıkçı ifadeler suçlamasıyla, hücrede geçti. Tifüs şüphesi ve sarılık sebebiyle ordudan terhis edildikten sonrasında, bir süre kabare sanatçısı olarak çalıştı. Bu kez de Goebbels’i bir parodisine mevzu edinmiş olduğu için dokuz ay hapis cezasına çarptırıldı. Berlin’de yakalanmasının peşinden Borchert’e tekrardan cephe yolu görünmüştü. 1945 senesinde birliği Fransızlara teslim olunca, ordudan kaçmayı başardı. Hamburg’a döndüğünde ağır hastaydı. 1946 senesinde şiirleri “Fener, Gece ve Yıldızlar” adı altında bir kitapta toplandı. O dönemde “Karahindiba” başta olmak suretiyle 24 kısa hikâye kaleme aldı. Borchert onu ölümsüzleştiren tiyatro oyunu “Kapıların Haricinde”yı 1947 senesinde yedi gün içinde yazıp bitirdiğinde sağlığı artık iyiden iyiye bozulmuştu. Üç hafta sonrasında radyo oyunu olarak piyasaya sürülen bu eserin peşinden da tam 22 hikâye yazdı. “Kapıların Haricinde” onun ölümünden bigün sonrasında, 21 kasım 1947’de, ilk kez Hamburg Oda Tiyatrosu’nda seyircilerle buluştu.


Wolfgang Borchert Kitapları – Eserleri

  • Kapıların Haricinde
  • Hayır De!
  • Ama Fareler Uyurlar Gece
  • Fener, Gece ve Yıldızlar ve Ölümünden Sonra Yayımlananlar
  • Fener, Gece ve Yıldızlar
  • Bu Salı
  • Dışarda Kapının Önünde ve Seçme Kısa Hikâyeler
  • Tüm Nesirleri
  • Mutsuz Sardunyalar


Wolfgang Borchert Alıntıları – Sözleri

  • Biz bowling oyuncuları
    Ama gülleler de biziz
    Devrilen kukalar da
    Ve gümbür gümbür öten
    Oyun yeri, yüreklerimiz. (Bu Salı)
  • Bağlılığa ve derinliğe haiz olmayan bir nesiliz biz… Şanssız nesiliz biz, yurtsuz, vedasız… sevgimiz acımasızdır ve gençliğimiz gençsizdir. (Tüm Nesirleri)
  • Korkuyoruz! diye bağırıyorum. Yaşamak istiyoruz! diye bağırıyorum. Tahtadan ve umuttan kulübelerde yaşamak! (Bu Salı)
  • Senin olduğun yer hoştur daima. (Tüm Nesirleri)
  • Sen, havaalanındaki pilot. Yarın sana kentlerin tepesine yakıp yok eden bombalar yağdırmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYlR de! (Hayır De!)
  • Ve peşinden iskeleti gösterdi. Gülme bak, dedi, fakat işte buyum ben. Aklın alıyor mu ha? Sen nede olsa beni tanıyorsun. Kendin söyle, burada yatan ben olabilir miyim? Söyle, olabilir miyim? Bu, bana müthiş yabancı bir şey değil mi ha? Benden hiçbir şey yok ki bunda. Kimse dünyada tanımaz beni bu şekilde. Ama ben buyum. (Bu Salı)
  • İnadımdan bir ihtimal?
    İnattan gülüyor, yiyecek yiyor, uyuyor, sonrasında gene uyanıyorum. Sadece İnadımdan. (Tüm Nesirleri)
  • Evet, bari ben ölünce bir fener olsam;
    tek başıma geceleri, uykulardayken dünya, gökte ayla senli benli sohbete dalsam. (Fener, Gece ve Yıldızlar)
  • “kokun…” diye fısıldadım ben sesimi daha da alçaltarak; “sen sevgi gibi kokuyorsun…” (Ama Fareler Uyurlar Gece)
  • Öyleki koşar şeklinde yürümen gereksiz , arkandan geleceğim iyi mi olsa. (Mutsuz Sardunyalar)
  • Ve sardunyalar , onlar da tıpkı kız şeklinde üzgündü. Hiç değilse o şekilde kokuyorlardı. (Mutsuz Sardunyalar)
  • “Sonunda rüzgar duracak yalnızca. Tümü silinip gidince ortadan, gözyaşları, açlık, motor sesi ve müzik, tümü gidince, yalnızca rüzgar duracak. Taşlar, caddeler, hatta ölümsüz sevgiler yok olacak, bir tek o sürdürecek yaşamını. Ve karla kaplı mezarlarımızın üstündeki çıplak çalılarda avutucu ezgilerini söyleyecek. Ve yaz geceleri o güzelim çiçeklere kur meydana getirecek, dans etmeleri için çalıp söyleyecek; bugün, yarın, daima.” (Ama Fareler Uyurlar Gece)
  • İşte böyleyiz biz, yanılsamalardan uzak, kafalarında akla gelmedik büyük hayallerle yaşayan biz insanoğlu. (Ama Fareler Uyurlar Gece)
  • Deniz feneri olsaydım gecede,
    Fırtınada ışıktım balıklara, vapurlara, kayıklara ne yazık ki ben kendim batmak üzre bir gemiyim! (Fener, Gece ve Yıldızlar ve Ölümünden Sonra Yayımlananlar)
  • Rüzgarla kopup gelen verimli topraksın sen,
    balıktan ve çiçekten bir çocuksun sen. (Fener, Gece ve Yıldızlar ve Ölümünden Sonra Yayımlananlar)
  • Ve kimseler işitmiyordu sıska çığlıklarını. Tanrının yüzü yoktu da. Onun için kulakları da olamazdı kuşkusuz. İşte buydu onların en büyük öksüzlüğü: Kulaksız Tanrı. Tanrı yalnız nefes aldırtıyordu kendilerine: Zalim ve yüce. (Bu Salı)
  • Hemen bir şeyler bulup söylemeliyim. Yoksa daha bekleyeyim mi ? Belki konuşursam her şey biter. (Mutsuz Sardunyalar)
  • “Bu kalp, sesi kısılana kadar bağırdı da çığlığını asla kimse duymadı.” (Kapıların Haricinde)
  • Savaş bitince, asker evine döndü.Ama ekmek bulamadı yiyecek.Derken birine rastladı, ekmek vardı elinde.Adamı vurup öldürdü.
    Kimseyi öldüremeyeceğini bilmiyor musun, dedi yargıç.
    Neden öldürmeyeyim, diye sordu asker. (Ama Fareler Uyurlar Gece)
  • Neden, ah söyle, niçin bu denli küçük bizim kalbimiz?
    Uyu, yavrum, gör güzel düşler bu, her halde karanlık geceden:
    ki bu kadar yalnızız. (Fener, Gece ve Yıldızlar)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş