Eğitim

Edebiyat Anıları – Hüseyin Cahit Yalçın Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Edebiyat Anıları – Hüseyin Cahit Yalçın Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Edebiyat Anıları kimin eseri? Edebiyat Anıları kitabının yazarı kimdir? Edebiyat Anıları konusu ve anafikri nedir? Edebiyat Anıları kitabı ne konu alıyor? Edebiyat Anıları PDF indirme linki var mı? Edebiyat Anıları kitabının yazarı Hüseyin Cahit Yalçın kimdir? İşte Edebiyat Anıları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Hüseyin Cahit Yalçın

Derleyen: Rauf Mutluay

Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9789754583335

Sayfa Sayısı: 197


Edebiyat Anıları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

1890’larda 16 yaşlarında bir lise talebesi olarak ilk romanını yayımlayan Hüseyin Cahit, neredeyse ölümüne dek yazmayı sürdürmüş, edebiyat ve politika çevrelerinin merkezinde yer almıştı. 

Anılarından derlenen ve günümüz okuyucusu için sadeleştirilerek notlandırılan bu eseri, 19. yüzyıl sonlarından 20. yüzyıl ortalarına uzanan bir devrin kültür hayatına geniş perspektifli bir pencere açıyor: Abdülhamit sürecinin sansürcü ortamından II. Meşrutiyet’in özgürlükçülüğüne, Tevfik Fikret’ten Mehmet Rauf’a edebiyatımızın önde gelen simalarına, Servet-i Fünun’dan Ulus’a dek değişik ortamlarda, değişik dönem aydınlarla geçmiş renkli ve meraklı bir yaşamı okumak için… 


Edebiyat Anıları Alıntıları – Sözleri

  • Şimdi tek bir gerçek var: Ölüm. Tüm o umutlar, didinmeler hep boşmuş…
  • “Göztepe kaynağına gittiğimiz bazı günlerde Fikret’in bir omzuna beni, bir omzuna Rauf’u alarak epeyce uzun bir süre kolaylıkla taşıdığını hatırlıyorum.”
  • …Olayı sürdürmeden ilkin, edebiyat tarihimiz bakımından bir ehemmiyet kazanan o «Edebiyat ve Hukuk» makalesini buraya, yalnız yabancı tamlamaları kırarak, olduğu şeklinde aktaracağım. Bugünkü gençler, o zamanki arkadaşlarının iyi mi önemsiz nedenlerle ne büyük tehlikelere uğradıklarını görürlerse Servetifünun edebiyatının
    hangi nedenlerle yurt ve millet duygularına değinemediğini daha iyi anlarlar.
  • “İnsanlar ölürler, Yalçın! Sen de ölecektin ve öldün. İnsanları ayıran hayatlarıdır. Güç olan, azca olan senin şeklinde yaşamaktır. On şahıs senin şeklinde yaşarsa, bu yirmi beş milyonluk millet hür olur…”
    Falih Rıfkı Atay, Dünya, 20 Ekim 1957
  • Biz dünyadan ayrı yaşarken dünya epey değişmiş.
  • Ekrem Bey abes ile muktebes sözcüklerini uyaklı saymış. Eski Arap yazısında bunlar değişik harflerle sonuçlanan iki kelimedir. Naci tarafını tutanlarca bu, dinsizlik, tanrı tanımazlık düzeyinde oldukça tehlikeli bir tutumdu.
  • Okuduğumuz şeyleri anladığımız oranda okuma hevesimiz de artıyordu. Bu bir susuzluktu ki dindirilmesi istendikçe artıyordu.
  • Biz dünyadan ayrı yaşarken dünya epey değişmiş.
  • Fikret aile yaşamına son aşama bağlıydı. Tüm yüreğini eşine ve çocuğuna vermişti. Bir gece bile evini bırakarak konukluğa gitmemiş ve içtenliğinin düzeyini ölçemeyenler için çocukluk sayılacak dereceye vardırmıştı. Bazen, yan yana gittiğimiz vakit, Fikret’in ansızın gülümseyerek yer değiştirdiğini ve beni sağına aldığını görürdüm. Bakışlarımız karşılaşır, karşılıklı gülüşürdük. “Anladım, pardon” der takılırdım. Sol yanda kalp vardı ve o kalp bütünüyle eşinindi. Kalp tarafına kimsenin geçmemesi gerekirdi. Fikret bir kez bunu açıklamıştı. Doğallıkla her insanın yanında ve her insana söyleyemezdi…
    Fikret, aile yaşamında günah işlememiştir. Yanında bu şekilde şeylerin sözü bile edilemezdi.
  • İkdam gazetesinin Abdulhamid’in tahta çıkış gününe rastlayan 31 Ağustos’ta meydana getirilen şenliklerden söz ederken kullandığı ‘Leyle-i Mes’ude’ (mutlu gece) deyimi ayın harfinin düşmesiyle mesude biçiminde basılmıştı. Mesude sözcüğü ise siyah anlamını belirten bir kökten çıkardı. Buna dayanarak tamlamanın anlamı ‘kara gece’ olabilirdi. İşte bundan dolayı İkdam gazetesi kapatılmıştı.
    Bu şekilde bir dizgi hatası yüzünden gazete kapanmasına bir örnek daha hatırlıyorum. Bu da iyi hatırımda kalmışsa Sabah gazetesinin başına gelmiştir. ‘Şevketlü gazi Abdulhamid Han-ı Sani’ (Büyüklük ve heybet sahibi gazi ikinci Abdulhamit Han) nitelemesindeki I harfi düşmüştü.
    Şu halde Arap harfleriyle okunduğunda kelimeyi ‘Şu fena gazi Abdulhamid Han’ diye okumak olanağı vardı. Kıyamet koptu ve gazete kapanmış oldu. O vakit Latin harfleri olsaydı bu şekilde bir okuma yanlışlığına ve anlam belirsizliğine yer kalmayacaktı.
  • Sizin taptığınız Tanrı, benim ayağımın altındadır, demiş. Suçu da buymuş ; ayağının altında da para varmış.
  • Şimdi tek gerçek var :Ölüm. Tüm o umutlar, didinmeler hep boşmuş
  • Genç olmak, yüksek bir okulu bitirmiş olmak, hükümete nazaran kuşkulanılmak için kafi nedenlerdi.
  • Bu doğu sezgisi, İslam Uygarlığı, Arap bilimleri ülkeyi uyuşturmak, onu yanı başımızdaki Batının yaşam seline atılmaktan alıkoymak için zehirli bir madde şeklinde her yazıda, her nedenle çevreye yayılmak istenirdi.
  • “Aradan, bin türlü olaylarla dolu çok uzun, acı tatlı yıllar bir daha hiç gelmemek üzere geçip gittikten sonra geçmişi düşündükçe kalbimizde terk edilmiş bir mezarlık, umutsuzluk verici bir yalnızlık duygusu güç kazanır.”


Edebiyat Anıları İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Hüseyin Cahit’in çocukluğundan II. Meşrutiyet’in ilk yıllarına kadar anılarını içeren eserde devrin toplumsal, siyasal, yazınsal ve kültürel ortamına dair mühim veriler yer verilmiştir. Yazarın eğitim yaşamı ve gazeteciliğe başlaması, II. Abdülhamit sürecinin amansız sansürü ve Servet-i Fünun Edebiyatı ile ilgili birinci elden bilgiler son aşama dikkat çekicidir. Yazarın Tevfik Fikret, Mehmet Rauf ve Halit Ziya ile ilişkileri anıları daha çekici hâle getirmektedir.
Sansürün vardığı boyut hayalleri aşan noktalara ulaşmıştır II. Abdülhamit döneminde. Tahtakurusu kelimesi “tahtın kurusun”; “halletmek” kelimesi tahttan indirmek ve “burun” kelimesi Abdülhamit’in burnuyla alay edilmiş olduğu anlamında anlaşıldığından bu kelimeler sansüre tabidir ve yazarın şu cümlesi sansürün iyi mi bir şey bulunduğunu göstermektedir:
“Ama ben İzlanda Balıkçısı’nı çevirirken coğrafyayla ilgili burun sözü geldikçe ‘karaların denizlere doğru ilerlemiş bölümleri’ diye yazıyordum.” (s. 121)
Eser; edebiyat ve hukuk açısından da ehemmiyet arz etmektedir. Servet-i Fünun dergisini kapatılmasına, yazarın P. Lacombe’den çeviri etmiş olduğu “Edebiyat ve Hukuk” adlı yazı sebebiyet vermiştir. Yazı esere direkt alınmıştır. (s. 173-179) Saray “Fransızlar gibi krallarını idam edecek düzeye varmış bir ulusun düşüncelerini ülkeye sokarak halkın duygularını bozmak isteyen bu yazarların ders olarak biçimde cezalandırılmaları” (s. 172) talebinde bulunmuştur. Sorgu hâkiminin bir tek ifade alıp devamını lüzumlu görmediği vakası kafi görmeyen Yıldız Sarayı yazarların cezalandırılmaları için yeniden Adliye Nazı Abdurrahman Paşa nezdinde girişimde bulunmuşa da bu girişim akim kalmıştır. Yazar yargının bu olaydaki tavrını şu övücü ifadelerle dile getirmiştir:
“Şu küçük olay Türk adliyesinin tarihine şeref veren örneklerden biridir. Baskıcı ve zorba bir Padişah’ın o kadar yıldırıcı bir buyruğu, namuslu Adliye Bakanının, yiğit ve dürüst bir sorgu yargıcının kişiliklerinde görünen ve kişileşen hak ve adalet karşısında parçalanıyor, geçersiz kalıyordu. … Abdülhamit dönemi için bu büyük bir erdemdir. Türk adliyesi, en karanlık günlerde bile böyle erdemli adamlar yetiştirdi.” (s. 180)
Siyasi müdahalelerin olduğu davalarda adliyenin hakkaniyet ve adaletten ayrılmamasının önemi izahtan varestedir. Günümüz adliyesi siyasal davalarda maalesef Abdülhamit periyodunu aratacak şekilde hakkaniyet ve adaletten uzaktır.
Eserin dili sadeleştirilmiş olup anlaşılması son aşama kolaydır. Kişisel olarak minik lügatçeli orijinal metni yeğlerim. (İzzet Eroğlu)

Kitapta İstibdat süreci baskıları, bunların gölgesinde devrin yazar ve şairlerinin yaşadıkları anlatılmış. Yazarın anılarının yanı sıra çeşitli konulardaki (örnegin dil öğrenme üstüne tavsiyeler) düşünceleri de yer almakta. Akıcı bir kitap. Üslûbu da hoşuma gitmiştir. Anılardan mürekkep kitapları seviyorsanız tavsiye edebilirim. (Serpil)

Okulumun kütüphanesinde bu kitabın 1975 tarihindeki baskısını buldum. Hüseyin Cahit Yalçın ismine bir tek -ve ne yazık ki- lisedeki Edebiyat derslerinden kalmış bir aşinalığım var. Bu hesapta Alıntılar (ve Okunacaklar) kısmım kabarık ve giderek daha da kabarıklaşacak; bu kitabı hafızamda da, sitedeki alıntılarda da bulmak zorlaşacak. O yüzden bir tek, ileride ararken kolaylık olsun diye bu incelemeyi yazıyorum bundan dolayı bigün bu kitabı ve Hüseyin Cahit Yalçın’ın tüm kitaplarını kesinlikle okumak isterim.
“Doğumunun yüzüncü yılını bile geçtik Hüseyin Cahit’in. Edebiyat Anılarında dile getirmiş olduğu devrin iyi anlaşılabilmesi için yazdıklarının okunması gerekir. Bu yolu, bugünün aydınlık Türkçesiyle sağlamak istedik. Siyasal Anıları’nın yayımı da yakındır. Gönül ister ki kemdini bütünüyle yazı çalışmalarına adamış olduğu devrin olgun söyleşi ve denemelerinden de seçkin bir derleme sunulabilsin. O vakit kendini süreklilikle öz eleştiriden geçiren ve yeni durumlar karşısında yeni bilinçler edinen bir kalem ustalığının gerçek toplamı elde edilmiş olabilir. Diliyelim.”
s.13 (bahar)


Edebiyat Anıları PDF indirme linki var mı?


Hüseyin Cahit Yalçın – Edebiyat Anıları kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de Edebiyat Anıları PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Hüseyin Cahit Yalçın Kimdir?

İstanbullu bir aileye mensup olan Hüseyin Cahit 1875 senesinde Balıkesir’de hayata merhaba dedi. Edebiyat hayatına hikâye, roman ve mensur şiir yazarak süregelen Hüseyin Cahit, hemen sonra gazetecilik, eleştiri ve tercüme alanlarında eserler vermiştir. Edebiyat-ı Cedide’nin mühim isimlerinden kabul edilen sanatçı, Mektep ve Servet-i Fünun dergilerinde çalışmış; Meşrutiyetten sonrasında Tevfik Fikret ve Hüseyin Kazımla Tanin gazetesini çıkarmış ve siyasal hayata atılmıştır.

Edebi Kişiliği

Hüseyin Cahit’in edebî yaşamı Servetifünun edebiyatından öncesinde, Ahmet Mithat Efendi’nin telif ve tercümelerini okumuş olduğu dönemde adım atar. Bu dönemde okumuş olduğu hikâye ve romanlardan esinlenerek “Nadide” adlı ilk romanını da yayımlamıştır. Daha sonraları ilgi duyduğu ve edebî benliğinin oluşmasında mühim etkilere haiz olan Fransız edebiyatının da etkisiyle birçok düzyazı türünde yapıt verse de o Servetifünun Edebiyatı içinde eleştiri yazılarıyla tanınmıştır.

İlk ilkin Muallim Naci döneminden kalma eski edebiyat taraftarlarına verdiği yürekli cevaplarla Servetifünun Edebiyatının bir nevi sözcüsü durumuna gelmiştir. Daha sonraları Edebiyat-ı Cedidecileri Dekadanlıkla suçlayan Ahmet Mithat Efendi’yle de oldukça sert tartışmalara girmiştir. Hüseyin Cahit’in tüm yazıları normal olarak münakaşalardan oluşmaz. Sanatçı, Avrupa edebiyatına ilişik bazı yazılar kaleme alarak da bu edebiyatı tanıtmayı amaçlar. Bu münakaşa ve edebî emekleri 1910 senesinde yayımladığı “Kavgalarım” adlı eserinde toplar.

Hüseyin Cahit’in kullandığı dil, öteki Servetifünun sanatçılarına nazaran daha mütevazı ve yapmacıksızdır. Bu durum bir tek yazarın eleştiri yazılarında değil, hikâye ve romanlarında da böyledir. Hüseyin Cahit’in dilindeki bu sadeliğin en mühim sebebi edebî benliğinin oluştuğu dönemde yöneldiği Fransız edebiyatından dolayı Arapça ve Farsça kelimelere tam anlamıyla egemen olamamasıdır. Sanatçı bu durumu: “Rauf’un ve benim bu sadeliğimiz, doğrusunu isterseniz cehaletimizden ileri geliyordu. Cenap’ın Arapçasını, Fikret’in kamusunu bize verseniz, bak neler yazardık. En cahili Rauf’la bendim. Bundan dolayı Türkçe yazdık.” sözleriyle açıklar.


Hüseyin Cahit Yalçın Kitapları – Eserleri

  • Talat Paşa
  • Tanıdıklarım
  • Hayal İçinde
  • Edebiyat Anıları
  • Kavgalarım
  • Siyasal Anılar
  • Seçme Hikayeler
  • Söz ve Çizgi Ustalarımız
  • Nadide
  • Estetik – Servet-i Fünun Yazıları I
  • En Güzel İtalyan Hikayeleri
  • İttihatçı Liderlerin Gizli Mektupları


Hüseyin Cahit Yalçın Alıntıları – Sözleri

  • “O, kültür sahasında kendisini arayan,her temiz hakikat membaından kana kana içmek için dolaşan bir seyyah idi.Fakat her zaman bağlı kaldığı bir hedeften gözlerini ayırdığı hiç yoktu: Türklük! Ziya’nın bütün büyüklüğü ve kuvveti bundadır.Onu kalbimizde ilelebet yaşatacak kaynak budur.” (Tanıdıklarım)
  • Galiba dünyada herşey bir rakkas hareketine doğal olarak.Bir an birbirine yaklaşanlar, aradan bir vakit geçtikten sonrasında, asla bilincinde olmadan birbirlerinden uzak kalıyorlar.Elverir ki bu uzaklıkları dolduracak samimi anımsar yaşasınlar.⭐ (Tanıdıklarım)
  • Aşk bir hulyâdır gözüm,buna aldananlar da budaladır. (Hayal İçinde)
  • Hayat, normal olarak bir dergi-i rastlantı değildir, olması imkansız. (Hayal İçinde)
  • Şimdi tek bir gerçek var: Ölüm. Tüm o umutlar, didinmeler hep boşmuş… (Edebiyat Anıları)
  • Biz dünyadan ayrı yaşarken dünya epey değişmiş. (Edebiyat Anıları)
  • Bu doğu sezgisi, İslam Uygarlığı, Arap bilimleri ülkeyi uyuşturmak, onu yanı başımızdaki Batının yaşam seline atılmaktan alıkoymak için zehirli bir madde şeklinde her yazıda, her nedenle çevreye yayılmak istenirdi. (Edebiyat Anıları)
  • İttihat ve Terakki Cemiyeti, benim gözümde, yurdu kurtarmış mukaddes bir kuruluştu. Ona karşı kalbimde minnettarlıktan ve sevgiden başka bir duyguya yer olamazdı. Fakat yaradılışım gereği bu şekilde cemiyetlere, heyetlere girmekten hoşlanmıyordum (Siyasal Anılar)
  • Düşünmemek, içinde yaşadıları o sun’i heva-yı müheyyic-i hayal-pervere bir ziya-yı hakikatin nüfuzuna zaman bırakmamak için sevişirlerdi, daima sevişirlerdi. (Seçme Hikayeler)
  • Ben İttihat ve Terakki’ye yüksek bir inançla sarılmıştım. İttihat ve Terakki benim için bir ülküydü. İttihat ve Terakki’ye düşman gördüklerime o denli sertçe saldırmanın sırrı işte bu itimat ve inançtı. Tanin binasında kapanık şeklinde yaşayarak çatışmanın sıcaklığı içinde çevreyi göremediğim sürece bu ideal, tüm gücüyle bana egemen oldu. Ama eşyanın gerçeğine daha yakından değinmek olanağı doğunca ve bu ilişki arttıkça aradığım şeyin bu olmadığını gördüm.
    İttihat ve Terakki’yi tekrardan iktidara getirmek için sen ve bazı arkadaşların hayatlarınızı ortaya koyarak bir işe giriştiniz ve başardınız. Yarın yeni bir çekince daha doğsa ben ortadan yitmek çaresini arayacağım. Tehlikeye karşı yürüyenler ise gene sizler olacaksınız. (Siyasal Anılar)
  • Bu ülkede düşünebilen; yurdunu seven, genç, yaşlı tüm
    Türklerin göz diktikleri amacın, bekledikleri kurtuluşun,
    iyiliğin tek bir adı vardı: Meşrutiyet! (Siyasal Anılar)
  • Tekabül eden bir nazar onlara meşguliyetlerini bıraktırırdı. Koşarak odalarına kapanırlardı. Orada her türlü kayd u nazardan masun, teşne ve münhemik, sevişirlerdi. (Seçme Hikayeler)
  • İttihat ve Terakki işte Türk’ün bu zor dakikalarında ruhundan kopan bir savunma-i nefs [kendisini savunma] hamlesi idi. (Talat Paşa)
  • Enver’in de, Cemal’in de büyük nüfuzları ve hükûmet icraatında büyük tesirleri oldu. Fakat İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ve fırkasının mekanizmasında en ziyade Talât’ın nüfuzu hissedilmiş ve bu mekanizma sonuna kadar Talât’a sadık kalmıştır. (Talat Paşa)
  • Matmazel Matran’ın apartmanına ziyaretçiler gelmeye başlamışlardı. Bunlar hep Suriyeli’ydiler. (Siyasal Anılar)
  • Enver için o denli titreyen Yakup Cemil, sonrasında harp içinde Enver’in hayatına suikast etmek cürmüyle mahkum oldu ve kurşuna dizildi.. Siyaset ne acayip, ne mantıksız, insafsız ve iğrenç bir yaşam! (Tanıdıklarım)
  • “Şiir de ulûm ve fünûn şeklinde tabiatın bir tefsirinden ibarettir. Fakat ulûm ve fünûnun bu yoldaki tefsiratı hiçbir zaman şiirinkilerin yerini tutamayacaktır. Bundan dolayı ulûm ve fünûn insanda yalnız mahdut bir kuvvete tevcih-i hitap etmiş olduğu hâlde, şiir insanoğlunun tüm mevcudiyetine hâkimdir. İşte bunun için şiir mahvolamaz.” (Estetik – Servet-i Fünun Yazıları I)
  • Yalnız kötü olmamak kâfi gelir fikrinde değilim. Fenalığı ezmek için uğraşmak lüzumuna inanç ediyorum. (Kavgalarım)
  • Hüseyin Cahit Yalçın üst seviyede briç oyuncusudur. Briçte kazanılmış olduğu paraları ayrı bir yerde biriktirirdi. Bir gün poker oynar ve hepsini kaybeder. O günden sonrasında bana tekrar eline kağıt almadığını söylemişti. Ben, “büyükbaba iyi mi kendini tutabildin?” söylediğim zamansa “ben çocukluğumdan beri irademi kuvvetlendirmeye çalışırdım. Mesela tatlıyı oldukça sevmeme karşın masaya tatlı vardığında, ‘Cahit bugün tatlı yemeyeceksin’ der ve yemezdim” yanıtını vermişti. (Tanıdıklarım)
  • Demek oluyor ki âsâr-ı sanat bir mahsûl-i coşku ve teessürdür. (Estetik – Servet-i Fünun Yazıları I)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş