Eğitim

Hayır De! – Wolfgang Borchert Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Hayır De! – Wolfgang Borchert Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Hayır De! kimin eseri? Hayır De! kitabının yazarı kimdir? Hayır De! konusu ve anafikri nedir? Hayır De! kitabı ne konu alıyor? Hayır De! PDF indirme linki var mı? Hayır De! kitabının yazarı Wolfgang Borchert kimdir? İşte Hayır De! kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Wolfgang Borchert

Çevirmen: Celal Üster

Orijinal Adı: Sag Nein

Yayın Evi: Yordam Kitap

İSBN: 9786051722047

Sayfa Sayısı: 48


Hayır De! Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Almanya’da cenk sonrası yıkım edebiyatının en mühim temsilcilerinden Wolfgang Borchert’in, muharebeye ve faşizan baskılara karşı yazıya döktüğü şiirsel manifestodur Hayır De!

Şiirleri, öyküleri ve tiyatro oyunlarıyla Nazizme başkaldıran Borchert’in bu uzun ve son aşama etkisinde bırakan şiiri, toplumun değişik kesimlerinin, cenk ve faşizm koşullarında, bu koşulları daha da ağırlaştıracak politikalara, baskı ve dayatmalara niçin Hayır demeleri icap ettiğini muhteşem bir üslupla konu alıyor.

Hayır De!’yi hususi kılan yanlardan biri de, daha yirmi yaşlarında kendisini dünyanın en acımasız savaşının ortasında bulmuş, insan kıyımlarının en yabanılının tüm acılarını yaşamış biri tarafınca kaleme alınmasıdır. Buna karşın azca rastlanır bir yalınlıkla yazılmış, cenk karşıtı bir manifestodur.

Tüm kuvvetli edebiyat yapıtları şeklinde, belirli koşulların ürünü olsa da benzer ya da değişik koşullarda yaşayanlara da hitap ederek dönemin imtihanını geçen, evrensel bir kıymet taşıyarak güncelliğini hep sakınan bu şiirsel manifestoyu, dilimize Celal Üster kazandırdı. Üster, Wolfgang Borchert’e, 26 senelik yaşamına sığdırdığı eserlerine, dönem edebiyatına ve Hayır De!’ye dair kapsamlı bir giriş yazısı da kaleme aldı.

Tan Oral’ın çizgileri eserin Türkçe edisyonuna ayrı bir güzel duyu kıymet katarken, Borchert’in anlatımıyla muharebeye ve baskılara karşı Hayır demesi ihtiyaç duyulan değişik toplumsal kesimler, adeta bu çizgilerde tekrardan yaşam buldu.

Anaların sesiyle ve sözüyle; “Dünyanın bütün anaları, / yarın size askeri hastanelerde hemşirelik yapacak,/ yeni savaşlarda savaşacak çocuklar doğurmanızı emrederlerse, yapacağınız bir tek şey var:

HAYIR deyin! / Analar, Hayır deyin!”


Hayır De! Alıntıları – Sözleri

  • Sen.
    Makinenin başındaki adam, atölyedeki adam.
    Yarın sana su boruları ve yiyecek kapları yapmayı bırakıp
    miğferler ve mitralyözler yapmanı emrederlerse,
    yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen.
    Tezgâhın ardındaki kız ve büroda çalışan kız.
    Yarın sana el bombalarını doldurmanı ve keskin nişancı tüfeklerine dürbün takmanı emrederlerse,
    yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen.
    Fabrika sahibi.
    Yarın sana talk pudrası ve kakao yerine barut satmanı emrederlerse,
    yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen.
    Laboratuardaki araştırmacı.
    Yarın sana eski yaşamı yok edecek yeni bir ölüm keşfetmeni emrederlerse,
    yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen.
    Odasındaki ozan.
    Yarın sana aşk şarkılarını bir yana bırakıp nefret şarkıları söylemeni emrederlerse,
    yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen.
    Hastasının başındaki doktor.
    Yarın sana cepheye gönderilecekler için sağlam raporu yazmanı emrederlerse,
    yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen.
    Kürsüdeki rahip.
    Yarın sana cinayeti kutsamanı ve muharebeye övgüler yağdırmanı emrederlerse,
    yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen.
    Gemideki kaptan.
    Yarın sana buğday taşımayı bırakıp tank ve top taşımanı emrederlerse,
    yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen.
    Havaalanındaki pilot.
    Yarın sana kentlerin tepesine yakıp yok eden bombalar yağdırmanı emrederlerse,
    yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen.
    Dikiş masası başındaki terzi.
    Yarın sana asker üniformaları dikmeye başlamanı emrederlerse,
    yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen.
    Cübbesinin içindeki yargıç.
    Yarın sana askeri mahkemeye gitmeni emrederlerse,
    yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen.
    Tren istasyonundaki.
    Yarın sana cephane ve asker taşıyan trenlerin kalkması için sinyal vermeni emrederlerse,
    yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen.
    Köydeki. Sen. Kentteki.
    Yarın askere alma belgeleriyle kapına dikilirlerse,
    yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen. Normandiya’daki ana, Ukrayna’daki ana, sen San Fransisco’daki ve Londra’daki ana.
    Sen Hoang Ho ve Missisippi kıyılarındaki ana.
    Sen, Nepal’deki ve Hamburg’daki, Kahire’deki ve Oslo’daki ana;
    yeryüzünün dört bir tarafındaki analar, dünyanın tüm anaları,
    yarın size askeri hastanelerde hemşirelik meydana getirecek,
    yeni savaşlarda savaşacak çocuklar doğurmanızı emrederlerse,
    yapacağınız bir tek şey var:
    HAYIR deyin!..
    Analar, HAYIR deyin!
    Şundan dolayı hayır demezseniz analar, eğer hayır demezseniz, işte o süre,
    Pus çökmüş, gürültülü liman kentlerinde iniltiler çıkaran koca gemiler suskunluğa bürünecekler
    ve su almış dev mamut kadavraları şeklinde, rıhtımların yosun ve midye bağlamış,
    ölgün, tenha duvarları önünde miskin miskin yalpalayacaklar;
    daha ilkin ışıltılar saçan o görkemli gövdelerden, bir balık mezarlığı şeklinde,
    çürük, sayrı, ölü kokular yayılacak…
    Tramvaylar, iç karartıcı, aynalı kuş kafesleri şeklinde eğrilip bükülecekler ve
    bombaların açmış olduğu çukurlarla kaplı, yitik sokaklardaki damları delik deşik barakaların ardında,
    teller ve rayların şaşkın çelik iskeletlerinin yanı başlangıcında, patlamış taç yaprakları şeklinde öylece uzanacaklar…
    Balçık rengi, ağır, kurşun şeklinde bir sessizlik ortalıkta kol gezecek;
    tüm oburluğuyla büyüyerek, okullara, üniversitelere, tiyatrolara,
    spor alanlarına, çocuk bahçelerine ürkünç, açgözlü ve önlenemez bir şekilde çöreklenecek…
    Bunların hepsi olacak…
    Altın sarısı, sulu üzümler bakımsız yamaçlarda çürüyecek, pirinçler kıraç topraklarda kuruyacak,
    patatesler sürülmüş tarlalarda donacak, ölü sığırların kaskatı kesilmiş bacakları ters çevrilmiş
    süt sağma tabureleri şeklinde göğe dikilecek…
    Enstitülerde, büyük hekimlerin dahice buluşları çürüyüp küf tutacak…
    Son un çuvalları, son çilek reçeli kavanozları, balkabakları ve vişne suları mutfaklarda,
    odalarda, kilerlerde, soğuk hava depolarında ve ambarlarda bozulup heba olacak;
    devrilmiş masaların altındaki, paramparça tabaklardaki ekmek küf bağlayacak,
    erimiş tereyağlar arap sabunu şeklinde kokacak;
    tarlalardaki ekinler, paslanmış sabanların yanı başlangıcında bozguna uğramış bir ordu şeklinde boyunlarını bükecekler;
    fabrikaların çimenle örtülü tüten bacaları un küçük olacak…
    Sonra, deşilmiş bağırsakları ve zehirlenmiş ciğerleriyle son insan,
    ışıldayan güneşin ve yanıp sönen takımyıldızların altında bir başına dolanıp duracak;
    bir deri bir kemik kalmış, çılgına dönmüş son insan uçsuz bucaksız mezarlar,
    dev beton blokların soğuk putları ve tenha şehirler içinde yalnız başına bir sövgü şeklinde dolanırken şu korkulu suali sormuş olacaktır: NEDEN?
    Ve bu sual bozkırlarda asla duyulmadan yitip gidecek, yıkıntılar içinde sürüklenip
    kiliselerin molozları içinde yok olacak, girilmez yer altı sığınaklarına çarpıp parçalanacak.
    Son hayvan-insanoğlunun son hayvansı çığlığı asla duyulmadan, asla yanıtlanmadan kan göllerinde boğulacak…
    Bunların hepsi olacak, yarın,
    kim bilir bu gece,
    eğer… eğer… eğer…
    Siz HAYIR demezseniz!
  • Sen, havaalanındaki pilot. Yarın sana kentlerin tepesine yakıp yok eden bombalar yağdırmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYlR de!
  • Sen, kürsüdeki rahip. Yarın sana cinayeti kutsamanı ve muharebeye övgüler yağdırmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYlR de!
  • Sonra, deşilmiş bağırsakları ve zehirlenmiş ciğerleriyle son insan, ışıldayan güneşin ve yanıp sönen takımyıldızların altında bir başına dolanıp duracak; bir deri bir kemik kalmış, çılgına dönmüş son insan, uçsuz bucaksız mezarlar, dev beton blokların soğuk putları ve tenha şehirler içinde yalnız başına bir sövgü şeklinde dolanırken, şu korkulu suali sormuş olacaktır: NEDEN? Ve bu sual bozkırlarda asla duyulmadan yitip gidecek, yıkıntılar içinde sürüklenip kiliselerin molozları içinde yok olacak, girilmez yeraltı sığınaklarına çarpip parçalanacak.
  • Sen, odasındaki ozan. Yarın sana aşk şarkılarını bir yana bırakıp, nefret şarkıları söylemeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYlR de!
  • ”Sen, makinenin başındaki adam, atölyedeki adam. Yarın sana su boruları ve yiyecek kapları yapmayı bırakıp, miğferler ve mitralyözler yapmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen, tezgahın ardındaki kız, bürodaki kız. Yarın sana el bombalarını doldurmanı ve keskin nişancı tüfeklerine dürbün takmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen, yapınak sahibi. Yarın sana talk pudrası ve kakao yerine barut satmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen, laboratuvardaki araştırmacı. Yarın sana eski yaşamı yok edecek yeni bir ölüm keşfetmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen odasındaki ozan. Yarın sana şarkılarını bir yana bırakıp, nefret şarkıları söylemeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen, hastasının başındaki doktor. Yarın sana cepheye yollanacaklar için sağlam raporu yazmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen, kürsüdeki rahip. Yarın sana cinayeti kutsamanı ve muharebeye övgüler yağdırmanı emredelerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen, gemideki kaptan. Yarın sana buğday taşımayı bırakıp, tank ve top taşımanı emredelerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen, havaalanındaki pilot. Yarın sana kentlerin tepesine yakıp yok eden bombalar yağdırmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen, dikiş masası başındaki terzi. Yarın sana asker üniformaları dikmeye başlamanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen cübbesinin içindeki yargıç. Yarın sana askeri mahkemeye gitmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen, tren istasyonundaki. Yarın sana cephane ve asker taşıyan trenlerin kalkması için sinyal vermeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen, köydeki. Sen, kentteki. Yarın askere alma belgeleriyle kapına dayanırlarsa, yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
    Sen, Normandiya’daki ana, Ukrayna’daki ana. Sen San Francisco’daki ve Londra’daki ana. Sen, Sarı Irmak ve Mississipi kıyılarındaki ana. Sen, Nepal’deki ve Hamburg’daki, Kahire’deki ve Oslo’daki ana; yeryüzünün dört bir yöresindeki analar, dünyanın tüm anaları, yarın size askeri hastanelerde hemşirelik meydana getirecek, yeni savaşlarda savaşacak çocuklar doğurmanızı emrederlerse, yapacağınız bir tek şey var:
    HAYIR deyin!
    Analar, HAYIR deyin!
    Şundan dolayı hayır demezseniz analar, hayır demezseniz eğer, işte o süre, pus çökmüş, gürültülü liman kentlerinde inildeyip duran koca gemiler suskunluğa bürünecekler ve su almış dev mamut kadavraları şeklinde, rıhtımların yosun ve midye bağlamış, ölgün, tenha duvarları önünde miskin yalpayacaklar; daha ilkin ışıltılar saçan o görkemli gövdelerden, bir balık mezarlığı şeklinde, sayrı, ölü kokular yayılacak…
    Tramvaylar, iç karartıcı, aynalı kuş kafesleri şeklinde eğrilip bükülecekler ve bombaların açmış olduğu çukurlarla kaplı, yitik sokaklardaki damları delik deşik barakaların ardında, teller ve rayların şaşkın çelik iskeletlerinin yanı başlangıcında, patlamış taç yaprakları misali serpilip kalacaklar…
    Balçık rengi, ağır, kurşun şeklinde sessizlik ortalıkta kol gezecek; tüm oburluğuyla büyüyerek, okullara, üniversitelere, tiyatrolara, spor alanlarına, çocuk bahçelerine olanca ürkünçlüğü ve açgözlülüğüyle önlenemez şekilde çöreklenecek…
    Bunların hepsi olacak…
    Altın sarısı, sulu üzümler bakımsız yamaçlarda çürüyecek; pirinçler kıraç topraklarda kuruyacak; patatesler sürülmüş tarlalarda donacak; ölü sığırların kaskatı kesilmiş bacakları, baş aşağı çevrilmiş süt sağma tabureleri şeklinde göğe dikilecek…
    Enstitülerde, büyük hekimlerin dahice buluşları çürüyüp küflenecek…
    Son un çuvalları, son çilek reçeli kavanozları, balkabakları ve vişne suları mutfaklarda, odalarda, kilerlerde, soğuk hava depolarında ve ambarlarda bozulup heba olacak; tarlalardaki ekinler, paslanmış sabanların yanı başlangıcında bozguna uğramış bir ordu şeklinde boyunlarını bükecekler; fabrikaların çimen kaplı tüten bacaları un küçük olacak…
    Sonra, deşilmiş bağırsakları ve zehirlenmiş ciğerleriyle son insan, ışıldayan güneşin ve yanıp sönen takımyıldızların altında bir başına dolanıp duracak; bir deri bir kemik kalmış, çılgına dönmüş son insan, uçsuz bucaksız mezarlar, dev beton blokların soğuk putları ve tenha şehirler içinde başına bir sövgü şeklinde dolanırken, şu korkulu suali sormuş olacaktır: NEDEN?
    Ve bu sual bozkırlarda asla duyulmadan yitip gidecek, yıkıntılar içinde sürüklenip kiliselerin molozları içinde yok olacak, girilmez yeraltı sığınaklarına çarpıp parçalanacak…
    Son hayvan-insanoğlunun son hayvansı çığlığı asla duyulmadan, asla yanıtlanmadan kan göllerinde boğulacak…
    Bunların hepsi olacak, yarın bir ihtimal bu gece, eğer… eğer… eğer…
    HAYIR demezseniz! ”
  • Sen, tezgâhin ardındaki kız, bürodaki kız.
    Yarın sana el bombalarını doldurmanı ve keskin nişancı tüfeklerine dürbün takmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYIR de!
  • Sen, Normandiya’daki ana, Ukrayna’daki ana. Sen San Francisco’daki ve Londra’daki ana. Sen, Sarı Irmak ve Mississipi kıyılarındaki ana. Sen, Nepal’deki ve Hamburg’daki, Kahire’deki ve Oslo’daki ana; yeryüzünün dört bir yöresindeki analar, dünyanın tüm anaları, yarın size askeri hastanelerde hemşirelik meydana getirecek, yeni savaşlarda savaşacak çocuklar doğurmanızı emrederlerse, yapacağınız bir tek şey var:
    HAYIR deyin!
  • Sen, kürsüdeki rahip. Yarın sana cinayeti
    kutsamanı ve muharebeye övgüler yağdırmanı
    emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYlR de!
  • “Sen , makinenin başındaki adam , atölyedeki adam . Yarın sana su boruları ve yiyecek kapları yapmayı bırakıp, miğferler ve mitralyözler yapmanı emrederlerse , yapacağın bir tek şey var :
    HAYIR de !
  • Sen, odasındaki ozan. Yarın sana aşk şarkılarını bir yana bırakıp, nefret şarkıları söylemeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYlR de!
  • Sen, kürsüdeki rahip. Yarın sana cinayeti kutsamanı ve muharebeye övgüler yağdırmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!
  • Şundan dolayı hayır demezseniz analar, hayır demezseniz eğer, işte o süre, pus çökmüş, gürültülü liman kentlerinde inildeyip duran koca gemiler suskunluğa bürünecekler ve su almış dev mamut kadavraları şeklinde, rıhtımların yosun ve midye bağlamış, ölgün, tenha duvarları önünde miskin miskin yalpalayacaklar; daha ilkin ışıklar saçan o görkemli gövdelerden, bir balık mezarlığı şeklinde, sayrı, ölü kokular yayılacak…
  • Sonra, deşilmiş bağırsakları ve zehirlenmiş ciğerleriyle son insan, ışıldayan güneşin ve yanıp sönen takımyıldızların altında bir başına dolanıp duracak; bir deri bir kemik kalmış, çılgına dönmüş son insan, uçsuz bucaksız mezarlar, dev beton blokların soğuk putları ve tenha şehirler içinde yalnız başına bir sövgü şeklinde dolanırken, şu korkulu suali sormuş olacaktır: NEDEN?
  • Balçık rengi, ağır, kurşun şeklinde sessizlik ortalıkta kol gezecek; tüm oburluğuyla büyüyerek, okullara, üniversitelere, tiyatrolara, spor alanlarına, çocuk bahçelerine olanca ürkünçlüğü ve açgözlülüğüyla önlenemez şekilde çöreklenecek…


Hayır De! İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Almamakta yarar var: Kitap 46 sayfa ve bunun yarısı yazar, çevirmen ve çizim icra eden şahıs hakkında data veriyor. Bilhassa yazar hakkında bilgilerde tekrara düşüyor.
Diğer yarısında ise doğrusu ortalama 23 sayfanın yarısı çizimlerle dolu. Ve bunun da kalan yarısı büyük puntolarla yazılmış, bir meslek + yapmış olduğu iş + cephe ile bağdaştırma = kabul etme Hayır De! şeklinde sürüyor.
Yordam kitabın şimdilik okuduğum kadarıyla tüm eserleri fazlaca güzeldi fakat bunu beğenmedim. Yazarı, çizimi ve gereksiz ayrıntıları düşersek ve A4 Times New Roman 12 puntoda yazsak 1 sayfa bile sürmez. Fiyatı 3-5 lira bir şeydi fakat 1 TL etmez normalde. Maksat Yordam’a destek olsun (Ömer Yüksel)

Faşizme ve muharebeye karşı yazılmış şiirsel bir manifesto, Hayır De!
Kapıların Haricinde da olduğu şeklinde savaşın yıkıcı tesirini iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Baskısını bulmak oldukça zor o nedenle çoğunu paylaştım.
Yazarla tanışmadıysanız yaşamını özetlemek gerekirse araştırıp öyleki okumanızı tavsiye ederim, sizi yazdıkları kadar çarpacak bir yaşam hikayesine haiz.
Son sayfaları alıntılayıp sonlandırıyorum:
Sonra, deşilmiş bağırsakları ve zehirlenmiş ciğerleriyle son insan, ışıldayan güneşin ve yanıp sönen takımyıldızların altında bir başına dolanıp duracak; bir deri bir kemik kalmış, çılgına dönmüş son insan, uçsuz bucaksız mezarlar, dev beton blokların soğuk putları ve tenha şehirler içinde yalnız başına bir sövgü şeklinde dolanırken, şu korkulu suali sormuş olacaktır: NEDEN? Ve bu sual bozkırlarda asla duyulmadan yitip gidecek, yıkıntılar içinde sürüklenip kiliselerin molozları içinde yok olacak, girilmez yeraltı sığınaklarına çarpıp parçalanacak…
Son hayvan-insanoğlunun son hayvansı çığlığı asla duyulmadan, asla yanıtlanmadan kan göllerinde boğulacak…
Bunların hepsi olacak, yarın, bir ihtimal bu gece, eğer… eğer… eğer…
HAYIR demezseniz! (Beyza)

Kitabın kapağına bakarak hanımefendiler için yazılmış bir kitap bulunduğunu düşündüm fakat öyleki değilmiş. Savaş karşıtı bir yazarın kitabı. 48 sayfalık bir kitap fakat yarısı çizimlerle dolu. Fiyatı bu olmamalı. (sıla)


Hayır De! PDF indirme linki var mı?


Wolfgang Borchert – Hayır De! kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Hayır De! PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Wolfgang Borchert Kimdir?

Wolfgang Borchert, sıkıntılı bir yaşamın izlerini eserlerine başarıyla yansıtmış bir yazar olarak XX. yüzyıl edebiyatının en mühim isimlerinden biridir. Borchert, Heinrich Böll ve Wolf Dietrich Schnurre’yle beraber yıkıntı edebiyatının temsilcilerinden biri olarak kabul ediliyor.

1921 senesinde Hamburg’da dünyaya geldi. 15 yaşlarındayken şiir yazmaya başladı. 17 yaşına ulaştığında ise oyuncu olmak istediğine karar vermişti. 1941 yılının mart ayında Hannover Bölge Tiyatrosu’yla bir antak kalma yapmış oldu. Ancak aynı senenin haziran ayında askere çağrılınca güzel günler sonlandı. 1942’de askerdeyken kendi kendini yaralamakla suçlandı, fakat beraat etti. 1943 yılına kadar yaşamı savaşın ortasında ya da ayrılıkçı ifadeler suçlamasıyla, hücrede geçti. Tifüs şüphesi ve sarılık sebebiyle ordudan terhis edildikten sonrasında, bir süre kabare sanatçısı olarak çalıştı. Bu kez de Goebbels’i bir parodisine mevzu edinmiş olduğu için dokuz ay hapis cezasına çarptırıldı. Berlin’de yakalanmasının arkasından Borchert’e tekrardan cephe yolu görünmüştü. 1945 senesinde birliği Fransızlara teslim olunca, ordudan kaçmayı başardı. Hamburg’a döndüğünde ağır hastaydı. 1946 senesinde şiirleri “Fener, Gece ve Yıldızlar” adı altında bir kitapta toplandı. O dönemde “Karahindiba” başta olmak suretiyle 24 kısa hikâye kaleme aldı. Borchert onu ölümsüzleştiren tiyatro oyunu “Kapıların Haricinde”yı 1947 senesinde yedi gün içinde yazıp bitirdiğinde sağlığı artık iyiden iyiye bozulmuştu. Üç hafta sonrasında radyo oyunu olarak piyasaya sürülen bu eserin arkasından da tam 22 hikâye yazdı. “Kapıların Haricinde” onun ölümünden bigün sonrasında, 21 kasım 1947’de, ilk kez Hamburg Oda Tiyatrosu’nda seyircilerle buluştu.


Wolfgang Borchert Kitapları – Eserleri

  • Kapıların Haricinde
  • Hayır De!
  • Ama Fareler Uyurlar Gece
  • Fener, Gece ve Yıldızlar ve Ölümünden Sonra Yayımlananlar
  • Fener, Gece ve Yıldızlar
  • Bu Salı
  • Dışarda Kapının Önünde ve Seçme Kısa Hikâyeler
  • Tüm Nesirleri
  • Mutsuz Sardunyalar


Wolfgang Borchert Alıntıları – Sözleri

  • Biz bowling oyuncuları
    Ama gülleler de biziz
    Devrilen kukalar da
    Ve gümbür gümbür öten
    Oyun yeri, yüreklerimiz. (Bu Salı)
  • Bağlılığa ve derinliğe haiz olmayan bir nesiliz biz… Şanssız nesiliz biz, yurtsuz, vedasız… sevgimiz acımasızdır ve gençliğimiz gençsizdir. (Tüm Nesirleri)
  • Korkuyoruz! diye bağırıyorum. Yaşamak istiyoruz! diye bağırıyorum. Tahtadan ve umuttan kulübelerde yaşamak! (Bu Salı)
  • Senin olduğun yer hoştur devamlı. (Tüm Nesirleri)
  • Sen, havaalanındaki pilot. Yarın sana kentlerin tepesine yakıp yok eden bombalar yağdırmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:
    HAYlR de! (Hayır De!)
  • Ve arkasından iskeleti gösterdi. Gülme bak, dedi, fakat işte buyum ben. Aklın alıyor mu ha? Sen nede olsa beni tanıyorsun. Kendin söyle, burada yatan ben olabilir miyim? Söyle, olabilir miyim? Bu, bana müthiş yabancı bir şey değil mi ha? Benden hiçbir şey yok ki bunda. Kimse dünyada tanımaz beni bu şekilde. Ama ben buyum. (Bu Salı)
  • İnadımdan bir ihtimal?
    İnattan gülüyor, yiyecek yiyor, uyuyor, sonrasında gene uyanıyorum. Sadece İnadımdan. (Tüm Nesirleri)
  • Evet, hiç olmazsa ben ölünce bir fener olsam;
    tek başıma geceleri, uykulardayken dünya, gökte ayla senli benli sohbete dalsam. (Fener, Gece ve Yıldızlar)
  • “kokun…” diye fısıldadım ben sesimi daha da alçaltarak; “sen sevgi gibi kokuyorsun…” (Ama Fareler Uyurlar Gece)
  • Öyleki koşar şeklinde yürümen gereksiz , arkandan geleceğim iyi mi olsa. (Mutsuz Sardunyalar)
  • Ve sardunyalar , onlar da tıpkı kız şeklinde üzgündü. Hiç değilse öyleki kokuyorlardı. (Mutsuz Sardunyalar)
  • “Sonunda rüzgar duracak yalnızca. Tümü silinip gidince ortadan, gözyaşları, açlık, motor sesi ve müzik, tümü gidince, yalnızca rüzgar duracak. Taşlar, caddeler, hatta ölümsüz sevgiler yok olacak, bir tek o sürdürecek yaşamını. Ve karla kaplı mezarlarımızın üstündeki çıplak çalılarda avutucu ezgilerini söyleyecek. Ve yaz geceleri o güzelim çiçeklere kur meydana getirecek, dans etmeleri için çalıp söyleyecek; bugün, yarın, devamlı.” (Ama Fareler Uyurlar Gece)
  • İşte böyleyiz biz, yanılsamalardan uzak, kafalarında akla gelmedik büyük hayallerle yaşayan biz insanoğlu. (Ama Fareler Uyurlar Gece)
  • Deniz feneri olsaydım gecede,
    Fırtınada ışıktım balıklara, vapurlara, kayıklara ne yazık ki ben kendim batmak üzre bir gemiyim! (Fener, Gece ve Yıldızlar ve Ölümünden Sonra Yayımlananlar)
  • Rüzgarla kopup gelen verimli topraksın sen,
    balıktan ve çiçekten bir çocuksun sen. (Fener, Gece ve Yıldızlar ve Ölümünden Sonra Yayımlananlar)
  • Ve kimseler işitmiyordu zayıf çığlıklarını. Tanrının yüzü yoktu da. Onun için kulakları da olamazdı kuşkusuz. İşte buydu onların en büyük öksüzlüğü: Kulaksız Tanrı. Tanrı bir tek nefes aldırtıyordu kendilerine: Zalim ve yüce. (Bu Salı)
  • Hemen bir şeyler bulup söylemeliyim. Yoksa daha bekleyeyim mi ? Belki konuşursam her şey biter. (Mutsuz Sardunyalar)
  • “Bu kalp, sesi kısılana kadar bağırdı da çığlığını asla kimse duymadı.” (Kapıların Haricinde)
  • Savaş bitince, asker evine döndü.Ama ekmek bulamadı yiyecek.Derken birine rastladı, ekmek vardı elinde.Adamı vurup öldürdü.
    Kimseyi öldüremeyeceğini bilmiyor musun, dedi yargıç.
    Neden öldürmeyeyim, diye sordu asker. (Ama Fareler Uyurlar Gece)
  • Neden, ah söyle, niçin bu denli küçük bizim kalbimiz?
    Uyu, yavrum, gör güzel düşler bu, her halde karanlık geceden:
    ki bu kadar yalnızız. (Fener, Gece ve Yıldızlar)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş