Eğitim

Son Mektup – André Gorz Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Son Mektup – André Gorz Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Son Mektup kimin eseri? Son Mektup kitabının yazarı kimdir? Son Mektup konusu ve anafikri nedir? Son Mektup kitabı ne konu alıyor? Son Mektup PDF indirme linki var mı? Son Mektup kitabının yazarı André Gorz kimdir? İşte Son Mektup kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: André Gorz

Çevirmen: Alev Özgüner

Orijinal Adı: Lettre à D. Histoire d’un amour

Yayın Evi: Ayrıntı Yayınları

İSBN: 9755395210

Sayfa Sayısı: 61


Son Mektup Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Yakında seksen iki yaşlarında olacaksın. Boyun altı santim kısaldı, olsa olsa kırk beş kilosun ve hâlâ güzel, çekici, arzu uyandırıcısın. Elli sekiz senedir beraber yaşıyoruz ve ben seni her zamankinden fazlaca seviyorum.”

Andre Gorz sevdiği, yaşam arkadaşı, yaşamının anlamı Dorine’e yazdığı mektuba bu sözlerle adım atar. Anlamını tümüyle kavramak için aşklarının hikâyesini tekrardan kurması icap ettiğini söylerken, bunun bir “vaat”, “yaşam boyu sürecek bir sözleşme” bulunduğunun altını çizmeye itina gösterir. Heyecanları, mutlulukları ve sıkıntılarıyla elli sekiz yıl devam eden bir beraberliğin, beraber varoluş mücadelesinin hikâyesini duygusal olmasıyla birlikte da düşünsel bir platforma oturtmaktadır. Evliliği bir burjuva kurumu, aşkı da “iki kişinin minimum toplumsal olan alanda bir araya gelmesi” olarak değerlendirirken, aşkında bir dinamiği olduğu, değişken koşullara gore yönlendirip uyarlanabileceği gerçeğini keşfeder Dorine’le beraber….

Gorz, Marksizmi varoluşçu bir yaklaşımla benimsemiş, kuramsal çalışmalarında bilhassa yabancılaşma ve özgürlük mevzularına eğilmiştir. Kapitalizme özgü işbölümünü, dünya kaynaklarının akıldışı kullanımını eleştirerek siyasal ekolojinin ve özgürlükçü sosyalizmin en mühim düşünürlerinden biri haline gelmiştir.

Hayatları süresince yer yüzündeki haksızlıklar karşısında sessiz kalmayıp, savaşım etmeyi seçen Gorz ve Dorine, Dorine’in uzun seneler devam eden acı verici, onulmaz hastalığının peşinden köktencilik bir karar almak zorunda bırakılırlar: kendi hayatlarına son verme haklarını kullanmak… Böylece, yaşamda olduğu benzer biçimde ölümde de ayrılmayacak, “ötekinin ölümünden sonrasında yaşamak” zorunda kalmayacaklardır…

Her şey benzer biçimde aşk, sevgi kavramlarının da içinin boşaltıldığı, çabucak tüketildiği günümüzde bir ümit, hatta bir isyan çığlığı benzer biçimde karşımıza çıkıyor Gorz’un bu mektubu. Sarsıcı ve hatta yüreğimize işleyen bir feryat…

(Arka Kapak)


Son Mektup Alıntıları – Sözleri

  • “Hayatı sonraya ertelemek istemiyorum artık.”
  • “Erkekler ilişkiyi bitirmeyi beceremiyorlar” diyordun. “Kadınlar ayrılığın kati olmasını tercih ediyorlar.”
  • “Her şeyden fazlaca senin bakışını, sesini, kokunu, incecik parmaklarını, bedenini kullanma biçimini sevmeye rıza göstermem yeterliydi.”
  • “Yolumu bulmak için sana ihtiyacım bulunduğunun, senden başkasını sevemeyeceğimin farkındaydım.”
  • ”Biz birbirimizi idrak etmek için yaratılmışız.”
  • “Keşke kafandan nelerin geçtiğini bilebilseydim” derdin kimi zaman, dalıp gittiğim uzun sessizlikler karşısında. Ama kendin de aynı yoldan geçtiğin için biliyordun aslına bakarsak…
  • Tereddütlerim, suskunluklarım senin şüphelerini beslemekteydi!
  • Seksen iki yaşına yeni girdin. Hâlâ güzel, çekici, arzu uyandırıcısın. Elli sekiz senedir beraber yaşıyoruz ve ben seni her zamankinden fazlaca seviyorum. Son zamanlarda sana bir kez daha âşık oldum ve bir tek benimkine değen bedeninin sıcaklığıyla dolan, kahredici bir boşluk taşıyorum göğsümün tam ortasında tekrardan. Geceleri kimi zaman, boş bir yolda ve tenha bir manzarada bir cenaze otomobilinin peşinden yürüyen bir insanın karaltısını görüyorum. O adam benim. Cenaze otomobilinin taşımış olduğu ise sen. Senin yakılma törenine katılmak istemiyorum; elime, içinde küllerinin bulunmuş olduğu bir kavanoz verme lerini istemiyorum. “Die Welt ist leer, Ich will nicht leben mehr” i söyleyen Kathleen Ferrier in sesini duyu yor ve uyanıyorum. Nefesine kulak veriyor, hafifçe seni okşuyorum. İkimizin de dileği, ötekinin ölümünden sonrasında yaşamak zorunda kalmamaktı. Birbirimize sık sık söylediğimiz benzer biçimde, olmaz ya, eğer ikinci bir yaşamımız olsaydı o yaşamı da beraber geçirmek isterdik.
  • “Aşk tutkusu, ötekiyle ve yalnız onunla, ruh ve gövde olarak yankılaşıma girmenin bir biçimidir. Felsefenin berisinde ve ötesindeyiz.”
  • Farklı yüzlerini gördüğümüz ortak bir dünyamız vardı. Bu farklılıklar bizi zenginleştiriyordu.


Son Mektup İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Kısacık bir kitap fakat içi dolu dolu bir kitap.. Bitirdiğimde cok değişik duygular icine girdim. Andre Gorz ve Dorine’nin 58 senelik aski. Erkek bakış açısından yılların itirafnamesi. Söylenmemiş sözlerin pişmanlığı. Hep bu şekilde olur. Buna karşın seneler ilerledikçe daha güçlenen bir aşk..Dorine sakin , yapıcı, basarili ve Gorz’un varoluş problemlerime çözüm kabul eden kuvvetli bir kadin.. Gorz ‘un ketumluklari şunu niçin söylemedim diye kendine itiraf etmiş olduğu pişmanlıkları sınırımı bozsa da kitabi cok sevdim. Dorine’nin hasta olduğu kısımlar cok etkisinde bırakan. Jean Louis Fournier’in “Dul ” isminde kitabında da bu etkiyi hissetmiştim. Okuyun seversiniz (Tulay)

58 senelik bir aşk hikayesi ve itirafnamesi. Gorz, karısı Dorine’in iyice dayanılmaz hale gelen acıları ve ölüm döşeğinde kıvranması sonucunda hayatta olduğu benzer biçimde ölümde de ayrılmama arzusuyla onunla beraber ölmeyi seçer ve 24 eylül 2007’de hayata beraber veda ederler. Bu son mektubunda, bu büyük aşkı o şekilde güzel ifade etmiş ki Gorz, Dorine’e siz de fanatik kalıyorsunuz. Ona siz de aşık oluyorsunuz, bu görkemli yol arkadaşlığını okurken. “Diğerinin ölümünden sonra yaşamak” zorunda kalmamak için seçtikleri yol kesinlikle benim zihnimde ve kalbimde münakaşaya kapalıdır.
Oldukca etkilendiğim kitapları hiçbir süre tam olarak anlatamıyorum hep bir şeyler noksan kalacakmış benzer biçimde hissediyorum. Bunu devamlı söylerim. O yüzden son olarak size Gorz’un bu görkemli cümlelerini bırakayım;
*** “İkimizin de dileği, diğerinin ölümünden sonra yaşamak zorunda kalmamaktı. Birbirimize sık sık söylediğimiz gibi, olmaz ya, eğer ikinci bir hayatımız olsaydı o hayatı da birlikte geçirmek isterdik.” (lallavanta)

Kitap şu cümleyle başlıyor: “Yakında seksen iki yaşında olacaksın. Boyun altı santim kısaldı, olsa olsa kırk beş kilosun ve hâlâ güzel, çekici, arzu uyandırıcısın. Elli sekiz yıldır birlikte yaşıyoruz ve ben seni her zamankinden çok seviyorum.”
Gorz, eşiyle birlikte intihar etmeden ilkin bu satırlarla süregelen bir mektup yazar. Bu uzun mektupta eşiyle ilk karşılaşmasından tutun son zamanlarına kadar ki birlikteliğini yazar.
Evliliği bir burjuva kurumu olarak gören Gorz, Dorine ile birlikte bir dönüşüm içine girmiştir. Varlığını kabul edemeyen yazar Dorine yardımıyla varlığını kabul etmiştir. Gorz adeta büyük bir değişimin içerisindedir.
Oldukca güzel bir evlilik sürdürmüşlerdir. Dorine eşinin işinde ona destek oluyor, yazar olan eşinin gecelerce çalışmasını düzgüsel karşılıyor ve tüm güçlüklere karşı güzel bir direniş sergiliyor. Aşklarının elli sekiz yıl sürmesini elde eden nedenlerden biri de kuşkusuz Dorine’nin parayı küçümsemesidir. Son yirmi üç senelerini bir köyde geçirirler. Köy yaşamı onlara fazlaca iyi gelmiştir.
Bu uzun beraberlik eşi Dorine’nin hastalığıyla birlikte tehlikeye girmiştir. Eşi Dorine’nin azca bir ömrü kalmış ve acılar içinde geçmektedir son günleri. Fakat eşinin hastalığının yarattığı korkulu acıyı beraber intihar ederek yeneceklerdir. (Burak)


Son Mektup PDF indirme linki var mı?


André Gorz – Son Mektup kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Son Mektup PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı André Gorz Kimdir?

Avusturya asıllı bir Yahudi olan Fransız gazeteci/yazar André Gorz, 1923 senesinde Viyana’da dünyaya gelmiştir.

Gorz, Les Temps Modernes dergisinde, Jean Paul Sartre’ın çevresinde oluşan ekibin içinde yer aldıktan sonrasında, yirmi yıl süreyle Fransa’nın meşhur haftalık dergisi Le Nouvel Observateur’de çalışır. Dergide çıkan araştırma-araştırma yazılarında olduğu benzer biçimde, felsefi ve kuramsal eserlerinde de geleceğin gündemini sorgulamaya yönelir. Marksizmi varoluşçu bir yaklaşımla benimsemesi, yabancılaşma ve özgürlük mevzularına hususi bir şekilde eğilmesini sağlar. Hem felsefi çalışmalarında hem de gazetecilik mesleğinde, kapitalizme özgü işbölümünü ve kaynaklarının akıldışı kullanılması yüzünden dünyanın yıkıma doğru gidişini eleştirerek, siyasal ekolojinin mühim düşünürlerinden biri olur. Le Nouvel Observateur’den emekli olduktan sonrasında köy yaşamını seçip son yirmi üç yılını fazlaca bağlı olduğu ve “vazgeçilmez” görmüş olduğu karısıyla beraber Vosnan’da geçirir; kendisini bütünüyle, giderek ağırlaşan ve tedavisi olmayan bir hastalığa senelerdir cesurca direnen karısına ve kitap yazmaya adar. Karısı Dorine’in iyice dayanılmaz hale gelen acıları, onları özgür iradeleriyle mühim bir seçime yöneltir; hayatta olduğu benzer biçimde ölümde de ayrılmama arzusuyla, beraber ölmeyi seçerek, 24 Eylül 2007’de hayata veda ederler.

Fransa’da, Herbert Marcuse ve Ivan Illich’in düşüncelerinin tanınıp yaygınlaşmasında mühim bir rol oynayan André Gorz’un başlıca eserleri şunlardır: Le Traître (1957, Jean Paul Sartre’ın Önsözü’yle); La morale de l’histoire (1959); Stratégie ouvrière et néocapitalisme (1964); Le socialisme difficile (1967); Réforme et Révolution (1969); Critique de la division du travail (1973); Critique du capitalisme quotidien (1973); Écologie et Politique (1975); Fondements pour une morale (1977); Écologie et liberté (1977); Adieux au prolétariat (1980) [Elveda Proletarya, Çev. Hülya Tufan, Afa Yayınları, 1986]; Les chemins du paradis (1983) [Cennetin Yolları, Çev. Turhan Ilgaz, Afa Yayınları, 1985]; Métamorphoses du travail-Quête du sens-Critique de la raison économique (1988) [‹ktisadi Aklın Eleştirisi-Çalışmanın Dönüşümleri-Anlam Arayışı, Çev. Işık Ergüden, Ayrıntı Yayınları, 1995]; Capitalisme Socialisme Écologie/Désorientations-Orientations (1991) [Kapitalizm Sosyalizm Ekoloji/Yönelim Bozuklukları-Arayışlar, Çev. Işık Ergüden, Ayrıntı Yayınları, 1993]; Misères du présent, richesse du possible (1997) [Yaşadığımız Sefalet-Kurtuluş Çareleri, Çev. Nilgün Tutal, Ayrıntı Yayınları, 2001]; L’immatérial (2003) ve Lettre à D. Histoire d’un amour (2006).


André Gorz Kitapları – Eserleri

  • Son Mektup
  • Maddesiz
  • Yaşadığımız Sefalet
  • İktisadi Aklın Eleştirisi
  • Kapitalizm, Sosyalizm, Ekoloji
  • Ekolojinin Kızıl Hattı
  • Elveda Proletarya
  • Cennetin Yolları


André Gorz Alıntıları – Sözleri

  • “Hayatı sonraya ertelemek istemiyorum artık.” (Son Mektup)
  • Her şey metalaşır; kendini satma yaşamın tüm alanlarına yayılır ve her şey parayla ölçülür. (Maddesiz)
  • “Kişi bildiklerini öğrenmek zorunda bulunduğunu unuttuğunda malum şey öğrenilmiş anlamına gelir. ” (Maddesiz)
  • Ücretlilik ilişkisi, yalnızca sözleşmeli olmasıyla bile sözleşme yapmış tarafların ve karşılıklı çıkarlarının farklılığını, hatta ayrılığını kabul eder. (Maddesiz)
  • işletmelerin “kendi” insan sennayeleri olarak kabul ettikleri şey karşılıksız bir kaynaktır; kendi kendine üretilmiş ve üretmeye de devam eden bir “dışsallık”tır. (Maddesiz)
  • “Yolumu bulmak için sana ihtiyacım bulunduğunun, senden başkasını sevemeyeceğimin farkındaydım.” (Son Mektup)
  • Ekonomik anlamda “değer” daima bir metanın öteki metalar karşısındaki mübadele kıymetini belirtir, Esasen nispidir. “Bunun değeri ne?” sorusuna değil, “Bu kaça?” sorusuna yanıt verir. (Maddesiz)
  • Diplomalı gençler, ne kadar parlak olsalar da, tüm zamanlı bir yükümlülük altına bütünüyle girmeyi reddetmektedirler . (Maddesiz)
  • Bugün kapitalizm için lüzumlu olan her şey, kapitalizmin ötesine geçme gereğini de nüve olarak içinde taşır. (Ekolojinin Kızıl Hattı)
  • Öğretilen, tastik edilen, tariflendirilen kabiliyetlerle toplumsal olarak belirlenmiş, resmî olarak onaylanmış, yasalaştırılmış ve meşrulaştırılmış bu çabalama, devasa ekonomik makinenin, cemiyet-sistemin nesnel, işlevsel taleplerine uygun düşüyordu. Herkese kişisel niyetinden bağımsız olarak yararlı olma duygusunu yaşatıyordu: Nesnel, kişisel olmayan, anonim bir halde yararlı olma ve alınan ücretle ve bu ücretle paralel giden toplumsal haklarla tanınma. Bu haklar ücretlinin kişisel varlığına değil, ücretlinin yapmış olduğu işin toplumsal üretim sürecinde yerine getirmiş olduğu, kendi içinde kayıtsız olan işleve bağlıydı. “Yeter ki işimiz olsun, işin ne önemi var. İşin önemi yok, mühim olan bir işe haiz olmak”. İşte bu, ücretli çabalama toplumunun temel ideolojik mesajıydı: Yaptığınız şey mevzusunda fazlaca fazla endişelenmeyin, mühim olan, ay sonunda maaşınızın ödenmesidir. (Yaşadığımız Sefalet)
  • Firma söz konusu işçiye manastır topluluklarının, mezheplerin ve çabalama cemaatlarının sunmuş olduğu güvenlik tipini öneriyor: Karşılığında kendisine gurur işitebileceği bir kimlik, ilinti, bir kişilik ve iş verecek firmaya kendisini bedeni ve ruhuyla adayabilmesi için, şirket işçiden her şeyden -başka her tür ilinti biçiminden, kişisel çıkarlarından ve hatta yaşamından, kişiliğinden- vazgemesini talep ediyor. (Yaşadığımız Sefalet)
  • Bir taraftan çevresel hasarlar, öteki taraftan geri dönüşüm ve onarım; bunlar çok önemli anapara miktarlarını harekete geçirebilir ve değerlendirilendirebilir. Savaş ve harp iktisadı aslına bakarsanız buna benzer bir şeye sebebiyet veriyordu. (Ekolojinin Kızıl Hattı)
  • Herkesin bir yere, ne işe yaradığını bilmiş olduğu bir geleceğe, bir güvenliğe, bir yararlılığa haiz olmayı ümit etmiş olduğu cemiyet, bu cemiyet -çalışma toplumu- öldü. Emek harcama, bir organı kesilen kişinin artık haiz olmadığı hayalet organı yüzünden acı çekmesi anlamında hayaletimsi merkeziliğini korumaktadır. Bizler, tek ihtimaller içinde cemiyet olarak çabalama toplumunu görmeye devam edenlerin ve geçmişin geri dönüşünden başka bir gelecek tahayyül edemeyenlerin saplantılı ve gerici yakarmaları yardımıyla ölümden sonrasında bir hayalet benzer biçimde yaşamaya devam eden hayaletimsi bir çabalama toplumuyuz. Ve bu yüzden, bu cemiyet, her insana en büyük kötülüğü ediyor: Bizi, çabalama istihdam haricinde geleceğin, toplumsallığın, yaşamın, kendini gerçekleştirmenin mümkün olmadığına ikna ediyor; iş ya da hiçlik, işle bir şeye dahil olma ya da dışlanma; iş vesilesiyle kimliğin toplumsallaşması ya da varolmamanın umutsuzluğu’na düşme içinde tercih yapmamız gerektiğine ikna ediyor. Bizi, tam da artık var olmayan ve her insanın erişemeyeceği şeyi her insanın mecburi olarak arzu etmesinin iyi, düzgüsel ve lüzumlu olduğuna ikna ediyor: Yani, istikrarlı bir işte ücretli emek vermeyi, hem toplumsal hem de bireysel kimliğe haiz olmanın tek yolu, kendini tanımlamanın ve kendi yolunda anlam inşa etmenin tek fırsatı olarak sunuyor. (Yaşadığımız Sefalet)
  • Endişelenin, titreyin! İdeolojik ileti değişti: İşin önemi yok, yeter ki ay sonunda maaş ödensin’den maaşın ne kadar bulunduğunun önemi yok, yeter ki işimiz olsun’a dönüştü. Başka bir deyişle, bir işe haiz olmak ya da haiz olunan işi elde tutmak için her türlü tavize, minik düşmeye, boyun eğmeye, rekabete ve ihanete hazır olun; zira, işini kaybeden, her şeyi kaybeder. İşte bu, genel kanı olmasa bile, en azından, egemen toplumsal söylemin mesajıdır. Bu söylem işin merkezliliğini abartıyor ve işi bir mal olarak, adeta kıt bir meta, haiz olduğumuz ya da olmadığımız bir şey olarak sunuyor, gücümüzü ve zamanımızı harcayarak yaptığımız bir şey olarak değil; iş haiz olunması için özverilerde bulunmaya hazır olunması ihtiyaç duyulan bir meta olarak; yaratılması için -zira günümüzde zenginliği yaratan iş değil, işi yaratan zenginliktir (ötekilerin zenginliği)-, iş yaratıcılarının, doğrusu işverenlerin, patronların, yatırımcıların, şirketlerin ulusun desteğini ve kabulünü, vergi dairesinin para yardımlarını, teşviklerini ve vergi indirimlerini hak etmiş olduğu bir mal olarak sunuluyor. İş, bir mal; istihdam: Bir imtiyaz. Giderek azca bulunan bir imtiyaz, zira iş kalmayacak’tır ve yetenekleriniz ne olursa olsun bir süre sonrasında işten yoksun kalabilirsiniz. (Yaşadığımız Sefalet)
  • Farklı yüzlerini gördüğümüz ortak bir dünyamız vardı. Bu farklılıklar bizi zenginleştiriyordu. (Son Mektup)
  • Sahip olunan ya da olunmayan çabalama antropolojik ya da felsefi anlamdaki çalışmanın niteliklerinden hiçbirine haiz olmayabilir. Bu yüzden, günümüzde çabalama, Hegel’in nitelediği anlamdan yoksundur: Bugünkü çabalama, yarattığı ya da ürettiği şeyin nesnel maddiliğine dahil olan öznenin kendisini gerçekleştirmesine olanak tanıyan dışsallaştırmaya denk düşmektedir. Enformatik görüntüleme ekranının önünde çalışan milyonlarca işçi ya da uygulaman somut hiçbir şey gerçekleştirmiyor. Pratik ve duyumsal etkinlikleri aşırı derecede zayıflatıldı, bedenleri ve duyarlılıkları paranteze alındı. Bu işçi ve teknisyenlerin çalışmasının, fazlaca sonrasında dolaylı olarak gerçekleşecek bir biçimlendirme tesiri olsa bile, nesnel dünyanın uyarlanacak, sahiplenilecek tarzda biçimlendirilmesiyle hiçbir alakası yoktur. Maddi olmayan şey emekçilerinin emek ürünleri, mesela hizmet sektöründe çalışanların çoğunluğunun emeği benzer biçimde, uçucudur, tamamlandıkları anda tüketilirler. Bu emekçilerin işte yaptığım şey, işte yapıtım, bu benim eserim diyebilmesi {hiç de} sık rastlanan bir durum değildir. Çalışmanın felsefi ya da antropolojik çalışmanın sefilce yadsınmasından başka bir şey olmayan bir çalışmanın sefilce yadsınmasından başka bir şey olmayan bir çalışmanın kıymetini meşrulaştıran şarlatanlardan nefret ediyorum. (Yaşadığımız Sefalet)
  • Devasa aldatmaca: Herkes için yeterince iş yoktur ve artık asla olmayacaktır; fakat cemiyet -aslında, sermaye- artık her insanın çalışmasına gereksinim duymayan ve buna gitgide daha azca gereksinim duyacak olan cemiyet işe ihtiyacı olanın kendisi değil, siz olduğunuzu yeniden etmeye devam ediyor. Toplum, size kendisinin kolayca vazgeçebileceği, fakat sizin için mutlak bir gereksinim olan işi sağlamak, yaratmak için her türlü sıkıntıya girecek. Harika bir tersine çevirme: Başkalarına yararlı olanlar artık çalışan hanım ya da erkekler değil; mümkün olduğu seviyede işten yoksun kalmayasınız diye sizin çalışmanızı sağlayarak, şu kıymetli mal olan işi size vererek yararlı olan toplumdur. Toplum, çabalama imtiyaz’ına haiz hanım ve adamların, nankörlerin, gitgide daha düşük bir ücret karşılığında kendilerine dayatılan gitgide daha baskıcı çabalama koşullarını tartıştıklarında ya da hatta reddettiklerinde buna şaşırıyor ve kızıyor. (Yaşadığımız Sefalet)
  • “Her şeyden fazlaca senin bakışını, sesini, kokunu, incecik parmaklarını, bedenini kullanma biçimini sevmeye rıza göstermem yeterliydi.” (Son Mektup)
  • “Aşk tutkusu, ötekiyle ve yalnız onunla, ruh ve gövde olarak yankılaşıma girmenin bir biçimidir. Felsefenin berisinde ve ötesindeyiz.” (Son Mektup)
  • “Değer günümüzde kaynağını zekada ve hayal gücünde bulmaktadır. Bireyin bilmiş olduğu makineler zamanından daha önemlidir. Kendi sermayesini yanında taşıyan insan işletmenin sermayesinin bir bölümünü taşır.” (Maddesiz)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş