Eğitim

Sahibinin Sesi – Sevim Burak Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Sahibinin Sesi – Sevim Burak Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Sahibinin Sesi kimin eseri? Sahibinin Sesi kitabının yazarı kimdir? Sahibinin Sesi konusu ve anafikri nedir? Sahibinin Sesi kitabı ne konu alıyor? Sahibinin Sesi PDF indirme linki var mı? Sahibinin Sesi kitabının yazarı Sevim Burak kimdir? İşte Sahibinin Sesi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Sevim Burak

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750807405

Sayfa Sayısı: 72


Sahibinin Sesi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Sahibinin Sesi”, Sevim Burak’ın Yanık Saraylar’ı yayımlamasından tam 17 yıl sonrasında yayımlanmıştı. Sevim Burak, Yanık Saraylar’da Levanten kültürün ruhunu da yansıtarak yer yer Tevrat’ın anlatımından yararlanarak yazdığı “Ah Ya Rab Yehova” öyküsünü Sahibinin Sesi kitabında oyunlaştırdı. Zembul ve Bilal’in ağlatısal aşk öyküsünü; oldukca kültürlülüğün, parçalanmanın, deliliğin izlerini sürerek yazdığı bu oyun 1985’te Devlet Tiyatroları’nda sahnelendi.


Sahibinin Sesi Alıntıları – Sözleri

  • Geç kaldık. İster koşun ister durun, zamana yetişemezsiniz…
  • Bana öyleki bir parça çalınız ki her şey maziye karışsın, yeni hayatımı toz pembe göreyim.
  • Biliyor musunuz bu gece, benim hayatımın en enteresan bir gecesi. Bana öyleki bir parça çalınız ki her şey maziye karışsın, yeni hayatımı toz pembe göreyim…
  • Cam kırılma sesleri duyuyorum. Kendimi tehlikede görüyorum. Durum gittikçe vahamet kesbediyor. Düşün azizim, cam kırılıyor bir de etrafına bakıyorsun ki kırılan cam yok… Bu ne demek?
  • Fazla bir şey anlatmaya lüzum yok.
  • Bilemiyorum, bilemeyeceğim, hiçbir şey bilmiyorum.
  • Ah, oldukca yalnızım… Oldukca yalnızım… Oldukca dertliyim hem de… Bile­mezsiniz… Bilemezsiniz…
  • Vallahi ciddi, ben bugün doğdum, fakat aslen ölüyüm.
  • İstikbal müphemdir.


Sahibinin Sesi İncelemesi – Kişisel Yorumlar

AH YA RAB YEHOVA YA DA SAHİBİNİN SESİ: “1931’de, İstanbul’da doğdum. 21 yaşıma kadar Kuzguncuk’un tepesindeki evimizde babaannem ve büyükbabamla geçirdim. Bu yüzden çocukluğumla büyüklüğüm arasında büyük fark yok gibidir. Aile çevremizde, çocuktan çok yaşlı komşular, yaşlı akrabalar bulunduğu için, onların arasında, yaşlı bir insan gibi yetiştim. İlkokulu Kuzguncuk’ta, ortaokulu Tünel’deki Alman Lisesi’nde bitirdim. Öğrenimim bu kadardır.”
Ne öğrenimi o kadardır, ne de anlatacakları… Sevim Burak’ı okumak ne kadar güçse, idrak etmek kat be kat daha güçtür. Onun amacının herkesçe anlaşılmak mı olduğu sorusu ile meşgulüm. Eğer onu okumadıysanız ve okumak istiyorsanız doğduğu dönem, ailesi, yaşamının mühim noktalarını bilmeniz gerekmektedir, idrak etmek için.
Sevim Burak’la tanışmam Sahibinin Sesi eseriyle oldu şundan dolayı bir tiyaro metninin bana vereceği oldukca şey vardı. Ardından Yanık Saraylar adlı kitabındaki öykülerini okudum ve Sahibinin Sesi’nin bu kitaptaki “Ah Ya Rab Yehova” adlı öyküden, tekrardan dikiş darbeleriyle oluşturulmuş bir tiyatro metni bulunduğunu gördüm. Sahibinin Sesi 1985’te Devlet Tiyatrolarında sahnelenmiş, peki anlaşılmış mı? Bu noktada vazife okuyucuya düşüyor, şundan dolayı Burak’ın düğümlerini çözmek itina istiyor.
Ah Ya Rab Yehova öyküsü ya da Sahibinin Sesi tiyatro metnini kesmek ve dikmek isterim tıpkı o AYKIRI KADIN benzer biçimde. Sevim Burak bir yazardır, sadece öncesinde bir model ve dikimevi sahibidir. Silahı bir daktilo bununla beraber bir dikiş makinasıdır. Onun için kumaş- kağıt, iplik-harfler, içinde fark yoktur ve elinde bir makas vardır ki kağıdı da kumaşı da istediğince keser ve harikalar yaratmak için kalıplarını çıkarır. “Bir devri daim işidir yazmak, boyuna kelimeler ve sen yer değiştireceksin.” sözleri de bunu ispatıdır.
“Niye yazıyorum bunları size biliyor musunuz? Küçücük bir kızken burnum çok havalardaydı, şimdi yerlere, yerin dibine indi. Yahudilerden, annemden utanırdım, nefretle karışık.. Annem hep bir gün anlayacaksın der, ağlardı… İşte şimdi bu bir avuç Yahudi, iki tanecik ev, bana anamdan kalanlar… Onun için yazdım Yehova’yı… Gerçek olduğu için gün geçtikçe daha da anlamlar kazanıyor.”
Bu sözler Sevim Burak ‘ın söz konusu eserinin merkezidir diyebilirim. Ancak makasa ihtiyaç duyduğum bir nokta Tevrat meselesidir. Ah Ya Rab Yehova öyküsünde Tevratsal satırlar daha çok ve kutsal kitap daha merkezdeyken, Sahibinin Sesi “ötekinin kimlik arayışı” konusuyla şekillenir. İkinci bir makas darbesi de Zembul Allahanati adlı kadın baş karakter ile Bilal adlı erkek baş karakterin oyunlardaki ağırlıklarını belirlemek için gerekli. Öyküsünde Zembul Hanım’a tiyatro metninden birazcık daha çok yer verir Burak. Bilhassa girişte, Müslüman bir erkekle olan izdivacı hakkında satırlar, oyunda yer almaz.
“Çünkü ben Bilal’in yüzünü gördüğüm zaman RAB’BİN yüzünü gördüm … RAB bana şöyle dedi -Sen bir Yahudi kızısın, fakat oğlun Müslüman olacaktır … Ve böyle oldu.”
Sahibinin Sesi tıpkı Sevim Burak’ın büyümüş olduğu çevrenin insanları benzer biçimde Osmanlı’nın sona erip TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin kurulduğu dönemle beraber MÜSLÜMAN ve YAHUDİ kültürlerinin beraber yaşamış olduğu ortamda geçen bir oyundur. ZEMBUL Allahanati ve Bilal Bey YAHUDİ-MÜSLÜMAN birlikteliğini evlilik bağıyla BAĞLAMAMIŞ bir çifttir. Bir Yahudi mahallesinde, yaşamlarını Yahudi halkla iç içe geçirirler. Oyunun merkezi ve esas sesi Bilal Bey’e aittir. Öyküde GÜNLÜK halinde anlatılan düşünceler ritim kazanıp diyaloglaştırılmıştır. Bilal Bey korkulu bir bunalım halinde adımlarını devamlı denetim eden, yapmış olduğu harcamaları, gittiği durakları, görüştüğün insanları bir dedektifçesine kaydeden DÜRBÜNLÜ bir tiptir. Hayatının kontrolünü elinde tutma çabasını yitirmek EN BÜYÜK KORKUSUDUR; bir hanıma bağlanmak, bir çocuk sahibi olmak benzer biçimde. Aynı zamanda asker kaçağıdır, bu korkusundan kurtulmak adına bir KİMLİK arayışına çıkar ve MUZAFFER SEZA isminde bir şehidin kimliğini satın alır. O artık Bilal değildir, Muzaffer Seza’dır, BİR KAHRAMAN!. Burada hayatlarımıza dönerek bakmamız gerekiyor, biz adımız, kullandığımız mahlaslar, mesleklerimiz, kazandığımız paralar, beraber olduğumuz insanoğlu, inançlarımız ya da inançsızlığımız, en basiti okuduğumuz kitaplar mıyız? Yoksa her biri sonradan kazanılmış birer “KİMLİK” midir? Peki ya gerçekler nedir? Ne kadar iyiyz mesleğimizde, okuduğumuz kitapları ne için okuyoruz, ne kadar anlıyoruz? Tanıştığımız insanoğlu bizi Muzaffer Seza olarak, Sümbül Hanım olarak mı tanıyor yoksa Bilal ve Zembul dan ibaret miyiz? Eser bu soruların yanıtlarını aramıyor, veriyor. Bilal Bey satın almış olduğu kimlikle korkusundan kurtulacağına daha fena bir halde Muzaffer Seza’nın akıbetini tekrardan yazmaya zorunlu hale geliyor. KORKU oyunda son aşama hakim bir duygu, ÖLÜM ise Sevim Burak’ın çantasında hazır duruyor her daim. Bilal Bey, etrafındaki her şeyi denetim altında tutarsa, mesafelerini hesaplarsa korkusunu yeneceğini sanırken, kimlik sorununu çevresindekilerde tekrardan kucaklıyor. Birlikte olduğu hanım bir Yahudi, Müslüman olduğunda adı değişip SÜMBÜL oluyor, komşularının her biri Yahudiyken yeni kimliklerini oynuyorlar. İşte burada Sevim Burak annesini anladığını anlatmak, ona borcunu ödemek için iyi mi kalemini konuşturduğunu gene bir “İĞNE” yardımı ile gösteriyor. Bilal’in vücuduna babasının ölmesiyle, yeni kimliğiyle saplanan bir iğne. Ve Yeni kimliğinde, her kimlik uyanışında ona aldırıp biriktirdiği litrelerce “gaz”. Yeni kurulan devletin, yeni insanlarının KİMLİKSİZLİĞİ, ÖTEKİLİĞİ, kadının evlilik bağıyla GÜÇLÜ BİR KİMLİK KAZANMA HAYALİ ve en önemlisi dönemsel yakınlıktaki toplama kamplarındaki KİMLİKLERİ SİLİNMEK İSTENEN İNSANLAR… Ve “ATEŞ” Yehova’nın ATEŞİ..
“Benim hocam, tanrım KAFKA’dır, bilirsin, o’nu hiçbir zaman aşamayacağım için böyle kötümser yazıyorum ama, bu da büyük bir güç bana Kafka’dan gelen.” ve Beckett onu okurken alınan lezzetler bu adlardan oldukca fazlasıydı benim için. Bilal’de hem Peter Schlemihl’i hem Gogol’ün Burun arayışındaki kahramanını andım. Ama Sevim Burak için oldukca daha mühim bir nokta vardı, Annesi ve onu idrak etmek;
“Çok ıstırap çekiyorum bilemezsin. Yazamayacağım diye. Nefret ediyorum Dostoyevski, Beket, Kafka ve Joyce’dan gayrısından. Asıl Tevrat’a âşığım. Tevrat, dünyanın başını ve sonunu bir arada veriyor. Tevrat’ı oturup yeniden yazacağım, karar verdim.”
Bir tiyatro metni yazmanın ve okumanın oynamak kadar zor olduğuna inanırım. Ve ÖTEKİNİN, anlaşılma arzusuyla YENİLİKÇİ -öykülerinde şuur akışı tekniği kullanır ve tiyatro oyunu da postmodern çizgidedir – adımlarla hareket etmesi CESARET ister. Bu yüzden
SEVİM
BURAK
“Mevcut edebiyat topluluklarının hiçbirinin içinde yer almamış, kendi edebiyat dilini oluşturmaya çalışmış bir yazardır”
VE
sevim burak
AYKIRI
CESUR
GÜÇLÜ BİR –hanım–
YAZARDIR.
Kaynaklarım: https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Sevim_Burak
https://oggito.com/icerikler/sevim-burak-in-hayatizleri/63705
Ve Sevgili Adem_yce ,
Seninle oldukca sevdiğim Güngör Dilmen eserleri vesilesiyle karşılaştık, zaman içinde o denli oldukca kitap biriktirdik ki artık “seveceğini biliyorum” söylediğin kitapları kuşku duymaksızın okuyorum. Aklın, kalemin, emeklerin için oldukca teşekkür ederim. (Psyche)

Kaçağin nikah şahidi kim bilin bakalim :)): Eserde başkarakter Bilal asker kacağı olduğundan başka birinin kimligini kullanmasi olayi bana Kacak durumda olarak nikahi kirilan Haluk Kirci’nin nikah sahidligini Erzurum Valisi Mehmet Agar’in yapmasi hadisesini animsatti.
Sevim Burak bu olayin bu ulkede yasanacagını düsünmus olacakki buna benzer bir tiyatro yazmis diyebiliriz yillar ilkin.
Eser Yanık Saraylar kitabının beşinci öyküsü olan ‘Ay Ya Rab Yehova’ adlı öyküden hareketle yazılmış bir tiyatro oyunu. Bu özelliği ile perdeler/görüntüler detaylı ve akıcı bir halde anlatılmış.
Başkarakter Bilal, Zembul ile evlidir. Zembul hamile kalır. Bilal’in aklına bir kuşku sokarlar çocuğun kendinden olmadığını dair ve boşanmak ister. Karısı bunun karacılık bulunduğunu mevzusunda soyler. Ayrica Bilal bir asker kaçağıdır. Bunu gizlemek için sehit pilot Muzaffer Seza’nin kimligini kullanir. Bilal kullandigu kimligin sehit birine ilişik oldugu u öğrenince artık hayal aleminde onunla iç konuşmalar yapar. ıstıraplar çeker. Bu durumun altında ezilmektedir.
Cocuk doğar fakat Bilal kötu durumdadır Muzaffer Seza’nın Bilal’i yönlendirmesiyle evininin bodrumuna gaz yağı doldurtup yaşamış olduğu mahalleyi havaya uçurmayı telkin eder. Tabi buna karısı ve çocuğuda dahildir.
Derken kitabın sonunda Bilal evi havaya uçurma ve vicdani yaşamış olduğu iç hesap içinde bir seçim yapmış olacaktır. (red john)

Başkarakter Bilal, Zembul ile evlidir. Zembul hamile kalır. Babası Bilal’in aklına bir kuşku sokar. Çocuğun kendinden olmadığını söyler Bilal’e. Zaten eşiyle olan evliliği de iyi gitmeyen Bilal bunun üstüne karısına olmadık şekilde davranmaya adım atar. Çocuğun başkasından (Ziya Bey’den) bulunduğunu söyler karısına ve boşanmak ister. Karısı bunun karacılık bulunduğunu mevzusunda diretir. Bu arada Bilal bir asker kaçağıdır. Bunu gizlemek için Muzaffer Seza olarak adını değiştirir. Karısı ara sıra bu kozu Bilal aleyhinde kullanır. Bu arada Muzaffer Seza muharebede şehit olmuş eski bir tayyare pilotunun adıdır. Bilal bunu öğrenince artık hayal aleminde onunla iç konuşmalar yapar. Vicdan azabı diyebileceğimiz tarzda ıstıraplar çeker. Şu sebeple asker kaçağı birinin şehit bir askerin adını taşıması altında ezilmektedir.
Derken Bilal karısıyla doğum sonrası çocuğun kırkı çıkana kadar bekleme sonucu alır. Çocuk doğar fakat Bilal deyim yerindeyse kafayı yemiştir. Muzaffer Seza’nın Bilal’i yönlendirmesiyle evininin bodrumuna gaz yağı doldurtup yaşamış olduğu mahalleyi havaya uçurmayı telkin eder. Tabi buna karısı ve çocuğuda dahildir.
Derken kitabın sonunda Bilal evi havaya uçurma ve vicdani yaşamış olduğu iç hesap içinde bir seçim yapmış olacaktır.
Kitap, imgesel olmakla beraber kısa olmasına karşın yer yer bunaltıcı olabilir. Görüşüm şu ki bana hitap eden bir kitap olmadı. (Turan)


Sahibinin Sesi PDF indirme linki var mı?


Sevim Burak – Sahibinin Sesi kitabı için internette en oldukca meydana getirilen aramalardan birisi de Sahibinin Sesi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Sevim Burak Kimdir?

Zeliha Sevim Burak (d. 29 Haziran 1931, İstanbul – ö. 31 Aralık 1983, İstanbul), Türk yazar.

Tiyatro, roman, anı-mektup benzer biçimde türlerde eserleri bulunan sanatçı, en oldukca öykücü kimliği ile on plana çıkmıştır. Mevcut edebiyat topluluklarının hiçbirinin içinde yer almamış, kendi edebiyat dilini meydana getirmeye çalışmış bir yazardır. Öyküleri şuur akışı tekniğinin yetkin örnekleri olarak kabul edilir.

Yaşamı

“1931’de, İstanbul’da doğdum. 21 yaşıma kadar Kuzguncuk’un tepesindeki evimizde babaannem ve büyükbabamla geçirdim. Bu yüzden çocukluğumla büyüklüğüm arasında büyük fark yok gibidir. Aile çevremizde, çocuktan çok yaşlı komşular, yaşlı akrabalar bulunduğu için, onların arasında, yaşlı bir insan gibi yetiştim. İlkokulu Kuzguncuk’ta, ortaokulu Tünel’deki Alman Lisesi’nde bitirdim. Öğrenimim bu kadardır.„

—(Bir Sevim Burak söyleşisinden alıntıdır.)

26 Haziran 1931’de İstanbul, Ortaköy’de dünyaya geldi. Babası bir gemi kaptanı olan Mehmet Seyfullah Burak; annesi 1910’lı yıllarda Bulgaristan’dan göçmüş Yahudi asıllı bir ailenin kızı olan ev hanımı Aysel Kudret Hanım (Marie Mandil)’dır. Ailenin ikinci çocuğudur.

İlkokula 1938 yılında babasının görevi nedeniyle bulundukları Çanakkale’de başladı. İlköğrenimini Kuzguncuk’taki Suleyman Şefik Paşa Nakkaştepe 45. İlkokulu’nda tamamladı; 21 yaşına kadar yaşadığı Kuzguncuk, hikâyelerinde azınlık kültürünün yaşlı insanlarına ağırlık vermesinde etkili oldu. Ortaokulu Alman Lisesi’nde tamamladıktan sonra okul hayatına son verdi.

Annesini 17 yaşında iken kaybetti. İlk evliliğini 18 yaşında, keman sanatçısı Orhan Borar ile yaptı (1949). 1950’de Olgunlaşma Enstütüsü’nde mankenliğe başladı. Dönemin Amerikan Büyükelçisi Mc Ghee’nin öncülüğünde düzenlenen kültür etkinlikleri kapsamında Amerika’ya giderek, orada defilelere çıktı. Amerika dönüşünde kendine ait bir modaevi ve atölye açtı.

Orhan Borar ile evliliğinden oğlu Karaca Borar dünyaya geldi (1955). Bu evliliği sırasında romancı Peyami Safa ile bir aşk yaşayan sanatçının öykü dünyasının şekillenmesinde bu ilişki etkili oldu;eserlerinde kahramanları da bu ilişkiye benzeyen yasak aşklar yaşadı. 1958 yılında ilk eşinden boşandı. Bu dönemde amatör hikayeler yazmaya başladı.

İkinci evliliğini ressam Ömer Uluç’la yaptı; bu evlilikten Elfe Uluç adındaki kızı dünyaya geldi. 1960 ihtilalinden sonra bozulan ekonomi nedeniyle işyerini kapattı ve tamamen hikâye yazarlığı üstüne yoğunlaştı.

İlk hikâye kitabı “Yanık Saraylar”‘ı 1965’te yayımladı. Kapalı ve alışılmadık biçimsel üslubu nedeniyle kitap çok tartışıldı. Sait Faik Ödülü’ne aday oldu ancak ödülü alamadı. Kitabının aforoz edildiğini düşünen Burak, bu kitaptan sonra on yedi yıl boyunca edebiyat piyasasından çekildi. Bu süre içinde “Mach 1” adını verdiği romanı üstünde çalıştı.

Yazar, çocukluğunda geçirdiği kalp romatizması tekrarladığı için 1970’li yıllarda bir tedavi sürecine girdi; sadece eşinin Nijerya’ya atanması üstüne olması ihtiyaç duyulan kalp kapakçığı ameliyatını geciktirerek 1976’da Nijerya’ya gitti ve bir buçuk yıl orada yaşadı. Bu dönem haricinde tüm yaşamını İstanbul’da geçirdi. 1980 senesinde İstanbul’da bir ameliyat geçiren Sevim Burak, ameliyata girerken almış olduğu karar sonucu Ömer Uluç’tan ayrıldı.

Yeniden yazılarını yayımlamaya süregelen sanatçı, 1982 senesinde “Sahibinin Sesi” adlı oyunu yayımladı. Aynı yıl “Palyaço Ruşen” adlı öyküsüyle Sabahattin Ali Öykü yarışmasına katıldıysa da hak ettiğini düşündüğü bu ödülü alamadı ve tepki olarak hikayelerini yayımlanacak antolojiden çekti. 1983’te “Afrika Dansı” adlı öykü kitabı yayımlandı. Oldukca değişik teknikler denemiş olduğu bu kitap, edebiyat dünyasında büyük tartışmalara niçin oldu. Aynı yıl “Everest My Lord (İşte Baş, İşte Beden, İşte Kanatlar)” adlı kitabını yazdı ve romanını yazmayı sürdürdü.

Yeni bir kalp ameliyatı geçirmek suretiyle yatmış olduğu Haseki Hastanesi’nde 31 Aralık 1983 günü ameliyat edilemeden yaşamını yitirdi. 5 Ocak 1984 günü Kuzguncuk Camii’nde kılınan cenaze namazının peşinden Nakkaştepe Mezarlığı’na defnedildi.

“Everest My Lord (İşte Baş, İşte Gövde, İşte Kanatlar)” (1984) adlı oyunu ve son öykü kitabı “Palyaço Ruşen” (1993) ölümünden sonrasında yayımlandı. Ayrıca oğluna yazdığı mektuplar “Mach I’dan Mektuplar” adıyla kitaplaştırıldı (1990).

Öyküleri şuur akışı tekniğinin yetkin örnekleri olarak kabul edilir. Genellikle hanım sorunlarını anlattığı yapıtlarında şiirsel bir dil kullanmıştır.


Sevim Burak Kitapları – Eserleri

  • Yanık Saraylar
  • Sahibinin Sesi
  • Afrika Dansı
  • Everest My Lord – İşte Baş İşte Beden İşte Kanatlar
  • Ford Mach I
  • Palyaço Ruşen
  • Mach One’dan Mektuplar
  • Beni Deliler Anlar
  • Mektuplar


Sevim Burak Alıntıları – Sözleri

  • Ah, oldukca yalnızım… Oldukca yalnızım… Oldukca dertliyim hem de… Bile­mezsiniz… Bilemezsiniz… (Sahibinin Sesi)
  • İnsanı yaşatacak ve ayakta tutacak tek ve başlıca şey de ‘para’dır. (Mach One’dan Mektuplar)
  • Aydınlıkta olan tek şey bilincim. Kendi kendimin önüne bile bir karartı benzer biçimde düşüyorum. Kendimin de düş olduğuma inanıyorum. (Beni Deliler Anlar)
  • “Benden şu dünyada ne beklenebilir? Ne kadar uzağım her şeyden. Sanatımdan nasıl bahsedebilirim şu dünyadakilere – Bunu saklamam gerek. Sanatımdan yaramaz bir çocuk gibi bahsettim şimdiye kadar – Sakladım korkumu – Tek çelişkim insanlar ve dünya – Kapalı perdelerin arkasında düş-uyku-korku geçiriyorum. Kafka değilim… Sanatımın düş olduğunu biliyorum. Bir yandan düş görerek bir yandan uyanık yaşayarak deli oluyorum. Düşten – aydınlığa çıkınca deli oluyorum. Boğalar gibi -karanlıkta yaşatırlar genç boğaları – tabiatı ve güneşi birdenbire gösterirler çıldırsın diye – Ama – Ben – Ben boğa değilim. Karanlıktayım fakat bilincim aydınlık, pırıl pırıl aydınlıkta… (Zaten onu da yitirirsem deliden farkım olmaz) Kimsenin suratını görmek istemiyorum! Çok gördüm… Yeter artık. Her şeyi biliyorum… Ne ilişkisi var yazdıklarımın – çizdiklerimin şu suratlarla? Şu aydınlıkta her şeyin belirdiği yerde ne işim var? Kendi kendimin önüne bile gölge gibi düşüyorum – Bir karartı her şey, kendimin de düş olduğuma inanıyorum. Düş gördüğüme o kadar eminim ki şu başkalarının yaşamını görmesem… Deliler ve şizofrenler – Bu dünyadan ayrılanlar – aşırı ateşli hastalar için yazıyorum denebilir… Bütün sevgim onlara denebilir…” (Mektuplar)
  • HAKİKAT BİR HAYAL’DİR EFENDİM (Ford Mach I)
  • Bana öyleki bir parça çalınız ki her şey maziye karışsın, yeni hayatımı toz pembe göreyim. (Sahibinin Sesi)
  • “Açıkgözler için hiçbir şey yazmayacağım. Dünyalarını kaybetmişler için… Kendim için yazacağım. Erken bunamışlara, hayalperestlere, oldukca acıklılara, bu dünyadan gitmek için hazırlık yapanlara yazacağım. Sevim Burak abla (Beni Deliler Anlar)
  • Uzun ve ağır bir hava vardı
    Nisan havası (Palyaço Ruşen)
  • “Hayat, iki kişinin beş aşağı beş yukarı birbirinin anlayacağı hikâyeler anlatmasından ibarettir. Bunun haricinde, büyük aşk yoktur.” (Mektuplar)
  • Üzülmemek, korkmamak lazım, hele kederlenmeye asla gelmez, yaşam oldukca kısa, sen üzüldüğünle kalıyorsun. (Everest My Lord – İşte Baş İşte Beden İşte Kanatlar)
  • CÜMLELERİM BİR AĞAÇ BİÇİMİNDE YAZILACAK
    AĞACIN DALLARI (Şamdan kolları benzer biçimde yukarı göğe doğru açılacak)
    AĞACIN GÖVDESİ HÜNERLE ALTINDAN KAPLANACAK (Ford Mach I)
  • Aylarca sesimi çıkarmadan düş görürüm… Dünyadan uzak kendi içimde yüce evrende… Sesimi çıkarmam. Bir gün içinde, dayanılmaz özlemlerle sarsılırım… -Dünyayı görmek için- Dünyanın kirli kokusunu duymak, fena bir söz işitmek için. O dışta yüzen pislikleri yine görmek, iğrenç insanların içinde ezilmek, o malum bayalığı yaşamak için… Bunları ansızın arayan biriyimdir… O malum nefreti, Kin’i yine isteyen biri… (Beni Deliler Anlar)
  • Palyaço Ruşen hepsine düşman (Palyaço Ruşen)
  • GELİN
    YAKLAŞIN
    BİR ŞEYLER SÖYLEYİN
    NE Mİ
    AKLINIZA GELENİ
    BEN BAĞIRIN DEYİNCE BAĞIRIN (Afrika Dansı)
  • Ama hepimiz masal konu alıyor. Alıştığı şeyleri yine yine dinliyor. (Mach One’dan Mektuplar)
  • Birdenbire aydınlığa çıkınca deli oluyorum. Kimsenin suratını görmek istemiyorum. Benim yazdıklarımla bu suratların ne ilişkisi var? Düş görerek bir taraftan da uyanık yaşayamam. Tek çelişkim, insanoğlu. Dünya, benim. Her şey yalnızlığıma bağlı. Kimseyle bağ kuramam artık. Nasıl yaşayabilirim onların içinde hikayelerim benzer biçimde. (Beni Deliler Anlar)
  • İnşaatlar ilerleyip duruyor – önüne geçilecek bir şey değil – hatta gittikçe hızlanıyor – ilerleme boyuna hızlanıyor – gittikçe kocamanlaştığı şişmanladığı ve ağırlaştığı bu yüzden gittikçe ölüme yaklaştığı için seviniyorum – (Ford Mach I)
  • Bazen kendi bildiklerini bile anlayamazsın. (Yanık Saraylar)
  • Ben… diye başladı kurt
    Bir sürü değilim
    Fakat yapayalnızım… (Palyaço Ruşen)
  • Palyaço Ruşen adlı bir roman denemesi yaptım ve bir bölümünü “Sabahattin Ali Öykü” Yarışması’na gönderdim, başkası kazanmıştır. Bence Palyaço Ruşen nefisti. Kazanamamın öne sürülen sebebi “Profesyonel” olmam. (Filiz Ali söylemiş oldu)
    İşte Türkiye’nin san’atı değerlendirmedeki tutumu ve san’atçının Türkiye’deki şansı. (Beni Deliler Anlar)

loading…

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler