Yaşam

Necip Fazıl Kısakürek ölüm yıldönümü mesajları | En güzel Necip Fazıl Kısakürek şiirleri, sözleri

Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in ölüm yıldönümü sebebiyle Necip Fazıl Kısakürek ölüm yıldönümü mesajları | En güzel Necip Fazıl Kısakürek şiirleri, sözleri başlıkları arama motorlarında araştırılıyor. İşte, en güzel Necip Fazıl Kısakürek şiirleri….

Usta Ozan Necip Fazıl Kısakürek, insanoğlunun içine işleyen şiirleriyle günümüzde halen daha aşıkların, evlilerin, derdi olanın, dini sözlerle etkili cümle oluşturmak isteyenlerin olmazsa olmaz şairi olarak hayatlarımıza dokunuyor. Vefatının 39. yıldönümünde Kısakürek’i anmak için şiirlerini paylaşmak isteyenler Necip Fazıl Kısakürek ölüm yıldönümü mesajları | En güzel Necip Fazıl Kısakürek şiirleri, sözleri mevzu başlıklarına göz atıyor. İşte detaylar…

NECİP FAZIL KISAKÜREK ÖLÜM YILDÖNÜMÜ MESAJLARI

Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in şiirlerini sevdikleriyle ve ölüm yıldönümü sebebiyle paylaşmak isteyenlere, Kaldırım Şairi’nin en güzel şiir ve sözlerine haberimizde yer verdik.

Yaprak ağaçtan sıkılmıştı, bahar bahaneydi.

Benim istediğimi Allah istemiyorsa mevzu kapanmıştır.

Her kahkaha da Allah’a şükretmiyorsan, niçin her ağladığında ona kızıyorsun.

Yanında olduğum zamanda değerimi bilmezsen, değerimi bildiğin gün yanında bulamazsın.

Ya İslam’la yükselir ya inkarla çürürsün. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün.

Sevdiğini belli et… Gizlemek başkalarına fırsat vermektedir.

Kimileri vardır aşın en yücesine layıktır. Kimileri vardır aşkın en yücesini versen de aşağılıktır.

Yaşamıyoruz… Resimlerimiz, fotoğraflarımız kadar yaşamıyoruz.

Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz? Güneşe göç var da kalan biz miyiz?

Adamlık cinsiyet değil şahsiyet meselesidir

Necip Fazıl Kısakürek ölüm yıldönümü mesajları | En güzel Necip Fazıl Kısakürek şiirleri, sözleri

BEKLENEN

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü gömüt.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?

Necip Fazıl Kısakürek ölüm yıldönümü mesajları | En güzel Necip Fazıl Kısakürek şiirleri, sözleri

SAKARYA TÜRKÜSÜ

 

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, diğer yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve düşünce;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, ufak, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya direnme!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk zamanı vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük! ..

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı iyi mi taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne aşama var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara firar etmiş eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, eli bol Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Tüm bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, yaşam devam eden leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, bir ihtimal çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, sâf evladı, mâsum Anadolunun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi yazgı;
Aldırma, bu şekilde gelmiş, bu dünya bu şekilde gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü oldukca süründün, ayağa kalk, Sakarya!

ANNECİĞİM

 

Ak saçlı başını alıp eline,
Kara hülyalara dal anneciğim!
O titrek kalbini bahtın yeline,
Bir ince tüy şeklinde sal anneciğim!

Sanma bigün geçer bu karanlıklar,
Gecenin ardında gene gece var;
Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar,
Yaşlı gözlerinle kal anneciğim!

Gözlerinde aksi bir derin hiçin,
Kanadın yayılmış, çırpınmak için;
Bu kış seyahat var, diyorsa için,
Beni de birlikte al anneciğim

Necip Fazıl Kısakürek ölüm yıldönümü mesajları | En güzel Necip Fazıl Kısakürek şiirleri, sözleri

KALDIRIMLAR

 

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler…
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ şeklinde evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların anası;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabahleyin olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel şeklinde fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabahleyin görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan şeklinde, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz şeklinde taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar gizemli bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi…

II

Başını bir gayeye satmış bir kahraman şeklinde,
Etinle, kemiğinle, sokakların malısın!
Kurulup şiltesine bir tahtaravan şeklinde,
Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!

Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,
Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.
Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri;
Onun taşı erimiş, senin kafatasında.

İkinizin de ne eş, ne dostunuz var;
Sükût şeklinde münzevî, feryat şeklinde hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var;
Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.

Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur!
Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur…
Ne senin anladığın kadar, kaldırımları…

III

Bir esmer hanımdır ki, kaldırımlarda gece,
Vecd içinde başı dik, hayalini götürür.
Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.

Ondan bir temas şeklinde rüzgâr beni bürür de,
Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.

Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;
Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.

Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;
Bana rahat bir yatak serince yerin altı,
Bilirim, kalkmayacak, bir yâr şeklinde başımdan…

Tereddüt edersen bacakların seni taşımaz… “Yürüyeceğim” de bas ve yürü…

Aldığımız nefesi bile geri veriyorsak, hiçbir şey bizim değil.

Oldukça sıkıldıysan yaşamdan bir mezarlığa git. Ölüler iyi bilir; Yaşamak güzeldir.

Bir gün akşam olur ikimiz de gideriz, Kalır dudaklarda şarkımız bizim.

Bu gidişle, utanmaktan utanan bir nesil gelecek

Hayatın çilesine tahammül gerek, değil mülki sefa ile cefa ortaklaşa? Sizce ağlamak için gözyaşı mı gerek, kimi zaman dertliler de ağlar fakat gülerek.

Armut deyip geçmeyin, onun ilk hecesi bir çok kişide yoktur!

Bu iyi mi dünya, hikayesi zor.

Geçti, istemem gelmeni, yokluğunda buldum seni; bırak vehmimde gölgeni, gelme, artık neye yarar?

Her ağızda, her telde fanilik diriltisi , sonunda tek bir şarkı, tabutun gıcırtısı…

Ölüm her insanın başına gelir, fakat geç fakat erken… Ya kazanırken, ya da kazandığını yerken.

Necip Fazıl Kısakürek ölüm yıldönümü mesajları | En güzel Necip Fazıl Kısakürek şiirleri, sözleri

ZİNDANDAN MEHMED’E MEKTUP

 

Zindan iki hece, Mehmed’im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta…
Halimi düşünüp yanma Mehmed’im!
Kavuşmak mı? .. Belki… Daha ölmedim!

Avlu… Bir uzun yol… Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli…
Git ve gel… Yüz adım… Bin senelik konak.

Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular sual içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil…

Müdür bey dert dinler, bugün ‘maruzât’!
Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat…
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem…
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat…
Yalnız seccâdemin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını süre erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!

Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler…
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger… Beynimi içtin!

Sükût… Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve gömüt?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir…
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, yazgı bu, komut…
Garip pencerecik, ufak, daracık;
Dünyaya kapalı, Allaha açık.

Dua, yakarma, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış…
Bir nefes, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu.

Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, tekrardan doğuş…
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed’im, sevinin, adım atar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğan, gün batmış, ebed bizimdir!

AÇ KAPIYI

 

Aç kapıyı haber var,
Ötenin ötesinden.
Dudaklarda şarkılar,
Kurtuluş bestesinden.

Biz geldik, bilen bilsin.
Gönül gönül girilsin.
İnsanlar devşirilsin,
Sonsuzluk destesinden.

Allah var fakat bizim ondan, yalnız sorulmuş olduğu süre haberimiz var!

Veren de o alan da o, nedir senden gidecek? Telaşını gören de, can senin zannedecek.

Sonunda ‘eyvah’ diyeceğin şeylere, başlangıcında ‘eyvallah’ deme. Pişman ol fakat pişman ölme.

Af var diye işlenen suçtan vicdan burkulur; affı sigortalayan hayâsızdan korkulur…

Yum gözünü, kalbine her an yokluğu üfür ! Kendinden geçmek inanç, kendinde olmak sövgü..

Çocukken gün battı mı, bir köşede ağlardım; nihayet döne döne aynı noktaya vardım.

Ölecek miyim, tam da söyleyecek çağımda, söylenmedik cümlenin hasreti dudağımda.

Necip Fazıl Kısakürek ölüm yıldönümü mesajları | En güzel Necip Fazıl Kısakürek şiirleri, sözleri

ÇİLE

Gâiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden aniden dam;
Gök devrildi, künde üzerine künde…

Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
Dediklerin çıktı, yaşlanmış kız kardeş!
Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı.

Ateşten zehrini tattım bu okun.
Bir anda kül etti can elmasımı.
Sanki burnum, değdi burnuna “yok”un,
Kustum, öz ağzımdan kafatasımı.

Bir bardak su şeklinde çalkandı dünya;
Söndü doğrultu, yıkıldı boşluk.
Al sana hakikat, al sana rüya!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!

Ensemin örsünde bir demir balyoz,
Kapandım yatağa son umar diye.
Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
Yepyeni bir dünya etti armağan.

Bu iyi mi bir dünya hikâyesi zor;
Mekânı bir satıh, zamanı vehim.
Tüm bir kâinat muşamba dekor,
Tüm bir insanlık yalana teslim.

Nesin sen, hakikat olsan da çekil!
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
Otursun yerine bende her biçim;
Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!

Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe.
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her düşünce içimde bir çift kelepçe.

Niçin küçülüyor eşya uzakta?
Gözsüz görüyorum rüyada, iyi mi?
Zamanın raksı ne, bir yuvarlakta?
Sonum varmış, onu öğrensem aslolan?

Bir düşünce ki, sıcak yarada kezzap,
Bir düşünce ki, beyin zarında sülük.
Selâm, selâm sana haşmetli azap;
Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.

Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!
Ey yedinci kat gök, esrarını aç!
Annemin duası, düş de perde ol!
Bir asâ kes bana, yaşlanmış ağaç!

Uyku, kaatillerin bile çeşmesi;
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.
Teselli pınarı, sabır memesi;
Size şerbet, bana kum dolu çanak.

Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,
Sırrını ararken patlayan gülle?
Yeşil asmalarda depreniş, kösnü;
Karınca sarayı, kupkuru kelle…

Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş,
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.

Evet, her şey bende bir gizli saklı düğüm;
Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
Yetişir çektiğim mesafelerden!

Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;
Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık.
Her gece rüyamı yazan sihirbaz,
Tutuyor önümde bir mavi ışık.

Büyücü, büyücü ne bana hıncın?
Bu kükürtlü duman, nedir inimde?
Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,
Bir zehirli kıymık şeklinde, beynimde.

Lûgat, bir isim ver bana halimden;
Herkesin bilmiş olduğu dilden bir isim!
Eski esvaplarım, tutun elimden;
Aynalar, açıklayın bana, ben kimim?

Açıklayın, açıklayın, ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz?
Belâ mimarının seçtiği arsa;
Hayattan göçmen, eşyadan öksüz?

Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
Bir zerreciğim ki, Arş’a gebeyim,
Dev sancılarımın budur deposu!

Ne yalanlarda var, ne hakikatta,
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.
Boşuna gezmişim, yok tabiatta,
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.

Gece bir hendeğe düşercesine,
Birden kucağına düştüm gerçeğin.
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmiş dönemin, hem geleceğin.

Açıl susam açıl! Açıldı kapı;
Atlas sedirinde mâverâ dede.
Yandı sırça saray, ilâhî yapı,
Binbir âvizeyle uçsuz maddede.

Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.
İçiçe mimarî, içiçe kişilik;
Bildim seni ey Rab, kim bilir ünlü!

Nizam köpürüyor, med vakti deniz;
Nizam köpürüyor, ta çenemde su.
Suda bir gizli saklı yol, pırıltılı iz;
Suda ezel fikri, ebed duygusu.

Kaçır beni âhenk, al beni birlik;
Artık barınamam gölge varlıkta.
Ver cüceye, onun olsun şairlik,
Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta.

Öteler öteler, gayemin malı;
Mesafe ekinim, süre madenim.
Gökte saman yolu benim olmalı;
Dipsizlik gölünde, inciler benim.

Diz çök ey sıkıntılı nefs, önümde diz çök!
Heybem yaşam dolu, deste ve yumak.
Sen, tüm dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak…

Necip Fazıl Kısakürek ölüm yıldönümü mesajları | En güzel Necip Fazıl Kısakürek şiirleri, sözleri

CANIM İSTANBUL

 

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, süre, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım…
İstanbul,
İstanbul…

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik…
Bulutta şaha kalkmış Fatih’ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, bir ihtimal bir milyar kırat…
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne umar? ..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet…

O manayı bul da bul!
İlle İstanbul’da bul!
İstanbul,
İstanbul…

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca’da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına konuk;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir kent kadar…
Bir ses, bilemem tanbur şeklinde mi, ud şeklinde mi?
Cumbalı odalarda inletir ‘ Katibim’i…

Kadını keskin bıçak,
Taze kan şeklinde sıcak.
İstanbul,
İstanbul…

Yedi tepe üstünde süre bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler…
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden görevli.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana şeklinde yar olmaz, İstanbul şeklinde diyar;
Güleni şu şekilde dursun, ağlayanı bahtiyar…

Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul…

Necip Fazıl Kısakürek ölüm yıldönümü mesajları | En güzel Necip Fazıl Kısakürek şiirleri, sözleri

AĞLAYAN ÇOCUK

 

Kafesli evlerde ağlar çocuklar,
Odalarda akşam olurken hemen hemen.
O süre gözümün önünde parlar,
Buruşuk buruşuk, ağlayan bir yüz.

Ne zaman karanlık kaplasa yeri,
Başlar evlatların büyük kederi;
Bakınır, korkuyla dolu gözleri:
Ya artık tekrar eğer olmazsa gündüz?

Gittikçe kesilir derken sedalar,
Gece; bir siyah el gözümü bağlar;
Duyarım, içime sığınmış, ağlar,
Bir ufacık çocuk, bir ufak öksüz…

EN GÜZEL NECİP FAZIL KISAKÜREK ŞİİRLERİ, SÖZLERİ

Yanında olduğum süre değerimi bilmezsen; değerimi bildiğin gün beni yanında bulamazsın

Sevdiğini belli et. Gizlemek başkalarına fırsat vermektir.

Üç günlük dünya için çaba üzerine çaba, sonsuz bir yaşam için çaba yok şaşkınlık.

Ne sabahı göreyim, ne sabahleyin görüneyim; gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!

Bana çağdışı diyorlarmış. Ne büyük bir onur! Ben bu son zamanların haricinde kalmayayım da, içinde mi boğulayım.

Kendini dünyalar kadar kıymetli zannedenlere kısa bir not! Dünya beş para etmiyor.

Sadece Allah’a emin olun. Gerisi inanılacak şeklinde değil.

Sen oldukca sev de bırakıp giden yar utansın.

Kurban olduğum Allah’a bile günde beş zaman ulaşılabiliyorken, kendini ulaşılmaz sananlara slm olsun.

Gençliğine güvenip zaman oldukca erken derken; Belki de elveda bile diyemezsin giderken!

Gençlik… Gelip geçti… Bir günlük süstü; nefsim doymamaktan dünyaya küstü.

Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti, iyi insanoğlu iyi atlara binip gitti.

Yalnızım diye üzülmüyorum şu sebeple biliyorum, yalnız insanoğlunun ihanet edeni de olmaz…

İsterseniz yaşam aşını verin; sayılı nimetler bal olsa yemem!

İçimizde bu kadar perişan hale getirilmeseydik; dışımızda bu kadar hürmetsizliğe uğramayacaktık.

Ey bir aileye bile hükmedemeyen ilerici. Üç kıtaya, yedi denize hükmeden ecdadın mı gerici?

İnsanın sevdiğini kaybetmesi, dişini kaybetmesi kadar ilginçtir. Acısını o an yaşar, yokluğunu yaşam boyu.

Uğruna ölmekse seni yaşatmak bin kere ölürümde adına kir sürdürmem, gururdur namustur bayrak ve sancak, aksa da kanım zalimi güldürmem!

 

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş