Eğitim

Atatürk Ve Devrimler – Niyazi Berkes Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Atatürk Ve Devrimler – Niyazi Berkes Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Atatürk Ve Devrimler kimin eseri? Atatürk Ve Devrimler kitabının yazarı kimdir? Atatürk Ve Devrimler konusu ve anafikri nedir? Atatürk Ve Devrimler kitabı ne konu alıyor? Atatürk Ve Devrimler PDF indirme linki var mı? Atatürk Ve Devrimler kitabının yazarı Niyazi Berkes kimdir? İşte Atatürk Ve Devrimler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Niyazi Berkes

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750836701

Sayfa Sayısı: 276


Atatürk Ve Devrimler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Yapı Kredi Yayınları Türkiye’de Çağdaşlaşma ve Türkiye İktisat Tarihi şeklinde başyapıtlarıyla Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş döneminde Türkiye’nin tarihsel ve toplumsal evrimini inceleyen Niyazi Berkes’in kitaplarını yayımlamaya devam ediyor. Atatürk ve Devrimler, Niyazi Berkes’in Mustafa Kemal Atatürk’ü layıkı ile anlama mevzusunda değişik zamanlarda kaleme alınmış yazılarından oluşuyor.

‘Atatürk’ü tanımak, yalnız yaptıklarının neticelerini listelemekle biten bir iş değildir…’


Atatürk Ve Devrimler Alıntıları – Sözleri

  • “Olayların yakın ya da uzak gelecekte varacağı neticeleri evvel sezme gücü, ulusal önderlere özgü bir özelliktir.”
  • “Okumuşun anlaması ihtiyaç duyulan şey budur: Gericilik diye bir şey yoktur, gerilik olmadıkça.”
  • “… Mustafa Kemal’i yalnız anmakla kalmaktan ne çıkar, eğer onun neyi bıraktığını yaşamıyorsak, giderek tersini yaşıyorsak?”
  • “Modern bir toplumda, ilerici halkın yanını tutmadıkça, ne Sartre para eder ne de Brecht.”
  • “Yüz binlerce Türk evladı, eğitimi süresince kafası bir sarık içine sıkışmış bir hocadan dayak yiye yiye yetişmiş, başkasının karşısında boyun eğmeyi ‘erdem’ sanmıştır.”
  • “Halkın haricinde kalan Halk Partisi de kendi içindeki kliklerin yarışma sahnesi haline geldi.”
  • “Darılmayalım, çoğumuz sallum sullum insanlarız…”
  • “Hıristiyan vatandaşın Müslüman yurttaş ile eşit olabilmesi Hıristiyanlığın, Müslümanlığa eşitlik tanıması ile olabilir!”
  • Gerçek kurtuluş ödevi, ulusların kendi istekleri ile, kendi güçleri ile yenilenme yol­larını bulma özgürlüğüdür. İleri ülkelerle aradaki boşluğu kapat­mak, bunu yalnız kendi güçleri ile bulunacak yollardan giderek yapmak kaçınılmaz bir koşuldur.
  • “İçine siyasal partizanlık giren bir ordu, partizan komutanlar elinde halk yada devlet düşmanı bir güç bile olabilirdi.”


Atatürk Ve Devrimler İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Kitap özünde oturup baştan sonrasında bir bütünsel metin olarak kaleme alınmamış. Ekseri Berkes’in yaşamının belli dönemlerinde değindiği mecmua, gazete, yazı şeklinde çalışmaların içinde bulunan metinlerden oluşan bir kitap.
İsim “Atatürk” ve “devrim” sözcükleri eksenine oturtulsa da kitabın özünde Atatürk’ten beklediğim kadar bahsedilmedi. Ben daha oldukça Atatürk’ün anlatıldığı bir içerik beklerken Osmanlı, Avrupa, dinler zamanı, medeniyetler çatışması şeklinde konuların içinde Atatürk’ün de eritildiğini gördüm yalnız. Şöyleki söyleyeyim: 270 küsur sayfanın en fazla 70 sayfasında salt Atatürk vardır. Kalanı Osmanlı’nın son periyodu, cumhuriyetin ilk yılları ve Batı’nın Osmanlı ve Türkiye üstündeki planları çerçevesinde aşama kaydediyor.
Gene de oldukça bilinçlendirici, informasyon yüklü bir kitap. Özelde Atatürk için almak, içerikten dolayı yanlış olacaktır; fakat genel bir Osmanlı’nın sonu, Türkiye’nin başı okuması için elverişli… (Herkez herşeyi farkedemiyorki bunuda farketsin)

Atatürk’ü tanımak, yalnız yaptıklarının neticelerini listelemekle biten bir iş değildir. Onu sadece, en aşağı bir yüzyılın zamanı içine koymakla değerlendirebiliriz. Bu ciltte bu açıdan yazdığım yazıları okuyacaksınız.’ (Niyazi Berkes)
Kişisel Anılar
Geçmişteki Anayasalarımız
1876 Anayasasının Öyküsü
Yüzyıl içinde Atatürk
Atatürk Zamanı
Devrimler ve Devrimciler
İhtilal, İnkılap ve Devrim
Aşar ile Şeriat
İlk Türk Devleti
Atatürk ve Laikliğin İki Kaynağı
Arnold Toynbee Türk Devrimini Nasıl Görüyor?
Rahip ‘Frew’ kimdi?
Toplum ve Devlet
Sosyal Devlet Kavramı Üstüne
Devlet ve Din Konusu Üstüne
Din ile Dünya Arası Sorunlar
Dinler Devrimci Olabilir mi? (BÜLENT K)

Ilk olarak zor bir kitapla karşı karşıya kaldığınızı bilmenizi isterim. Niyazi Berkes Cumhuriyet periyodu değerlerinden. Bir derya.
Kitap ismine bakmış olduğunuzda Atatürk ve meydana gelen devrimlerle ilgili malum yada duyulan şeyler anlatacağını düşünebilirsiniz. Ama öyleki değil heralde.
Osmanlı yeniliklerinden, ıslahatlarından yola çIkan Berkes bu durumu Atatürk dönemine kadar getiriyor. Ve sonrasında Devrimlerdeki sosyolojik yanları irdeliyor.
Sindirerek okunmalı. (Adem Kara)


Atatürk Ve Devrimler PDF indirme linki var mı?


Niyazi Berkes – Atatürk Ve Devrimler kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de Atatürk Ve Devrimler PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Niyazi Berkes Kimdir?

1908’de Kıbrıs’ta hayata merhaba dedi. 1927’de İstanbul Lisesi’ni bitirdikten sonrasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Kısmı’nde felsefe ve sosyoloji öğrenimi görmüş oldu. Bu sırada aynı fakültenin Tarih bölümünden de sertifika alan Berkes, bir süre Ankara’da Türk Ocağı Kütüphanesi’nde ve Türk Eğitim Derneği’nin kurduğu tecrübe etme lisesinde öğretmenlik ve müdürlük yapmış oldu. 1934’te üniversitenin tekrardan yapılanması esnasında Edebiyat Fakültesi’nin Felsefe Kısmı’nde sosyoloji asistanı oldu. Bir yıl sonrasında ABD’ye giderek Chicago Üniversitesi Sosyoloji Kısmı’nde çalıştı. 1939’da Türkiye’ye döndükten sonrasında Ankara’da Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi’ndeki sosyoloji doçenti olarak göreve süregelen Berkes, 1945’e kadar burada çalıştı. Aynı yıl tasfiye hareketi sonucunda kürsüsü kaldırıldı. Bunun üstüne gelişen vakalar sonucunda 1952’de yurtdışına gitti. Kanada’da McGill Üniversitesi İslâm Araştırmaları Enstitüsü’nde ilkin konuk profesör olarak vazife icra eden Berkes, 1956’da aslî profesör oldu. 1958-1959 içinde bu görevinin yanısıra Hindistan’da Aligarh Üniversitesi’nde de ders verdi, Pakistan, Endonezya ve Japonya’yı ziyaret etti. Emekli olduktan sonrasında İngiltere’ye yerleşen Niyazi Berkes, çalışmalarını burada sürdürdü. 18 Aralık 1988’de İngiltere’de Hythe’da öldü.


Niyazi Berkes Kitapları – Eserleri

  • Türkiye’de Çağdaşlaşma
  • Türk Düşününde Batı Sorunu
  • Atatürk Ve Devrimler
  • Unutulan Seneler
  • Teokrasi ve Laiklik
  • Türkiye İktisat Tarihi
  • Batıcılık, Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler
  • İki Yüz Senedir Neden Bocalıyoruz
  • Felsefe ve Toplumbilim Yazıları
  • 200 Senedir Neden Bocalıyoruz
  • Asya Mektupları
  • Türkiye’de Çağdaşlaşma
  • Batıcılık Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler 1
  • Batıcılık, Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler 2
  • İslamlık, Ulusçuluk, Sosyalizm
  • Batıcılık, Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler
  • 100 Soruda Türkiye İktisat Tarihi 1. Cilt
  • Patrikhane ve Ekümeniklik


Niyazi Berkes Alıntıları – Sözleri

  • Okumuşların Avrupa’ya gitmesinden hükümet son
    derecede kuşkulanır, onlara geçişlik vermezdi. Buna karşın şu yada bu yollardan birçok aydın memleket dışına çıkabilmişti.Çeşitli gösterim organlarında ve toplantılarda yavaş
    yavaş üç grup belirmeye başladı. Bunların birinin başlangıcında bulunan Ahmet Rıza, Fransa’da ziraat eğitim etmiş, dönüşünde Tarım Bakanlığı’nda vazife alarak bu
    bakanlığın hiçbir iş yapmadığını görmüş köylünün bilgisizlik yüzünden verimsiz olduğuna hükmederek ve
    köylünün sadece okulla kalkınacağına inandığından
    Eğitim Bakanlığı’na geçmiş, orada da bir iş olmadığı­nı görünce, Avrupa’ya gitmişti. Ilkin Abdülhamid’i
    devirmek, anayasayı yürürlüğe koymak, sonrasında da köylüyü okutmak lazımdı. (İki Yüz Senedir Neden Bocalıyoruz)
  • Katolik nüfusu ile Protestan nüfusu içinde şaşıran Rum kilisesi Osmanlı Devleti’nin eteklerinde yapışıyor ara sıra bu dinlere karşı ortodoksluğun himayesini elde eden kararlar koparıyordu. (Patrikhane ve Ekümeniklik)
  • XVIII. yüzyıla doğru ve bu yüzyılda bunların dört tanesi bilhassa oldukça önemliydi: silahtarlar, mirahorlar, bostancıbaşılar, kapıcıbaşılar. Oldukça mütevazı unvanlar değil mi? Birincileri padişahların silahlarına bakan, ikincileri padişahın ahırlarını temizleyen, üçüncüleri bahçe ve bostanlarına bakan, dördüncüleri de kapı bekçileri sanacağımız gelir. Halbuki gerçekte bunlar oldukça kuvvetli, oldukça azametli, oldukça varlıklı ve oldukça korkulacak adamlardır. Bilhassa bu dört tanesi sarayı, yalnız halkı değil boy boy vezirleri bile titretecek güçte bir yer haline getiren adamlar olmuşlardır. (Türkiye İktisat Tarihi)
  • Bu kadar elverişli şartlar içinde Türkiye’nin, ekonomik kalkınma, toplumsal değişme, modern uygarlı­ğa uyma işlerini başaramamış olmasını izah için, bu kuvvetlerin ötesinde sebep aramamıza lüzum yoktur. İlk yüz senelik bocalama hikayesindeki gözlemlerimiz; yersiz bir bedbinliğin değil, Türk toplumunun taşıdı­ğı büyük imkanların dar kafalı çıkarcıların elinde öldürülmüş olması karşısında Türk aydınının aciz kalı­şının verdiği acının eseridir. (200 Senedir Neden Bocalıyoruz)
  • Bugün meydana getirilen araştırmalardan öğreniyoruz ki gerçek niçin insanı güldürecek özellikte.
    Başkomutan eski Onbaşı Hitler yönetiyordu bu büyük savaşı!
    Her şey onun keyfine bakılırsa.
    Kendini dünyanın en büyük stratejisti sayan onbaşı Adolf’un askerlikte öğrendiği şey, Birinci Dünya Savaşı’nda onbaşı rütbesinde olan bir askerin öğrenebileceği şeydi. (Unutulan Seneler)
  • Çin imparatoru olan Kubilay Han 1281 senesinde Japonya’yı zaptetmek için çok büyük bir armada hazırlamış. Bunun hikâyesini Kyoto’yu ziyaretim esnasında öğrendim. Kubilay Han 1275-1279 içinde Japonlardan haraç istiyor. Reddedilince, efsaneye bakılırsa 4000 (tarihçilere bakılırsa sadece 350) vapur ve gene efsaneye bakılırsa 150000 (tarihçilere bakılırsa 100000) askerlere hazırladığı donanma yelken açıyor. Kıyılara kadar geliniyor, hatta bir iki yerde çıkarma da yapılıyor. Tüm Japonya korku içinde. Fakat Kami (Tanrı) onlara acıyor. Görülmedik bir tayfun gönderiyor. Kubilay Han’ın birliği paramparça oluyor. Japonların meşhur “Kamikaze” sözcüğü o zamandan kalma. “Tanrısal Fırtına” demek. Son Pasifik harbinde düşman üzerine dalma hücumu yaparak ölümü göze alan pilotlara verilen ad buradan gelme. (Asya Mektupları)
  • Naziliğe yataklık eden öteki bir çevre, Turancı emekli generaller ile onların tesiri altında bulunan, eski Enver Paşa Turancılığı kafasından kurtulamamış olan kimi subaylardı. Zeki Velidi, Türkiye’ye Atatürk’ün ölümünden sonraki gelişinde Turancı paşaların kendi çevresinde toplaştıklarını Hatıralar’ında iddia eder. Bunların en tanımınışı değilse bile fabrikatörlüğü dolayısiyle en zengini bulunduğunu tahmin edebileceğimiz Nuri Paşa, Ufak Yalı’da Çamlık gazinosunda onun şerefine ziyafet vermiş (s. 603). Toplantıya Enver Paşa’nın üvey kardeşi olan Nuri Paşa’dan başka amcası Halil Paşa, Hüseyin Hüsnü Erkilet, Cafer Tayyar, Mürsel Paşalarla Türkistan’da görmüş olduğu başka subaylar da çağrılıymış. “Bu toplantı esnasında bahçeye adam sokulmadı” söylediğine bakılırsa, sadece kendi aralarında konuşulabilecek şeylerin konuşulmuş olduğu anlaşılıyor. Bu adların çoğuna daha sonraları von Papen-Saracoğlu dolayısıyla rastlayacağımız için bir tahmin yapabiliriz: ya Nazi makamları ile görüşülecek “Turan Devleti” problemi, ya da Nazi yanlısı bir iktidar değişikliği konusu konuşulmuş olabilir yoksa, Turan ülküsü serüvenlerine uzaktan yakından karışmış olan bu kişiler yalnız hovardalık serüvenlerini mi konuşmuşlardı?
    Bu generallerin en önemlilerinin Milli Şef’ten oldukça Mustafa Kemal düşmanı olan kişiler oluşu ilginçtir. Bilhassa iki tanesi: İkisi de Nazi Doğu cephesi açıldıktan sonrasında gazetelerde cenk durumunu özetleyen yazılar yazan; sık sık Alman generallerine ders veren Hüseyin Hüsnü Emir Erkilet ile Ali İhsan Sabis ikisi de Almanca
    Türhische Post gazetesinde maaşlı görevli. Birincisinin adı daha
    mühim. İleride Nazi belgelerinde dışardaki eylemler üstüne informasyon edineceğiz. İçerdeki emekleri ise en oldukça Çınaraltı adlı dergide çıkan açık faşizm propagandası niteliğindeki yazılarında görülür.
    Bu derginin kendisi basın çevresinin en tanınmış ırkçı-turancı
    dergisiydi. Derginin başlangıcında görünüşte bu şekilde şeylerle ilgisi olmayan iki Babıali ozanı bulunuyordu. Bunların birincisi olan Orhan Seyfi Orhun’un, sonraları Milli Şef’in partisine alındığını, Meclis’te onun başta gelen şakşakçısı bulunduğunu da göreceğiz. Bu dönemde bunlar bu Çınaraltı dergisinin arkasını örten paravan rolündeydiler. (Not: bu kitapta oldukça kez CHP yerine “Milli Şef’in partisi” deyimini bilerek kullanıyorum; onu şeften ilkin ve şeften sonraki partiden ayırmak, onların üyelerini eleştirilerime karıştırmadığımı göstermek için). (Unutulan Seneler)
  • Protestanlar, Türklerin gittikleri yerlerde dinlere özgürlük verdiklerini görerek bir devletin tuttuğu tek bir resmi dinle tüm halkı zorla sokması siyasetini kötülüyorlar din ve devlet ayrımı rejimini istiyorlardı. (Patrikhane ve Ekümeniklik)
  • Eskiden kalmış Türk aydınlarının Milli Kurtuluş Savaşı’ndan bir şey öğrenmemiş olması insanı şaşkınlıklar içinde bırakacak seviyede olmuştur. (Batıcılık, Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler 2)
  • Büyük adam önderliğinin aslolan anlamı da budur. Atatürk devrimleri dediğimiz devrimlerin derhal hiçbirini Atatürk buluş etmemiştir. Hepsi ondan ilkin düşünülmüştür. Ama bu düşünülmelerin asla sonu gelmezdi. Düşünüleni bir vuruşta eyleme çevirmektir önderlik sırrı! Hele o, ortalığı kaplayan gericilerin en mukaddes saydığı, en dokunulmaz, en tabu saydığı kadınlık problemi üstüne “gordiyon” kılıcını indirirse. Bugün bu şekilde bir önderin yokluğunun hasreti içindeyiz. (Teokrasi ve Laiklik)
  • Merkantilist devletlerin siyaseti yalnız dış ticareti teşkilatlandırmakla kalmiyordu. Mühim olan şey, elde edilmiş servetlerin, İspanya ve Osmanlılarda yapıldığı şeklinde heba edilmemesi, ekonomik verimliliği olacak işlere yatırılmasıdır. Bu gelişmelerin bir ihtimal en önemlisi yeni bir tüccar tipinin ortaya çıkmasıdır. Yeni tecim o zamana kadar âdet olan tecim loncalarıyla başarılamazdı. Sermayeleri bir araya getiren ortak hisseli firmalar bundan hayata merhaba dedi. Yeni ticari girişimlerin büyük ana paraya ihtiyacı vardı. (Türkiye İktisat Tarihi)
  • Merkantilizm: üllkenin refahini, haiz olduğu altın ve gümüş şeklinde kıymetli madenlere bağlayan, ülkedeki kıymetli maden yataklarının işletilmesine ehemmiyet veren ve ihracı artırıp ithalatı azaltmaya çalışan ekonomi öğretisi. (Patrikhane ve Ekümeniklik)
  • Bu “bilgisiz ve dejenere ulusa yardım değil, cenk lâyıktır.” (Türkiye’de Çağdaşlaşma)
  • Abdülhamit rejiminin efsaneye ve yalana dayanan ideolojisi göz önündeki gerçeklerin rağmına, kahramanca bir inatçılıkla otuz üç yıl sürdü; Türk toplumu Batı uygarlığının şahmerdanı altında sıkıştırıla sıkıştırıla teneke şeklinde kupkuru, ipince bir hale getirildi. Türk toplumunu bu hale getirdikten başka düşün yaşamını da kuruttu; üstelik Batıcılığı da, Osmanlıcılığı da, İslamcılığı da adamakıllı dejenere ederek üçünün de iflasını meydana çıkardı. Üçünün de Türk toplumunun kalkınmasına yetersizliğini, ona hiçbir faydası olmadığını kanıtlama etti. (Batıcılık Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler 1)
  • Hazine sıkıntısını gidermek için son olarak deva olarak başvurulan bu yoldan, sikkelerden çalınan değerlerle hazineye gelir sağlanıyorsa da bu, gerçekte halkın geçim sıkıntısını artıran, cemiyet ekonomisini daha da baltalayan bir tutumdu. (Türkiye’de Çağdaşlaşma)
  • bugün çoğumuza bakılırsa Batılılaşmış olmak
    Batının tüketim ekonomisinin kapışıcısı olmak, hatta çöplenicisi
    olmaktır. Bundan değişik ve buna üstün bir görüşün
    Tanzimat’ta ortaya çıkmış olmasının sebebi, sanıma bakılırsa
    bir taraftan Avrupa uygarlığının hemen hemen bugünkü kadar, kişinin
    (bilhassa hanım kişilerin) başını döndürecek, ağzının
    suyunu akıtacak çeşitte ve bollukta tüketim eşyası uygarlığı
    haline gelmemiş olması; öte taraftan da, onu görenlerin
    çoğunda hemen hemen bu eşyaya karşı iştahların kabarmamış
    olmasıdır. Gelen tüketim eşyası da (1830 yıllarında bile
    makarnadan ayakkabıya kadar oldukça şey gelmeye başladı)
    hemen hemen daha bizde el ile de olsa yapılabilecek şeylerdi.
    Gerçi tüketim eşyasının hayatta, bilhassa dış görünüşlerde
    tesirleri belli olacak hale gelmişti. Ahmet Vefik Paşa
    şeklinde aklı azca oldukça ekonomiye yatık birinin yerli malı kullanma
    gayretleri bir antikalık şeklinde kaldı. Daha o zamandan,
    Batı tesiri altında kalmış halklar içinde en oldukça
    Türkler dış görünüşte en oldukça değişmeye başladılar; bilhassa
    kılık-giyim, sakal-bıyık “devrimleri” dönem dönem
    tekrarlanmıştır. Halbuki, Japon, Rus, Hint toplumlarına
    tesir, bu derecede olmadı yada buna fırsat vermediler.
    Bugün çatal bile ne Hint toplumuna, ne de Japon toplumuna
    iyice girip yerleşememiştir. (Batıcılık, Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler)
  • Vaktiyle, Lausanne konferansında çetin didişmelerden sonrasında anlaşmaya varıldığında, avuca giren kuşu kaçırmış olmanın hıncıyla İngiliz delegasyonunun başı Lord Curzon şu şekilde demiş: ” Davayı kazandınız, size istediklerinizi derhal hepsini bahşettik. Fakat unutmayınız ki bigün gene bizim yardımımıza muhtaç olacaksınız. Bir gün mali güçlükler sizi umarsızlık içine koyunca, bütçenizi denkleştirmenin mümkün olmadığını görünce, hatta memurlarınızın maaşlarını veremez hale erişince gene bizlere gelecek ve Paris’ten Londra’dan yardım isteyeceksiniz. İşte o süre, şimdi elde etmekle iftihar ettiğiniz hakların çoğunu birer birer yine elinizden alacağız. ” (200 Senedir Neden Bocalıyoruz)
  • Aklını oynatmamış bir kişinin bu denli kesinlikle konuşmasına bakınca, “eee, elinde herhalde belgeler olmalı? değil mi?” dersiniz organik olarak. (Unutulan Seneler)
  • Adil olmayan bir fiil, bir toplumun tüm kişileri tarafınca desteklense ve yürütülse bile, gene de hakkaniyet değildir; o gene bir istibdat olur. Namık Kemal iradenin çoğunluk tarafınca uygulanmasını bile istibdat saydığı halde, hakların uygulanmasının hükümdara devredilmesini istibdat saymıyordu. (Türkiye’de Çağdaşlaşma)
  • Batılılaşma
    işini toplumda hiçbir değişiklik yapma yapmadan çarşıya gidip
    eve öte beri alır şeklinde Avrupa’dan uygarlık malı almak,
    en komiğinden Hamdullah Suphi şeklinde Suriye hacıağaları
    tarzında nargile ve ibriklerle çevrili sedirlerde Türk harsı
    oyunu oynamak, en ağırından da, Türk toplumunu Alman
    yada Amerikan medeniyetinin petrol kumpanyalarına ve
    ana para konsorsiyumlarına ihale etmek anlamına gelir. (Batıcılık, Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş