Eğitim

Bir Şeyler Eksik – Bülent Somay Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Bir Şeyler Eksik – Bülent Somay Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Bir Şeyler Eksik kimin eseri? Bir Şeyler Eksik kitabının yazarı kimdir? Bir Şeyler Eksik konusu ve anafikri nedir? Bir Şeyler Eksik kitabı ne konu alıyor? Bir Şeyler Eksik PDF indirme linki var mı? Bir Şeyler Eksik kitabının yazarı Bülent Somay kimdir? İşte Bir Şeyler Eksik kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Bülent Somay

Yayın Evi: Metis Yayıncılık

İSBN: 9789753426053

Sayfa Sayısı: 128


Bir Şeyler Eksik Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bu kitap ruh çözümü hakkında bir kitap değil; psikanalitik teoriden alıntılar ve tartışmalarla ilerlemiyor. Tersine, psikanalizin gündelik hayatta iyi mi işe yarayabileceğine dair ipuçları sunmaya çalışıyor. Bu yüzden de en oldukça kullandığı noktalama işaretlerinden biri sual işareti. Bu sebeple, bilhassa pop-psikoloji ve pop-psikiyatri alanlarında zannedildiği benzer biçimde, psikanalizin bir yanıt verme/çözüm sunma tekniği değil, bir sual sorma yöntemi bulunduğunu anlatmaya çalışıyor. …


Bir Şeyler Eksik Alıntıları – Sözleri

  • Bu sebeple çoğu zaman sevmeyi becerecek kadar kendi benliğimiz­den feragat etmeyi bilmiyor, arzulamayı becerecek kadar da bilinmeyene ve tehlikeli olana yelken açmaya cesaret edemi­yoruz. Sevemediğimiz ve arzulayamadığımız süre da geri­ye yalnızca imrenmek kalıyor. Öyleyse kıskanmanın sevginin/aşkın ya da arzunun/tutku­nun bir yan ürünü olduğu efsanesini bir yana bırakabiliriz.
  • Şövalyeler hakikaten kurtarıcı mıydı? 13. ve 14. yüzyıllarda­ bazı kayıtlardan biliyoruz ki, bu şövalye denen ve mes­leği savaşmak olan minik soylular, Batı ve Orta Avrupa’nın kırlık bölgelerine dehşet saçmışlar onyıllar süresince. Savaş ol­madığı süre işi olmayan kuvvetsiz kalan, ellerinden hiçbir üretken iş gelmeyen bu takım, bilhassa saldırı faaliyetleriyle meşhur. O denli ki, bir yöre piskoposunun, şövalyelerin asil bayanlara saldırı etmesini yasaklayan hususi bir “genelgesi” bile var.
  • Tarihteki en meşhur “zırhlı” fi­gürlerden birisi ise bal benzer biçimde hanım: Jeanne d’Arc. Zaten zaval­lı Jeanne’ın kilise tarafınca yakılmasının esas bahanelerin­den birini de giydirilmiş olduğu bu zırh oluşturuyor.
  • Akhilleus, Bri­seis adlı tutsak kadının kime ilişik olduğu tartışması yüzünden Agamennon’a kızıp çadırına çekilmişti. Ama muharebeye geri dönüş sebebi (ki bunun sonu olaca­ğını da biliyordu), Patroklos’un onun kılığını (şu demek oluyor ki zırhını) gi­yip muharebeye giderek Hektor tarafınca öldürülmesiydi. Akhil­leus-Patroklos aşkından daha büyük bir aşk hayal edilebilir mi? Bakmayın siz Patroklos’u el çabukluğuyla Akhilleus’un “kuzeni” yapıveren heteroseksist Amerikalıların çekmiş olduğu Troy filmine!
  • “Delilik aynı şeyi yeniden yeniden yapmış olup,
    her defasında başka bir netice çıkmasını beklemektir.”
  • Bazı insanoğlu dinlemezler, siz konuşurken bir sonraki konuşmalarını hazırlarlar..
  • Hepimiz kıskanırız, devamlı. Eğer kıskanmasaydık, herhangi bir şeye haiz olduğumuzu iyi mi anlardık
  • Eksik doldurulamaz, kapatılamaz, kamufle bile edilemez. Marifet eksikle beraber yaşamasını öğrenmekte.
  • ”Otuz dokuz anahtarımın olması hiçbir şey ifade etmez. Bana yasaklanmış olan kırkıncı kapının ardında yatar arzu.”


Bir Şeyler Eksik İncelemesi – Kişisel Yorumlar

”Psikanaliz doğruları bilmez, onları aramamıza destek olabilir yalnız.”
Bülent Somay
Psikanalizi merkeze almaktan oldukça onu kılavuz edinen Bülent Somay’ın, söylence tarzında yazıya döktüğü güzel kitabı. İnsana dair yaşamsal bir oldukça temel mevzu üzerine (bilhassa aşkın ve cinselliğin) hem eleştirel hem de nüktedan bir üslupla, insandaki genel-geçer bir duygu olan noksan hissiyle karışmasıyla ortaya çıkan karmaşayı oldukça iyi işlemiş.
Bir taraftan zamanı kişilikler ve temsil ettikleri anlamlarla, öteki taraftan mitolojik adların sembolize edilişiyle oluşturulan anlamlar üzerine çeşitli çözümlemeler yapmış. Bu noktada da oldukça başarıya ulaşmış diyebilirim. Yerli kitaplarda pek bu şekilde başarıya ulaşmış işler ortaya çıkmıyor malesef. Dolayısıyla bu kitap oldukça güzel bir tat bıraktı diyebilirim. İlgilisine şimdiden keyifli okumalar.
– Sendeenn uzakta hep bir şeyler noksan
+ Üzgünüm sevgilim o benden kaynaklanmıyor. (Uğur De Molinari)

Eksik bir şey mi var hayatımda, Gözlerim niçin sık sık dalıyor: “Eksik bir şey mi var hayatımda
Sema kimi zaman ciğerime doluyor.”
Ali Atay’ın (Mecnun) seslendirdiği bu şarkı oldukça mühim bir gerçeği, insanoğlunun doğuşuyla beraber düşmüş olduğu “eksiği” vurguluyor. Ne de olsa her şarkı, her anlatı bilinçdışının bir dışa yansıtım değil mi. Freud’dan beri en minik dil sürçmelerinin bile bilinçaltına bastırılmış olanın ortaya çıkışı bulunduğunu biliyoruz.
Fransız psikanalist Jacques Lacan’a bakılırsa “noksan”, doğan olduğumuz anda eksikliğini hisettiğimiz fakat adlandıramadığımız ontolojik bir histir. Anneyle bütünlüğün kaybolduğu evreden sonrasında bu eksiklik hissi giderek artar. Kültür eğer kadınsanız size bu eksiğin iki bacağınız içinde olmayan şey bulunduğunu söyleyecektir. Sonra bu eksiği adam giysilerine özenerek, çocuk yaparak gidermeye çalışacaksanızdır. Eğer erkekseniz size vaad edilen fallus (penis iktidarı) vaadi hiçbir şekilde yerine getirilmeyecektir. Yani asla bir fallusunuz olmayacaktır. Siz her ne kadar varmış benzer biçimde yapsanızda.
“Fallus bir eksiğin gösterenidir.”
Bu yüzden birçoğumuz vardı da kaybettim kafasında yaşar. Oysa asla olmamıştır ki.
Peki tüm bu kuramsal açıklamaların bizim yaşantımıza tesiri ne ki diyeceksiniz. Acele etmeyin. Fallus eğer bir gösterense ve “…mış” benzer biçimde yapmaksa bu karşımıza bir çok kez
polisin elindeki cop, babanın tokadı, kocanın dayağı, ABD’nin füzeleri olarak çıkar. Oysa bunların hiçbiri eksiği gidermez. Bir eksiğe haiz olmanın bilincinde olmak orantısız sertliği de bununla beraber getirir. Yani hepimizin bilmiş olduğu şeyler:
İşkence, dayak, cenk.
Eksik kapanmış oldu mı. Hayır. Daha da fazla açıldı.
Ama yok bu sefer de bir keyif hırsızı bulmak lazım şimdi, günah keçisi. Eksik var ise eğer birileri onu çalmıştır bizlerden.
Kimdir bu keyif hırsızları: Kimi süre türbanlı kızlar, kimi süre siyah adam. Onlarda ne olursa olsun bir şeyler vardır bizlerden çalınan. Eksiği kendisine dert etmiş olanın patolojik çıkarımlarıdır bu.
Oysa marifet eksikle birlikte yaşamasını bilmektir.
İşte bu eksikten içe dönük olursak melankoli, depresyon, umutsuzluk çıkıyor, dışa dönük olursak sertlik, katliam, saldırı ve cenk.
Birçoğumuz beyaz atlı prensi bekleyerek geçiriyoruz yaşantımızı. Ne meydana getirecek gelip. Eksikten doğan o umutsuzluğa teselli olacak. Oysaki fantezilerimizde ürettiğimiz o beyaz atlı prens ya da prenseslerin hiçbir gerçekliği yok. Özelliği ulaşılamıyor olmaları. Ulaşılınca arzu bitiyor bundan dolayı. Evlendikten oldukça değil üç dört ay sonrasında o beyaz atlı prensin her şeyine tanık olup prensesin de her şeyine haiz olduğumuz anda sihrin bozulması benzer biçimde. Biz arzulamayı arzuluyoruz. Arzunun nesnesini değil. Tıpkı kıskanmayı arzuladığımız benzer biçimde. Kıskanmakla oral döneme, çocukluğumuza, tek aşkımız olan anneyle tümgüçlü bir tüm olduğumuz anlara gerilediğimiz benzer biçimde.
Aşk denilen durum aslen romanlardan oldukça psikiyatrinin bir konusu. Eh romanlarda azca oldukça psikiyatriye can veren yaşam pınarları değil mi. Freud’un Dostoyevski’ye neler borçlu bulunduğunu erbabı bilir.
Aşk dediğimiz şey anneden koptuktan sonraki şu demek oluyor ki bir ben olarak yaşama adım attıktan sonraki o eksikliği gidermenin bir tonu yalnız. Bu anlamda Bülent Somay’ın Lacan’dan yola çıkarak söylediği benzer biçimde;
Cinsel ilişki diye bir şey yoktur.
Peki ne vardır. Devamlı bir arayış vardır. Arzuyu arzulamanın o derin bağımlılığı vardır. Cinsel ilişki üzerine söylenen söz vardır yalnız. Sevişirken bile kendimizle sevişiriz. Karşıdaki bizim için yalnız bir aynadır.
Ne kadar vahim bir durum değil mi. Size şu şekilde içinde duygusal cümlelerin geçmiş olduğu bir araştırma yazmak arzu ederdim fakat bu kitap o şekilde bir kitap değil. Öyleki olması benim için daha iyi oldu. Kişisel gelişim kitapları adı altında kağıt israfı yapmak yerine bu şekilde kitaplar yazılmalı. Aslında bu şekilde kitaplar okunmalı.
Bu sebeple bu aşk, cinsellik benzer biçimde konuların cılkı çıktı. Ağzı olan konuşuyor. Oysa gerçekler acı vermeden sümen altı ediliyor.
Bakın gene bilinçdışımız devrede. Sadece duymak istediklerimiz devrede. Biz noksan varlıklarız. Bu eksiğin o şekilde ya da bu şekilde bilincinde olan varlıklarız. Ne kadar insan olabildiğimiz bu eksiği iyi mi doldurduğumuza bağlı.
“Hepimizin en temel gereksinimlerinden kabul edilen ilişik olma ihtiyacı (rahme dönüş, içerilme, kabullenilme, pohpohlanma) ile Marx Paradoksu (“Beni üye olarak kabul edecek kulübe ben üye olmam”) arasındaki savaşın sonu yok. Ve tüm sertlik de işte buradan çıkıyor. Ya dışa yönelik bir sertlik, hiddet, uzlaşmazlık, saldırganlık, karıdövücülük, ya da kendine yöneltilmiş sertlik, çıkışsız, ölümcül bir depresyon.”
Orta yol için (bu tabiri de asla sevmem) ilerleyen satırlarda kendi ideolojisi açısından “diğeri” ile bir bağlantı kurmada buluyor çözümü Bülent Somay. Devrimci bir praksisle ötekiyle eleştirel, dayanışmacı iletişime geçebilen bir insan, kendi benine saplanıp kalmadan, ötekiyle varolacağını bilmiş olduğu an bu iki çıkmazdan, içe ve dışa dönük şiddetten kurtulabilir. En önemlisi de bizi pre-ödipal döneme geri çeken “mutlak” arayışından kurtulmak, bırakmak.
Biraz zor iş sanki yaşamak.
Son olarak Lacan’ın “Eksik”, “Ayna Evresi” benzer biçimde kavramlarını ve “Kadın Yoktur”, “Cinsel İlişki Yoktur” benzer biçimde iddialarını idrak etmek için ideal bir eserlerden birisi. Zaten fazla yok böylesi kitaplar. Metis farkı diyelim. (Andrey Rublyov)

Kitap belirli mevzular üstüne yapılmış tespitler, yorumlardan ibaret. Bu yorumlar maddeler halinde düzenlenmiş. Çoğunlukla Woody Allen referans alınmış ki Woody Allen hayranı biri olarak bundan oldukça memnun kaldım. İki noktaya itiraz edeceğim;
1. nokta sayfa 17’de;
”Bir metnin yazarı/yönetmeni tarafınca iyi mi anlamlandırıldığı, bizim onu anlamlandırma çabamızda mühim bir yer tutmaz. Nasıl tutabilirdi ki aslına bakarsan? Bizim aradığımız şey o metnin hakikati değil, kendi hakikatimiz.”
Şimdi benim bunu kabul etmem mümkün değil. Bu mantık yüzünden sevdiğim kitaplar, filmler hakkında ipe sapa gelmez sayısız yorum okudum internette. Gerçi bir sonraki paragrafta Bülent Somay şu şekilde devam ediyor; ”Madem hakikat öznel, öyleyse uydur uydur söyle, benzer biçimde bir yere gittiğim sanılmasın.”
Bülent Somay evrensel bir hakikat yoktur diyor özetle. İki özne arasındaki her etkileşim yeni anlamlar, hakikatler yaratır diyor. Kısmen katılıyorum, katılmak işime geliyor; bundan dolayı, sevgiyi, aşkı oldukça fazla mekanik tanımlıyorum, tamamen materyalizme indirgiyorum ben. Ama Bülent Somay’ın bakış açısıyla sevgi/aşk birazcık daha anlamlı bir hale geliyor ve bu sayede karşı cinsle kurduğum duygusal bir ilişki daha hususi olabiliyor. Tabii bu bir yanılsama, kendini kandırma olabilir. Zaten ölümün olduğu ve evrensel bir hakikatin olmadığı(Bülent Somay da yok diyor) bir dünyada her şey çokça kendini kandırma/avuntudur.
Bu noktada kendisine katılmıyorum. Yazarın ya da yönetmenin eseri iyi mi anlamlandırdığı, bizim onu anlama çabamızda mühim yet meblağ ya da tutmalıdır. O anlamlandırmanın bizim için ne kadar anlamlı olup olmadığı değerlendirilirken Bülent Somay’a katılabilirim fakat.
2. nokta sayfa 92’de; ”Kuşkusuz kanun tacizci babayı cezalandırıyor ara sıra, fakat ensest suçundan değil, bayağı rahatsız etme ya da saldırı suçlarından”
Bu cümleyi neye istinaden yazdı bilmiyorum. Fakat kitabın başlangıcında yapmış olduğu (arka kapakta da yer edinen) bir eleştiriyi bu aşamada kendisine yöneltmek durumundayım ben; ”…hakikat adına birkaç genel-geçer doğru kırıntısının da evrensel bir hakikati temsil ettiğine inanırlarsa, ortaya bu disiplinler adına uygulanan bir diktatörlük dizisi çıkar ki…”
Bunlar haricinde oldukça sevmiş olarak okuduğum bir kitap oldu. Bir çok yerde oldukça fazla hak verdim. Zaten bildiğim bazı şeylerin daha sağlam temellere oturmasına vesile oldu bu kitapta okuduklarım. Tavsiye derim.
Kitapta adı geçen bazı güzel eserleri de tavsiye durumunda yazıyorum;
Filmler:
Woody Allen – Bananas, Annie Hall
Pedro Almodovar – Annem Hakkında He şey
Alfred Hitchcock – Sapık
Luis Bunuel – Arzunun O Belirsiz Nesnesi
Elia Kazan- Arzu Tramvay
Stanley Kubrick – 2001: Bir Uzay Destanı
Pier Paolo Pasolini – Teorem
Kitaplar:
Georges Bataille – Annem
Italo Calvino – Varolmayan Şovalye
Cervantes – Don Kişot
Joseph Conrad – Karanlığı Yüreği
Ursula le Guin – En Uzak Sahil
John Milton – Kayıp Cennet
Şarkılar:
Leonard Cohen – I Tried to Leave You (Utku Turhan)


Bir Şeyler Eksik PDF indirme linki var mı?


Bülent Somay – Bir Şeyler Eksik kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de Bir Şeyler Eksik PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Bülent Somay Kimdir?

1956’da İstanbul, Bakırköy’de hayata merhaba dedi. 1972’de girmiş olduğu Boğaziçi Üniversitesinden 1981 senesinde, İngiliz Edebiyatı branşında lisansüstü derecesiyle ayrıldı. 1982-83 yıllarında Montréal McGill Üniversitesinde bilimkurgu alanında doktora emek vermesi yapmış oldu, sadece doktora derecesini almadan İstanbul’a döndü. 1983’ten bu yana Akıntıya Karşı, Zemin, Birikim, Demokrat ve Defter dergilerinde tecrübe etme ve yazıları yayımlandı. 1984-1995 yılları aralığında Mozaik Müzik Topluluğunun bir üyesi olarak, 1995’ten sonrasında ise bağımsız olarak müzik çalışmalarını sürdürdü. Metis Yayınları’nda fantazi ve bilimkurgu dizilerinin editörlüğünü yapmış oldu. 1986-1994 yılları aralığında yazdığı siyasal makalelerini Geriye Kalan Devrimdir (Metis, 1997) adlı kitabında, sevilmiş olduğu şarkıların sözlerinden hareketle yazdığı denemelerini Şarkı Okuma Kitabı’nda (Metis, 2000) topladı. Tarihin Bilinçdışı (2004), Bir Şeyler Eksik (2007) ve Çokbilmiş Özne (2008)Metis yayınlarından çıkan öteki kitaplarıdır. Ütopya, Distopya ve Bilimkurgu hakkında yazılarını derlediği The View from the Masthead: Journey through Dystopia towards an Open-Ended Utopia kitabı 2010’da İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafınca yayımlandı. 2002’den beri Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Kısmı’nde öğretim görevlisi olarak iş yapmaktadır. Bülent Somay bununla beraber İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler Yüksek Lisans Programı Direktörüdür. Devrimci Sosyalist İşçi Partisi mensubudur.


Bülent Somay Kitapları – Eserleri

  • Bir Şeyler Eksik
  • Şarkı Okuma Kitabı
  • Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane
  • Tarihin Bilinçdışı
  • Oldukça Bilmiş Özne
  • Geriye Kalan Devrimdir


Bülent Somay Alıntıları – Sözleri

  • Aynı şekilde, bilimkurgu romanlarının iyi niyetli pozitivist çabalarının aslen göz ucuyla görülen tekinsiz Gerçek’i evcilleştirme gayretinden başka bir şey olmadığını da fark edebiliriz bu yolla. Yoksa, Bilim kurgu tarihinde yüzlerce, binlerce örneği bulunan “başka türle karşı karşıya gelme” öykülerinin ne anlamı olabilirdi ki? Yabancı, uzaylı bir ırk gelip dünyayı fethetmeye kalkar. Ya da tam tersine, insanoğlu gidip onların gezegenlerini fethetmeye çalışır. Bunun bir sömürgecilik/elkoyuculuk metaforu bulunduğunu keşfetmek kolaydır. Bilim kurgu yazarı kendi ideolojik konumuna bağlı olarak, bu durum hakkında köktencilik, liberal, hatta anarşist bir yorum yapabilir. Ancak içerikten Bilim kurgu formuna geçiş çalışmasını incelediğimizde, mühim olanın sömürgecilik metaforu değil de, “diğeri”nin sadece “pozitif bilim” içine çekilerek evcillestirilebilen Gerçek çekirdeği bulunduğunu fark ederiz. Marslı yeşil yaratiklardan kızılderiliye ya da Afrikalı siyaha aktarım yapmak kolaydır, fakat aynı metaforun tüm “ötekiler”, bayanlar, ezilen sınıflar, Cinsel, politik ve bölgesel ötekiler için de işlemekte bulunduğunu ve tamamı karşısında hissedilen dehşet duygusunu bilimselleştirme yöntemiyle örtmeye çalıştığını görmek, yepyeni bir içgörünün kapılarını açar bizlere. (Tarihin Bilinçdışı)
  • Tabii ki her öykü onu anlatanın kimliğine, ideolojik terciklerine bakılırsa belirlenecek. (Tarihin Bilinçdışı)
  • Ama korkuya deva olan bir şey var: Müzikle uğraşmak. (Şarkı Okuma Kitabı)
  • Herkes “aslında” bulunduğunu iddia etmiş olduğu şeyin bir karikatürüne dönüşür zaman içinde. Her özne kendisini minimum bir (aslen iki) “öteki” yaratarak kurar… (Oldukça Bilmiş Özne)
  • Freud’un neredeyse bir çağ ilkin söylediği benzer biçimde, “Eşcin­selliğin bir avantaj olmadığına kuşku yok, sadece utanılacak bir şey, bir kusur yada bir aşağılanma sebebi olduğu da söylenemez ; hastalık kategorisine dahil edilemez.” (Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane)
  • Hepimiz kıskanırız, devamlı. Eğer kıskanmasaydık, herhangi bir şeye haiz olduğumuzu iyi mi anlardık (Bir Şeyler Eksik)
  • Bir hanım, bir adam, bir “diğeri” çıkıp, bizlere varlığından haberdar olmadığımız, şüphe bile duymadığımız bir “ben”imizi aynasında gösterdiğinde, o “ben”e, kendimizdeki yeniye, şaşkınlık verici, şaşırtıcı olana aşık oluyoruz. (Şarkı Okuma Kitabı)
  • Kuşkusuz her dahice yorum, kısa zamanda cehaletin bayrağına dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. (Oldukça Bilmiş Özne)
  • Bazı insanoğlu dinlemezler, siz konuşurken bir sonraki konuşmalarını hazırlarlar.. (Bir Şeyler Eksik)
  • Le Guin: Bir mum yakmak, bir gölge düşürmektir. (Şarkı Okuma Kitabı)
  • “Bilinen biinenler vardır.Bunlar bildiğimizi bildiğimiz şeylerdir. Bilinen bilinmeyenler vardır.Yani,bilmediğimizi bildiğimiz şeyler vardır. Ama bir de bilinmeyen bilinmeyenler vardır. Bilmediğimizi bilmediğimiz şeyler vardır. ” (Oldukça Bilmiş Özne)
  • Eksik doldurulamaz, kapatılamaz, kamufle bile edilemez. Marifet eksikle beraber yaşamasını öğrenmekte. (Bir Şeyler Eksik)
  • Mısır papirüsünde, timsah tezeğinin doğum kontrolü için iyi mi kullanılacağı anlatılıyordu. Keçi barsağından meydana getirilen ilk prezervatiflerden 1960’ta keşfettiğimiz doğum denetim hapına kadar insanlık zamanı, üreme, çoğalma riskini almadan sevişmenin yollarını aramamızın hikayeleriyle dolu. (Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane)
  • Pas tekrardan demire dönüşmez, kırılan vazoyu yapıştırsanız da aynı çiçeklik olmaz artık; kemiklerden yaşayan bir dinazor çıkaramayız. Ama pasa bakarak demirin şeklini, kırıklara bakarak vazoyu, kemiklerden dinazor canlısını hayal edebilir, zihnimizde kurabiliriz. (Tarihin Bilinçdışı)
  • Çocukluk diye adlandırılan bir kurumun içine doğuyorduk bir kere. Yarım insandık, hatta hemen hemen indan olmayan bir şey, insan taslağı. (Şarkı Okuma Kitabı)
  • * Özenti başarısızlığa uğrayınca haseti doğurur. (Oldukça Bilmiş Özne)
  • “Bir cağın egemen fikirleri, o dönemin egemen sınıfının fikirleridir”, amenna. Peki fakat o dönemin ezilen sınıflarinın fikirleri, duyguları nereye gitmiştir bu denklemde? Tabii ki bastırılmış, o dönemin bilinçdışına itilmiştir. O yüzden de bu “bastırılmış olanın geri dönüşünü” anlamlandırabilmek için, psikanalizin yöntemine, bilinçdışının bilgili davranışları etkileyen, yönlendiren ve ara sıra da belirleyen potansiyelini kavrama tekniklerine ihtiyacımız var. (Tarihin Bilinçdışı)
  • Demokrasi kültürü kitabı metalaştırarak kolay elde edilir bir nesne haline getirdi. Ancak bunu yaparken de kitabın taşımış olduğu seçkin kıymeti ortadan kaldırdı… (Tarihin Bilinçdışı)
  • Akhilleus, Bri­seis adlı tutsak kadının kime ilişik olduğu tartışması yüzünden Agamennon’a kızıp çadırına çekilmişti. Ama muharebeye geri dönüş sebebi (ki bunun sonu olaca­ğını da biliyordu), Patroklos’un onun kılığını (şu demek oluyor ki zırhını) gi­yip muharebeye giderek Hektor tarafınca öldürülmesiydi. Akhil­leus-Patroklos aşkından daha büyük bir aşk hayal edilebilir mi? Bakmayın siz Patroklos’u el çabukluğuyla Akhilleus’un “kuzeni” yapıveren heteroseksist Amerikalıların çekmiş olduğu Troy filmine! (Bir Şeyler Eksik)
  • “Kolay elde edilen, hızlı okunan ve anlaşılması için bilgi ve araştırma gerektirmeyen kitaplar”, prekapitalist dönemdeki edebiyat eserlerinin tam zıddıdır: O zamanki kitapları elde etmek zordu (sınırı olan baskı, yüksek fiyat, bir çok süre yalnız el yazması); süratli okunamazlardı (okuryazarlık oldukça sınırlıydı); anlaşılmaları için ön hazırlık, ön data gerekiyordu (bir kısmı halkın konuşmuş olduğu bir dilde bile değildi, örneğin Latinceydi, çoğunda başka ve elde edilmesi daha da güç eserleri atıf vardı). Oysa demokrasi kültürü kitabı metalaraştırarak kolay elde edilir bir nesne haline getirdi. (Tarihin Bilinçdışı)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş