Eğitim

Dostoyevski – Edward Hallett Carr Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Dostoyevski – Edward Hallett Carr Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Dostoyevski kimin eseri? Dostoyevski kitabının yazarı kimdir? Dostoyevski konusu ve anafikri nedir? Dostoyevski kitabı ne konu alıyor? Dostoyevski PDF indirme linki var mı? Dostoyevski kitabının yazarı Edward Hallett Carr kimdir? İşte Dostoyevski kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Edward Hallett Carr

Çevirmen: Ayhan Gerçekler

Orijinal Adı: Dostoevsky (1821-1881): A New Biography

Yayın Evi: İletişim Yayınları

İSBN: 9789754700398

Sayfa Sayısı: 323


Dostoyevski Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Edward Hallett Carr’ın Dostoyevski üstüne yazdığı bu kitap hem garip

bir yaşam öyküsü, hem de oldukca başarıya ulaşmış bir edebiyat incelemesi, roman

çözümlemesi. Çocukluğundan başlayarak, ailesinin, çevresinin,

yaşantısının eserlerine tesirini; karşılaşmış olduğu insanların hangi karakterleri

esinlediğini; son zamanların olaylarının, fikir akımlarının etkilerini titizlikle

incelemiş E. H. Carr. Geniş tarih bilgisi (bilhassa Rusya üstüne) ve

araştırmacı kişiliği bu başarının anahtarı. E. H. Carr zor olanı, yazınsal

eleştiri ile yaşam öyküsünü hem dengelemeyi hem de karşılıklı etkilerini

göstermeyi başarmış. Andre Gide şöyleki demişti: “Bir tanrıyla

karşılaşacağımızı sanırız; oysa bir insan; hasta, yoksul, asla durmadan acı

çeken bir insandır dokunduğumuz.” İşte E. H.Carr bizlere bunu anlatmış;

Dostoyevski’nin hem hasta, yoksul yaşantısını, hem de inanılmaz

dehasını


Dostoyevski Alıntıları – Sözleri

  • Evinde mutluluğa ve edebiyatta şöhrete ulaşmıştı ve ar­tık ölüme karşı direnmiyordu. Anna’nın ve doktorların iyimser tesellilerine karşın bir papaz çağırılmasında ısrar etti ve gü­nah çıkarttı. Hastalığının üçüncü günü olan 28’i sabahı, Sibir­ya’ya mahkum olarak giderken yolda, Tobolsk’da, Dekabristle­rin kanlarının vermiş olduğu İncil’i istedi. Bu İncil’i devamlı yanında taşımış ve yaşamının nazik anlarında, rastgele açıp gö­züne ilk ilişen sözcükleri okuyarak ondan yardım ummuştu.
    Şimdi, Aziz Matta’nın İncil’ini açtı ve satırları işaret etti. Anna yüksek sesle okudu:
    Ve İsa yanıt vererek ona şöyleki dedi: Acı çekiyorum şimdi;
    zira tüm kurtuluşu gerçekleştirmek bizlere yaraşır.
    Bu sözler heyecanlanmış zihnine, yaklaşan sonunun işaretiy­miş şeklinde göründü, o gün öleceğini söylemiş oldu Anna’ya.
    Dostoyevski uyuyup uyanarak yatarken, eve Paul İsaev gel­di. Üvey babasının yanına girmek için izin istiyor ve ölen ada­mın son arzularının saptanması için bir noterin gelmesi ge­rektiğini söylüyordu. Dostoyevski’nin, mühim tek malını, ya­ni eserlerinin gösterim hakkını, yedi sekiz yıl ilkin karısına bı­raktığını ve 1877’de satın aldıkları Staraya Russa’daki yazlık evin Anna’nın kardeşinin üstünde bulunduğunu herhalde bilmi­yordu. Anna, Dostoyevski’nin hiçbir arzusu olamayacağını bili­yordu ve kocasının, artık geride kalmış eski günlerin anılarıy­la acı çekmesini istemiyordu. Doktorun da yardımıyla Paul’u ikna ederek ya da zorla evden dışarı çıkardı. Dostoyevski’nin hastalığı haberi yayılmış ve bir sürü ziyaretçi dolmuştu. Kana­ma artık neredeyse aralıksızdı. Anna, çocuklar ve en eski dos­tu Apollon Maikov haricinde kimseyi hastanın odasına almıyordu. Dostoyevski çocuklarına veda etti ve İncil’ini oğluna ver­di. Akşam 8.30’da öldü.
  • İlk kez Dostoyevski’yi okumaya giriştiğim gece yaşamımın en mühim vakasıydı. İlk aşkımdan bile daha mühim bir vaka…
  • Eğer ertelediğin şey mutluluğun ise,
    Kaybedeceğin şey, koca bir yaşam olur.
  • Bir tanrı ile karşılaşacağımızı sanırız. Oysa bir insan; hasta, yoksul, asla durmadan acı çeken bir insandır Dostoyevski…
  • “Beyefendi, lütfen bir iyilik edin, açıklayın bizlere versinler.”
    “Ne demek istiyorsunuz? Neyi versinler?”
    “Cenaze için geldik, tabutu almak istiyoruz.”
    “Ne olmuş, ölen kim?”
    “Bilmem, yazarın biriymiş galiba adını unuttum. Ka­pıcı söylemiş oldu…”
  • Fakat, aslolan yüreklerin birliğini sağlamlaştıran anlamış olur, başarısızlık ve beraber yaşadıkları ümitsizlik anlarıydı
  • İnsan sevdiğini unutur fakat sevilmediğini asla..
  • Dostoyevski ölüm döşeğinde iken karısına son kez baktı ve şöyleki dedi:
    “Seni düşüncemde bile hiç aldatmadım.”
  • Puşkin’in yaşamı ondokuzuncu çağ Rus edebiyatının büyük çağının başlangıcının, Dostoyevski’nin ölümü de bu son zamanların biti­şinin işaretiydi. Bu kuşağın şairleri olan Tyutchev ve Nekrasov ondan ilkin ölmüşlerdi. Yaşlı ve yıpranmış olan Turgenyev ar­tık pek kıymetli bir şey yazmıyordu; Tolstoy sanatı bırakıp, ah­lak ve güzel duyu üstüne makaleler yazıyordu. Daha ufak adam­lar ve sendeleyen inançlar çağının, bir değişiklik çağının başlan­gıcıydı bu.


Dostoyevski İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Dostoyevski: Hayatı , eserlerine dahil:: “Dostoyevski’nin okurla olan ilişkisi ne dostane ne de huzurludur, tersine, tehlikeli, zalim, şehvetli içgüdülerle dolu bir uyumsuzluktur.” diyordu, kitap/uc-buyuk-usta–279617 ‘da Zweig.
Benim de Dostoyevski ile olan ilişkim pek rahat olmadığından Suç ve Ceza’yı tekrardan okuduğum şu günlerde yazarın derli toplu bir biyografisini de okudum. İki eseri aynı anda okuduğum bu deneyimden oldukça memnun kaldım.
Şüphesiz her yazarın eseri kendi yaşantısından izler taşır. Yaratma evrenlerini yaşantılarından ayıramayız zira. Yine de bazı yazarlar “öykü toplayıcısı”dır. Başka insanları yazmayı daha oldukca severler. Ama bazı sanatçılar vardır ki -onlar kendilerini yazarlar- hayatlarını bilmeden eserlerinden tam doyum almak zor olsa gerek.
Bu sanatçıların önde gelenlerinden olan Dostoyevski’nin o kargaşa ve bunalımlı yaşamını, edebiyatçıları şöyleki koyun psikologların, felsefecilerin, tarihçilerin bile hala tartıştıkları eserlerini birkaç kitapla ne idrak etmek mümkün ne de anlatmak.
Ben burada, yazar/edward-hallett-carr-1 ‘ın kitabından yola çıkarak daha önceki bilgilerimi, on altı senelik Dostoyevski okurluğumdan arda kalanları, şuan okumakta olduğum Suç ve Ceza’nın sımsıcak etkilerini toparlayıp üç beş kelam etmek isterim. Konunun sınırsız genişliğini daraltmak ve aynı anda birçok şey söyleyen iç sesimi derleyip toparlamak için kendimce birkaç “odak noktası” belirledim.
Ilk olarak kitabın genel havasına ve yazarın tutumuna değinmek isterim:
Kendisi bir tarihçi ve Rusya zamanı uzmanı olanyazar/edward-hallett-carr-1 ‘ın bu kitabı, okuruna klasik bir biyografinin verebileceğinden daha çoğunu vadediyor. Bu kitap, benim gözümde hem bir yaşam öyküsü, hem bir eleştiri hem de bir edebiyat incelemesidir. Yazarın çocukluğundan başlayarak ailesinin, arkadaşlarının, genel yaşantısının eserlerine tesiri, hayatına giren çıkan insanların eserlerinde hangi kişiler olarak karşılık bulmuş olduğu, son zamanların genel vakaları ve edebiyat ortamları titizlikle incelenmiş. Çözümlemelerde Dostoyevski’nin kendi mektupları ve günlükleri, ufak kardeşi Andrey’in, ikinci eşi Anna’nın, bir dönem sevdiği olan Polina Suslava’nın günlükleri bilhassa ele alınırken yazarla daha azca ilgili olan öteki kişilerin günlükleri ve mektuplarından da faydalanılmış. Bu ikincil bilgiler körü körüne kabul edilmeyip gerçeğe uygunluğu tartışılmış. Bu noktada yazarın oldukça şüpheli yaklaştığını belirtmeliyim bilhassa eşinin ve kızının günlüklerine (Bunun sebebi de pek belirtilmiyor malesef)
Dostoyevski’nin dönemindeki öteki edebiyatçılarla olan ilişkisine değinilmiş. Bilhassa yazar/ivan-sergeyevic-turgenyev ve yazar/aleksandr-herzen ile ilgili garip anektodlar mevcut.
Yazar eleştirmeci bir tutumla kendinden önceki çalışmalardan, bilhassa psikanalistlerin yorumlarından da bahsetmiş. Fakat bu yorumları oldukça küçümsüyor ve hakikaten uzak görüyordu. Bu nokta, beni derhal o anda, pskianalistlere kulak vermeye itti ve kitap/ruh çözümü-acisindan-edebiyat–81344 kitabından Freud ‘un ve Adler’in düşüncelerini okudum. (Kitabımızın basım yılı 1931 ve o yıllarda günümüze bakılırsa psikoloji bilimi daha azca kabul görüyordu. Yazarın fazla ehemmiyet vermeyişi, bir ihtimal bundandır. ) Freud’un ve Adlerin daha oldukca negatif olan yorumları ilgimi çekti. Sanki bu yorumlar, kitabımızın yazarını rahatsız etmişti. Bu bölümde, kitabın bence en kusurlu yönünü belirtmek isterim: Dostoyevski’nin fena özelliklerine karşı korumacı bir tutum.
Bir başka vurgulanması ihtiyaç duyulan nokta şu ki siz de Dostoyevski ile ilgili bu kitabı yada başka bir biyografiyi okumayı diliyorsanız bazı mühim eserlerinden sonrasında bu dileği gerçekleştirseniz daha iyi olur. Zira ben bu kitapta, bilhassa önemi belirtilen Ölüler Evinden Anıları ve Delikanlı’yı okumadığım, Karamazov Kardeşleri de pek hatırlamadığım için bazı yorumlar bende tam karşılığını bulamadı.
Şimdi yukarıda bahsettiğim bazı odak noktalarına değineceğim.
●Dostoyevski’nin babası:
Son aşama katı hatta despot bir baba. Disiplin hastası, pinti bir tabip. Evlatlarının başka çocuklarla oynamasına izin vermiyor, evin içinde çıtlarını çıkaramıyorlar. Eşine karşı da oldukça katı ve kıskanç. Annenin pek bir tesiri yok. Zaten otuz yedi yaşlarında ölüyor (Romanlarındaki duygulu fakat etkisiz anneler…) Olumlu görünen tek yanı, çocuklarına kitap okuma alışkanlığı kazandırması ve Latince öğretmesi. Kendi serflerine de oldukca fena davranılmış olduğu için muhtemelen onlar tarafınca korkulu bir halde öldürülüyor. Psikanalistler, Dostoyevski’de Oidipus komleksi bulunduğunu, bilinçaltında babasını öldürme isteğiyle ve o öldükten sonrasında da bu suçluluk duygusuyla yaşadığına inanıyorlar. Kişiliğinin anahtarı burada. Onlara bakılırsa ilk sara krizi babanın ölümünden sonrasında gelmiş. Ama yazar babasının tesirini bu kadar önemsemiyor.
●Dostoyevski’nin eserlerindeki kapalı mekanlar ve hapislik duygusu:
Fyodor, on yaşına kadar beş kardeşiyle hastane bitişiğindeki üç odalı basık bir evde büyümüş. Aynı alanda hem günlük işlerini görüyorlar hem de uyuyorlarmış. Babası dışarıda oynamalarına bile izin vermiyormuş. Daha sonrasında yatılı okula kaydolmuş. Beş kardeşinin içinde iyi mi yalnızsa orada da kendi yaşıtı birçok çocuğun içinde yalnızmış, kimselerle dost olmaz, bir köşede tek başına zaman geçirirmiş. Daha sonrasında ortalama beş senelik hapis yaşamı ve yazarın “karanlıktan loşluğa” yorumunu yapmış olduğu Sibirya’daki askerlik yaşamı bu mevzuda oldukca etkili.
●Dostoyevski’nin eserlerinde tabiat ve cemiyet yaşamı niçin yok?
Fyodor, Moskova’da doğuyor ve çocukluğunda birkaç manastır gezisi hariç şehrin dışına asla çıkmıyor. On yaşından sonrasında babası bir çiftlik satın alıyor. Bir yazı burada geçiriyor. Eserlerinde kırsal yaşam izleri oldukca azca gözleniyorsa sebebini buna bağlıyor yazar. Yani o, şehrin romancısıdır. Turgenyev’de, Tolstoy’da, Gorki’de rastladığımız güzelim tabiat ve mekan betimlemeleri ve bunların insanoğlunun duygu durumuna tesirleri yoktur. (Ben öteki Rus romancılarının bu yönünü oldukca severim) Çocukluğunda, evlerine konuk bile gelmezmiş. Toplumsal yaşamı kavrayamamış erken yaşlarda. “Eğer bir toplumsal vaka veriliyorsa bu bile insanoğlunun iç dünyasını daha iyi yansıtmak içindir” yorumunu yapıyordu yazar. Buradan derhal “insanı anlatışı”na yönelelim:
●Dostoyevski’de insanoğlunun iç dünyası:
Yukarıdaki sebeplerden tüm ilişkilerini “aile duyarlılığı” içinde yaşamıştır. Sosyal ilişkileri ve hususi ilişkileri sorunludur. “Hep oldukca verir ve oldukca almak ister.” Romanlarında uçlarda çizdiği insanoğlu şeklinde kendisi de uçlarda yaşamıştır. Mektuplarından bazı örneklerinde görülüyor da tüm üzüntülerini ve sevinçlerini doruklarda yaşıyor Dostoyevski. Burada hanım-adam bir sürü sorunlu karakteri gözünüzde canlanmıştır. Bir yığın bağımlı, uyumsuz, zayıf karakterli, komik insan… O, tam bir karakter yaratma ustasıdır esasen. Tüm karakterlerini oldukca iyi işler ve ruh durumlarını okura geçirir. İkincil , üçüncül karakter demez hepsine ayrı özenir. Oldukca değişik insan tipleri kalır aklınızda geriye. Şu an Suç ve Ceza’yı okuduğum için bir örnek vereyim: Burada ikincil bir konumda olan Lizaveta karakterini öyleki bir anlatışı var ki iliklerime kadar hissettim. Bence Lizaveta bile tek başına bir roman…
●Dostoyevski’nin aciz insanları:
Fyodor, çocukken hastanedeki insanoğlu dikkatini oldukca çekermiş. Onlarla arkadaşlık oluşturmak istermiş fakat bu babası tarafınca yasaklanmış. Daha sonrasında çiftlikteki köylüler ilgisini çekiyor. Ve doğal olarak en önemlisi hapishanedeki suçlulular. Yazara bakılırsa onun yaşamının en mühim dönüm noktası hapishane ve sürgün yıllarıdır. Sibirya’da dört yıl süresince bir tek an bile yalnız kalmadan her türlü suçtan mahkum insan ile yaşamıştır. Bu insanları ve onların kişiliklerini incelemiştir.
●Dosyevski’nin etik-tezli romanları:
Yazara bakılırsa klasik dönem Rus romanlarının derhal hepsi tezli romandır ve terbiye sorununu işler. Dostoyevski de öyledir, (bir ihtimal birazcık daha çok. ) Başka karakterlerde başka sorunları irdeleyerek hatta bazılarının ağzından kendi konuşarak okurun kafasında tartışmalar açar. Yazara bakılırsa hapishane yıllarında Dostoyevski’de şu fikir belirir: “Kötülükle erdem bir arada bulunabilir mi, mutlak bir iyi mümkün mü?” Buradan derhal başka bir noktaya (kim bilir en dikkat çekeni) gelmek isterim:
●Dostoyevski’nin “acı çekme” takıntısı:
Dostoyevski mutluluğa acı çekme yöntemiyle ulaşılabileceğine inanıyordu.Ona bakılırsa tinsel kuvvete giden yol, fizyolojik acıdan geçiyordu. İyi insanoğlunun eğer olmazsa olmazı kefaret ödemekti. Her eserinde neredeyse acı çekerek temiz kalan ya da günahlarının kefaretini acıyla ödeyen bir kahraman vardır. İlk aklıma gelen Sonya. Suç ve Ceza’nın temiz fahişesi… O da tıpkı Budala’nın Nastasya Filippova’sı şeklinde kötülüğün içinde iyi kalmıştır. Dostoyevski, kendi ilişkilerinde de böyleymiş. Aşağılanmaktan, ezilmekten kaçınmıyormuş. Yazar ve öteki araştırmacılar bu durumu Dostoyevski’nin din algısıyla açıklıyor.
Bunlar haricinde değinilecek o denli şey var ki sığdırmak mümkün değil. Mesela Dostoyevski’nin müthiş savurganlığı, yokluk çekmese neredeyse büyük eserlerini yazamayacağı, kumar tutkusu ve bunun kökenleri, hapishane seneleri, İnsancıklar’la adı anılacak etkisiz bir yazar olabilecekken on yıl sonrasında edebiyata dönüşü… Hangi roman karakterinin gerçekte kim olduğu, ya da hangisinin Dostoyevski’nin hangi tarafı olduğu… Farkında olarak ve olmayarak psikoloji alanındaki buluşları, rüyalara ehemmiyet verişi, bilinçaltını keşfi…
Dostoyevski , herhelde en oldukca, insanı, insana tüm derinlikleriyle anlattığı için; bunu ilk kez ve en güzel meydana getiren yazar olduğundan mühim ve evrensel bir yazar… Onu zaaflarıyla, fena ve iyi yönleriyle tanımaya çalışmak bir okur olarak doyurucu bir tecrübeydi. Sonuçta insan, hangi zihnin bu şekilde aşılması zor metinleri ürettiğini merak ediyor.
“Her yerde ve her şeyde” demiş kendisi “ben en uca kadar gittim ve tüm çizgiyi aştım.”
İşte ikimiz de bu çizgi dışının peşindeyiz. (Gönül.)

Podcast: Dostoyevski’nin Hayatı ve Tüm Eserleri: Youtube’da Okur Sohbetleri kanalımızda Dostoyevski’nin yaşamı ve tüm eserleri üstüne yayınladığım üç bölümden oluşan ortalama dört saatlik detaylı anekdotlardan oluşan bir oynatma sıralaması var. İlgilenenler için paylaşmak isterim.
Birinci Bölüm: İnsancıklar, Diğeri, Beyaz Geceler, Yufka Yürek ve Netoçka Nezvanova.

İkinci Bölüm: Ölüler Evinden Anılar, Ezilenler ve Yeraltından Notlar, Amcanın Rüyası, Stepançikovo Köyü ve Yaz İzlenimleri Üstüne Kış Notları.

Üçüncü Bölüm: Suç ve Ceza, Budala, Ebedi Koca, Ecinniler, Delikanlı, Karamazov Kardeşler ve Puşkin Konuşması.
https://youtu.be/Cg3CGKljlBU (Okur Sohbetleri)

E. H. Carr, bir tarih yazarı.Bilhassa Sovyetler Birliği hakkında incelemeleri ile ünlüymüş.
Dostoyevski üstüne yazdığı bu kitapta, Dostoyevski’nin çocukluğundan başlayarak, ailesininin, çevresinin eserlerine tesirini, karakterlerini kimlerden esinlenerek oluşturduğunu,yaşamış olduğu dönemdeki olayların ve fikir akımlarının eserlerine yansımasını ustalıkla incelemiş.Belli başlı romanlarının da çözümlenesini yapmış.
Dostoyevski okumalarımı destekleyici bir kitap oldu, Edward Hallet Carr’ın, Dostoyevski’si. (Hasret Akbaş)


Dostoyevski PDF indirme linki var mı?


Edward Hallett Carr – Dostoyevski kitabı için internette en oldukca meydana getirilen aramalardan birisi de Dostoyevski PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Edward Hallett Carr Kimdir?

Edward Hallett Carr 1892 senesinde Londra’da hayata merhaba dedi. Merchant Taylors School ve Cambridge Trinity College’da tahsil gördü. 1916’da Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmaya başladı. 1927’de Moskova’ya ilk gezisini yapmış oldu. 1936’da Dışişleri Bakanlığı’ndan ayrıldı ve 1936-47 içinde Aberstwyth’deki Wales Üniversitesi’nde internasyonal siyaset profesörü olarak ders verdi. 1941-46 içinde The Times gazetesinin gösterim yönetmeni yardımcılığını yapmış oldu. 1953-55 içinde Oxford Üniversitesi’ne bağlı Balliol College’da, 1955’ten sonrasında da Trinity College’da çeşitli bilimsel nitelikli görevler üstlendi. Biroldukca kitabı içinde başlıcaları şunlardır: The Romantic Exiles (1933), The Twenty Years’ Crisis, 1919-1939 (1939), Conditions of Peace (1942), The Soviet Impact on the Western World (1946), The New Society (1951), What is History? (Tarih Nedir?) (1961) ve Sovyet Rusya Tarihi adlı dizide The Bolshevik Revolution 1917-1923 (3 cilt), Interregnum 1923-1924 (1 cilt) ve Socialism in One Country 1924-1926 (3 cilt).


Edward Hallett Carr Kitapları – Eserleri

  • Tarih Nedir?
  • Dostoyevski
  • Lenin’den Stalin’e Rus Devrimi 1917-1929
  • Bolşevik Devrimi 1
  • Milliyetçilik ve Sonrası
  • Yirmi Yıl Krizi
  • Bolşevik Devrimi 2
  • Karl Marx
  • Romantik Sürgünler
  • Bolşevik Devrimi 3
  • Komintern ve İspanya İç Savaşı
  • Michael Bakunin
  • 1917 Öncesi ve Sonrası
  • Komintern’in Alacakaranlığı


Edward Hallett Carr Alıntıları – Sözleri

  • Sonunda bu tanrısal uyumu kendi ailemde buldum . . . Sizler benim yalnız organik kan bağlarımız sebebiyle değil, bununla birlikte türdeş ruhlarımızın varlığıyla, sonsuz gayelerimizin benzerliğiyle kardeşlerimsiniz. (Michael Bakunin)
  • Türkiye, izni olmadan yabancı cenk gemilerinin Boğazlardan geçişini egemenliğinin ihlali olarak gördüğünü duyuru etmişti. Deniz kuvvetleri tükenmiş olan ve Karadeniz’de gerçekleşebilecek bir yabancı saldırıdan korkan Sovyet Rusya ise bu ilanı heyecanla onaylamıştı. Batılı devletler ile Türkiye arasındaki sulh koşullarını görüşmek suretiyle 1922 güzünde Lozan’da toplanan konferansta bu mevzunun gündeme gelmesi kaçınılmazdı ve asla beklenmedik bir şekilde Sovyet hükümeti de “Boğazlar meselesinin müzakeresine” katılmak için konferansa çağrı edildi. Sovyet delegasyonuna Çiçerin başkanlık ediyordu. O zamanlar doğuda İngiliz emperyalizminin en büyük adamı olarak görülen Curzon’la Çiçerin’in tartışmaları basında geniş yer buldu. Boğazlar meselesinde belli bir uzlaşmaya varıldı ve bunun sonucunda ortaya çıkan anlaşmayı Sovyet hükümeti de imzatadı fakat hiçbir vakit onaylamadı. Burada elde edilmiş başarı, Sov-
    yet Rusya’nın eski Rus İmparatorluğu’nun hak ve çıkarlarının mirasçısı bulunduğunun genel kabulüydü. (Lenin’den Stalin’e Rus Devrimi 1917-1929)
  • in the field of action, realism tends to emphasise the irresistible strength of existing forces and the inevitable character of existing tendencies, and to insist that the highest wisdom lies in accepting, and adapting oneself to, these forces and these tendencies. such an attitude, though advocated in the name of “objective” thought, may no doubt be carried to a point where it results in the sterilisation of thought and the negation of action.
    but there is a stage where realism is the necessary corrective to the exuberance of utopianism, just as in other periods utopianism must be invoked to counteract the barrenness of realism. immature thought is predominantly purposive and utopian. thought which rejects purpose altogether is the thought of old age. mature thought combines purpose with observation and analysis.
    utopia and reality are thus the two facets of political science. sound political thought and sound political life will be found only where both have their place. (Yirmi Yıl Krizi)
  • Devrimler olmaksızın sözde demokratik bir sulh, darkafalı bir ütopyadan başka bir şey değildir. (Lenin’den Stalin’e Rus Devrimi 1917-1929)
  • 500 grevcinin askeri birlikler tarafınca öldürülmüş olduğu – “Kanlı Pazar”dan sonrasında en dehşet verici kırım – Lena altın madeninde patlak veren ciddi kavga, endüstri kesimindeki huzursuzluklarda yeni bir süreci başlattı; 1914’te savaşın patlamasından önceki iki yılda nükseden köylü ayaklanmaları da belirleyici oldu. (Bolşevik Devrimi 2)
  • Rus düşünürlerinin bir çok metafizikten oldukca etikten hoşlanmışlardır. (Michael Bakunin)
  • Devrimler olmaksızın sözde demokratik bir sulh, darkafalı bir ütopyadan başka bir şey değildir. (Lenin’den Stalin’e Rus Devrimi 1917-1929)
  • Franko, “İspanya’yı yüce duygularla seven” her insana hitap eden bir davet yapmış oldu. “Hükümetin atadığı yetkililer” ve “dış mihrakların emirlerini… yerine getiren devrimci güruhların” kışkırttığı anarşiden İspanya kurtarılmalıydı. (Komintern ve İspanya İç Savaşı)
  • Toprak mülkiyetinin en köklü şekilde tekrardan dağıtımıyla da olsa hiçbir burjuva demokratik devrimi Rusya’yı besleyemezdi: Toprak mülkiyetine en etkili darbeyi sadece sosyalizm indirebilirdi. (Bolşevik Devrimi 2)
  • Milliyetçilik, ne özgürlüğü ne de refahı amaçlar; her ikisini de ulusu, dev­letin kalıbı ve ölçütü haline getirmesinin mecburi gerekliliğine feda eder. Ge­lişmesi, hem manevî hem de maddî yıkımla damgalanacaktır.” (Milliyetçilik ve Sonrası)
  • Gayri meşru aşkın diğeri dünyadan onay aldığını varsaymak, aslına bakarsak daha oldukca sonraki Romantiklere özgüydü. Emma Bovary ilk sevdiği Rodolphe’e, “Eminim cennetteki annelerimiz aşkımızı kutsuyordur.” diyordu. (Romantik Sürgünler)
  • Lenin, Komintern’in birinci yıldönümü vesilesiyle yapmış olduğu bir konuşmada “Alman Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi’nin onların saflarını terk edip proletarya diktatörlüğünü ve Sovyet iktidarını tanıması İkinci Enternasyonal’e indirilen son ölümcül darbeydi,” “İkinci Enternasyonal öldü” ve “Almanya, İngiltere ve Fransa’daki işçi kitleleri komünistlerin tarafına geçiyorlar” diye övünüyordu. O dönemde yazdığı bir yazıda USPD’yi(Alman Sosyal Demokrat Partisi), Fransa ve İngiltere’deki muadilleriyle, her ikisi de muharebeye karşı çıkmış ve kendilerinin de kısa bir süre içinde ışığı göreceğini ummuş olan Fransız Sosyalist Partisi’ndeki Longuet grubu ILP(Bağımsız İşçi Partisi) ile karşılaştırıyordu. (Bolşevik Devrimi 3)
  • İlk kez Dostoyevski’yi okumaya giriştiğim gece yaşamımın en mühim vakasıydı. İlk aşkımdan bile daha mühim bir vaka… (Dostoyevski)
  • İspanyol Bask’ı koyu Katolik’ti fakat özerklik taleplerini geri çeviren monarşiye karşı geleneksel bir düşmanlığı vardı. Ayrıca şiddetli Franco karşıtıydı. 1 Ekim 1936’da, tekrardan yapılandırılmış Cumhuriyet hükümeti bir kararname çıkararak Bask’a otonomi tanıdı ve Bask hükümeti kuruldu. (Komintern ve İspanya İç Savaşı)
  • …Nasıl ki Osuga nehri ben niye Volga değilim diye yakınma edemezse
    serf de ben niye efendi değilim diye hayıflanmamalıdır. (Michael Bakunin)
  • 1830’larda romantizm revaçtaydı, ağırkanlı Rusya’da bile. (Michael Bakunin)
  • Eğer ertelediğin şey mutluluğun ise,
    Kaybedeceğin şey, koca bir yaşam olur. (Dostoyevski)
  • Dostoyevski ölüm döşeğinde iken karısına son kez baktı ve şöyleki dedi:
    “Seni düşüncemde bile hiç aldatmadım.” (Dostoyevski)
  • Kapitalizmden sosyalizme geçişin, yönetici derslik olarak burjuvazinin yerini proletaryanın almasını gerektireceğine ve en azından bir-oldukca ülkede, bu yeni düzenin şiddete başvurmadan gerçekleşmesinin düşünülemeyeceğine inanılmış olduğu için, Marx’ın görüşü siyasal ve devrimci bir görüştü. Fakat bununla birlikte bilimsel ve evrimci bir görüştü bu. (Bolşevik Devrimi 2)
  • Oldukca azca olmamız yıkım değil, milyonlar bizimle olacak… (Lenin’den Stalin’e Rus Devrimi 1917-1929)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş