Eğitim

Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri – Reşad Ekrem Koçu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri – Reşad Ekrem Koçu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri kimin eseri? Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri kitabının yazarı kimdir? Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri konusu ve anafikri nedir? Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri kitabı ne konu alıyor? Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri PDF indirme linki var mı? Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri kitabının yazarı Reşad Ekrem Koçu kimdir? İşte Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Reşad Ekrem Koçu

Yayın Evi: Doğan Kitap

İSBN: 9786050926118

Sayfa Sayısı: 136


Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

16. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar İstanbul meyhaneleri ve meyhane köçekleri, Reşad Ekrem’in dilinde tarih gerçek yaşamdan daha canlı, daha güzel, daha esrarengiz…

Reşad Ekrem Koçu, ilk kez 1947’de piyasaya çıkan bu kitabında, 16. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar İstanbul meyhanelerini ve meyhane köçeklerini -kendi deyişiyle- “kalem diline veriyor.” Vezir Hanı’ndan Saraç Hanı’na gedikli meyhaneler, fesli Türklerin giremediği Eftalipos, koltuk meyhaneleri, ayaklı meyhaneler ve ilk birahaneler… Ahmed Rasim, Çaylak Tevfik ve Ahmed Midhat Efendi’den meyhane tasvirleri… Gedikli meyhanelerde oynatılan, uğurlarına kavgalar edilen, kan dökülen köçekler. Renkli ve canlı bir gündelik yaşam zamanı…

“Uzun seneler öncesine dönüyorum ve Murat Reis’in Oğlu’nu okumaya başlıyorum. Büyük bir hayranlıkla okuduğum bu roman uçsuz bucaksız denizlerden geçip giderek bana Osmanlı tarihini sevdiriyor. Yazarı Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı tarihini ‘bugünde yaşatan’ olağanüstü, görkemli bir yazar! Reşad Ekrem’in benzeri olmayan eseriyle dostluğum artık hep sürecek, herhalde ölünceye kadar…”

-Selim İleri-

(Tanıtım Bülteninden)


Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri Alıntıları – Sözleri

  • Geçenlerde Galata semtine hoş eyledim seyran
    Yorulup meygedenin birine girdim gönül nalan
  • Gedik, babadan evlada kalır veya ustadan çırağa, kalfaya devredilir veya işten çekilen sahibi tarafınca, loncasının muvafakatiyle bir başkasına satılırdı.
  • Kendi isimlerini muhafaza eden köçek fazlaca azdı, muhakkak bir lakap takılırdı, bir de anonim lakapları vardı: “şah”.
  • Bekri Mustafa Üsküdar iskelesinde kayıkçılık yapıyormuş, şarap testisi kayığın içinde, bigün Sultan IV. Murad ile Sadrazam Bayram Paşa, kıya-fetlerini tebdil etmişler, iskeleye gelip Mustafa’nın kayığına binmişler; “Çek!” demişler, “istanbul’a.”
    Kızkulesi açıklarına geldiklerinde yaşlı kayıkçı, çıplak ayağının yanında duran testiyi alıp birkaç yudum içmiş. Biraz daha yol alınca gene dikmiş testiyi…
    Sultan Murad,
    “Babalık, nedir içtiğin?” diye sormuş.
    Bekri Mustafa pervasız,
    “Bade!” demiş…
    Ve konuşmuşlar:
    “Bize de birer cur’a versene.”
    “Vazgeçin… Ben kırk senelik Bekri Mustafa’yım, içerim fakat belli etmem, siz ise çaktırırsınız, hem kendinizi hem beni yakarsınız…”
    Fakat fazlaca fazlaca yakışıklı delikanlı olan padişahın ısrarına da dayanamamış, testisini onlara da uzatmış, Sultan Murad ile Bayram Paşa da birkaç yudum içmişler.
    Padişah,
    “Bre babalık… Sen padişah yasağından korkmaz mısın?” demiş.
    Deniz ortasında bade çektiğimi padişah nereden duyacak?”
    Bayram Paşa karışmış söze:
    “Ya şu ağa padişahımız Sultan Murad Han ve ben de onun veziri, Bayram Paşa isem!”
    Bekri Mustafa kürekleri bırakıp kahkahayı atmış: “Ben size içmeyin, yüzünüze gözünüze bulaştırırsınız demedim mi? Daha ilk yudumda biriniz padişah oldu, biriniz vezir!..”
  • İstanbul’a mahsus bir de “ayaklı meyhane”ler vardı, içkinin gezici satıcıları. Bellerine ucu musluklu ve içi rakı veya şarap doldurulmuş uzun bir koyun barsağı sararlar, sırtlarında cüppeye benzer bir üstlük, iç cebinde bir kadeh, omuzlarına da alameti farika olarak bir peşkir atarlardı. müşterileri yalın ayaklı, yarım pabuçlu kayıkçılar, hammallar, yanaşmalar, uşaklar…
    Kuşağının altından musluğu açar, kadehi doldurur, peşine takılmış müşterisine içkiyi sunardı, kadehi alan da iki yudumda içer, ağzını da elinin tersiyle silerdi, argo deyimiyle ona da “yumruk mezesi” denilirdi. Ayaklı meyhanelerin cömertçesi ise ce-binden iki üç leblebi çıkarıp verirdi.
  • En güzel fıkralarından biridir:
    Üsküdar iskelesi’nde kayıkçılık yapıyormuş, şarap testisi kayığın içinde, bigün Sultan IV. Murad ile Sadrazam Bayram Paşa, giysilerini tebdil etmişler, iskeleye gelip Mustafa’nın kayığına binmişler; “Çek!” demişler, “İstanbul’a.”
    Kızkulesi açıklarına geldiklerinde yaşlı kayıkçı, çıplak ayağının yanında duran testiyi alıp birkaç yudum içmiş. Biraz daha yol alınca gene dikmiş testiyi…
    Sultan Murad,
    “Babalık, nedir içtiğin?” diye sormuş.
    Bekri Mustafa pervasız,
    “Bade!” demiş…
    Ve konuşmuşlar:
    “Bize de birer cur’a versene.”
    “Vazgeçin… Ben kırk senelik Bekri Mustafa’yım, içerim fakat belli etmem, siz ise çaktırırsınız, hem kendinizi hem beni yakarsınız…”
    Fakat fazlaca fazlaca yakışıklı delikanlı olan padişahın ısrarına da dayanamamış, testisini onlara da uzatmış, Sultan Murad ile Bayram Paşa da birkaç yudum içmişler.
    Padişah,
    ” Bre babalık… Sen padişah yasağından korkmaz mısın? “demiş.
    “Deniz ortasında bade çektiğimi padişah nereden duyacak?”
    Bayram Paşa karışmış söze:
    “Ya şu ağa padişahımız Sultan Murad Han ve ben de onun veziri Bayram Paşa isem!”
    Bekri Mustafa kürekleri bırakıp kahkahayı atmış:
    “Ben size içmeyin, yüzünüze gözünüze bulaştırırsınız demedim mi? Daha ilk yudumda biriniz padişah oldu, biriniz vezir!…”
  • Evliya Çelebi Galata’nın bu büyük gedikli meyhanelerinde türlü türlü misket şarapları, Ancona, Sakız, Mudanya, Edremit, Bozcaada şarapları bulunduğunu anlatır ; meyhanelerin sıralandığı sokaklarda yalınayak, başı açık yüzlerce sarhoş serilip yatarmış, perişan halleri sorulduğunda,
    O şekilde sermestim ki algı etmezem dünya nedir!
    Ben kimim, saki olan kimdir, mey-i sahba nedir?
    derlermiş. Mübalağalı olmakla birlikte canlı bir tasvirdir.
  • Rakımızı içmek isteyen turistler çarpılıveriyorlar. Elbette çarpılı, o diyar garibine rakının nası içileceğini gösteren yok ki…


Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Ekrem Koçu okumak eski İstanbul’a film seti oluşturmak gibidir. Gerek üslup gerek hikayeler her cümle de eski şehrin gündelik yaşantısı film şeridi benzer biçimde insanoğlunun gözlerinin önünden geçer… şiddetle tavsiye edilir (Derida)

bilmediklerimiz: Osmanlı toplumunun iyi mi yaşadığına dair güzel ve değişik bilgiler vermesi açısından da oldukça iyi. Bize yalnız savaşlar öğretildi okul sıralarında. Oysa bir cemiyet ne yer ne içer, günlük yaşamı, akşamları nasıldır, ne işle uğraşır gibisinden aydınlatıcı bilgiler veriyor. Bugün toplumda yokmuş benzer biçimde görünen, kabul edilen escinsel aşkın, birlikteliğin de o yıllarda iyi mi olduğuna ve günlük yaşamın bir parçası olduğuna
dair ipuçları da var. (ONUR)

Kitap tarihteki meyhaneler ve köçeklerle ilgili data veriyor. Aralarından bir ikisi haricinde öteki bilgiler ne yazık ki Ekrem Bey’in öteki kitaplarındaki tekrarlar gidiyor.
Aynı şeyin onlarca kere yazılması eserin kıymetini düşürüyor. Yine de o güzel bir iki zamanı vaka için bile okunması mümkün (burada örnek olarak çift cinsiyetli bir köçeğin zamanı hikayesi anlatılmış). (İbrahim Yalçın Şeker)


Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri PDF indirme linki var mı?


Reşad Ekrem Koçu – Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Reşad Ekrem Koçu Kimdir?

Tarihi mevzularda yazdığı fıkra, roman, hikâye ve incelemeleriyle ve en mühim yapıtı İstanbul Ansiklopedisi’yle bilinmektedir. 1905’te İstanbul’da doğan Koçu, Bursa Erkek Lisesi’ni ve İstanbul Üniversitesi Tarih Kısmı’nü 1931 tarihinde tamamladı. Aynı fakültede asistan oldu, sadece, 1933 Üniversite Reformunda hocası Ahmet Refik Altınay’la birlikte üniversiteden ayrıldı. Alman, Kuleli, Pertevniyal ve Vefa liselerinde tarih öğretmenliği yapmış oldu. Reşad Ekrem Koçu 6 Temmuz 1975’te İstanbul’da öldü.

Öğretmenliği esnasında Tarihten Sesler benzer biçimde çeşitli mecmua ve gazetelerde şiir, hikâye ve çocuk romanları, Osmanlı periyodunun garip vakalarını ve kişilerini öyküleştirdiği Forsa Halil (1962), Patrona Halil (1967), Erkek Kızlar (1962) ve Haşmetli Yosmalar (1962) benzer biçimde kitaplar yazdı. Evliya Çelebi Seyahatnamesinin (1943-1967, 6 cilt) bazı bölümlerini bugünkü dile aktardı. Türk Giyim, Kuşam ve Süsleme Sözlüğü (1967) ise alanında yapılmış ilk mühim çalışmadır. Reşad Ekrem Koçu’nun en mühim ve büyük yapıtı, İstanbul’u her yönüyle detaylı şekilde özetleyen İstanbul Ansiklopedisi olarak kabul edilir. Bu ansiklopedinin ilk baskısı 1944-1951 Aba-Bahadir Sokağı maddeleri ve ikinci baskısı 1958-1971 yayımlandı ve 11’inci ciltte 7076 sayfaya ulaşarak “Gökçınar” makalesinde yarım kaldı. Koçu’nun öteki kitapları içinde Osmanlı Padişahları (1960) ile Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri (1947) ve 2 ciltlik Kösem Sultan sayılabilir.


Reşad Ekrem Koçu Kitapları – Eserleri

  • Tarihimizde Garip Vakalar
  • Yeniçeriler
  • Kızlarağasının Piçi
  • Kösem Sultan
  • Fatih Sultan Mehmed
  • Osmanlı Padişahları
  • Aşk Yolunda İstanbul’da Neler Olmuş
  • Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri
  • Tarihimizde Kahramanlar
  • Topkapı Sarayı
  • Patrona Halil
  • Kabakçı Mustafa
  • Forsa Halil
  • Erkek Kızlar
  • Osmanlı Tarihinin Panoraması
  • Haşmetli Yosmalar Osmanlı Tarihinde Yasaklar
  • Esircibaşı
  • Kafes Arkası Günahkarları
  • Cevahirli Hanım Sultan
  • Aşık Ozan ve Padişahlar
  • Tarihte İstanbul Esnafı
  • Dağ Padişahları
  • Hatice Sultan ile Ressam Melling
  • Haydut Aşkları
  • Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü
  • Türk Zaferleri
  • İstanbul Tulumbacıları
  • Taçlı Fahişeler
  • Selçuk Tarihi
  • Ahmed Rasim – Ahmed Refik


Reşad Ekrem Koçu Alıntıları – Sözleri

  • Bir kere bir akıl çelindi mi üst yanı kolaydır. (Kafes Arkası Günahkarları)
  • Alemdar Mustafa Paşa’nın İstanbul’a girdikten sonrasında yapmış olduğu işler Vaka-yi Selimiye denilen 1807 Mayıs İhtilali’ne kuvvetle bağlıdır. (Kabakçı Mustafa)
  • Bir gün yeni harp hazırlığının nereye karşı bulunduğunu soran bir ordu kadısına;
    “Efendi! Eğer sakalımın tellerinden bir tanesi tasavvurlarımı bilseydi onu koparır ve yakardır!” demişti.. (Fatih Sultan Mehmed)
  • Mayaları aynı çamurdan insanoğlu acele anlaşırlar, ilk tanıştıkları gün kırk senelik dost kadar yaklaşırlar. (Cevahirli Hanım Sultan)
  • Tüm tebaasının malı ve canı iki dudağı içinde çıkacak emre bağlı padişahlar, askeri ihtilallerde o şekilde bir acze düşmüşlerdir ki, yüzlerine karşı pervasızca hitaptan ve hatta hakaretten çekinilmemiştir. (Topkapı Sarayı)
  • Abdülaziz’in horoz ve koç dövüştürme merakı ve galip gelen hayvanların boyunlarına elmas nişanlar taktığı rivayetleri saltanatının bu sonuncu devrine yakıştırılan şeylerdir. (Osmanlı Padişahları)
  • Gidenler devlet hazinesini soymuştu, gelenler hazinede bir şey bulamadıkları için gidenlerin terekesini yağmaladılar. (Yeniçeriler)
  • Eski berberler bununla birlikte sünnetçi, dişçi ve hacamatçıydı;kellik, uyuz, sıraca, egzama benzer biçimde cilt hastalıklarına da ilaçlar, merhemler yapardı,çeşitli uzmanlık sahibi mütetabbiptiler. (Tarihte İstanbul Esnafı)
  • “Bir yeniçeriye de bigün,
    – Nizamıcedid olur musun? diye sormuşlar.
    – Vallah billah Moskof olurum, Nizamıcedid olmam!.. demiş.” (Yeniçeriler)
  • “Şimâlden, cenuptan, şarktan ve garptan, İstanbul’a esen tüm rüzgârlar, fitne ve fesat tohumları saçıyordu.” (Esircibaşı)
  • Sarayın odun ambarı 16. asırda bir adam öldürmeye sahne olmuştu. 17. yüzyıl ortasında ise zamanı bir idam fermanının uygulama edilmiş olduğu yer oldu. Sultan IV. Murad zamanında asrın büyük şairi, Türk hiciv edebiyatının büyük üstadı Nef’î, bu padişahın gazabına uğrayarak burada idam olundu. … Şairin cesedi Saray-ı Hümayun’un deniz kenarındaki Balıkhane Kapısı önünden denize atıldı. (Topkapı Sarayı)
  • Tüm bu suları, merhemleri, tozları hazırlamak için kimi zaman 14 yaşlarında bir adam evladı beyni, bir minik kızcağızın kalbi lazım geliyordu.
    Evinin fırınında ve bahçesinin çeşitli yerlerinde, 2.000’den fazla yakılarak öldürülmüş çocuk iskeleti buldular!.. (Haşmetli Yosmalar Osmanlı Tarihinde Yasaklar)
  • Büyük İtalyan edibi Edmondo de Amicis de (1846-1908) İstanbul Seyahatnamesi’nde İstanbul esnafından bahsederken şunları yazıyor :
    Türklerle pazarlık etmeyin
    “Rum, müşteriyi seslenip çağırır, eliyle koluyla işaretler yaparak çağrı eder ;Ermeni, birazcık daha temkinlidir;Yahudi, malının fiyatını kulağa fısıldayarak arz eder;Türk’e erişince, sessiz, müşterisini yalnız bakışlarıyla çağırır. Bir Türk’e söylediği fiyat için, sakın, ‘Biraz aşağı olmaz mı?’ diye pazarlığa girişmeyin, bunu kendisine bir hakaret sayar ve ‘Ben hırsız mıyım ki ilkin sizden hakkım olmayan fahiş bir para isteyeyim ve sonrasında pazarlığa girişeyim!..’ der. ” (Tarihte İstanbul Esnafı)
  • Halk denilen esrarengiz kitlenin içinde kulakların asla duyamayacağı ve gözlerin asla göremeyeceği kim bilir ne acayip ve şaşırtıcı ve hayret verici şeyler oluyordu? (Erkek Kızlar)
  • Sultan İbrahim’in devrinde hakikat olan yolsuzluk, makam temini için rüşvet toplama, hısım ve akrabayı bir mansıpa kaydırmada dalkavuk hanımefendilerin devlet işlerine karışmasıdır; sancakbeyleri, valiler ve kadılar dama taşları benzer biçimde durmadan değiştirilmiş, hepimiz makamından güvenilir olmadığı için verdiği rüşveti gittiği yerde halktan fazlasıyla çıkarmaya çalışmış, bu suretle memleketi zulüm kaplamıştır. (Osmanlı Padişahları)
  • “Şu dünyada acayip kaldım. ” (Kafes Arkası Günahkarları)
  • “Bencillik gütme, *müstebit olma. Adalet tarlasını data sapanı ile sür ve **meşveret tohumunu ek. Bir an evvel bitip yeşermesi içinde durmadan gözyaşlarınla sula”
    *ceberrüt, baskıcı
    **danışma, istişare, görüş paylaşımı (Dağ Padişahları)
  • Abbasi halifelerinden Filozof Memun, “İnsan üç çeşittir” diyor, “Bir kısmı besin benzer biçimde devamlı ve her yerde lazımdır. Bir kısmı ilaç gibidir, yerinde ve zamamnda lazımdır, bir kısmı da illet gibidir, Allah bizi onlardan korusun!..” (Patrona Halil)
  • Bu hezele guruhunun (Patrona Halil ve peşinden giden ayaktaşlar) kıyamını, Lale Devri’nde İbrahim Paşa ve yâranının sefahat ve lüksüne karşı cemiyet ıstırabından doğan bir hareket benzer biçimde göstermek, bizce fazlaca hatalıdır. Patrona ile ayaktaşlarının acı yaşam hikâyesini yazar ve onların hakiki simalarını göstermeye çalışırken yukarıdaki satırları, işte bunun için yazdık Halkın ve esnafın bin türlü şikâyeti, vergiler, para ayarsızlığı, toplumu kızdıran himayeler de, lale merakı ve helva sohbeti benzer biçimde, Lale Devri’nden evvel de vardı, sonrasında da devam etti. Kaldı ki, karşısında tutkulu muhalifleri ve düşmanları bulunamayan bir iktidar, Türkiye tarihinde değil, cihan tarihinde görülmez. (Patrona Halil)
  • Oğullar ataya yürek yağıdır.
    Oğulun iyisi gamı dağıtır,
    Oğlu kim atanın hemsazı olsa
    Safalı bağları, bostan bağıdır.
    Oğlu kim yakarma alup makbul olsa
    Atanın devleti, yüzü akıdır. (Fatih Sultan Mehmed)

loading…

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş