Eğitim

İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar – Fuat Sezgin Kitap özeti, konusu ve incelemesi

İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar – Fuat Sezgin Kitap özeti, konusu ve incelemesi

İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar kimin eseri? İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar kitabının yazarı kimdir? İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar konusu ve anafikri nedir? İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar kitabı ne konu alıyor? İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar PDF indirme linki var mı? İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar kitabının yazarı Fuat Sezgin kimdir? İşte İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Fuat Sezgin

Editör: Zeynep Berktaş

Tasarımcı: Ravza Kızıltuğ

Yayın Evi: Timaş Yayınları

İSBN: 9786050801316

Sayfa Sayısı: 176


İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“İlkokula girişimin ikinci yada üçüncü haftasında bizlere dünyanın yuvarlaklığını öğreten hanım hocamız, İslam bilginlerinin dünyanın bir öküzün boynuzunda taşındığına inandıklarını anlatıyordu. Ben zavallı çocuk, 30 yıl kadar sonrasında, Müslümanların ekvatorun uzunluğunu daha 9. yüzyılda birkaç metotla 40.000 km. kadar ölçebildiklerini öğreneceğimi iyi mi bilebilirdim?”

İslam’ın ilk ortaya çıkmış olduğu yıllarda Arap Müslümanlar sadece parmakla ya da kafada hesaplamayı biliyorlardı. Okuyup yazma bilenlerin sayısı oldukça azdı. İslam ilk otuz yada kırk yıllarında o devrin meskûn yerlerinin büyük bir kısmını hükmü altına almış, bilim merkezlerini ele geçirmişti. Oradaki bilim temsilcilerine ister Müslüman olsunlar ister olmasınlar büyük hoşgörü göstermiş, kıymet vermiş, hocalıklarını kabul etmişti. Bilime ve öğrenmeye karşı oldukça kısa bir zamanda oldukça canlı bir atmosfer ve bir susama ortaya çıkmıştı.

Şüphesiz Müslümanlar öteki kültür dünyalarından, bahusus Yunanlılardan aldıkları bilimleri geliştirdiler, yeni bilimler ortaya koydular ve gelecek kuşakların kuracağı bazı bilimlerin yollarını döşediler. 

(Arka Kapak)


İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar Alıntıları – Sözleri

  • Müslümanlar öteki kültür dünyalarından aldıkları bilimleri geliştirdiler, yeni bilimler ortaya koydular, gelecek kuşaklarca kurulacak bazı bilim dallarının temellerini hazırladılar, 800 yıl kadar devam eden bir yaratıcılık devresini halefleri Avrupalılara ulaştırdılar.
  • Bilimler tarihinin en mühim başlangıç çizgilerinden biri şudur ki, İslâm kültür dünyasının kitapları, aletleri ve ilaçları 10. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İspanya üstünden Batı Avrupa’ya yollarını buldular. Müslümanlar MS. 711 senesinde İber Yarımadası’na ayak basmakla İslâm kültür dünyası ile Avrupa arasındaki bağlantıyı kurmuş, geliştirecekleri bilimlerin birkaç yüzyıl sonrasında ayrı bir kültür dünyasında yayılma kaderini çizmişlerdi.
  • … Müslümanlar, bilhassa de Türkler, İslam kültür dünyasının bilimler tarihindeki yerini ya oldukça azca biliyorlar, ya asla bilmiyorlar yada bu kültür yaşamına karşı oldukça yanlış görüşler tasiyorlar..
    Dahası Batı dünyasının bugünkü üstün durumu bircok Müslümanda, gene bilhassa Türklerde adeta bir asagilik duygusu uyandırıyor.
  • … Avrupa’da 13. hatta 12. Yüzyıldan itibaren belirmeye süregelen bilimsel kalkinma direkt doğruya Yunan bilimlerinin Latinceye tercümesi, benimsenmesi ve tesiri diye değerlendiriliyordu. Bu anlamın, birçok bilim tarihcileri tarafınca zamanı gerceklere aykırı olduğu gösterilmiş olmasına karşın Batı dünyasında, hatta onun dümen suyunda kalan İslam dünyasında hakim bulunuyor.
    Benim kuşağım ilkokulda ve lisede Rönesans görüşünü sarsılmaz bir gerçek olarak Batı dillerinden alınan ders kitaplarından öğreniyordu.
  • Avrupa’da ortalama 17. yüzyıla kadar kaynak anma terimi yoktu ve bu süreç oldukça yavaş gelişti. Ayrıca birçok Arapça kitap tercümesi ya Avrupalı yada Yunanlı bilginlerin adı altında yüzyıllarca gösterildi ve kullanıldı. Kaynak adı vermek alışkanlığı büyük Yunan bilginlerinde de oldukça zayıftı. Kaynakları sistemli bir halde vermek, geçen kuşakların emeklerini anmak prensibi İslam kültür dünyasının karakteristik niteliklerinden biridir. Maalesef bu gerçek, bilimler tarihinde gözden kaçırılmaktadır.

    …İslam dünyasında daha 10. yüzyılda tanıdığımız, kaynakları veren, ele alınan problemi dizgesel bir halde okuyucuya sunan kitap tipini Avrupa’da ilk olarak 17. kim bilir 18. yüzyılda buluyoruz.
  • Müslümanlar tarih sahnesine çıkışlarından oldukça kısa bir vakit sonrasında yabancı kültür merkezlerinin oldukça büyük bir kısmını kendi toprakları içinde buldular. Bunların bilgilerini ve onların temsilcilerinin hocalığını eşi bilinmeyen bir hoşgörü ile kabul ederek, bilime susamışlıkla öğrenmeye koyuldular. Alma ve özümleme merhalesini aşarak, Miladın 9. yüzyılının ilk yarısında yaratıcılık evresine girdiler. Bu yaratıcılık evresi, benim anlayışıma bakılırsa, genel olarak 16. yüzyılın sonlarına doğru kuvvetini kaybetmeye ve duraklamaya başladı. Bu yaratıcılık evresinin ürünlerinin sadece minik bir kısmını biliyoruz. Onların tam değerlendirilmeleri bir ihtimal oldukça uzun bir vakit sonrasında mümkün olacak, kim bilir hiçbir vakit mümkün olmayacaktır. Ama bugüne dek aydınlanmış olan so­nuçlara bakılırsa, 800 senelik bir yaratıcı katkıyla Müslümanlar bilimler tarihinde oldukça mühim bir yer alıyorlar. O katkıyı burada detaylı bir şekilde saymaya kalkışmak şeklinde negatif bir çaba harcamak yerine, şöyleki bir ifadeyle yetineceğim: Müslümanlar öteki kültür merkez­lerinden, bahusus Yunanlılardan aldıkları bilimleri geliştirdiler, yeni bilimler ortaya koydular ve kurulacak yeni bazı bilimlerin temel ve başlangıçlarını hazırladılar.
    Onların bilimler evveliyatına yaptıkları büyük katkıların değerlendi­rilmesi esnasında, Avrupa’nın gelişmesi üstündeki büyük etkilerini de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bu bilimler, İslam dünyasın­da hemen hemen yaratıcılık evresinin en yoğun olduğu bir çağda, kısaca 10. yüzyılın ikinci yarısında, İspanya dışı Avrupa’nın yolunu bulmaya başladı. Gittikçe çoğalan yollardan Avrupa’ya İslam dünyasından ulaşan bilimlerin alınma ve özümleme süreci 5 yüzyıl kadar sürdü.
  • …çağdaş insan 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupa’yı İslam yaşamına karşı daha ileri durumda görmeye başladı. Bu ileri durumun arkasında İslam dünyasının bilim ve teknolojisinin minimum 500 yıl devam eden bir alma ve özümleme sürecinin bulunduğunu nerede ise asla kimse bilmiyordu.
    Bu bilgisizlik atmosferi içinde muhtemelen 18. yüzyılın ortalarında Rönesans adı altında bir bilimler zamanı görüşü ortaya çıktı. Bu görüşün kati olarak ne vakit ve kim tarafınca ileri sürüldüğünü bilmiyoruz. Fransız filozofu Etienne Gilson, 1924 senesinde yazdığı bir kitabında bu gerçekle hiçbir ilgisi olmayan görüşü “La Renaissance des professeurs”kısaca “Profesörler Rönesansı” diye maskaraya alıyor, birkaç profesörün bir kulis toplantısında bu görüşü piyasaya sürdüklerini kastediyordu. Bu uydurma, gerçek dışı anlayışa bakılırsa Avrupa’da 12. yüzyıldan itibaren bilimlerde görülmeye süregelen ve hızını 16. yüzyıla kadar artıran gelişme direkt doğruya Yunan eserlerinin tanınıp Latinceye çeviri edilmesine bağlanıyordu.
    Bu anlayışın Avrupa entelektüelleri içinde bir çığ şeklinde ya­yılmasının gerçekle hiçbir bağlantısının bulunmamasına karşın bugüne dek otoritesini kaybetmemiş olmasının bir şansı vardı.
    O da bilimler tarihinde 9. yüzyılın başından 16. yüzyılın sonlarına kadar 800 senelik yaratıcı bir merhalenin sahibi İslam kültür dünyası, önderlik durumunu 17. yüzyıldan itibaren kaybetmeye başlamıştı.
    Bırakın Avrupalıları bir tarafa, Müslümanların kendileri bile yakın geçmişteki yaratıcılık merhalesinin şuurunu artık taşımıyorlardı.
    Onlar bir tek her alanda yaşanılan çağı görüyorlar, Avrupa’da daha üstün bir bilim ve hızla gelişen teknolojinin varlığını – bu bizim için her alanda gerçekleşmiş olmasa bile kabulleniyorlardı.
  • Taqiyaddin’in ne yüksek yetenekli bir alim olduğu, bizlere ulaşan rasathanenin aletleri kitabından, saatler kitabından ve su pompa­lama makinaları kitabından ve coğrafya koordinatları cetvelinden anlaşılıyor. Bu rasathanenin bilgisi birkaç yıl içinde Avrupa’ya ulaş­mış, nerede ise aynı aletler, gökbilimci Tycho Brahe tarafınca Danimarka’nın Hven Adası’nda bir gözlemevi kurulmuştu. Fazlaca acayip bir tesadüftür ki, o rasathanede Tycho Brahe’nin dostlarına iş imkanları sağlamak için aletlerin sayılarını çoğaltmak şeklinde bir emek harcama seçimi kralın öfkesine sebep olmuş, gözlemevi varlığını kaybetmişti.
    Böylece Tycho Brahe’de Taqiyaddin şeklinde mühim sonuçlara götü­rebilecek rasatlarını tamamlayamamıştı.
  • 16. yüzyılın ilk yarısında yaşayan Portekizli tarihçi Galva’o, Keşifler Tarihi adlı kitabında kralın en büyük oğlu Prens Don Pedro’nun Avrupa ve Kudüs’e yapmış olduğu seya­hatten 1428 senesinde döndüğünde bununla beraber bir de dünya haritası getirdiğini, bu haritanın Umut Burnu’nu ve sonradan Macellan Boğazı diye adlandırılan deniz geçidini belirttiğini yazıyor. Macellan Boğazı ile ilgili öteki bir bilgiyi Macellan’ın seferine katılan ve bu seferin tarihini yazan Antonio Pigafetta bizlere veriyor ve Macellan’ın seferinde 1507’den evvel yapılmış bir haritanın kullanıldığını ve bu haritada sonradan onun adını taşıyan boğazın gösterildiğini yazıyor.


İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar İncelemesi – Kişisel Yorumlar

cahildim bilginin rengine kandım.: İslam’ın gerici ve bilim dışı algısına kaptırılmış, okullarda dejenere ve özünden koparılmış zihinlerin kısaca hepimizin okuması ihtiyaç duyulan bir kitap. Hakikati bulmak hakkaten zor… Her görüşün geliştirmiş olduğu retorik ve diyalektiği var. Bu da insanı aşırı yıpratıyor. Bize düşen tüm detayları öğrenip, süzgeçten geçirip, akıl ve kalbimizin yakın olduğu ideolojiye haiz çıkmaktır… Cahildim bilginin rengine kandım. (heotontimorumenos)

Abdulhamitin politikalarindan biri de Batı dünyasının ayna arkasına saklanip bizlere bir tek fena yonlerimizi hatırlatmalari karşısında ezilip buzulmemizi engellemekti. Bu bağlamda vatanımızda olanlara birebir haberleri yaymistir. (Bu kitabından bir alıntı değildir) ki artık insani olan şeylerden utanç duymayalım. Tıpkı bunun şeklinde, her şeyi batıya atfedip. Onlar başarı göstermiş Onlar yapıyor, Biz kötüyüz demek yerine artık geçmişimize sonrasında içimize bakmanın zamanı geldi. Gerçekleri öğrenmeli ve kim olduğumuzu bilmeliyiz. Herkesin okuması ihtiyaç duyulan bir kitap. Ölmeden ilkin okunması ihtiyaç duyulan kitaplar listemde. Belki geçmişimizi bilseydik geleceği elimizden dusurmezdik. Sımsıkı tutunalim. Geçmiş insana sevk verir güç verir. (Hatice ABDÜLKERİMOĞLU ÖZCAN)

Müslümanların bilimlere olan katkısını bu zamana kadar azca oldukça biliyordum fakat bu kadar büyük bir etkiye haiz olduklarını kitabı okurken öğrendim. Müslüman bilginler, Islamın gelisinin ikinci yuzyilindan itibaren yaratıcı merhalesi sekiz yüz yıl sürmüş ve çağdaş bilimlerin temelini oluşturmuş bir katkıya sahipler. Ancak avrupalilar tarafindan tamamen göz ardı edilmiş. Bu temel yunanlilara atfedilmis. Oysa ki muslumanlar fetihler arttikca farkli kulturlerle tanışmış onlardaki bilimleri almış ozellikle yunanlardan almış ozumsemis ve bu bilgilerin üstüne oldukça şeyler katarak yeni bir merhale başlatmış olmuşlar. Kitapta meydana getirilen katkılar detayli bir halde açıklanıyor esasen. Ancak Fuat Sezgin hocanin konferanslarindan olustugu için cogu yerde tekrarlar mevcut sadece bu da bilgilerin pekismesini saglamasi hasebiyle pozitif bir katki olarak kabul edilebilir. Temel islam bilimleri alaninda çalışanların muhakkak okumasi ihtiyaç duyulan bir yapıt bence. (Hanif)


İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar PDF indirme linki var mı?


Fuat Sezgin – İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Fuat Sezgin Kimdir?

24 Ekim 1924’te Bitlis’te hayata merhaba dedi. 1943-1951 yılları aralığında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Şarkiyat Enstitüsü’nde İslami Bilimler ve Orientalistik alanında öncü bir yere haiz olan Alman oryantalist Hellmut Ritter (1892 – 1971)’in yanında tahsil gördü. Hocasının, bilimlerin temelinin İslam bilimlerine dayandığını söylemesiyle bu alana yöneldi. 1954’te Arap Dili ve Edebiyatı bölümünde Buhari’nin Kaynakları adlı doktora tezini tamamladı. Bu teziyle o, hadis deposu olarak İslam kültüründe mühim bir yere haiz olan Buhari (810-870)’nin bir araya getirmiş olduğu hadislerde biline geldiğinin aksine sözlü kaynaklara değil İslam’ın erken dönemine, hatta 7. yüzyıla kadar geri giden yazılı kaynaklara dayandığı tezini ortaya attı. Bu sav Avrupa merkezli oryantalist çevrelerde hala tartışılmaktadır. 1954 senesinde İslam Araştırmaları Enstitüsü’nde doçent oldu. Burada Zeki Velidi Togan ile çalıştı.

27 Mayıs 1960 askeri darbesi esnasında üniversiteden uzaklaştırılan ve 147’likler diye malum akademisyenler arasındaydı. 1961 senesinde Almanya’ya giden Fuat Sezgin Frankfurt Üniversitesi’nde ilkin konuk doçent olarak dersler verdi. 1965 senesinde Frankfurt Üniversitesi’nde profesör oldu. Oradaki bilimsel çalışmalarının ağırlık noktası Arap-İslam kültür çevresinde doğal bilimler zamanı alanı olmuştur ve bu alanda 1965 senesinde rehabilitasyon çalışmasını yapmıştır. Henüz İstanbul’da iken başladığı 7. yüzyıldan itibaren gelişen Arap-İslam edebiyatı zamanı çalışmasına (Geschichte des Arabischen Schrifttums) Almanya’da da devam ederek, oryantalistik emekleri için kaynak yapıt haline gelmiş ve hala aşılamamış 13 ciltlik eserinin ilk cildini 1967 son cildini ise 2000 senesinde yayınladı. Geschichte des Arabischen Schrifttums, İslam’ın ilk döneminde uğraşılmış, dini ve zamanı edebiyattan coğrafya ve haritacılığa kadar tüm ana ve yan bilim dallarını mevzu edinmektedir. Prof. Sezgin, Suudi Arabistan Kral Faysal Vakfı’nın İslami Bilimler Ödülü’nü 1978 senesinde ilk alan kişidir. Bu ve başka desteklerle Sezgin, 1982 senesinde J.W.Goethe Üniversitesi’ne bağlı Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü’nü ve 1983’de buranın müzesini kurdu, buranın halen direktörlüğünü yürüttü. Enstitüye bağlı olarak kurduğu müzede Sezgin, İslam kültür çevresinde Müslüman bilginler tarafınca yapılmış aletlerin ve bilimsel vasıta ve gereçlerin yazılı kaynaklara dayanarak yaptırdığı numunelerini sergilemektedir. Müzede bulunan objeleri tanıtmak ve İslam kültür çevresindeki bilimsel gelişmeyi göstermek için hazırladığı Wissenschaft und Technik im Islam isminde kataloğu 2003 senesinde yayınlanmıştır.

Prof.Dr. Fuat Sezgin, Arap-İslam Bilimleri Enstitüsü için hazırladığı bilimsel vasıta ve gereçlerin benzerlerini yaptırarak, açılışını 25 Mayıs 2008 tarihinde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yapmış olduğu İstanbul İslam, Bilim ve Teknoloji Müzesi’nin açılmasına önayak olmuştur.

İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi’nin faaliyetlerini desteklemek amacıyla 2010’da Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı kuruldu.

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi bünyesinde kurulan Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Enstitüsü ise 2013 senesinde faaliyetlerine başladı.

Uluslararası çeşitli akademilerin üyesi de olan Prof. Dr. Fuat Sezgin, yaşamı süresince Kahire Arap Dili Akademisi, Şam Arap Dili Akademisi, Fas Rabat Kraliyet Akademisi, Bağdat Arap Dili Akademisi, Türkiye Bilimler Akademisi onur üyeliği de dahil olmak suretiyle oldukça sayıda mühim ödül ve nişana layık görüldü.

Fuat Sezgin ek olarak Erzurum Atatürk Üniversitesi, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi, Kayseri Erciyes Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi tarafınca Sezgin’e fahri doktora unvanı verildi. Ayrıca Frankfurt am Main Goethe Plaketi, Almanya Birinci Derece Federal Hizmet Madalyası, Almanya Üstün Hizmet Madalyası, İran İslami Bilimler Kitap Ödülü, Hessen Kültür Ödülü ve Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü sahibidir.

Prof. Dr. Fuat Sezgin’in öncülüğünde kurulan İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi de üstün nitelikli yapıt ve ortaya konan emsalsiz çalışmalardan dolayı kurum statüsünde Kültür ve Turizm Bakanlığı 2016 Hususi Ödülü’ne layık görüldü.

30 Haziran 2018 tarihinde sıhhat sorunları sebebiyle tedavi görmüş olduğu hastanede yaşamını yitirdi.


Fuat Sezgin Kitapları – Eserleri

  • Bilim Tarihi Sohbetleri
  • İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar
  • Tanınmayan Büyük Çağ
  • Buhari’nin Kaynakları
  • Amerika Kıtasının Müslüman Denizciler Tarafından Kolomb Öncesi Keşfi ve Piri Reis
  • İslam’da Bilim ve Teknik
  • İslam Kültür Dünyasının Bilimler Tarihindeki Yeri
  • 1984 Yılından 2011 Yılına Kadar Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü Yayınlarına Yazılan Avrupa Dillerindeki Önsözler
  • İslam Uygarlığında Astronomi Coğrafya ve Denizcilik
  • İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi (Toplu Bir Bakış)
  • İslam Uygarlığında Mimari, Geometri, Fizik, Kimya, Tıp
  • Katip Çelebi’nin Esas Kitab-ı Cihannüması ve Coğrafya Tarihi’ndeki Yeri
  • Prof. Dr. Fuat Sezgin’e Vefa
  • Ege ile Ece Topkapı Sarayında
  • İslam’da Bilim ve Teknik
  • Arap İslâm Bilimleri Tarihi Cilt-I


Fuat Sezgin Alıntıları – Sözleri

  • 712/1312’den kısa bir vakit ilkin Sultan Muhammed Abū Bakr’in “okyanusun diğer tarafına” ulaşmak suretiyle bir filo yola çıkardığı bildirilmektedir. İbn Fadlallâh al-‘Umarī’nin ifadesine bakılırsa, lüzumlu hazırlıkların yapılmasından sonrasında filo açık denize açılmış, yoksa tehlikeli bir akıntıya yakalanmış ve biri haricinde tüm gemiler batmıştı. Bunun üstüne sultan ikinci bir filo donatmış ve kendisi de filoyla beraber yola çıkmış fakat hiçbir vakit geri dönmemişti. (Amerika Kıtasının Müslüman Denizciler Tarafından Kolomb Öncesi Keşfi ve Piri Reis)
  • Cābir’in daha önceki büyük külliyatı olmaksızın, bence er-Rāzī’nin eserlerinde tanıdığımız kimya bilimi düşünülemezdi. Er-Rāzī’nin eserleri de, Cābir’inkiler şeklinde, kimya ile uğraşı sürecine ve 17. yüzyılda Avrupa’daki yeni bir gelişim basamağına doğru hareket sürecine kati bir etkide bulunmuştur. (İslam’da Bilim ve Teknik)
  • Buhari’nin kendinden evvelki devrin, musannaf kısaca malzemelerini dizgesel bir halde tasnif eden kitaplarını hülasaya girişim ettiğini izaha çalıştık. (Buhari’nin Kaynakları)
  • Cābir’in daha önceki büyük külliyatı olmaksızın, bence er-Rāzī’nin eserlerinde tanıdığımız kimya bilimi düşünülemezdi. Er-Rāzī’nin eserleri de, Cābir’inkiler şeklinde, kimya ile uğraşı sürecine ve 17. yüzyılda Avrupa’daki yeni bir gelişim basamağına doğru hareket sürecine kati bir etkide bulunmuştur. (İslam’da Bilim ve Teknik)
  • Abdullâh b. El-Mubârek (öl. 181) kitaplarla geçirilen vakti, Peygamber’in (s.a.v.) ashâbıyla beraber söyleşi telakki ederdi. (Buhari’nin Kaynakları)
  • İnsanlığın ortak bilimsel mirası, süreğen adımlarla, devamlı düz bir çizgi halinde olmasa da, değişken bir hızla büyümektedir… (Tanınmayan Büyük Çağ)
  • (Almagest’in geleneksel sunumunun değişimi)
    1. Doğal bir cisimden bir tek tek naturel hareket ortaya çıkar.
    2. Doğal cisim hiçbir değişik süratli hareket yapmaz, kısaca sürekli suretle daireler üstünde aynı zamanlarda aynı mesafeleri kateder.
    3. Göğün cisminin (hareketlerde) hiçbir tesiri yoktur.
    4. Boşluk mevcut değildir.
    .
    “Kitab Hey’et el-Alem” (İslam Uygarlığında Astronomi Coğrafya ve Denizcilik)
  • Talebeleri aşağılık duygusundan kurtarmaya çalışsınlar. Türk milletini aşağılık duygusu bir kanser şeklinde kemiriyor. (Prof. Dr. Fuat Sezgin’e Vefa)
  • Abdurrahman b. Ömer b. Muhammed es Sufi, çağdaş araştırmalar tarafınca Ptoleme ve Argelander ile beraber durağan(durgun) yıldızlar astronomisi alanınının üç büyük bilgininden birisi olarak nitelendirilmektedir. Ptoleme’yle karşılaştırıldığında o gök atlasını bir tek Arap öncelleri tarafınca meydana getirilen katkılar ve kendi gözlemleri temelinde genişletmekle kalmamış, ek olarak yeni pozisyon verileriyle göstermiş ve yeni parlaklık ölçeklerine bakılırsa gruplandırmıştır. (İslam Uygarlığında Astronomi Coğrafya ve Denizcilik)
  • «Rastlantı, tekniklerin ve sanatların ilerlemesinde
    oldukça büyük bir rol oynamaz. İnsanlık tüm keşiflerinde istikrarlı bir halde ileriye doğru, aniden bir sıçrayışla değil, adım adım hareket eder. Her vakit aynı hızla ilerlemez, fakat hareket süreğendir. İnsan buluş etmez, sonuçlar çıkarır. (İslam’da Bilim ve Teknik)
  • Bīrūnī’nin (ölüm zamanı 440/1048) ortaya attığı, azca malum fakat oldukça mühim bir görüşü hatırlatılmalıdır: “Meskûn dünya, batıyı ve doğuyu [en dıştaki sonlarında] birbirinden ve kim bilir arada bulunan bir kara parçasından, ya da ta kendisinde yaşanılan bir adadan ayıran bir okyanus tarafınca kuşatılmaktadır.” (Amerika Kıtasının Müslüman Denizciler Tarafından Kolomb Öncesi Keşfi ve Piri Reis)
  • Artık Türkler korkak ve taklitçi bir millet olmaktan kurtulmalıdır. Türkler yaratıcı olmalıdır! (Bilim Tarihi Sohbetleri)
  • Müslümanlar bahusus Türkler, bu değişen dünyada oldukça mühim bir yer almak istiyorlarsa, kendilerinin insanlığın ortak bilimler tarihinde oldukça mühim bir yeri olduğu inancını kazanmaları ve bunu tekrardan gerçekleştirecek şartları kazanma sorusu üstünde ciddi olarak durmaları gerekiyor. (Prof. Dr. Fuat Sezgin’e Vefa)
  • ‘ Reinaud çalışmalarının birisinde, bilimler tarihinin bütünlüğünü veciz bir halde ifade eden şu düşünceye ulaşmıştı: “Rastlantı, tekniklerin ve sanatların ilerlemesinde oldukça büyük bir rol oynamaz. İnsanlık tüm keşiflerinde istikrarlı bir halde ileriye doğru, aniden bir sıçrayışla değil, adım adım hareket eder. Her vakit aynı hızla ilerlemez, fakat hareket süreğendir. İnsan buluş etmez, sonuçlar çıkarır. Mesela insan bilgisinin bir alanını ele alalım: bu alanın zamanı, kısaca ilerleme zamanı aralıksız bir zincir oluşturur. Olgular zamanı bizlere bu zincirin parçalarını verir ve bizim görevimiz, kaybolan halkaları her bir parçayı bir diğerine eklemek için tekrardan bulmaktır.” ‘ (Tanınmayan Büyük Çağ)
  • Fuat Sezgin Hoca, “Eğer geçmişi adam şeklinde öğrenirsek,” diyor ve ekliyor “Belki bir miktar aşağılık kompleksinden ve boş böbürlenmelerden kurtuluruz.” (Bilim Tarihi Sohbetleri)
  • Avrupa’da ortalama 17. yüzyıla kadar kaynak anma terimi yoktu ve bu süreç oldukça yavaş gelişti. Ayrıca birçok Arapça kitap tercümesi ya Avrupalı yada Yunanlı bilginlerin adı altında yüzyıllarca gösterildi ve kullanıldı. Kaynak adı vermek alışkanlığı büyük Yunan bilginlerinde de oldukça zayıftı. Kaynakları sistemli bir halde vermek, geçen kuşakların emeklerini anmak prensibi İslam kültür dünyasının karakteristik niteliklerinden biridir. Maalesef bu gerçek, bilimler tarihinde gözden kaçırılmaktadır.

    …İslam dünyasında daha 10. yüzyılda tanıdığımız, kaynakları veren, ele alınan problemi dizgesel bir halde okuyucuya sunan kitap tipini Avrupa’da ilk olarak 17. kim bilir 18. yüzyılda buluyoruz. (İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar)
  • Dairenin ve düz çizgilerin üçüncü dereceden denklemlerde yetersizliği düşüncesi ilk olarak ʿÖmer el-Ḫayyām tarafınca dile getirilmiştir, Avrupa’da sadece 1637 senesinde René Descartes tarafınca yeniden formule edilmiş ve sonunda P.L. Wantzel (1837) tarafınca kanıtlanmıştır. (İslam’da Bilim ve Teknik)
  • Nureddin el Bitruci (Alpetragius), tıpkı İbn Rüşd şeklinde gezegenlerle ilgili olan eksantrik (dış merkezli) ve episikl (dış tekerleme eğrisi, dış çember) öğretilerini yadsımış ve gezegen kürelerinin ortak merkezli olarak yeryüzünün orta noktasında bulunması icap ettiğini ve gezegenlerin helezonik halde değişik eksenler biçiminde hareket ettiğini ileri sürmüştür. Ayrıca gök cisimlerinin batı-doğu hareketini de reddetmiştir, bu hareket ona bakılırsa yalnızca, gezegenlerin doğudan batıya doğru gök küresinden oldukça daha yavaş hareket etmelerinden doğan optik bir yanılsamadır. El Bitruci (Alpetragius)’nin kitabı İbranice ve Latince’ye çevrildikten sonrasında 7./13. yüzyıldan 15./9. yüzyıla kadar Avrupa’da doğabilimsel-astronomik düşünceyi ilerletici tarzda etkilemiştir. (İslam Uygarlığında Astronomi Coğrafya ve Denizcilik)
  • Otto Werner’in Leonardo da Vinci’nin fiziği hakkında 1910 tarihindeki bilimsel bir incelemesinde, Kemāleddīn’in eserinin Avrupa’da tanınmış ve Leonardo tarafınca kullanılmış olması gerektiği tahminine yetişmesi oldukça anlamlıdır. (İslam’da Bilim ve Teknik)
  • Kolomb bir ekvator derecesinin 56 2/3 mil bulunduğunu Arap-İslam dünyasından biliyordu, fakat Arap ve İtalyan millerinin birbirine karıştırılması ve dünyanın batı yarımküresinin gerçekte yuvarlak olmayıp (bir yanlış anlama sonucu) güneye doğru armut şeklinde olduğuna inanılması onu Avrupa ile Asya arasındaki mesafeyi oldukça kısa sanmaya götürmüştü. (Amerika Kıtasının Müslüman Denizciler Tarafından Kolomb Öncesi Keşfi ve Piri Reis)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş