Eğitim

Altın Dal 1 – James G. Frazer Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Altın Dal 1 – James G. Frazer Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Altın Dal 1 kimin eseri? Altın Dal 1 kitabının yazarı kimdir? Altın Dal 1 konusu ve anafikri nedir? Altın Dal 1 kitabı ne konu alıyor? Altın Dal 1 PDF indirme linki var mı? Altın Dal 1 kitabının yazarı James G. Frazer kimdir? İşte Altın Dal 1 kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: James G. Frazer

Çevirmen: Mehmet H. Doğan

Orijinal Adı: The Golden Bough The Roots of Religion and Folklore

Yayın Evi: Payet Yayınları

İSBN: 9789753880312

Sayfa Sayısı: 395


Altın Dal 1 Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

… 1890’dan beri, çeşitli oylumlarda durmadan piyasaya çıkan ‘Altın Dal’, insan düşüncesinin doğuşundan uygarlaşmış dönemlere dek uzanan süreçte insan davranışlarının kökenlerini araştırmakta ve günümüz insanını, binlerce yıl öncesinin yabanıl insanına oldukca yakın kılan şaşırtıcı örnekler sergilemektedir. “Yabanıla oldukca şey borçluyuz, hatta bugün bile, onunla olan benzerliklerimiz, farklılıklarımızdan oldukca,” diyen Frazer, tıpkı Freud’un insan ruhunu çözümleme koltuğuna yatırması benzer biçimde, uygarlığı çözümleme masasına sermektedir.


Altın Dal 1 Alıntıları – Sözleri

  • Yabanıl, çoğu zaman cansız tabiat süreçlerini, iyi mi, görüngülerin (phenomena) içinde ya da arkasında çalışan canlı varlıklarca meydana getirildiklerini varsayarak açıklıyorsa, yaşamın kendisinin görüngülerini de öyleki açıklar. Eğer bir hayvan yaşıyor ve hareket ediyorsa, onun düşüncesine bakılırsa, bu sadece içinde onu hareket ettiren minik bir hayvan olduğu içindir. Eğer bir insan yaşıyor ve hareket ediyorsa, bu sadece içinde onu hareket ettiren minik bir insan olduğu içindir. Hayvanın içindeki hayvan, insanoğlunun içindeki insan, işte ruh budur.
  • Almanya’da yaygın bir sanı vardır: Eğer kuşlar bir kişinin kesilmiş saçlarını ele geçirir de yuvalarını onunla yaparsa, o şahıs baş ağrısı çeker, kimi zaman saçlarının döküleceğine inanılır o kişinin.
  • Uyuyan bir kimseyi uyandırmamak ilkel insanlarda genel bir kuraldır, bu sebeple ruhu dışardadır ve geriye dönmek için süre bulamayabilir; bu yüzden insan, ruhu olmadan uyandırılacak olursa hastalanır. Uyuyanı uyandırmak kesinlikle gerekiyorsa, ruhun dönmesine süre bırakmak için oldukca yavaş yapılmalıdır bu.
  • Uyuyan bir kimseyi uyandırmamak ilkel insanlarda genel bir kuraldır, bu sebeple ruhu dışardadır ve geriye dönmek için süre bulamayabilir; bu yüzden insan, ruhu olmadan uyandırılacak olursa hastalanır. Uyuyanı uyandırmak kesinlikle gerekiyorsa, ruhun dönmesine süre bırakmak için oldukca yavaş yapılmalıdır bu.
  • (…)Ama bu kitaplar, bilhassa de bu kitap: Altın Dal tüm dünyayı sarstı. Frazer, Freud’u okumayı reddetse de, Çorak Ülke ’yi anlaşılmaz da bulsa, Freud da, T.S.Eliot da Frazer’ın yazdıklarından etkilenmiştir.
  • Yağmur tanrısını zorlamanın bir başka yolu da onu sık sık ziyaret ederek rahatsız etmektir.
  • Bir insanoğlunun ruhunu kaçırılması çoğu zaman cinlere bağlanır. Annamlılar bir insan cinle karşılaşıp konuşursa, cinin insanoğlunun soluğunu ve ruhunu içine çektiğine inanılır.
  • ve yeşildir yaşamın altın ağacı.


Altın Dal 1 İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Her şey insan için mi ?: Altındal-1 kitabı; eskil çağlarda ilkel insanların hayatta kalmak adına oluşturdukları yaşayış tarzları ile dini inanışlarının temeli olan mitolojik ve tabusallığın, sahneye koyma şekilde anlatılmasıdır.
Kitap üç bölümden oluşmuştur.
Birinci bölümde ormanının kralı olan “Tanrı-kral “ anlatılmıştır.
İlkel insanoğlu, doğayla bir antak kalma içine girip, kah doğadan isteyerek, kah doğaya vererek hayatlarına devam etmiştir.
Doğadan; tertipli ve verimli yağmurlar, bolca güneşli günler, karanlığı aydınlatan ay ışığı, topraklarının bolca ürün vermesi, felaketlerin olmaması için hep talepkar yaşam içinde olmuşlardır. İlkel insan tabiat ananın kendisine verdiklerine karşılık, güneş ve aya yemeleri için yiyecek bırakılmıştır.
Doğaya iyi davranmaları, doğaya uygun olarak yaşamaları, ağaçları mukaddes olarak görmeleri, inanışlarının ana konularıydı.
Bir nevi ilkel insan, doğayla antak kalma içinde bulunduğunu hissetmiş, tabiat ananın Tanrı’lardan oluştuğunu anlamıştır.
Bu Tanrı’lar ise; güneş, ay, şimşek, rüzgar, kasırga, kıtlık ve bolluk vs.tanrılardır.
İlkel insan başlangıçta kendisini doğayla eşit görmüş ve karşılıklı iyi niyet içerisindeyken ; başına gelen büyük felaketler, kıtlıklar sonucunda eşitlik düşüncesi aleyhine olarak yıkılmıştır. Asıl gücün doğada bulunduğunu, kendisinin ise kuvvetsiz ve umarsızlık içinde bulunduğunu üzüntüyle anlamıştır.
Bu düşüncesinin sonunda tabiat olaylarının kendiliğinden olamayacağına inanarak, tanrı/ tanrılar terimini meydana getirmeye adım atmıştır.
oluşturduğu yeni yaşam şekliyle birlikte
İlkel insan yaşamının amacını Tanrı’ları mutlu ve hoşnut etmek üstüne kurmuş olması sebebiyle; ortaya dinleri ve adakları çıkarmıştır.
Tanrı’lar ile kontakt oluşturmak için; kutsallıklar oluşturmuş, tanrı sözcüsü seçmiş, karşılıklı kazan kazan prensibince tapınmalar yapmış olup, tanrılara adaklar kesmiştir.
Tanrı’ların yeryüzündeki temsilcileri; başta krallar, kraliçeler, din adamları ve mucize yaratan insanoğlu olmuştur. Bu insanoğlu kendilerini tanrı benzer biçimde görüp buna bakılırsa hareket etmiş, öteki insanoğlu bunlara boyun eğmiş ve verilen tüm kararlara uymuştur. Bu yarı tanrı-insanlara “ antropomoformik “ denmiş, Tanrı’ların da insanoğlu benzer biçimde doğada yaşadığına inanılmıştır.
İlkel insanların, Tanrı’lar ve ölüm ile tanışması sebebiyle metafiziğe kayılmış, İnsan ölümü yenmek adına ruhu oluşturmuş, ölen insanoğlunun ruhlarının ağaçlarda yaşadığına inanmıştır. (O çağlarda yeryüzünün neredeyse tamamı ağaçlarla kaplıydı )
Ağaçlar kutsallaştırılmış, merasim ve ritüeller ormanda yapılmış, tanrı adına ağaçlara adak adanmış, iyi bakılmıştır.
Bu uygulamaların aşağı yukarı tüm toplumlarda uygulandığını ve aslolan amacın; Tanrı’ları hoşnut ederek bolluk, bolluk ve de afiyet vermesine vesile olmaktır. Ağaçların cazibesini yavaş yavaş kaybetmeye başlaması sebebiyle, ağaçlarda yaşayan ruhu, geriye kendisine almıştır. Artık insan doğadan oldukca kendisine dönmeye ve kendisini sorgulamaya adım atmıştır. Artık insan iki canlı ( gövde ve ruh) olmuştur.
2’nci bölümde ruhun korkuları konusu irdelenmiştir:
Eskil toplumlarda kral, kraliçe ve rahipler
Tanrılar olarak görülmüş ve inanılmıştır. Bu Tanrı’ların; tabiat vakalarını ayarlamasına, kötülüğü kovup iyiliği ve güzelliği getireceğine inanılmıştır. Tanrı-insanların cemiyet tarafınca oluşturulan kurallara uyması zorunluluğu getirilmiş, kurallara uymayan tanrı-insanlara ölüme kadar gidebilecek cezalar uygulanmıştır.
Kralın adam oğlu var ise krallık ona geçmiş, eğer yoksa cemiyet tarafınca kral seçilme işlemi yapılmıştır. Krallık oldukca oldukca zor olduğundan kimse kral olmayı istememiştir.
Tanrı-kral hepimiz benzer biçimde hareket edememekte, sorumlulukları fazla olduğundan öyleki her istediğini yapamamakta, her istediğini yiyip içememekte, beraberce konuşamamakta, toplumun en güzel kızıyla evlendirilmektedir.
Kıtlık, fena hastalık ve musibetler başgösterdiğinde , krala bunu halletmesi söylenir, eğer halledemez ise saygı kin ve nefrete dönüşerek kral öldürülürdü.
En önemlisi, tanrı-kralın insanoğlu için varolduğuydu.
İlerleyen bölümde ruh terimi sorgulanmakta, tabiat ananın bir yaratıcı/ yaratıcıları var ise; hayvanı hareket ettiren içindeki bir hayvan; insanı hareket ettiren içinde bir insan vardır. Bunun adı da ruhtur. Ruhun iyi yaşaması için, insana iyi bakılması icap ettiğini, ölen insanoğlunun yine geriye dönerek yaşama katılmasına inanılmıştır. Kısacası bunlar yaşamı esirgeyen ya da sakınan şeylerdir. Ruhlar, insan bedenleri benzer biçimde çeşit çeşittir.
Ruh ölümsüzdür.
Tabular konusu detaylı incelenmiş, eskiden beri devam eden ve halen de değişik mevzularda yaşayan tabular günümüzde de devam etmektedir. Şuanki yaşamlarımıza eskiden beri gelen tabuların katkısı fazladır. Onları ayıplamak, minik ve hor görmek yerine daha hoşgörülü bakılmalıdır.
3’üncü bölümde Tanrı’yı öldürmek konusu incelenmiştir.
İlkel insan, sonsuz süre fikrinden yoksun olduğundan, doğallıkla Tanrı’ların da kendisi benzer biçimde ölümlü bulunduğunu varsaymış, Taki hristiyanlık ile tanışana kadar.
İnanış gereğince; Tanrı-krallar düzgüsel şekilde eceli ile ölememekte, görevini yapamayacak duruma vardığında insanoğlu tarafınca ruhunun ölmemesi adına boğularak öldürülmektedir. Dünyayı hayatta tutan, tabiat vakalarını ayarlayan tanrı-krallardır. Bunlar bununla beraber rahiplik görevlerini de yerine getirmektedir.
İnsanların, ölüm için duyulan üzüntü ve ölüye duyulan saygı ve sevgi; öte taraftan ölüden korku ve nefret, onun ölümünde duyulan luk.
Eskil insanoğlu hasadın oldukca vermesi için nebat Tanrı’larını oluşturmuş, bu tarz şeyleri kutsallaştırıp inanmıştır. Mitolojik, tabusal, inanış ve yaşayışlar; çeşitli toplumlardan örnekler verilerek anlatılmış ve genel itibariyle birbirine benzer olduklarını vurgulanmıştır.
Bu toplumlarda “animizm “ inanışı hakimdir.
Kitap genel olarak bu şekildedir.
Kitabı okuduktan sonrasında, Spinoza ve “ panteizm” de aklıma gelmedi değil.
Mekanik, işleyişli, hareket eden ve ettirici, işlevsel bir tanrı. Yani yaşama içkin bir tanrı.
Burada ifade edemediğim mit, tabu, batıl inanışın, toplumlara bakılırsa örnekleri fazlasıyla mevcut.
Mit, tabu ve batıl inanışlara ilgi duyanlara tavsiye edebilirim. Kitabın 2’ncisi de mevcut.
Dikkat edin, şimdi bunların hepsine mit, batıl, hurafe, tabu diyoruz. Ama bunlar o dönemlerde topluma yön vermekle birlikte %100 doğru şeylerdi ve bizlerin de günümüze kadar gelmesine vesile oldular. İleriki yüzyıllarda bizim inanış ve değerlerimiz de aynı akıbete uğrayacak, batıl ve tabu şeklinde görülecektir. Bundan asla şüpheniz olmasın!
Sevgi ve saygılarımla… (Faruk)

Frazer, elimizdeki kitapta, din ve mitolojiyi karşılıklı olarak ele almış ve bunu çoğu zaman ‘tanrısal’ bağlamda işlemiştir. Burada tanrı fikri, yalnız görünmeyen bir varlık değil, bununla beraber insanlarla yakın ilişkiler kuran, hatta ve hatta onlarda bedenleşen bir tanrıdır. Aslında ilkel insanoğlunun düşüncesinin bu yönde bulunduğunu kitap içinde fazlasıyla hissetmekteyiz. Yani, tanrının onlara oldukca uzak olmadığını düşünen yabanıllar, etraflarında gördükleri somut varlıklara tanrısallık yüklemişler. Onlara inanmak istemişler ve ortaya bu kitap çıkmış. Frazer kitabın başlangıcında oldukca kıymetli bir söz dile getirir: ‘Yabanıllarla benzerliklerimiz, farklılıklarımızdan daha fazla.’ Aslında oldukca kıymetli bir söz. Gelişen süre içinde biz daha çağıl yaşama adapte olduk fakat gene de, hala içimizde bir yerlerde atalarımızın düşüncelerini besliyoruz. Mesela hala bir ağaca zarar verdiğinde o ağaçtan af dileyen insanoğlu var, vurdukları halde geyiğin yanına gidip, ruhundan özür dileyen insanoğlu var, hala güneşi selamlayan insanoğlu var, hala rüyasını suya özetleyen insanoğlu var ve dahası… Yani biz ne kadar çağıl olduğumuzu düşünsek de, atalarımızın özelliklerini, fikirlerini, inançlarını fark etmeden de olsa kendimize (bir ihtimal modernizme) uyarlıyor ve yola öyleki devam ediyoruz. Dünyanın dört bir yanından uygarlaşmamış kabile ve toplulukların inançlarından büyü, din ve mitolojinin köklerine inen Frazer’ın ele almış olduğu cemiyet ve kabilelerde yer edinen doğuma yönelik inançlar, ölüme, rahip-krallara, ağaçlara, bolluk tanrılarına, hayvan iyelerine, gökte yaşayan tanrılara, yerde bedenleşmiş tanrılara, yeraltında depremlere yol açan, gökte şimşeği çaktıran tanrılara olan inançlar hala bir yerlerde yaşıyor. Fakat modernleşme adı altında bunlar tamamen unutulmuş durumda. Modern insan, kendisi ile yabanıl içinde büyük farklar bulunduğunu farz eder. Fakat Frazer, bu algıyı kırarak, benzerliklerimizin, farklılıklarımızdan daha çok bulunduğunu, somut inanç örnekleri ile dikkat çeker. Belki daha derin düşünüp, daha derin yaşadığımızı düşünüyoruz fakat kitabı okurken, dünyanın uygarlaşmamış kabilelerinden daha sığ yaşadığımızı fark edince, sanıyorum, kendimizi birazcık fena hissetmekte haklıyız… Elbette süre içinde dinler de değişikliğe uğradı, insanoğlu da, yaşam ve düzenler de.. Ama geçmişten getirdiklerimiz peşimizi asla bırakmadı. O yüzden bugün kabul ettiğimiz dinlere bile eski dinimizdeki alışkanlıkları uyarlamaya çalıştık. O yüzden hala içimizde doğaya olan saygıyı iliklerimizde hissediyoruz. Bir ağaç kesildiğinde bu yüzden sokaklara çıkıyoruz, bir hayvanın, bir ruhun bu dünyadan yitip gitmesine göz yumulduğunda ruhumuzda zelzeleleri bu yüzden yaşıyoruz.
Son olarak, bilhassa insanı inceleyen bilimlerin ve insan zihnine ilgi duyan kişilerin okuması ihtiyaç duyulan bir kitap bulunduğunu düşünüyorum. (elif)


Altın Dal 1 PDF indirme linki var mı?


James G. Frazer – Altın Dal 1 kitabı için internette en oldukca meydana getirilen aramalardan birisi de Altın Dal 1 PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı James G. Frazer Kimdir?

James George Frazer (d. 1 Ocak 1854, Glasgow, İskoçya – ö. 7 Mayıs 1941), İskoç toplumsal antropolog. İskoç insanbilimci, yazar ve halk bilimci James George Frazer, 1 Ocak 1854’de Glasgow’da hayata merhaba dedi. Babası Rahipti. 1869-1874 içinde Glasgow Üniversitesi’nde eski Yunan ve Latin Edebiyatı öğrenimi görmüş oldu. Frazer’ın insanbilimine ilk ilgisi, İngiliz evrimsel insanbilimci Edward Tylor’ın 1871’de piyasaya çıkan “Primitive Culture” (İlkel Kültür) kitabını okumasıyla başladı. 1874-1879 içinde Cambridge Üniversitesine bağlı Trinity College’ da talebe iken din bilimci W Robertson Smith ile tanışması bu ilginin artmasında mühim rol oynadı. Frazer, 1879 da Trinity College’ da öğretim üyesi oldu. 1907-1908 yıllarını, toplumsal insanbilim profesörü ünvanı alan ilk şahıs olarak Liverpool Üniversitesi’nde geçirdi. Ertesi yıl Cambridge’e döndü ve yaşamı süresince bu üniversitede çalıştı. 7 mayıs 1941 tarihinde Cambridge’de öldü.


James G. Frazer Kitapları – Eserleri

  • Altın Dal 1
  • İnsan, Tanrı ve Ölümsüzlük
  • Psişik İşler
  • Altın Dal 2
  • Günah Keçisi
  • Ateşin Kökenine Dair Mitler
  • Büyük Tufan
  • Adonis, Attis, Osiris
  • Ruhun Tehlikeleri ve Tabu
  • Adonis,Attis,Osiris
  • The Belief in Immortality and the Worship of the Dead, Vol. 2 (of 3)
  • The Belief In Immortality and The Worship of The Dead


James G. Frazer Alıntıları – Sözleri

  • Travancore’ da boğulma, asılma ve benzeri bir nedenle ölenlerin ruhlarının şeytana dönüşerek etrafta dolaşıp insanlara çeşitli şekillerde zarar verdiğine inanılır. Bilhassa de asılarak idam edilen katillerin hayaletlerinin idam edildikleri yerle çevresine musallat olduğuna inanılır. Bunu önlemek için öldükten sonrasında suçlunun topukları kılıçla kesilir ya da diz arkası kirişi kesilir… (Psişik İşler)
  • Asya ve Atina’nın çağdaş Yunanları tanrının vücut bulmuş hali olarak gördükleri insanları kurban ettiğine bakılırsa, tarihin şafağında Arricia Ormanları’nda yaşayan yarı barbar Latinlerin de benzer bir geleneğe haiz olmaları {hiç de} olasılık dışı değildir. (Günah Keçisi)
  • “Hiyeroglif yazıda nefretin sembolü balıktı.” (Ruhun Tehlikeleri ve Tabu)
  • Ey hastalık git buradan ; evine dön; bu yoksul topraklarda ne işin var? (Altın Dal 2)
  • kıbrıs’ta geleneksel olarak tüm hanımefendilerin evlenmeden ilkin, adı ister afrodit ister astarte isterse başka bir şey olsun, tanrıçanın tapınağında yabancılara fahişelik yapması gerekmekteydi. benzer geleneklere batı asya’nın birçok bölgesinde rastlanmaktadır. bu uygulamanın sebebi ne olursa olsun ona son aşama saygı duyuluyordu; o, bir kösnü alemi olarak değil, adi bölgeden bölgeye farklılıklar göstermekle beraber tipi asla değişmeyen batı asya’nın büyük ana tanrıçası için yerine getirilen ciddi bir dini vazife olarak görülmekteydi. dolayısıyla babil’de ister varlıklı olsun ister yoksul, her kadının yaşamında bir kere mylitta, iştar ya da astarte’nin tapınağında bir yabancının koynuna girip, bu mukaddes fahişelikten kazanılmış olduğu parayı tanrıçaya adaması gerekmekteydi. mukaddes alan geleneği yerine getirmek için bekleyen hanımlarla dolup taşardı. bazılarının senelerce beklemesi gerekirdi. (Adonis, Attis, Osiris)
  • Karenlere bakılırsa zina ya da gayrimeşru ilişki, vakaya karışanlarla onların ailelerinden başka asla kimseyi ilgilendirmeyen etik suçlar değildir: Toprağı kurutarak ve bereketini azaltarak tabiat ananın denge­sini maddi olarak etkilemişlerdir; bu, besin ikmalini daha kaynaktan keserek tüm toplumun varlığını tehdit eden kamusal bir suçtur. Ancak bu suçun toprağa verdiği mad­di zarar, domuz kanı akıtmak suretiyle maddi olarak telafi edilebilir. (Psişik İşler)
  • Yağmur tanrısını zorlamanın bir başka yolu da onu sık sık ziyaret ederek rahatsız etmektir. (Altın Dal 1)
  • Aslında birazcık akıl yürütmeyle hiçbir inancın, insanoğlunun ekonomik ve dolayısıyla toplumsal gelişimini ru­hun ölümsüzlüğüne olan inanç kadar geciktirmediği söy­lenebilir; bu sebeple bu inanç, kuşaklar ve çağlar süresince ya­şayanların gerçek arzularının ölülerin imgesel arzularına feda edilmesine niçin olmuştur. Bu inanç yüzünden boşa giden ya da yok olan yaşam ve mal mülk miktarı korkulu ve hesapsızdır. (Psişik İşler)
  • Kıbrıs’ta geleneksel olarak tüm hanımefendilerin evlenmeden ilkin, adı ister Afrodit ister Astarte isterse başka bir şey olsun, tanrıçanın tapınağında yabancılara fahişelik yapması gerekmekteydi. Benzer geleneklere Batı Asya’nın birçok bölgesinde rastlanmaktadır. Bu uygulamanın sebebi ne olursa olsun ona son aşama saygı duyuluyordu; o, bir kösnü alemi olarak değil, adi bölgeden bölgeye farklılıklar göstermekle beraber tipi asla değişmeyen Batı Asya’nın büyük Ana Tanrıçası için yerine getirilen ciddi bir dini vazife olarak görülmekteydi. Dolayısıyla Babil’de ister varlıklı olsun ister yoksul, her kadının yaşamında bir kere Mylitta, İştar ya da Astarte’nin tapınağında bir yabancının koynuna girip, bu mukaddes fahişelikten kazanılmış olduğu parayı tanrıçaya adaması gerekmekteydi. Kutsal alan geleneği yerine getirmek için bekleyen hanımlarla dolup taşardı. Bazılarının senelerce beklemesi gerekirdi. (Adonis, Attis, Osiris)
  • ve yeşildir yaşamın altın ağacı. (Altın Dal 1)
  • Semadireklilerin taşkın için öne sürdükleri sebepler son aşama dikkat çekiciydi. Onlara bakılırsa yıkım, ağır bir sağanak yağmur sebebiyle değil, o zamanlar Karadeniz ve Akdeniz’i birbirinden ayıran setin parçalanması sonucu deniz seviyesinin ani ve alışılmadık bir şekilde yükselmesiyle ortaya çıkmıştır. O dönemde, bu bariyerler ardında engellenen çok büyük miktardaki su özgür kalmış ve karşı taraftaki karada kendisine, günümüzde İstanbul ve Çanakkale Boğazı olarak malum ve o günden bu yana Karadeniz’in sularının Akdeniz’e karıştığı bir pasaj açmıştı. (Büyük Tufan)
  • Bir şeyi biliyormuş benzer biçimde görünüyorsan, o şeyi hakikaten bilmek en iyisidir. (İnsan, Tanrı ve Ölümsüzlük)
  • Ölülerin ruhları kötüdür ve zevk aldıkları tek şey yaşayanlara zarar vermektir. (Ruhun Tehlikeleri ve Tabu)
  • …bir kötülükten kurtulmakla bir iyilik elde etmek yalnız bir ve aynı şeyin değişik yüzleridir… (Günah Keçisi)
  • (*1*) (Ateşin Kökenine Dair Mitler)
  • “Koreliler ters giden her şeyi fena ruhlara bağlarlar. Fena talihin, devletteki suistimallerin, maddi şanssızlıkların, güç yada mevki kaybının ardında iblislerin kötülükleri yatar. Sadece kuvvetli bir iblis tarafınca yakalanmış olan fakat onu istediği benzer biçimde çekip çevirerek kullanabilen Pan-su [Şaman] onlarla baş edebilir ve büyü ayinleriyle onları yok edebilir.” (Günah Keçisi)
  • Başkalarını hakikaten aldatmak için kişinin ilk olarak kendini aldatması, farz değilse de, gereklidir. (İnsan, Tanrı ve Ölümsüzlük)
  • Alaskalı Thlinkeet ya da Kolosh kızılderililerinde, bir kız kadınlık emaresi gösterince minik bir kulübeye kapatılırdı, minik bir hava deliği haricinde her yeri kapalıdır bunun. Bu karanlık ve kirli yerde ateş yüzü görmeden, hareketsiz ve yapayalnız kalmak zorundaydı. Yiyeceği minik bir pencereye konurdu…
    Kız bakışlarıyla gökyüzünü kirletmesin diye, uzun kulakları olan bir tür şapka giymek zorundadır. Zira güneşin onun üstünde parıldamasının uygun olmadığı düşünülürdü. (Altın Dal 2)
  • Onlarla alay etmek, hayıflanmak ya da onlara nefret duymak yerine insanoğlunun davranışlarını anlamaya çalışmalıyız. ~ Spinoza (İnsan, Tanrı ve Ölümsüzlük)
  • İnsan mazinin bir parçasıdır ve belleği gecenin bir rüyasıdır. (Büyük Tufan)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş