Eğitim

Kırık Köşeli İlkbahar – Mario Benedetti Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kırık Köşeli İlkbahar – Mario Benedetti Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kırık Köşeli İlkbahar kimin eseri? Kırık Köşeli İlkbahar kitabının yazarı kimdir? Kırık Köşeli İlkbahar konusu ve anafikri nedir? Kırık Köşeli İlkbahar kitabı ne konu alıyor? Kırık Köşeli İlkbahar PDF indirme linki var mı? Kırık Köşeli İlkbahar kitabının yazarı Mario Benedetti kimdir? İşte Kırık Köşeli İlkbahar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Mario Benedetti

Çevirmen: Filiz Öztürk

Orijinal Adı: Primavera con una Esquina Rota

Yayın Evi: Ayrıntı Yayınları

İSBN: 9789755398105

Sayfa Sayısı: 208


Kırık Köşeli İlkbahar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Latin Amerika edebiyatının büyük yazarlarından sayılan Uruguaylı Mario Benedetti, aşkın, sürgünlüğün ve hayata tutunma azminin en güzel metinlerini yazdı. Yaşadığı devrin sıkıntılı koşullarında kalemiyle beraber politik mücadelenin içinde ve sıcaklığında var oldu. Benedetti, Kırık Köşeli İlkbahar’da, vatanından koparılan fakat yaşamaktan vazgeçmeyenlerin insanlık durumlarını kimi süre bir çocuk aklının aydınlığıyla konu alıyor.

“Soğuk olmadığında yaz bulunduğunu düşünüyorum ve sıcak olmadığında da kış bulunduğunu. Bir de bakıyorum ki, sonbaharmış. Kış için giyeceğim var, yaz ve ilkbahar için de fakat sanırım bunlar sonbaharda işime yaramıyor. Babamın olduğu yere daha yeni güz gelmiş ve babam bana mutlu bulunduğunu bu sebeple demir parmaklıklar arasından kuru yaprakların geldiğini ve bu yaprakların benim mektupçuklarım bulunduğunu hayal ettiğini yazmış.”

(Tanıtım Bülteninden)


Kırık Köşeli İlkbahar Alıntıları – Sözleri

  • Tanrı dişleri olmayana ekmek veriyor kuşkusuz fakat ilkin dişleri olana da açlık veriyor.
  • “ben hiçbir şey yapmıyordum. basitçe gözlemliyordum. ne okuyordum ne de oynuyordum. yaşam kıyıdan kıyıya üzerimden geçiyordu. ve ben kendimi o yaşamın bir parçası hissediyordum, çam ağacı ya da bir söğüt ya da bir okaliptüs olmanın can sıkan olmayacağına dair acayip bir sonuca varıyordum.”
  • Kendi kendime, bu ülkede olan milyonlarca insanoğlunun içinde, mesela babamın olmamasının fazlaca üzücü bulunduğunu söylüyorum.
  • Geçmiş şatafatla geri dönüyor fakat yalnız hayal kırıklığı yaratıyor. Şu sebeple mevcud yoksul ve sefil; yalnız bir şey var kaza­ nılan; var olmak uğruna verilen harp. Neredeysem oradayım. Bu sürgün nedir, başka bir başlangıç mı? Tüm başlangıçlar gençtir. Ve ben tekrardan başlamış olan yaşlanmış, yeniden gençleşiyorum.
  • …özgürlüğünü kanıyla satın alan bu kıtaya, Latin Amerika’ya…
  • Par­maklıklar tam olarak olduklarından değişik bir şey olamazlar bu sebeple açık parmaklıklar ve kapalı parmaklıklar yoktur. Tam tersine bir kapı pek fazlaca şeydir. Kapalı olduğunda bu kapanış­tır, yasaktır, sessizliktir, öfkedir. Açık olmuş olsaydı (solunum için değil, bir iş için de değil ya da yaptırım için de değil; kapa­lı olmasının pek fazlaca başka sebepleri vardır hepimiz için) ger­çekliğin, sevgili insanların, sokakların, tatların, kokuların, seslerin, görüntülerin ve özgür olmanın teması ile gerçekliğin kurtarılmasını sağlayabilirdi.
  • Halkı açlık, acı ve adaletsizlik içindeyken kollarını kavuşturup oturmayı red etmiş olduğu için tutuklu olan insanla.
  • Gelecek hakkında aynı fikir olmaksızın dönemin geçip gitmesine izin vermek, her şeyin en kötüsüydü.
  • Son nokta şu olmuş, nüzul geçirdiğinden ölmüyor , yalnızlıktan ölüyor. Doktorlar eğer zamanında bulunmuş olsaydı, kesinlikle şimdi hayatta olacağını söylemişler. Arkadaşları onu buldukla­rında baygın haldeymiş fakat bu olayın en azından yirmi dört saat ilkin başına gelmiş olduğu sanılıyor. Bunu düşünmeye çalış­mak, düşlemek, kımıldayamayan bir insanın düşünceleri, fazlaca yıkıcı, fazlaca acı …
  • Kendi kendime, bu ülkede olan milyonlarca insanoğlunun içinde, mesela babamın olmamasının fazlaca üzücü bulunduğunu söylüyorum.
  • Özgürlüğü için bu kadar fazlaca şey yapmış insanoğlu mutluluğumuzu paylaşma hakkına da sahiptiler.
  • Derler ki, herhangi bir karı ya da herhangi bir adam inandığını yapmış olduğu gün, ülke özgür olacaktır. Ama özgür ülke olana kadar fazlaca faz­la yasaklı şeyler var.
  • O suçlayı­cı dil, dünyadaki tüm baskıcı rejimlerde kullanılır.
  • Gözlerimi kapatmayı sonrasında yılların getirmiş olduğu geç kalmış ışıkla fakat artık bende olmayan o canlılıkla birlikte tekrardan açmayı ve tekrardan başlamayı iyi mi arzu ederdim.
  • İki sesin, çürümüş sessizliğindeydik ve bir öğleden sonrasında birbirimize bakıp birden, karşılıklı konuşmaya başladık. Sonrası kolay oldu.


Kırık Köşeli İlkbahar İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Latin Amerika edebiyatının mühim yazarlarından Uruguaylı yazardan okuduğum ilk kitap.
Siyasi suçtan dolayı beş senelik bir mahkumiyet alan Santiago ve geride kalan eşi Garciela, kızları Beatriz, Santioago’nun babası Don Rafeal ve dostlarıyla ilişkileri anlatılmış bizlere. Her karakter kendi ağzından duygularını dile getirmiş. Santiago da dışarıya dair umutlarını, geçmişiyle olan hesaplaşmaları, çocukluğuna dair anıları, İlkbaharın ondaki anlamını uzun uzun anlatmış.
Siyasi kabahat olunca doğal olarak ki devrin siyasal vakalarına da değinmiş yazar sadece arka planda kalmış bu mevzu. Olaylardan ziyade duygular ön plana çıkmış. Yani adı benzer biçimde içinde ne olduğu de duygu yüklü bir kitaptı.
Keyifli okumalar… (Kevser)

Devrimsel Kırıklık: Şimdi yazacağım bu satırlar hislerimi anlatamayacağım kelimeler içermektedir. Ne olursa olsun yetmeyecektir. Elbetteki büyük bir çoğunluğa gore de abartılı bulunacaktır. Okuyanları sıkmamak adına fazlaca uzun olmayacak ki aslına bakarsanız büyük bir çoğunluk tarafınca da okunmayacaktır.
Yazarı en önce şiir kitabı ile tanıyıp şiirlerine fanatik kalıp sonrasında listeme almıştım bu kitabı. Şiirlerinden birini ise alıntı olarak değil ileti olarak paylaşmıştım
gonderi/37190158
neredeyse iki yıl olacak ve sadece sıra geldi bu kitabını okumaya. Uruguaylı yazar bu kitabında ise 70’ler yılların askeri darbesinin açmış olduğu neticeleri bir ailenin gözüyle ve içine kendini de ilave ederek konu alıyor. Kendisi de sürgün yemiş vatanından uzakta yaşamış darbe yüzünden. Bu durumlar bizlere elbetteki yabancı olmasa gerek…
Benim bu kitapta eleştireceğim doğru ya da yanlış bir sürü şey var. Ama bunlar benim umurumda değil. Siyaset siyaset devrim dava uğruna birilerini öldürmek vs. hiçbirisi beni ilgilendirmiyor. Benim için yazarın tek tek karakterlere bürünüp iç sesleri ile hitabı, bilinçaltına seyahat ve bu karakterlerin konuşmaları ile uyumudur mühim olan. Minik bir çocuğun acemice kendini çevresini anlatması, hapishanedeki insanın umutlarına sarılması, çaresiz kadının kendince haklı bence yanlış ihaneti, duygusal boşlukları ve hazsal eksiklikleri, bir babanın çocuğuna olan mesafesi, bir arkadaşın en yakın arkadaşına yapmış olduğu hatalar… Bunların hepsi içsesleri ve ara ara diyalogları ile beni büyüledi.
Hepimizin bu yaşamdan beklentileri çizdiği yol savunduğu fikirler var. Hepimiz aynıyız ne kadar değişik olsa da çizdiğimiz yollar. Mühim olan bunun doğruluğuna olan inancımız aslen. Bir şeye körü körüne inanmak mıdır onun uğruna her şeyi feda edebilmek midir, yoksa kuşku ile yaşamak mıdır? Bir çoğumuz kuşku deriz şimdi bu sebeple bir şeylerin farkındalığını haiz olduğumuza inanırız. Ancak kalıcı bir devrim için lüzumlu olan inanıp da sonuna kadar gitmek değil midir? Aslında buradaki ana karakter suçlandığı şeyden dolayı suçsuz olsa bile başka şeylerden dolayı vicdan azabı çekmektedir. Ama düşüncesinden taviz vermemiştir. Belki de umutlarının yıkıldığını görünce her şey tepetaklak olacaktır. Bunu elbet birçok kitapta alıştığımız benzer biçimde göremedik. Şu sebeple hani seyrettiğimiz dizinin ya da filmin en güzel yerinde bittiğinde dediğimiz “yaaa en güzel yerinde bitti amaaaa!” nidası benzer biçimde “off burada mı bitecektin be kitap!” nidasında bulunuyoruz. Kimler mi bulunuyor? Ben ve içseslerim.:) Yine hayalgücümüzle kitabı sonlandırıyoruz. Neyseki hayallerimiz var! Neyseki sonsuz kitaplar var!
Bu yarı devrimsel kitabın incelemesi de kırık bir halde sonlanıyor. Umarım abartmıyorumdur. 🙂 (Esther. Sema)

‘İçeriden ve bazen dışarıdan bir tufan, bir lodos geçer üstümüzden ve hayatımızı yıkılan ağaçlar, çökmüş çatılar, antensiz teraslar ve enkazlar arasından buluveririz ve gün gelir bu yıkıntılardan çok azı kalır geriye. Çünkü yeniden inşa ederiz her şeyi. Elbette diktiğimiz yeni ağaçlar farklı yerlerde olacak ve serpilip büyümeleri zaman alacak. Üstelik enkazlar arasında hiç kimsenin yüreğinden ve aklından silemeyeceği yıkıntılar da olacak ama yeniyi kurma işi durmayacak.’
.
Santiago bazı kişilerden değişik düşündüğü için beş senedir hapiste.
Eşi Graciela kızları Beatriz ile hayatlarını Santiago’dan ayrı sürdürüyor.
Don Rafael (Santiago’nun babası) yaşlanırken yeni bir uyanış mümkün mü diye soruyor..
İlkbahar yaklaşıyor, her biri bir köşesinden tutuyor..
.
Mario Benedetti, zıt duyguları o şekilde ustaca bir araya getiriyor ki! Bir karakterin umudunu, başka bir karakterin karamsarlığı örtüyor mesela. Uruguay’ın siyasal geçmişine de değiniyor Benedetti. Ama bunu yaparken insan psikolojisini mekan seçiyor. O mekanı renklendiriyor, parçalıyor, sonrasında toparlıyor. Bir çemberin içinde dönerek duruyor okur, ufak bir kız evladı da oluveriyor; parmaklıkların arkasından çıkışı bekleyen bir mahkum da..
Altını çizdiğim pek fazlaca cümle, aklımda oluşturduğum son ile birlikte fazlaca sevdim Kırık Köşeli İlkbahar’ı..
.
Filiz Öztürk çevirisiyle~ (Hülya Oluşturulan)


Kırık Köşeli İlkbahar PDF indirme linki var mı?


Mario Benedetti – Kırık Köşeli İlkbahar kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Kırık Köşeli İlkbahar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Mario Benedetti Kimdir?

Latin Amerikanın en büyük yazarlarından biri olarak tanınan Benedetti, 14 Eylül 1920 tarihinde Tacuarembo’da hayata merhaba dedi. Benedetti, 70’li yıllarda Uruguay’ın askeri diktatörlükle yönetildiği dönemde Buenos Aires, Lima, Havana ve İspanya’da sürgünde yaşadı. Benedetti, sürgünün sona ermesinin arkasından dönemin ın çoğunu Montevideo ve Madrid’te geçirdi.Oldukca sayıda şiiri ve romanı internasyonal ödül alan Benedetti’nin 1960’da basılan “The Truce” adlı kitabı 19 dile çevrilmişti.Mario Benedetti 17 Mayıs 2009 tarihinde Montevideo’daki evinde hayata gözlerini yumdu.


Mario Benedetti Kitapları – Eserleri

  • Aşk Kadınlar ve Hayat
  • Kırık Köşeli İlkbahar
  • Mola
  • Yıldızlar ve Sen
  • Edebiyat ve Devrim
  • Yaxın sahil


Mario Benedetti Alıntıları – Sözleri

  • Sanki süre geçiyor ve ben hiçbir şey yapmıyorum … (Mola)
  • Son nokta şu olmuş, nüzul geçirdiğinden ölmüyor , yalnızlıktan ölüyor. Doktorlar eğer zamanında bulunmuş olsaydı, kesinlikle şimdi hayatta olacağını söylemişler. Arkadaşları onu buldukla­rında baygın haldeymiş fakat bu olayın en azından yirmi dört saat ilkin başına gelmiş olduğu sanılıyor. Bunu düşünmeye çalış­mak, düşlemek, kımıldayamayan bir insanın düşünceleri, fazlaca yıkıcı, fazlaca acı … (Kırık Köşeli İlkbahar)
  • İki sesin, çürümüş sessizliğindeydik ve bir öğleden sonrasında birbirimize bakıp birden, karşılıklı konuşmaya başladık. Sonrası kolay oldu. (Kırık Köşeli İlkbahar)
  • “Yaranın kanadığını hissettiğinde
    Sesinin titrediğini hissettiğinde
    Beni yanında say.” (Aşk Kadınlar ve Hayat)
  • Par­maklıklar tam olarak olduklarından değişik bir şey olamazlar bu sebeple açık parmaklıklar ve kapalı parmaklıklar yoktur. Tam tersine bir kapı pek fazlaca şeydir. Kapalı olduğunda bu kapanış­tır, yasaktır, sessizliktir, öfkedir. Açık olmuş olsaydı (solunum için değil, bir iş için de değil ya da yaptırım için de değil; kapa­lı olmasının pek fazlaca başka sebepleri vardır hepimiz için) ger­çekliğin, sevgili insanların, sokakların, tatların, kokuların, seslerin, görüntülerin ve özgür olmanın teması ile gerçekliğin kurtarılmasını sağlayabilirdi. (Kırık Köşeli İlkbahar)
  • Seni sevmem lazım aşkım
    seni sevmem lazım
    isterse hep bu şekilde iki taneymiş benzer biçimde acısın bu yara (Aşk Kadınlar ve Hayat)
  • Bir insana gerçeği söylemek ne çirkin bir şey; hele ki bu gerçek, kişinin sabahları daha yeni uyandığında kendi kendine yapmış olduğu monologlarda, iyice açılıp büsbütün uyanmadan ve tüm gün başkalarının yüzüne bakacağı maskeyi takınmadan ilkin silinip ortadan kaldırılması ihtiyaç duyulan, son aşama itici, kendine duyduğu öfkeyle dolu, acı acı saçmaladığı sözcükler içinde bile kendine söylemekten çekindiği gerçeklerden biriyse. (Mola)
  • Bazen kendimi ne bahtsız hissediyorum, o da sırf özlediğim şeyin ne işe yaradığını bile bilmediğimden.. (Mola)
  • Tanrıyı düşünüyorum kimi zaman
    o şekilde çok da fazla değil fakat
    zamanını çalmak istemem
    hem aslına bakarsanız o uzakta
    fakat sen yanımdasın
    şimdi üzüntü içindeyim
    üzüntü içindeyim fakat seviyorum seni
    daha nice saatler geçecek biliyorum
    bir dere benzer biçimde akıp sokaklar geçecek
    hep yanımda olan ağaçlar
    sema
    ve dostlar geçecek
    fakat o şekilde şanslıyım ki
    seni seviyorum
    fazlaca eskiden çocukken
    fazlaca eskiden, her her neyse boş ver
    rahat bir tesadüftü aslına bakarsanız
    gözlerinde yitmek benzer biçimde tıpkı
    izin ver kaybolayım gene
    seviyorum seni
    seni seviyorum şükür ki. (Aşk Kadınlar ve Hayat)
  • Kendi kendime, bu ülkede olan milyonlarca insanoğlunun içinde, mesela babamın olmamasının fazlaca üzücü bulunduğunu söylüyorum. (Kırık Köşeli İlkbahar)
  • Doğrusu Tanrı’ya inanıp inanmadığımı bilmiyorum. Bazen düşünüyorum da eğer Tanrı var ise bu şüpheye soğuk bakmazdı. Nitekim onun (ya da O’nun?) bizlere verdiği özellikler —akıl, sağduyu, içgüdü— bizim açımızdan onun varlığından da yokluğundan da güvenli olmak için kâfi değil kesinlikle. İçimdeki bir sezgiye gore Tanrı’ya inanabilir ve haklı çıkabilirim ya da inanmayabilir ve gene haklı çıkabilirim. E ne şu demek oluyor ki? Belki de Tanrı bir krupiyenin ifadesiyle izlerken, ben kazanan kırmızıyken siyaha oynayan zavallı bir aptalımdır. (Mola)
  • fakat ben biliyorum kim kimdir
    bu belirsizlik perdesinin arkasında
    biliyorum nerededir yar
    biliyorum tanrı nerede
    biliyorum nerede kalır ölüm
    biliyorum sen neredesin
    sis unutuş değildir
    peşin en yapılmış bir ertelemedir yalnız
    ümit ederim bu bekleyiş
    tüketmez düşlerimi
    ümit ederim bu sis
    erişmez ciğerlerime (Aşk Kadınlar ve Hayat)
  • “Öylesine alışıksın bir yere varışlara
    fakat o denli değil sıra ulaşınca ayrılışlara” (Aşk Kadınlar ve Hayat)
  • Dünyada yalnızların birbirleriyle anlaşamaması benzer biçimde genel bir kaide olsa gerek. Ya da yalnızlar olarak tamamımız antipatik miyiz yoksa? (Mola)
  • Gelecek hakkında aynı fikir olmaksızın dönemin geçip gitmesine izin vermek, her şeyin en kötüsüydü. (Kırık Köşeli İlkbahar)
  • aşk bir enginardır derdim ben
    git gide kaybeder tüm muammalarını
    sonunda yalnız bir kaygı kalır elde
    bir ümit bir güzel hayalet. (Aşk Kadınlar ve Hayat)
  • …özgürlüğünü kanıyla satın alan bu kıtaya, Latin Amerika’ya… (Kırık Köşeli İlkbahar)
  • Uykusuzluk, hafta sonlarımın vebası benim.. (Mola)
  • “Seni her gece okuyacak kadar çok seviyorum,en sevdiğim kitap gibi seni okumak istiyorum,satır satır,harf harf,boşluk boşluk…” (Yıldızlar ve Sen)
  • hadi canım hadi eğer tanrı hanım olsa
    muhtemelen biz agnostikler ve ateistler
    o şekilde başımıza hayır demek yerine
    hep beraber evet derdik tüm kalbimizle
    (…)
    ah tanrım ah tanrım
    hakikaten kadınsan eğer
    ezelden beridir ve ebediyen
    ne güzel skandal olurdu bu
    ne talihli ne görkemli ne olanaksız
    ne olağanüstü bir sövgü. (Aşk Kadınlar ve Hayat)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş