Eğitim

Kubbeyi Yere Koymamak – Turgut Cansever Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kubbeyi Yere Koymamak – Turgut Cansever Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kubbeyi Yere Koymamak kimin eseri? Kubbeyi Yere Koymamak kitabının yazarı kimdir? Kubbeyi Yere Koymamak konusu ve anafikri nedir? Kubbeyi Yere Koymamak kitabı ne konu alıyor? Kubbeyi Yere Koymamak PDF indirme linki var mı? Kubbeyi Yere Koymamak kitabının yazarı Turgut Cansever kimdir? İşte Kubbeyi Yere Koymamak kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Turgut Cansever

Yayın Evi: Timaş Yayınları

İSBN: 9789752635371

Sayfa Sayısı: 400


Kubbeyi Yere Koymamak Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Kendine özgü düşünme sistemini gene kendine özgü bir sesle dile getiren Turgut Cansever, Tanzimat’la gelen geleneğe rijid düşmanlık ile buna tepki olarak giderek kalınlaşan sözde muhafazakâr sığınmacı tavrın birlikteliği sonucunda verimsizleşen bir ortamda, kargaşadan, gündelik hesaplardan uzakta kendi düşünce ve sanat kozasını örüyor. Bilge mimar, duymak isteyenlerin bile zor fark edeceği seyreklikteki yazı ve konuşmalarıyla düşüncelerini kamuoyuna duyuruyor. Cansever Kubbeyi Yere Koymamak ile Konfüçyüs’ten İbn Arabî’ye, Medine’den Brasilia’ya, Sinan’dan Haussmann’a, sanat müziğinden Barok müziğe, tevhide dayalı mimarîden çağıl mimarînin babalarına uzanan derin ve ışıltılı bir çizgide üretilen bu felsefenin ana hatlarını kuşatan bir yapıt ortaya koyuyor.

Mimariye ve mimari felsefesine ilgi duyanlar başta olmak suretiyle, kültür ve sanat geçmişine meraklı okurların da dikkatini çekecek bir emek verme olan Kubbeyi Yere Koymamak bilge mimar Turgut Cansever’in yanı sıra Mustafa Armağan, Ömer Madra, Nevzat Sayın, Mustafa Kutlu, Sefa Kaplan, Ayla Ağabegüm, Belkıs İbrahimhakkıoğlu, Beşir Ayvazoğlu benzer biçimde adların seslerini de taşıyor. Mimari felsefesi, çağıl mimarinin ve Rönesans’ın yanılgıları, Osmanlı ve İslam şehirciliği, dünden bugüne İstanbul, Osmanlı mimarisinden postmodern mimariye geçiş benzer biçimde mevzulara odaklanıyor.


Kubbeyi Yere Koymamak Alıntıları – Sözleri

  • Nietzsche’nin bir sözü var: “Batan güneşi severim, çünkü o doğacaktır. Devrilen sütunu severim, çünkü o tekrar dikilecektir.” Biz en büyük batan güneştik. Evvela battığımız için daha evvel doğmak ihtimalimiz var.
    Batan güneşten İslâmî düşünceyi mi kastediyorsunuz?
    Hayır, Osmanlı dünyasını.
  • “Bir insanoğlunun yapmış olduğu her şey muhakkak onun inançlarının bir yansımasıdır.”
  • “İnsanlar günümüzde evin, çarşıya bakan bir tek cephesi var ise yalnız o cephe istikametinden yola bakabiliyor. Halbuki Osmanlı şehirlerinde, karşıdaki evin bahçesinden manzaraya doğru, sağ tarafta da örnek olarak camilere, minarelere doğru bakmak benzer biçimde, insanoğlunun çeşitli istikametlere yönelmesini mümkün kılan bir yapılanma var.”
  • “İslâm kültürü büyük çelişkilere büyük çözümler getirmiştir.”
  • “…’topografyaya dayalı olarak mahalle ve sokaklarda oluşuyor’…Bu oluşum esnasında topografyanın en seçkin noktasına kamusal alan yerleştiriliyor; cami, mektep, medrese, imaret, hamam vs. Bunlar topografyanın en seçkin yerlerine yerleştiriliyor ve değişmeyecek yapılar olarak meydana getiriliyor.Bu mühim bir şey. Şundan dolayı değişmeyecek binalar, devam edecek bir erdemin, tanrısal irşadın içinde öğrenildiği ve icaplarının yerine getirilmiş olduğu yapılar olarak var oluyor.”
  • ” Peygamber, ‘Ne yapmış olursanız, yaptığınız her şey inancınızın ta kendisidir’ diyor.Bu şuur kaybolunca bu kez çevremizi iyi mi meydana getirdiğimizin temelleri de yok oldu.”
  • ” Doğayı tabiat olarak korumak insanoğlunun ilk vazifesi ise, doğayı güzelleştirerek insanoğlunun doğayla bir araya gelmesini sağlamak da kaçınılmaz ikinci vazifedir.Sanıyorum ki bu olmadan ekonomi da yapılamaz, siyaset da.”
  • İbadeti her şeyi halledecek tek güç addediyor Müslümanlar. İslâm’ın gündemindeki ilkelerin en önemlisi tevhid ilkesi. İnsanın söylediğiyle yaptığının tamamen aynı olması lazım geldiği şeklindeki ilke. İnanç ile meydana getirilen arasındaki münasebet bütünlüğünü çağıl İslâm âlemi hiçbir şekilde tesis edemiyor.
  • “Mimari, tesirleri asırlarca devam eden ve nesillerin varlıklarını içinde sürdürdükleri bir kültür ve sanat alanıdır… Güzel bir dünya inşa etmek sorumluluğu ile mimari, öteki sanat alanlarından oldukca daha yoğun ve ciddi bir halde varlığın tüm zaruretleriyle karşı karşıya gelinerek geliştirilebilir.”
  • ” Aslında bugün Türkiye’nin uyanması, Osmanlı-İslam kültür muhtevasını anlaşılır dille hem kendi insanlarına, hem dünyaya iletmesi lazım. Türkiye’de politik gücü olmak bence amaç olması imkansız; dünyayı değiştirmektir amaç. İnsanlara İslam’ın mesajını iletmektir.”


Kubbeyi Yere Koymamak İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Turgut Cansever “çağrısı, çağları aşacak”, “Bilge Mimar”. Kitap kendisiyle değişik zamanlarda meydana getirilen röportajlardan oluşuyor ve haliyle birçok yerde yeniden edilen cümleler var.Ancak her ne kadar tekrarlar olsa da Turgut Cansever’in heyecanı, samimiyeti ve heralde derdi o şekilde güzel yansıyor ki satırlara..Eseri etki etmiş bugüne dahi yankısı ulaşmış meşhur mimarın.. Tarihinden ,medeniyetinden kopuk bir şehirleşmenin büyük tahribatlara yol açacağını konu alıyor bizlere.Mimarinin güzel duyu ve değişen teknolojinin değil, terbiye ve din alanının bir ürünü olduğuna işaret ediyor.”Tevhid”, “Tevazu” ve “Dünyayı güzelleştirme”ifadeleri onun fikir tasavvurunu ifade eden en mühim kavramlar kitapta..Mimarinin görevi dünyayı güzelleştirmek olmalı Batı’dan çözüm diye getirdiğimiz şeylerin aslına bakarsak hiçbir şeyi çözmediğini, aksine daha büyük bir kaosa, kültürel kirlenmeye sebep bulunduğunu bugün oldukca açık görüyoruz.Mekanın özellikleri dikkate alınarak bir mimari yapıt inşa edilmeli şundan dolayı her binanın her mekanın bir zihniyeti, temelinde yatan bir felsefesi vardır.Mimari doğa ötesi alandan kopuk değildir diyor.Bize düşen Turgut Cansever’in deyimiyle”Dünya, Allah ne yaptıysa güzel olduğundan güzel oluyor.İslam, bu güzelliği “ fark etme” ve “ muhafaza etme” mükellefiyetini yüklüyor insana.” Vazifemizi unutmadan , ümitsizliğe düşmeden , kim olduğumuzun farkına varıp koma halinden çıkmalıyız. Bu bilinçle hareket etmeyi gelecek nesillere borçluyuz..Gelin Yunus ‘a kulak verelim;
Bir gönülü yaptın ise
Er eteğin tuttun ise
Bir kez hayır ettin ise
Binde bir ise azca değil
Yol odur ki doğru vara
Göz odur ki Hakk’ı gore
Er odur alçakta dura
Yüceden bakan göz değil (Leylâ)

Yıl 1987 ve betonlaşmanın yapacağı yıkımı o vakit fark eden Turgut Cansever: Evet, şehirleşmede, mimaride oldukca fena olduğumuz doğru fakat her şeye karşın gittiğimiz bu fena yoldan geri dönebilir dikey yapılaşma yerine, yaşanabilir ve azca kattan oluşan binalara dönebilirsek 300 milyar dolar karımız olur.
Aksi halde devamlı daha yüksek ve sıkışık binalara yönelir, şehirlerde yaşama alanlarını betona boğarsak, bu şehirler yaşanmaz olacağından ya tüm şehirleri yıkıp tekrardan yapmak, ya da şehri başka bir yere taşımak zorunda kalırız, bunun da maliyetini kaldıramayız” diyor.
Yani, Turgut Cansever ve onun benzer biçimde mesleği ve kendine saygısını yitirmemiş, parayı her şeyin önünde tutmayan, işini bilen mimarların sözüne kulak verseydik, ülkeyi yönetim edenler bu gün “Biz bu İstanbul’a ihanet ettik” itirafında bulunmak zorunda kalmayacaklardı.
Şehirlerde sizi boğan, hoşunuza gitmeyen, yanlış olan ne var ise Sayın Cansever bunu seneler ilkin görmüş ve kitabında adeta kollarını açıp yalvarmış “durun, gitmeyin, bu gittiğiniz çıkmaz sokak” demiş fakat kıblesi para olanlar ne yazık ki onu dinlememiş.
Betona boğulduğumuz bu gönlerde, her satırı bir atasözü niteliğindeki bu kitabın ne olursa olsun alınması ve okunması oldukca mühim. (Halil Korkmaz)

NE Mİ ANLADIM BU KİTAPTAN:
– İŞİN EHLİNE BIRAK İŞİ…
– TAKLİTTEN TAHKİKE GEÇMELİ ARTIK( GEÇMİŞ TAHKİKİ YAŞAMIŞTI, ONU TAKLİT ETMEYİ BIRAK, SIÇRA)
-UMUT/ VARLIĞIN ANLAMI/ NE İÇİN VARSIN.
SANMAYIN Kİ KİTAP BİR MİMARİ SÖYLEŞİ
SOSYOLOJİ, DİN, İLAHİYAT, SİYASET, TARİH, FELSEFE…
evet birazcık can sıkan gelse de kitap okunmaya kıymet. Ve bu kitapta her ilim branşının kendisi için alacağı ders bulunuyor şundan dolayı varlığa verilen anlam her neyse mimari de sanat da politika de odur Turgut Cansever’e gore.
Türkiye zamanı ve bu süreç zarfında şehircilik, yerleşim, binalar vb günlük örneklerle (yaşanılanlar önümüze sunulmuş) söyleşiler üstünden aktarılmış.
Ve geçmişten gelen bir uygarlık
Bu medeniyetin ayak izleri bırakılınca nelerin döndüğü, döndürüldüğü ve değişiklik…
Bazen söyleşiler aynı mevzu üstünde yoğunlaşsa da benim benzer biçimde mimari ve şehircilik, yerleşim felsefesi benzer biçimde mevzuları bilmeyenler mevzuyu daha iyi çözümleme imkanı bulmuş oluyor.
Bilhassa 1950/60 içinde yaşamış olduğu bazı vakalar beni üzdü, Adnan Menderes ve çevresinde oluşan rant…ve canım kasırlar, anıtlar ve güzelim ağaçlar göz gore gore yok edilmiş yanlış yerleşim planları sebebiyle.
Türkiye ile ilgili garip bilgiler var bence.
Diğer ülkelere de hakim olması onların mimari yapıları ve şehircilik felsefelerini de bilmesi Turgut Cansever’in iyi mi da bir hazineye haiz bulunduğunu bizlere gösterse de malesef bu değerimiz yaşamış olduğu dönemde kıymeti bilinemeyen insanlardan
Ki hatta hala tanınmamış olması da üzücü… (Zehra çelebi)


Kubbeyi Yere Koymamak PDF indirme linki var mı?


Turgut Cansever – Kubbeyi Yere Koymamak kitabı için internette en oldukca meydana getirilen aramalardan birisi de Kubbeyi Yere Koymamak PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Turgut Cansever Kimdir?

Türk mimar, kent plancısı, düşünür. Dünyada üç kez Ağa Han Mimarlık Ödülü almış tek mimardır. “Bilge Mimar” da olarak anılır. Kent, bayındır, koruma alanlarında pek oldukca vazife almış,Beyazıt Meydanı’nı tasarlamıştır. Türkiye’deki ilk sanat zamanı doktora tezinin sahibidir.

 

Hayatı

1920 senesinde Antalya’da dünyaya geldi. Doktor Hasan Ferit Bey ile eşi Saime Hanım’ın beş çocuğundan en büyüğüdür.

Babası Doktor Hasan Ferit Bey, Kasımpaşa Turabi Tekkesi şeyhi ve Bab-ı Ali’nin üst düzey bürokratlarından birisi olan Şeyh Ali Efendi’nin oğlu idi. Siyasetçi olmak yerine tıp okumayı seçen, cenk yıllarında Sina Cehpesinde Sahra Başhekimliği meydana getiren, Türk Ocakları’nın kurucuları içinde yer edinen Hasan Ferid Bey; devlet ideolojisine muhalif kalmış, Ankara’da üst düzey vazife tekliflerini reddederek Antalya’da, Adana’da sıtma mücadelesinde vazife almayı tercih etmiş, Tavşanlı’da Bursa’da sürgün yaşamı yaşamış bir düşünce adamı ve doktordur.

Annesi Saime Hanım ise Filibe kökenli bir öğretmendir. Halide Edip Adıvar’ın talebesi olarak yetişmiş, 19 yaşına vardığında gönüllü olarak Kudüs’te öğretmen olmayı kabul etmiş bir hanımdır. 

Tahsil Hayatı

Turgut Canserver, ilkokulu Ankara ve Bursa’da okudu. İlkokul yıllarından sonrasında ailesi İstanbul’a taşınmıştı. Lise öğrenimini Galatasaray Lisesi’nde tamamladı. Okul ve derslik arkadaşlarından bazıları Turan Güneş, Turhan Feyzioğlu, İlhan Usmanbaş, Avni Arbaş, Cihat Burak’tır.

Ressam olmak düşüncesiyle girmiş olduğu İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde Halil Dikmen’le, Mazhar Şevket İpşiroğlu’yla, Sedad Hakkı Eldem’le tanıştı. Mimarlık öğrenimi görmeye karar verdi. Sedad Hakkı Bey’in yardımcısı oldu. Mimarlık öğreniminden sonrasında sanat zamanı doktorası hayata geçirmeye yöneldi. 1946 senesinde derslere başladı ve İslam Sanatı zamanı hocası Ernst Diez onu oldukca etkiledi. 1949’da yazdığı “Osmanlı ve Selçuklu Mimarisinde Sütun Başlıkları” adlı doktora tezi, Türkiye’de meydana getirilen sanat zamanı doktora tezlerinin ilkidir[3]. Tezi için 14 Anadolu şehrini ve 111 yapıyı ziyaret etti[4]. Eser, 2010 senesinde “Sonsuz Mekânın Peşinde: Selçuk ve Osmanlı Sanatında Sütun Başlıkları” adıyla yayımlandı.

Fransa’ya giderek bir süre Avrupa’yı dolaştı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden “Modern Mimarinin Sorunları” adlı 1960 tarihindeki tezi ile doçent ünvanını aldı.

Meslek yaşamı

1949 senesinde Sadullah Paşa Yalısı’nın restorasyonu gerçekleştirmiş oldu. Bu, meslek yaşamının ilk mühim deneyimi oldu. 1951’de ortağı Abdurrahman Hancı ile beraber ilk mimarlık bürosunu kurdu. Birlikte tasarladıkları Anadolu Kulübü Oteli, mühim eserlerindendir. Karatepe Açık Hava Müzesi, Diyarbakır Koleji, ODTÜ Kampüsü yarışma projesi, Türk Tarih Kurumu binası 1950’li yıllarda tasarlanmış çalışmalardandır.

1952 senesinde Nilüfer Hanım ile evliliğe ilk adımını attı çiftin Hasan, Emine ve Feyza (1961) isminde evlatları oldu ve mimarlık mesleğini seçtiler.

Cansever 1958’de Beyazit Meydanı tasarımına başladı. Bu emek verme, onu şehir, bayındır, koruma alanında savaşım vermeye yönlendirdi. Bu alanlarda kısa süreli pek oldukca vazife aldı. Aldığı görevlerin bazıları şunlardır: 1959-1960’ta kuruluşunda bulunmuş olduğu Marmara Bölgesi Planlama Teşkilatı Başkanlığı ve 1961’de İstanbul Belediyesi Planlama Müdürlüğü; 1974-1975’te Dünya Bankası İstanbul Metropol Planlama Projesi’ne başkanlık; 1974-1976 içinde Avrupa Konseyi Türk Delegasyonu Üyeliği; 1975-1980 içinde İstanbul Belediyesi’nde, 1979’da Ankara Belediyesi metropol planlama, yeni yerleşmeler, şehir merkezleri ve koruma danışmanlığı.

1960’lı seneler, Cansever’in Bodrum’la tanıştığı dönemdir. Kendisine 1980’de almış olduğu iki Ağa Han Mimarlık Ödülü’nden birisini getirecek olan Ertegün Evi restorasyonu Bodrum’la tanışmasının sonucudur.

Türk Tarih Kurumu binası (1951-1967, Ankara, Ertur Yener ile beraber gerçekleştirdiği) ve Ahmet Ertegün evi yenilemesi (1971-1973, Bodrum) ona 1980 senesinde iki Ağa Han ödülü getirdi. Üçüncü ödülü ise 1992 senesinde aldı. Bodrum’un 9km. kuzeyindeki Mandalya Koyu’nda toplam 3 otel ve 500 evden oluşan; Emine Öğün, Mehmet Öğün ve Feyza Cansever ile gerçekleştirdiği Demir Evleri Projesi kendisine üçüncü Ağa Han Ödülü’nü getirdi. Üç kez Ağa Han Mimarlık Ödülü kazanmış dünyadaki tek mimar oldu.

1983’te Mekke Üniversitesi’nde eğitim programı hazırlık danışmanı olarak çalıştı. Aynı yıl, Ağa Han Mimarlık Ödülü Master Jürisi’nde vazife aldı.

Cansever, doksanlı yıllarda yayım etkinliklerini sürdürdü. Pek oldukca yazı yayımladı, yazı derlemelerini kitap haline getirdi. Anıtsal bir yapıt olan Mimar Sinan kitabını 2005 senesinde yayımladı.

2007 senesinde İstanbul’da, hakkında “Turgut Cansever: Mimar ve Düşünce Adamı” başlıklı sergi açıldı. Küratörlüğünü Uğur Tanyeli ile Atilla Yücel’in yapmış olduğu sergi, Türkiye’de arşiv belgesi durumunda malzemeye dayanarak yapılmış ilk retrospektif mimar sergisidir.

2000 senesinde kalbine pil takılan ve 2008 temmuzundan itibaren yatağa bağlı tedavi gören Turgut Cansever, 22 Şubat 2009 günü İstanbul Kadıköy Çiftehavuzlar’daki evinde vefat etti. [6] [7] Turgut Cansever’in cenazesi 23 Şubat 2009 günü Fatih Camii’nde ikindi namazından sonrasında kılınan cenaze namazının arkasından Edirnekapı Mezarlığı’da toprağa verildi.


Turgut Cansever Kitapları – Eserleri

  • Kubbeyi Yere Koymamak
  • İslam’da Kent ve Mimari
  • Dünyayı Güzelleştirmek-Turgut Cansever’le Konuşmalar
  • Osmanlı Şehri
  • İstanbul’u Anlamak
  • Mimar Sinan
  • Ev ve Kent


Turgut Cansever Alıntıları – Sözleri

  • Ankara’da eski Ankara evlerinden oluşan bir mahalle inşa etmeyi ve onları yok eden yanlışın ürünlerine engel olmayı vaad ediyorsanız o vakit Ankara’da bir Bosna anıtı hayata geçirmeye hakkınız vardır. (Not: Bu alıntının öncesi de okunmalı) (Osmanlı Şehri)
  • ” Aslında bugün Türkiye’nin uyanması, Osmanlı-İslam kültür muhtevasını anlaşılır dille hem kendi insanlarına, hem dünyaya iletmesi lazım. Türkiye’de politik gücü olmak bence amaç olması imkansız; dünyayı değiştirmektir amaç. İnsanlara İslam’ın mesajını iletmektir.” (Kubbeyi Yere Koymamak)
  • Niyet herşeyin başıdır… (Mimar Sinan)
  • Betonarme, bu iradenin gelecek nesillere dayatılması anlama gelir. Kentin devamlı değişebilir olması, yeni nesillere yaşadıkları kente kendi iradeleriyle katkıda bulunmalarının imkânlarını sağlamak gerekir. (Dünyayı Güzelleştirmek-Turgut Cansever’le Konuşmalar)
  • “Bir insanoğlunun yapmış olduğu her şey muhakkak onun inançlarının bir yansımasıdır.” (Kubbeyi Yere Koymamak)
  • Ne isterseniz yapınız, her yaptığınız şey ne olursa olsun inancınızın tam bir inikâsı (yansıması) olacaktır. (İslam’da Kent ve Mimari)
  • ” Doğayı tabiat olarak korumak insanoğlunun ilk vazifesi ise, doğayı güzelleştirerek insanoğlunun doğayla bir araya gelmesini sağlamak da kaçınılmaz ikinci vazifedir.Sanıyorum ki bu olmadan ekonomi da yapılamaz, siyaset da.” (Kubbeyi Yere Koymamak)
  • Osmanlılar monümantalliğin ölçü büyüklügüyle elde edilemeyeceğini biliyorlardı. Daha ilkin anlattım. O vakit monümantalliğin kaynağının ne işe yaradığını inceleyenler, monümantallik, kısaca abide benzer biçimde terimi yerine bir başka temel konsepte sevk ediyordu Osmanlı mimarlarını: Huşu hissi. Bu histe büyük bir saygı, bir bakıma, karşı karşıya kalman şeyin büyüklüğü karşısında bir nevi korku ve ürperme tavrı var.
    Çözümleme birçok kez 10-15 santimetre. büyüklüğünde bir çini parçasında gerçekleşiyor. 15 santimlik bir kırık 16. çağ çinisi karşısında bir abide karşısında olduğunuz vakit duyacağınız hisleri duyuyorsunuz. İşte tasavvufi huşu, haşyet duygusunun yapıya taşınması birinci derecede
    öncelik taşıyordu. Tabiî bunun bununla beraber de kaçınılmaz bir halde vakar ifadesi bu yapıların asli psişik özelliklerini, şekil ifadelerini teşkil ediyordu. (Dünyayı Güzelleştirmek-Turgut Cansever’le Konuşmalar)
  • Tüm 19.çağ bir ölçek değişmesi zamanlarıdır. İnsan ölçeği yerine büyük kışlalar, zenginlerin hatta orta halli İstanbulluların bile tevazu ve sadelikten uzak heybetli konaklar ve yalılar inşa ettirdiği; gerçekliğin, tevazuun ve yüceliğinin yerini gösterişçiliğe bıraktığı bir dönemdir. (İstanbul’u Anlamak)
  • “İslâm kültürü büyük çelişkilere büyük çözümler getirmiştir.” (Kubbeyi Yere Koymamak)
  • “Her sanat eseri gibi, mimari eserler de tarihin belli bir döneminde, belirli mahalli şartlar içinde oluşan, varlığın yapısına yöneik bir inancın ürünüdür. ‘O zaman’ ve ‘o yerde’ mevcut doğru ve yanlışlar, bunların oluşumu hakkındaki inanç ve değerlendirmeler, sanat eserinin ve mimarinin temel özelliklerini belirler.” (İstanbul’u Anlamak)
  • Devâsâ apartman blokları yapıp insanları buralara istiflemek de, 20. asrın başında Almanya’da yapıldığı gibi, yan yana dizilmiş standart evler yapmak da bir çeşit totaliterliktir. Dev apartman blokları yahut yan yana dizilmiş bir örnek evlerden oluşan mahalleler, şehirler oluşturmak, elbette aynı zamanda aileyi standartlaştırma iradesini yansıtıyordu. Bu türden düzenlemelerin, ailelerin ve isteklerinin standart olmadığının bilinerek yapılması gerekir. O halde evleri standartlaştırma yerine, evlerin parçalarını standartlaştırmak daha insanî bir çözümdür ve yalnızca Osmanlı dünyasında uygulanmıştır. (Dünyayı Güzelleştirmek-Turgut Cansever’le Konuşmalar)
  • Rönesans’ta, insanın dünyayı anlamak için durduğu yerden karşısına bakması esas iken, hareketli kültürlerde, insanın bir nesneyi algılamak için o nesnenin etrafında dolaşması, ona her cepheden; üstten, alttan bakması, varlığı hareket eden insanın gözü ile algılaması, şehirlerin yapılanmasını düzenleyen iki farklı varlık telakkisi, şehre iki farklı nitelik kazandırmaktadır. (İslam’da Şehir ve Mimari)
  • Kur’an-ı Kerim’in bize ulaştırdığı hikmetlerden yola çıkarak hayatımızı zenginleştiren ecdadımızın duyarlılığıyla şekillenen Türk-Osmanlı şehirlerinin nasıl olduğunu anlatmak da herhalde yedi sene ister.. (Osmanlı Şehri)
  • “Mimari, etkileri asırlarca devam eden ve nesillerin varlıklarını içinde sürdürdükleri bir kültür ve sanat alanıdır… Güzel bir dünya inşa etmek sorumluluğu ile mimari, diğer sanat alanlarından çok daha yoğun ve ciddi bir şekilde varlığın bütün zaruretleriyle karşı karşıya gelinerek geliştirilebilir.” (Kubbeyi Yere Koymamak)
  • “…’topografyaya dayalı olarak mahalle ve sokaklarda oluşuyor’…Bu oluşum esnasında topografyanın en seçkin noktasına kamusal alan yerleştiriliyor; cami, mektep, medrese, imaret, hamam vs. Bunlar topografyanın en seçkin yerlerine yerleştiriliyor ve değişmeyecek yapılar olarak meydana getiriliyor.Bu önemli bir şey. Çünkü değişmeyecek binalar, devam edecek bir erdemin, ilahi irşadın içerisinde öğrenildiği ve icaplarının yerine getirildiği yapılar olarak var oluyor.” (Kubbeyi Yere Koymamak)
  • “İslâm’da insana verilen “her şeyi kendi yerine koyma” (hakkaniyet) sorumluluğu tevhîd bağlamında anlaşılmalı ve yerine getirilmelidir.” (Mimar Sinan)
  • Osmanlı-İslam şehirleri tabiatı içine almakla birlikte tabiata, her ağaca, her çalı parçasına, her çiçeğe yüce bir kıymet kazandıracak şekilde, insanoğlunun düzenlemiş olduğu bir dünyanın ürünü idi; insanoğlunun dünyayı iyi mi güzelleştirdiğinin örneği idi.  (Osmanlı Şehri)
  • İbadeti her şeyi halledecek tek güç addediyor Müslümanlar. İslâm’ın gündemindeki ilkelerin en önemlisi tevhid ilkesi. İnsanın söylediğiyle yaptığının tamamen aynı olması lazım geldiği şeklindeki ilke. İnanç ile meydana getirilen arasındaki münasebet bütünlüğünü çağıl İslâm âlemi hiçbir şekilde tesis edemiyor. (Kubbeyi Yere Koymamak)
  • Tüm ülkede, şehir ve kasabalarımızda, köylerimizde bugün hiçbir çağda olmadığı kadar seviyesiz, çirkin, bayağı bir çevre oluşturacak niteliksiz bir yapı faaliyeti hakimdir.
    Bu yapı faaliyetinin çirkinleştirici seviyesizliklerini yenilik, başarı ve tutumsal gelişme sayan değerlendirme yanılgıları toplumun her düzeyine hakim bulunmaktadır. (Osmanlı Şehri)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş