Eğitim

Kurmacanın Kıyıları – Jacques Ranciere Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kurmacanın Kıyıları – Jacques Ranciere Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kurmacanın Kıyıları kimin eseri? Kurmacanın Kıyıları kitabının yazarı kimdir? Kurmacanın Kıyıları konusu ve anafikri nedir? Kurmacanın Kıyıları kitabı ne konu alıyor? Kurmacanın Kıyıları PDF indirme linki var mı? Kurmacanın Kıyıları kitabının yazarı Jacques Ranciere kimdir? İşte Kurmacanın Kıyıları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Jacques Ranciere

Çevirmen: Yunus Çetin

Orijinal Adı: Les bords de la fiction

Yayın Evi: Metis Yayıncılık

İSBN: 9786053161547

Sayfa Sayısı: 184


Kurmacanın Kıyıları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Sosyal bilimlerde kuramların polisiye kurmacalarla bir ilişkisi var mı? Nasıl bir ilişkidir bu? Karl Marx Kapital’de niçin komedya yerine tragedyayı tercih etmiştir? Gazete haberlerinde saf gerçekliği mi okuyoruz? Peki “gerçekçi” denen anlatılarda kurmacanın görevi ne? Ya anlatılardaki pencereler nereye açılır? Geleneksel olarak kurmacanın haricinde bırakılan insanoğlu romana ve öyküye iyi mi dahil edildiler?

Filozof Jacques Rancière uzun senelerdir siyasetin yanı sıra güzel duyu, bilhassa de edebiyat üzerine çalışıyor. Bu kitabında da bir taraftan Honoré de Balzac, Edgar A. Poe, Rainer Maria Rilke, Marcel Proust, Joseph Conrad, William Faulkner ve W. G. Sebald benzer biçimde yazarların eserlerinden hareketle kurmacanın kıyılarını keşfe çıkıyor; bir taraftan da Georg Lukács ve Erich Auerbach benzer biçimde kuvvetli yorumcularla diyaloğa giriyor. Kurmacanın Kıyıları’nı edebiyat, eleştiri ve felsefeye ilgi duyan okurlarımızın zevkle okuyacağına inanıyoruz.


Kurmacanın Kıyıları Alıntıları – Sözleri

  • ”Dünyanın düzeni zıtların uyumundan oluşur. Vaktiyle Empedokles’in söylediği benzer biçimde, bizzat sevgi ile nefret arasındaki gerilimden.”
  • ”Yazmaya adım atmak, görmeyi öğrenmemizi içeren bir başka buyruğu bununla beraber getirir.”
  • “Bir hak kendi başına hiçbir şey ifade etmez. Aslolan o hakkı geçerli kılacak çabadır.”
  • Güzel sevmeyi, doğrusu umutsuzca sevmeyi, yalnızca yoksullar bilir.
  • Birbirlerini ilk bakışta tanıyanlar artık birbirlerini görmeye gerek duymazlar.
  • Bir hak kendi başına hiçbir şey ifade etmez. Aslolan o hakkı geçerli kılacak çabadır.
  • Zira bir çok insan -kelimenin tam anlamıyla- eylemde bulunmaz: Birtakım nesneler ya da çoluk çocuk yapar, emirleri yerine getirir ya da hizmette bulunur ve her yeni güne bundan önceki gün yaptıkları şeyin başına tekrardan oturarak başlarlar.
  • ”Dünyanın düzeni zıtların uyumundan oluşur. Vaktiyle Empedokles’in söylediği benzer biçimde, bizzat sevgi ile nefret arasındaki gerilimden.”
  • – ” (…) Dünyanın düzeni zıtların uyumundan oluşur!
    Vaktiyle Empedokles’in söylediği benzer biçimde, bizzat sevgi ile nefret arasındaki gerilimden…”
  • Dünyanın düzeni zıtların uyumundan oluşur. Vaktiyle Empedokles’in söylediği benzer biçimde, bizzat sevgi ile nefret arasındaki gerilimden.


Kurmacanın Kıyıları İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Kurmacanın Kıyılarında Dolaşmak
http://www.kitaphaber.com.tr/kurmacanin-kiyilarinda-dolasmak-k4196.html
01.11.2021 – Ülker GÜNDOĞDU
Kurmacanın Kıyılarında Dolaşmak
Dünyaya ve oradaki yaşama tarzlarına yönelen bakış ve düşünceleri okurla buluşturarak ufkunu genişletmeye katkıda bulunmaya; akla gelmez soruları aklettirerek başlamaktadır. Sosyal bilimlerde kuramların polisiye kurmacalarla bir ilişkisi var mı? Nasıl bir ilişkidir bu? Karl Marx Kapital’de niçin komedya yerine tragedyayı tercih etmiştir? Gazete haberlerinde saf gerçekliği mi okuyoruz? Peki, “gerçekçi” denen kurmacaların görevi ne? Ya anlatılardaki pencereler nereye açılır? Geleneksel olarak kurmacanın haricinde bırakılan insanoğlu romana ve öyküye iyi mi dâhil edildiler? Bu sorulara verilecek cevaplar, tasarı boyutunda sınırı olmayan bir biçimselliğe iletir okuru.
Filozof Jacques Ranciere, uzun senelerdir siyasetin yanı sıra güzel duyu, özelliklede edebiyat üstüne iş yapmaktadır. Ranciere, bu eseri Kurmacanın Kıyıları’nda da bir taraftan Honore de Balzac, Edgar A. Poe, Ranier Maria Rilke, Marcel Proust, Joseph Conrad, William Faulkner ve W. G. Sebald benzer biçimde yazarların eserlerinden hareketle kurmacanın kıyılarını keşfe çıkıyor. Diğer taraftan da Georg Lukacs ve Erich Auerbach benzer biçimde kuvvetli yorumcularla diyaloğa giriyor. Kurmacanın Kıyıları’nı edebiyat, eleştiri ve felsefeye ilgi duyan okurlar zevk duyarak, şaşkınlık ve ilgiyle okuyacaklardır.
Eserin İçeriğine Dair
Bu eserin dört kısmı, kurmacanın geçirdiği dönüşümlere ilişkin. Söz konusu bölümlerde çağdaş kurmacanın kurucu hareketi çözümleme edilmektedir. Ağırlık merkezini; vakaları birbirine bağlayan düğümün oluşturduğu aktarır.
İlk bölümde kurmacanın bir özgül dünyanın sınırlarını belirleyip içini doldurmasını elde eden çerçevenin dönüşümleri incelenmektedir. Sınıfları ve dünyaları ayıran engeller yıkılır yıkılmaz kurmacanın seçili karakterlerini ve durumlarını gerçeklikten ayıran kapalı pencerelerin de açıldığı bir dünya tasvirini gösteriyor. İkinci bölüm, hangi gerçekliğin bir görünüşe yol açtığını ve bu gerçekliğin kendisinin hangi nedenin sonucu bulunduğunu söylemek için anlatı rasyonalitesi ile bilim rasyonalitesinin iyi mi bir araya geldiğini göstermektedir.
Üçüncü bölüm, olguların mantığı ile kurmacaların mantığını ayıran engeller ortadan kalktığında, kurmacaya ilişik hayal gücünün büründüğü anlamı ve biçimleri ele alıyor. Hakiki hayal gücünün hiçbir şey yaratamayacağına inanmış bir romancı, gene de hiçbir süre tanışmadığı karakterler yaratıp kullanmak zorunda kaldığında bizlere aktarılan olayların gerçeklik türüne ve zamansallığına dair bizi tereddütte bıraktığında olacakları aktarmaktadır.
Dördüncü bölüm, meşhur bir eleştirmeninin izinden giderek, kurmacanın resmettiği ortaklığı ve kurmacanın yüzyıllardır özdeşleştirildiği benzer biçimde bir eylemler tanzimi olmaktan çıktığında vaat etmiş olduğu insanlığı ele alıyor. Hiçbir şeyin meydana gelmediği bir dünya ile bir şeylerin öylece geçip gittiği bir dünya arasındaki kurmacaları incelemektedir. Kültür sosyolojisinin yürüteceği bir araştırmayla yazarın inancı, bizzat kendisi doğrulamalıdır ki bunu da sadece tek bir yolla yapabilmektedir.
Eser, ana hatlarıyla tasarı üstüne yoğunlaşırken; kurmacanın değişik boyutlarda ve değişik türler arasındaki tesirini gözler önüne sermesi bakımından mühim. Edebî eserlerin ve kurgusal eserlerin insan zihninde oturacağı yeri hakikat- sanal ayrımı içinde irdeleyen Rancière, kuramsal çerçevede anlaşılması zor, yorumlanması için ekstradan çaba gerektiren bu eserinde ifade etmiş olduğu yol ve yöntem birçok edebiyat teorisyenleri tarafınca ilgiyle izlenirken, eserin arka planındaki Marksist kuram kendini yoğun şekilde göstermektedir.
Jacques Ranciere
Kurmacanın Kıyıları
Metis Yayınları
Şubat 2019
177 sayfa
Ülker GÜNDOĞDU – 01.11.2021Etiketler :Fikir#jacquesranciererancière #kurmacanınkıyıları #metisyayınları Ulker_Gundogdu kitap/kurmacanin-kiyilari–163004 yazar/jacques-ranciere (Ülker Gündoğdu)

Genellikle bu şekilde kitapları fazla okumama karşın tam doyum olamam fakat bu sefer kitap beni doyum etti okuyacakların da aynı hissi alacağını sanıyorum. (Uğur Savcı)


Kurmacanın Kıyıları PDF indirme linki var mı?


Jacques Ranciere – Kurmacanın Kıyıları kitabı için internette en oldukca meydana getirilen aramalardan birisi de Kurmacanın Kıyıları PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Jacques Ranciere Kimdir?

Jacques Rancière (d. 1940) Fransız düşünür Paris-VIII (St. Denis) Üniversitesi’nden felsefe profesörü iken emekli olmuştur. 1960’larda Marksist düşünür Louis Althusser ile birlikte yazdığı Kapital’i Okumak ile ünlenmiştir.

Rancière, Mayıs 1968 talebe ayaklanmaları üstüne hocası Althusser’le olan uyuşmazlığının peşinden, ideoloji ve proletarya benzer biçimde siyasal söyleme yerleşmiş kavramları güncelleme üstüne emekler yürütmüştür. Mesela, “Filozof ve Yoksulları” çalışmasında filozofların entelektüel hayatlarında yoksulların rolünü, Platon ve Marx eleştirilerinden yola çıkarak çözümleme etmiştir. “Siyasalın Kıyısında” kitabında, siyasetin eşitlik ve bütünlük anlayışını eleştirirken bu kitabın içinde yer edinen “Siyaset Üstüne On Tez” çalışmasında, demokrasi ve politika arasındaki ilişkiyi tekrardan tanımlamaya emek vererek seviye anlamındaki politika ile varsayılan eşitliğin dışındaki siyasal arasındaki farkları ortaya koymuştur. “Cahil hoca” çalışmasında da Joseph Jacotot’un hikâyesi üstünden eşitlik terimini ve eğiticinin rolünü sorgulamıştır.

Ranciere çalışmalarında seviye arayışı için göz ardı edilen eşitsizlikleri göz önüne koymayı amaçlamaktadır.

2006’da Rancière’in güzel duyu teorisi görsel sanatlarda bir referans noktası haline geldiği belirtilmiştir. Rancière, Freize Sanat Fuarı benzer biçimde sanat dünyası etkinliklerinde dersler vermiştir. Eski Fransız başkan talibi Ségolène Royal, Rancière’in favori filozofu bulunduğunu söylemiştir.

2003 senesinde Rancière, öteki bazı Fransız aydınları ile beraber imzaladığı, 2003 Çeçen referandumunun gayrımeşruluğunu protesto eden bir mektubu Putin’e göndermiştir.


Jacques Ranciere Kitapları – Eserleri

  • Cahil Hoca
  • Kurmacanın Kıyıları
  • Özgürleşen Seyirci
  • Filozof ve Yoksulları
  • Bela Tarr, Ertesi Zaman
  • Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz?
  • Demokrasi Nefreti
  • Siyasalın Kıyısında
  • Tarihin Adları
  • Kapital’i Okumak
  • Estetiğin Huzursuzluğu
  • Suskun Söz
  • Uzlaşı Çağına Notlar
  • Estetik Bilinçdışı
  • Uyuşmazlık
  • Dissensus
  • Sinematografik Masal
  • Görüntülerin Yazgısı
  • Aisthesis
  • Kelimelerin Mekanı


Jacques Ranciere Alıntıları – Sözleri

  • “…sanki bir şeye beslenen tek tutku o şeyin yokluğunda bulunurmuş benzer biçimde…” (Uyuşmazlık)
  • Ilk olarak siyaset, iktidarın uygulanması yada iktidar mücadelesi değildir. (Özgürleşen Seyirci)
  • Mağdurun uğratılmış olduğu telafisi olmayan haksızlığın sınırsızlığı, savunmacının hakkının sınırsızlığını haklı çıkarır. (Uzlaşı Çağına Notlar)
  • Her tarafta sınırlar. Bundan dolayı melankoli, donuk ve dertli bir şarkı benzer biçimde. Bir doktor başka bir hekime karşı tüm varoluşa ve insanların hareketlerine yansır. (Estetik Bilinçdışı)
  • Buna inanmak için inanç gerekir. (Demokrasi Nefreti)
  • Esas olan hikâyenin belirli (tek anlamlı) olmasıdır; imgeselin ve gerçeğin, tersine çevrilebilir romantikliğin ayırt edilmezliğine karşı bir itiraf vakasına neden olan Aristo’cu informasyon ve fiil düzenini koymuş olmasıdır. (Estetik Bilinçdışı)
  • Bugün, eşitliğin tarihinin özerk bir tarih olduğu ve bu tarihin, tekniklerin, ekonominin, vs. geçirdiği nesnel dönüşümlerin analizine dayanan stratejilerin gelişimi değil, gittikçe daha azca yoğunluğa ve süreye haiz kendine özgü zamansal dinamikler yaratan anların kümelenmesi -birkaç gün, yedi gün, kimi zaman birkaç yıl- olduğu tekrardan keşfediliyor. Her seferinde yeni bir başlangıçtır bu ve her seferinde bunun nereye kadar gideceği kim bilir. Bundan ders çıkarma iddiası da pek uzağa götürmez. Önceki deneyimlerden ders çıkar ma düşüncesi daima, isteneni yapmanın bu sefer doğru biçiminin bulunacağını varsayar. Ne yazık ki eşitliğe dayalı bir ânın davranışını belirleyen şey, istenenin ne olduğu değildir. Tersine: “İrade” bir neticedir, eşitlikçi ânın serpilip gelişme sinin almış olduğu modalitedir. Eşitliğe dayalı anların monadik cehresini tekrardan keşfetmek, bununla beraber bu dinamillaklığını da tekrardan keşfetmektir. (Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz?)
  • Diğeri hangi göstergelere nazaran burada var ya da burada yok kabul edilmektedir?
    Bir ekran üstündeki görülür formlardan birinde ötekinin var
    bulunduğunu, bir başkasında ise olmadığını anlatmaya olanak
    veren nedir? Mesela Au hasard Balthazar’ın [Rasgele Balthazar) bir planında var olup da Questions pour un champion’un“
    bir epizodunda olmadığını söylemeye olanak veren nedir?
    “Görsel”i küçümseyenlerin en sık verdikleri yanıt şu: Tele-
    vizyon görüntüsünün -bizzat doğası gereği- ötekisi yoktur,
    zira kendi ışığını kendinde taşır; oysa sinematografik görüntü
    ışığını bir dış kaynaktan alır. Vie et mort de l’image [Görüntü­nün Yaşamı ve Ölümü] başlıklı bir kitapta Regis Debray bunu
    özetlemektedir: “Burada görüntünün kendi bütünleşik ışığı
    vardır. Kendi kendini açığa çıkarır. Kendi kaynağını kendinde bulur, kendinin sebebi olarak karşımızdadır. Spinozacı Tanrı
    ya da töz tanımı.” (Görüntülerin Yazgısı)
  • Genel olarak sanatın varlığı, sözcüklerin düzenlenmesi, renklerin yayılması, hacimlerin modellenmesi ya da bedenlerin evrilmesini içeren pratiklere görülürlük ve imlem veren,
    mesela resmin ne olduğuna, fotoğraf yaparken yapılanın ne olduğuna, fotoğraf yapılmış bir duvar ya da bir tuvalin üstünde
    görülenin ne olduğuna kabul eden bir kimlik belirleme rejimine -ayrıştırma rejimi- bağlıdır. Ama bu şekilde bir karar daima
    bir pratiğin o ergonomik olmayan bir şeyle eşdeğerliği rejiminin
    yerleştirilmesidir. (Görüntülerin Yazgısı)
  • Proleterlerin vatanı yoktur. Ama burjuvazi kendi başına sadece evrensel derslik olarak var olabilir; nitekim ulusal alışkanlık ve çıkarları çevreleyen her türlü ”Çin seddini” ortadan kaldırmıştır. Proleterler için ”yasalar, terbiye ve din” , ”burjuva çıkarlarının arkasına saklandığı birer burjuva önyargısı’dır. Ama burjuvazi dinsel esrimenin ya da ahlaksal coşkunun verdiği ürpertileri ”bencil hesabın buzlu sularında” çoktan boğmuştur. Proleterde salt edilginlik olan statü yokluğu, burjuvanın tarafında, sürekli devinimiyle tüm durağan(durgun) belirlenimleri ortadan kaldıran ve kiri pası temizleyen tinin gücüdür. Burjuvazi devrimcidir; tüm sınıfların, tüm sabitlenmiş ve kemikleşmiş belirlenimlerin çözünme hareketi olduğundan. O aslına bakarsan derslik-olmayan bir sınıftır, üretme ile yok etmenin ağlatısal özdeşliğidir. Proleterya ise, burjuva devriminin ikizi ya da öteki yüzünden ibaret olarak, yaşam ile ölümün özdeşliğini onaylamaktan başka bir şey yapmaz. (Filozof ve Yoksulları)
  • Her izleyici aslına bakarsan kendi hikâyesinin oyuncusudur; her oyuncu, her fiil insanı da aynı hikayenin seyircisidir. (Özgürleşen Seyirci)
  • Kimilerine hala paradoks benzer biçimde gelen bir kaç apaçık husustan hareket edelim.Bir hatıra, bir bilincin anılarının toplamı değildir. Şu sebeple o şekilde olsaydı, tam da kolektif hatıra [hafıza] fikri anlamdan yoksun olurdu. Bir hatıra, işaretlerin, izlerin, anıtların belli bir bütünüdür, belli bir tertibidir. Kusursuz gömüt, Büyük Piramit, Keops’un hatırasını korumaz. O bu hatıranın kendisidir. Kuşkusuz
    her şeyin iki hatıra rejimine ayrılmış olduğu söylenecektir: bir yanda, geçmişteki bu hükümran güçlerin hatırası (ki, bunların bazıları yalnızca mezarlarının dekoru ya da malzemesi itibariyle bir gerçekliğe sahiptirler) ; öteki yanda ise aksine en alelade varoluşların ve en bayağı olayların tanıklığını kaydetmeye ara vermeyen modern dünyanın hatırası. Enformasyonun bolca olduğu yerde, hatıranın yeterinden fazla olduğu varsayılır. Oysaki günümüz, bu şekilde olmadığını gösteriyor. Enformasyon hatıra değildir. Enformasyon hatıra için biriktirmez, yalnızca
    kendi çıkan için çalışır. Ve onun çıkarı yalnızca şimdinin soyut hakikati kendini onaylasın diye her şeyin çabucak unutulmasındadır ve enerjisini bu hakikate tek kafi şey olarak sunmaktadır. (Sinematografik Masal)
  • “İnsan denen hayvanlar, göstergeler ormanı üstünde yazışma kuran birbirine uzak, mesafeli hayvanlardır.” (Özgürleşen Seyirci)
  • Tartışmalı amaçlar ardında koşan kişilerle karşılaştığında kendi kararlılığına yönelen ve sözleriyle tüm bir beğeni sistemine karşı isteklerini ve bir bilinçdışından ötekine duygularını ortaya koyan belli bir şiir anlayışı vardı. (Estetik Bilinçdışı)
  • Sinemanın öykücülerinin görüntü-işlemleri varlıkların
    mevcudiyete gelişinin fenomenolojik ikonlarına dönüşebilir, şundan dolayı tarih çağının “görüntüleri”, sanatın güzel duyu rejiminin görüntüleri kendi metamorfik özelliklerini işleme verirler. Şu sebeple onlar temsili anlatının işlevsel sekansları ve fenomenolojik dininin ikonları arasındaki hesaplanabilirliği elde eden daha
    temel bir poetikaya aittirler. Bu poetika, Friedrich Schlegel’in “ilerlemeci evrensel şiir sanatı” fikriyle özetlediği poetikadır: Yani, eski şiirlerin öğelerini yeni şiirler halinde bir araya getirilebilir fragmanlara dönüştüren metamorfozların
    şiir sanatı, fakat bununla beraber sanatın sözleri ve görüntüleri ve ortak deneyimin sözleri ve görüntüleri arasındaki dönüştürülebilirliği de temin eden şiir sanatı. (Sinematografik Masal)
  • “Sinemayı hikâyeler anlatma sanatı olarak ele almak yalan ile gerçeğin aynı şey bulunduğunu söylemek benzer biçimde ucuz bir şeydir” (Sinematografik Masal)
  • Olanaklı olana tutunuyorlar fakat olanaklı olan da fazla olanak sunmuyor. (Uzlaşı Çağına Notlar)
  • Şov gerçeği saklayan görüntülerin teşhiri değildir. Şov, toplumsal etkinlik ile toplumsal zenginliğin birbirinden ayrı gerçeklikler olarak var olmasıdır. (Özgürleşen Seyirci)
  • Özetlemek gerekirse, eğer tabip Freud pozitivist meslekdaşlarımn “sıradan” olgular olarak gördükleri ve ilgilenmedikleri şeyleri kendi düşüncelerini kanıtlayan
    “örnekler”e dönüştürüyorsa bunun sebebi onların
    aslına bakarsan bilinçaltına özgü tanıklıklarıdır. (Estetik Bilinçdışı)
  • – ” (…) Müzik dilsizdir!
    Fakat tam da bu yüzden, her şeyi ifade etme iddiasındadır…” (Suskun Söz)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş