Eğitim

Modernliğin Sonuçları – Anthony Giddens Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Modernliğin Sonuçları – Anthony Giddens Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Modernliğin Sonuçları kimin eseri? Modernliğin Sonuçları kitabının yazarı kimdir? Modernliğin Sonuçları konusu ve anafikri nedir? Modernliğin Sonuçları kitabı ne konu alıyor? Modernliğin Sonuçları PDF indirme linki var mı? Modernliğin Sonuçları kitabının yazarı Anthony Giddens kimdir? İşte Modernliğin Sonuçları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Anthony Giddens

Çevirmen: Ersin Kuşdil

Orijinal Adı: The Consequences of Modernity

Yayın Evi: Ayrıntı Yayınları

İSBN: 9789755390680

Sayfa Sayısı: 192


Modernliğin Sonuçları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Neredeyse yüz elli senedir modernleşme ideolojisiyle yönlendirilen bir ülkede yaşıyoruz. Fikir iklimimize, Aydınlanma iyimserliği ve pozitivizmle malul bir “Batıcılık” ile yine yine gelenekler “buluş ederek” (son olarak İslamcılık biçiminde) “özkültürümüze” dönmekten yana olan bir “gelenekçilik” arasındaki kısır çekişme hakim! Daha kimse modernliğin ne olduğu mevzusunda net bir görüşe haiz değilken, işin içine postmodernlik tartışmaları da girince görünüm iyice tuhaflaştı. Postmoderni, modernlik öncesi dönüş imkanı olarak çarpıtanlar da çıkarken; solun malum bir kesimi bunu yeni bir tür gericilik diye görüp rehavetini sürdürmeyi seçti. Biz, modernlikle ilgili tartışmaların toplumcu solun kendini tekrardan tanımlama girişimiyle direkt ilintili bulunduğunu düşünüyor ve bu tartışmaları olmazsa olmaz buluyoruz.Anthony Giddens’ın “Modernliğin Sonuçları” adlı yapıtı postmodern bir döneme geçildiğini reddetmesiyle ve modernliğin doğasını açığa çıkarmak için bir takım yeni kavram geliştirmesiyle son aşama emsalsiz bir kitap. Ona gore postmodern bir dönemde değil modernliğin sonuçlarının radikalleşip evrenselleştiği bir dönemde yaşıyoruz. Modernliğin temel parametreleri olan kapitalizm, endüstriyalizm ve millet-devlet belirleyici önemlerini hala sürdürüyorlar. Ancak Giddens bu tespitten daha öteye gidiyor. Risk-güven, vakit-uzam uzaklaşması, soyut uzmanlık sistemleri, küreselleşme ve ontolojik güvenlik benzer biçimde kavramlar üstünde durarak modernliğe özgü kurumların insanların dünyayı ve kendilerini algılayış biçimlerini iyi mi köklü ve geri dönüşsüz bir şekilde değiştirdiğini gözler önüne seriyor. Modernlik sürecinin oldukca mühim bir boyutunun, kişinin kendisi hakkında devamlı fikir üretip bu düşünceleri kendi yapısının bir parçası haline getirmesi, doğrusu düşünümselliği bulunduğunu belirtiyor. Modernlik bir taraftan insanların bir çok için daha güvenlikli ve varlıklı bir yaşamın yolunu açarken, bir taraftan da karşı çıkılmazsa yeryüzündeki insan yaşamının sonunu getirecek global risklere de haizdir (askeri gücün ürkütücü oranlarda büyümesi, çevre felaketi, otoriter yönetim biçimleri vs.) diyor. Bu anlamda modernliğin “ötesine” geçmek için de yeni toplumsal hareketlerin başını çekmiş olduğu özgürleşme politikalarının yanında, insanların kendilerini birer proje olarak inşa etmelerine dayanan yaşam politikaları geliştirme gerekliliğine işaret ediyor.İnsanlığın içinde bulunmuş olduğu durumu ve gelecekten neler umabileceğimizi idrak etmek için son aşama mühim bir kitap.”Günümüz toplumsal teorisinin önde gelen figürlerinden biri olarak Giddens’ın postmodernizm tartışmalarına verdiği yanıtın Türkçe’ye kazandırılması, hem mevzu açısından, hem de sosyolojinin hâlâ büyük seviyede modernleş(tir)meci bakış açısının süzgecinden geçmiş ders kitaplarından okutulmuş olduğu Türkçe tahsil meydana getirilen üniversitelerin yararlanabileceği literatüre zenginleştirici ve daha önemlisi düzeltici bir katkı olması açısından mühim ve kutlanılması gerek.”


Modernliğin Sonuçları Alıntıları – Sözleri

  • Güç, en geniş anlamında, herhangi bir işi yapmanın yoludur.
  • Kapitalist iktisat, hem içsel hem de dışsal olarak aslen istikrarsız ve huzursuzdur.
  • Bireysel ölüm olarak değil, bir varoluşsal boşluk olarak ele alındığında var olmama korkusundan iyi mi kaçınacağız?
  • Modernliğin ötesine geçmiş değiliz; onun radikalleşmesi evresini yaşıyoruz.
  • Bilişsel bir düzeyde, kendi kişisel varoluşumuz hakkında güvenilir olabileceğiniz pek azca yön, o da eğer var ise, bulunmaktadır.
  • Duygular akıldışılıktan oldukca, aşırı duygusal duyarlılığın sonucudur.
  • İleri sürülen data (bazı yönlerden ve birçok değişik yolla) araştırma mevzusuna tekrardan bağlanarak (hem ilke olarak hem de naturel olarak, uygulamada) onu değiştirir.
  • Güvenen şahıs kendi kaderine tinsel bir rehine vermektedir.
  • “Normal” bireyler, yaşamlarının başlarında söz konusu varoluşsal duyarlılıkları azaltan ya da körleştiren temel bir itimat “dozu” alırlar.


Modernliğin Sonuçları İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Modernliğin epistemolojik ve kültürel analizi yapılmakta ve modernliğin kurumsal yapısına dikkat çekmektedir. Yaşadığımız anı postmodernizm olarak adlandırmaktan ziyade modernizm’in ileri aşaması doğrusu köktencilik bir aşaması olarak görür. Sosyolojik tahlillerini, vakit uzam terimi üstünden çözümleme eder. Yerinden çıkarma ve itimat kavramlarını detaylı bir halde modernlik çerçevesinde değerlendirir ve örneklerle açıklar.
İyi okumalar. (Mert Tayfun TEBER)

Bildiği tüm kalıpları reddeden, bilginin ıslak zeminde oturduğuna inanan ve bu sebeple metanarrative (büyük anlatı)’ları yok eden ve hemen hemen erişemediğimiz “postmodern”in, aslen doğru karşılığı, “‘çağıl’in radikalleşmesi”dir. “Modern”, “geleneksel” olanla birçok ortak parça ihtiva eder ve doğalcı sosyolojinin incelemiş olduğu, bu ortak parçalardır. Sosyolojideki aslolan düşünce ayrılıkları, “çağıl”in “geleneksel” ile süreklilik içerip içermediğidir. Giddens’a gore, bazı çağıl kurumlarda gördüğümüz suretiyle, “geleneksel”de benzerini bile görmediğimiz bazı ögeler, “çağıl” içinde bulunmaktadır. Bu düşünceyi reddetmek, zamanı düpedüz “ereksel” ele almak anlamına gelir ve bu da tarih bilimini evrimden kopamayan bir tüm haline getirmektedir. Bu ereksellik de, metanarrative’leri temsil eder ve “postmodern”, tüm bu metanarrative’leri elinin tersiyle iterek tarihin düpedüz ereksel ele alınışına karşı çıkar. Oysa biz toplumsal yaşantıda bu bağlamdan kopmamış, hâlen “çağıl”liği git gide köktencilik hâliyle yaşıyoruz.
Tüm bu süreçleri düşünürken Giddens, reflexivity olarak double hermeneutic’in uygulanmasını öne sürmüştür; zira sosyoloji, ne salt kişinin topluma olan tesirini, ne de salt toplumun bireye olan tesirini incelemektedir, aslen ikisi de incelenmektedir. Birey ile cemiyet karşılıklı etkileşim halindedir, oysa fen bilimlerindeki erek “anlama”dır.
Öyleyse “çağıl”in çıkışındaki üç deposu, Giddens’ın anlattığı şekliyle, şöyleki ifade edebiliriz:
1) Zaman-Uzam Ayrışması: Mekanik saatin icadına kadar toplumlar; zamanı, daima uzam ile ilişkilendirirdi. Modernliğin gelişimiyle, ‘vakit’ içinde, aynı yörede olmayan kişilerin değişik uzamlarda ilişkiler kurulduğu gözlenmeye başlandı. Basitçe, siz teknolojik bir aletle dünyanın bir ucundaki şahıs ile ilişki kurabilirsiniz. Zaman ile uzamın ayrışmasındaki gözle görülür artış, “çağıl”in en mühim kaynaklarından biridir. Bu ayrışma, toplumsalın tekrardan ele alınmasını gerektirir.
2) Yerinden Çıkarma Düzenekleri: Zaman ile uzam ayrışınca, birçok toplumsal yapıda ilişikler birbirinden kopmuştur. Toplumsal etkinliklerin malum mevcut bağlamlarından çıkarılması, bu düzenek bağlamında açıklanır. Elbette tüm bu bilinenlerin değiştiriliyor oluşu, toplumsal kaygı yaratır ve bunun çözümünde itimat gerekecektir. Itimatı ise; simgesel işaretler kanalıyla uzmanlık sistemleri yapmış olacaktır.
3) Bilginin Reflexivity Temellükü: Yerinden çıkarma düzenekleri “çağıl” deposu ise, çağıl düşünümselliği de, devamlı reformlar dizisidir. Bu da karakterin devamlı değişimiyle ilişkili olup Sennett’in ‘karakter aşınması’ ile psişik korele etmiş olduğu bir mevzudur.
Bu üç kaynak, modernliğin dinamizmini oluşturur ve çağıl kurumların temelidir. Giddens’a gore, modernliğin kurumsal olarak dört boyutu bulunuyor: endüstriyalizm, kapitalizm, gözetleme ve askeri iktidar. Bilindiği suretiyle kapitalizm, hususi ana para mülkiyeti ile mülksüz ücretli emek arasındaki ilişkiyi merkeze koyar ve bu şekilde işgücünü metalaştırır. Esasında kitapta da gerek internasyonal ilişkiler gerekse sosyolojik açıdan yaklaşılan “küreselleşme”nin aslolan deposu, Giddens’a gore, kendi kökeni siyasal değil, ekonomik olan kapitalizmdir. Zira kapitalizm 16.yüzyılda başlamışken endüstriyalizm kapitalizmden sonraya denk gelir. Uluslararası ilişkiler perspektifinden, çağıl dönemde, iktisat siyasetten ayrışmıştır ve bir ulusaşırının mal varlığı, bir devletten yüksek bile olabilir. Soyut emeği kiralayan kapital düşünceyle, bir şirket devlet bile satın alabilecek güçtedir. Bunun da ötesinde, yönetimsel yoğunluğun artışıyla doğan millet-devletler, devlet açısından “cepheler” yerine “sınırlar”ın gelişmesini sağlamış oldu ve bu şekliyle askeri iktidar devlet tekeline girdi. Askeri gücün bu reflexivity’si endüstriyalizm ile denk geldiğinden, savaşın endüstrileştiğini, üçüncü dünya ülkelerinin dahi tabanca mevzusunda birinci dünya ülkesi benzer biçimde olduğu bir dünya görüyoruz.
Klasik sosyolojide ehemmiyet atfedilen “sınır” “toplumlarının”, modernist yorumlamayla “vakit-uzam uzaklaşması” bağlamında “cemiyet” şekline dönüştürülmesi, toplumsal esnemeye ve “küreselleşme”ye sebep olmuştur. Uluslararası ilişkiler perspektifinden ele alındığında, bu durum, millet-devletin yarattığı bir sonuçtur. Ulus-devlet, yoğun yönetimsel güç ile nezaret toplumunu yaratıp kapitalizmin genişlemeci doğasındaki “rekabet”e hizmet eder; bu da küreselleşmenin ekonomik açıdan bir yorumlanmasıdır. Wallerstein’ın bakışına gore ise “küreselleşme”, direkt paracı düzenin getirmiş olduğu netice olarak ele alınır. Az evvel sözünü ettiğim ekonomik yorum, “küreselleşme”nin aslolan temelini oluşturmakta. Bunu da tarihsel bir gerçeklikle ifade eder; kapitalizmin dünya çapındaki yayılması, çağıl devrin en başlangıcında gerçekleşmiştir.
“Küreselleşme”yi diyalektik reflexivity’de ele aldığımızda millet-devletlerin, kendi egemenliklerini bu “küreselleşme”de risk altında hissetmesinden, ulusçuluk gelişiminde bir artış görülmüştür. Bu da merkezileşmeyi arttırdığından, internasyonal rekabet, internasyonal ilişkilerin bir öteki yüzünün gelişmesine katkı elde etmiştir. Bunun da yanı sıra, “küreselleşme” epistemolojik açıdan ele alındığında, data birikimleri yazışma teknolojileri vesilesiyle “kültürel küreselleşme”nin doğmasını elde etmiştir.
Dinamisini ve kurumsal boyutunu açıkladığımız modernizmin yaşaması için, kim bilir, en mühim olan şey bağlılıktır. Giddens bağlılığı ‘görünür’ ve ‘örtülü’ şekilde inceler. Toplumsal bağlantılarda sürdürülen itimat ilişkileri “görünür bağlılık” şeklinde tanımlanırken soyut sistemlerin uzmanlık bilgilerine olan inanç “örtük bağlılık” olarak anlatılır. Görünür bağlılığın en temel biçimi ise (Goffman sosyolojisinden bir terim olan) “çağdaş ilgisizlik”tir, doğrusu yolda bakıştığınız fakat sözlü yazışma kurmadığınız, tanımadığınız kişiye olan, bir nevi “kibar” ilgisizliğinizdir. Her iki taraf da bakışmalara karşılık gözlerini birbirinden kaçırır ve Goffman bunu “karşılıklı ışıkların söndürülmesi” olarak tanımlar. Hepsi odaklanılmamış bir iletişimin karakteridir. Bu mevzunun detayı Goffman tarafınca (ki benim önceki incelemelerime bakarak ulaşabilirsiniz) incelenmişti, modernliğin en mühim bağlılığı, asla kuşkusuz, “örtük bağlılık”tır ve Giddens’ın üstünde durduğu da budur. Şikayeti olan bir hasta doktora gittiğinde, doktorun kendisine ‘şifa vereceğine’ dair kuvvetli bir inanç besler, bu hastanın hekimine olan uzmanlık güvenidir. Hekimin bilip hastanın bilmediği bu uzmanlık bilgisine, hasta cahilce güvenmek zorundadır ki, bu zorunluluk ileride de yine irdeleyeceğimiz (ve modernliğin tereddütsüz en mühim kazanımı olan) “juggernaut’un bir bakışıdır. Hastanın hekimiyle bir araya gelmiş olduğu yer, “erişme noktaları” olarak isimlendirilir; örtük ve görünür bağlılık burada kesişmiştir.
Uzmanlık bilgilerine olan itimat, madem ki modernliğin bu kadar mühim bir yapıtaşıdır; burada modernliğin kesinlikle çözmesi ihtiyaç duyulan (fakat çözerse de kendini yıkacağı) bir sorunla karşılaşıyoruz: “bilginin reflexivity olarak mütemadiyen uygulanmasının bir sonucu olarak vakalar evreni, kendisini de gerçekte yaratır (veya tekrardan üretir).”
Bunun somut karşılığı, modernliğin bu kadar küreselleştiği bir dünyada, kimsenin modernliğin (soyut sistemlerin) dışına çıkmaya cüret edememesidir. Bunun psişik doğrulaması; değişimin getirmiş olduğu karakter aşınmasıdır ki, bu aşınma onarılamadan yeni bir aşınma meydana gelmektedir (bkz. Sennett Sosyolojisi).
Yaşanabilecek sinir bozucu şeyler içinde, “erişme noktalarında” yaşanmış olan ve uzmanlık sistemlerine itimatı kıracak tecrübelerdir ki, Goffman okuyanlar bunu seyircinin “sahne arka”sında olanları görmesi şeklinde de çeviri edebilir. Bu riskin varlık sebebi de; hiçbir uzmanlık bilgisinin şans yada talih olmayacak şekilde kapsamlı olmamasıdır. Bu anlattığımızın tersi olarak da, “erişme noktaları”nda “görünür” ve “örtülü” bağlılıkların uyuşması, modernistte “tekrardan yerleştirim” şeklinde tanımlanır ve bu “yerinden çıkarma”nın sıradaki somut evresidir.
Modern yaşamda, epistemolojik manada “zayıf tümevarımsal data”den ayrı tutulması ihtiyaç duyulan “itimat”, Giddens tarafınca “psişik ontolojik itimat” başlığı altında da ele alınmış ve Lacan, Erikson benzer biçimde adların görüşlerinden yararlanılmıştır. Varoluşsal fenomenolojik bir bakışla “dünyada var ol”an insanoğlunun, ontolojik “itimat”i bilinçdışına kök salar. Doğduğunda varoluşsal kaygısı olan çocuğa ilk duygusal aşıyı yaparak “ontolojik güvenliği” bilinçaltına gönderen “anne”; (başta Freud’un) tüm psikanalizm kuramlarında önemle üstünde durulmuş bir nesnedir. Bu itimat, uzun solukta ego’nun merkezinde yer alır. Burada meydana gelecek psişik patoloji bağlamında, çocuğa “itimat” aşısı vurulmadığı bir durumda, ağır psikotik hastalıklar tablosu görmek ihtimaller içindedir. Winnicott’un “gizil uzaklık” olarak adlandırdığı şey, çocuğun “itimat”inde ehemmiyet arz eden çocuk-ebeveyn ayrılığıdır. Giddens’a gore de, buradaki “gizil uzaklık” salt uzamsal değil, hem uzamsal hem zamansal olarak ele alınmalıydı. Bu bağlamda, itimat duygusu gerek zamanı gerekse uzamı ayraç içine alabilecek yetide bir duygudur.
Giddens’a gore; modernlik öncesinde yer edinen güvenlik ortamları akrabalık ilişkileri, mahalli topluluk, dinsel kozmoloji ve anane olarak ifade edilirken, risk ortamları tabiat kaynaklı felaketler, insan sertliği tehdidi, dinsel kayradan uzak kalma (fena büyü) olarak görülmüştür. Modern devrin güvenlik ortamları ise kişisel ilişkiler (dostluk yada cinsel yakınlık), soyut sistemler, karşı-olgusal fikir (geçmiş-gelecek bağlantılandırma) iken risk ortamları çağıl reflexivity kaynaklı tehditler, insani riskler (cenk endüstrileşmesi vb.), kişisel anlamsızlık (modernlik reflexivity’nin benlikteki aşındırmasına bağlı) olarak anlatılır. Hangi dönemde olursa olsun, risklerin büyük oluşu, fortuna’ya (yazgı, yazgı) geri dönme olasılığını arttırır.
Yapısı geleceğe dönük olan modernliğin, kuşkuculuğun kurumsallaşmasını sağlaması sebebiyle, postmodernist anlayış geleneğe benzer şekilde bazı “değişmezlerin” kabul edecektir. Bunu, modernliğin evrenselleştirici olmasını bağlayan reflexivity’i, doğrusu temellüğü, yok ederek yapmış olacaktır. Bu geçiş (ki bu eleştirel kuramı ütopik bir gerçeklik olarak ele almak en doğrusudur) sağlanırken modernliğin getirmiş olduğu artan demokrasi, git gide şiddetlenen totaliter gücü doğuracak ve aslına bakarsanız endüstrileşme-kapitalizmden beslenen modernizm, bu besinini militarizmle ilişkilendirdiğinde, ekolojik varlık, nükleer savaşla sonlanacak (yıkım ve çöküş) ve geriye salt “çim ve karınca cumhuriyeti” kalacaktır. Kapitalizmin bu birikimi ve bununla beraber gelen militaryen kaygılar, direkt teknolojiye “daha da” girdisi yollayacaktır ve buna bağlı olarak teknoloji daha da ileri seviyeye tırmanacaktır; eleştirel kuram perspektifinden, postmodernizmdeki teknolojik yorum, muhteviyatına etik değerleri edindirmiş ve böylelikle insanlaşmış bir teknolojidir. Anlaşılacağı suretiyle teknoloji, düpedüz “itilen” bir şeydir. Burada Giddens’a şu şekilde bir eleştiri yönetilebilir ki, zamanı yazan insandır ve insan ereği olan bir varlık olduğuna gore tarihin şekillenmesinde bazı erekler yer almıştır. Psişik sürecin sosyolojik proseslere geçişinde ereğin maruz kalmış olduğu etmenleri düşünseniz dahi, bir ereksel-şey’in, bir halde de, fenomen olarak bile, şimdi’ye dokunduğu ve bu sebeple tarihin değişiminde süreklilik içermese de, erekselliğin görevi olduğu söylenebilir. Teknoloji’nin itilmesine sebep olan şey paracı sistemin birikimi ve askeri kaygılar ise de, bunların insandan saltık bulunduğunu söylemek düpedüz yanılgıdır. Giddens’ın, olasılıkla savunusu, tüm bunların birer erek değil, bir döngüselliğin neticeleri olduğu olacaktır ki, bu yanıtı vermek tarihsel sürekliliğe düşmek anlamına gelir ve eserin başındaki ifadelerle çelişmek anlamına gelir. Gerçekten de süreksizliği modernliğin mühim bir özelliği olarak görürsek, neyin tüm bu döngüsellikte böylesine yıkım sonuçlar doğurduğunu düşünmemiz gerekir ki, bizim eleştirel kuramımız bu düşünceden beslenebilsin.
Eleştirel kuramında küreselleşmeyle beraber özgerçekleştirimin daha da kolaylaştığını söyleyen Giddens’ın, psişik süreçlerle ilgili çok da fazla dikkatli davrandığını düşünmüyorum. Zira, kendi ütopik gerçekliğinde, kişinin kendini gerçekleştirmesine son aşama kıymet veren Giddens, küreselleşmenin insanı iyi mi aşındırdığını söylediği halde, kendiyle çelişir şekilde, insanoğlunun kendini gerçekleştirmesinde küreselliğin pozitif yönde tesiri bulunduğunu söyler. Üzerine üstlük, metanarrative’lerin çağıl yaşamda tekrardan eleştiri edilip çağıl felsefeden geçirildiği bir durumda, iyi mi olur da, bu büyük anlatıların insanoğlunun kendini gerçekleştirmesinde desteği bulunduğunu savunabilir? Anlamların ve tanımların kısıtlayıcı bulunduğunu ifade edip anlamlar ve tanımların insanı kişisel kimliğine eriştirebildiği yargısı; insan benliğini kapalı bir sistem içinde incelemek anlamına gelir. Bu da eleştirel kuramın mühim parçası olan sosyolojik duyarlılığa aykırıdır.
Giddens’ın modernlik sosyolojisinde, bazı ruhsal süreçlerin ve felsefi temellerin noksan bulunduğunu düşünüyorum. Fortuna teriminden tutun da, insan iradesine kadar birçok mevzuda, bazı demeçlerde düşünce çatışmalarının olduğu ve bu çatışmaların Giddens’ın eleştirel kuramına zarar verdiği kanısındayım.
Açıkçası, Giddens tanılama mevzusunda son aşama istifade edilmesi ihtiyaç duyulan bir sosyologtur. Bana birçok yaklaşım kazandırdığını, bu kitabından sonrasında da Giddens’ı okumaya devam edeceğimi söyleyebilirim. (Yusuf Bozdağ)

Anthony Giddens’in mühim metinlerinde kabul edilen “Modernliğin Sonuçları”, modernlik-sosyoloji, modernlik-vakit-uzam ilişkisi, modernliğin düşünümselliği benzer biçimde (görünüşte ağır benzer biçimde görünen fakat günümüz Batı toplumlarının geçmiş olduğu aşamaları ele alan) temel parametleri sorguluyor. Modernlik-postmodernlik tartışmalarına yeni açılımlar getiren Giddens, modernliğin kurumsal boyutlarıyla, küreselleşmenin boyutlarını karşılaştırma ederek benzerliklerini açıklıyor. Kitabın esas can alıcı noktası ise, Giddens’ın sordurulmuş olduğu “Modernlik Batı’ya özgür bir proje midir?” sorusudur. Bu probleminin cevabı da son bölümde ele alınmış. Herkesin kitaplığında olması ihtiyaç duyulan mükemmel bir kitap… (Sefa Akgül)


Modernliğin Sonuçları PDF indirme linki var mı?


Anthony Giddens – Modernliğin Sonuçları kitabı için internette en oldukca meydana getirilen aramalardan birisi de Modernliğin Sonuçları PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Anthony Giddens Kimdir?

Günümüzün en etkili toplumsal kuramcılarından kabul edilen Anthony Giddens 1938’de dünyaya geldi. Hull Üniversitesi’nde sosyoloji ve psikoloji öğrenimi gördükten sonrasında, yüksek lisansını London School of Economics (LSE), doktorasını Cambridge Üniversitesi’nde yapmış oldu. 1961’de Leicester Üniversitesi’nde başladığı öğretim üyeliğini, Kanada, ABD ve İngiltere’de çeşitli üniversitelerde sürdürdü. Avustralya, Finlandiya, Almanya, İsveç, İtalya, Danimarka ve Fransa benzer biçimde ülkelerde misafir öğretim üyeliği yapmış oldu. 1970’te çalışmaya başladığı Cambridge Üniversitesi’nde 1986’da profesör oldu. 1997’de LSE’nin yöneticiliğine getirilen Giddens, ek olarak 1985’ten bu yana kurucularından olduğu Polity Press’in, 1989’dan bu yana da Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin başkanlığı ve yöneticiliğini yürütmektedir.

Pek oldukca ödül alan ve hakkında on iki kitap yazılmış olan yazarın iki yüzden fazla makalesinin yanı sıra, yirmi dokuz dile çevrilmiş otuz iki kitabı vardır. Max Weber, Emile Durkheim, Karl Marx benzer biçimde kuramcılar üstünde çalışan, çağıl toplumlarda derslik yapısı, modernlik, millet-devlet, toplumsal demokrasi, solun geleceği benzer biçimde mevzulara eğilen ve son kitabı Runaway World: How Globalization is Reshaping our Lives (Kaçak Dünya: Küreselleşme Yaşamlarımızı Nasıl Yeniden Biçimlendiriyor, Profile, 1999) olan Giddens’ın Türkçe’de piyasaya çıkan kitapları içinde Mahremiyetin Dönüşümü (Ayrıntı, 1994);Sosyoloji: Eleştirel Bir Yaklaşım (Birey, 1994); Max Weber Düşüncesinde Siyaset ve Sosyoloji (Vadi, 1996); Modernliğin Sonuçları (Ayrıntı, 1998); İleri Toplumların Derslik Yapısı(Birey, 1999); Toplumun Kuruluşu (Bilim ve Sanat, 1999); Üçüncü Yol, Sosyal Demokrasinin Yeniden Dirilişi (Birey, 2000); Elimizden Kaçıp Giden Dünya (Alfa, 2000) veSosyoloji (Ayraç, 2000) sayılabilir. Yazarın Sol ve Sağın Ötesinde adlı kitabı gelecek günlerde yayınevimiz tarafınca yayımlanacaktır.


Anthony Giddens Kitapları – Eserleri

  • Sosyoloji
  • Sosyoloji
  • Modernliğin Sonuçları
  • Mahremiyetin Dönüşümü
  • Sosyolojide Temel Kavramlar
  • Kapitalizm ve Modern Sosyal Teori
  • Siyaset, Sosyoloji ve Toplumsal Teori
  • Modernite ve Bireysel-Kimlik
  • Sosyoloji (7. Edisyon)
  • Sosyolojik Yöntemin Yeni Kuralları
  • Ulus Devlet Ve Sertlik
  • Elimizden Kaçıp Giden Dünya
  • Sağ Ve Solun Ötesinde
  • Günümüzde Sosyal Teori
  • Üçüncü Yol
  • Max Weber Düşüncesinde Siyaset ve Sosyoloji
  • İklim Değişikliği Siyaseti
  • Sosyolojinin Savunusu
  • Sosyoloji
  • Toplumun Kuruluşu
  • Tarihsel Materyalizmin Modern Eleştirisi
  • Sosyoloji
  • Modernliği Anlamlandırmak
  • İleri Toplumların Derslik Yapısı
  • Toplumun İnşası


Anthony Giddens Alıntıları – Sözleri

  • Postmodernizm, yalnızca ufak bir sanat içerikli avangartlıkla sınırı olan değildir; o küresel kültürel ürünlerin yanı sıra bilimsel niteliği olan ve felsefi düşüncelerle de ilişkilidir. (Sosyolojide Temel Kavramlar)
  • Kapitalizmin asli karakteri ücretli emek ve ana para arasındaki derslik ilişkilerinde değil, üretim faaliyetinin rasyonel düzenleniminde verilidir. İşçinin üretim araçlarından ‘koparılması’ süreci, çağıl toplumun tüm alanlarında ilerleyen davranışın rasyonalizasyonu sürecinin yalnız bir uğrağıdır. Bürokratik uzmanlaşmayı doğuran bu süreç tersine çevrilemezdir. Sosyalizm ekonomik davranışın rasyonel denetiminin daha da artırılması (ekonominin merkezileştirilmesi) ve ‘ekonomik’ olanla kaynaşmasıyla ‘siyasal’ olanının ortadan kalkmasında (ekonomik girişimlerin devlet tarafınca denetlenmesi) öngörüldüğünden, netice bürokratikleşmede devasa bir yayılma olacaktır. Bu da ‘proleteryanın diktatörlüğü’ değil, ‘resmiyetin diktatörlüğü’ olacaktır. (Max Weber Düşüncesinde Siyaset ve Sosyoloji)
  • Hawthorne Etkisi, insanların incelendiklerini bilip bu yüzden düzgüsel davranışlarını göstermemesidir. Hawthorne Etkisi gözlem tanımı, 1930’larda Chicago civarlarındaki Western Elektrik Şirketinin Hawthorne santralindeki verimlilik araştırması sonucu ortaya çıkmıştır.
    Araştırma çalışmasını yürüten araştırmacılar, işçilere uygulanan gözlem koşulları ne olursa olsun işçilerin verimliliklerinin artığını şaşkınlıkla gözlemlemiş.
    Şu sebeple işçiler incelenmekte olduklarının farkındaydı ve bunun sonucu olarak düzgüsel emek harcama tempolarını hızlandırmıştı. (Sosyoloji (7. Edisyon))
  • Modernliğin ötesine geçmiş değiliz; onun radikalleşmesi evresini yaşıyoruz. (Modernliğin Sonuçları)
  • Ozan Simon Brisenden (1987) pek oldukca engelli insanoğlunun geleneksel tıp’tan dışlanma anlayışını ‘Muhteşem İnsanlar İçin Şiirler – Poems for Perfect People’ adlı kitabında oldukca güzel bir halde özetlemektedir. Brisenden, ‘Yara İzleri’ adlı şiirinde sormaktadır: ‘Derini kesen adam / ve içini araştıran / onda herhangi bir dikiş izi var mı?’ (Sosyoloji (7. Edisyon))
  • Weber’e gore demokrasi ve siyaset arasındaki ilişki çağıl toplumsal düzendeki gerilimin en köklü kaynaklarından birisini yaratmaktadır. (Max Weber Düşüncesinde Siyaset ve Sosyoloji)
  • Marx yurttaşlık ile kölelik içinde belirsiz bir konum işgal etmiş olduğu için “proletarya asla bağımsız bir gelişme göstermedi” diye eklese de, ufak köylülerin bir kısmı proletarya haline dönüştürülmüştür. (Tarihsel Materyalizmin Modern Eleştirisi)
  • “Bireylerle kurumlar içinde mevcud ve benim ‘ikili etkileşim’ söylediğim şeyi iyice idrak etmek zorundayız; o da bir taraftan biz toplumu yaratırken hem de o da bizi yaratıyor anlamına gelir.” (Sosyoloji)
  • Devlet, derslik ayrımlarının ortadan kalkması için bir vasıta olmaktan oldukca, özünde onları sürdürmekle ilgilenir: toplumdaki öteki sınıfların çıkarları karşısında, egemen sınıfın çıkarlarını korur… (Sosyoloji)
  • Deneyimlerin özünde anlamlı olduklarını söylemek yanıltıcıdır: “bizim için yaşanmakta olan değil, yalnız öncesinden yaşanmış olan anlamlıdır”. (Sosyolojik Yöntemin Yeni Kuralları)
  • Geleceği denetim altına almak için geçmişin alışkanlıkları ve önyargılarından kurtulmak zorundayız. (Elimizden Kaçıp Giden Dünya)
  • Devletin güvenliğini direkt etkileyen ya da tanrıların şerefinden ciddi şekilde kuşku duyan durumlarda, çoğu zaman devlet memurları ya da muhafızları, herhangi bir kamusal jüri prosedürüne başvurmadan, direkt bir ceza verici eyleme girişirlerdi. (Ulus Devlet Ve Sertlik)
  • “Kendimizi doğadaki nesnelermiş gibi görmeliyiz.” (Sosyoloji)
  • Devletler toplumsal fikir organıdır.
    Durkheim (Ulus Devlet Ve Sertlik)
  • Sosyolojiye yöne­ lik pozitivist bir yaklaşım cemiyet hak- kındaki bilginin gözlem, karşılaştırma ve gözlem kanalıyla türetilecek kanıüara dayanması gerektiğine inanır. (Sosyoloji)
  • “Kapitalizmin yayılması ‘dünyanın yavan tarafının’ doğrusu ekonomik, teknik ve yararlı olanın önceliği ilkesinin her şeye üstünlüğünü sağlamış oldu; o şekilde ki ‘bu her şey, edebiyat, sanat nesneleri ve varlığın tüm şiirselliği yok edilmiş oldu’. (Lefebvre’ye atıfla)” (Sosyoloji)
  • Comte, tıpkı tabiat biliminin fizyolojik dünyanın işleyişini açıklamasına benzer şekilde toplumsal dünyanın yasalarını açıklayabilecek bir cemiyet bilimi yaratmaya çalışıyordu. (Sosyoloji)
  • Üçüncü yol politikaları, yeni bir karma ekonomiyi savunmaktadır. (Üçüncü Yol)
  • Kapitalist iktisat, hem içsel hem de dışsal olarak aslen istikrarsız ve huzursuzdur. (Modernliğin Sonuçları)
  • Marx, bir dönemin baskın düşüncelerinin, yönetici grupların düşünceleri bulunduğunu savunmaktadır.
    Günümüzün özgür piyasa kapitalizmi çağlarında ise baskın düşünceler özgür seçimler meydana getiren egemen bireylerin düşünceleridir. (Sosyoloji (7. Edisyon))

loading…

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş