Yaşam

Necip Fazıl Kısakürek sözleri ve şiirleri

Necip Fazıl Kısakürek, Türk Edebiyatının mühim isimlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. 26 Mayıs 1904 senesinde dünyaya gelen Necip Fazıl Kısakürek, Heybeliada’da Bahriye okulunda ilköğrenimini görmüş oldu. Üniversite için İstanbula gelen Necip Fazıl Kısakürek, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü tamamlamış oldu. Daha sonrasında edebiyat öğrenimi için Fransa’nın Paris şehrine gönderilen ilk Cumhuriyet öğrencilerinden kabul edilen Necip Fazıl Kısakürek, Paris’teki öğrenimini yarıda bırakıp tekrardan Türkiye’ye döndü.

Necip Fazıl Kısakürek, ilk şiirlerini 1923 senesinde Yeni Mecmua’da yayınlamıştır. 1928 senesinde ise Kaldırımlar şiir kitabını gösteren Necip Fazıl Kısakürek, her kesimden tanınan bir ozan olmuştur. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar ve Robert Koleji’nde öğretmenlik meydana getiren Necip Fazıl Kısakürek, Biroldukca banka kurumlarında müfettişlik de yapmıştır.

necip fazil kisakurek sozleri ve siirleri 6224109013c27

Necip Fazıl Kısakürek’in çarpıcı sözleri

  • Gençliğine doyamadan gitti, derler. Doymak mümkün mü ki, doyup da gitsin. Doymak burada değil. Burası acıkmanın yeri.
  • Soruldu mu ne bilirsin diye; ”haddimi bilirim” soruldu mu ne istersin diye; “haddimi bilir, hakkımı isterim” demeli…
  • Zonklayan başım benim, kan pıhtısı, cerahat; ona yastıkta değil, secde yerinde rahat…
  • Kula kulluk etme! Unutma ki sen de kulsun. Ve gerektiğinden fazla ehemmiyet verme! Yoksa unutulursun.
  • Dinde zorlama yoktur, insan özgürdür normal olarak! İsteyen bu dünyada pişer, isteyen ahirette!
  • Sevdalın şu dağı del dese, koşar, delersin! İş Allah’a geldi mi, gücün yok, sendelersin!
  • Ölüm güzel bir şey, budur perde arkasından haber, güzel olmasaydı ölür müydü peygamber!
  • Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; gündüzler size kalsın, verin karanlıkları! Islak bir yorgan şeklinde, sımsıkı bürüneyim; örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
  • Gönlüm uçmak dilerken semavi ülkelere, ayağım takılıyor yerdeki gölgelere.
  • İkinizin de ne eş, ne dostunuz var; sükût şeklinde münzevi, feryat şeklinde hürsünüz. Dünyada taşınacak bir kuru başınız var; onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.
  • Allah bir! Demektense ecel teri dökerken; ölüversem, beklenmez anda Allah bir erken…
  • Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın; gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!
  • Bana bir ben lazım, bir de beni anlayan. Beni bir ben anlarım, bir de beni yaradan…
  • Düşünmek şu, bu değil, öteleri düşünmek; sizinse düşünceniz yataklarda eşinmek.
  • Kadın mezarlığa girerken başını kapıyor, dışarı çıkarken açıyor, ölüye karşı kapayıp, diriye karşı açmak akıl almaz.
  • Ne gelirse başımıza Hak’tandır; fakat geliş sebebi, Hak’tan ayrılmaktandır.
  • Hayatın çilesine tahammül gerek, değil mi ki sefa ile cefa ortaklaşa? Sizce ağlamak için göz yaşı Mı gerek? Bazen dertliler de ağlar fakat gülerek…
  • Bir idamlık Ali vardı, asıldı; kaydını düştüler, mühür basıldı. Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı. Ondan kalan, boynu bükük ve sefil; bahçeye diktiği üç beş karanfil…
  • Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten affet, senden habersiz aldığım her nefesten.
  • Dün geçti bugünü düşünüyorum, yarın var mı? Gençliğine güvenme, ölenler hep yaşlanmış mı?
  • Oldukça sıkıldıysan yaşamdan, bir mezarlığa git. Ölüler iyi bilir; yaşamak güzeldir.
  • Somurtuş ki bıçak, nara ki tokat; zift dolu gözlerde karanlık kat kat… Yalnız seccademin yününde şefkat; beni kimsecikler okşamaz madem; öp beni alnımdan, sen öp seccadem!
  • Ölüm her aklına ulaştığında ‘ah’ edip ‘vah’ edip inleme; bu halinle rabbimi incitmiş olacaksın. Ecel kapıyı çaldırmış olduğu süre evi telaşa verme; o geldiği süre, sen çoktan gitmiş olacaksın.
  • Ne görsem ötesinde özlem çektiğim diyar. Kavuşmak iyi mi olmaz mademki ayrılık var.
  • Biz; ayakları şişene kadar namaz kılan peygamberin, gözleri şişene kadar uyuyan ümmetiyiz.
  • Bizler açlıktan karnına taş bağlayan peygamberin,doymak bilmeyen ümmetiyiz .
  • Tel tel ve iplik iplik dikseler de ağzımı; Tek ses duysalar; Allah… Yoklayanlar nabzımı.
  • Gökler ağlıyor, biz ağlamışız oldukca mu? Bize yobaz diyorlar, haberin yok mu?
  • Kimileri vardır aşkın en yücesine layıktır. Kimileri vardır aşkın en yücesini versen de, aşağılıktır.
  • Ellerime uzanan dudakları tepeyim, Allah diyen gel seni ayağından öpeyim!
  • Kökünü beğenmeyen dal ve dalını beğenmeyen meyve olgunlaşmadan çürür.
  • Elindeyse zamana, dur, geçme diye dayat. Bir sigara içmekten daha kısa bu yaşam.
  • Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana; yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.
  • Felsefe; çürük cevizlerle dolu bir denizde sağlam cevizi aramaktır.
  • Allah var fakat bizim ondan, yalnız sorulmuş olduğu süre haberimiz var!
  • Veren de o alan da o, nedir senden gidecek? Telaşını gören de, can senin zannedecek.
  • Sonunda ‘eyvah’ diyeceğin şeylere, başlangıcında ‘eyvallah’ deme. Pişman ol fakat pişman ölme.
  • Af var diye işlenen suçtan vicdan burkulur; affı sigortalayan hayâsızdan korkulur…
  • Yum gözünü, kalbine her an yokluğu üfür ! Kendinden geçmek inanç, kendinde olmak sövgü..
  • Çocukken gün battı mı, bir köşede ağlardım; nihayet döne döne aynı noktaya vardım.
  • Ölecek miyim, tam da söyleyecek çağımda, söylenmedik cümlenin hasreti dudağımda.
  • Tam 30 yıl saatim işlemiş ben durmuşum, gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.
  • Benim ayağımın altıda uygun başımın üstüde nerde olacağını sen belirle..
  • Devler şeklinde eserler bırakmak için, karıncalar şeklinde çalışmak lazım.
  • Gökler ağlıyor, biz ağlamışız oldukca mu? Bize yobaz diyorlar, haberin yok mu?
  • Benim ayağımın altıda uygun başımın üstü de nerde olacağını sen belirle…
  • Gençlik… Gelip geçti… Bir günlük süstü; nefsim doymamaktan dünyaya küstü.
  • Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti, iyi insanoğlu iyi atlara binip gitti.
  • Yalnızım diye üzülmüyorum şundan dolayı biliyorum, yalnız insanoğlunun ihanet edeni de olmaz…
  • İsterseniz yaşam aşını verin; sayılı nimetler bal olsa yemem!
  • İçimizde bu kadar perişan hale getirilmeseydik; dışımızda bu kadar hürmetsizliğe uğramayacaktık.
  • Ey bir aileye bile hükmedemeyen ilerici. Üç kıtaya, yedi denize hükmeden ecdadın mı gerici?
  • İnsanın sevdiğini kaybetmesi, dişini kaybetmesi kadar ilginçtir. Acısını o an yaşar, yokluğunu yaşam boyu.
  • Uğruna ölmekse seni yaşatmak bin kere ölürümde adına kir sürdürmem, gururdur namustur bayrak ve sancak, aksa da kanım zalimi güldürmem!
  • Adamlık cinsiyet değil şahsiyet meselesidir
  • Makyajı abdest olan bir kadının; yaşamı da güzeldir hayası da…
  • 7 Hristiyan bir danaya girmedikçe Çam ağacı süslemem.
  • Tereddüt edersen bacakların seni taşımaz… “Yürüyeceğim” de bas ve yürü…
  • Aldığımız nefesi bile geri veriyorsak, hiçbir şey bizim değil.
  • Oldukça sıkıldıysan yaşamdan bir mezarlığa git. Ölüler iyi bilir; Yaşamak güzeldir.
  • Bir gün akşam olur ikimiz de gideriz, Kalır dudaklarda şarkımız bizim.
  • Bu gidişle, utanmaktan utanan bir nesil gelecek.
  • Hayatın çilesine tahammül gerek, değil milki sefa ile cefa ortaklaşa? Sizce ağlamak için gözyaşı mı gerek, kimi zaman dertliler de ağlar fakat gülerek.
  • Armut deyip geçmeyin, onun ilk hecesi bir çok kişide yoktur!
  • Bu iyi mi dünya, hikayesi zor.
  • Geçti, istemem gelmeni, yokluğunda buldum seni; bırak vehmimde gölgeni, gelme, artık neye yarar?
  • Her ağızda, her telde fanilik diriltisi , sonunda tek bir şarkı, tabutun gıcırtısı !!
  • Ölüm her insanın başına gelir, fakat geç fakat erken… Ya kazanırken, ya da kazandığını yerken.
  • Yaprak ağaçtan sıkılmıştı, bahar bahaneydi.
  • Benim istediğimi Allah istemiyorsa mevzu kapanmıştır.
  • Her kahkaha da Allah’a şükretmiyorsan, niçin her ağladığında ona kızıyorsun.
  • Yanında olduğum zamanda değerimi bilmezsen, değerimi bildiğin gün yanında bulamazsın.
  • Ya İslam’la yükselir ya inkarla çürürsün. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün.
  • Sevdiğini belli et… Gizlemek başkalarına fırsat vermektedir.
  • Kimileri vardır aşın en yücesine layıktır. Kimileri vardır aşkın en yücesini versen de aşağılıktır.
  • Yaşamıyoruz… Resimlerimiz, fotoğraflarımız kadar yaşamıyoruz.
  • Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz? Güneşe göç var da kalan biz miyiz?
  • Yanında olduğum süre değerimi bilmezsen; değerimi bildiğin gün beni yanında bulamazsın…
  • Sevdiğini belli et. Gizlemek başkalarına fırsat vermektir.
  • Üç günlük dünya için çaba üzerine çaba, sonsuz bir yaşam için çaba yok şaşkınlık.
  • Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
  • Bana çağdışı diyorlarmış. Ne büyük bir onur! Ben bu dönemin haricinde kalmayayım da, içinde mi boğulayım.
  • Kendini dünyalar kadar kıymetli zannedenlere kısa bir not! Dünya beş para etmiyor.
  • Sadece Allah’a emin olun. Gerisi inanılacak şeklinde değil.
  • Sen oldukca sev de bırakıp giden yar utansın.
  • Kurban olduğum Allah’a bile günde beş zaman ulaşılabiliyorken, kendini ulaşılmaz sananlara merhaba olsun.
  • Gençliğine güvenip zaman oldukca erken derken; Belki de elveda bile diyemezsin giderken!

necip fazil kisakurek sozleri ve siirleri 62241091bd392

En meşhur Necip Fazıl Kısakürek şiirleri

Beklenen

Ne hasta bekler sabahı,

Ne taze ölüyü gömüt.

Ne de şeytan, bir günahı,

Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,

Yokluğunda buldum seni;

Bırak vehmimde gölgeni

Gelme, artık neye yarar?

Kaldırımlar

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında,

Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.

Yolumun karanlığa saplanan noktasında,

Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık.

Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.

İn-cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.

Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor,

Sanıyorum her sokak başını kesmiş devler,

Üstüme camlarını hep simsiyah dikiyor.

Gözüne mil çekilmiş bir fakat şeklinde evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların anası,

Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.

Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi,

Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek yumuşak bir kucakta,

Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum…

Aman sabah olmasın bu karanlık sokakta,

Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum.

Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin,

İki yanımdan aksın bir sel şeklinde fenerler…

Tak tak ayaksesimi aç köpekler işitsin.

Yolumun zafer takı gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim!

Gündüzler size kalsın verin karanlıkları.

Islak bir yorgan şeklinde sımsıkı bürüneyim.

Örtün üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem taşlara boydan boya,

Alsa buz şeklinde taşlar alnımdan bu ateşi.

Dalıp sokaklar kadar esrarengiz bir uykuya.

Ölse kaldırımların kara sevdalı eşi.

Canım İstanbul

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;

Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.

İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;

O benim, süre, mekan aşıp geçmiş sevgilim.

Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;

Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.

Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,

Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

İstanbul benim canım;

Vatanım da vatanım…

İstanbul,

İstanbul…

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;

Servi, endamlı servi, ahirete perdelik…

Bulutta şaha kalkmış Fatih’ten kalma kır at;

Pırlantadan kubbeler, bir ihtimal bir milyar kırat…

Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;

Her nakışta o mana: Öleceğiz ne deva?..

Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;

Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet…

O manayı bul da bul!

İlle İstanbul’da bul!

İstanbul,

İstanbul…

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;

Çamlıca’da, yerdedir göklerin derinliği.

Oynak sular yalının alt katına konuk;

Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.

Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,

Perili ahşap konak, koca bir kent kadar…

Bir ses, bilemem tanbur şeklinde mi, ud şeklinde mi?

Cumbalı odalarda inletir ” Katibim”i…

Kadını keskin bıçak,

Taze kan şeklinde sıcak.

İstanbul,

İstanbul…

Yedi tepe üstünde süre bir gergef işler!

Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler…

Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,

Adada rüzgar, uçan eteklerden görevli.

Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından

Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.

Ana şeklinde yar olmaz, İstanbul şeklinde diyar;

Güleni şu şekilde dursun, ağlayanı bahtiyar…

Gecesi sünbül kokan

Türkçesi bülbül kokan,

İstanbul,

İstanbul…

Sakarya Türküsü

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;

Bir yanda akan benim, diğer yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;

Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve düşünce;

Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük, minik, kâinat;

Şu çıkan buluta bak, bu inen suya direnme!

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,

Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.

Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,

Sırtına Sakaryanın, Türk zamanı vurulur.

Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?

Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!

Binbir başlı kartalı iyi mi taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.

Hamallık ki, sonunda, ne aşama var, ne de mal,

Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;

Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.

Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;

Kehkeşanlara firar etmiş eski güneşleri an!

Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;

Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

Nerede kardeşlerin, eli açık Nil, yeşil Tuna;

Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?

Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!

Tüm bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;

Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,

Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;

Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;

Siz, yaşam devam eden leşler, sizi kim diriltecek?

Kafdağını assalar, bir ihtimal çeker de bir kıl!

Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

Sakarya; sâf evladı, mâsum Anadolu’nun,

Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;

Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi yazgı;

Aldırma, bu şekilde gelmiş, bu dünya bu şekilde gider!

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;

Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;

Yüzüstü oldukca süründün, ayağa kalk, Sakarya!..

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş