Osmanlı vampir olayı, Vlad Tepes, Osmanlı cadı olayı, osmanlı vampirleri, kuranda vampirler, osmanlı vampir avcıları, söylenceleri, hikayeleri, iddiaları benzer biçimde aramalarınıza yorumguncel.com’dan cevap bulabilirsiniz.
Osmanlı vampir olayı hakkında
Vampir, günbatımı ile şafak içinde dirilerek mezarından çıktığına, insanlara saldırıp kanlarını emdiğine inanılan mitolojik bir varlıktır.
III. Vlad namı öteki Kont Drakula, 1444’te, 13 yaşlarındayken kardeşi Radu ile birlikte, devşirme olması amacıyla Edirne’ye getirilmiştir. 1447’de babası II. Vlad Dracul ve ağabeyi Mircea’nın Macarlar’la harp esnasında ölmesinin arkasından; Macarlar tarafınca Eflak’ın başına getirilen II. Vladislav’ı devirmesi için 1448’de yanına bir de ordu verilerek salıverilir. Kardeşi Radu Osmanlılarla kalmayı tercih eder. Vlad, kraliyet ailesinin düşman kolundan olan II. Vladislav’ı devirir fakat tahttaki ikinci ayında gene Macarlar tarafınca Boğdan’a sürülür, II. Vladislav yine başa geçer. Üç yıl sonrasında, 1451’de Boğdan prensi Bogdan’ın öldürülmesini fırsat bilerek Eflak’a döner. Geçen süre zarfında II. Vladislav Macar komutan János Hunyadi’ye ihanet ederek Osmanlı tarafına geçmiştir. Dracula’ya da Macarlar’ın tarafına geçmek düşer. 1456’da János Hunyadi ikinci Sırbistan seferine çıkarken Vlad da ikinci Eflak seferine çıkar, II. Vladislav’ı öldürür ve başa geçer. Bu vakadan sonrasında ünlü işkenceleri adım atar. Tahta geçer geçmez ilk yapmış olduğu işlerden birinin ülkesinde yoksul insan kalmasın diye dilencileri ve yoksulları toplayıp bir yiyecek vermek, arkasından da hepsini diri diri yakmak olduğu söylenir. 1456’dan 1462’ye kadar devam eden altı senelik hükümdarlığı esnasında hanım, çocuk demeden; kimi kaynaklara nazaran 40 binden bazılarına göreyse 100 binden fazla insanı öldürtmüştür.
Osmanlı vampir olayı ve Vlad Tepes
1462’de Kont Drakula ve Kazıklı Voyvoda adlarıyla da tanınan Eflak Prensi 3. Vlad, gece karanlığından yararlanarak büyük düşmanı Fatih Sultan Mehmet’e başarısız bir suikast teşebbüsünde bulunduktan sonrasında Eflak’tan firar etti. Ancak kaçarken taş üstünde taş bırakmadı. Terkettiği topraklardaki kuyuları zehirledi; ekinleri yaktı; hayvanları öldürttü. Biyolojik harp uzmanı olarak da parladı; hapishanelerdeki mahkumlar arasından cüzzam ve veba taşıyanları salıverip, bu tarz şeyleri Türklerin arasına karışmaya teşvik etti.
Osmanlılar Eflaklıların başkentini fethettiklerini sandıkları anda kendilerini dindaşlarından oluşmuş 20.000 kişilik bir kazık ormanında bulunca, başta padişah olmak suretiyle ruhsal bunalıma girdiler. Geriye çekilerek bu işi kardeşi Radu’ya bıraktılar. Macaristan’a kaçan Vlad burada 12 yıl hapis yattıktan sonrasında Katolik ve Macar sarayına damat oldu. Kendisine verilen orduyla 1474’te girmiş olduğu Bosna’da 8000 Müslümanı kazığa vurdurdu. 1476’da gene Eflak tahtını fethetme hevesi Osmanlıların yapmış olduğu baskınla yokoldu. Adamlarından yakalananlar kazığa vurulurken, kendisinin de kafası kesildi.
Osmanlı vampir olayı ve Vlad’ın yaptıkları
Vlad, böylece ölümsüz bir vampir karakteri için biçilmiş kaftan haline geldi. Asıl ürkütücü olansa, varlığını sadece başkalarının kanını-canını çalarak sürdürebilen, kanını emdiği kişileri de kendisiyle beraber gecenin karanlığına mahkum eden, enerjisini kibar görüntüsünün arkasındaki karşı konulmaz baştan çıkarma kabiliyetinden alan bu ölümsüz yaratıkların, kimin tarafında olduğunuza nazaran karşınıza “kahraman” olarak da çıkabilmesinde…
Mesela bugün bile kullanılan bir Romen deyimi “Neredesin ey efendimiz Kazıkkakan” derken, vampirlerin esin kaynağı 3. Vlad’ı yolsuzlukla, kargaşalıkla muharebede yaraya neşter atmasını bilen bir önder konumuna oturtur. 2004’te bile bir başkan adayının kendisine Kazıklı Voyvoda’nın mücadelesini örnek aldığını anımsamak, korkuyu kullanarak insanları acımasız bir karanlığa sarılmaya zorunlu bırakan bahanelerin hiçbir süre tükenmeyeceğini gösteriyor.
