Eğitim

Şeytan’la Konuşmalar – Hilmi Ziya Ülken Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Şeytan’la Konuşmalar – Hilmi Ziya Ülken Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Şeytan’la Konuşmalar kimin eseri? Şeytan’la Konuşmalar kitabının yazarı kimdir? Şeytan’la Konuşmalar konusu ve anafikri nedir? Şeytan’la Konuşmalar kitabı ne konu alıyor? Şeytan’la Konuşmalar PDF indirme linki var mı? Şeytan’la Konuşmalar kitabının yazarı Hilmi Ziya Ülken kimdir? İşte Şeytan’la Konuşmalar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Hilmi Ziya Ülken

Yayın Evi: Ülken Yayınları

İSBN: 9786051068527

Sayfa Sayısı: 244


Şeytan’la Konuşmalar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Muharrir bu dinamik eserle her şuurlu münevverin dimağını kurcalayan meseleler karşısında cephe alıyor. Kitapta acı bir iztihza ile başlayıp fazlaca isabetli hükümlerle biten tenkitler var. Okuyucu fazlaca kere Rabelais`nin “İliği bulmak için kemiği kırmak lazım.” ihtarını hatırlıyor. Hilmi Ziya`nın tenkitleri doygunluk edilmemiş ihtiraslar sergilemiyor, samimidir. İctimai yaralar karşısında tecrübeli bir tabip soğukkanlılığiyle hükümler verebilmesi, hadisleri öncesiz bir akış halinde etüd etmesinin bir neticesidir. Tenkidin küfre ve gareze evren olduğu bir devirde Hilmi Ziya`nın kitabı objektif, nezih ve feyizli bir polemiğin ilk esaslı nümunesidir. Fikir hayatımızdaki hareketsizlikten yakınma edenlere candan tavsiye ederiz.


Şeytan’la Konuşmalar Alıntıları – Sözleri

  • Sözün gümüş ve sükûtun altın sayıldığı bir yerde ondan daha iyi kim susabilirdi?
  • -Akıntıya kürek çekmek aklıselime uyar mı?
    -Akıntıya doğru gitmek iradeyi elden bırakıp kör kuvvetlere tutsak olmaktır. Fakat akıntıya tek başına meydan okumak tabiata isyan etmektir. Akıntılar daima karşı karşıyadır. Birine meydan okumak için ötekine takılmak gerek. Suların karşılaşacağı yerde kayıklar alabora olur. Çarpışanlar, kırılanlar, girdaba karışanlar vardır. Hakiki kahraman tek başına akıntıya kürek çeken değil, çarpışan akıntıların başlangıcında büyük yolu açacaklar için şehit olandır. Tek başına kürek çeken Don Kişoť’lara aklıselim değil, bir parça akıl isteyiniz.
  • Yalnız kendi derdine düşen ve nabız saymaktan başka endişesi olmayan insanoğlunun mesut olmasına imkân var mı?
  • – Güzel! Ya resmin içtimai gayeye hizmet etmesini isteyenlere ne dersin?
    – Onlara atak mu edeyim istiyorsunuz? Resmi reklam vasıtası ve ilancılık haline getirdikleri için onlara güleyim mi? Allah’ı
    methettikleri ve fanatik oldukları için, kralların ayağına kapandıkları, metreslerini Allah şeklinde tasvir ettikleri, zalim hükümdarın zaferini tebcil ettikleri, sefahat sofralarını göklere çıkardıkları için onları âleme teşhir mi edeyim? Paletlerine muzahrafat dolduğu ve resimlerine yaklaşmak için esanslar sürünmek lazım olduğu, fahişeler şeklinde rezaletin ve inhitatın yüzünü boyadıkları için onların yüzüne mi tüküreyim?
  • “Bunları düşününce Şeytan’ı hatırladım. Bu eski kurttan daha iyi bana kim rehber olabilir? Ne dostlarım -ki onlar derdimi tazeleyeceklerdir- ne düşmanlarım -ki tüm zevkleri düştükleri çukura beni daha fazlaca çekmektir- ne de kendim ki aslına bakarsanız dünya denen bu muammanın içinde kaybolmamak için bir tahta parçası arıyorum.”


Şeytan’la Konuşmalar İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Doksanlı yıllarda basılmış bir kitap vardı. Emre Yılmaz’ın “Şeytanın Fısıldadıkları” kitabı. “Bana okumayı sevdiren kitap” olarak tanımlarım onu. O kitaptaki, Şeytan’la söyleşi etme fikri oldukça orijinal bir düşünce şeklinde gelmişti. Sonra Goethe’nin Faust’unu okudum. Meğer aynı düşünce fazlaca daha ilkin de ele alınmış. Bu açıdan bakıldığında, Burak Özdemir’in Levh-i Mahfuz kitabı da Tanrıyla söyleşi eden bir reklamcıyı işleyerek zincire katılıyor. Bunlara bir yenisi daha eklendi: Hilmi Ziya Ülken’in Şeytan’la Konuşmalar’ı. Kitapta, 17 değişik mevzuda, yazar ve Şeytan’ın sohbetleri var. Bu konuşmalar, yukarıda saydığım kitaplardan değişik aşama kaydediyor. Bu sebeple ilgili başlıklarda, yazarın derin tarih, fotoğraf, felsefe ve edebiyat bilgisine tanık oluyorsunuz. Bir aydın iyi mi olmalı? sorusunun cevaplarını alıyorsunuz. Kitabın ilk baskısı 1942 yılına ilişik. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, yazarın orijinal metnine sadık kalmış, bugün kullanılmayan kelimeleri değişiklik yapmak yerine, sayfanın altında açıklamalar vermiş. Bu, isabetli de olmuş. Metni okurken yeni kelimeler de öğrenilebiliyor böylelikle. Metin oldukça akıcı. Sadece “Geçmiş Zamana Dair” isminde kısım öbürlerinden ağır. Ülken’in ironik ya da sağ derken solu gösteren cümleleri hoşuma gitti. Kitap, Cemil Meriç’in kitap ve yazarıyla ilgili cümleleriyle başlıyor. Farklı bir Şeytan’la da karşılaşıyorsunuz sayfalarda. Ne yaptığını ve nasıl biteceğini bilen, ara sıra gülünç, ara sıra düşündürücü bir Şeytan var. Eser, okurda, “Şeytan’la söyleşi eden ben olsaydım, neleri konuşurdum?” sorusunu sormaya zorluyor. (Ferdi Bişkin)

Geç kalan lüzumlu bir araştırma: Bu nadide kitabı yeni Türk edebiyatı hocam fazlaca kıymetli yazar/i26912 ‘in tavsiyesiyle okumuştum. Hayran kaldığım ve beni bir o denli da sürükleyen, düşündüren kitap oldu. Özetlemek gerekirse hayatımı değiştiren, derin etkisinde bırakır bırakan bir kitap oldu. Hocamın tavsiyesi: bu yaz o denli fazlaca kişiye önerdim ki sizlere de şiddetle tavsiye ediyorum diyordu. Bu güzel kitabı okuyun, okutturun. (Mehmet Çakmak)


Şeytan’la Konuşmalar PDF indirme linki var mı?


Hilmi Ziya Ülken – Şeytan’la Konuşmalar kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Şeytan’la Konuşmalar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Hilmi Ziya Ülken Kimdir?

Türk fikir yaşamında ve Türkiye’de bir felsefe geleneğinin oluşmasında büyük tesiri olmuş felsefeci ve sosyolog.

Hilmi Ziya Ülken İstanbul Sultanisi’ni (İstanbul Lisesi) (1918) ve Mekteb-i Mülkiye’yi (A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi) tamamlamış oldu (1921). Aynı yıl Darülfünun-ı Osmani (bugün İstanbul Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi Beşeri Coğrafya Kürsüsü’ne asistan oldu. Aynı fakültede felsefe zamanı ve sosyoloji öğrenimi görmüş oldu. 1933’e değin sosyoloji, felsefe, tarih ve coğrafya öğretmenliği yapmış oldu. Umumi İçtimaiyat (1931), Türk Tefekkürü Tarihi (1932-33, 2 cilt) adlı kitapları yayımlandıktan sonrasında uzmanlık eğitimi için Almanya’ya gitti (1934). Türkiye’ye döndükten sonrasında İ. Ü. Edebiyat Fakültesi’nde Türk Tefekkür Tarihi Kürsüsü’ne doçent olarak atandı (1935). 1944 senesinde profesör, 1957 senesinde ordinaryüs profesör oldu. 1973’te A. Ü. İlahiyat Fakültesi’nden emekli oldu. Hilmi Ziya Ülken, 1938-1943 yılları aralığında İnsan dergisini yayımladı ve Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Dergisi’ni yönetti. Türk fikir zamanı üstüne yapmış olduğu çalışmalarla toplumsal bilimlere mühim katkılar elde etmiş olan Ülken 5 Haziran 1974’te İstanbul’da öldü.


Hilmi Ziya Ülken Kitapları – Eserleri

  • Türkiye’de Modern Fikir Tarihi
  • Aşk Ahlakı
  • Türk Tefekkürü Tarihi
  • Yeni Zamanlar Felsefesi
  • Şeytan’la Konuşmalar
  • Eğitim Felsefesi
  • Felsefeye Giriş – 1
  • Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü
  • Ahlak
  • Anadolu Kültürü Üstüne Makaleler
  • Yarım Adam
  • Posta Yolu
  • Millet ve Tarih Şuuru
  • Bilim Felsefesi
  • İslam Düşüncesi
  • Ziya Gökalp
  • Bilgi ve Değer
  • İslam Felsefesi Kaynakları ve Etkileri
  • Tarihi Maddeciliğe Reddiye
  • Felsefeye Giriş – 2
  • İbn-i Haldun
  • Dünyada ve Türkiye`de “Sosyoloji Öğretim ve Araştırmaları”
  • İnsani Vatanseverlik
  • İslam Felsefesi Eski Yunan’dan Modern Düşünceye Doğru
  • Destanlar
  • Genel Felsefe Dersleri
  • Varlık ve Oluş
  • Anadolu Hayali
  • Hakimiyet
  • Veraset ve Cemiyet
  • Anadolu’nun Dini Sosyal Tarihi
  • Tarihi Maddeciliğe Reddiye
  • Anadolu Köklerini Arayış
  • Mantık Tarihi
  • Sosyoloji Sözlüğü


Hilmi Ziya Ülken Alıntıları – Sözleri

  • Duygu ile akıldan her biri daima bazı savunucular bulmuştur. Duygular sanatçılarda ve bazı filozoflarda rağbet bulmuş olduğu halde akıl yalnız deneyim ve gözlemden hareket eden maddi filozoflarca tercih edilmiştir. (Türkiye’de Modern Fikir Tarihi)
  • Maniliğe bakılırsa (manichéisme) insanı karanlıklar hükümdarı yaratmıştır. Bedeni evrenin örneği (nüsha-i Kübrâ) kısaca bir ufak âlem (Âlem-i suyâ) dır. Tabiatın tüm vak’aları oradadır. (İslam Felsefesi Kaynakları ve Etkileri)
  • Anadolu Kültür Merkezi
    Anadolu Selçukluları zamanında İslâm âlemi esaslı değişikliklere uğramaktaydı: Araplar Sicilya ve Endülüs’ten çekilmekteydiler, doğudan Moğol istilası İslâm âlemini parçalıyordu. İçeriden Bâtınîlerin bozucu ve dağıtıcı tesirleri kuvvetlenmeye başlamıştı. Doğu ve batıdaki memleketlerini terk etmeye zorunlu olan birçok ilim ve sanat adamı, bu yüzyılda İslâm dünyasının en sağlam ve sakin parçası olan Anadolu’ya sığınıyorlardı. Endülüs’ü terk eden Muhyiddin Arabî (1165-1240) Konya’da yerleşti. Bir Türk prensesi ile evliliğe ilk adımını attı ve üvey oğlu Sadreddin Konevî’nin terbiyesini üstüne aldı. Eserlerinin büyük bir kısmını Anadolu’da yazdı. İslâm dünyasının en büyük mistik mütefekkiri ve dünyaca tanınmış panteist filozofu olan Muhyiddin’in sistemi Sadreddin Konevî tarafınca şerh edildi ve Türkiye’de yayıldı. Azerbaycan’dan Anadolu’ya gelmiş olan Şehabeddin Sühreverdî İslâm âleminde İşrâkîlik (Illuminisme) diye tanınan bir felsefe cereyanı kurdu. İşrâkîlik bir taraftan Platonculuğa dayanmakta, bir taraftan tasavvufa yaklaşmakta ve zulmetten nura devamlı bir gelişme suretinde tasarım edilen orijinal bir felsefi görüşü savunmaktaydı. Şehabeddin Selçuklu prenslerinden İmadeddin Karaarslan Berkyaruk adına eserler telif etti; onlara hususi hocalık yapmış oldu. Hayatıni tamamen Selçukluların sarayında ve yanında geçirdi. Anado lu’nun o zamanki toleransı yardımıyla fikirlerini rahatça yazan ve neşreden Şehabeddin bir gezi vesilesiyle Halep’e gittiği sırada, o zamanki medrese taassubuna uymayan düşünceleri yüzünden Selâhaddin Eyyûbî emrindeki bir kadı fetvâsıyla idam edildi (1154-1191). Siraceddin Urmevî de aynı suretle yaşamını Konya’da geçirdi. İslâm âleminde, Gazâlî ve Fahreddin Râzî’den sonrasında en esasli kelâm ve mantık kitabı olan Metâli’ül-Envâr’ı yazdı.
    | Hilmi Ziya Ülken, Anadolu Kültürü Üstüne Makaleler, Doğu Batı Yayınları, 3. Basım: Eylül 2021, s. 192. (Anadolu Kültürü Üstüne Makaleler)
  • Düşman gene öz yurduna el attı,
    Mezarından ata’n kılıç uzattı,
    Yürü diyor!
    Hakkı zulüm kanattı.. (Ziya Gökalp)
  • Ayrı ayrı medeniyetleri açar şeklinde görünen büyük “uyanış”lar, hakikatta, gittikçe genişleyen devamlı tefekkürle birbirine bağlıdır. (Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü)
  • Akıl tutkulardan vazgeçmeyi, bari başkalaştırmayı öğretir. (Varlık ve Oluş)
  • Filozoflar felsefeyi temel olarak almış ve dinî inancı ona bakılırsa açıklamışlar; Kelâmcılarsa, tersine, dinî inancı temel olarak almış ve bunun için felsefî kanıtlar kullanmışlardır. (İslam Felsefesi Kaynakları ve Etkileri)
  • Yalnız kendi derdine düşen ve nabız saymaktan başka endişesi olmayan insanoğlunun mesut olmasına imkân var mı? (Şeytan’la Konuşmalar)
  • Ululuğun denizinde göremez kimse kara (Millet ve Tarih Şuuru)
  • … Türk tefekkür tarihini üç devreye ayırmak doğru olur:
    1- Payen Türk tefekkürü
    2- İslami Türk tefekkürü
    3- Modern Türk tefekkürü (Türk Tefekkürü Tarihi)
  • Türk kültürünü eski irk ve kavim geleneklerinin devamı saymak kabil değildir. Bu sebeple bu yeni vatanda büsbütün yeni problemler meydana çıktı: Eski Hitit memleketi ve onun ilkçağlardan beri Hititler tarafınca eritilmemiş olan parçaları Bizans idaresinde siyasî ve medenî bir birlik kazanmış bulunuyordu. Anadolu Oğuzlar tarafınca zapt edilmiş olduğu vakit yalnız coğrafi bir isimden ibaret değildi. Ticaret yolları, kervansaraylar geçidi, büyük merkezler, savunma kaleleri, transit şehirleriyle çeşitli kısımları birbirine bağlanmış yekpâre bir memleket haline gelmişti. Tıpkı Cermenler Galya’ya geldikleri vakit orada Roma’nın hazırladığı siyasî ve medenî bir birlik buldukları şeklinde. Şu farkla ki azca nüfusla gelmiş olan Cermenler yerli kültürü benimsemeye zorunlu oldular ve oraya yalnız örf ve âdetlerinden bazı şeyler kattılar. Halbuki fazlaca nüfusla gelen Oğuzlar bu yekpâre vatanda derhal birliği kurarak kendi dillerini yerleştirdiler. Bu suretle Oğuz muhacereti, İslâmiyet ve Anadolu’nun hazırlanmış tutumsal ve siyasî birliği aynı vatanda gittikçe birbiriyle kaynaşarak Türk milletinin Orta Asya’dakinden değişik yeni bir kültür kurmasına sebep oldu.
    | Hilmi Ziya Ülken, Anadolu Kültürü Üstüne Makaleler, Doğu Batı Yayınları, 3. Basım: Eylül 2021, s. 97. (Anadolu Kültürü Üstüne Makaleler)
  • …Yunan ve İran hikmetleri birbirinin tamamıyla zıddı vasıflara maliktir. […] İkisi de gerçekçi insan görüşünü ifade etmekten uzaktır. […] Bu sebeple biri insanı varlığa tutsak etmiş, diğeri varlığı insana bağlamak suretiyle onun âlem içindeki mevkiini mübalağa ve ifrat ile görmüştür. (Türk Tefekkürü Tarihi)
  • Tarihten evvelki devirlerde vukua gelen intikalleri paleethnologie vasıtasıyla öğreniyoruz. Fakat bu sahada meydana getirilen mukayeseler ve hükümler yalnız insanî müstehase ve izlere, alet ve eşyaya dayandığı için yaklaşık ve müphem olmaktan kurtulamazlar. (Türk Tefekkürü Tarihi)
  • Ahlâkda Sokrat şeklinde mutluluğu hedef edinen felsefeci, bunu üstün ve manevî hazda değil, aşırı duyumlar ve hazlardan kaçman «tam orta» (orta derece-ı adil) söylediği ölçülü bir hazda aradı ve bu şekilde bir hazzın doğuracağı ahlâkî karakterlerin de alışkanlıklarla elde edileceğini söylemiş oldu. (İslam Felsefesi Kaynakları ve Etkileri)
  • “Yeryüzünde aklın uyanışı ve insanoğlunun ilkin tabiata, sonrasında kendi kendine çevrilmiş bakışından doğan tüm düşünce denemeleri halinde, aşama aşama ve birbirine benzer şekillerde, birçok yerlerde birden meydana çıkmıştır.” (Felsefeye Giriş – 1)
  • Xenophanes insana benzetilen Tanrılar fikrine saldırdı: Her Kavmin Tanrısını kendine bakılırsa dü­şündüğü, hatta hayvanların düşünceleri olsa Tanrılarını kendileri şeklinde tasarım edecekleri, oysa aslolan Tanrının hiçbir suretle insana benzetilemeyeceği, tek ve sonsuz olduğu, doğurmadığı ve doğmadığını iddia etti (İslam Felsefesi Kaynakları ve Etkileri)
  • Asla kin bilmeyen ruhlar olduğu şeklinde, asla sevgi bilmeyen ruhlar da vardır. (Aşk Ahlakı)
  • “Eğer kati doğa kanunlarının varlığı bizim hadiseler içinde gördüğümüz durağan(durgun) sebeplik münasebetlerinden ileri geliyorsa, bu durağan(durgun) dediğimiz münasebetler bilinç verilerimiz içinde çağrışımlarla kurduğumuz ve alışkanlıklara dayanan bir münasebetten ibaretse, o halde Hume’un gösterdiğine bakılırsa, her sebeplik münasebeti ruhumuzun alışkanlığından başka bir şey değildir; bundan dolayı da değişmez doğa kanunlarının bulunduğunu bilinç verilerimiz ve çağrışım münasebetlerimiz haricinde hiçbir prensiple kanıtlama edemeyiz.” (Felsefeye Giriş – 2)
  • Kimsenin iç alemine karışma,
    Kimseyi iç alemine karıştırma.
    Kimseye iç alemini açma.
    Gizli tut. Yan fakat tütme. (İbn-i Haldun)
  • Platon’un rasyonel ve ideal varlığa ilişik derin görüşünü gerçeğe ilişik incelemelerle birleştiren Aristoteles ilk kere ilim felsefesinin temellerini kurmuştu. O zamandan beri (yirmi dört çağ) insanlık bu büyük yolun üstünde düzeltmeler yaparak aşama kaydediyor. (Felsefeye Giriş – 2)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş