Eğitim

Tarih-Lenk – Y. Hakan Erdem Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Tarih-Lenk – Y. Hakan Erdem Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Tarih-Lenk kimin eseri? Tarih-Lenk kitabının yazarı kimdir? Tarih-Lenk konusu ve anafikri nedir? Tarih-Lenk kitabı ne konu alıyor? Tarih-Lenk PDF indirme linki var mı? Tarih-Lenk kitabının yazarı Y. Hakan Erdem kimdir? İşte Tarih-Lenk kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Y. Hakan Erdem

Yayın Evi: DOĞAN

İSBN: 6051110622

Sayfa Sayısı: 360


Tarih-Lenk Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Artık, tarih namına bildiklerinizin doğruluğundan kuşkulanmanın zamanı geldi…

II. Abdülhamid’in, Osmanlı’da telgrafın ne süre kullanılmaya başladığını yada 93 Harbi’nde kendi ülkesinin kimlerle savaştığını dahi bilmediğini biliyor muydunuz?

Gazi Osman Paşa’nın Plevne önlerinde Ruslarca şehit edildiğini duymuş muydunuz? Peki ya İttihatçıların en meşhur sivil önderi Talât Paşa’nın aslına bakarsak albay bulunduğunu?

Siz, Allah bilir Sırpsındığı Savaşı’nın bir Osmanlı zaferi bulunduğunu sanıyorsunuzdur hâlâ…Yoksa II. Varna Savaşı’ndan da mı haberiniz yok?

Tarih ve tarihî coğrafya bilgisi tam da, diller mevzusundaki bilgisi mi eksiktir Tarih-Lenk’in?

Ne münasebet! Babillilerin Farsça konuştuğunu; “basma” ve “yazma” sözcüklerinin İbraniceden geldiğini bile biliyor.

Öldükten sonrasında namaz kılan paşa kimdir? 3,5 tonluk bir çantayı hangi insan taşır?

Tarih-Lenk biliyor! Bunları ve daha neleri…Üstelik bu bilgilerin birçoğunun üretildiği ortamı “akademik etik” terazisinde tartıyor da öyleki biliyor…Elinizdeki kitaba da adını veren Tarih-Lenk zalimdir. Bir o denli da tuhaftır. Yine de onun bildiklerini kimseler bilmez…

Sabancı Üniversitesi akdemisyeni Y. Hakan Erdem’in araştırması… (tanıtım yazısı)


Tarih-Lenk Alıntıları – Sözleri

  • “Komplo teorileri üretmenin de bir raconu var…”
  • Adnan (Adıvar) Bey bigün bana, “Atatürk haklı biz haksızmışız” dedi. “Bazı şeyler böyle tepeden inme olacak. Mesela Latin harfleri. Onu tepeden inme yapmasaydı, yıllar boyu bunu yerleştiremezdi…”
  • “Ya aşırı cehaletten ya aşırı iş bilirlikten ileri gelebilir intihal. Hiç fark etmez. Bilimsel yazılarınızda düzgün referans vermezseniz, nereden ve kimden aldığınızı söylemez, başkasının entelektüel emeğine ve malına gerekli saygıyı göstermeden alıp kullanırsanız zor durumda kalırsınız…”


Tarih-Lenk İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Tarihçi Hakan Erdem, bu kitabıyla tarihçilerin ya da tarihçilik iddiasında bulunanların eserlerinde bulunan informasyon hatalarını, intihalleri, sadeleştirme hatalarını, baskılardaki tutarsızlıkları ve uydurma metinleri örnekleriyle ele alıyor.
Bilhassa tarih tahsili görmüş ya da görenlere tavsiye edebilirim. (Güngör Hoca)

Kusursuz Yazarlar, Kâğıttan Metinler: TARİH-LENK: Türkiye’de, zamanı metinler üstünde sistemli bir eleştiri geleneği hemen hemen oluşmadı. Uzman tarihyazıcılığında “yıkıcı” eleştirilerin eksikliği, ortaya çıkan eserlerin hata ve yanlışlardan temizlenip, güçlendirilmesini engellemiş olan en mühim etkendir. Tarih üstüne meydana getirilen çalışmaların gerçeklik düzeyi, sistemli olup olmadığı, kaynaklarda tahrif ve tahfif yoluna gidilip gidilmediği tarih okurlarının ilgisini çekmiyor. Hakan Erdem’in ifadesiyle, cep telefonun, i-podun, arabanın en iyisini arayan, bir bilene danışan, kılı kırk yaranların, mevzu tarihe vardığında aynı ciddiyeti göstermediğini görüyoruz. Tarihçilerin isimlerine ve duymak istediklerimizi söyleyip söylemediğine dikkat kesiliyoruz. Haliyle adına tarih dediğimiz, fakat masal kitaplarını aratmayan cinsten eserler bu şekilde piyasada yer buluyor.
“Okuduklarımızı aklın süzgecinden geçiriyor muyuz? Yoksa meşrebimize göre en yakın kuyumcu dükkânının rafında gördüğümüz ilk bileziği kolumuza takıyor ve haylice bir zaman, belki de ömrümüz boyunca hiç çıkarmıyor muyuz?” sorularını soran Erdem, “Senin aklın sana, benimki de bana” şeklinde yanıt verenler üstünden kitabın çıkış noktasına göndermede bulunarak “İşte bu eleştiri ortamından uzak bir şekilde tarih metinleri üretilirse ortaya çıkabilecek sonucu irdelemek” bulunduğunu söylüyor.
Tarih-Lenk’in giriş bölümünde bahsedilen ve yazma eserlerde yer edinen bir ifade var. O ifadenin günümüz eserlerinde tekrardan canlanması sanırım oldukca güç. Ancak eleştiri kültürünün bir zamanlar iyi mi işlediğinin güzel bir örneği olarak zikretmeye kıymet. Abdurrahman Zarirî’ye ilişkin olan Tafsilü’l-Tarîkü’l-Mukarrabîn ve Sebîlü’l-Müttebaîn adlı eserin önsözünden: “İhvan-ı mümininden mercudur ki bu kitâbın sehvine muttali olurlarsa kalem-i nâsıh ile ıslah idüb zeyl-i merhamet ile setr ideler.” (Kitapta yanlış bulunduğunu gören mümin kardeşlerimiz hatayı düzeltsin ve acıma eteği ile bu hatası örtsünler.)
Birinci Bölüm: Sadeleştirme İncileri ve İncelikleri
Hakan Erdem, sadeleştirilmesi meydana getirilen metinlerin ne şeklinde sorunlara yol açabileceğini tartışarak başlıyor. Basit şeklinde görünen sadeleştirme işinin makul bir sınırının olması icap ettiğini vurgulayarak, metni anlaşılır hale getirmek isterken olduğundan değişik bir hale getirme tehlikesine dikkat çekiyor. Ne de olsa “Kayseri tımarlı sipahilerinden Şehsuvar Bey”i “Kayseri tarımsal-askersel işletmeleri yöneticilerinden atlı Bay Şehsuvar” şeklinde sadeleştirmeler görmek olasılık dâhilinde… Bu şekilde meydana getirilen sadeleştirmeler metni bozmuş olduğu şeklinde okuyucuyu da devrin havasından uzaklaştıracaktır. Böylece “mülazım-teğmen”, “reis-ül küttab-sekreterlerin başı”, “sadrazam-en büyük göğüs” şeklinde olmayacak anlamlarla karşılanabilir. Kitaptaki örnekleri görünce, bu kadar da olmaz demekten kendimi alamadım.
İkinci Bölüm: Çevriyazı Hoşlukları
Hatalı sadeleştirme sorunlarının önüne geçmede alternatif bir çözüm olan çevriyazı, metinlerin olduğu şeklinde çevrilip, sadeleştirme yoluna gidilmeden yazılması faaliyetidir. Ancak sadeleştirmede meydana getirilen hataların daha beteri çevriyazıda karşımıza çıkıyor. Burada çeviriyi gerçekleştiren kişinin, dile hâkimiyeti söz konusu olduğundan bir çok süre sorgulama gereği duymayız. Sebebi de muhtemelen çeviriyi icra eden kadar dile egemen olmadığımızı düşünmemizdir. Hakan Erdem, “Çeh”i “haç”, “Vulkoğlu”nu “Velekoğlu”, “sıyub”u “soyub”, “Yanko’yu “Niko”, “cevşen”i, “cûşen”, “süğü”yü, “sekü”, “Lalanız Saruca”yı “Lâlâgöz Saruca”, “döymeyüb”ü “duymayub”, “Malkoçoğlu”nu “Lekomaçoglı” şeklinde okunduğunu naklediyor. Kasıtlı ya da kasıtsız meydana getirilen bu kelime hataları, elimizdeki çevriyazı metinlere kuşku duymamız için kafi sanırım.
Üçüncü Bölüm: Hatalar, Yanlışlar, Bilgisizlik, Bariz Cehalet ve Bilgiçlik
Cahillik nedir ve bilgisiz kime derler? Okuma-yazma mevzusunda bilgisiz olanın şifalı bitkilerde uzman olması, mikro cerrahide uzman olanın tarihte bilgisiz olması şeklinde durumların izahını cahillikle ilişkilendirebilir miyiz? Hakan Erdem bu durumu şöyleki açıklıyor: “Cehalet, öğrenebilecek ve bilebilecek konumda ve durumdayken kendi bildiğini ilan ettiğin konuda bilmemektir…”. Erdem, cahilliğin tanımını bu şekilde yaptıktan sonrasında, zamanı metinlerde tespit etmiş olduğu hataları ortaya koyarak aşama kaydediyor. Vereceğim örnek, meşhur bir tarihçinin, yüzbinlerce satan eserinde bulunan hatalardan yalnızca birisi. Sultan II. Abdülhamid hakkında sorulan genel bir soruya verilen cevapta geçen ifade şöyleki: “…, II. Abdülhamid’in azlini gaye edinen bir hareketti.” Hakan Erdem bu cümlede bulunan tehlikeli sonuç hatayı şu ifadelerle düzeltmiş: “Muhteremler, Osmanlı Padişahları bir üstleri tarafından bulundukları yere atanmış olmadıkları için azl edilmez hal’ edilir.” Cımbızla çekilmiş bir hata şeklinde gözükse de dikkatli okurlar haricinde bu biçim hatalar kolay kolay fark edilmeden okunuyor ve kabul ediliyor. Üstelik bu hataların, alanında isim yapmış yazarlardan vaki bulunduğunu düşünürsek meselenin ne kadar can bunaltıcı bulunduğunu anlayabiliriz.
Dördüncü Bölüm: Referans Verme ve Referanssız Metinlerin Sorunu
Akademik yayınlarda referans göstermek etik bir meseledir. Referans, yazılan metnin kaynağını hem kontrol edilebilir hem de geliştirilebilir hale getirme açısından ehemmiyet arz eder. Çalışmada saydam olmanın bir öteki özelliği ise kullanılan kaynakların, her araştırmacının zihninde değişik yorumlara kapı aralamasından meydana gelen durumu tespit etmeyi okur açısından mümkün hale getirmektir. Böylece ele alınan metnin geçerliliği tartışılabilir hale getirilir. Referans kullanılmadığı durumlarda ise yazılan metinlerin güvenilirliği kaybolarak, ciddiyetini kaybeder. Üstelik yazdıklarınız bir iddia taşıyorsa durum daha da karışık hale gelir. Bu bölümde referanssız yazılmış eserlerin açmış olduğu sorunlara yer veriliyor.
Beşinci Bölüm: Aynı Yazarlar, Değişik Metinler: Muhtelif Edisyonlar
Bir eserin düzeltilerek tekrardan yayımlanmasına baskı, herhangi bir değişim yapılmadan tekrardan yayımlanmasına ise basım denir. Ancak vatanımızda bu ayrımın pek dikkate alındığını söyleyemeyiz. Burada bir bilgisizlik söz konusu olabildiği şeklinde kasıtta söz konusu olabiliyor. Beşinci bölümde örnek verilen hatalar, kasıtlı meydana getirilen durumları kapsıyor. Popüler tarihçilerin satışı yüzbinlere varan eserlerinde görülen bu durum, geldiği nokta itibariyle hakikaten üzücü… Aynı eserlerin değişik yayınevlerinden değişik isim ve kapaklarla yine yayımlanmasını iyi mi açıklayabiliriz? Okura saygı göstermeden meydana getirilen bu fiiller tamamen ticari maksatlı…
Altıncı Bölüm: Söyle Canım ne dersin? Bir İntihal Daha Var
“Adına ne dersek diyelim, bilimsel hırsızlık, ilmi sirkat, aşırma, araklama, kaldırma, apartma, kesme ve yapıştırma, haydi telaffuz edelim, intihal, yani başkasının kelimelerini, cümlelerini, makalesini, kitabını, araştırmasını, fikirlerini, teorisini, verisini, kaynaklarını yürütmek dehşetli bir iştir.”
İntihalin kibirden, acelecilikten, iş bilmezlikten, acemilikten ya da kasıtsız bir halde ortaya çıkmış olduğu durumlar olabilir. İntihalin önüne geçmek için çeşitli yöntemler olsa da, en yapıcı yol “yıkıcı” eleştiri kültürünün devam ettirilmesidir. Lâkin kendi aralarında sıkı bağları olan kimi bilimsel niteliği olan çevrelerin bu şekilde hassasiyetlerle işleri olmadığı şeklinde gelen tepkilere de verecek bir cevapları olmuyor. Yani vurdumduymazlık gösteriliyor. Tarih-Lenk’in bu bölümünde fütursuzca meydana getirilen intihalleri ve türlerini işleyerek, âdeta orta derece bir okumanın iyi mi yapılacağını ortaya koyduğunu görüyoruz.
Yedinci Bölüm: Uydurma Metinler
İntihalin en garip şekillerinden birisi olan uydurma metinler, okuyucusunu şaşırtmasa da tarihçileri fazlaca şaşırtmaktadır. Yazarın kendi metninde, kendisinden çalma cümlelere yer vermesini anlamakta güçlük çekiyorum. Düşünün ki bir yazı yazdınız ve yazınızın bir bölümünde kullandığınız cümleleri alıntı yapar şeklinde tırnak içinde gösterdiniz. Yani kendinizi desteklemek için cümleler uydurup, bunu çaktırmadan geçiştirerek yazınızın enerjisini artırdınız. Olacak iş değil doğrusu. “Sultan Abdülhamid’in Hatıra Defteri” kitabı bu duruma örnek gösterilebilir. Eser üstünden ciddi bir tahkik emek vermesi yürüten Hakan Erdem, bu bölümde bahsi geçen eserin nereden-nereye ve ne şekilde seyahat yaptığını detaylı bir halde ele alarak yıkıcı bir eleştiriye tâbi tutuyor. İlmek ilmek örülen bu uydurma eserlerin yaşam hikâyelerini okumak öğretici olmasıyla birlikte hayretimizi de artıyor.
http://www.edebifikir.com/kitap/kusursuz-yazarlar-kagittan-metinler-tarih-lenk.html (İbrahim Orhun Kaplan)


Tarih-Lenk PDF indirme linki var mı?


Y. Hakan Erdem – Tarih-Lenk kitabı için internette en oldukca meydana getirilen aramalardan birisi de Tarih-Lenk PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Y. Hakan Erdem Kimdir?

Y. Hakan Erdem, Boğaziçi ve Oxford Üniversitelerinde tahsil gördü. 1993-2002 içinde Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim Üyeliği yapmış oldu. Akademik yaşamını Sabancı Üniversitesi’nde sürdüren Erdem’in yurtdışında 1996’da yayımlanmış Slavery in the Ottoman Empire and its Demise adlı Emek vermesi, Türkiye’de Osmanlıda Köleliğin Sonu adıyla 2004’te yayımlandı. Yazarın Kitab-ı Duvduvani (2004), Unomastica Alla Turca (2004) ve Zaman Çöktü (2006) adlı üç romanı var.


Y. Hakan Erdem Kitapları – Eserleri

  • Tarih-Lenk
  • Kitab-ı Duvduvani
  • Unomastica Alla Turca
  • Sözden Kalanlar
  • Zaman Çöktü
  • Osmanlıda Köleliğin Sonu 1800-1909
  • Gerçek ile Kurmaca Arasında Torosyan’ın Acayip Hikayesi


Y. Hakan Erdem Alıntıları – Sözleri

  • Tengere Tardu Tigin ben. Akıp giden bozkırın ve dönemin özgür çocuğuydum! Girdiğim her yarışı kazandım. Yeriti olmadım. Evime hep tam çağlarında döndüm. Hiç fare deliğine girmedim. Ölüm parmaklarını yakama oldukca geçirdi, ölmedim. Ardımda acun da ısız kalmadı fakat korkak öcünü beni bu şekilde kule iti yaparak aldı. İmdi yürek yırtılır mı? Onu da bilemem. Eşim yok, odum yok, ocağım yok. Kadın diye yoksul bir karavaş tanıdım. O da şimdi tek bir gece koynuna girmiş olduğu adamı unutmuş gitmiştir. (Unomastica Alla Turca)
  • Yahu, hep geçmişi mi yazıyor bu kitap? Gelecekten bahseder bir yeri yok mudur? (Kitab-ı Duvduvani)
  • GEÇ DöNEMDE KÖLELEŞTİRME VE KÖLE EDiNME YöNTEMLERİ
    O. Patterson, kölelik mevzusundaki karşılaştırmalı çalışmasında kö­leleştirme yöntemlerini sekiz başlık altında sınıflandırır:
    1. Savaşta esir alma
    2. Adam kaçırma
    3· Haraç ve vergi ödemesi
    4· Borç
    5· Suçun cezalandırılması
    6. Evlatların terk edilmesi ve satılması
    7· Kendini köleleştirrne
    8. Doğum (Osmanlıda Köleliğin Sonu 1800-1909)
  • kanuni dizisinde kanuni’yi oynayan şahıs bir padişah
    şeklinde konuşmuyor,
    padişah nasıldır en ufak bir fikri yok, asla etüt etmemiş
    asla çalışmamış
    şu demek oluyor ki hürrem’e iltifat etmek gerektiği süre ona
    “seni ballara fındıklara katar yerim” diyor
    bunu bir külhanbeyi ağzı ile söylüyor ki,
    kavga çıkması lazım, söz atar şeklinde,
    tudors’ta bu şekilde göze batan şeyler yok (Sözden Kalanlar)
  • bir tane hanım vakanüvis yok
    osmanlı devleti resmi olarak bir tane bile hanım vakanüvis atamamış sözgelişi
    bir ihtimal bir bayan gözüyle tarih yazılmış olsaydı;
    naima efendinin göremediği başka şeyleri görecekti o (Sözden Kalanlar)
  • ruh-u revanım, tende canım, canda cananım. (Kitab-ı Duvduvani)
  • Kaçmak, bir kölenin özgürlüğünü tekrardan kazanmasının en rahat ve organik yolu olmakla beraber riskliydi. Osmanlı imparatorluğunun klasik çağlarında, kaçak kölelerle ilgili meseleler ele alınırken şeriata dayanan fazlaca sıkı ve genel bir düzenlemeden yararlanılmıştı. Bir kaçak köle (abd·i abık) yakalandığında, mahalli kadıya tesliın ediliyordu. Kaçak köleyi yakalamıış olan kişilere, bu çabaları karşılığında bir ücret ödeniyordu. Kadı, genel­likle üç ay olan belirli bir süre süresince köleyi gözaltında tutuyordu. Köle­nin efendisi ortaya çıkmış olduğu takdirde giderleri ödedikten sonrasında kölesine tekrardan haiz olmakta özgürdü. Aksi takdirde, kadı köleyi açık arttırmayla satışa çıkarıyor ve parayı, devlet hazinesine aktarmadan ilkin bir süre daha elinde tutııyordu. Kanun, öteki köleci toplumlarda olduğu şeklinde, efendile­rin haklarından yanaydı.
    Geç Osmanlı İınparatorluğunda da efendilerin yetkililerden kaçak kölelerin iadesini talep etme hakkı vardı, bir çok da bu hakkı talep ederdi. Ne var ki anane, değişik bir düzlenmde, kölelerin kaçışını “düzenleyen” ve ken­dine özgü merasimleri olan başka bir uygulamanın ortaya çıkmasına ne­den olmuştu. Tugay şuna işaret ediyor:
    Köleler efendilerinden hoşnut olmadıklarında tekrardan satışa çıka­rılmayı talep edebiliyor, bu istekleri geri çevrildiğinde kaçmaları ka­nuna aykırı sayılmıyordu. Ancak, belirleme edilen kölelik süresi dolmadan ne özgürlük talebinde bulunabiliyor, ne de kaçarak bunu elde edebiliyorlardı. O süre, cinsiyetlerine bakılırsa hanım yada adam köle satıcılarına başvuruyorlar ve bu satıcılar efendilerine haber vererek onları başka evlere yerleştirme işini üstleniyorlardı. (Osmanlıda Köleliğin Sonu 1800-1909)
  • Adnan (Adıvar) Bey bigün bana, “Atatürk haklı biz haksızmışız” dedi. “Bazı şeyler böyle tepeden inme olacak. Mesela Latin harfleri. Onu tepeden inme yapmasaydı, yıllar boyu bunu yerleştiremezdi…” (Tarih-Lenk)
  • Yıldırımın düşmüş olduğu yerlerde bulunan, “Anka yumurtası” denen organik bir çelikten yapılmaydı. (Kitab-ı Duvduvani)
  • eskiden topkapı sarayı’nın haremi yok;
    harem eski sarayda var
    sadece kanuni sultan süleyman’ın saltanatında harem topkapı’ya taşınıyor
    şu demek oluyor ki hürrem zamanında
    bir harem var ve gittikçe her sultan bir tarafını inşa ederek burayı büyütüyor (Sözden Kalanlar)
  • Zaten beni idrak etmek demek, evrensele ulaşmak anlamına gelir… (Kitab-ı Duvduvani)
  • – anlattıkları içinde asla mi doğru yok?
    + kendi adı ve soyadı doğru (Sözden Kalanlar)
  • adam oturmuş, osmanlı’ya sığınan sığınmacılar üstüne
    bir emek harcama yapmış,
    beri tarafta diğeri “ben şimdi bunu niye okuyayım ki?” diyor
    fakat mevzu şöyleki olsaydı; “osmanlı’ya sığınan dönmeler ülke
    içinde nerelere geldi?”, bu tonda yazılmış olsaydı,
    o süre okurdu insanoğlu
    işte bu tonda yazılmış eserler maalesef ciddi araştırmaların
    önünü kesiyor (Sözden Kalanlar)
  • osmanlılar ne melaikedir, ne evliyadır
    bizim şeklinde insanlardır,
    hataları vardır, sevapları vardır, o denli
    bu şekilde sıhhatli bir halde bakmak yerine
    bir grup “ecdadımız hiç kötü bir şey yapmaz” diyerek
    onları yüceltirken,
    başka bir grup yerin altına sokmaya çalışıyor (Sözden Kalanlar)
  • Beyaz köle, birçok durumda gönüllü bir kurbandır. Bir Türk paşasının ya da beyinin haremine girrnek Çerkes ve Gürcü kızların en büyük arzusudur. Türkler bu kızları edinmek için büyük bir talep duydukları şeklinde bu kızlar da gitmeye heveslidir. Aileler ise bunun bir onur bulunduğunu düşünerek çocuklarını verirler. Bunda sağlam parasal çıkarları vardır. O şekilde ki, hiçbir mekanizmanın harekete ge­çirilmesi bu ticaretin sürmesine engel olması imkansız … (Osmanlıda Köleliğin Sonu 1800-1909)
  • B. Lewis, Ortadoğu’da kölelik mevzusundaki çalışmasında bu varsayımına bağlı kalır ve “[Afrika’daki] ticarette, daha kuzeydeki vakalar nedeniy­le bir gelişme” bulunduğunu düşünür. Lewis şöyleki yazmaktadır:
    Rusların 1801- 1828 dolaylarında Kafkas topraklanın ilhak etmesinden sonrasında İslam
    dünyasının elinde kalan son beyaz köle deposu da küçülerek sonunda kesildi. Gürcü ve Çerkeslerden yoksun kalan Müslüman devletler başka bölgelere yöneldiler. Bunun üstüne kara Afrika köleciliğinde geniş çaplı bir canlanma oldu. Bu, Mısırlıların Nil’ in yukarılarına ilerlemesiyle beraber iyice gelişti… (Osmanlıda Köleliğin Sonu 1800-1909)
  • Kim okur tamamen yararsız uyduruk bir romanı? (Kitab-ı Duvduvani)
  • öteki mevzularda okuduğumda acele sıkılırdım fakat tarihte bir sonsuzluk
    ve ne de olsa bir kesinlikle bilinemezlik unsuru var
    okunan her tarih kitabı bir yaklaşım sunuyor size
    “böyle olmuş olabilir!” diyorsunuz (Sözden Kalanlar)
  • plagiarism yapma… pila… what? (Kitab-ı Duvduvani)
  • Seni seviyorum… (Kitab-ı Duvduvani)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş