Eğitim

Türkiye Tarihi 3 – Sina Akşin Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Türkiye Tarihi 3 – Sina Akşin Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Türkiye Tarihi 3 kimin eseri? Türkiye Tarihi 3 kitabının yazarı kimdir? Türkiye Tarihi 3 konusu ve anafikri nedir? Türkiye Tarihi 3 kitabı ne konu alıyor? Türkiye Tarihi 3 PDF indirme linki var mı? Türkiye Tarihi 3 kitabının yazarı Sina Akşin kimdir? İşte Türkiye Tarihi 3 kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Sina Akşin

Yazar: Ayla Ödekan

Yazar: Metin Kunt

Yazar: Hüseyin Gazi Yurdaydın

Yazar: Suraiya Faroqhi

Yazar: Zafer Toprak

Yayın Evi: Cem Yayınevi

İSBN: 9789754065657

Sayfa Sayısı: 479


Türkiye Tarihi 3 Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Türkiye Tarihi, Oğuz Akkan ile Sina Akşin’in 1980 senesinde oluşturdukları bir tasarının ve uzunca bir emek verme ve hazırlık periyodunun ürünüdür. Türkiye Tarihi 5 ciltten oluşmaktadır. Her ciltte, devrin politika, ekonomi, fikir, mimarlık ve sanat tarihleri ayrı bölümlerde incelenmektedir. 1. Cilt Osmanlı Devleti öncesindeki Türkleri ele almaktadır. 2. Cilt Osmanlı Tarihini 1600 yılına değin gözden geçirmektedir. 3. Cilt 1600-1908 yıllarını kapsıyor. 4. Cilt 1908-1980 periyodunu inceliyor. 5. Cilt 1980-1995 periyodunu, şu demek oluyor ki şimdiki Türkiye’yi ele alıyor.

Sina Akşin yazarlar ekibini oluşturmuş ve gösterim yönetmenliğini üstlenmiştir. Siyaset Tarihi bölümlerinin yazarları Umut Hassan, Metin Kunt, Sina Akşin, Mete Tunçay, Cemil Koçak, Hikmet Özdemir, Bülent Tanör’dür. İktisat Tarihi bölümlerini Halil Berktay, Suraiya Faroqhi, Korkut Boratav, Zafer Toprak yazmışlardır. Fikir Tarihi bölümleri Umut Hassan, Hüseyin Yurdaydın, Sina Akşin, Selahattin Hilav, Murat Katoğlu tarafınca kaleme alınmıştır. Mimarlık ve Sanat zamanı bölümlerinin tek yazarı Ayla Ödekan’dır.

Sina Akşin Türkiye Tarihi’nin amacını şu şekilde açıklamaktadır: “… Türkiye’de okullarda ve üniversitelerde okutulan tarih çoğu zaman yüzeysel bir tarihtir. Okullarda öğrenciler için tarih en çekilmez, ezbere dayalı, anlam ifade etmeyen ders durumundadır. Üniversite tarih bölümlerinin puanları, şu demek oluyor ki tarihçiliğe rağbet, fazlaca düşüktür. Tarih, birçoklarımızın gözünde gerçeğin araştırılacağı, coşku verici bir bilim dalı değil, kabul edilmiş belirli ideolojik ya da siyasal tutumları destekleyecek kanıtların derleneceği bir alandan ibarettir. İşte biz, bu kitabın, ülkemiz tarihçiliğini hal-i pur melalinden kurtarmaya bir ihtimal mütevazi bir katkısı olur diye düşündük.”

Elinizdeki bu cilt, Osmanlı Devleti’nin 1600-1908 dönemindeki siyasal, ekonomi, fikir ve bilim zamanı; mimarlık ve sanat için olmazsa olmaz bir kaynaktır.

(Arka Kapak)


Türkiye Tarihi 3 Alıntıları – Sözleri

  • Hezârfen Hüseyin Efendi’nin söylediğine bakılırsa, bugün Çemberlitaş dediğimiz Dikilitaş’ı İmparator Konstantin dikmiştir. Bu sütun aslen bir alamettir. Hristiyanlığı ilk kez kabul etmiş olan Roma imparatoru Konstantin’in annnesi Helena, Kudüs’ü ziyaret etmiş, orada Kamame kilisesini yaptırmış, sonrasında da Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği haç ile eline ayağına çaktıkları çivileri Yahudilerden alarak oğlu Konstantin’e armağan etmiştir. Konstantin, bu armağanları bir süre hazinesinde saklamış, sadece kendisinden sonrasında gelenlerin aynı şekilde saklayamayacaklarını düşünerek bu tarz şeyleri bugünkü Çemberlitaş’ın altına yaptırdığı taş bir hücrenin içine koydurmuş, üstüne alamet olmak suretiyle de bugün Çemberli taş dediğimiz Dikilitaş’ı diktirmiştir. Sözü edilen Haç’ın tamamı değilse bile bir parçasının imparator Konstantin’in anası tarafınca İstanbul’a getirilmiş olduğu ve büyük bir olasılıkla Çemberlitaş’ın altında hususi olarak yaptırılmış hücrede saklanmış bulunmuş olduğu genel olarak doğru kabul edilmektedir.
  • Yeniçeriler, anlaşılan ummadıkları denli büyük bir karşı hareket karşısında kaldıkları için, pıstılar ve savunmaya geçmeyi tercih ettiler. Kışlaları kuşatılıp, kapılar top ateşiyle yıkıldı. Onlardan 6000 adam öldürüldü, hükümetten yana kuvvetler yalnız 25 yaralı verdiler. Yeniçeri ocağı ilga edildi (17/6/1826), her tarafta ocağın (yamaklar ve çömez oğulları dahil) kökü kazındı, ayrıca İstanbul’da 20000’den fazla serseri sürülmek suretiyle asayiş problemi çözüldü. Bu nefret ve tehdiş dalgası içinde sonrasında ortaya çıkarılan 20000 kadar yeniçeri de idam olundu, hatta mezarlıklarda yeniçeri başlıkları kırıldı.
  • Kerhen dedim, bundan dolayı aslen Avrupa kamuoyu, ister kültürel, ister ideolojik, ister dinsel nedenlerle olsun, Yunanistan’a karşı büyük yakınlık duymaktaydı. Rumların kan dökmesi çoğu zaman görmezlikten gelinir, ya da karşılanırken, Türklerin kan dökmesi ve oluyordu.
  • 1853’de (9/1) İngiliz elçisiyle yapmış olduğu görüşmede sonradan meşhur olacak o deyimi ilk kez kullanarak (-Çar Nikola), Osmanlı Devleti’nin > bulunduğunu, mirasının gürültüsüzce paylaşılması için önlem almanın yararlı olacağını söylemiş oldu.
  • Avrupa 19. yüzyılda elkoyuculuk çağına girdiğinde kendini öteki dünya toplumlarından fazlaca daha üstün görmeye, Avrupa dışı insanlara yukarıdan bakmaya başladı. Halbuki çoğu zaman 18. yüzyıl Avrupalısı, asla eğer olmazsa köklü geçmişi ve kültür geleneği olan Asya ülkelerine bu üstünlük kompleksinden uzak, içten bir merak hatta saygı ile yaklaşıyorlardı. Şu sebeple aslına bakarsan amaçları, öteki dünya toplumlarının Avrupa’ya üstün yanlarını araştırmaktı.
  • (Türkiye Cumhuriyeti olarak) Selçuklularla ilgiliyiz bundan dolayı Osmanlı’nın selefi olan devlettir. Selçuklu öncesi Türklerle ilgiliyiz bundan dolayı atalarımızdır onlar. Fakat doğal, fazlaca daha önemlisi, onların dilini konuşuyoruz.
    -Sina Akşin
  • Selim’in hükümetinden başlıca şikayetleri şunlardı: 1) Nizam-ı Cedid harcamaları için 20.000 keselik vergi konması (1 kese 50.000 akçeydi) ve İrad-ı Cedid hazinesinin 60.000 keseye çıkması, 2) tağşiş (değer düşürme) yüzünden durağan(durgun) gelirlilerin çekmiş olduğu sıkıntılar, 3) saz, söz, mehtap alemlerinin sefahat sayılması, 4) ulemanın padişahı ve/yada çevresini alafrangalık, hür fikirlilik (dinsizlik), Fransız züppeliği ile suçlaması.
  • Böylece XVII. yüzyılda Kâtip Çelebi’den sonrasında ve daha geniş çapta batılılarla kültürel ilişkileri olduğu anlaşılan, ayrıca Yunanca ile İbrani dilini de bilmiş olduğu ileri sürülen Hezârfen Hüseyin Efendi’nin adı, batılıların seyehatnamelerinde > olarak geçmektedir. Tarih, tasavvuf ve tıp mevzularında bırakmış olduğu eserler, onun, yaşamış olduğu devrin mühim bir bilgini bulunduğunu ortaya koymaktadır. Öyleki anlaşılmaktadır ki Yunan ve Latin kaynaklarını kullanan ilk Osmanlı tarihçisi odur.
  • BAHAYİ:
    Bize mülhid diyenin kendüde imân olsa
    Dahi iden dinimüze bârî müselmân olsa


Türkiye Tarihi 3 İncelemesi – Kişisel Yorumlar


Türkiye Tarihi 3 PDF indirme linki var mı?


Sina Akşin – Türkiye Tarihi 3 kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Türkiye Tarihi 3 PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Sina Akşin Kimdir?

1955’te Robert Kolej’den mezun oldu ve 1959’da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni tamamlamış oldu.[1] Fulbright bursu ile ABD’ye gitti. Boston’daki Fletcher School of Law and Diplomacy’den Uluslararası İlişkiler alanında iki değişik yüksek lisans mezuniyet belgesi aldı. 1961-1967 içinde Robert Kolej Yüksek Okulu’nda Uygarlık Tarihi öğretim görevlisi olarak çalıştı. Askerlik görevini yaparken İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden Son Çağ Tarihi alanında tabip unvanını aldı (1968).

Doktora tezi olan 31 Mart Olayı ilk kez bu zamanda yayımlandı. (1970, 1972). 1969 senesinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Türk Siyasal Hayatı kürsüsüne asistan oldu. 1971-1972’de bir yıl süreyle ve bir Birleşmiş Milletler bursuyla İngiltere Devlet Arşivi’nde emekler yapmış oldu. 1975’te doçent oldu. Doçentlik tezini İstanbul Hükümetleri ve Milli Savaşım adıyla yayımlandı (1976, 1983). 1978-1979’da bir yıl süreyle ve Fransız Hükümeti’nin b’r bursuyla Fransa Dışişleri Bakanlığı arşivinde çalıştı. 1980’de Türk Siyasal Hayatı kürsüsü başkanlığına seçildi. O yıl Jön Türkler İttihat ve Terakki kitabının ilk basımı yapılmış oldu. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Toplum ve Bilim şeklinde dergilerde ve gazetelerde birçok yazı ve denemeleri çıktı. 1989’da profesör oldu. 2004 senesinde aynı Fakülteden emekli oldu.

Tarih ve siyasal bilimler alanlarındaki çalışmalarının yanı sıra, bir dönem Bağımsız Cumhuriyet Partisi’nin genel başkan yardımcılığını da yürütmüştür. Türkiye İnsan Hakları Kurumu Vakfı (TİHAK) kurucu üyesidir. Atatürkçü Fikir Derneği Genel Başkan yardımcılığı görevinde bulunmuş oldu. ADD’nin GYK üyesidir.


Sina Akşin Kitapları – Eserleri

  • Kısa Türkiye Tarihi
  • Kısa 20. Yüzyıl Tarihi
  • Jön Türkler ve İttihat ve Terakki
  • Türkiye Tarihi 3
  • Türkiye Tarihi 5
  • Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi
  • Türkiye Tarihi 4
  • 100. Senesinde Jön Türk Devrimi
  • Ermeni Sorunu
  • Şeriatçı Bir Ayaklanma – 31 Mart Olayı
  • 100 Soruda Jön Türkler ve İttihat ve Terakki
  • Yakın Tarihimizi Sorgulamak
  • İstanbul Hükümetleri ve Milli Savaşım
  • Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi 1
  • Yakınçağ Türkiye Tarihi 1980-2003
  • İç Savaş ve Sevr’de Ölüm
  • Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi 2
  • 100 Soruda Jön Türkler ve İttihat ve Terakki
  • Son Meşrutiyet 1919 – 1920
  • Mutlakiyete Dönüş 1918 – 1919
  • Atatürkçü Partiyi Kurmanın Sırası Geldi
  • Savaş ve Etnik Temizlik – Yumuşatılmış Sevr Periyodu


Sina Akşin Alıntıları – Sözleri

  • Son gelişmeler gösteriyor ki Atatürkçüler uyanık,bilgili ve örgütlü olmak zorundadırlar.Gittikçe güçlenmekte olan Atatürkçülüğü,hiçbir şahıs ya da kuruluşa emanet edip uykuya çekilemeyiz. (Yakın Tarihimizi Sorgulamak)
  • Atatürk’e ulaşınca, o, Heyet-i Temsiliye adına 10 Ekim 1919’da Harbiye Nazırı Cemal Paşa’ya yazdığı mektupta şu şekilde diyor:
    «Gayrikabili onarım felâket ve netayici elîmeye müncer olduğundan bugün milletin ademi memnuniyetini celbeden Harbi Umumiye iştirak etmemek normal olarak son aşama şayanı arzu idi. Fakat buna imkânı maddî mevcut değildi. Şu sebeple ademi iştirak müsellah bir bitaraflığı şu demek oluyor ki Boğazların mesdut bulundurulmasını gerektirme ettiriyordu. Halbuki vatanımızın mevkii coğrafisi istanbulun vaziyeti sevkülceyşiyesi Rusların İtilaf
    Hükümetleri yanında ahzı mevki, etmiş olması bizim izleyici kalmamıza asla uygun değildi. Bundan başka müsellah bir bitaraflığın idamesi için paramız, silahımız, sanayiimiz, hulâsa lâzım olan vesaitim iz mevcut değildi. İtilaf Devletlerinin bilhassa İngilizlerin para vermemesinden sarfınazar gemilerimizi zapt ve milletin dişinden tırnağından arttırarak biriktirdiği inşaatı bahriyeye ilişkin yedi milyon liramızı gasbeylemeleri
    …Harbe girmekliğimizi bir katliam telâkki etmek ve koca bir milleti dört, beş kişinin baziçesi olacak derekede addeylemek fikrimizce lehimizde bir faideyi mucip olmak şu şekilde dursun, bilâkis sakıt Ferit Paşa’nın Paris’te Avrupa’dan acıma dilenmek efkârı sakimanesi ile serdeyledi-
    ği beyanatı zelilânesine Clemenceau’nun vermiş olduğu hakaretâlût cevabın maazallah bir kere daha işitilmesine sebep olabilir. Binaenaleyh merdane bir surette hakikati söylemek ve kahramanca harp eden bu koca milletin mağlubiyetin netayici zaruriyesine katlanmakla birlikte hareketinin katliam telâkki ve bu yüzden ittiham ve tecziye edilmesini kabul etmemek en salim ve en hayırlı bir ilke telâkki olunabilir.» (Nutuk, Vesika 142) (100 Soruda Jön Türkler ve İttihat ve Terakki)
  • Osmanlı-Türk toplumunun Batılılaşmaya, çağdaşlaşmaya, ya da modernleşmeye kati adım atması Tanzimat ile olmuştur. Bu bununla birlikte insan haklarına, hukuk devletine, özgürlük ve demokrasiye doğru atılan bir adımdır. (Kısa Türkiye Tarihi)
  • Savaş bittiğinde Cemal Paşa, Yakup Kadri’nin niçin harbe girdik sorusuna “aylık vermek için” diye cevap vermişti (F.R.
    Atay, Zeytindağı ). Savaş süresince Almanya Osmanlı ‘yı borç parayla destekledi. (Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi 1)
  • Erzurum Kongresi mahalli bir kurultay olmasına karşın, 56 kişiyle toplanmıştı. Sivas yurt çapında bir kurultay olmasına karşın, 38 kişiyle toplanmıştı. Bunun başlıca sebeplerinden biri, Batı Anadolu’daki (Ege ve Marmara bölgeleri) ulusal örgütlerin tutumuydu. Onlara bakılırsa ulusal örgütlerin yurt çapında birleşmesi gereksizdi, bundan dolayı problemler farklıydı. Doğudakilerin başlangıcında Ermenistan, batıdakilerin başlangıcında Yunanistan problemi vardı. Sonra doğudakiler her türlü işgale karşı çıkarken, batıdakiler Yunanistan olmamak kaydıyla İtilaf devletlerinden birinin işgaline razıydılar. Nihayet doğudakilerin seçimlerin yapılması, Mebusan Meclisi’nin toplanması yolunda demokratik talepleri varken, batıdakilerin bu şekilde bir sorunları yoktu. Bu görüş farklılıklarının birazcık da doğuda önderliğin ağırlıklı olarak subayların, batıda önderliğin ağırlıklı olarak eşrafın elinde olmasından kaynaklandığı tahmin edilebilir. (Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi 1)
  • Vatan, rahat bir toprak parçası değil, sevilen, uğrunda fedakarlıklar yapılacak, hatta ölünecek bir topraktır. (Kısa Türkiye Tarihi)
  • İkdam, kendini 31 Martın havasına o denli kaptırmıştı ki, Müslüman hanımefendilerin çarşıya sadece zorunluluk halinde çıkmalarını ve çıkanların da ‘adab-ı şeriat dairesinde’ hareket etmelerini ‘rica’ ediyordu. Hatırlanacağı suretiyle, Kör Ali vakası esnasında da bu şekilde istekler öne sürülmüş, sokağa çıkan bazı hanımefendilere saldırılarak, Müslüman bayanlar evde kalmaya ve belli halde giymeye zorlanmak istenmişti. (Şeriatçı Bir Ayaklanma – 31 Mart Olayı)
  • İlk büyük alafranga saray olan Dolmabahçe Sarayı, Osmanlı Devleti’nin İngiltere ve Fransa ile Kınm Savaşı’nda bağlaşık olduğu bir sırada, 1853’te Abdülmecit tarafınca yaptırılmıştır. 1854’te Avrupa’dan ilk borçlanmanın yapılmış olması, yoksul duruma düşmüş bir imparatorluktaki bu sefahat ve tanta nanın açıklamasıdır. Bundan sonrasında daha bir takım saray yapılmıştır: Abdülaziz döne minde Çırağan, Beylerbeyi, Yıldız şeklinde mühim sarayların yapıldığını görüyoruz. Alafranga saraylı ve mobilyalı bu pahalı yaşama stili, alafranga aile yaşamı getire bilseydi, hiç olmazsa o yönden bir tutum sağlanmış olurdu.Oysa, alafranga bina ve mefruşatla beraber eski harem yaşamı olduğu şeklinde sürdürülmüştür. (100 Soruda Jön Türkler ve İttihat ve Terakki)
  • “Bildirir haddini sultana senin kanunun.”
    | Şinasi (100. Senesinde Jön Türk Devrimi)
  • Şu sebeple azca okumuş bir halk,kolayca güdülebilen bir halktır.Tabi burada kim gütmeye çalışıyor onu da izah edelim.Şeyhlik ve ağalık düzeni… Türkiye, maalesef Atatürk devrimi hedefine ulaşmadığı için canlı bir ortaçağımız var.Bu canlı ortaçağ da,şeyhlik ve ağalık düzeni şeklinde somutlaşıyor.Şeyhlik ve ağalık düzeni tüm seçimlerde rol oynuyor ve hep onların istediği parti iktidar oluyor. (Yakın Tarihimizi Sorgulamak)
  • Modernleşmenin ve merkezileşme sürecinin mühim özelliklerinden birisi eğitimdir. (100. Senesinde Jön Türk Devrimi)
  • Bilimsel tarihin birinci görevi mühim vakalarla, önemsiz vakaları ayırmak ve mühim vakalara dayanarak meydana gelenleri açıklayan metinler yazmaktır
    İkinci görevi ise geçmişi anlamlı dönemlere ayırmaktır. (Kısa 20. Yüzyıl Tarihi)
  • Kimi atasözlerimiz bu zihniyetin(gerikafalılık) sonucudur: “Dayak,cennetten çıkmıştır;” “Hocanın vurmuş olduğu yerden gül biter.” Bunlar,dayağı meşrulaştırmak için uydurulmuş atasözleridir.Hocaya,eğitmek suretiyle çocuğunu teslim eden babanın,”Eti senin kemiği benim.”sözü de hocaya sanki sınırsız bir dayak yetkisi vermekte,çocuğun ruhuna korku salmayı amaçlamaktadır. (Yakın Tarihimizi Sorgulamak)
  • Farz edelim ki bir eviniz var,birisi,başkasına ilişkin olan yanınızdaki araziye bir gecekondu hayata geçirmeye çalışıyor.Siz bunu önlemek için mahallenin kabadayısına başvurursunuz.O da buna karşılık kendisi için oturma odanızda bir koltuk,yiyecek masanızda bir iskemle ayrılmasını ve belirli günlerde gelip banyonuzda duş yapmak hakkı istiyor.Kabul eder misiniz?Üstelik o kabadayının gecekondunun yapılması için o adama her türlü yardımı yaptığını bildiğiniz halde? (Yakın Tarihimizi Sorgulamak)
  • Burada derhal belirtmek gerekir ki, bizde bu çağ ayırımını benimseyenler 1453 Fatih’in Rönesans prensi kimliğini ve/ya da bu fethin İslamiyet, Türklük bakımından önemini vurgularlar. Bu yaklaşım doğru ve Osmanlı devletinin İstanbul’un fethiyle Beylikten İmparatorluğa diye özetlenebilecek fazlaca kökten bir dönüşüm geçirmiş olduğu muhakkak olmakla beraber, bunu Türkler bakımından bir çağ değişikliği olarak değerlendirebilir miyiz? Ben sanmıyorum. Batılılar 1453’ü çağ değişimi noktası olarak değerlendirirken Osmanlılara çok da fazla pozitif sayılamayacak bir rol veriyorlar. Buna bakılırsa fetihle beraber Istanbul’dan Italya’ya kaçan Bizanslı bilim adamlan orada Hümanizmi ve Rönesansı başlatmışlardır. Yani, bu görüşe bakılırsa, Osmanlılarınki bir tür ‘iteleme’ işlevinden ibarettir. (Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi)
  • Osmanlı – Alman ittifakının imzalandığı gün, Osmanlı genel seferbeliği de deklare edildi. Uzun soluklu bir cenk yerine, birkaç hafta içinde kaderi belli olacak bir cenk düşünüldüğü için, “hesap kitap” yapmadan, ne pahasına olursa olsun en büyük orduyu bir an ilkin toplamak yoluna gidildi. (Jön Türkler ve İttihat ve Terakki)
  • Simone de BEAUVOIR, … hanım yazarların adamların başat olduğu çevrelerde hayatta kalmak için erkeklerden daha çok erkekleştiğini ve bu kâkimiyeti artık adamların sağlar hale geldiğini savunur.
    Nezihe Muhiddin TEPEDELENLİGİL erkeklerle sulh isteyen hanımlarla dalga geçer, Hali Edip ADIVAR muhalefetini sadece İngilizce dile getirir, Latife UŞAKLIGİL ömrü süresince susmak zorunda kalırken direkt bir bağlantı kuramadıkları feminist hareketlerin bedelini öder gibidirler… (100. Senesinde Jön Türk Devrimi)
  • Dine dayalı bulunduğunu duyuru eden bir ülkede cedbeced Müslüman olanlar askerlik ve yönetim işlerine karıştırılmıyorlar, fakat cedbeced Hristiyan olan bir ailenin evladı o ülkenin yazgısını yönetiyordu. (Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi)
  • Diğer taraftan da Avrupa parlamentolar, tarih bilimi yapıyorlarmış ya da bağımsız yansız mahkeme yemişler şeklinde soykırım kararlar almaktadırlar. Aslında ABD ve Avrupa Ermeni problemi içyüzünü araştırmak ardında değildir. Onların aslolan amacı, Anadolu’yu parçalamak Türk ordusunu yok etmektir. Soykırım iddiası bu amaca götürmüş olan silahtır. (Ermeni Sorunu)
  • Fransa Başbakanı Clemenceau; Paris Barış Konferansına gelen Ferite hakaret dolu sert bir yanıt vermişti.
    Türklerin girmiş olduğu heryerde uygarlığı gerilettiğini, ermeni tehcirinde olanları ittihatçılara yıkarak sorumluluktan kaçamayacaklarını söylemiş oldu.
    Sonra Osmanlı heyetini, Paris’ten kovdu. (Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş