Eğitim

Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri – Diogenes Laertios Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri – Diogenes Laertios Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri kimin eseri? Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri kitabının yazarı kimdir? Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri konusu ve anafikri nedir? Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri kitabı ne konu alıyor? Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri PDF indirme linki var mı? Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri kitabının yazarı Diogenes Laertios kimdir? İşte Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Diogenes Laertios

Çevirmen: Candan Şentuna

Orijinal Adı: BIOI KAI GNΩMAI TΩN EUDOKIMΩN FILOSOFΩN.

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750805356

Sayfa Sayısı: 535


Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri fikir dünyasının “antik” tarihini kuvvetli bir halde aydınlatıyor.

Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri, III. yüzyılda yaşamış olduğu tahmin edilen ve hakkında oldukca azca şey malum Antik Yunan felsefe tarihçisi ve yaşam öyküsü yazarı Diogenes Laertios’un en mühim yapıtıdır.

Diogenes Laertios 10 kitabından oluşan bu yapıtında Yedi Bilge’den Epikuros’a kadar 84 düşünürün yaşamı, yapıtları, doktrinleri ve felsefe okullarıyla ilgili engin bilgiler sunar; yapıtları günümüze ulaşamamış kimi filozofların düşüncelerinden, şiirlerinden, sözlerinden ve mektuplarından alıntılar yapar, birçok filozofa duyduğu hayranlığı da dile getirir. Yapıtın son kitabı olan 10. kitabın tümüyle Epikuros’a ayrılmış olması, Diogenes Laertios’un Epikuros Okulu’ndan olduğu izlenimini uyandırmışsa da bu mevzuda kati bir kanıt yoktur.


Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri Alıntıları – Sözleri

  • (Sokrates)
    Gençlerini sık sık aynaya bakmalarını isterdi:
    eğer güzel iseler, bu güzelliğe layık olsunlar;
    çirkin iseler, çirkinliklerini eğitimle gizlesinler.
  • Kibirli bir karakter bir çok kez yıkıcı bir zarar ışığı yakar.
  • Süratli konuşma: şu sebeple delilik işaretidir.
  • Sokrates’e
    “Falanca senin hakkında fena konuşuyor“ diyen birine, “iyi konuşmayı öğrenememiş de ondan“ diye karşılık verdi.
  • Halk iyi yönetiliyorsa, tanrı ve yasaların yararı vardır, fakat fena yönetiliyorsa, hiçbir işe yaramazlar.
  • Deniz insanları tüm kötülüklerinden arındırır.
  • Diline, boğazına, beline egemen ol!
    Anakharsis
  • İnsanlara da aynı şekilde bak: Kimi büyüyor, kimi eriyor, hepimiz durmadan bir değişiklik içinde. Yapısı gereği değişen ve aynı yerde kalmayan, değişmeden önceki halinden değişik bir şeydir artık. Sen de ben de dün başkaydık, bugün başkayız, ileride bambaşka olacağız ve bu düşünceye nazaran hiçbir vakit aynı kalmayacağız.
  • Gerçekten erdemli bir insan olmak zor olsa gerek.
  • Mutluyken gururlanma; çaresizken küçülme!
    Talihin değişmelerine katlanmayı bil!


Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Bilinmeyen Yönleriyle Filozofların Deli ve Eksantrik Hayat Öyküleri: Üniversitede her dönem mecburi felsefe derslerimiz vardı esasen ilgim de olduğundan keyifle geçerdi dersler fakat bu kitabı bilmiyor olmak beni hakkaten üzdü ve kesinlikle büyük bir eksiklik hissettim.
Seneler sonrasında bu açığı kapatmış olmak bir nebze rahatlatıyor.
Kitap Sessizim ‘un paylaşımlarından dikkatimi çekti -adam kitabı olduğu gibi yazmaya başlayınca-, baktım çok güzel alıntılar paylaşıyor, sonrasında işleri kendisini taciz etme boyutuna kadar getirerek kitabı kendime aldırmayı başardım. Karşılığında gül gibi Huzursuzluğun Kitabı’nı da verdim fakat olsun:)
Kitapla ilgili söylemek konuşmak istediğim oldukca şey var, resmen bir ayımı keyifle, bir dolu bilgiyle, sanatla geçirmeme niçin oldu, bu anlamda oldukca mutluyum.
Tayfun ‘un kitaba dair yazdığı araştırma yarı bilimsel niteliği olan ve daha tertipli olduğundan aradaki dedikodu ve enstantaneleri yazmayı kendime daha uygun buldum, bu hem kendime not hem de okuma yaparken beslenecek kaynakları da görmek için güzel bir fırsat diye düşündüm. Kitap içinde bazı alıntılar yapmak da istedim fakat gene Tayfun tüm kitabı yazdığı için onun alıntılarını kullanacağım, kendimce adamdan habersiz grup emek harcaması yaptım.
Esinlerimle…
Oldum ihtimaller içinde büyük insanların “büyük olma” hikayeleri beni oldukca etkisinde bırakır, hayatlarına dair hususi detayları bilmek hem ortamlarda bilge cakası satmama hem de okuduğum, izlediğim gördüğüm ne var ise onu daha da benimsememe sebep oluyor. Şimdi sevgili Laertios’un bu kitabı “felsefesever bir hanıma” –doğrusu bana- yazarak kendimi dahil edip daldım vakaya. 🙂 Kitap o denli keyifli ki, bu felsefe kitabından asla sıkılmaz insan –cahiller hariç-. Ayrıca MÖ yaşamış insanların spoilerı olmaz, felsefe severler bu kitapla ilgili yazımı okuyup daha keyfine varmak isterse kitabı alır, gözünde büyütenler gene yazımı okuyup keyfini alır ona da yeter.:)
84 Filozofun yaşamları ve öğretilerini çok önemli bir emek verme ile -ki bu zamana kadar gelmiş en kapsamlı araştırma da buymuş- bizlere getiren yazar/Diogenes-Laertios burdan sana merhaba olsun, kral adamsın.
Kitapta beni çeken öğretilerinden ziyade filozofların yaşamları elbet, öğretileri okulda öğrendik yeter. Mesela Efes’e gittiğim vakit orda Herakleitos’ların Sokrates’lerin ortamına dair izler bulduğumda oldukca sevinirdim, kendimce ortamlar oluşturur, yolda Aristo’ya takılır, Pisagor’a kafa tutardım. Şimdi gerçek yüzlerini gördüm, sandığımdan daha keyifli bir ortam varmış.
Ayrıca 84 tane felsefeci var maalesef her birine lüzumlu kıymeti verememiş olabilirim, şimdiden adını geçiremediklerimden özür diliyor, başlıyorum.
1. KİTAP
Felsefenin iki başlangıcı varmış birini Anaksimandros ötekini de Pythagoras başlatmış, fakat Anaksimandros Thales’in talebesi olduğuna nazaran aslına bakarsak bizim Su bükücü Thales’in başlatmış olması gerekmez miydi eyyy Laertios!
Neyse ilk kitapta hakikatin kaynağını arayan 11 tane filozofumuz var. Kendi popülist listemi yaptığım için hepsinin adını geçiremeyeceğim.
Bilgelerin bilgesi, idolüm; Thales, kendisi zamanının saygı gören, büyük gösterilen 7 bilgesinden biri sayılırmış.
Thales’e niçin çocuk sahibi olmuyorsun diyorlar, reis diyor ki “Çocukları çok sevdiğim için”. Buradaki inceyi anlayıp muntazam üreselerdi fakat her neyse.:)
Anası evlen artık oğul vaktidir diye darlıyormuş, o da daha zamanı değil daha okuyup iş bulacam, askerlik, kpss falan derken kaçınıyormuş, yaşı ilerledikten sonrasında anne gene sıkıştırınca demiş “Anam, artık zamanı değildir”. Bu şekilde güzel kafa görmedim.
Evrenin, tabiatın üstüne konuşan ilk kişinin 7 bilgelerden gökbilimci Thales olduğu söylenir hatta ruhun ölümsüz bulunduğunu da ilk o söylemiş. Yetinmemiş her şeyin başlangıcı sudur demiş ve taa şimdi bile kullandığımız yılı 365 güne bölmeyi, yıl içindeki mevsimleri de o bulmuş.
Sana oldukca şey borçluyuz Thales, esinlerle, sevgilerle…
Thales’e merak ederler sence kim mutludur? diye;
“Bedence sağlıklı, ruhça becerikli, yaratılışça eğitimli olan” demiş. “Kendini tanı!”
Bir sonraki adamım Solon.
Köleliğin kaldırılmasını isteyen, hacizleri kaldıran Solon, sağlam yasalar koymuş, azca birazcık gereksiz savaşçı fakat gerek Homeros koruyuculuğu gerek demokrasi, eşitlik ve adalete olan inancı, toplumsal devlet emekleri takdire şayan.
Haksızlığa uğramayanın da uğrayan kadar sesinin çıkması gerektiğine inanan sevgili Solon; SENCİYİZ. Tanrı ve yasaların halk iyi yönetiliyorsa bir anlamı bulunduğunu söylediğin için sana madalyamı takıyor, 80 yaşına kadar yaşamak isteğini gerçekleştirdiğin için de seviniyorum.
Sıradaki reis: Khilon.
Cinsiyetçi bir iki söyleminin haricinde o da oldukca tatliş. Diyor ki; “Kefil ol, al başına belayı.”
Yumruk dövüşünde birinci olan oğluna sevinirken kalbi dayanmamış da ölmüş. Geride şu güzel öğütleri bırakmış.
“Dostlarının mutsuzluğunda, mutluluğunda olduğundan daha hızlı koş!”
“Dilin aklının önünde koşmasın.”
Pittakos; iyi mi bir yüce gönüllülük bu. Oğlunu öldüreni yanına getirdiklerinde “Bağışlamak öç almaktan iyidir” diyerek onu özgür bırakmış. Doğaya, varlığa, insanlığa saygı duyulan bir reismiş. Zorluklar çıkmadan tedbir almaya akıl işi diyor taaa MÖ 640’larda, şimdikilere gel de anlat.
Şu öğüdü de direkt bana vermiş şeklinde;
“ Yapmayı düşündüğün şeyi önceden söyleme; çünkü başaramazsan, gülünç olursun.”
Dava yürütürken yüreği daha çok dayanamayan Bias var bir de; savunduğu davayı kazanınca ölmüş. İnsanlar için en tatlı şey nedir demişler o da “umut” demiş, daha iyi bir yanıt olamazdı be Bias.
Periandros denilen ruh hastasını anmak istemiyorum da bu kadar yırtıcı, beyinsiz bir insanın bilge olarak anılmasını anlamadığım için yazdım; sertlik düşkünü, ahlaksız, katil, ruh hastası.
2. KİTAP
Ya bu ikinci kitap efsaneleşmiş, kimler kimler yok ki; İyon Felsefesi’nin kurucusu Thales’in talebesi, ana ilkeyi sonsuzluk olarak belirleyen; Anaksimandros, hava ve sonsuzluk diyen Anaksimenes, maddeye us bağlayan Anaksagoras, oluşu sıcak ve soğuğa bağlayan Arkhelaos, Yalınayak Sokrates, onun talebesi Ksenophon, mizahı gören, atar gider reis; ARİSTİPPOS ve ötekiler…
Sokrates;
Yaşam hakkında konuşan ve filozoflar içinde ölüme mahkum edilerek ölen ilk filozoftur. Bu kadar bilinmesine hakkında onlarca kitap yazılıp üzerine konuşulmasına karşın bir tane bile kitabı olmaması üzücü, fakat biz onu cadde cadde gezip her insana sorular sorması ve insanların aklına bir ışık yakarak düşünmeye çalıştırmasıyla tanırız. Tabii bu uğurda nice tartışmalar yaşıyor, bir otomobil yumruk yiyor, saçı başı yolunuyor hatta bir çok vakit alaya alınıyormuş fakat o sabırla dayanıyor, yoluna devam ediyormuş. Amacı insanları düşünmekten vazgeçirmek değil , gerçeği bulup ortaya çıkarmak. Sağlam ruhlu ve halk yanlısı bir insanmış, cağnım Sokrates.
Sokrates’in en mühim özelliği mütevazi yaşam biçimiyle övünmesi ve ders verdiklerinden para almamasıymış. Buna dikkat, burası çokomelli, öğrencilerine örnek olması ihtiyaç duyulan bir davranış. İnsanın bilmediği bir şeyi öğrenmesinin naturel bulunduğunu söylemiş, yaşlılığında da lir çalmayı öğrenmiş bu da bizi o ünlü sözüne götürüyor: “ Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.”
Sokrates’in eşinden yana muzdarip bulunduğunu bir oldukca hikayeden biliriz, Sokrataes’e sormuşlar; Evlenmeli mi evlenmemeli mi, diye, “Hangisini yaparsan, yap pişman olacaksın” demiş:)
Karısı “Haksız yere ölüyorsun” demesi üstüne, “Haklı yere mi öldürülmemi isterdin?” demiş reis.
Bir de Yiğit Özgür’ün çizdiği bir karikatürü koyayım, bayılıyorum. 🙂
https://hizliresim.com/3c8xCt
Roquentin’den buraya kadar okuyanlar için de dev hizmet. Ülkemizin büyük tiyatro sanatçısı, Nazım’dan görevli sanat bakanımız; Genco Erkal, korona sebebiyle evde kalan tiyatro severlere geçmişte oynadığı oyunlarının bazılarını youtube’a koydu, bunların içinde mevzumuza ilişkin enfes performansıyla “Yalınayak Sokrates”i de var, muhteşem bir oyun, hele bu kitabı da okuduktan sonrasında cila şeklinde geldi. İzleyiniz.

Tüm insanların en bilgesi Sokrates’i dinsizlik ve gençlerin ahlakını bozmaktan ölüme mahkum etmişler, kendisi beş drakhme ödeyip yapmış olduğu hizmetlerden kendisine maaş bağlamalarını da talep edince resmen uyuz oldukları, kendisine yanıt yetiştiremedikleri için baldıran zehri ile hayatını kaybetmesine karar vermişler. Yalnız unutulmasın “fikirlere zehir işlemez” sevgili Atinalılar. O oy veren zavallıları hatırlamıyoruz fakat MÖ 399’da öldürdüğünüz Sokrates’i oldukca iyi tanıyoruz.
Veeeee gelelim adamım Aristippos’a
Adam dünyaya söz sokmak ve felsefeyle idame için gelmiş, Sokrates’in talebesi olması haricinde o mevzuda bir problem yok doğal, daha ilkin demiştim Sokrates’in mühim öğretisi bu işi para karşılığında yapmamak. Sokratesçiler içinde para alan ve hocasına da para yollayan ilk sofistmiş. Sokrates de itiraz ediyor “Bu kadar para nerden ? diye, “Sen şu birazcık parayı nerden elde ettinse ordan.”:)
Yerine, zamanına, adamına nazaran davranmayı bilir, her durumda ustaca rol yaparmış. Kitapta ona dair bölümlerin hepsi şahane, şöyleki Krene Antik Kenti’nde oturup birkaç şahıs bu bölümleri okuyup makara yapmayı oldukca arzu ederdim. Hatta keşke günümüze kalmış olsa bu kitabın en oldukca kullanılan kaynakçalarından önde gelen Aristipposcuğumun yazdığı “Eskilerin Ahlak Dışı Yaşayışları” kitabını okuyup gıybetin altına vursak, kampını bile yaparım. 🙂
Bir gün Dionysios yanında üç hetairadan (üst derslik yaşam bayanı) birini seçmesini istemiş, bizimki üçünü de alıp götürürken demiş ki “birini seçmek Paris’e bile yaramadı ( Oldukça sağlam İlyada esprisi be:) )
O denli rahat ki başta hocası Sokrates olmak suretiyle büyük filozoflar, Platon, Dionysios’a söz yerleştirip dalga geçmeden geri durmamış. Hiçbir söz sokma fırsatını pas geçmemiş, sözü yoksa da milletin suratına tükürerek, tükürecek başka yer bulamadım demiş, tam bir çakal pislik.
Dionysios ona niçin filozoflar zenginlerin kapısına geliyor da, zenginler filozofların kapısına asla gitmiyor, demiş, “Zira filozoflar kendilerinde neyin olmadığını bilirler, öbürleri ise bilmez” diye yapıştırmış cevabı:)
Kitapta en sevdiğim öykü Aristippos’un denizin ortasında fırtınaya yakalandığı bölüm. Laf sokma ustası taşı gediğine koyuyor, adam daha napsın.
Denizde Korinthos’a giderken fırtınaya yakalanınca korkudan allak bullak olmuş. Adamın biri, “Biz basit insanoğlu korkmuyoruz, fakat siz filozoflar korku içerisindesiniz” demiş doğal ne bilsin karşısındaki Aristippos, “Evet, şu sebeple tehlikeye attığımız canlar aynı değil” demiş. Sana madalyamızı takıyor, beş drakhme etmez canımızı da alıp gidiyoruz Aristippos.
Süper ötesi daha onlarca hikayesi var ki, merak eden kitabı okusun 🙂
Anaa dur Platon’a söz çakmasını da anlatıp bitireyim. Bu arada en oldukca uğraştığı adam Dionysios, o da varlıklı bizimki yoksul fakat akıllı olduğundan çekiyorlar sanırım yoksa bu manyak oldukca yaşamazdı Neyse Dionysios’tan o para Platon kitap alırmış, ona bunu söyleyip çatana “benim paraya, Platon’un ise kitaba gereksinmesi var” diyerek Platon’a da zekasız muamelesi yapmış, lafını yerleştirip çekilmiş.:)
Adamımsın Aristippos!
3.KİTAP
Tek adam Platon;
Sırada hepimizin bilmiş olduğu, gerek ideal devlet düzeninden gerek Sokrates’in bir numaralı talebesi olmasına gerek hocasının savunmasını yazdığı kitabına kadar günümüze gelen azca sayıda filozoftan biri Platon. Ama gerçekte onu iyi biliyor muyuz? Üzgünüm fakat hayır. İşte gerçekler…
Büyük bir dedikodu ile adım atmak isterim, bu bizim Platon’un Devlet kitabı “İNTİHAL”miş.
Vallahi değişik birçok kişinin söylediğine nazaran Protogoras’ın İtirazlar kitabını olduğu şeklinde araklamış.
Hele bir özelliği var, kendi fikirlerini başta hocası Sokrates’in lafıymış şeklinde millete satmış, sallamış. Sokrates’in Savunması’nda da çok açık ki söylemediği bir oldukca şeyi söyletmiş adama.
Ama boş adam değil doğal, çocukluğundan itibaren Dionysios’un elinde büyümüş, okuma yazmayı da ondan öğrenmiş, genç yaşta Sokrates’in talebesi olmuş, fikirler elbet şekillenecek.
Tabii kral filozoftur, affedilir. Zira evrende bulunan her şeye dair fikirleri felsefenin temelini oluşturuyor. Ruhtan bedene, yönetimden sanata, müzikten bilgiye, hekimlikten yasalara erdemden soyluluğa güzellikten iyiliğe, toplumdan mutluluğa…
İkinci bir dedikodum da Platon da gay imiş. Hatta o denli oldukca sevgili adları var ki, saymak zor, bir çoğuna da yazdığı şiirler pek tatlı.
Arkandayız Platon! Mesela şu Dion’a yazdığı;
“Yıldızlara bakıyorsun, sevgili Yıldız’ım;
Keşke gök olsam da, sana binlerce gözle baksam.”
Enfes değil mi?
Evrenin ilkelerini idrak etmek isteyenlere ilkin ideaları eşitlik, birlik, çokluk, büyüklük, duruş ve hareket olarak ayırt etmelerini; ikinci olarak kendi başına güzel, iyi, doğru ve bunun şeklinde kavramları ele almalarını son olarak da informasyon, büyüklük ve efendilik şeklinde idealardan hangilerinin birbiriyle ilişkili olduklarını anlamaları icap ettiğini söyler. Kitapta Platon ile ilgili yüklüce informasyon var, okumak gerek.
Şu karikatürle uğurlayalım.
https://hizliresim.com/0j6mqQ
4.KİTAP
Platon’dan sonrasında Atina’da durumlar değişiyor, onun yeğeni Speusippos bayrağı devralıyor Akademeia’dan sağlam filozoflar çıkıyor; güvenin tek adresi demir irade Ksenokrates, Aristippos’umun mirasçısı, çoklu ilişkili; Polemon, onun sevdiği Krates, Polemon’a platonik Krantor. Hele bir Arkesilaos var, Platon’u daha da ileriye götürmüş olan, söz sokmada usta reis. Tabii o dönemlerde hem yaşam hanımlarıyla hem de öğrencilerle ilişkiler filozoflara özgü mıdır nedir, şıpsevdi bir filozofmuş kendisi.
Bion da oldukca kafa. Kendisini soysuz diye ezdirmemiş azim ve sağlam yükselişini göğsünü gere gere anlatmakla kalmamış, dalga geçmediği hiçbir mevzu, çatmadık kimse bırakmamış. Yalnız evlat edindiklerini istismar eden bir arsızmış o ayrı. Tanrıya inanmıyor diye bakmamışlar da ölmüş.
Diyor ki eli sıkı bir zengine, “Bu servet edinmemiş, servet bunu edinmiş” 🙂
5.KİTAP
Sokrates’in en mühim talebesi Platon’un, en mühim talebesi Aristotales ile başlıyor, onun talebesi Theophratos, onun da talebesi narin Straton, ondan sonrasında okulun başına geçen tatlı Lykon, kucak dolusu heykeli dikilen Demetrios ve Karadeniz’in varlıklı evladı Herakleides.
Aristotales; Sokrates’in açmış olduğu yolda Platon’un eklediği taşlarla felsefeyi iyi işlemiş. Aristo’nun insandan doğaya, politikadan sanata, eğitime ruha doğrusu akla gelebilecek her mevzuda kitabı varmış hepsi toplam 445.270 satır ediyor, çalışkanlığa bak.
Tabi acaip karakter özellikleri Aristo’yu pas geçer mi, geçmemiş. Mesela sıcak zeytinyağında banyo yapmayı oldukca seviyormuş sonrasında da bu yağı satıyormuş (birazcık pislik galiba).
Aristo anladığım kadarıyla vasiyet mevzusuna yeni bir nefes getirmiş. Vasiyetinde sağken yapmak isteyip yapamadığı ne var ise millete buyuruyor deli mi ne! Kızının kimle ne şartlarda evlenmesi gerektiğinden başlarına bir şey vardığında ne yapacaklarına… Normalde efendi ölünce köle azat olur, vasiyette ettirmiyor, iş buyuruyor, hatta anasına yapılmasını istediği anıt var koordinatlarıyla beraber tanım ediyor daha neler neler…
Tabii büyük bir zat kendisi biliyorsunuz ki İskender’in de akıl hocalığını yapıyor, iddialara nazaran İskender’le haşna fişna oluyor fakat sonrasında gözden düşüyor, İskender onu Anaksimenes ve Ksenokrates’le kıskandırmış, acaip acaip ilişkiler.
Dedikodunun kralı gene Aristipposcuğumun “Eskilerin Ahlak Dışı Yaşayışı Üstüne “ kitabından; Aristo, Atarneus tiranı Hermias’ın sevdiği oluyor sonrasında da Hermias’ın bir cariyesine vuruluyor, hanımla evleniyor bir de bu hanım için kurban kesiyor vaka çıkacak şeklinde oluyor galiba bu da Makedonya’ya gidip İskender’in hocası oluyor.
Tabii uzun verimli seneler, kendisinden önceki filozoflardan beslenmesi, onu gene zirvede tutmaya yeter. Yanında uzun saatler çene çalıp sonrasında ‘başını şişirmedim ya’ diyen gevezeye ‘yok canım, esasen seni dinlemiyordum ki’ demiş:)
Okumalarım tam da denk geldi:)
Umberto Arte ile Sanat kitabını da bir taraftan götürüyordum, ne göreyim; Raffaello’nun “Atina Okulu” tablosu
Hazır Aristo ‘yu bitirmişken Roquentin’den devasa bir hizmet daha.
https://hizliresim.com/BAl2yG
“Atina Okulu” eseri, çok önemli bir emek verme kimler kimler yok ki.
Sokrates’ten Platon’a Aristotales’ten Diyojen’e Pisagor’a Heraklitos’a kadar yok yok.
Daha detaylı informasyon almak isteyene, şu linki bırakayım,

Raffaello’nun ‘Atina Okulu’ Şaheserinin Arkasındaki Hikâye


Orjinalini görmek isteyene de Vatikan Müzesi’ndeki Raphael’in odasını gezme keyfisi.
http://www.museivaticani.va/content/museivaticani/en/collezioni/musei/stanze-di-raffaello/tour-virtuale.html
Theoprastos;
Şampiyonlar şeklinde hocaları var, o da Aristotales Khalkis’e gidince okulun başına geçmiş. Atinalıların içinde öylesine saygı duyulan bir insanmış ki derslerini iki bine yakın şahıs izliyor, üstün zekasıyla her fikrini rahatça dile getiriyor hatta imrenenler kendisini dinsizlikle suçlayıp mahkemeye verdiğinde azca daha kendileri mahkum oluyormuş.
Aristo’dan sonrasında ciddi bir vasiyet geleneği var, millet yapacağı tüm işleri resmen vasiyete bırakıyor. Öğrencileri son bir isteğini sorduklarında hiçbir isteğim yok diyor fakat şunu da ekliyor;
“Yaşamdaki sevinçlerin bir çok şan olsun diye solup gidiyor. Zira biz yaşamaya başladığımız gün ölüyoruz. Demek ki adını duyurma merakı kadar yararsız bir şey yok. Haydi size uğurlar olsun, ya bilimi bırakın – şu sebeple oldukca yorucu- ya da gereğince ilgilenin: şu sebeple şanı oldukca büyük.“
Tabii bu kadar söz atıyor fakat o da vasiyetinde Aristotales’in heykelinin dikilmesini başkalarından istemiş ( kendin niye yapmıyorsun be adam) bir de tüm malını mülkünü felsefe yapmak isteyenlere bırakmış. Helal!
Bu ölürken bile köleleri yönetme işini oldukca düşündüm de bu kitabı okurken. Onlar o denli hak, hakkaniyet, eşitlik şeklinde birçok fikri düşünüp felsefeyle ilgilendiklerinde bile insanoğlu arasındaki eşitliğe inanmıyorlar mıydı doğrusu, iyi mi düşünmemişler. İlginç.
Herakleides
Bu da ayrı manyak filozoflarımızdan biri. Öldükten sonrasında efsaneleşmiş olarak kalmayı kafasına koymuş, tabutuna yılan koyulmasını istemiş, tabut hareket edince insanların onun tanrılara ulaştığını sanacağını düşünmüş. Bir de kıtlıktan kırılan Herakleialılar’a bundan kurtulmanın çaresi olarak, kendisi öldükten sonrasında onu kahraman duyuru ederlerse bu beladan kurtulacaklarını söyletmesi için parayla rahip tutmuş. Tam bir ruh hastası.
6.KİTAP
Kyniklerin mekanı
Bu kitapta Sinop’tan bir güneş doğuyor.
Sokrates’in talebesi Antiathenes, Diogenes’in talebesi deli Monimos, bir öteki talebesi sağlam reis Krates, koskoca 84 kişilik filozoflar kitabının tek KADIN filozofu Hipparkhia, osuruklu Metrokles, bir öteki meczup Menippos ve son olarak şarlatan Menedamos.
Aristhenes; de bir manyak. Atinalılarda kendi memleketlilerinden olmayanlara karşı bir küçümseme durumu varmış, bizimki Atinalı fakat safkan(!) olmadığı için çeşitli kınamalara, küçümsemelere maruz kalmış olduğu için onlardan ilkin davranıp onları sümüklüböcek ve çekirgeden daha azca asil olmakla itham ediyormuş. Sırf Sokrates’i dinlemek için her gün dağ tepe aşar, kendi öğrencilerini de peşine takarmış. Ne istediniz be adamdan.
Kendisi Kynik okulunun kurucularından, çıldırmayı bile hazza yeğleyen, söz sokma yarışında Aristippos’a yaklaşan bir reis, sırf Platon’a söz sokucam diye adamı hasta yatağında ziyaret edip kustuğu tasa bakmış; “burda safra görüyorum ama hiç çalım yok” demiş. İnsanlar bunu övmeye çalışınca bile söz sokmaya çalışıyor. Seni oldukca beğeniyorlar diyor adam, “niye kötü bir şey mi yapmışım” diyor. Atinalılara eşekleri meclis kararıyla at yapmalarını önermiş; onlar bu öneriyi anlam ifade etmeyen bulunca, “Ama aranızda hiçbir şeyden anlamadıkları halde, sırf oylamayla komutan oluyorlar,” demiş. Manyak!
Veeeeeeee kral Diogenes.
Karadeniz’in asi evladı, ülkemizin kuzeyinin orantısız zekası, bilginin efendisi, söz sokma piri, taşı gediğine yerleştirmede bir dünya markası: DİYOJEN
Sinoplu dostumuzun yaşam serüveni banker babasının düzmece para basması sonrası yakalanıp bunların da sürgün edilmesi ile başlıyor. Peki bu durum Diyojen için bir eziklik meselesi olabilir mi, asla ve kat’a.
Deli deliyi görünce sopasını saklarmış atasözü Diyojen’in Antisthenes’in talebesi olma hikayesi sonrası yazılmış olabilir. Diyojen ısrarla kendisini talebesi yapıyor. Ve kolay yaşamı başlıyor, kendini zorluklarla mücadeleye kızgın kumlara atıp karlı heykelleri kucaklayarak alıştırmaya çalışıyormuş. Sonrasında bir fıçıda yaşadığını da biliyoruz.
Diyojen reisin küçümsemediği oldukca azca insan var, çalım satan Platon’u dinlemek vakit kaybı, Eukliedes’in okulu safra, yarışmalar da sadece aptallar için yapılırdı şeklinde açıklamaları var.
Bir gün ciddi bir mevzudan söz ederken kimse dinlemek için yanaşmayınca, kuş şeklinde ötmeye başlamış. İnsanlar çevresine toplanmaya başlayınca da, “maskaralık oldu mu güzelce gelirsiniz, ciddi konu olunca ne umursamasınız” diye milleti kınamış, tükürmüş gitmiş.
Diyojen’in mühim bir hikayesi de sürgün olduğundan özgür değil, bunu köle pazarında satışa çıkarıyorlar. Elinden ne iş gelir diye soruyorlar satıcılar; “insanları yönetmek” diyor. Kendisini satan adama diyor ki “sor bakalım efendi satın almak isteyen var mı?” Haha özgüvene bak!
Talihli olacak ki Kseniades onu satın alıyor ve yaşamı boyu destek oluyor, çocuklarını yetiştirtiyor ve evlatları da ona sahipleniyor.
Diyojen bu, rahat davranışları yüzünden oldukca dayak yemiş, yeri gelmiş dayak da atmış. Bu hır gürden kalma, kendisine köpek deniliyormuş, o da bu lakabı benimsemeye başlamış. Bir şölende bunla dalga geçmek için önüne kemik atmışlar o da bunlara cevaben çıkmış kemiklerin üzerine işemiş.
Hatta bigün İskender’le karşılaşıyor, İkender diyor ki “ben büyük kral İskender”, “ben de köpek” diyor Diyojen, kral niye sana öyleki diyorlar diyince o da “bana bir şey verene kuyruk sallıyorum, vermeyene havlıyorum, kötüleri de ısırıyorum ondan” demiş.
İskender ile karşılaşmalar bitmiyor doğal olarak, en meşhuru bizimki bigün güneşleniyor, İskender başına dikilmiş, “dile benden ne dilersen” demiş. Diyojen’in cevabı “ gölge etme başka ihsan istemem.”
İskender kızıyor doğal bu cevaplara, diyor sen benden korkmuyor musun. Diyojen de diyor ki sen nesin; iyilik mi fenalık mü, kral iyilik diyince “İyilikten kim korkar” diyor. Ve tiz kellesi vurulmuyor elbet.
Diyojen’e bu kadar tahammül edilmesi hakkaten akıllı ve bilgili bir felsefeci olup insanları düşünmeye sevk etmesinden. Ki o denli saldırmış olduğu Platon’a soruyorlar sence Diyojen iyi mi biri diye o da “Sokrates’in delirmiş hali” diyor. Varın siz düşünün.
Diyojen talihin karşısına gözü pekliği, yasanın karşısına doğayı, tutkunun karşısına da aklı koyuyor.
Bu yüzden beğenmediği, aklına yatmayan, doğru olmadığını düşündüğü her şeye gözü pekçe saldırıyor. Bir gün fena ruhlu bir hadım, evinin girişine “içeri kötülük girmesin” yazmış, e Diyojen orda dost, yazılır mı o; bizimki de “peki evin sahibi içeri nereden girecek” demiş.
Bunlar da Tayfun’dan, hepsini yazamadım
gonderi/49337304
gonderi/49335680
gonderi/49335147
En komiklerinden biri bigün agorada açıkta mastürbasyon yaparken; “keşke ovuşturmakla karnın da açlığı geçse “ demesi. Valla kral be.
En doğru cümlelerinden biri bence bigün mabet görevlilerini tapınaktan kupa çalmış bir bekçiyi götürürlerken görünce “büyük Hırsızlar küçük Hırsızı götürüyorlar” demesi, hey yavrum hey.
Ya küfrü bile bu şekilde güzel edebilen kaç şahıs var;
Bir yosmanın oğlunu kalabalığa taş atarken görünce, “Aman dikkat” demiş, “sakın babana gelmesin!”
Ayağına taş değmesin Diyojen, şahanesin.
Bu da Yiğit Özgür’den
https://hizliresim.com/68DCeq
Bu da yakın çekim Atina Okulu tablosundan, rahatlığa bak
https://hizliresim.com/hG01K6
7. KİTAP
Bu kitap Stoacıların kurucusu Zenon ile başlıyor, kafası karışık kel (garibim kellikten başına güneş geçmiş olduğu için ölmüş) Ariston, Herillos, Dönek Dionysios, yumruk dövüşçülüğünden Zenon’un okulunu teslim etmiş olduğu Kleanthes, Sphairos, Khrysippos,.
Stoacıların reisi Zenon; kalabalıktan kaçınan, oğlanlarla ilişki kurmaz fakat hanım düşmanı olmadığını da kanıtlamak için zorunlu bir iki köle kızla beraber olmuş, asık suratlı bir de üzerine cimriymiş. “Daha çok dinleyelim daha az konuşalım diye iki kulağımız ve bir ağzımız var” deyip hırsızlık icra eden bir köleyi kırbaçlarken hırsızlığın kaderi bulunduğunu söyleyen köleye dayak da öyleki deyip vurmaya devam etmiş, sen iyi mi bilgesin dost.
Stoacılar felsefeyi fizik, mantık ve terbiye olarak üç bölüme ayırmışlar. Felsefeyi canlı varlığa da benzetirler; mantık kemik ve sinirlere, terbiye etli kısımlara, fizik de ruha denk gelir. İnsanı temele alınca onu mutlu etmek de amaç oluyor, bunu elde eden etmenler de mantığın zorunluluğundan, erdem, diyalektik, retorik doğrusu insanoğlunun usunu kullanarak yapmış olduğu her şeyi kapsıyor.
8. KİTAP
Bu kitap İtalya felsefesini onun da en mühim temsilcisi Pythagoras doğrusu bizim bildiğimiz hali ile Pisagor’la başlıyor ötekiler de onun öğrencileri; Geometride küpü gören Arkhytas, Epikharmos, Alkmaion, Hippasos, Philolaos, Eudoksos.
Bizim ilgimiz Pisagor reise;
Üç yüze aşkın öğrencisiyle beraber İtaliotlar’ı öyleki iyi yönetmişler ki, gerçek bir aristokrasi ile doğrusu en iyilerin egemenliği.
Pisagor’un acaip de bir iddiası var, kendisinin reenkarnasyonla dünyaya tekrardan geldiğini, ruhunun göç ederek oldukca yollardan geçtiğini söylermiş, bilgisinin derinliği ile bunu kanıtlamak için de bir oldukca mevzuda örnek anlatmış.
Pisagorcum insan yaşamını “çocukluk 20 yıl, delikanlılık 20 yıl, gençlik 20 yıl, yaşlılığı da 20 yıl olarak dörde; bunu da mevsimlere karşılık olarak yaymış, çocukluk ilkbahar, delikanlılık yaz, gençlik güz, yaşlılık da kış. Reis üçgendeki hipotenüsün karesinin dik karelerinin toplamına eşit bulunduğunu bulunca yüzlük de kurban kesmiş.
Öğretilerini ima yöntemiyle vermiş örnek olarak terazinin üzerine basma derken adaleti ve eşitliği çiğneme demek istiyor, güzel söz oyunları.
“İnsanlarla ilişkilerini dostlarını düşman kılmayacak, tersine düşmanlarını dost kılacak biçimde ayarla.”
9. KİTAP
Bence kitabın diziminin yanlış yapıldığı bölüm bu. 1. Kitap ya da 2. Kitap olmalıydı şu sebeple bu kitabın bir kısmı Sokrates öncesi filozoflara ayrılmış, doğal evren ve insan üstüne ilk bilgiler onlardan geldiği için aslına bakarsak oldukca önemliler.
En önemlilerinden değişimin efendisi Heraklitos, sonrasında gereksiz Homeros düşmanı, evreni açıklamak için düşünce beyan etmiş ilk bilgelerden Ksenophanes, onun talebesi, yerin küre biçiminde bulunduğunu ilk söyleyen, felsefeyi temellendiren; Parmenides, onun da talebesi evreni sonsuzlayan Melissos, Parmenides’in evlat edinmiş olduğu sonrasında sevdiği yapmış olduğu, Aristotalesi de gerek diyalektiğiyle gerekse hitabetiyle etkileyen Elealı Zenon, onun talebesi ana ilkeyi atom olarak belirleyen ilk felsefeci Leukkippos, Sokrates’in beş dalda yarışan atlete benzettiği (fizik, terbiye, matematik, sanat ve temel eğitim mevzuları) “Söz eylemin gölgesidir” diyen, oldukca yönlü Demokritos, diyalektiği Sokrates’e öğreten, “her şeyin ölçüsünü insana dayandıran, tanrıyla ilgili olarak bilgilerin bilinmeme meselesinin insanın yaşam süresinin kısalığı ve belirsizlikle açıklayan, konuşmanın temellerini belirleyen ilk kişi., Protogoras, çok yönlü bir doğa düşünürü Apollonialı Diogenes, tepkisiz ve kolay yaşadığı için kendisine “mutlu insan “ denen İskender’e kafa tutup aldığı bir yaradan sonra kanını gösterip “reis bak sen kendini tanrı sanma bu kan ikhor değil” diyerek kendini tanrı sanan İskender’i yola getiren; Anaksarkhos, asil bir felsefe getiren Pyrrhon, keskin zekalı, edebiyata düşkün, Homeros’a trajedya konusu vermiş Timon’u içeriyor.
Herakleitos
Yazarımız sevgili Laertos iyi mi uyuz olduysa kibirli ve kendini beğenmiş diye saldırıyla başlıyor, doğal bu kendi fikri değil fakat kendisi de insanlardan nefret etmiş olduğu için zorunlu herhalde.
Bunda ufak yaşta felsefeye başlamasının, kimsenin talebesi olmamasının, her şeyi kendi kendine öğrendiğini söylemiş olmasının yanı sıra kendini bilge olarak görmüş olduğu için ötekilerden üstünlüğünü anlatmak için cahile bilgisiz demekten başka çaresinin de olmayışının tesiri var bence.
Her şeyin alevden oluştuğunu söylemiş, kendini beğenmişliği mukaddes hastalık, her şeyin gene karşıtlıkların çatışmasıyla bulunduğunu, her şeyin ırmak şeklinde aktığını evrenin sonlu dünyanın tek bulunduğunu söylemiş. Değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi bulunduğunu da esasen biliyoruz.
Pyrrhon
Felsefeye soyluluk katan Pyrrhon öğretisiyle tutarlı yaşamına bol miktarda informasyon sığdıranlardan. Bir gün kendi kendine konuşurken yakalanmış nedenini sormuşlar, “doğru insan olmaya çalıştığını” söylemiş, oldukca kral adammış. Oldukça sabırlıymış fakat bigün öğrencileri bunu oldukca bunaltınca harmanisini çıkardığı şeklinde Alpheion nehrine atlayıp karşı kıyıya geçerek kurtulmuş
Pyrrhon’un öğretilerini kuşkuculukla birleştirip zilyon fikirle onu desteklemişler, kitapta onun ölümü oldukca iyi anlatılmış, ayrı bir araştırma konusu olacak kadar uzun.
10. KİTAP
Epikuros
Son kitap yalnız Epikuros ‘a ayrılmış. Kendisi oldukca ufak yaşta felsefeye başlıyor ve kendisinden ilkin gelen birçok filozofun öğretilerini temele alıp çala çırpa toparlamış. O yüzden tüm filozoflardan bir parça bulunabilecek eserler verip tomar tomar kitap yazmış, kendi okulunu kurmuş.
Vasiyetine “Elveda, öğretilerimi unutmayın” diyor ve tembeller ile gerizekalılar için yazdığı kitapların bir de özetini anlattığı elkitabı hazırlıyor. Böylece duyuların önemiyle başladığı özetine evrenin yapısından, cisimlere atomlardan sonsuzluğa; ruh bilincinden ahlaka cemiyet sisteminden insan doğasına kadar geçmişten bugüne felsefenin mevzusuna giren her şeye dair izahat yapıyor.
İnsanlar arasındaki haksızlıklarının sebebini kıskançlık, nefret ve küçümseme ile açıklıyor, oldukca mantıklı değil mi?
En oldukca insanoğlunun mutluluğuna ilişkin tespitleri hoşuma gitti; “mutluluk elde eden şeylerle ilgilenmeliyiz; şu sebeple mutluluk var ise, her şeyimiz tamamdır, yoksa onu elde etmek için elimizden geleni yaparız.
Ben bu kitabı okurken oldukca güldüm, hatta etrafımdaki insanları makarasını yapmak için oldukca aradım, fakat yazarken zor oldu şu sebeple bu notları okurken yazmadım, oldukca pişman oldum. Kitabı iki üç kere okumak zorunda kaldım bazı notları toparlamak için. Bu incelemem kitabı okumayanlar için kopuk ve dışarıda hissettirebilir, gene de buraya kadar okuyana da helal olsun, korona sonrası kahve ısmarlarım.:)
Esinler, sevgiler… (Roquentin)

“Sık sık karşılaştığım ‘Felsefeye Türkçe hangi yapıtla başlayabilirim’ sorusuna artık açık bir yanıtım var: ‘Diogenes Laertios’un Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri'”. Bu şekilde yazmış, kitaba önsöz yazan Saffet Babür. Felsefeye bu kitapla mı başlanır bilemiyorum fakat büyük zevk alarak okuduğumu söyleyebilirim. 84 düşünürün yaşamı, yaşadıkları ve bazılarının öğretilerini samimi bir üslupla okumak, bazılarının gülünç ötesi anekdotlarına tanık olmak paha biçilmez bir deneyimdi. Bilhassa dipnotlarda öyleki düzeltmeler öyleki açıklamalar vardı ki, bu kitap üstüne onlarca araştırmacının emeğinden dakikalar içinde yararlanmak hazineye konmak gibiydi. Kitap 10 bölümden oluşuyor. ilk bölüm “Bilgeler”e ayrılmış. Akademiacılar, Peripatetikler, Kinikler, Stoacılar, Pythagorasçılar şeklinde bölüm adları olmasa da sınıflandırma bu şekilde yapılmış. Diğer düşünürlerden değişik olarak, Platon ve Epikuros için ayrı ayrı bölümler oluşturulmuş. Kitabın yazımı MS 3. yüzyıla denk geliyor. Yani 1700 yıl ilkin yazılmış bir kitabından bahsediyoruz. Okurken en oldukca eğlendiğim düşünür Kireneli Aristippos oldu. Bu kitap, yalnız bir felsefe yada yaşam öyküsü kitabı değil, bir gülmece, sosyoloji kitabı olarak da okunabilir. İyi ki bugüne değin kalabilmiş. (Ferdi Bişkin)

Karanlık aydınlığın doğduğu ve tükendiği yerdir…: Sessizim, siz 1000Kitap okurlarını esinler.
Her şey aslına ve ahdine uyarak düşünmeyle başladı. İnsan hem yaratılmışların en güçsüzü ve hem de yaratılmışların en güçlüsüdür. İlk yaratılmış olarak kabul edilen Hz. Âdem düşüncesizliğinden mi atıldı aden isminde olan bahçeden? Karşısında zekâyı iyi kullanan bir fena vardı, adı Arif olan. Hz. Âdem’i aykırı düşünmeye itecek ne söylemiş olabilir? Her şeyin mükemmel olduğu cennetvari bir yerden kovulmaya sebep olacak şey neydi? “Sonsuzluk!” doğrusu “ölümsüzlük arzusu” bir insanoğlunun aklını başından almaya yeter de artar bile. Demek ki iyi olan akıl sahibi olsa bile aslolan zekâ kötüye eğilim edendedir. Fena olmak yaratıcılık gerektirir, inovasyon ve ergonomik düşünceyi kuvvetlendirir, kişiye sonsuz bir düşünme aşkı yaratır. Fikir hazlardan meydana gelse de kin, sertlik ya da kıyım içerse de fena olan bu yanını geliştirir ve muhteşem zekâya ulaşır. Bunlar benim kendi evrimleşmemiş, salt görüşlerimdir. Üstüne koyulabilir sadece daha iyi bir şey düşleyene kadar bu düşüncem benim istisnai doğrumdur.
Dil, cemiyet, kavram, fikir, mantık şeklinde kelimelerini aklımda harmanlıyor ve acaba hangisi bir öncekine önayaklık etmiştir diye yorarken kendimi “Kavram’ın” sanırım bunların en birincisidir diye düşlemekten alıkoyamıyorum. Kavramları aşılayan ise dil ve dilin gerekliliği cemiyet, toplumun oluşması fikir ve fikir de mantığı ileri atmaktadır. Kavram yoksa dil yoktur, aynı şekilde kavram yoksa evrende yoktur. Sonra tekrardan kafam karışıyor ve terimi ortaya atan fikir nereye gitti diye tam düşünürken o da nesi peki bu düşüncelerin doğru bulunduğunu sayan mantığında kavramdan ilkin gelmesinin gerekliliğini görüyorum. Ancak tekrardan ilk sıralamaya dönüyor ve aydınlığın anası olan karanlığıma gömülüyorum.
“Bilge Thales’i jimnastik yarışması izlerken stadyumdan kaçırdın sen, ey Zeus Helios! Onu yanına aldığın için sana övgü borçluyum; çünkü yaşlı adam artık yıldızları yeryüzünden göremiyordu.” (Alıntı gonderi/49213639 )
Ve aranan kelime… “Karanlık!..” Bana nazaran düşüncenin hâsıl olma gerekliliğinin bu kelimeden doğması oldukca ihtimaller içindedir. Zıt daima mevcut olanın bir delilidir. Mesela “azın delili çok olandır gibi…” Karanlık ise aydınlığın doğduğu ve tükendiği yerdir. İhtiyaçların gerekliliğinden de doğması oldukca olası olan düşünme bir vakit sonrasında ihtiyaçtan meraka doğru kayma yapar ve evreni, insanı düşünmeye sevk eder. Bilhassa “ben kimim?” “Nereden geldim?” “Neden varım?” şeklinde bir sürü probleminin cevaplanması gerekmektedir. Göz boyayan gök vakaları insanların aklını başlarından almış ve duyulmadık bir halde ses çıkartan şimşeği Zeus’un işi olmadığını ve bunun bilimsel açıklamasını yapma gereği duymuşlardır. Bu şimşek vakası tabiat vakalarından bir tanesidir ve gerisini varın siz hayale sığdırın.
Bizim soyumuz at üstünde oyun oynarken bir başkaları açık yaz gecelerinde sırtını toprağa yaslayıp evreni, gök cisimlerini anlamaya vermişler kendilerini… Biz doğuya iki taş diktik diye sevinirken adamlar site kurmuş, akla hayale sığmayan şehirler yaratmış ve bunu demokrasi denen bir oluşumla yönetmeye kalkmışlar. Biz hala o iki taş ile kendimizi avutmaya çalışırken 537 senesinde Ayasofya denen görkemli yapıyı yükseltmişler göğe doğru. Genellikle Paganizm inancına haiz olan bu kişiler terbiye meselelerine girmiş ve doğrunun peşinden gitmeye eğilim etmişlerdir. Karanlık dediğimiz bir dönemin en aydınlık uygarlıklarını yalnız düşünmeyle ortaya çıkarmışlardır. Bilinmelidir ki düşünmekte bir yakarma şeklidir.
“İnsanın sahip olduğu serveti bir çırpıda sayıp dökmesi, buna karşılık sahip olduğu dostlarının adlarını söyleyememesi ne tuhaf…” (Alıntı gonderi/49235431 )
Kitaba mevzu olan Helenist dönem kişileri de bu düşünme/yakarma şeklini oldukca iyi bir halde dillendirmiş, yaşam felsefesi haline getirmiş ve dünya var oldukça adından söz edilecek bir yüceliğe ulaşmışlardır.
Birinci kitap 66 sayfa ve 7 bilgeyi mevzu ediyor.
Bunlar “kendini tanı!” diyen Thales, “aşırı gitme!” diyen Solon, “Kefil ol, al başına belayı!” diyen Khilon, “Zamanı Kolla!” diyen Pittakos, “Halk yığını kötüdür!” diyen Bias, “En iyi şey ölçü!” diyen Kleobulos, “Çaba her şeydir!” diyen Periandros, “Diline, boğazına, beline hâkim ol diyen!” Anakharsis, Apollon’un en bilgeyi işaret etmiş olduğu Myson, bir mağarada 57 yıl uyuklayan Epimenides ve vefat etmesiyle dahi insanlara yararlı olan Pherekydes’dir.
Kitap bundan sonrasında filozoflar ile devam edecektir. Yazım dili oldukca keyifli ve sıkmıyor, tercüme çok önemli.
Ahlak felsefesinin yaratıcısı olan Sokrates’in gençlerin ahlakını bozmakla ölüme mahkûm edilmesi ne kadar hazin bir vakadır.
İkinci kitap -63sayfa- Laertios’a nazaran ilk felsefeci olan Anaksimandros’u mevzu ederek başlamaktadır. Burada ilk kitap yazarı filozofu ve ilk ölüme mahkûm edilen filozofu görmekteyiz. Devamında ise Sokratesçileri ve ardıllarını anlatmaktadır. Sokrates’e kadar felsefe gökbilimi, yerbilimi, tabiat bilimi vb. olarak çeşitlenirken Sokrates yeni bir nefes getirmiş ve felsefeye terbiye katmıştır. Kymene okuluna değinip, felsefesini özetleyen yazar, hedonizmin temellerini kuran Aristippos’a uzunca yer vermiştir. Üçüncü kitap ise Akademiea’nın kurucusu Platon ile başlamaktadır.
“Güzel bir kadınla evlenirsen, başkalarıyla ortak olursun; çirkin bir kadınla evlenirsen, cezanı bulursun.” (Alıntı gonderi/49330151 )
Felsefe ilk başta çevreyi ve insanı tanımlamak, gökbilimi, yerbilimi şeklinde mevzuları anlamlandırmaya çalışırken, Sokrates şeklinde bir bilgeye denk vardığında içeriğine Ahlak Felsefesi isminde yeni bir boyut kazandırdı. Bu şekilde gelişimini devam ettirirken Sokrates’in talebesi olan Platon ise Ahlak Felsefesini daha derinlere indirerek Erdem diye bir kelime ortalığa attı. Bu erdemi ise parçalara böldü ve her birine birer isim verdi. Bunlar; Sağgörü, Adalet, Yiğitlik ve Ölçülülüktü. Platon idealarının ufak bir parçası olan bu erdem ve alt başlıkları felsefeye yeni bir nefes getirdi ve kendine periyodu olmak suretiyle sonraki döneme de rehber durumunda yenilikler getirdi. Ayrıca kullanmış olduğu dili daha da sadeleştirip, diyalog tarzının neredeyse bulgu babası oldu. Bu durumdan faydalanarak diyalektik adı altında, sual yanıt şeklinde felsefeye yeni bir nefes getirdi. Kendi kafasında devlet kurup, kendi yasalarını yazıya döktü, yönetim şekillerini tek tek söylemiş oldu, müzik başta olmak suretiyle tüm kalıplaşmış uğraşları, insan durumlarını, güdüleri, iyiliği ve bu şeklinde sayısız şeyleri çeşitlendirerek alt başlıklarda biz ardıllarına sundu. Üçüncü kitabın tamamının Platon’a ayrılması elbet boşa değildi ve 45 sayfa yaşamının, öğretisinin, yaşam tarzının oldukca özetlemek gerekirse bir özetiydi…
Dördüncü kitap 33 sayfa olmakla birlikte Platon ardılları olan Akademeialıları ele almaktadır. Genel olarak öğretileri terbiye felsefesi üstüne olan bu Akademeia başkanları hayatlarıyla, yaşam tarzları ve üsluplarıyla birçok genç insanı yanlarına toplamış, rehber olmuş ya da birçokları tarafınca ağır eleştirilere maruz kalmışlardır. İlk 3 kitap kadar uyumlu ve coşku dolu yaşamlar olmadığı için benim pek hoşuma gitmeyen bölümdü. Bion ve Ksenokrates haricinde hayatlarını bilmesek de bir şey kaybetmeyeceğimiz filozoflarla doluydu. 5. kitabın ilk filozofu Aristoteles olarak gözükmektedir. Yine Platon’un başlatmış olduğu Peripatosçularla 5. kitaba giriş yapıyoruz.
“Bir gün Olympia’dan dönüyordu; çok kalabalık var mıydı, diye sorana, “Kalabalık çoktu, ama insan azdı” diye yanıt verdi.” (Alıntı gonderi/49338149 )
Beşinci kitap 47 sayfa olup Peripatosçuları anlatmaktadır. İlk başta gelen Aristoteles’e en oldukca yer verilmiş olmasına karşın asla doygunluk olamayacağım kadar azca bir yazıyla karşılaştım ki Aristoteles’in oldukca daha fazlasını hak ettiğini düşünüyorum. Ayrıca felsefeyi iki bölüme ayırıp hem kuramsal hem de ergonomik olarak geliştirme yolunu seçmiş ve felsefeyi bilimle buluşturmuştur. Diğer Akademeia başkanlarından değişik olarak kendi ve ardılları tabiat bilimi, fizik şeklinde mevzuları da ele almış, geliştirmiş ve kendinden sonrakilere aktarmıştır. Bilhassa bu dönem filozoflarının her şeyi yazıya dökmesi ciddi bir kitap kalabalığına sebebiyet vermiştir. 500000 dizeye yaklaşmış filozoflar bile görülmektedir.
5. kitabımızda Peripatosçu felsefecilere yer veren yazarımız, “satirik” yapı da olan Aristoteles ve ardıllarına karşı daha fanatik “sarkastik” kişilikleri anlatmaya kalkmıştır. Burada felsefe birazcık daha bilimden ve fizikten ayrılmış kynik dediğimiz bir yaşam biçimine dönmüştür. Ben bu seçimi “bir lokma, bir hırka” diyen Bektaşilere de benzetmek isterim. Kinik filozoflarının en başlangıcında Sinoplu Diyojen (Diogenes) gelmektedir. İyi bir dil cambazı olan Diyojen hem kralları hem de uyruklarını oldukca iyi bir halde etkilemiş, yaşam tarzını bir felsefi akım olarak günümüze kadar getirmeyi başarmıştır. Kendinden sonrasında gelen ardılları da bu akıma devam edip adlarını tarih kitaplarına yazdırmışlardır.
Sokrates ile Diyojen’i karşılaştırmak iki felsefe öncüsü için en ideal şeydir. Sokrates yasa tanır ve iyileşmeleri için çaba sarf ederdi, Diyojen ise yasa tanımız, tek bilmiş olduğu tabiat yasalarından ibaretti. Sokrates devlet kurumunu ve disiplini kabul etmişti, Diyojen ise tam karşılarındaydı.
6. kitabımız 47 sayfa olup Kynik Filozoflarının hayatlarını ve öğretilerini kaleme almıştır.
7. kitabın mimarı Kıbrıslı Zenon’dur. Toplamda 81 sayfa yer eden kitap, Zenon’u ve felsefesini detaylı bir halde okuruna sunmaktadır. Stoa felsefesinde aslolan hedef kişinin mutluluğudur. Yaşam tarzları kyniklere oldukca yakın olan hatta onların yaşam tarzları benimseyen bir görüşleri vardır. Doğayla bütünleşip yaşamı minimize etmek ve erdemli olmak ise en büyük mutluluktur. Geçmiş ve gelecek sonsuzdur; biz yaşamayı beklerken yaşam gelip geçiyor ve bitiyor. Felsefe üç ana kolda incelenmektedir. Bunlar mantık, fizik ve ahlaktır. Toplumu ilgilendiren felsefeyi bireyselleştirerek kişileri ilgilendiren felsefi düşünceler ortaya çıkardılar. Zenon’la süregelen bu güzel akım ardıllarıyla devam etmiş ve Khrysippos ile zirveye ulaşmıştır.
İskender ona yurdunun onarılmasını isteyip istemediğini sorunca, “Ne gerek var?” dedi, “Belki başka bir İskender gelip tekrar yıkacak.” (Alıntı gonderi/50161319 )
8. kitabımız 40 sayfa olup “Sayıların Babası” olarak malum İyonyalı Pythagoras (Pisagor) ile başlamaktadır. Yaptığı emekleri ve yaşam felsefesine değindikten sonrasında Pisagorculuk üstüne kaynak sayılabilecek türde yakıştırmalar yapılmaktadır. Kendinden sonrakilere başta Sokrates, Platon ve Aristoteles şeklinde düşünürlere de hem esin kaynağı hem de sayılar hakkında oldukca iyi miraslar bırakmıştır. Pisagor’u anladıktan sonrasında ise kitap öğrencilerine yer vermiş ve onların başarılarından da söz ederek noktalanmıştır.
9. kitap 54 sayfa olup, bir felsefe okuluna ya da gruba dâhil olmayan kendi başına olan filozofların mevzu edilmiş olduğu kitaptır. Cildin kim bilir en mütevazi yeri burası desem abartmış olmam. Birkaç tane felsefeci haricinde diğerlerini okumasam da olur diyebileceğim bir hayatlar ve öğretiler topluluğunu mevzu etmektedir. Herakleitos, Demokritos ve Pyrrhon ile bu şekilde yakından tanışıklık etme şansını yakalamak ve öğretilerindeki doğru yanlış kavramlarını yok sayıp aslına bakarsak mantıklı demek hakkaten oldukca coşku verici bir deneyimdi.
Ve son kitabımız olan 10. kitap yalnız Epikuros’a ayrılmış, 61 sayfa süresince gerek hayatından gerekse öğretilerinden mühim kısaslara değinmiştir. Evren, gök vakaları ve gökcisimleri hakkında doyurucu bilgilerle bununla beraber, mutluluk, mutlu olmanın tuhaflıkları ve haz ile yaşamdan haz almanın yolları şeklinde birçok düşünce beyan etmiştir. Felsefeyi üç bölüme ayırmış en başına mantığı, ardına ise fiziği koymuştur.
“Arzu, akıldışı bir iştahtır; bunun altında da şunlar yer alır: hasret, nefret, hırs, kızgınlık, aşk, öfke, hiddet. Hasret, sanki koparılmış şeklinde, elden kaçırılmış bir nesneye karşı boşuna yönelen ve sürüklenen bir arzudur; nefret, bir ilerleme ve süreklilik içinde birinin kötülüğünü isteyen arzudur; hırs, kişisel seçimlerimize ilişkin arzudur; kızgınlık, bizi haksız yere incittiğine inandığımız kimseyi cezalandırma arzusudur; aşk, kendini bilen insanlara yakışmayan bir arzudur, şu sebeple dış güzelliğin dürtüsüyle dostluk kurma çabasıdır; öfke, kin tutan ve eskimiş, fakat aşağıdaki dizelerde görüldüğü şeklinde, fırsat kollayan kızgınlıktır:
“Bir an için öfkesini içine sindirse de, arkasından
meblağ kinini, öcünü alıncaya kadar.”
Hiddet de kızgınlığın başlangıcıdır.” (Alıntı gonderi/50289663 )
Kitabım Yapı Kredi Yayınları Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi’nden, çevirisi kusursuz. Sayfa altı bilgilendirmeleri okurunu yormuyor ve sayfa kalitesi standardın oldukca üstünde. İçeriğinde kısa bir önsöz, derhal arkasında ise her bölüm bir kitap olmak suretiyle 10 bölümle sunulmuştur. Her kitap kendi fikir yöntemiyle, felsefe akımıyla kişileri ve öğretileri ile dizgilenmiştir. Eser sonunda ise kaynakça ve kısaltma bilgilendirme oldukca kısa yer almıştır.
Sözün aslı; kitap kendi türünde ve meraklısına hakkaten çok önemli derecede hoş gelecek türdedir. Felsefeye giriş olarak okunması ihtiyaç duyulan kitapların en başlangıcında gelmekte olup, kaynak değerinde bir eserdir.
Sevgi ile kalınca. (Tayfun)


Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri PDF indirme linki var mı?


Diogenes Laertios – Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri kitabı için internette en oldukca meydana getirilen aramalardan birisi de Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Diogenes Laertios Kimdir?

Laertios Diogenes, Eski Yunan felsefesinin tarihini aktaran kitabıyla ün kazanmış olan Yunan felsefe tarihçisi. Laertios’un önemi, Ünlü Filozofların Yaşamları, Öğretileri ve Deyişleri adlı eserinin, antik Yunan felsefesiyle ilgili ikinci elden informasyon kaynaklarının birincisi ve en önemlisi olmasından meydana gelmektedir.


Diogenes Laertios Kitapları – Eserleri

  • Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri


Diogenes Laertios Alıntıları – Sözleri

  • Süratli konuşma: şu sebeple delilik işaretidir. (Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri)
  • Diline, boğazına, beline egemen ol!
    Anakharsis (Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri)
  • Halk iyi yönetiliyorsa, tanrı ve yasaların yararı vardır, fakat fena yönetiliyorsa, hiçbir işe yaramazlar. (Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri)
  • İnsanlara da aynı şekilde bak: Kimi büyüyor, kimi eriyor, hepimiz durmadan bir değişiklik içinde. Yapısı gereği değişen ve aynı yerde kalmayan, değişmeden önceki halinden değişik bir şeydir artık. Sen de ben de dün başkaydık, bugün başkayız, ileride bambaşka olacağız ve bu düşünceye nazaran hiçbir vakit aynı kalmayacağız. (Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri)
  • (Sokrates)
    Gençlerini sık sık aynaya bakmalarını isterdi:
    eğer güzel iseler, bu güzelliğe layık olsunlar;
    çirkin iseler, çirkinliklerini eğitimle gizlesinler. (Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri)
  • Deniz insanları tüm kötülüklerinden arındırır. (Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri)
  • Mutluyken gururlanma; çaresizken küçülme!
    Talihin değişmelerine katlanmayı bil! (Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri)
  • Kibirli bir karakter bir çok kez yıkıcı bir zarar ışığı yakar. (Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri)
  • Gerçekten erdemli bir insan olmak zor olsa gerek. (Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri)
  • Sokrates’e
    “Falanca senin hakkında fena konuşuyor“ diyen birine, “iyi konuşmayı öğrenememiş de ondan“ diye karşılık verdi. (Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri)

loading…

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş