Eğitim

Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane – Bülent Somay Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane – Bülent Somay Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane kimin eseri? Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane kitabının yazarı kimdir? Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane konusu ve anafikri nedir? Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane kitabı ne konu alıyor? Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane PDF indirme linki var mı? Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane kitabının yazarı Bülent Somay kimdir? İşte Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Bülent Somay

Yayın Evi: Ağaçkakan Yayınları

İSBN: 9786056582479

Sayfa Sayısı: 240


Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Kadının hanım, adamın adam bulunduğunu zannedenler vardır etrafınızda -siz değil yahu, bir ihtimal bu şekilde düşünen arkadaşlarınız vardır…

“Sevişmenin ve çiftleşmenin aynı şey olduğunu,

Seks için iki cinsin gerektiğini,

Erkeklerin kadınlardan daha çok seks düşkünü olduğunu,

Ama ön sevişmenin kadın icadı olduğunu,

Eşcinselliğin kalın barsak hastalıklarına yol açtığını,

Oysa kadının erkeğinin sert olmasını istediğini,

Tecavüzcüler kısırlaştırılırsa sorunun çözüleceğini…”

zannedip duran işte o arkadaşlarınıza armağan edebileceğiniz bir kılavuz kitap.

Onlara bizlerden merhaba açıklayın, bu kitabı okuduktan sonrasında yine konuşalım bu mevzuları…

Psiko-kültürel çözümleme alanındaki çalışmalarıyla tanıdığımız Bülent Somay’ın kaleminden, Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane, 100’ü de birbirinden efsaneleşmiş!


Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane Alıntıları – Sözleri

  • …birileri çıkıp size “Bu Freud da her şeyi cinsellikle açıklıyor canım!” diye bir efsaneleşmiş söylemiş oldu­ğinde sakın inanmayın. Freud o şekilde bir şey yapmıyor. Tam tersi­ne, cinselliği kendisine verilen o aşırı anlam ve önemden kurtar­maya çalışıyor. Ama bu “kurtarma” operasyonunu gerçekleştir­menin yolu, ilkin durumu tespit ve teşhir etmek, olmakta olanı üstüne örtülen mistik perdeden, “sessizler kabahat ortaklığından”,”kol kırılır yen içinde kalır”dan , “ayıp yorgan altında”dan kurtar­mak. Freud’a duyulan o müthiş öfkenin sebebi tam da bu aslına bakarsan: Ele vermesi, teşhir etmesi, saklanacak delik bırakmaması.
  • Freud’un neredeyse bir yüzyıl ilkin söylediği benzer biçimde, “Eşcin­selliğin bir avantaj olmadığına kuşku yok, sadece utanılacak bir şey, bir kusur yada bir aşağılanma sebebi olduğu da söylenemez ; hastalık kategorisine dahil edilemez.”
  • Tecavüzün “bağzı” adamların doyurulamaz cinsel iştahından, şehvetinden ya da abazanlığından değil, doyurulması aslına bakarsan olanaksız olan iktidar hırslarından, gündelik hayatlarındaki ezikliklerini telafı gayretinden kaynaklandığını görebiliriz.
  • Ol­madık bir saçmalığı inatla kabul ettirmeye çalışan, olmayınca sövgü ve hakaret eden, o da eğer olmazsa tekme yumruk girişen bir adam vardır çoğunlukla karşılarında. Yapacakları tek şey ya bo­yun eğmek, ya da inceden bir alay ve sarkazmla itiraz etmektir. Evet, bir bakıma haklısınız: Bu ikincisi de eylemsiz saldırganlığa girer. Erkeği şiddete çağırır, dayağa davetiye çıkarır. Kadın “dır­dırı”, kendi kendine söylenmesi, durmadan yakınma etmesi hep bu kategoride ele alınan “tahrik” unsurlarıdır. Erkeğin düpedüz saldırganlığını hoş görmeye fazlaca istekli olan, bu mevzuda kanun maddeleri, “usul” ve “teamül” üretip duran, “iyi hal” ve “saygı duyulan davranış” kategorilerine sığınan hukuk sistemi ve doğal ki onun en büyük destekçisi olan popüler kültür, bu eylemsiz saldırganlığı
    “şiddetli tahrik” olarak yorumlayınca da meydana getirecek bir şey kalmaz. Erkeğin “daima” haklı olduğu böylece belgelenir; dayakçı ya da düpedüz katil erkekler “iyi hal” ve “şiddetli tahrik” gerekçeleriy­le ya paçayı kurtarmış olur ya da minik cezalarla atlatırlar. Buradan da “eğitilecek” ve “yola getirilecek” yeni kadınlara yelken açabilirler artık.
  • Mısır papirüsünde, timsah tezeğinin doğum kontrolü için nasıl kullanılacağı anlatılıyordu. Keçi barsağından yapılan ilk prezervatiflerden 1960’ta keşfettiğimiz doğum kontrol hapına kadar insanlık tarihi, üreme, çoğalma riskini almadan sevişmenin yollarını aramamızın hikayeleriyle dolu.
  • Freud’a göre, içinde yaşadığımız uygarlığın ta kendisi nevrotiktir, çünkü dürtülerin, arzuların bastırılması üzerine kuruludur. Bastırılan kılık değiştirerek geri döndüğünde (ki er ya da geç döner) “hastalıklı” denilen davranışlar ya da kişilik özellikleri ortaya çıkar.
  • Kapitalizm esas olarak erkek, baba egemenliğine karşı değil; kadınları “kurtarmak” benzer biçimde bir işlevi de yok. Dolayısıyla “gelişmiş kapitalizm” hanımefendilerin (ve çocuk ve yaşlıların) bazı sorunlarını hukuki çerçeve içine çekerek bir taraftan bunlara tahammül edilmesini, öteki taraftan da bunlara karşı savaşım edilmesini kolaylaştırabilir, sadece sorunları çözemez.
  • Fransız feminist/psikanalist Luce lrigaray’ı dinleyecek olursak, hanım cinselliği adam cinselliğinden farklıdır; adam cinselliği daima “bir” (doğrusu penis) çevresinde kurulur, fakat hanım cinselliği “fazlaca”tur. Nokta da yalnızca “G” değil, bir sürüdür.
  • Namus ve ahlakın bekçileri, fahişeliğin de mucitleridir. Biri olmadan diğeri de olmaz.
  • Bu sürede de tecavüzün “bağzı” adamların doyurulamaz cinsel iştahından, şehvetinden ya da abazanlığından değil, doyurulması aslına bakarsan olanaksız olan iktidar hırslarından, gündelik hayatlarındaki ezikliklerini telafi gayretinden kaynaklandığını görebiliriz.


Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Ülkenin Yalanlarla, Hurafelerle Yaşadığı En Temel Alan: Cinsellik: “Rivayet odur ki uzun süre Viktoryen bir düzene katlandık ve bugün hâlâ katlanıyoruz. O görkemli iffet düşkünlüğü tutuk, suskun ve ikiyüzlü cinselliğimize adeta mührünü vurmuştur.
İşte o süre cinsellik titiz bir şekilde kapatılır. Yeni bir mekâna göç eder. Karı kocadan oluşan aile el koyar cinselliğe. Onu, üreme işlevinin ciddiyeti içinde bütünüyle yutar. Cinsellik mevzusunda çeneler kapanır. Yalnızca meşru ve döl veren çiftin borusu öter. Kendisini model olarak kabul ettiren, kuralı geçerli kılan, gerçeği avcunda tutan çift, sır ilkesini kendine saklamak koşuluyla söz hakkına haizdir.”
yazar/i212 ▪Histoire de la sexualite kitap/kitap–252 – Ayrıntı Yay.
Halen Foucault’un anlattığı Viktoryen çağda yaşıyor ülkem halkı. Bilhassa bu halkın tutucu kesimleri.
Cinsellik bu ülkenin kanayan yarası. Üstelik aile kurumuna zarar gelmesin, adamın şanı, kadının namusu zedelenmesin diye bu yarayı durmadan tabulaştırıp konuşmadığı, konuşmak istediği devamlı kanayan yara.
Cinsellik tu kaka bir şey değil aslen. Öyleki öğretilmiş. Oysa baktığınız süre tüm her şey cinsellik rejimleri üstüne kurulu. Bugün dünyanın yarıdan çoğuna egemen olan ataerkil iktidar tam da bu cinsellik rejimleri üstüne kurulu.
Neredeyse tüm dil sürçmeleri, şakaları, imaları cinsellik üstüne kurulu insanoğlu Freud adını duyduğunda yüzünü buruşturuyor. Oysa günümüzde iktidar yapılarının bastıran özneye sunmuş olduğu popülist yüceltme biçimlerini, bastırılan arzunun kılık değiştirmiş bir halde kitle kültürü olarak karşımıza çıkışını ve kitlesel ereksiyon (ulusal uyarılma) kanalıyla bir arada tutulan uyumlu vatandaşları idrak etmek için Freud halen bir referans.
Bülent Somay’da Freud’dan, Lacan’dan yola çıkarak, arada post-feminist kuramcılara başvurarak 100 hurafe ve klişe üstünde odaklanıyor. 100 yalan aslen. Hepimizin bilmiş olduğu o kalıplaşmış yargıları yürekli bir halde yıkıyor. Eşcinsellik ve saldırı üstüne olan bölümler fazlaca çarpıcı. Bilhassa ülkemiz benzer biçimde neredeyse her güne bir transseksüel cinayetinin denk düşmüş olduğu, travestilere yönelik adam şiddetinin, homofobik nefret söylemlerinin asla tamamlanmamış olmadığını düşünürsek bu nefretin psikanalitik açıdan kökenlerini göstermesi açısından mühim.
Şu ünlü hanım cinayetleri lafını haklı olarak adam cinayetleri olarak okuması açısından mühim. 100’lerce hatayı düzeltmesi açısından mühim.
Mesela kıskançlığı ele alalım. Kitapta bu tür bir sual yöneltilmemiş fakat en azından içerik hakkında bir düşünce vermesi amacıyla kıskançlığı şu şekilde değerlendirebiliriz.
101. Efsane: Kıskançlık erkeklerde fıtrattandır
Şiddetli kıskançlık bir tür ruh hastalığıdır. Bu ağır ruh hastalığı ataerkil toplumlarda adama bebeklikten başlayarak örnekler, pratikler, söylemler kanalıyla aşılanır.
Çocuğun zihninde örülen cinsiyetçi, adam-ben merkezci, hükmedici bir dildir. Kadın devamlı denetim altında tutulması ihtiyaç duyulan aşırı şüpheli bir nesne olarak bu dilin içinde yapılanır. Kadın bir tamamlanmamış etektir, devamlı tamamlanılması gerekir.
O artık güvenilmekten fazlaca kıskanılması, sevilmekten fazlaca öfkelenilmesi, kendi başına bırakılmaktan fazlaca hükmedilmesi ve dinsel, siyasal enstrümanlar kanalıyla devamlı denetim altında tutulması, saklanması, çarşafa sokulması, gizlenilmesi ihtiyaç duyulan kontrolsüz bir fitnenin simgesidir.
Ataerkil ortadoğu toplumunda hanım, ruh hastası adamın bir semptomudur bir tek.
Kadınlar bu adam-merkezci ve tekçi göksel ahlâka Nietzche’ci kahkahalarla karşılık vermelidir. Evet, çılgınca kahkahalar atarak.
Kitabın dili bilimsel nitelikli değil. Zorlayıcı, kavramsal bir içinde ne olduğu yok. Fakat efsaneleri yıkan Bülent Somay olunca her sayfası ayrı bi kıymetli oluyor.
Çocuklarımızı cinsellik mevzusunda bilgisiz bırakmayalım. Sorularına net cevaplar verebilelim. Hele bir de ebeveyn adayıysak bu kitapları okuyalım. Unutmayın şiddetsiz, sömürüsüz, tacizsiz ve tecavüzsüz bir dünya cinselliğin rahatça konuşulabildiği ataerkil yapının terk edilerek eşitçi, açık bir topluma geçilmiş olduğu süre gerçekleşir. (Andrey Rublyov)

Yazar, yaşadığımız coğrafya da senelerce duyduğumuz “Erkekler iş yapar, bayanlar ev işi”, “Kızını dövmeyen dizini döver”, “Dövüyorsa sevdiğindendir”, “Soy erkekten geçer” benzer biçimde onlarca tabunun gerçek dışı bulunduğunu okuyucuya konu alıyor. Kitabın okuyucuya farkındalık katmış olduğu bir gerçek, içinde ne olduğu ve yazarın düşünceleri dar görüşlü bireyler için oldukça yararlı olacaktır.
Okumaktan keyif almama karşın 1 puan verdim zira 240 sayfalık kitabın yarısı kapaktaki çizimlere benzer, birbirine benzeyen çizimlerle dolu ( İllüstrasyon değil).. Tam metin şeklinde yazılmış olsa 100 sayfa bile etmeyecek kim bilir.. Daha azca sayfa harcanmış olsa daha iyi olabilirdi kaynakların sınırı olan olduğu dünyamızda, kağıdın ithal edilmiş olduğu ve oldukça pahalı olduğu devletimizde israfa daha fazlaca dikkat etmemiz icap ettiğini düşünüyorum. (Melih Karaman)

Bülent Somay ismiydi kitabı alıp bir an ilkin okuma isteği doğuran. Kültürel karşılaştırmalar / incelemeler alanında çalışan Somay, bu kez toplumumuzun (aslen pek fazlaca toplumun) en netameli alanlarından birine atıyor elini: Cinsellik. Yalan yanlış, çarpık ve kimi zaman sapık bilgilerle, önkabullerle, varsayımlarla yaşıyoruz cinselliği. Bilhassa de ataerkil, adam egemen toplumlarda (ki kimi ilkel Afrika kabileleri haricinde dünyanın tamamı diyebiliriz) ailede, okulda, dini kurumlarda, toplumsal çevrede hepimize bilincinde olsak da olmasak da bir ‘erkeklik’ ve ‘kadınlık’ algısı işleniyor. Biz de dünyaya – ve doğal cinselliğe – o çarpıtılmış idrak üstünden bakıyor, ona nazaran yaşıyoruz. Somay 100 kısa denemeden oluşan kitabında bu algıları direkt hedefine yerleştiriyor ve tecavüzden eşcinselliğe, annelik babalık rollerinden orgazm sorunsalına tüm mevzularda hepimizin errrrrrkekliğini bir güzel madara ediyor. (Serkan Öztürk)


Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane PDF indirme linki var mı?


Bülent Somay – Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Bülent Somay Kimdir?

1956’da İstanbul, Bakırköy’de hayata merhaba dedi. 1972’de girmiş olduğu Boğaziçi Üniversitesinden 1981 senesinde, İngiliz Edebiyatı branşında lisansüstü derecesiyle ayrıldı. 1982-83 yıllarında Montréal McGill Üniversitesinde bilimkurgu alanında doktora emek harcaması yapmış oldu, sadece doktora derecesini almadan İstanbul’a döndü. 1983’ten bu yana Akıntıya Karşı, Zemin, Birikim, (*100*) ve Defter dergilerinde tecrübe etme ve yazıları yayımlandı. 1984-1995 yılları aralığında Mozaik Müzik Topluluğunun bir üyesi olarak, 1995’ten sonrasında ise bağımsız olarak müzik çalışmalarını sürdürdü. Metis Yayınları’nda fantazi ve bilimkurgu dizilerinin editörlüğünü yapmış oldu. 1986-1994 yılları aralığında yazdığı siyasal makalelerini Geriye Kalan Devrimdir (Metis, 1997) adlı kitabında, sevilmiş olduğu şarkıların sözlerinden hareketle yazdığı denemelerini Şarkı Okuma Kitabı’nda (Metis, 2000) topladı. Tarihin Bilinçdışı (2004), Bir Şeyler Eksik (2007) ve Çokbilmiş Özne (2008)Metis yayınlarından çıkan öteki kitaplarıdır. Ütopya, Distopya ve Bilimkurgu hakkında yazılarını derlediği The View from the Masthead: Journey through Dystopia towards an Open-Ended Utopia kitabı 2010’da İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafınca yayımlandı. 2002’den beri Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Kısmı’nde öğretim görevlisi olarak iş koşturmacasındadır. Bülent Somay bununla birlikte İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler Yüksek Lisans Programı Direktörüdür. Devrimci Sosyalist İşçi Partisi mensubudur.


Bülent Somay Kitapları – Eserleri

  • Bir Şeyler Eksik
  • Şarkı Okuma Kitabı
  • Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane
  • Tarihin Bilinçdışı
  • Oldukca Bilmiş Özne
  • Geriye Kalan Devrimdir


Bülent Somay Alıntıları – Sözleri

  • Aynı şekilde, bilimkurgu romanlarının iyi niyetli pozitivist çabalarının aslen göz ucuyla görülen tekinsiz Gerçek’i evcilleştirme gayretinden başka bir şey olmadığını da fark edebiliriz bu yolla. Yoksa, Bilim kurgu tarihinde yüzlerce, binlerce örneği bulunan “başka türle karşı karşıya gelme” öykülerinin ne anlamı olabilirdi ki? Yabancı, uzaylı bir ırk gelip dünyayı fethetmeye kalkar. Ya da tam tersine, insanoğlu gidip onların gezegenlerini fethetmeye çalışır. Bunun bir sömürgecilik/elkoyuculuk metaforu bulunduğunu keşfetmek kolaydır. Bilim kurgu yazarı kendi ideolojik konumuna bağlı olarak, bu durum hakkında köktencilik, liberal, hatta anarşist bir yorum yapabilir. Ancak içerikten Bilim kurgu formuna geçiş çalışmasını incelediğimizde, mühim olanın sömürgecilik metaforu değil de, “diğeri”nin sadece “pozitif bilim” içine çekilerek evcillestirilebilen Gerçek çekirdeği bulunduğunu fark ederiz. Marslı yeşil yaratiklardan kızılderiliye ya da Afrikalı siyaha aktarım yapmak kolaydır, fakat aynı metaforun tüm “ötekiler”, bayanlar, ezilen sınıflar, Cinsel, politik ve bölgesel ötekiler için de işlemekte bulunduğunu ve tamamı karşısında hissedilen dehşet duygusunu bilimselleştirme kanalıyla örtmeye çalıştığını görmek, yepyeni bir içgörünün kapılarını açar bizlere. (Tarihin Bilinçdışı)
  • Tabii ki her öykü onu anlatanın kimliğine, ideolojik terciklerine nazaran belirlenecek. (Tarihin Bilinçdışı)
  • Ama korkuya deva olan bir şey var: Müzikle uğraşmak. (Şarkı Okuma Kitabı)
  • Herkes “aslında” bulunduğunu iddia etmiş olduğu şeyin bir karikatürüne dönüşür zaman içinde. Her özne kendisini minimum bir (aslen iki) “öteki” yaratarak kurar… (Oldukca Bilmiş Özne)
  • Freud’un neredeyse bir yüzyıl ilkin söylediği benzer biçimde, “Eşcin­selliğin bir avantaj olmadığına kuşku yok, sadece utanılacak bir şey, bir kusur yada bir aşağılanma sebebi olduğu da söylenemez ; hastalık kategorisine dahil edilemez.” (Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane)
  • Hepimiz kıskanırız, daima. Eğer kıskanmasaydık, herhangi bir şeye haiz olduğumuzu iyi mi anlardık (Bir Şeyler Eksik)
  • Bir hanım, bir adam, bir “diğeri” çıkıp, bizlere varlığından haberdar olmadığımız, şüphe bile duymadığımız bir “ben”imizi aynasında gösterdiğinde, o “ben”e, kendimizdeki yeniye, şaşkınlık verici, şaşırtıcı olana aşık oluyoruz. (Şarkı Okuma Kitabı)
  • Kuşkusuz her dahice yorum, kısa zamanda cehaletin bayrağına dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. (Oldukca Bilmiş Özne)
  • Bazı insanoğlu dinlemezler, siz konuşurken bir sonraki konuşmalarını hazırlarlar.. (Bir Şeyler Eksik)
  • Le Guin: Bir mum yakmak, bir gölge düşürmektir. (Şarkı Okuma Kitabı)
  • “Bilinen biinenler vardır.Bunlar bildiğimizi bildiğimiz şeylerdir. Bilinen bilinmeyenler vardır.Yani,bilmediğimizi bildiğimiz şeyler vardır. Ama bir de bilinmeyen bilinmeyenler vardır. Bilmediğimizi bilmediğimiz şeyler vardır. ” (Oldukca Bilmiş Özne)
  • Eksik doldurulamaz, kapatılamaz, kamufle bile edilemez. Marifet eksikle beraber yaşamasını öğrenmekte. (Bir Şeyler Eksik)
  • Mısır papirüsünde, timsah tezeğinin doğum kontrolü için iyi mi kullanılacağı anlatılıyordu. Keçi barsağından meydana getirilen ilk prezervatiflerden 1960’ta keşfettiğimiz doğum denetim hapına kadar insanlık zamanı, üreme, çoğalma riskini almadan sevişmenin yollarını aramamızın hikayeleriyle dolu. (Cinselliğe Dair Vazgeçmemiz Gereken 100 Efsane)
  • Pas tekrardan demire dönüşmez, kırılan vazoyu yapıştırsanız da aynı çiçeklik olmaz artık; kemiklerden yaşayan bir dinazor çıkaramayız. Ama pasa bakarak demirin şeklini, kırıklara bakarak vazoyu, kemiklerden dinazor canlısını hayal edebilir, zihnimizde kurabiliriz. (Tarihin Bilinçdışı)
  • Çocukluk diye adlandırılan bir kurumun içine doğuyorduk bir kere. Yarım insandık, hatta hemen hemen indan olmayan bir şey, insan taslağı. (Şarkı Okuma Kitabı)
  • * Özenti başarısızlığa uğrayınca haseti doğurur. (Oldukca Bilmiş Özne)
  • “Bir cağın başat fikirleri, o son zamanların başat sınıfının fikirleridir”, amenna. Peki fakat o son zamanların ezilen sınıflarinın fikirleri, duyguları nereye gitmiştir bu denklemde? Tabii ki bastırılmış, o son zamanların bilinçdışına itilmiştir. O yüzden de bu “bastırılmış olanın geri dönüşünü” anlamlandırabilmek için, psikanalizin yöntemine, bilinçdışının bilgili davranışları etkileyen, yönlendiren ve ara sıra da belirleyen potansiyelini kavrama tekniklerine ihtiyacımız var. (Tarihin Bilinçdışı)
  • Demokrasi kültürü kitabı metalaştırarak kolay elde edilir bir nesne haline getirdi. Ancak bunu yaparken de kitabın taşımış olduğu seçkin kıymeti ortadan kaldırdı… (Tarihin Bilinçdışı)
  • Akhilleus, Bri­seis adlı tutsak kadının kime ilişkin olduğu tartışması yüzünden Agamennon’a kızıp çadırına çekilmişti. Ama harbe geri dönüş sebebi (ki bunun sonu olaca­ğını da biliyordu), Patroklos’un onun kılığını (doğrusu zırhını) gi­yip harbe giderek Hektor tarafınca öldürülmesiydi. Akhil­leus-Patroklos aşkından daha büyük bir aşk hayal edilebilir mi? Bakmayın siz Patroklos’u el çabukluğuyla Akhilleus’un “kuzeni” yapıveren heteroseksist Amerikalıların çekmiş olduğu Troy filmine! (Bir Şeyler Eksik)
  • “Kolay elde edilen, hızlı okunan ve anlaşılması için bilgi ve araştırma gerektirmeyen kitaplar”, prekapitalist dönemdeki edebiyat eserlerinin tam zıddıdır: O zamanki kitapları elde etmek zordu (sınırı olan baskı, yüksek fiyat, bir çok süre bir tek el yazması); süratli okunamazlardı (okuryazarlık fazlaca sınırlıydı); anlaşılmaları için ön hazırlık, ön informasyon gerekiyordu (bir kısmı halkın konuşmuş olduğu bir dilde bile değildi, örneğin Latinceydi, çoğunda başka ve elde edilmesi daha da güç eserleri atıf vardı). Oysa demokrasi kültürü kitabı metalaraştırarak kolay elde edilir bir nesne haline getirdi. (Tarihin Bilinçdışı)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş