Eğitim

A.B.D. 1919 – John Dos Passos Kitap özeti, konusu ve incelemesi

A.B.D. 1919 – John Dos Passos Kitap özeti, konusu ve incelemesi

A.B.D. 1919 kimin eseri? A.B.D. 1919 kitabının yazarı kimdir? A.B.D. 1919 konusu ve anafikri nedir? A.B.D. 1919 kitabı ne konu alıyor? A.B.D. 1919 PDF indirme linki var mı? A.B.D. 1919 kitabının yazarı John Dos Passos kimdir? İşte A.B.D. 1919 kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: John Dos Passos

Çevirmen: Oya Dalgıç

Orijinal Adı: U.S.A. Nineteen Nineteen

Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9786053605102

Sayfa Sayısı: 592


A.B.D. 1919 Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

John Dos Passos üçlemenin ikinci kitabı 1919’da savaşın anlamsızlığını anlatmaya devam eder. Toplumun değişik kesimlerinden insanların kimi süre birbirleriyle kesişen öyküleri çevresinde harbe yüklenen anlamları, ardındaki kirli oyunları ve dünya siyasetinin iyi mi şekillendiğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne serer. Savaş ironik bir şekilde, milyonlarca kişinin hayatları üstünden yaşamı tekrardan şekillendirirken bir taraftan da insanlığa ilişkin pek fazlaca şeyi yerle bir eder. Savaş koşullarının yarattığı boşluk içinde erozyona uğrayan kıymet yargıları, hem de savaşı sürdüren duygusal ortamı da körüklemektedir. Üçlemenin son kitabı Büyük Para’yı da gene Oya Dalgıç’ın benzeri olmayan çevirisiyle yakında sizlerle buluşturacağız.


A.B.D. 1919 Alıntıları – Sözleri

  • Üç şahıs bir araya ulaşınca
    Diktatörlükler daha azca güçlüdür
  • “İşinden iyi mi da iğrendiğini, muhabirlerin artık hiçbir şey göremediğini, üç-dört aşamalı sıkıdüzen bulunduğunu, devamlı sansürün tepesine bindiğini, her sözcüğü kirli yalanlar yığını olan evvelde hazırlanmış haberleri vermek zorunda kaldığını, seneler boyu böylesine bir işi yapmaktan dolayı insanoğlunun kendisine saygısını yitirdiğini, savaştan ilkin gazetecinin kirli bir koklarcadan azıcık iyice bulunduğunu fakat şimdi onu tanımlamak için kirli sözcük bulmanın bile olanaksızlaştığını anlatır da anlatırdı.”
  • “Paris’tekiler hala kanın bedeli üstüne uzun pazarlıklar yaparak çekişiyorlar, oyuncak bayraklarla kavgaya tutuşuyorlar, kabartma haritalar üstündeki sınır ırmaklar mevzusunda, halkların tarihsel yazgıları mevzusunda birbirlerine giriyorlardı, bu gösterilerin arkasındaysa anlaşmalarla canlarının istediği benzer biçimde oynayanlar, Deterding’ler, Zahkaroff’lar, Stinness’ler sessiz bir şekilde oturuyor, tüm hammaddeleri zimmetlerine geçiriyorlardı.”
  • “Fransa’ya gideceğini söylediği gece odalarında beyaz şarap içerek iyice sarhoş oldular, uzun uzun konuştular, erken gelen ölümle parçalanıp dağılmanın iyi mi da Gençliğin, Güzelliğin, Aşkın, Dostluğun yazgısı olduğundan, ayrıca yaşlanmış, şişko, süslü püslü salakların da onların cesetleri yardımıyla mutluluğu bulacaklarından söz ettiler.”
  • Üç şahıs bir araya ulaşınca
    Diktatörlükler daha azca güçlüdür.
  • Clemenceau,
    Lloyd George,
    Woodrow Wilson.
    Bu üç yaşlı adam kardılar desteyi,
    dağıttılar oyun kağıtlarını:
    Ren Bölgesi, Danzig, polonya Geçidi, Ruhr, minik ülkelerin kaderlerini belirleme hakkı, Saar, Milletler Cemiyeti; mandalar, Mezopotamya, Denizlerin Serbestisi, Mavera-i Ürdün, Şantou, Fiume, Yap Adası;
    makineli tüfek ateşi, kundakçılık
    açlık, bit, kolera, tifo;
    petrol bu oyunda bir kozdu.
  • Ben alçakça elde edilmiş rahatlık öğretisini değil, fiil dolu yaşam öğretisini, zorlukları yenme, çaba gösterme, emek verme, emek verme öğretisini korumak için çaba sarfetmek isterim.
  • Gülümseyişler vardır bizi mutlu eden
    Gülümseyişler vardır bizi hüzünlere sürükleyen
  • Hoşça kal Broadway
    Selam sana Fransa
    On milyon kez daha güçlüyüz
    83
    Gülümseyişler vardır bizi mutlu eden
    Gülümseyişler vardır bizi hüzünlere sürükleyen
    171
    Ben alçakça elde edilmiş rahatlık öğretisini de-
    ğil, fiil dolu yaşam öğretisini, güçlük/an yenme, çaba gös-
    terme, emek verme, emek verme öğretisini korumak için çaba sarfetmek isterim.
    175
    Üç şahıs bir araya ulaşınca
    Diktatörlükler daha azca güçlüdür.
    256
    … geçmişten kalan mukaddes önyargılar, görüşler dizisiyle
    beraber tüm yerleşik donmuş ilişkiler süpürülüp yok edili-
    yor, yeni biçimlenen tüm ilişkiler, kemikleşemeden eski-
    yor …
    531
  • Upuzun bir yok var kıvrıla kıvrıla giden
    Hayallerimin ülkesine
    Bülbüllerin şakıdığı
    Bembeyaz ayın parladığı o ülkeye
  • … geçmişten kalan mukaddes önyargılar, görüşler dizisiyle
    beraber tüm yerleşik donmuş ilişkiler süpürülüp yok ediliyor, yeni biçimlenen tüm ilişkiler, kemikleşemeden eskiyor …
  • Hoşça kal Broadway
    Selam sana Fransa
    On milyon kez daha güçlüyüz
  • En kötüsü de yalnızlık hissettiğinde kafasından geçenleri anlatacak dostunun olmayışıydı.
  • Buralardaki adamların bir çok beş para etmez, bir çok yaşadığının bile bilincinde değil.
  • Ben alçakça elde edilmiş rahatlık öğretisini de­ğil, fiil dolu yaşam öğretisini, zorlukları yenme, çaba gös­terme, emek verme, emek verme öğretisini korumak için çaba sarfetmek isterim


A.B.D. 1919 İncelemesi – Kişisel Yorumlar

John Dos Passos’un “Amerika Üçlemesi” olarak malum serisinin ikinci kitabı “42. Enlem”. Adına Birinci Dünya Savaşı denen; sloganlarla, marşlarla, kahramanlık hikayeleriyle, hatta duygusal aşk hikayeleri ile süslenen bu kanlı kıyımın ardında yatan ana para savaşını ve güç kavgasını önümüze seriyor Dos Passos. Gencecik ve çoğunlukla yoksul, torpilsiz çocuklar cephelerde sefalet içinde ölümü beklerken salonlarda, ellerde içki kadehleri ile artan tabanca ve cephane talebini, yiyecek, giyecek, yakacak talebini, hatta ilaç ve tıbbi araç-gereç talebini ellerini ovuşturarak sevinçle karşılayan kodamanların ve onların yancılarının fotoğrafını çekiyor. Çarpıcı bir insanlık ve kıymet sorgulaması yapıyor.
Serinin ilk kitabı kitap/a-b-d-42-enlem–217095 19. yüzyılın son yıllarından 1. Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılına kadar geçen süreci içeriyordu. kitap/a-b-d-1919–20596 ise 1914-1919 sürecini kapsıyor.
Önceki incelememde de (gonderi/126134110) bahsetmiştim, örneksiz bir yazım seçimi var Dos Passos’un. Hayatları bazen tesadüfen kesişse de birbirlerinden fazlaca değişik yaşam savaşları veren karakterlerini, özgür stilde, içinden geldiği benzer biçimde aktarıyor bizlere. Bu hikayelerinin arasına “haber-film” alt başlığı ile devrin gazete manşetlerini, “sine-göz” alt başlığı ile şuur akışıyla ilerleyen kendi öz yaşam hikayesinden parçaları, şarkı sözlerini ve bazı mühim zamanı kişiliklerin özgeçmişlerini de sıkıştırıveriyor. Ve bu sayede okurunu devrin toplumsal yaşamı ve politik gelişimleri eşliğinde film tadında bir seyahate çıkarıyor.
Kitabı, 1. Dünya Savaşı’nı özetleyen bir yığın benzeri eserden ayıran ise harbe perspektif. Biz çoğunlukla savaşı cephedeki askerin bakış açısından okumaya alışığız. Dos Passos ise cephe gerisindeki ekibin; ana para sahipleri, siyasetçiler ve bunların çıkarları için çalışan ekibin bakış açısından yaşananları aktarıyor bizlere. Kendi yaşamı ile büyük benzerlik taşıyan cephe gerisi fotoğrafları bunlar. Bu sayede cephede gençler sinek benzer biçimde ölürken meydana getirilen pazarlıkları, torpilleri, kollamaları, gerçekleri halktan saklamak için meydana getirilen propogandaları, kalburüstü grupların katılmış olduğu partileri, eğlenceleri ve aşk hikayelerini konu alıyor.
Basitleştirmeleri sevmem genel anlamda, sadece her iki savaşı da uzun uzun okuduktan sonrasında sözü dolandırmaya gerek yok: Avrupa devletleri hammadde kaynaklarının ardında sömürgelerin tekrardan paylaşımı için birbirlerine girerken A.B.D -her iki harbe da- ellerini ovuşturuyor. Zira harp demek yıkım demek, yıkım ise Amerikalı şirketlere sonsuz yeni pazarlar demek. Bizim inşaatçılar iyi mi baktıkları her yeşillikte servetlerine servet katacakları beton kuleler görüyorlarsa, A.B.D de her ölümün ve her yıkımın ardında yeni satış fırsatları görüyor. O yüzden benimsedikleri duruş; harbe cephelerde yoğun yitik verecek şekilde -az sayıda “zayiat” problem değil doğal ki- direkt müdahil olmamak, fakat arka planda tüm gelişimleri yakından seyretmek ve denetim altında tutmak. Bu amaçla Fransa başta olmak suretiyle tüm Avrupa kıtasına çeşitli yardım kuruluşları ve gizli saklı servis bünyesinde sayısız eleman gönderiyor, ana para sahipleri ile yakın ilişki içinde politik resepsiyonlarda kulis yapıyorlar. En büyük korkuları, mevcut ana para-yönetici derslik ağını bozabilecek ve işçilik maliyetlerini artıracak sosyalizm dalgasına yenilmek. Bu yüzden Avrupa savaşını hammadde kaynaklarını paylaşma üstüne kurarken A.B.D kendini sosyalizm karşısında pozisyonluyor.
Dos Passos, ilk kitabından tanıdığımız kahramanlarını harbe dahil ediyor bu romanında. Kimi denizci olarak mayınlar içinde yol alırken, kimileri Kızıl Haç bünyesinde Avrupa’ya gidiyor. Moorehouse gibileri -Gobbels’in iyi niyetli, fakat benzer amaca hizmet eden prototipi- ise kanlı savaşı halka kahramanlık, vatan sevgisi, kızıllara karşı varoluş mücadelesi şeklinde pazarlamakla uğraşıyor. Yaptıkları propaganda ile gerçeği anlatmaya çalışanların sesini kesiyor, bankerlerin parasını koruyor, özgürlük tahvili almayanlara gizmen/Alman yanlısı/kızıl suçlamalarında buluyorlar.
Dos Passos’un kitap/a-b-d-42-enlem–217095 i daha fazlaca beğenmiştim. kitap/a-b-d-1919–20596 u ise gereğinden fazla uzun ve bunaltan buldum. Dos Passos -kendisi de ambulans görevlisi bir asker olarak Fransa’da uzun seneler geçirdiğinden- o dönemde cephe gerisindeki hayata fazlaca hakim, o yüzden yaşananları gün be gün önümüze sermeyi istemiş. Hikayesi, bence savaşın derhal sonraki yıllarında sıcağı sıcağına okumak için fazlaca ilgi çekici olabilir. Ancak 100 yıl sonrasında, o devrin figürlerini pek de bilmeden okumaya çalışınca, birbirine benzer hikayelerin yavaş gelişimi bir noktadan sonrasında okuyucunun ilgisini dağıtıyor ve bıkkınlık hissi yaratıyor.
Yine de tarih sevenler için bu alternatif kaynağın ilgi çekici bulunduğunu belirtmeliyim. (AkilliBidik)

Bir o karakter bir bu karakter derken içimi şişiren kitap.
Okuma hızım Haziran’da fazlaca iyiydi. Bu kitap halletti sağolsun. Tıkandım kaldım. Game of Thrones’un son sezonu benzer biçimde her insanın ışınlanmasına ise diyecek söz bulamıyorum. Tek bir sayfada bir karakter New York, Paris, Viyana benzer biçimde bir yolu kat edebiliyor. Ne bir paragraf, ne bir fark var. Tam o karakterin konumuna, hikayesine ayak uyduruyoruz ki hop! Başka bir karakteri doğumundan itibaren anlatmaya başlıyor. Bir 50-60 sayfa sonrasında geri ilk karaktere dön. Hatırlamaya çalış falan. Bu metod bir kitabın başlangıç bölümünde kullanılabilecek yenilikçi ve yaratıcı bir metod olabilir bunu kabul ediyorum fakat sistemi bu şekilde kurunca kopuk kopuk bir öykü kalıyor elimize işte.
Joyce benzeri ifade tercih edilmiş olan “sine-göz” kısımlarını da maalesef beğenmedim. Bunda çevirinin de oranı var mı bilemiyorum fakat yalnız “karışık kuruşuk iç ses cümleleri yazayım da sanat desinler” olmuş. Ben sizin yerinize okudum. Siz okumadan da geçebilirsiniz. Haber-film denilen kısımlar kötü değil. Anlatılan devrin gazete manşetlerinden bir potpori diyebilirim. Oraya da yazar şiir benzeri ilaveler yaparak James Joyce’a slm çakmış.
Bilmiyorum ya..
Amerika’lı olsam bir ihtimal azca da olsa bir şeylet ifade ederdi kitap benim için fakat bu haliyle mahalli bir yaratı olmaktan öteye geçemez bana nazaran.
Çeviriden kaynaklı fazlaca büyük bir problem daha var. Bazı hususi yer adları türkçeye çevrilmiş. Çevrilmemesi ihtiyaç duyulan şeyler. Fazlaca garip olmul. Mesela Rio de Jenario demiyor da, Jenario nehri diyor. Daha düzgüsel görünen öteki bir örnek ise Maddison Alanı. Allah’tan Yeni York diye bir şey okumadım. Bu kadar hususi isim çevirmeye meraklı bir metin okuyunca bu durumun zıttı olmaz diye düşündüm evet. Onda da yanılmışım. Bu kez de “yol süresince les miserables’ı okudu” benzer biçimde cümlelerle karşılaştım. Dip not yok. Sefiller yazmayacak kadar aslına sadık kalınmış bu aşamada. Bu iyi mi tercüme, iyi mi tutarsızlık, iyi mi editörlük anlamıyorum. Modern Klasikler serisinde asla alışık olmadığım bir özensizlik bu.
Her şeyiyle üvey evlat bu seri. Son kitabını basmamaları isabet olmuş. En baştan toparlanması gerekiyor bu metinlerin. Yoksa oldukça başarısız. Ben şimdilik son kitabını okumayı düşünmüyorum. Karakterler aslına bakarsan karıştı. Yani unuturum diye bir endişem yok. Bir ara bir ihtimal okurum.
İyi gömdüm farkındayım fakat 2020 itibariyle baakısı olmayan, sahaf eline düşmüş bu seriyi fazlaca fazla merak eden bulunduğunu bildiğim için bu kadar keskin yazdım. Merak etmeyin, bulamadıysanız da fazla bir şey kaybetmiyorsunuz. (Burak Kuşcu)

Yazar serinin ilk kitabı A.B.D. 42. Enlem 19. yüzyılın son yıllarından 1. Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılına kadar geçen süreci, A.B.D. 1919 ise 1914-1919 sürecini mevzu ediniyor.
Jean Paul Sartre için, “Modern en büyük yazar” Passos’tur. Onun hem de
ölümü o güne kadar en iyi özetleyen yazar bulunduğunu söyleyip şu şekilde der:
“Ölüm üstüne fazlaca şey söylemez, yalnızca ‘Öldü,’ der fakat ondan sonrasında yazdığı her sözcük açık mezara atılan bir kürek topraktır.”
John Dos Passos üçlemenin ikinci kitabı 1919’da savaşın anlamsızlığını
anlatmaya devam eder. Toplumun değişik kesimlerinden insanların kimi süre
birbirleriyle kesişen öyküleri çevresinde harbe yüklenen anlamları, ardındaki
kirli oyunları ve dünya siyasetinin iyi mi şekillendiğini tüm çıplaklığıyla gözler
önüne serer. Savaş ironik bir şekilde, milyonlarca kişinin hayatları üstünden
yaşamı tekrardan şekillendirirken bir taraftan da insanlığa ilişkin pek fazlaca şeyi yerle bir eder. Savaş koşullarının yarattığı boşluk içinde erozyona uğrayan kıymet yargıları, hem de savaşı sürdüren duygusal ortamı da
körüklemektedir. (red john)


A.B.D. 1919 PDF indirme linki var mı?


John Dos Passos – A.B.D. 1919 kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de A.B.D. 1919 PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı John Dos Passos Kimdir?

John Dos Passos (1896-1970) New Yorklu meşhur ve zengin bir avukat olan babasıyla, Virginialı seçkin ve asil bir bayan olan anası, sadece John on altı yaşına ulaştığında evlenebilirler. Çocukluk yıllarını annesiyle Avrupayı dolaşırken arada babasıyla Avrupa otellerinde buluşarak geçirir. Kendi deyimiyle otel çocuğudur. 18 yaşına ulaştığında babası ölür.

1916da Harvardı bitirince okumak için İspanyaya gider sadece ambulans sürücüsü olarak orduya ve harbe katılır, cepheleri dolaşır. Savaşı dolaysız olarak tam da içinden yaşar. Three Soldiers (Üç Savaşçı) harp izlenimlerini yansıttığı ilk romanıdır. Ona nazaran harp hayal ürünü bir pazardan yararlanmak uğruna delikanlıların gencecik bedenlerini kurban eden, vahşet ölçüsünde çıldırmış uygarlığın son atağıdır. 25 yaşlarında genç bir yazar olarak İstanbula gelir.

Tıpkı çağdaşları ve arkadaşları olan Sinclair Lewis, Ernest Hemingway, F. Scott Fitzgerald benzer biçimde o da tüketim hırsına tutulmuş ve başka her şeye kayıtsız kalan Amerikan kültürünü acımasızca eleştirir. Kapitalist endüstrinin zorbalığı karşısında duyduğu hiddet ve acı, başyapıtı olan A.B.D. üçlemesinde açıkça görülür.

Jean Paul Sartre için, Modern en büyük yazar Passostur. Onun hem de ölümü o güne kadar en iyi özetleyen yazar bulunduğunu söyleyip şu şekilde der: Ölüm üstüne fazlaca şey söylemez, yalnızca Öldü, der fakat ondan sonrasında yazdığı her sözcük açık mezara atılan bir kürek topraktır.


John Dos Passos Kitapları – Eserleri

  • A.B.D. 42. Enlem
  • Doğu Ekspresi
  • A.B.D. 1919
  • Manhattan Transfer
  • Üç Savaşçı
  • U.S.A. / Büyük Para
  • Mühim Adam


John Dos Passos Alıntıları – Sözleri

  • Venedik, Batı’nın aç gözlerini doğunun göz boyayan cafcafıyla doyurmak için kurulmuş tarihsel bir Midway. (Doğu Ekspresi)
  • “İşinden iyi mi da iğrendiğini, muhabirlerin artık hiçbir şey göremediğini, üç-dört aşamalı sıkıdüzen bulunduğunu, devamlı sansürün tepesine bindiğini, her sözcüğü kirli yalanlar yığını olan evvelde hazırlanmış haberleri vermek zorunda kaldığını, seneler boyu böylesine bir işi yapmaktan dolayı insanoğlunun kendisine saygısını yitirdiğini, savaştan ilkin gazetecinin kirli bir koklarcadan azıcık iyice bulunduğunu fakat şimdi onu tanımlamak için kirli sözcük bulmanın bile olanaksızlaştığını anlatır da anlatırdı.” (A.B.D. 1919)
  • İsmail vagonun ön tarafında, Ermenilerin zalimliklerini müslümanların çektikleri acıları anlatırken; vagonun arka tarafında bozuk Fransızcasi ile bir Ermeni, Türklerin ve tatarların vahşetini anlatıyordu. (Doğu Ekspresi)
  • “Thomas Edison seksen iki yaşlarında, günde on altı saat çalışıyordu;
    hiçbir süre kafasını yormadı matematikle, toplumsal düzenle, genel felsefi kavramlarla” (A.B.D. 42. Enlem)
  • Birbirinden değişik değil insanoğlu. Bazısı gemisini yürütüyor, bazısı da sürünüyor, tek farkları bu… (Manhattan Transfer)
  • “Deneyimle anladım ki işçilerin gerektiği benzer biçimde çalışmalarına en fazlaca katkıda bulunan şey, kapıda bekleyen uzun bir işsizler kuyruğudur.” (U.S.A. / Büyük Para)
  • Üç şahıs bir araya ulaşınca
    Diktatörlükler daha azca güçlüdür. (A.B.D. 1919)
  • Sabahtan akşama kadar bu şekilde oturup birbirlerini yiyor bu guruptakiler, başka işleri yok (Manhattan Transfer)
  • Batı’ya gideceğim, North Dakota’da toprak alıp buğday yetiştireceğim. Rençberlikten anlarım birazcık … Beş para etmez bu kent yaşamı. (Manhattan Transfer)
  • Tozlu yolda ilerlemek, tekerlek izlerini kaybetmemeye çalışmak, hatırlayamadığınız bir rüyada yürümek gibidir. (Doğu Ekspresi)
  • Yavrucuğum, seni adam etmeyi kafama koydum bir kere, ne pahasına olursa olsun başaracağım, adam edece­ğim seni (Manhattan Transfer)
  • Tatlım, 1776’da, İhtilal savaşından sonrasında bağımsızlık bildirisinin imzalandığı gündür 4 Temmuz. (Manhattan Transfer)
  • Hep birbirine benziyor bayanlar. Monoton şeyler hepsi. (Manhattan Transfer)
  • “Kağıtlar uçmasın diye üstlerine koyulan koskoca ağırlık benzer biçimde Bismarck Berlin’in üstüne çökmüştü yeni Almanya’yı feodal ilişkiler içinde tutayım diye, patronları Hohenzollernler için imparatorluğu elde tutayım diye.” (A.B.D. 42. Enlem)
  • Hoşçakalın Karatavuklar
    Burada asla kimse anlayamıyor beni sevemiyor beni
    Ah, iyi mi da tutuşturuyorlar elime bahtsızlık öykülerini (U.S.A. / Büyük Para)
  • “Concha başını sallayarak “her yoksul adam sosyalista… a como no? Ama varlıklı olunca hepiniz pek fazlaca kapitalista” diyerek bitiriverdi tüm tartışmaları. (A.B.D. 42. Enlem)
  • “Şey, üç beş hokus pokus öğrendik… Turnayı bakış açısından vuracağız.” (U.S.A. / Büyük Para)
  • Babil ve Ninova vardı bir zamanlar. Tuğladan örülmüştü ikisi de. Atina’yı mer­mer ve altın sütunlarla kurdular. Moloz ta­şından kemerlerle ördüler tüm Roma’yı. Istanbul’da, Haliç’in çevresinde, alabildiği­ ne büyük mumlar benzer biçimde ışıldayan minareler vardır… Çelik, cam, tuğla ve betonla kuru­lacak gökdelenler. Daracık bir ada üzerin­de, bin pencereli yapılar yükselecek ve ya­nıp sönecekler, fırtınanın ötesindeki btm­ beyaz bulutların tepesi benzer biçimde, piramid üstü­ne piramid eklenecek. (Manhattan Transfer)
  • O denli ihtiyacım var ki bir dinlence halletmeye… Şu bizim emektar Maine ormanlarına gidip bir süre kalsam mükemmel olacak (Manhattan Transfer)
  • “Ben işçi önderi değilim. Ne benim ne de başkasının arkasından gitmenizi isterim. Sizi bu paracı vahşetten çıkarıp götürecek Musa arıyorsanız olduğunuz yerde kalacaksınız. Elimden gelse bile sizi o vaat edilmiş topraklara götürmezdim; bu sebeple sizi oraya ben götürürsem başkası gerisin geriye oradan çıkarabilir.” (A.B.D. 42. Enlem)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş