Eğitim

Aklın G’özü – Douglas R. Hofstadter Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Aklın G’özü – Douglas R. Hofstadter Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Aklın G’özü kimin eseri? Aklın G’özü kitabının yazarı kimdir? Aklın G’özü konusu ve anafikri nedir? Aklın G’özü kitabı ne konu alıyor? Aklın G’özü PDF indirme linki var mı? Aklın G’özü kitabının yazarı Douglas R. Hofstadter kimdir? İşte Aklın G’özü kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Daniel C. Dennett

Yazar: Douglas R. Hofstadter

Çevirmen: Füsun Doruker

Orijinal Adı: The Mind’s I: Fantasies and Reflections on Self and Soul

Yayın Evi: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları

İSBN: 9789756193945

Sayfa Sayısı: 472


Aklın G’özü Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Zihin nedir? Ben kimim? Madde düşünebilir ya da hissedebilir mi? Ruh nerededir? Aklın G’özü, akıl, suni zekâ, zihin-gövde ilişkisi mevzularında ileri sürülmüş çarpıcı felsefi ve bilimsel düşünceleri münakaşaya açan kült bir eserdir. Edebiyatıyla geçtiğimiz yüzyılı derinden etkilemiş J. L. Borges’ten, evrim kuramının çağımızdaki en etkili savunucularından Richard Dawkins’e, bilim-kurgunun mühim isimlerinden Stanislav Lem’den, suni zekânın olanakları üstüne söyledikleriyle çığır açmış zihin ve dil felsefecisi John Searle’e uzanan XX. yüzyılın etkili düşünürlerinin metinleri, Dennett ve Hofstadter’in yaptıkları yorumlarla değişik bir boyut kazanıyor. Benlik ve bilincin anlamının edebiyat, psikoloji, felsefe ve öteki disiplinlerin perspektiflerinden incelenmiş olduğu bu kitap, yazarlarının deyimiyle, okurlarını kışkırtmak, huzurunu kaçırmak, allak bullak etmek, anlaşılır olanı tuhaflaştırmak, kim bilir garip olanı anlaşılır hale getirmek suretiyle tasarlanmıştır.

Douglas Hofstadter Bilişsel Bilim ve Bilgisayar Bilimi profesörüdür. Aynı zamanda felsefe, bilim zamanı ve felsefesi, psikoloji ve karşılaştırmalı edebiyat dallarında da dersler vermektedir. Kavramlar ve Algı Araştırma Merkezi’nin (Center for Research on Concepts and Cognition) yöneticisidir. 

Daniel C. Dennett Felsefe profesörüdür. Aynı zamanda “Sanatlar ve Bilimler Ordinaryüs Profesörü” unvanına da haizdir. Tufts Üniversitesi Bilişsel Emek harcamalar Merkezi’nin (Center for Cognitive Studies at Tufts University) yöneticisidir.

(Tanıtım Bülteninden)


Aklın G’özü Alıntıları – Sözleri

  • Aristoteles beynin, kanı serinleten bir organ bulunduğunu söylemişti.
  • Ya o seni düşlemekten vazgeçerse…
    Borges
  • Bakış açısı bireysel konumla bağlantılıydı, fakat gene de pek açık olmayan bir kavramdı.
  • Hiç kimse bir kasırganın ne işe yaradığını tam olarak tanımlayanmaz.
  • “Burada“ diye düşünürken, nereyi kast ettiğimi nereden biliyordum?
  • Mantık, sezgiyi geçersiz kılar.
  • Farkındalık içeren bir ahmaklığa gereksinimim var. Kendi kusursuz boşluklarını görebilmek için masum bir göz ve boş bir kafa gereklidir.
  • Zihin-beden sorununu çözümsüz hale getiren bilinçtir.


Aklın G’özü İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Okudugum en enteresan kitaplardan biriydi diyebilirim. Sanirim türüne tecrübe etme demek daha dogru olabilir. Bilim felsefesi yapilmis aslinda. Kitapta hikayeler var, arada yazarlarin goruşleri, fikirleri var.
Şöyleki; “Marstan ışınlanarak geliyorsunuz acaba gelen gercekten 3 yil once Marsa giden siz misiniz? ” Diye bir hikayeyle baslayarak devreleri yakarak girişiyor kitaba. Zihin nedir? Ben kimim? Ruh nerededir? Akıl, suni zeka, zihin gövde iliskisi şeklinde kavramları hikayelerle size sorgulatiyor, düşündürüyor. Edebiyat, psikoloji, felsefe, bilim şeklinde disiplinler harmanlanmis şahane bir kitap olmuş. Biraz geri dönuslerle ağır okudum kitabi. Felsefe, bilim okumayi seven edebiyat severlere siddetle tavsiye ediyorum.
Kaynakca kismi da enteresan. Her öykü, yazı tek tek açıklanmış sanki yazar size anlatiyor bu öykü buradan, bak bu mevzuda şu şu makaleler var onlara da bakabilirsin şeklinde. Ilk kez rastladım boyle aciklamali kaynakcaya da.
Tek kelime ile beynim icin tadina doyamadigim bir öğün oldu. (Ynji)

H: Ben bir şuur miyim?
‘’Bilince haiz olan öznelerdir, şeyler onlara nazaran şu ya da bu şekilde olabilir; bir-şey-olmak-denilen-şey olabilmiş varlıklardır. Buradaki olmak, hiçbir şekilde bir tuğla, bir hesap makinesi, ya da bir elma olmak denilen şey değildir. Bu şeylerin de içi vardır fakat gerçek bir içleri -iç dünyaları, bir bakış açıları- yoktur.’’

‘’Niçin bir ayna sağı sol gösterir fakat altı üst göstermez?
Dünyanın düz olduğuna olduğuna inanmak iyi mi bir şeydir?
Otuz sekiz yaşlarında olmak iyi mi bir şeydir?
Bugün Detroit’ te olmak iyi mi bir şeydir?
McDonald’s’da çalışmak iyi mi bir şeydir?
Sizden akıl almaz bir halde daha parlak zeka olmak iyi mi bir şeydir? Ya da akıl almaz bir halde daha azca parlak zeka?
Sopayla yaralanan bir arı olmak iyi mi bir şeydir?
Kahveden (ya da oldukca sevdiğiniz bir lezzetten) nefret etmek iyi mi bir şeydir?
Kişinin anadilini duyup hiçbir şey anlamaması iyi mi bir şeydir?
Karşı cinsten biri olmak iyi mi bir şeydir?
Chopin’ in adam kardeşi (kardeşi yoktu) olmak iyi mi bir şey olurdu?
Aynadaki imgeniz olmak iyi mi bir şey olurdu? ( Journey to the Far Side of the Sun adlı filmi izleyin. Yönetmen: Robert Parrish 1969)
http://www.imdb.com/title/tt0064519/?ref_=nm_knf_i3)
Bir molekül olmak iyi mi bir şeydir? Bir molekül kümesi? Bir mikrop? Bir karınca? Bir karınca kolonisi? Bir arı kovanı? Çin? Amerika Birleşik Devletleri? Washington? Bir konserdeki izleyiciler? Bir basketbol ekibi? İki başlı bir inek? Siyam ikizleri? Beyni bölünmüş bir şahıs? Beyni bölünmüş bir kişinin yarısı? Giyotinde idam edilmiş birinin kafası? Bedeni? Picasso’ nun görsel korteksi? Bir farenin zevk merkezi? Bir arının gözü? Picasso’ nun retina hücresi? Picasso’ nun bir DNA molekülü?
Çalışan bir suni zeka programı olmak iyi mi bir şeydir? Bilgisayarda bir işletim sistemi? sistem ‘’çöktüğü’’ anda çalışan bir sistem olmak?
Genel anestezi altında olmak iyi mi bir şeydir? Elektrik akımıyla idam edilmek? Artık hiçbir öznenin (‘’Ben’’ , ego, kişilik) var olmadığı satori-benzeri bir duruma ulaşmış bir Zen ustası olmak?
Bir çakıl taşı olmak iyi mi bir şeydir? Bir rüzgar gülü? Bir insan bedeni? Cebelitarık Kayası? Andromeda takımyıldızı? Tanrı?
X olmak iyi mi bir şeydir?’’

Bir Felsefe profesörü (Daniel C. Dennett) ve bir Bilişsel Bilim ve Bilgisayar Bilimi profesörü (Douglas Hofstadter) bir kitap yazsalar bu kitap iyi mi bir kitap olurdu?
Giriş bölümünde, bir düşünsel deneyde Mars’ a giden yolcu, ışınlanma makinesiyle dünya geri döner ve kendi kendine ‘Ya hala Mars’ta isem..Peki buradaysam oradaki kim?’ diye kendini bir açmazda bulur ve öznenin düşünsel yolculuğu kitabın giriş kısmında okuyucuyu ileride karşılaşacağı yolculuğa (zihinsel) hazırlar;
I. bölümde ‘Benlik Duygusu’ na geçiş yapar, çeşitli yazarlardan derleme öykü-öykü-tecrübe etme alıntıları araya serpiştirir ve ‘Düşünceler’ kısmında bunu irdeler;
II. Kısıma ‘Ruhu Araştırmak’ adlı bir başlık koyar, data işlem makineleri ve zeka, Turing Testi: Bir Kahve Sohbeti (Fizik talebesi, Biyoloji talebesi ve Felsefe talebesi) nde düzeyi yüksek konuşmaları okuyucuya aktarır;
III. Kısım ‘Donanımdan Yazılıma’ da, Ruh ilk kısım olur sonrasında söz Richard Dawkins’ in ‘Bencil Genler Ve Bencil Memler’ yazısına bırakılır, derhal peşinden satırlar bir TOSBAĞA, bir YENGEÇ, bir KARINCAYİYEN ve AKHILLEUS’ ın sohbetine bırakılırdı. Sohbet, Pierre de Fermat’ ın fena şöhretli son teoremi ile başlardı…
IV Kısım ‘Program Olarak Zihin’ in açılış konusu ”Where Am I?’ adlı sorusu ile adım atar, sual 2. mevzuda ‘Ben Neredeydim?’ adlı öyküyle devam eder, peşinden ‘Reddedilmenin Ötesi’ ile öykü vurucu bir bağlantı ile anlaşılır hale getirilirdi.
‘Evrenin Bilmecesi ve Çözümü’ başlıklı garip fakat saçma bir düşünce üstüne kurulmuş öykü ile adım atar ve bu öykünün ‘düşünceler’ kısmında;
‘’Bir kurşunkalem kendi üstüne yazamaz; bir sinek raketi sapına konmuş bir sineği öldüremez; bir yılan kendisini yiyemez vs. İnsanlar kendi yüzlerini imgeleri yansıtan dışsal gereçler olmadan göremezler ve bir imge asla orijinali ile aynı değildir. Kendimizi nesnel olarak görmeye ve anlamaya yaklaşıyoruz fakat, hepimizin içinde kendine özgü bir görüş açısı olan kuvvetli bir sistem vardır ve bu güç hem de kısıtlılığın garantisidir. Belki de bu savunmasızlık -kendimize attığımız bu kanca- yok edilemeyen ‘Ben’ duygusunun deposudur.’’ diye yazan son aşama anlamlı bir paragraf olurdu.
Oldukça renkli bir mantıkçı ve sihirbaz ek olarak kendine özgü bir halde Tao’ cu olan
Raymond M. Smullyan ‘ın, ‘The Tao is Silent’ kitabından ‘Tanrı ve Ölümlü’ nün yapmış olduğu son aşama canlı ve esprili aynı derecede keyifli ve içgörülü söyleşi, okuyucuyu yer yer güldüren fakat çokça düşündüren sayfalar içinde kendine enfes bir yer edinirdi.
Ardından Borges’ in ‘Dairesel Harabeler’ başlıklı kısa öyküsü okuyucunun zihnini ‘Vay!’… ‘Nee?’ şeklinde dürtülerle yerden yukarı fırlatır;
VI. Kısma gelindiğinde okur ‘İç Göz’ başlığıyla karşılaşır ve ‘Yarasa Olmak Nasıl Bir Şeydir?’, ‘Bir Epistemolojik Karabasan’ a maruz bırakılır ve ‘Einstein’ın Beyniyle Sohbet’ ile zihinlere akıl almaz köşe kapmaca oynatılırdı..’’
Dennett ve Hofstadter, bir kitap yazsaydı mevzuları yukarıdaki şeklinde,
sayfa sayısı 471 ve kitabın adı ‘’Aklın G’özü’ olurdu.
Okuyanlar da fazlaca ufuk açıcı bulurdu.. (DeliBilge)


Aklın G’özü PDF indirme linki var mı?


Douglas R. Hofstadter – Aklın G’özü kitabı için internette en oldukca meydana getirilen aramalardan birisi de Aklın G’özü PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Douglas R. Hofstadter Kimdir?

Douglas Richard Hofstadter, (gen. Douglas R. Hofstadter, d. 15 Şubat 1945) ABD’li bir bilimadamıdır. Yaygın olarak 1979’da gösterilen Gödel, Escher, Bach: An Eternal Golden Braid (Gödel, Escher, Bach: Ebedi Güzel Bağlantı, Türkiye’de Gödel, Escher, Bach: Bir Ebedi Gökçe Belik adıyla 2001 senesinde yayınlanmıştır) kitabı ile tanınır. 1980 senesinde kurgu dışı alanda Pulitzer Ödülünü kazanan bu kitap, binlerce öğrencinin bilgisayar bilimleri ve suni zekâ mevzusunda meslekler seçmelerine önayak olmuştur.


Douglas R. Hofstadter Kitapları – Eserleri

  • Aklın G’özü
  • Gödel, Escher, Bach
  • Ben Bir Garip Döngüyüm
  • Gödel, Escher, Bach: an Eternal Golden Braid


Douglas R. Hofstadter Alıntıları – Sözleri

  • “Burada“ diye düşünürken, nereyi kast ettiğimi nereden biliyordum? (Aklın G’özü)
  • Ya o seni düşlemekten vazgeçerse…
    Borges (Aklın G’özü)
  • Tümceler içinde anlatılan bir çok fikir çoğu zaman daha çok çö­zümlemediğimiz temel, atomsu bileşenlerden oluşur. Bunlar kabaca sözcük büyüklüğündedir – kimi vakit birazcık daha uzun, kimi vakit birazcık daha kı­sa. Mesela “şelale” adı, “Niagara Şelalesi” hususi adı, geçmiş vakit soneki “- dı,” “yetişmek” fiili ve daha uzun deyimlerin hepsi ortalama atomik öğelerdir. Bunlar bir filmin konusu, bir kentin kokusu, bilincin doğası ve benzeri daha karmaşık kavramları tasvir ederken kullandığımız temel fırça darbeleridir. Böylesi karmaşık düşünler tek fırça darbelerinden oluşmaz. Dilin fırça darbe­lerinin düşüncenin de fırça darbeleri bulunduğunu ve dolayısıyla simgelerin yak­laşık bu büyüklükte kavramları temsil ettiğini düşünmek usa uygundur. O halde bir simge kabaca, kendisi için bildiğiniz bir sözcük ya da sözcük öbeği­nin bulunmuş olduğu ya da bir hususi adla ilişkilendirdiğiniz bir şey olacaktır. Ve bir aşk ilişkisindeki problem şeklinde, daha karmaşık bir düşüncenin beyinde temsili, öteki simgeler tarafınca çeşitli simgelerin etkinleştirilmelerinin oldukça kar­maşık bir dizisi olacaktır (Gödel, Escher, Bach)
  • Tosbağa: İyi günler Bay A.
    Akhilleus: Vay, sana da iyi günler.
    Tosbağa: Seni görmek ne güzel.
    Akhilleus: Sen benden oldukca yaşayacaksın.
    Tosbağa: Yürüyüş içinde muhteşem bigün. Yakında eve varırım sanırım. Akhilleus: Ah, hakikaten mi? Senin için yürümekten daha iyi bir şey yoktur bence.
    Tosbağa: Bu arada senin de bugünlerde pek dinç göründüğünü söylemeliyim.
    Akhilleus: Oldukça teşekkür ederim.
    Tosbağa: Hiç mühim değil. Puromdan alır miydin?
    Akhilleus: Ah, ne zevksiz herifsin. Bu alanda HollandalIların yapmış olduğu katkılar bilhassa oldukca zevksiz, sen de öyleki düşünmüyor musun?
    Tosbağa: Buna katılmıyorum. Ama zevkten söz etmişken, geçen gün bir gale­ ride senin gözde sanatçın M. C. Escher’in Yengeç Kanonu’nu gördüm so­nunda ve hem ileri hem geri gidişlerle kendi kendisiyle içiçe geçirdiği tek bir temayla sergilediği güzellik ve yaratıcılığın hakkını teslim ettim. Yinede korkarım daima Bach’ın Escher’den daha üstün bulunduğunu hissedece­ğim.
    Akhilleus: Bilemem. Ama zevklerle ilgili tartışmaların umurumda olmadığı kati. De gustibus non est disputandum.
    Tosbağa: Söylesene, senin yaşlarında olmak iyi mi bir şey? Artık hiçbir şeyin umurunda olmadığı doğru mu?
    Akhilleus: Kesin olarak, hiçbir kaygın kalmaz.
    Tosbağa: Ah, şey, benim için hepsi bir.
    Akhilleus: Saçma. Büyük fark bulunduğunu biliyorsun.
    Tosbağa: Bana bak, sen gitar çalmıyor muydun?
    Akhilleus: Hayır, bir dostum çalar. Genellikle çalar, aptal. Ama ben bir gita­ra üç metre tanıdığından olsun dokunmadım.
    Tosbağa: Buna katılmıyorum. Ama zevkten söz etmişken, geçen gün bir gale­ride senin gözde sanatçın M. C. Escher’in Yengeç Kanonu’nu gördüm so­nunda ve hem ileri hem geri gidişlerle kendi kendisiyle içiçe geçirdiği tek bir temayla sergilediği güzellik ve yaratıcılığın hakkını teslim ettim. Yine de korkarım daima Bach’ın Escher’den daha üstün bulunduğunu hissedece­ğim.
    Akhilleus: Bilemem. Ama zevklerle ilgili tartışmaların umurumda olmadığı kati. De gustibus non est disputandum.
    Tosbağa: Söylesene, senin yaşlarında olmak iyi mi bir şey? Artık hiçbir şeyin umurunda olmadığı doğru mu?
    Akhilleus: Kesin olarak, hiçbir kaygın kalmaz.
    Tosbağa: Ah, şey, benim için hepsi bir.
    Akhilleus: Saçma. Büyük fark bulunduğunu biliyorsun.
    Tosbağa: Bana bak, sen gitar çalmıyor muydun?
    Akhilleus: Hayır, bir dostum çalar. Genellikle çalar, aptal. Ama ben bir gita­ra üç metre tanıdığından olsun dokunmadım. (Gödel, Escher, Bach)
  • İnsana özgü herhangi bir dilde adların ve fiillerin (vb) sınırsız karmaşıklıkta bir dansa girişebilmeleri şeklinde, organik sayılar da sınırsız karmaşıklıkta bir toplama ve çarpma (vb) dansına girişebilirler ve bir kod ya da analoji vesilesiyle sayısal olsun olmasın her türlü vaka hakkında “konuşabilirler.” (Ben Bir Garip Döngüyüm)
  • Beyindeki en mühim hücreler sayıları on milyar kadar olan sinir hücreleri ya da nöronlardır. (Gariptir, fakat beyinde nöronların on katı kadar glial hücreleri ya da glia bulunur. Glianın nöronların başrolüne nazaran destek role haiz olduğuna inanılır, bu yüzden ikimiz de onları tartışmamızın haricinde bırakacağız.) Her bir nöron birkaç sinapsa (“giriş iskeleleri”) ve bir aksona (“çıktı kanalı”) haizdir. Girdi ve çıktı elektrokimyasal akışlardır: ya­ni hareket eden iyonlar. Bir nöronun giriş iskeleleri ile çıktı kanalı içinde “kararların” verildiği hücre gövdesi bulunur. Bir nöronun karşılaşmış olduğu karar tipi -ve bu saniyede bin kez kadar olabilir- şudur: ateşlemek ya da ateşleme­mek – kısaca sonunda bir ya da daha çok başka nöronların giriş iskelelerine girecek, böylece onların da aynı türde karar vermesine niçin olacak iyonları, aksonundan aşağı bırakıp bırakmamak. Karar oldukca kolay bir halde verilir: Eğer tüm girdilerin toplamı belli bir eşiği aşarsa, evet; aksi takdirde hayır.
    Girdilerin bir kısmı, başka yerlerden gelen pozitif girdileri iptal eden negatif girdiler olabilir. Her durumda zihnin en alt düzeyini yöneten kolay toplama işlemidir. Descartes’in meşhur deyişini birazcık değiştirerek söylersek, “Düşünüyo­rum, öyleyse topluyorum” (Latince, Cogito ergo am).
    Karar verme seçimi oldukca kolay şeklinde görünmesine rağmen mevzuyu karmaşıklaş­tıran bir olgu vardır: Bir nöronun 200.000 ayrı giriş iskelesi olabilir, bu da, nöronun sonraki eyleminin belirleniminde 200.000 ayrı toplama gerekebileceği anlamına gelir. Karar verildiğinde, iyonların bir pulsu, aksondan aşağı son uca doğru hızla yol alır, iyonlar uca ulaşmadan ilkin bir -ya da birkaç- çatallanmayla karşılaşabilirler. Böylesi durumlarda, tek çıktı pulsu, çatallanan aksondan aşağı ilerlerken parçalara ayrılır ve uca ulaşmadan “tek” iken “çok” olur – ve bunlar hedeflerine ayrı zamanlarda ulaşabilirler, bundan dolayı bo­yunca ilerledikleri akson dalları değişik uzunluklar ve değişik dirençlerde olabi­lir. Bununla beraber mühim olan bunların hepsinin hücre gövdesinden ayrılır­ken tek bir puls olarak hareketlerine başlamalarıdır. Bir nöron ateşledikten sonrasında tekrardan ateşlemeden ilkin kısa bir toparlanma süresine gerekseme duyar; bu karakteristik olarak saniyenin binde birleriyle ölçülen bir süredir, dolayı­sıyla bir nöron saniyede bin keze kadar ateşleyebilir. (Gödel, Escher, Bach)
  • Farkındalık içeren bir ahmaklığa gereksinimim var. Kendi kusursuz boşluklarını görebilmek için masum bir göz ve boş bir kafa gereklidir. (Aklın G’özü)
  • Babamın ölümünü izleyen aylarda kasvetli bir günde ailemin evinde mutfakta idim ve annem babamın bir ihtimal 15 yıl ilkin çekilmiş insanoğlunun içine işleyen sempatik bir fotoğrafına bakıyordu. Annem umutsuzca bana “bu fotoğrafın anlamı ne? hiçbir anlamı yok! üstünde şurada burada koyu renk noktalar olan düz bir bez parçasından ibaret, hiçbir işe yaramıyor,” dedi. Annemin kedere boğulmuş sözlerini çıplaklığı başımı döndürdü. Şundan dolayı sezgilerim bana ona katılmadığını söylüyordu.

    “Oturma odasında oldukca mühim bir piyano etütleri kitabı var tüm sayfalarında koyu renk işaretler olan kağıtlar bunlar. Tıpkı babamın fotoğrafı şeklinde, 2 boyutlu dümdüz ve eğilip bükülebilen kağıttan yapılmış. gene de 150 senedir bunların dünyanın dört bir tarafınca iyi mi kuvvetli bir tesir yaptığını düşün. O düz kağıtlar üstünde kara işaretler yardımıyla, birbirinden habersiz binlerce insan aynı anda parmaklarını kalmış görüntülerle piyanonun klavyesinde gezdirerek kendilerini anlatılmayacak seviyede haz ve yüce anlam duyguları veren sesler üretiyorlar. ve bu piyanistler bizlere, senin benim şeklinde milyonlarca dinleyiciye, frederic chopin’in yüreğinde esen duygusal fırtınaları ulaştırıyorlar. Böylece hepimizde bir nebze de olsa chopin’in iç dünyasının kapısı aralanıyor ve frederic chopin’in kafasında, daha doğrusu ruhunda yaşamış olduğu deneyimleri açılıyoruz. o kağıtlar üstündeki işaretler ruh yongalarından, frederic chopin’in paramparça ruhunun etrafa dağılmış kırıntılarından başka bir şey değil.” (Ben Bir Garip Döngüyüm)
  • Eukleides’in ispatı tüm sayıların belli bir özelliğe haiz bulunduğunun bir ispatı olmasına rağmen, ayrı ayrı sonsuz sayıda oldukca durumu işlemden geçirmekten kaçınır. “N ne olursa olsun,” ya da “N’nin olduğu sayı” şeklinde deyimler kullanarak sonsuzluğun etrafından dolaşır. İspatı tekrardan başka şekilde ifade edebiliriz, bu durumda “bütün N’ler” deyişi kullanılır. Bu şekilde deyişler kullanmanın uygun bağlamını ve doğru yollarını bilince hiçbir vakit sonsuz sayıda bildirimle uğraşmak zorunda kalmayız. Yalnızca “bütün” sözcüğü şeklinde -kendileri sonlu olmakla beraber sonsuzluğu içinde bulunduran- iki üç kavramla uğraşırız; ve bu tarz şeyleri kullanmakla, ispatlamamız ihtiyaç duyulan sonsuz sayıda olgu bulunmuş olduğu sorununu atlatmış oluruz.
    “Bütün” sözcüğünü usavurmanın fikir süreciyle tanımlanmış birkaç halde kullanırız. Yani “bütün”ü kullanmak için uymak zorunda olduğumuz kurallar vardır. Bunların bilincinde olmayabiliriz, fakat sözcüğün anlamı üzerine temellenmiş işlemler yaptığımızı iddia etme eğilimindeyizdir; fakat sonuçta bu yalnızca, asla açıklığa kavuşturamadığımız kurallarca yönlendirildiğimizi söylemenin dolambaçlı bir yoludur. Sözcükleri tüm yaşamımızda belli örüntüler içinde kullanırız ve örüntülere “kurallar” demek yerine, fikir sürecimizin seyrini sözcüklerin “anlamlar”ına yükleriz. Bu bulgu, sayılar kuramının biçimlendirilmesine doğru alman uzun yolda can alıcı bir belirlemeydi. (Gödel, Escher, Bach)
  • PLATON: Evet, düşünceme sözcükleri dizgesel olarak birbiriyle
    bağlantılandırma alışkanlığı rehberlik ediyor.
    SOKRATES: O vakit bir kez daha bu bilgili düşüncelerin refleks
    bir edimle üretildiği ortaya çıkıyor.
    PLATON: Bu doğruysa bilgili olduğumu iyi mi bilebilirim, yaşadı-
    gımı iyi mi hissedebilirim, bunu göremiyorum, fakat dayan-
    dığın savı izleyebiliyorum.
    SOKRATES: Ama bu savın kendisi tepkinin alışkanlıktan ibaret ol-
    duğunu ve seni yaşadığını bildiğini anlatmaya yönlendiren
    bilgili bir fikir olmadığını gösteriyor. Üstünde düşün-
    mekten vazgeçtiğinde, bu şekilde bir cümle dile getirmekle ne
    demek istediğini hakikaten anlıyor musun? Yoksa bu bilinç-
    li olarak düşünmeden öylece aklına mı geliyor?
    PLATON: Kafam öyleki karıştı ki, aslına bakarsak bilmiyorum.
    SOKRATES: Yeni yollara sapınca insanoğlunun kafasının iyi mi karıştığı-
    nı görmek garip oluyor. “Yaşıyorum” cümlesini ne kadar azca
    anladığını görüyor musun? (Ben Bir Garip Döngüyüm)
  • Bilinci beynin içindeki hücreler taşımıyor; bilinci taşıyan örüntüler. Mühim olan araç-gereç değil, örgütlenme örüntüsü. (Ben Bir Garip Döngüyüm)
  • Bir organizmanın kategori dağarcığı ne kadar yoksulsa, kendilik döngüsü de o denli yoksuldur, bir noktadan sonrasında da geriye asla kendilik kalmaz. (Ben Bir Garip Döngüyüm)
  • Zenin ne işe yaradığını bildiğime güvenli değilim. Bir bakıma, onu oldukca iyi anlamış oldu­ ğımı düşünüyorum; bir bakıma da asla anlayamadığımı. Lisedeki İngilizce öğretmenim, Jöshü’nun MU’sunu sınıfa okuduğundan beri yaşamın Zen veçheleriyle uğraşıyorum ve herhalde bunun sonu asla gelmeyecek. Bana nazaran Zen entelektüel bataklık kumu- kargaşa, karanlık, anlamsızlık, kaostur. Düş kırıklığına uğratır, çıldırtır. Yine de gülünçtür, canlandırır, ayartır. Zenin kendine özgü anlamı, parlaklığı ve açıklığı vardır. Bu bölümde bu etkilerin bir demetini size aktarabilmeyi umuyorum. Ve sonrasında, garip görünse de bu bizi doğruca Gödelci mevzulara götürecek.
    Zen Budizminin temel öğretilerinden birisi Zenin ne işe yaradığını karakterize etmenin yolunun olmadığıdır. Zeni hangi sözel mekân içine kapatmaya çalışırsanız çalışın, direnir ve bu sınırı aşar. Bu durumda Zeni izahat çabalarının hepsi boşa vakit geçirme şeklinde görünebilir. Ama Zen ustaları ve öğrencilerinin tutumu bu şekilde değildir, mesela sözel olmalarına rağmen Zen koanları Zen çalışmasının ana parçalarındandır. Kendi başlarına aydınlanma konusun­ da kafi bilgiyi içermeseler de koanların, insan zihnindeki aydınlanmaya götürecek mekanizmayı harekete geçirme kabiliyeti olan “tetikler” oldukları var­ sayılır. Ama genel anlamda, Zen tutumu, sözcüklerin ve hakikatin bağdaşmaz olduğu ya da en azından hiçbir sözcüğün hakikati ele geçiremeyeceği yönündedir. (Gödel, Escher, Bach)
  • Canlı olmakla yaşamak arasındaki fark ne? (Ben Bir Garip Döngüyüm)
  • Aristoteles beynin, kanı serinleten bir organ bulunduğunu söylemişti. (Aklın G’özü)
  • Mantık, sezgiyi geçersiz kılar. (Aklın G’özü)
  • … ben dün olduğum kişiye oldukca “yakın” olurum, iki gün ilkin olduğum kişiye birazcık daha uzak olurum. (Ben Bir Garip Döngüyüm)
  • Zihin-beden sorununu çözümsüz hale getiren bilinçtir. (Aklın G’özü)
  • Matematiğe yatkın bir kafa için bir şeyin “kanıtı” olması” onun “doğru olmasıyla” aynı şey! Aynı şekilde, bir şeyin “yanlış olmasıyla” “kanıtı olmaması” anlamına geliyor. (Ben Bir Garip Döngüyüm)
  • Hiç kimse bir kasırganın ne işe yaradığını tam olarak tanımlayanmaz. (Aklın G’özü)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş