Eğitim

Cereyanlar – Tanıl Bora Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Cereyanlar – Tanıl Bora Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Cereyanlar kimin eseri? Cereyanlar kitabının yazarı kimdir? Cereyanlar konusu ve anafikri nedir? Cereyanlar kitabı ne konu alıyor? Cereyanlar PDF indirme linki var mı? Cereyanlar kitabının yazarı Tanıl Bora kimdir? İşte Cereyanlar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Tanıl Bora

Yayın Evi: İletişim Yayıncılık

İSBN: 9789750521188

Sayfa Sayısı: 926


Cereyanlar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Cereyanlar, Türkiye’de siyasî ideolojilerin özelliklerini; birbirlerini etkileme ve birbirlerinden etkilenme süreçlerini; cereyanlar içindeki figürlerin ideolojik seyahatlerini; muarız bellediklerine dair kurguladıkları dili; ideolojileri popülerleştirme tekniklerini ve siyasî ideolojilerin gündelik hayatta iyi mi karşımıza çıktıklarını ustalıkla işlenmiş bir halde gözler önüne seriyor.

Tanıl Bora, “cereyanlar”ı şu başlıklar altında tartışıyor: Geç Osmanlı Zihniyet Dünyası, Batıcılık, Kemalizm, Milliyetçilik, Türkçülük ve Ülkücülük, Muhafazakârlık, İslâmcılık, Liberalizm, Sol, Feminizm ve Kürt Siyasal Hareketi. Sadece başı sonu belli metinlere değil, laflara ve jestlere de bakıyor, “kimin söylediği”ne değil “ne söylediği”ne odaklanıyor. Böylece, siyasî düşünceleri sarmalayan ideolojik muhtevayı ve “iklim”i de ortaya koyuyor.

Cereyanlar’ı bir siyasal düşünceler kitabı olmanın ötesine taşıyan ve Türkiye’nin düşünsel ethosunu anlamamızı elde eden heyecanlı bir metin haline getiren de bu: Olayları anlatmak ve çözümleme etmekle yetinmeyip bunların arkasındaki fikir oluşumlarını ele alması. Son aşama zor bir işin altından başarıyla kalkan bu kitabı okurlarımıza sunmaktan kıvanç duyuyoruz.


Cereyanlar Alıntıları – Sözleri

  • “Sizde şu tuhaflık var ki siz hanıma karşı, kendinize hak ve terbiye diye sokağı ve geceyi ayırdığınız için, hanım da sokak ve geceyi hak olarak kazanmaya çalışıyor. Belediye azalığını, doktorluğu, avukatlığı siz onlara Fransızlardan daha kolay veriyorsunuz. Fakat bir türlü kadınlığı vermiyorsunuz. “
  • Diyanet İşleri Başkanlığı ‘nın – 1950’den sonrasında gittikçe büyüyen-varlığı, dini denetim etme ve ‘kullanma’ tercihini kurumlaştırıyordu.
  • 1912’de Osmanlı kamuoyunda basın yöntemiyle kanaat önderliği meydana getiren zümre, 11’i hanım olmak suretiyle takriben 175 kişiden ibarettir. Aydın profilinin otodidakt karakteri, bu tabloyu tamamlar. Bir çok, bilimsel niteliği olan eğitimden geçmemiş, el yordamıyla, kendi kendilerini yetiştirmişlerdi. Birfazlaca düşünce akımının önde gelen mümessilleri, edebiyatçılardı; düşünce, şiirleşerek, romanlaşarak, kısaca düz anlamıyla romantize edilerek taşınıyordu. Türkçülüğü ilmileştirmesi ve sosyolojiyi ‘getirmesiyle’ malum Ziya Gökalp (1876- 1924) Mülkiye eğitimini yarım bırakmış bir baytar mektebi mezunuydu.
  • Geç Osmanlı periyodunun pozitivist ve agnostik [reybi] aydınları dahi, mesela Haeckel’in kaba maddeci monizmini, “vahdeti vücut mesleğinin daha maddi, daha fenni bir şekle sokulmasından ibaret” (Baha Tevfik – Ahmed Nebil, 1911 ) diye sunarak İslamiyet’le telif etmeyi denemişlerdi. İlla zındıklık damgasından kaçınma kaygısına bağlamak gerekmez bunu; bir ihtimal tam da agnostik tereddütlerinin, fakat bir taraftan da kesinlikle din bahsine mahsus olmayan eklektisizmlerinin ifadesidir.
  • Peyami Safa, sağ düşüncenin tüm temel uzuvlarının maketini yapmış, kalemi cevval bir otodidakttı: anti-komünist milliyetçi, maneviyatçı… Milliyetçi-tutucu edebiyat kuramcısı Faruk Timurtaş’ın deyişiyle: “Ruh adamı”.
  • ‘Buralarda’ aydın olmanın, aydınların da eksikli olmasından dolayı, ‘organik’ seçkin konumunun getirdiğinden daha çok bir ayrıksılığı, daha ağır bir yalnızlık kaderini ördüğü hissine tutulmak, kolaydı. Eksikliğin fazlalığa dönüştüğü bir malüliyet. . . Düşünsel geleneklerin, ekollerin yokluğu, referans alınan kaynakların dağınıklığı, ayrışıklığı ve temassızlığı, övgüyü-yergiyi aşan bir eleştirinin, verimli bir münakaşa ortamının kurulamaması, düşünenlerin yalnızlık algısına -ve melankolisine- olan meylini pekiştirecektir. Ta 1970’lerde romancı Oğuz Atay, “yalnızlık dini” tabiriyle ironisini
    yapmış olacaktır bunun.
  • “Zaten ayrıca hümanist sıfatı, popüler dilde ‘iyi niyetli, naif, saf’ İn eş anlamlısına dönüşmüştür(1970lerde)-galiba hala da öyledir.”
  • Sinizm terimini, gerçekliğe -kendi gerçekliğine de- eleştirel Bir mesafeyle bakan ve onu kavrayan, fakat bu kavrayıştan çıkardığı sonucun icabını yapamayan, hayata geçirmeye muktedir olmayan, yapamamanın da mutsuzluğunu taşıyan bilincin ifadesi olarak kullanıyorum.
  • Geç Osmanlı ideologları, Yeni’ye el atarken de eklektiktirler. Bağlılık duydukları, yararlandıkları, esinlendikleri tüm sistemleri ve kaynakları lalettayin kesip yapıştırmaya yatkınlıklarıyla eleştirilmişlerdir. Abdullah Cevdet’e takılan lakaplardan kabul edilen düşünce çapkını, birçok çağdaşına uygun düşer.
  • Recep Peker 1946’da başbakan sıfatıyla, komünizm tehlikesine karşı okullara din dersi konması talebine, bir “içtimai zehirden korumak için” bünyeye “laakal” [en azından] onun kadar öldürücü bir [başka] zehir zerk edilemeyeceğini söyleyerek karşı çıkmıştır!
  • Osmanlı cemiyet düzeninde dini toplulukları tanımlayan millet terimi, milliyetçiliğin çağdaş ulusal cemaat tahayyülüne intibakı hem kolaylaştırıyor hem bir muğlaklık yaratıyordu – bu sebeple dini kimliğin kutsiyetini ve anlam yükünü de sırtında taşımaktaydı. Bu geçişlilik ve çift anlamlılık, bir dip akıntısı olarak, Türk milliyetçiliğinin dinden ‘arınan’ kollarına bile sızmaya devam edecektir.
  • Prens Sabahattin’in ifadesiyle: ”En büyük düşmanımız direkt doğruya kendimiziz.”
  • Osmanlı’nın gerileme devrinde sorunları geçiştirmeye de yarayan bir üstünlük kompleksine dönüşebilen kayıtsızlık, 19.yüzyılda artık sürdürülemez hale gelir. Gerileme hızlanıp kalım kaygısı baş gösterdikçe, okuryazarlar, seçkinler içinde bu kere dünya bilgisine karşı acilci ve faydacı-araçsalcı bir ilgi infilakı olacak; üstünlük kompleksinden de aşağılık kompleksi dünyaya gelecektir. Osmanlı’nın son on yıllarının fikir dünyası, bir merak infilakıyla birlikte, bu telaş ve karmaşaya boğulmuştur.
  • Osmanlıcada “merak” kelimesi, 19. yüzyılın son çeyreğinde hala malihulya,
    kısaca melankoli anlamında, marazi bir durumu anlatmak için de kullanılıyordu.
    Tarihçi Ahmet Yaşar Ocak (doğ. 1945), 2014’te piyasaya sürülen dere söyleşi
    kitabında, Osmanlı’nın parlak çağlarında Hıristiyan rahipler İslam hakkında detaylı
    data ve ilgi sahibi iken, Müslüman ulemanın Hıristiyan hayatına karşı
    “batıl dindir, bilmeye gerek yok” kayıtsızlığı içinde bulunduğunu söyler.
    Ancak Ocak, Osmanlı ulemasının, kendi ülkesindeki Hıristiyan ve Yahudiler
    hakkında da meraksız bulunduğunu ekler. İslam içi bir dava olarak, on senelerce harp
    halinde bulunulan İran’ın Şiiliği üstüne de azca sayıda polemik risalesinden
    fazlası yoktur. İslam felsefesinin Eski Yunan’la Rönesans ve Aydınlanma içinde
    köprü kuran “altın çağının” eserleri de ilgi dışıdır. Sistemli bir ilgisizlikle,
    ferah gönüllü bir meraksızlıkla karşı karşıyayızdır. Parlak zamanlarda,
    muzafferiyet ve üstünlük ‘şuuruna’ yorulabilecek bir kayıtsızlık. . .
  • Genç Osmanlı fikriyatı, yetişmeye çalışılan Batı’dan her ne öğrenilecekse, İslam’ın yozlaştırılması yüzünden, İslam’dan uzaklaşmak yüzünden kurumuş olan öz deposu canlandırarak da öğrenilebileceğini vaz’etmekteydi.


Cereyanlar İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Cereyanlar, Osmanlı’nın son dönemlerinden günümüze kadar Türkiye’de zuhur eden siyasal ideolojileri anlatır. On bir değişik alt başlık taşıyan kitap; Türkiye’deki değişik siyasal ideolojilerin formasyonlarını, konjonktüre bağlı olarak değişiklik ve gelişimlerini, birbirlerini etkileme süreçlerini, ideolojilerin düşünce sahiplerinin düşüncelerini anlatır. Olabildiğince objektif bir yorum perspektifi çerçevesinde tartışılmış, panoramik bir ‘prospektüs’ niteliği taşır. Cereyanlar, vakaları anlatmak ve çözümleme etmekten ziyade mevzuya özetlemek gerekirse değinerek olayların düşünsel arka planını derinlemesine inceleyen, söz ve fikir odaklı bir ideoloji zamanı kitabıdır. Dolayısıyla okuyucuya siyasal olaylardan ziyade düşünsel arka planına odaklanmasını sağlayarak, okuyucuyu siyasal vakalarda çoğunlukla rastlanılan ‘fantazmagori’den kurtarmaya çalışır.
. Politik mevzular her ne kadar bıçak sırtı ise ve de popülarizasyona elverişli ise de Tanıl Bora’nın objektifliğini elden bırakmaması takdire şayandır. Tanıl Bora’nın entelektüel data birikiminin açıkça göze çarptığı bu kitap, okunmaya ve üstünde düşünmeye değerdir. İlgilisi için eşine azca rastlanır bir yapıt. (Fırat SAÇMA)

Belli bir görüşe mensup olabilmek yada savunuculuğunu yapabilmek için değişik şahıs ve kaynaklardan çokça okuma yapmak gerekir.
Tanıl Bora’nın “Cereyanlar, Türkiye’de Siyasi İdeolojiler” adlı kitabı, Türkiye Cumhuriyeti siyasal tarihinde yer edinen; Geç Osmanlı Zihniyet Dünyası, Batıcılık, Kemalizm, Milliyetçilik, Türkçülük ve Ülkücülük, Muhafazakârlık, İslâmcılık, Liberalizm, Sol, Feminizm ve Kürt Siyasal Hareketi başlıklarıyla incelemek isteyenlere rehberlik edecek, titizlik ve özenle yazılmış nadide bir yapıt. (bukitaptanevar)

Kitabı okumam neredeyse bir yıl sürmüş. Kitabı sindire sindire parça parça okudum bu sebeple kısa bir süre içinde bitirip yeni bir kitaba başlarsam bahsedilen mevzular üstünde kafi bir düşünme ve çözümleme etkinliği yapamayacağımı düşünüyordum. Bu doğal olarak ki öznel bir çıkarım başka insanoğlu on günde bitirip tüm bu söylediklerimi başarıyla yapabilirler de. İçeriğe gelecek olursak eserin hatırı sayılır bir emek ve süre ürünü olduğu yadsınamaz. Türkiyede vücut bulmuş ‘cereyanlar’ hakkında zihnimizde genel bir çerçeve çizmek ve bu çerçeveyi normal olarak tamamen olmasa bile kısmen doldurmak bu eserin ulaşmış olduğu hedeftir bence. Neden tamamen dolduramadığı hususunda da ideolojilerin her birinin başlı başına kapladığı geniş alan ve barındırdığı külliyat normal olarak ki dokuz yüz küsur sayfaya sığdırılamaz. Ancak tüm bu ideolojileri bu kadar derli toplu ve sistemli bir halde tek kaynakta birleştirip inceleyen nadir eserlerden birisi olması bakımından da içinde ne olduğu bakımından da son aşama kıymetli bir bilimsel niteliği olan çalışmadır bana nazaran.
Getirmek istediğim bir eleştiri de var ki o da yazarın bazı yerlerde objektifliğini yitirip fazlaca köktencilik olmamakla birlikte hafifçe yanlı bir tavır hissettirmiş olması. Politik mevzular pek doğal ki bıçak sırtıdır ve yansız kalmak oldukça zor olsa gerek fakat gene de kendi adıma en azından birazcık daha yansız olabilirdi diye düşündüm.
Hepsi toplamında kitabından devasa yükseklikte bir verim aldığıma ve alınabileceğine inanıyorum. Bu alana ilgi duyanların okumasını şiddetle tavsiye ederim. (Aslı)


Cereyanlar PDF indirme linki var mı?


Tanıl Bora – Cereyanlar kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Cereyanlar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Tanıl Bora Kimdir?

1963’te Ankara’da hayata merhaba dedi. İstanbul Erkek Lisesi’nin arkasından 1984’de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni tamamladı. 1984-87’de Yeni Gündem’de gazetecilik yapmış oldu. 1988-89’da Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi’nin gösterim kurulunda yeraldı. Birikim dergisinde editörlük; Toplum ve Bilim dergisinde gösterim yönetmenliği yapmış oldu.

1988’den beri İletişim Yayınları’nda araştırma-araştırma dizisi editörlüğünü yürütmekte, üç aylık toplumsal bilimler dergisiToplum ve Bilim dergisinin gösterim yönetmeninliğini yapmakta, Birikim dergisinde yazmaktadır. Ek olarak, Radikal Gazetesi’nde haftalık futbol yazıları yazmaktadır.


Tanıl Bora Kitapları – Eserleri

  • Cereyanlar
  • Türkiye’nin Linç Rejimi
  • Zamanın Kelimeleri
  • Türk Sağının Üç Hali
  • Taşraya Bakmak
  • “Boşuna mı Okuduk?”
  • Kârhanede Romantizm
  • Yugoslavya
  • Devlet, Ocak, Dergâh
  • Medeniyet Kaybı
  • Hasan Âli Yücel
  • Sol, Sinizm, Pragmatizm
  • Milliyetçiliğin Kara Baharı
  • Yeni Dünya Düzeni’nin Av Sahası Bosna-Hersek
  • Takımdan Ayrı Düz Koşu
  • Tren Bir Hayattır
  • Devlet ve Kuzgun
  • Sayfiye
  • Çizgi Açığı
  • Ankara Rüzgarı / Gençlerbirliği Tarihi
  • Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi
  • İnşaat Ya Resulullah


Tanıl Bora Alıntıları – Sözleri

  • Çelişkiler keskinleşsin diye
    Bu şekilde mi geçsin ömrüm (Sol, Sinizm, Pragmatizm)
  • …işsizlik ve işsizlerin işsizliği yaşama biçimleri problemi son kertede siyasal bir sorundur. (“Boşuna mı Okuduk?”)
  • “Havasından mıdır suyundan mıdır pek kim bilir bura insanlarının direnme sürdürmede üstüne yoktur alimallah. Büyük bir olasılıkla dikkafalılıkta birinciliği asla hiç kimseye kaptırmayız. Politika yapması ihtiyaç duyulan birinci adamlarımızda bu alışkanlık sıkça görülmektedir. Bu güzelim ülkenin Arap saçına dönüştürülmesinde ve burada yaşayan millet ile azınlıkların nerede ise birbirlerine girmesinde direnme denilen faktörün aslan oranı geçmiştir”
    Şerafettin Ömer
    Tan (Priştine), 22 Haziran 1991 (Yugoslavya)
  • “Zaten ayrıca hümanist sıfatı, popüler dilde ‘iyi niyetli, naif, saf’ İn eş anlamlısına dönüşmüştür(1970lerde)-galiba hala da öyledir.” (Cereyanlar)
  • Demiryolcuların emek verme koşullarında ise hiçbir değişim olmamıştı. Eskiden yabancı şirketlerde iyi mi çalışılıyorsa devlet şirketinde de aynı yorucu emek verme değişmeden devam ediyordu. Makinist ve ateşçiler yazın sıcağında kazan karşısında terlerken kışın ayazında açık markizlerde üşüyor, gardıfren denilen vagon memurları daracık kabinlerde vazife hayata geçirmeye çalışıyor, makascçılar ve manevracılar her türlü hava koşulunda hâlâ ağır maaks topuzlarıyla kumanda edilen makasları yönetiyor, özetle yetersiz insan gücü ve teknolojik gerilik ile savaşım ediliyordu. Şüphesiz zorluklar demiryolcunun alnına yazılmıştı. (Tren Bir Hayattır)
  • Ezcümle, parti-devlet eliti içinde, ‘ayakla-
    rın baş olmasını’ istemeyenlerin hoşnutsuzluğu barizdir. (Hasan Âli Yücel)
  • Türkiye kapitalizminin ve modernleşmesinin malum “lümpen karakteri, Türkiye toplumunda bu krizin bilhassa ağır yaşanmasına yol açıyor. Her şeyden ilkin, kitleselleşen ve geleneksel koruma- kollama mekanizmalarını da yitiren büyük bir yoksulluk var. Bunun ötesinde, toplumsal ve ekonomik pers-pektifsizlik, “kıymet” kaybı büyüyor. Dünyayı ve kendini açıklamaya, anlamlandırmaya dönük ezberler bozuluyor. (Medeniyet Kaybı)
  • Sinizm terimi felsefi düzlemde, suni ihtiyaçlardan arınarak gerçek erdeme erişmeyi korumak için çaba sarfeden çileci bir Aristotelesçi okulun yaşam görüşünü tanımlıyor. (Sol, Sinizm, Pragmatizm)
  • Rifkin’e nazaran, işsizliği yapısallaştıran temel etken, ekonominin artık istihdam yaratmadan, tersine istihdamı azaltarak büyümesidir. Büyümenin temel etkeninin teknolojik gelişme olduğu koşullarda “üretkenlik artışı=istihdam artışı” denklemi geçerliliğini yitirmiştir. (“Boşuna mı Okuduk?”)
  • ‘Nisan, ayların en zalimi’ T.S. Eliot’ın ünlü dizesini tüm bahara teşmil etmeli. Baharın zalim yüzünü unutmamalı. Ahir kışın ve peşin yazın gafil avlayışını, faniliği hatırlatan nisan yağmurunu, polen alerjisini falan kastediyor değilim. İlkbahar provokatiftir ve yalnız pozitif anlamda değildir onun tahriki. Şımarık kışkırtısıyla peydahladığı umutlara hudutlarını gösterir derhal. İnfilak eden arzularla aczler arasındaki gerilmiş ipte bir cambazdır ilkbahar. Ergenin kendini evinde hissettiği mevsimdir – ve erişkinlik birazcık da evden gitmek istemektir. Şüphesiz ilkbahar hem de bu güzel havada okula gitmek zorunda olmanın saçmalığı anlama gelir. (Çizgi Açığı)
  • Iranlı yazar Macit Rahnema, kendisini yoksulluk davasına adamış bir eylemci-uzmanin su sözünü aktariyor: ” Birşeyler paylaşacağınız kimse kalmadığı süre yoksulsunuz anlama gelir.” Uzmanın anlattığı bir izah olmaktan öte, Kuzey Kanadalı Kizilderillilerin yoksulluğu, yoksulluklarini iyi mi algıladıklarını ve tanımladıklarını dile getiriyor bu söz (Sol, Sinizm, Pragmatizm)
  • Zaten, linç sözcüğünün refakatinde linç hukuku kavramıyla birlikte zuhur etmiş olması, bizi irkiltmeli. Kavramın adından türetildiği söylenen -farklı kaynaklara göre- dört kişiden üçü yargıçtır aslına bakarsanız. 1493’te İrlanda’nın Galway nahiyesinde katliam zanlısı oğlunu mahkûm ettikten sonrasında evinin penceresinden sarkıtarak bizzat asan, gaddarlığıyla meşhur yargıç James Lynch… Amerikan bağımsızlık harbinde gerek İngiltere’ye sadık kalan “düşmanları” gerekse her adi kabahat zanlısını mahkemeye çıkarmadan, çoğunlukla kırbaçlatarak, cezalandırtan yargıç Charles Lynch… 16. yüzyıl sonlarında Kuzey Carolina’da muhteşem sertliğiyle nam salmış bir yargıç, John Lynch… Linçin isim babası adaylarından yargıç olmayan, yalnızca William Lynch: 18. yüzyıl sonu/19. yüzyıl başlarında Pittsylvania kentinde bir haydut çetesini bizzat cezalandırmak suretiyle milis örgütleyen bir adam… (Türkiye’nin Linç Rejimi)
  • İllirya, Arnavutların ataları olduğu savlanan bir kadim Cenup Avrupa ırkının ülkesinin adıydı. (Yugoslavya)
  • Kelime, 13 Mayıs 2014’te Soma’da 301 madencinin ölmesiyle sonuçlanan korkulu “kaza”nın arkasından, Başbakan -o süre öyleydi- Recep Tayyip Erdoğan’ın sözleriyle ünlü oldu: “Arkadaşlar kısaca biz bir kere bu tür ocaklarında, kömür ocaklarında bu olanları, lütfen buralarda bu vakalar asla olmaz diye yorumlamayalım. Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir vaka vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var.” (Zamanın Kelimeleri)
  • “Devlette bir uzuv olabilmek için şuurlu bir surette onun hareketlerile ilgili olmak, ona tam bir sadakatle yardım etmek, onun inkışaf ve terakkisi­ne çalışmak lazımdır. Asiler, mücrimler ve alâkasızlar da devletin tebaasıdırlar, fakat azası değildirler.” (Türk Sağının Üç Hali)
  • Lyonlu dokumacılar Bourgneuf, Saint-Jean, Saint Georges ve Croix-Rousse mahallelerinde yoğunlaşmışlardı. Dar yollar, karanlık ve uzun avlular, sağlıksız, rutubetli ve ağır bir hava, harabeleri çağrıştıran eski binalar, loş lamba ışıklarının aydınlattığı perdesiz evler bu mahallenin başlıca görüntüsüydü. Lamartine’in “Avrupalı parya kabilesi” olarak adlandırdığı işçi yığınları, bu kirli ve hastalıkların kol gezdirilmiş olduğu yerlerde yaşamlarını sürdürürken, işi olmayan kaldıklarında yollarda şarkı söyleyerek dileniyorlardı. Lyonlu işçilerin sefalete karşı buldukları bu “çözüm”, sonraki yıllarda yaygınlaşarak sokak şarkıcılığının kaynağını teşkil edecekti. (Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi)
  • 19.yüzyılda Türkiye’de demiryolu büyük oranda II.Abdülhamid’in nüfus politikasının bir parçası olarak vazife yapmıştır. Bu kapsamda demiryollarının etrafına değişik etnik kökende göçmenler yerleştirilmiştir. Bunlar çoğu zaman istasyonun karşı kıyısında yerleştirilmiştir… Bu planlama süreci kapsamında göçmen yerleşimlerine padişahların adları verilmiştir. Demiryollarının çevresinde adı Hamidiye, Mecidiye, Mahmudiye olan sayısız göçmen yerleşimi bulunmaktadır. (Tren Bir Hayattır)
  • Prens Sabahattin’in ifadesiyle: ”En büyük düşmanımız direkt doğruya kendimiziz.” (Cereyanlar)
  • Önsöz – Ömer Laçiner
    Millet, kapitalizmle beraber ortaya çıkan, fakat onun direkt, özdeş mantıklı ürünü olmayan bir toplumsallık çerçevesidir. (Yugoslavya)
  • İnsan ölçüsünde mütevazı binalar tercihi, beşeri ebedilik yanılsamasına karşı fanilik bilincinin ifadesidir. (İnşaat Ya Resulullah)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş