Eğitim

Cuma ya da Pasifik Arafı – Michel Tournier Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Cuma ya da Pasifik Arafı – Michel Tournier Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Cuma ya da Pasifik Arafı kimin eseri? Cuma ya da Pasifik Arafı kitabının yazarı kimdir? Cuma ya da Pasifik Arafı konusu ve anafikri nedir? Cuma ya da Pasifik Arafı kitabı ne konu alıyor? Cuma ya da Pasifik Arafı PDF indirme linki var mı? Cuma ya da Pasifik Arafı kitabının yazarı Michel Tournier kimdir? İşte Cuma ya da Pasifik Arafı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Michel Tournier

Çevirmen: Melis Ece

Orijinal Adı: Vendredi ou les Limbers Du Pacifiique

Yayın Evi: Ayrıntı Yayınları

İSBN: 9789755390642

Sayfa Sayısı: 240


Cuma ya da Pasifik Arafı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Tournier yaşadığımız hayata anlam verebilmek için hikâyelere ihtiyacımız bulunduğunu düşünen ve

kolektiflik kazanmış hikâyeler denebilecek mitosları da ciddiye alan bir yazar. Temel kaygısı Batı kültürünün temel mitoslarını dönüştürerek bambaşka anlamlandırma ve yaşama imkânlarına imlemek! Yazdığı bu ilk romanda ise Batı modernliğinin “girişimci birey” kültünü, “vahşileri ve doğayı uygarlaştıran

beyaz adam” imgesini, “üretim, tüketim” tapınmasını ve “zaman, düzen, disiplin” kaygısını en özlü halde ifade eden Robinson mitini paramparça ederek, coşku verici bir tabiat/fikir sentezini muştulayan oldukça değişik bir mitoloji inşa ediyor. Cuma ya da Pasifik Arafı Spinoza’dan Lévi-Strauss’a,

Hegel’den Sartre’a bir takım düşünüre atıflar içeren bir fikir romanı olmasının yanı sıra, bir serüven romanı kadar da sürükleyici. Edebiyatla da düşünülebileceğini gösteren müthiş bir örnek. Düşmüş olduğu adada Batı kültürünü minyatür boyutlarda tekrardan kuran Robinson’un, ilkin tabiat ananın, sonrasında da kendine köle yapmış olduğu ‘vahşi’ Cuma’nın “başkalık”larıyla yüzyüze gelmesi anlatılırken, tüm bir tarih Cuma’nın kahkahalarıyla tekrardan yazılıyor aslen. Batı akılcılığının ipliği pazara çıkarılırken “başka” türlü düşünmenin ne denli mümkün ve lüzumlu olduğu gösteriliyor. Bu nefis romanı ve Deleuze’ün yazdığı sonsözü dikkatle,

yine yine okuyalım ve kendimize şu soruları soralım: Hayatımızda hem bireysel hem de toplumsal anlamda “başkaları” var mı hakikaten? Başkalarının olmadığı, olsa bile dikkate alınmadığı, ezildiği, yok sayıldığı bir yaşam dayatılmıyor mu bizlere? Başkası yoksa ben var mıyım? Biz Ayrıntı Yayınları olarak Cuma’yı yayınlamaktan hususi bir haz duyduğumuzu belirtiyor; edebiyata inanan ve sahici soruların ardında olan her insana tereddütsüz öneriyoruz…


Cuma ya da Pasifik Arafı Alıntıları – Sözleri

  • Gerçekte her şey, sizin tarafınızdan öğrenilmeyi bekliyor.
  • Her insanoğlunun yaşamında ölümcül bir iniş vardır. Benimki çamura doğru iniyor… Hayatta kalmaya çalışmak ölmektir. Sabırla ve bıkmadan oluşturmak, örgütlemek, düzenlemek gerek. Her duruş, geriye bir adım, çamura doğru bir adımdır.
  • Kendi suretinizde bir seviye… hiçbir engelle karşılaşmaksızın kendi iradesini kabul ettirmesini sağlayacak mutlak bir iktidara haiz olmak kadar, bir insanın ruhunu delip geçebilecek bir şey daha yoktur.
  • “Zamanı harcama; o, hayatın dikildiği kumaştır.”
  • Ruhun, sadece içeriyi dışarıdan ayıran deri perdesinin ötesinde kayda kıymet bir içinde ne olduğu bulunduğunu ve ben noktasının çevresindeki daha geniş çemberlere eklemlenebildiği seviyede sonsuz derecede zenginleşebildiğini düşünüyorum!
  • Düşüncem onu her kullanmak istediğimde gıcırdamaya süregelen benzer bir mekanizma, içerdeliğe, dışardalığın zararına daha çok kıymet veriyor. Varlıkların değersiz bir kabuğun içine hapsolmuş hazineler bulunduğunu düşünürsek, içlerine ne kadar oldukça dalarsak, ulaşacağımız zenginlikler de o denli büyük olurdu. Ama ya gömü yoksa?
  • Her sabahleyin uyandığımızda içinde bulunduğumuz o bir tür sersemlik hali… Hiçbir şey, uykunun kendine özgü bir edinim ve ölümün bir genel provası bulunduğunu bundan daha iyi kanıtlayamaz.
  • Dünyaya getirmek, bundan önceki soyu, fenalık düşünmeden; fakat asla acımadan hiçliğe doğru iten yeni bir dönem yaratmaktır. Anne baba lüzumlu olmaktan çıktıkları anda can bunaltıcı olurlar. Çocuk, onlardan gelen ve büyümek için lüzumlu olan her şeyi naturel olarak iyi mi kabul ettiyse gene aynı şekilde onları ıskartaya çıkarır.
  • Yoksulluk bir adamı tüm erdemlerden yoksun kılar: Boş bir torbanın dik durması güçtür. Benjamin Franklin
  • Başkası yoksa ben var mıyım?


Cuma ya da Pasifik Arafı İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Kimi kitapların evrensel boyutu üzerine söylenenler hep tamamlanmamış kalır. Geçenlerde bir araştırma için rafa elimi uzattığımı anımsıyorum, sonrasında köşeme çekilmiş Mıchel Tournier’nin esrarengiz dünyasıyla tekrardan buluşmuştum; bir romanın onlarca kere okunabildiğinin açık kanıtı… Cuma ya da Pasifik Arafı
Deniz kazası, tenha adaya düşen Robinson; Defoe’nunki benzer biçimde değil, Robinson ve Cuma’nın haricinde ada da romanın kahramanı kitapta.
Parçalanmış, mürettebatı ölmüş Virginie’nin enkazından geriye kalanları adadaki mağaraya taşır Robinson, yeni bir yaşam inşa eder. Tahıl, dürbün, tütün, barut… Yaşamını kolaylaştıracak pek oldukça nesneye haizdir… Sandık dolusu altın ve mücevher. Yaban keçilerini evcilleştirir, tarlalar hazırlayıp buğday eker. Enkazdan kurtardığı Kitabı Mukaddes’i okur, o yol gösterir, hayatta kalmak, adadaki yırtıcı yaşama karşı direnmek için. Adaya Speranza adını verir, kendini vali duyuru eder, yasalar hazırlar… Bir gün duman görür, gidip bakar; yerliler sahile çekili kayıklarının berisinde ayinle bir bayanı parçalayıp yakarlar. Kendini, kurduğu düzeni korumak adına onlardan gizlenir. Kayıklarına binip gittiklerinde rahatlar.
İlk sürpriz, geminin köpeği Tenn’in ortaya çıkmasıdır, onun kazadan kurtulmasına sevinir. Bir gün yerliler gene gelirler, yaktıkları ateşin dumanını gören Robinson gizlice izlemeye gider. Bu kez genç bir oğlandır kurban edecekleri. Karmaşa sonucu çocuk kaçar, Robinson’la kesişir yolu… Robinson, içinde bulundukları günün adını verir genç yerliye; Cuma…
Cuma, ölümden kurtulduğuna mutludur, sahibi ne derse yapar, kabahat işleyince dayak da yer, böylece bir anlamda köleliği sürer. Ödüllendirir de Robinson onu; mesela maaş verir her ay altın olarak. Devamlı Cuma’yı eğitmeye çalışır. Birlikte sayısını bilmedikleri seneler geçirirler.
Doğal yaşam kabına sığmaz, Cuma tüm uysallığına rağmen kendince başkaldırmayı bilir; Robinson’un hususi günler için saklamış olduğu tütünleri içer gizli saklı gizli saklı ve bigün yakalanınca elindeki pipoyu mağaranın derinliklerine fırlatır. Depolanmış barut patlar, her şey yok olur.
O günden sonrasında Robinson bir teslimiyet sergiler, Cuma’ya kızmak yerine akışına bırakır vakaları, arınır, Cuma benzer biçimde olmaya, onu anlamaya çalışır.
Ve bir vapur yanaşır koya. Adadan kurtulma umudu doğmuşken bundan mutluluk duymaz Robinson. Geminin kaptanıyla söyleşi ederler, orada yirmi sekiz yıl geçirdiğini anlamış olur. Cuma’nın gemidekilerle aniden kaynaşıvermesine içten içe kızar.
Sonuç olarak kaptanın yardım teklifine rağmen adada kalmayı seçer; doğal Cuma adına da bu sonucu alarak. Geminin demir alacağını bilmiş olduğu sabaha huzurla uyanır… Ancak uzun sürmez iç huzuru…
Ötekinin olmadığı bir cinsellik, felsefe, din… İnsan kalma; bir insanoğlunun her koşulda ayakta durabilme çabasıyla yaratılmış görkemli varlığı… Muhteşem bir roman, görkemli bir final… Kitaplar iyi ki var…
yazar_sibel_güneşdoğdu
#kitaplarimveben
#editör #bilmek #idrak etmek
#kitapönerisi #bookstagram
#novel #kitap
#okumakgüzeldir (Sibel Güneşdoğdu)

“Issız bir adaya düşerseniz yanınıza alacağınız üç şeyi nedir?” Bu sual lise yıllarında elden ele dolaşan hatıra defterlerinin eğer olmazsa olmaz sorusuydu bu soruya verilen cevaplarla insan karekteri üstüne analizler bile yapılabilir.
Tabi o zamanlar Robinson Cruz’u yeni okumuş olduğumuz ve işin psikolojisinden oldukça teknik detaylarıyla boğuştuğumuz için keskin bıçak, pusula ve günlüğün sahibini mutlu etme amaçlı ‘birde sen’ diye cevaplardık.
Tournier bu kitapla işin teknik kısmından hızla kopardı beni, tenha bir adaya düşersem yanıma  yeterince felsefe bilgisi almaya karar verdim.
Kitap Robinson’un elim bir kaza sonucu tenha bir adada gözlerini açmasıyla başlıyor. Önceleri yoğun bir umutsuzluk, ateş yakarak gemilerin dikkatini çekme çabaları, sorgulamalar, kurtulacağına net bir inanç. Sonraları kabullenme geliyor. Kabullenmeyle beraber kendi varlığını da adaya kabullendirme çabaları başlıyor.
Kendini vali, peder ve general duyuru ediyor. Ağaçları ve hayvanları  tasnif ediyor özetlemek gerekirse bir ülke yaratıyor, hem hükmeden hem hükmedilen oluyor. Ama tüm bu süreçlerde bir diğeri yok. Seyircisiz oynuyor. Seyircisiz oynamak Robinson’un aklıyla oynuyor tüm çabaların anlamsızlaştığı, çamurun içinde çimenlerden otlayarak yaşamış olduğu ve yarattığı evrenden tiksindigi anlamış olur yaşıyor.
Adayı bir karı olarak görmeye,adayla yiyişmeye, talibi dölleyerek elde etmiş olduğu bitkileri evladı yerine koymaya kadar gidiyor iş.
Bir adayla iyi mi sevişilir diye düşünüyorsanız yazar oldukça duygusal bir halde betimlemiş.
Ve Cuma geliyor Cuma’nın gelişi Robinson’u hem ürkütüyor hem de silindiğini düşündüğü  varlığını kanıtlayabileceği bir diğeri ihtiyacını karşılıyor.
Klasik, yerlilere karşı beyaz adam tribi ve kırbacı Cuma’nın üstünde şaklamaya başlıyor.
Ama Cuma umursamıyor Cuma bir nesne,  adanın bir parçası. Robinson ne kadar uğraşırsa uğraşın o bütünlüğü bozamıyor ve süreçte kendi bütünlüğü bozuluyor.
Adada yarattığı hem ekonomik hem etik bütünlük Cuma’nın masum umursamaz tavrıyla zedelenmeye başlıyor. Robinson, eğitimli beyaz bir adam olarak başladığı ada yaşamını sorgulayarak geçirdiği  yirmi sekiz yıl, iki ay ve on dokuz günün sonunda, Cuma’nın baştan beri durduğu yerde durduğunu anlıyor ve ufukta bir vapur görünüyor, gitmek mi? kalmak mı?
Bizi oluşturan dünyanın ne kadarı bizi kapsıyor ne kadarı cemiyet tarafınca şekillendiriliyor, asla seyircimiz olmadığında iyi mi davranıyoruz. Gerçekten iyi miyiz? yoksa fenalık yapmak fena olmak daha oldukça mesuliyet istediği için mi durduruyoruz kendimizi, örnek olarak Cuma iyi mi? kitapta niye derhal Cuma’yı benimsedim onun o umursamaz tavrından  tabiat ve hayvanla eşit ilişkisinden etkilenirken son hamlesinde niye hayal kırıklığına uğradım. Acaba sevdiklerimizi etiketleyerek onların özgürlüklerini kısıtlıyor muyuz?  “Sen iyi birisin görüldü, geç”.
Kitabın betimlemelerini, felsefik yaklaşımını,  insana dair her türlü iyi ve fena özellikleri yansıtış biçimini sevdim.
” Robinson” kurmacasının anlamı nedir? Robinsonculuk nedir? ” Gilles Deleuze bu soruları sorarak kitapla ilgili oldukça tatminkar bir sonsöz yazmış.
Kitap bittikten sonrasında sağlamasını yaptırmış oldu bana.
Kitap felsefi bir birikim istiyor bu mevzuda birazcık zayıf olduğum için anlamakta zorlandığım bölgeleri de oldu, fakat kitabın bütününün keyfini kaçırmadı bu durum. (Ebru)

Robinson hikayesinin felsefe ve toplumsal bilimler terminolojisi ve terbiyesi gözetilerek tekrardan yazımı. Kitap Robinson’un adayla girmiş olduğu kişisel mücadelenin izlerini cumayla karşılaşması ve otoriteyi buluş etmesi üstünden ele alıyor. Kitapta karşımıza iki Robinson çıkıyor. Cuma ulaşmadan önce tabiat karşısında itaati seçen ve kendine hükmeden bir tabiat karşısında varoluşu seçen Robinson cumanın gelişiyle kendi tebası tabiat ve yasalar içinde yeni bir seviye buluş ediyor… (Derida)


Cuma ya da Pasifik Arafı PDF indirme linki var mı?


Michel Tournier – Cuma ya da Pasifik Arafı kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de Cuma ya da Pasifik Arafı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Michel Tournier Kimdir?

Fransız romancı, öykücü ve denemeci; 1924’te Paris’te hayata merhaba dedi. Tournier, gerçekçi mekânlarda geçmesine karşılık, mitlerden ve simgecilikten yararlanan ve entelektüel bir kışkırtıcılık içeren metinler yazar. Roman ve öykülerinin çoğunda mit ya da efsanelerin günümüz atmosferine uyarlandığını görürüz; sık sık cinsel sapkınlıklara, rahatsız edici takıntılara ve grotesk temalara yer verilir. Her yapıtında ana ya da yan karakterlerden birinin bir çocuk ve en oldukça işlediği temanın da masumiyetin yitirilmesi olduğuna dikkat çekilmiştir. Ayrıntılı ve felsefi spekülasyonlara dayanan bir yazım seçimi vardır. İlk romanıyla Fransız Akademisi’nin Roman Büyük Ödülü’nü, ikinci romanıyla Goncourt Ödülü’nü kazanmış, 1972’de Goncourt Akademisi üyeliğine seçilmiştir.

Tournier ilk romanı Vendredi ou les limbes du Pacifique (1967; Cuma ya da Pasifik Arafı, Çev. Melis Ece, Ayrıntı Yay., 1994) ile büyük ilgi topladı. Bu yapıtında, çağdaş felsefe ve antropolojinin kuramlarından yararlanarak Robinson mitini tekrardan yorumlar ve insan doğasına ilişkin Defoe’nunkilerden oldukça değişik çıkarsamalar yapar. Yoğun gönderme ve simgelerle yüklü Le Roi Des Aulnes(1970; Kızılağaçlar Kralı, Çev. Hasan Anamur, Ayrıntı Yay., 1996), adını Goethe’nin bir şiirinden alır. Roman Hitler’in askeri akademilerine genç öğrenciler yollayan bir insanın çevresinde döner. Les météores(1975; Meteorlar, Çev. Yaşar Avunç, Ayrıntı Yay., 2001) eşcinsel bir amca ve ikiz yeğenlerinin yaşamını anlatırken ikilik, narsisizm, ensest ve eşcinsellik benzer biçimde cinsel mevzuları kurcalar. Le Coq de bruyère (1978;Çalı Horozu, Çev. Mustafa Balel, Ayrıntı Yay., 1990) ise yazarın hikâye ve masal arasındaki ayırımı belirlediği ve insanla hemcinsleri ya da insanla nesneler içinde aykırı ilişkiler yarattığı bir başka mühim kitabıdır.

Başlıca yapıtları: Éléazar ou la Source et le Buisson (1996; Kaynak ve Çalı ya da Éléazar, Çev. Mustafa Balel, Ayrıntı Yay., 2000); Le Médianoche amoureux (1985; Veda Yemeği, Çev. Mustafa Balel, Ayrıntı Yay., 1992); La Goutte d’or (1985; Altın Damla, Çev. Mustafa Balel, Ayrıntı Yay., 1998); Gaspard, Melchior et Balthazar (1980); Gilles et Jeanne (1983; Gilles ile Jeanne, Çev. Melis Ece, Gece Yay., 1989); Le Vent Paraclet(1977); Le Vagabond immobile (1984); La Couleuvrine (1994); Le Miroir des idees (1994); Journal extime (2002).


Michel Tournier Kitapları – Eserleri

  • Cuma ya da Pasifik Arafı
  • Veda Yemeği
  • Düşüncelerin Aynası
  • Çalı Horozu
  • Cuma ya da Yaban Yaşam
  • Altın Damla
  • Kızılağaçlar Kralı
  • Meteorlar
  • Anahtarlar ve Kilitler
  • Gilles ile Jeanne
  • Müneccim Krallar
  • Dışsal Günlük
  • Kutsal Ruh
  • Kaynak ve Çalı ya da Eleazar


Michel Tournier Alıntıları – Sözleri

  • Düşüncem onu her kullanmak istediğimde gıcırdamaya süregelen benzer bir mekanizma, içerdeliğe, dışardalığın zararına daha çok kıymet veriyor. Varlıkların değersiz bir kabuğun içine hapsolmuş hazineler bulunduğunu düşünürsek, içlerine ne kadar oldukça dalarsak, ulaşacağımız zenginlikler de o denli büyük olurdu. Ama ya gömü yoksa? (Cuma ya da Pasifik Arafı)
  • Meleği oynayan salağı oynar. Ama salağı oynamak melek olmaya yetmiyor. (Dışsal Günlük)
  • Pek net olmayan 1nokta var,
    mühim olan mutlu olacak mısın??? (Altın Damla)
  • Zira terbiye ve hakkaniyet yasaları iktidar alanına uygulanmaz. (Müneccim Krallar)
  • Kızacağından çekindiğim için bu tarz şeyleri ona söyleyemiyordum, bundan dolayı söz onun için daima ya bir okşamaydı ya da bir hücum; hiçbir vakit gerçeğin aynısı olmadı. (Kızılağaçlar Kralı)
  • Televizyonda “ilk bakışta aşk”la ilgili verdiğim
    bir röportajın peşinden Guy Béart şöyleki yazdı bana:”Büyük aşk daha ilkin asla görmediğimiz birini tanımaktır. Şarkılar için de aynısı geçerli: içimize dokunduklarında, ortada bir tekrardan kavuşma var anlamına gelir.” (Dışsal Günlük)
  • Onun için her mutlu tesadüf bir tuzağı haber veriyordu. (Çalı Horozu)
  • “Biliyor musunuz, çocuklarım, aşkla dostluk arasındaki en büyük fark, karşılıksız dostluk olamamasıdır”, diye açıklıyordu. “Size dostluk duymayan birine dostluk duyamazsınız. Ya paylaşılır, ya paylaşılmaz. Kısacası, mutsuz dostluk olması imkansız. Oysa, ne yazık ki, aşk!” (Anahtarlar ve Kilitler)
  • (…) hiçbir şey sonsuz boşluğun sonsuz suskunluğundan daha üzücü olması imkansız. (Veda Yemeği)
  • “Söyleyeceğin şey suskunluktan daha güzel değilse,SUS o vakit….” (Altın Damla)
  • Deha
    Yetenek
    Ustalık
    Açıkgözlük
    Her insanoğlunun – kim olursa olsun – bu dört yeteneğin karışımı bulunduğunu kabul etmekte fayda vardır. Her şey onların oranına bağlıdır. (Düşüncelerin Aynası)
  • A B ‘yi severdi, B C’yi, C D ‘yi, D de A’yı, böylece hepimiz ağlayarak birbirinin arkasından koşardı. “Hiçbir vakit Sev beni! demeyin, işe yaramaz, diye uyarıyordu Paul Valery. (Anahtarlar ve Kilitler)
  • Körlüğümüzün ve sağırlığımızın duvarını delebilmek için göstergelerin bıkıp usanmadan kafamıza dank dank vurmaları gerek. Yeryüzünde her şeyin simge ve alegori bulunduğunu idrak etmek için ihtiyaç duyulan tek şey sonsuz bir dikkat kabiliyeti. (Kızılağaçlar Kralı)
  • “Kutsal kitabı okumuş olsaydın bir şey dikkatini çekerdi.
    Tanrı ilkin Adem’i yarattı, sonrasında da cenneti, sonrasında Adem’i cennete koydu.
    Adem cennette olmasına şaşmıştı, bu ona naturel gelmemişti, değil mi?
    Havva’nın durumu başkaydı; o Adem’den sonrasında yaratıldı. Cennette yaratıldı; cennetin yerlisi.
    sonrasında ikisi de cennetten kovulduklarında, bu Adem ve Havva için aynı şey değildi. Adem ilk çıkış noktasına geri dönüyordu.
    Havva ise, tersine, doğduğu ülkeden sürülmüştü.
    Eğer bunu unutursanız, kadınlardan yana hiçbir şey anlamazsınız.
    Kadınlar cennetin sürgünleridir..” (Meteorlar)
  • İşitmem zayıfladığından, aygıt kullanmak için bir kulak uzmanıyla randevum var. Her gün erteliyordum. Kendi kendime: “Nihayetinde başkalarının söylediklerini duymak o denli mühim mi?” diyordum. (Dışsal Günlük)
  • Ruhun, sadece içeriyi dışarıdan ayıran deri perdesinin ötesinde kayda kıymet bir içinde ne olduğu bulunduğunu ve ben noktasının çevresindeki daha geniş çemberlere eklemlenebildiği seviyede sonsuz derecede zenginleşebildiğini düşünüyorum! (Cuma ya da Pasifik Arafı)
  • Tuhaf ve kaygı verici bir boşlukta dalgalanıyordum… (Veda Yemeği)
  • Cehalet kötülüğün ta kendisidir, işte bu kadar rahat ve açık. (Gilles ile Jeanne)
  • Biz altının uğursuzluk getirdiğine inanıyoruz. Gümüş saftar, katışıksızdır ve temizdir.
    Altın, oldukça değerlidir, insanı tamahkârlaştırır, hırsızlığa, şiddete, adam öldürmeye götürür.
    Bunu sana şunun için söylüyorum: Görüyorum ki bullea aureanla 1maceraya atılmak üzeresin. Bu 1özgürlük simgesidir, fakat metali uğursuz. Tanrı seni korusun! (Altın Damla)
  • Başkası yoksa ben var mıyım? (Cuma ya da Pasifik Arafı)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş