Eğitim

Descartes’ın Yanılgısı – Antonio R. Damasio Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Descartes’ın Yanılgısı – Antonio R. Damasio Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Descartes’ın Yanılgısı kimin eseri? Descartes’ın Yanılgısı kitabının yazarı kimdir? Descartes’ın Yanılgısı konusu ve anafikri nedir? Descartes’ın Yanılgısı kitabı ne konu alıyor? Descartes’ın Yanılgısı PDF indirme linki var mı? Descartes’ın Yanılgısı kitabının yazarı Antonio R. Damasio kimdir? İşte Descartes’ın Yanılgısı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Antonio R. Damasio

Çevirmen: Bahar Atlamaz

Orijinal Adı: Descartes’ Error Emotion, Reason, and the Human Brain

Yayın Evi: Varlık Yayınları

İSBN: 9789754342000

Sayfa Sayısı: 292


Descartes’ın Yanılgısı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Okuyucuyu insan beyninde bir bulgu gezisine çıkaran ve akılla hislerin zihinde iyi mi bir araya geldiğini irdeleyen bu kitap, on dokuzuncu yüzyılda beyin zedelenmesi sonucu davranış seçimi kökten değişime uğrayan Phineas Gage’in öyküsüyle başlayıp Damasio’nun dünyaca tanınmış laboratuarında incelemiş olduğu uygar vakalarla devam ederek, duyguların akılcı insan davranışındaki görevi üstünde duruyor.Beyin hasarlı hastalardan edinmiş olduğu deneyimlerden yola çıkan nöroloji uzmanı Dr. Damasio, duygu ve his yoksunluğunun aklın çalışmasını ve toplumsal davranışları iyi mi aksattığını açıklıyor.Zihinle gövde arasındaki ilişkiyi algılayış tarzımızı sonsuza dek değiştirecek olan Descartes’ın Yanılgısı, “Duygusal Zeka” terimini geliştiren psikologların esin kaynaklarından biri olmuştur.


Descartes’ın Yanılgısı Alıntıları – Sözleri

  • Tıp okulları, akıl hastalıklarında görülen hasta zihinlerle ilgili araştırmaları sunmaktadır, sadece ne gariptir ki, tıp öğrencileri hiçbir düzgüsel psikoloji eğitimi almadan, psikopatoloji öğrenmektedirler.
    Son üç yüzyıl süresince biyolojik araştırmalar ve tıbbın amacı, yalnızca ana vücudun fizyoloji ve patolojisini anlamaya çalışmak olmuştur. Zihin, büyük seviyede dinin ve felsefenin ilgisine terk edilerek dışarıda bırakılmış ve hatta özgül bir disiplin olan psikolojinin odağı olduktan sonrasında bile, yakın zamanlara kadar biyolojinin ve tıbbın ilgi alanına girmeyi başaramamıştır.
  • Faulkner, meslektaşlarına, “kendi kendisiyle çelişki içindeki insan yüreğinin sorunları unutuldu, oysa yalnızca bu mevzu iyi bir yapıt üretebilir, zira, yazılmaya kıymet olan yalnızca bu çekilen ıstırap ve dökülen terdir,” der.
  • Merkezi sinir sistemi “sinirsel olarak” vücudun geri kalan her köşe bucağına aksonlarla bağlıdır. Bu akson topluluğu, çevresel (dış) sinir sistemini oluşturur. Sinirler, dürtüleri vücuttan beyne ve beyinden vücuda taşırlar. Beşinci Kısım’da tartışacağımız benzer biçimde, beyin ve vücut birbirine kimyasal olarak da bağlantılıdır; hormon ve peptid benzer biçimde maddeler birinden salgılanıp diğerine kan akışıyla giderler.
  • Beyin zedelenmesinin sonucu, temel akıl ya da dil öğelerinde
    bozulma görülmediği halde, daha önceleri edinilmiş olan toplumsal adetler ve etik kurallar yok olabiliyordu. Farkında olmadan Gage örneği, beyindeki bir şeyin insana özgü benzeri olmayan yetilerle bilhassa ilgili bulunduğunu işaret ediyordu; bunların içinde, karmaşık bir toplumsal çevrede geleceği öngörerek ona nazaran plan yapma, kendine ve başkalarına karşı mesuliyet duygusu, isteyerek ve özgür iradesiyle yaşam mücadelesini yönetme kabiliyeti de var.
  • Sonuç olarak kavramamız ihtiyaç duyulan şey şudur: duygu ve hisleri, bilişsel ve sinirsel açıdan somut olgular olarak tanımlamak kesinlikle
    onların güzelliğini ya da korkunçluğunu azaltmaz, şiir ve müzikteki konumlarını da önemsizleştirmez. Nasıl gördüğümüzü ya da konuş­tuğumuzu anlamamız, görülen ve konuşulan şeyi bayağılaştırmaz. Bir tiyatro sahnesine resmedilmiş yada dokunmuş olan şeyi sıradanlaştırmaz. Duygu ve hislerin ardındaki biyolojik mekanizmaları idrak etmek,
    onların insanoğlu için taşıdıkları kıymet hakkında duygusal görüşle oldukça uyumludur.
  • Genelde, güdüler ve içgüdüler ya direkt doğruya belirli bir davranış seçimi üreterek, ya da bireylerin bilerek yada bilmeyerek, belli
    bir halde davranmasına neden olan fizyolojik halleri meydana getirerek devreye girerler.
  • William James, duygu ve hislerle ilgili hakkaten şaşırtıcı bir hipotez üretmiştir. Kendi sözleriyle:
    Kuvvetli bir duyguyu düşünüp sonrasında da, onun bedensel semptomlarının yarattığı tüm hisleri bilincimizden çıkarıp atmayı denersek, geriye hiçbir şeyin kalmadığını görürüz; duyguyu oluşturabilecek ‘zihinsel araç-gereç’ olmayınca, geriye bir tek soğuk ve yansız bir entelektüel idrak etme kalır. Düşünmeye zorlayan örnekler kullanan James, açıklamasını şu şekilde sürdürür:
    Hızlanan kalp atışları, sıklaşan soluma, titreyen dudaklar, tutmayan eller ve ayaklar, diken diken olan tüyler ve burkulan iç organları; bu hislerin olmasaydı, geriye ne tür bir korku duygusu
    kalacağını düşünemiyorum. Kabaran bir göğüs, genişlemiş burun delikleri, kenetlenmiş dişler, şevkli bir harekete geçme dürtüsü yerine gevşemiş kaslar, sakin bir soluma, dümdüz bir yüz ifadesiyle, insanoğlunun öfkesini yansıtması mümkün müdür?
  • Akıl yürütmenin amacının karar vermek bulunduğunu, karar vermenin özünün de bir tepki seçimi; kısaca, belli bir durumla bağlantılı olarak, birçok seçeneğin içinden sözsüz bir hareket, bir sözcük, bir cümle ya da bunların bir karışımını seçmek bulunduğunu söylemek doğru olabilir. Akıl yürütme ve karar verme o denli iç içedir ki, sık sık birbirlerinin yerine kullanılırlar. Philip Johnson-Laird bu sıkı karşılıklı bağlantıyı bir deyişle ortaya koymuştur: “Karar vermek için değerlendir; de­ğerlendirmek için akıl yürüt, akıl yürütmek için (ne hakkında akıl
    yürüteceğine) karar ver. “
  • Beyin ile vücut ayrılmaz şekilde, karşılıklı birbirine hedeflenmiş, biyokimyasal ve sinirsel devrelerle bağlıdırlar. İki ana bağlantı yolu
    vardır. Genellikle akla ilk gelen çevresel duyu ve motor sinirlerinden oluşan ve vücudun her yerinden gelen ikazları beyne, beyinden
    gelenleri de vücudun her yerine taşıyan yoldur. Akla daha zor gelen ikinci yol ise, aslen evrimsel olarak daha eski olan kan dolaşımıdır; hormonlar, nörotransmiterler [sinirsel aktarıcılar] ve modülatörler benzer biçimde kimyasal ikazları taşır.


Descartes’ın Yanılgısı İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Descartes’ın ruh ve bedeni iki ayrı töz olarak ele almış olduğu dualist felsefesine nörobiyoloji vesilesiyle deneysel verilere dayanarak karşı çıkan bir kitap. Aslında aşağıda kitabı okuyamayan fakat araştırma yazacak öz itimatı kendinde kabul eden arkadaşın belirttiği suretiyle herhangi bir semavi dinin iddialarını destek sunar bir yönü yok. Zira bedenden sonrasında ruhun varlığını devam ettirdiği, ruh ve madde benzer biçimde iki unsurun insan vücudunda ayrı hallerde bulunmuş olduğu benzer biçimde savların tam karşısında duruyor Damasio. Yaptığı çalışmalarda insana biyolojik olarak tesir eden nöronal yapıların haricinde bir yapı var ise bile bunun biyolojik bedenle girift bir şekilde varlığını sürdürdüğü sonucuna ulaşmış. Bundan dolayı da hala destekçi bulabilen kartezyen felsefenin dolayısı ile de Descartes’ın yanılgısı üstüne hoş bir yaratı ortaya koymuş.
Hülasa bilhassa nörofelsefe ile ilgilenenler için keyifle okunacak bir kitap olmuş. (başlangıcın çağrısı)

1948 senesinde New England’da elim bir iş kazası sonucu beyni hasar gören Phineas Gage’in öyküsünden yola çıkarak toplumsal davranışlarımızın oluşmasında neyin etkili bulunduğunu, zihnin; beyin ve vücutla bağlantısı olup olmadığını idrak etmek için yola çıkan yazarımız zihnin ve duyguların beyin ve vücutla ilişkisini olmadığını iddia eden Descartes’in yanılgısını imgeler, hisler ve somatik işaretleyicilerden yolara çıkarak anlatmaya çalışıyor.
“ Buradan, doğası ya da tüm özü düşünmek olan bir madde olduğumu ve bu maddenin varolması için hiçbir mekana ya da herhangi bir maddi şeye ihtiyacı olmadığını anladım; öyle ki, bu ‘ben’ kısaca beni ben icra eden ruh, vücuttan tamamen ayrı ve bilinme­si ondan daha kolaydı; ve vücut olmasa da, ruh her neyse öyle olmaya devam edecekti.
Descartes’ın yanılgısı işte budur: Vücut ile zihnin bir uçurumla birbirinden ayrılması. Bir tarafta ölçülebilen, boyutlu, mekanik ola­rak işletilen sonsuza dek bölünebilir vücut maddesi; öteki tarafta ise ölçülemeyen, boyutsuz, itilip çekilemeyen, bölünemez zihin madde­si. Akıl yürütmenin, etik yargıların, fizyolojik acı ya da duygusal kar­maşadan doğan ıstırabın, vücuttan ayrı olarak varolabileceği önerisi. Özellikle; zihnin en incelikli işlemlerinin biyolojik bir organizmanın işleyiş ve yapısından ayrılması.”
S.256
Keyifli okumalar dilerim. (taskindeniz)


Descartes’ın Yanılgısı PDF indirme linki var mı?


Antonio R. Damasio – Descartes’ın Yanılgısı kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de Descartes’ın Yanılgısı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Antonio R. Damasio Kimdir?

Antonio Damasio

Nörolog

Doğum: 25 Şubat 1944 (70 yaşlarında), Lizbon, Portekiz

Eğitim: Lizbon Üniversitesi

Kitaplar: Descartes’ın Yanılgısı: Duygu, Akıl ve İnsan Beyni

Ödüller: New York Times Senenin En İyi 10 Kitabı


Antonio R. Damasio Kitapları – Eserleri

  • Descartes’ın Yanılgısı
  • Spinoza’yı Ararken
  • Zihindeki Benlik


Antonio R. Damasio Alıntıları – Sözleri

  • Huygens Konferansı, Spinoza’nın mezarından birkaç metre, evinden de birkaç blok uzaklıktaki, 17.yüzyılda yapılmış dikkat çekici bir kent simgesi olan Yeni Kilise’de veriliyor. Konuşurken, birazcık sol arka tarafımda defnedilmiş olan, birazcık da sağ arka tarafımda yaşamakta olan Spinoza’nın felsefesi aklımı meşgul ediyor. Planladığım konuşmayı vazife bilinciyle yerine getirirken, sunmak suretiyle olduğum bazı sonuçların Spinoza tarafınca öngörülmüş olabileceği düşüncesine kendimi kaptırıyorum. (Spinoza’yı Ararken)
  • Bilinçli zihinlerin, benliğin kolay zihin süreçlerine eklenmesiyle ortaya çıktığını düşünüyorum. Zihinlerde kişilik bulunmadığı müddetçe bu zihinler gerçek anlamda bilgili değildir. (Zihindeki Benlik)
  • Spinoza’nın sezilmiş özgürlük ve salt mutluluğa yetişme stratejisi gerçeklere dayalı informasyon ve akıl gerektirir. İlginç olan, yaşamdaki gerçekleri zihnin gözleri olarak gören bir şahıs, yaşamının mühim bir kısmını zihnin birçok yeni gerçekleri görmesini elde eden zamanının en iyi mercekleri yapmak için harcamasıdır. Spinoza, tabiat ananın ve bilginin keşfini düşünen bir insanoğlunun diyetini benimsedi. Beceriyle parlattığı mercekleri ve içine koyduğu mikroskopların pırıl pırıl görme anlamına geldiğini düşünmek kısaca bir anlamda da kurtuluşun aracı olarak görebilmek ne kadar garip. Hatta zamana da ne kadar uygun: Soinoza’nın zamanı, optik ve mekanik aletlerin bilimsel buluş, hem de buluş sürecini zevk kaynağına dönüştürmek amacıyla geliştirildiği bir zamandı. (Spinoza’yı Ararken)
  • … ufak nöron devrelerinde belirli yoğunluk ve sıklıkta nöron ateşlemesi gerçekleştiğinde, bu devrelerden bazıları eşzamanlı olarak etkinleştirildiğinde ve ağ bağlantısında belirli koşullar sağlandığında “hisleri olan bir zihin” elde edileceğini varsayar. (Zihindeki Benlik)
  • Sonuç olarak kavramamız ihtiyaç duyulan şey şudur: duygu ve hisleri, bilişsel ve sinirsel açıdan somut olgular olarak tanımlamak kesinlikle
    onların güzelliğini ya da korkunçluğunu azaltmaz, şiir ve müzikteki konumlarını da önemsizleştirmez. Nasıl gördüğümüzü ya da konuş­tuğumuzu anlamamız, görülen ve konuşulan şeyi bayağılaştırmaz. Bir tiyatro sahnesine resmedilmiş yada dokunmuş olan şeyi sıradanlaştırmaz. Duygu ve hislerin ardındaki biyolojik mekanizmaları idrak etmek,
    onların insanoğlu için taşıdıkları kıymet hakkında duygusal görüşle oldukça uyumludur. (Descartes’ın Yanılgısı)
  • Tanrılar kimin yaşamasını istediyse onu parlak zeka yapmış oldu (Spinoza’yı Ararken)
  • Beyin ile vücut ayrılmaz şekilde, karşılıklı birbirine hedeflenmiş, biyokimyasal ve sinirsel devrelerle bağlıdırlar. İki ana bağlantı yolu
    vardır. Genellikle akla ilk gelen çevresel duyu ve motor sinirlerinden oluşan ve vücudun her yerinden gelen ikazları beyne, beyinden
    gelenleri de vücudun her yerine taşıyan yoldur. Akla daha zor gelen ikinci yol ise, aslen evrimsel olarak daha eski olan kan dolaşımıdır; hormonlar, nörotransmiterler [sinirsel aktarıcılar] ve modülatörler benzer biçimde kimyasal ikazları taşır. (Descartes’ın Yanılgısı)
  • Kim bu adam ki, zihin ve gövde hakkında çağdaşlarının çoğunun düşünüşüne yalnızca derinden karşı çıkarak değil, bununla birlikte üç yüzyılı aşkın süre sonrasında hâlâ kayda kıymet geçerlilikte olacak şekilde düşünebiliyordu? (Spinoza’yı Ararken)
  • Genelde, güdüler ve içgüdüler ya direkt doğruya belirli bir davranış seçimi üreterek, ya da bireylerin bilerek yada bilmeyerek, belli
    bir halde davranmasına neden olan fizyolojik halleri meydana getirerek devreye girerler. (Descartes’ın Yanılgısı)
  • Faulkner, meslektaşlarına, “kendi kendisiyle çelişki içindeki insan yüreğinin sorunları unutuldu, oysa yalnızca bu mevzu iyi bir yapıt üretebilir, zira, yazılmaya kıymet olan yalnızca bu çekilen ıstırap ve dökülen terdir,” der. (Descartes’ın Yanılgısı)
  • Organizmalar zihinleri nöron (sinir hücresi) isminde olan hususi hücrelerin etkinliğiyle üretir. Nöronlar bedenimizdeki öteki hücrelerin bir çok hususi durumunu paylaşır sadece işlevleri oldukça farklıdır. Nöronlar etraflarındaki değişikliklere duyarlı; uyarılabilir hücrelerdir (kas hücreleriyle paylaştıkları garip bir özelliktir). Akson olarak malum fibröz uzantılar ve aksonun sonunda bulunan sinapslar vesilesiyle öteki nöronlar, kas hücreleri benzer biçimde çoğu zaman oldukça uzakta olan öteki hücrelere sinyal gönderebilirler. Nöronlar çoğunlukla merkezi sinir sisteminde (özetlemek gerekirse beyin) yoğunlaşır sadece organizmanın bedenine ve dış dünyaya sinyal gönderip bedenden ve dış dünyadan sinyaller alırlar.
    Bir insan beynindeki nöronların sayısı milyarlarla, nöronların kendi aralarında kurmuş oldukları sinaptik iletişimlerin sayısı da trilyonlarla ölçülür. Nöronlar ufak mikroskobik devreler halinde düzenlenirler ve bu devrelerin birleşimiyle ağları ya da sistemleri oluşturan daha büyük devreler kurulur. (Zihindeki Benlik)
  • Spinoza’nın sisteminin bir tanrısı var fakat insanların kanısında algılanmış ihtiyatlı bir tanrı değil. Bu tanrıdan korkmanıza gerek yok zira sizi asla cezalandırmayacaktır. Ödüllendirilmeyi umarak da sıkı çalışmanıza gerek kalmamıştır zira hiçbir şey gelmeyecektir. Korkabileceğiniz tek şey kendi davranışlarınızdır. (Spinoza’yı Ararken)
  • Akıl yürütmenin amacının karar vermek bulunduğunu, karar vermenin özünün de bir tepki seçimi; kısaca, belli bir durumla bağlantılı olarak, birçok seçeneğin içinden sözsüz bir hareket, bir sözcük, bir cümle ya da bunların bir karışımını seçmek bulunduğunu söylemek doğru olabilir. Akıl yürütme ve karar verme o denli iç içedir ki, sık sık birbirlerinin yerine kullanılırlar. Philip Johnson-Laird bu sıkı karşılıklı bağlantıyı bir deyişle ortaya koymuştur: “Karar vermek için değerlendir; de­ğerlendirmek için akıl yürüt, akıl yürütmek için (ne hakkında akıl
    yürüteceğine) karar ver. ” (Descartes’ın Yanılgısı)
  • Zihin, ufak devrelerin etkinliğinin anlık örüntüler oluşturmak için büyük ağlar üstünde organize olmasıyla ortaya çıkar. Örüntüler beynin haricinde, bedende ya da dış dünyada yer edinen şeyleri ve vakaları temsil eder sadece bazı örüntüler beynin öteki örüntüleri işlemesini temsil eder. “Harita” terimi kimi oldukça kaba kimi incelikli, kimi somut kimi soyut olan bu temsili örüntülerin tümü için kullanılabilir. Özetle beyin etrafındaki dünyanın da haritasını çıkarır, kendi yaptıklarının da haritasını çıkarır. Bu haritalar zihnimizdeki imgeler olarak deneyimlenir ve imge terimi de yalnızca görselleri değil; işitme, dokunma benzer biçimde duyular ya da iç organlar benzer biçimde her türlü duyusal kökenin imgesini de ifade eder. (Zihindeki Benlik)
  • Görüyorsunuz, ben mutlu sonları yeğliyorum. (Spinoza’yı Ararken)
  • Terliksi hayvan benzer biçimde tekhücreli bir organizmanın dünyası ve davranışları bizim dünyamıza ve davranışlarımıza şaşırtıcı derecede yakındır. (Zihindeki Benlik)
  • Mark Twain kurgu ve gerçeklik arasındaki farkın, kurgunun inanılır olması gerekliliği ile açıklamış. Gerçekler inanılmaz olabilir sadece kurgu olması imkansız. (Zihindeki Benlik)
  • Hiçbir şey yenilgiyi kendini korumak amacıyla inzivaya çekilmek kadar garantileyemez. (Spinoza’yı Ararken)
  • … bilinci tarihsel bir düzene, naturel seçilim kanalıyla evrimsel dönüşüm geçiren organizmalar için uygun bir konuma yerleştirir. Dahası, her beyindeki beyin devrelerinin olgunlaşması, organizmaların etkinliğinden ve öğrenme süreçlerinden meydana gelen seçilim baskılarına maruz kalır. Başlangıçta genom tarafınca sağlanan nöron devresi depoları da buna uygun olarak değiştirilir. (Zihindeki Benlik)
  • Doğru koşullarda empati, kedere kapı açar. (Spinoza’yı Ararken)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş