Eğitim

Dokuz Yüz Katlı İnsan – Mustafa Merter Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Dokuz Yüz Katlı İnsan – Mustafa Merter Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Dokuz Yüz Katlı İnsan kimin eseri? Dokuz Yüz Katlı İnsan kitabının yazarı kimdir? Dokuz Yüz Katlı İnsan konusu ve anafikri nedir? Dokuz Yüz Katlı İnsan kitabı ne konu alıyor? Dokuz Yüz Katlı İnsan PDF indirme linki var mı? Dokuz Yüz Katlı İnsan kitabının yazarı Mustafa Merter kimdir? İşte Dokuz Yüz Katlı İnsan kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Mustafa Merter

Yayın Evi: Kaknüs Yayınları

İSBN: 9789752560963

Sayfa Sayısı: 450


Dokuz Yüz Katlı İnsan Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Tasavvuf ve Benötesi Psikolojisi (Transpersonal Psikoloji)

“Evet bu sensin! Ama sen bir tek bundan ibaret değilsin…”

İsviçre ve Türkiye’de uzun senelerdir uyguladığı psikoterapi seanslarında ruhsal problemlerin envai çeşidine şahit olan Psikiyatr Dr. Merter, Dokuz Yüz Katlı İnsan’da bayağı insanı ansızın pençesine alabilen ruh sıkıntısının, içinde bulunduğumuz kişilik düzeyine sıkışıp kalmaktan, bir başka deyişle “yükselmemekten” kaynaklandığını ileri sürüyor.

Kısacası ben, sıhhat bir yaşam sürsem, sevdiklerimle rahat ilişkiler kursam, yeteneklerimi ortaya koyabileceğim bir işe haiz olsam, tertipli olarak yakarış ve yakarma etsem bile, bir an geliyor huzursuzlanmaya başlıyorum; kafese kapatılmış bir kaplan şeklinde “kendi katımda” bir aşağı bir yukarı sinirli sinirli dolanmaktan kendimi alamıyorum.

Ve bu, varoluşsal anlamda kendimi geliştirememekten kaynaklanıyor. Merter, çağıl psikolojiden postmodern şuur katagorileri kuramcılarına ve tasavvuf literatürüne kadar oldukça varlıklı bir kaynakçaya dayanan eserinde, oldukça kattan oluşan ego/nefs modelini oraya koyuyor ve benötesi (transpersonal) psikolojisinin kendine özgü terapi teknikleri çerçevesinde “yükselmenin sırlarına” işaret ediyor.

(Tanıtım Yazısından)


Dokuz Yüz Katlı İnsan Alıntıları – Sözleri

  • Bu hareketleri psikanalitik açıdan değerlendirirsek, Orta Çağ
    karanlığından uyanan Avrupa insanı, başlangıçta köklerini antik
    uygarlık beşiğinde, doğrusu eski Yunan ve Roma’da arayarak bir
    anlamda “ana rahmine” geri dönmek istemişti diyebiliriz.
  • Bu “modern ruh çözümü uygarlığı”nde, duyguların bile bir tüketim nesnesi hâline dönüştürülmesini esefle karşılıyorum.
  • Acaba akıl ve bildiğimiz beş duyu ötesi bir “görme” mümkün müdür?
  • İnsan bir tek bir görüştür, gerisi ettir, kemiktir, yağdır.
  • “Ben ve o” dediğimiz andan itibaren mekân da yaratılmış olur.
  • …her duygu, görüş, tutum ve davranış, aslına bakarsak kendini aldatma ve yalandan ibarettir. Herkes, kendi kendine en uzak olandır.
  • Anadolu’da depresyonu tanımlamak için insanoğlu “daral” tabirini kullanırlar, kalp bölgelerini işaret ederek “kalbim daralıyor” derler.
  • “Her şeyin başı kaos ve yok etmedir; yok etme kendisini yok ettiğinde varlık meydana çıkar.”
  • …hep bir yönden ölüp başka yönlerden diriliriz.
  • Ahlak kurallarına doğal olarak olunmadan nefsin cilalanması sonucu, 20. yüzyılın sonlarına doğru, yeni bir insan modeli oluşturulmaya başlandı. Bu model, ahlakı küreselleşme süreci yardımıyla sessiz bir şekilde tüm dünyaya yayıldı. Duygusal açıdan sığ, derinliklerinden kopmuş, bilhassa karşılıksız sevgi, diğerkâmlık, vefa, kadirşinaslık, sezgi, yaratıcılık, güzel duyu ve bütünsel görüş şeklinde asli insanlık duygularına yabancılaşmış; insan ilişkilerinde yakın şeklinde görünse de aslına bakarsak oldukça mesafeli, yalnız, menfaatçi, istismarcı, rekabetçi cinsel açıdan ahlaksızca oldukça eşli, hayasızlığı özgürlük ve cesaret sanan, yaşlanmaktan ve ölümden nahiye nahiye kaçan, psikosomatik hastalıklardan mustarip, kronik derecede kaygılı, çevresine ve kendi kendisine öfkeli bir insan…
  • Kur’an ulvi mesajları insanı alan varoluş konumundan, veren varoluş konumuna geçmeye teşvik eder.
  • Her an içinde oluşan olayların, o anın spesifik özelliklerine uygun olmaları gerekliliği prensibini korumak için çaba sarfeden I Ching felsefesi, Jung’un dikkatini çekti. Bu prensipten hareketle Jung, senkronizite/eşzamanlılık kuramını oluşturdu. Senkronizite, İslam terminolojisindeki adıyla tevafuk, nedensellik yasalarına uymayan, çarpıcı tesadüf ve benzerliklere verilen addır.
  • …insanlığın temel hastalığının, bulunmuş olduğu yer/ontolojik konum ile doygunluk olmayıp ötesini arama bulunduğunu söyleyebilir miyiz? (…) Temel patolojimiz yanlış yerde, yanlış şeyi “istemek” ve buna bağlı olarak acı sezmek midir? Bedensel haz , duygusal haz, zihinsel-rasyonel haz arayışlarının temelinde bu acayip ve yanlış talep mi yatıyor? Yoksa bizde Nasrettin Hoca konusunda olduğu şeklinde, ahırda kaybolan tesbihi, ışık daha çok diye pazar yerinde mi arıyoruz?
  • Geçmiş ve gelecek vakit, sana göredir. Senin iki ayrı vakit sandığın geçmiş vakit ile gelecek vakit, Hakk’ın nazarında birdir, doğrusu devam edip giden bir geniş vakit vardır.
    (Mevlana, Mesnevi)
  • Biz, ego yada ben denen insanoğlunun nefs yapısını, nefs-i emmare olarak anlıyoruz. Nefs-i emmare; nefs-i şehvani, nefs-i natıka, nefs-i derrake diye üç gelişim mertebesi çerçevesinde anlaşılır.
    Nefs-i şehvani, Freud’un id terimine uyarlanabilir ve birincil süreç düşünme ve hareket tarzlarını temsil eder.
    Nefs-i natıka, konuşan/insani nefs manasına gelir ve yaşamın ilk yıllarını ve erken çocukluk dönemlerini kapsar.
    Nefs-i derrake ise algı eden, kavramsal işlevler gösteren nefs mertebesi olarak anlaşılır.


Dokuz Yüz Katlı İnsan İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Spoiler değil, eleştiridir!
Amaç yoksa niye bilimsel bir kitap yazıyoruz ki?! Bence şiir kitabı yazarsak oldukça daha iyi! Moda mı olmuş yoksa tasavvuftan yazmak yada herhangi konuların tasavvufta karşılığını bulmak oldukça rağbet mi kazandırıyor acaba?! Belki de tasavvuf bilmek batılı ilim adamlarına yukardan bakma olanağı sağlıyordur, bilmiyorum?! Ya onların yerinde sen olsaydın, senin yerinde onlar olsaydı?! Kıl şeklinde titre, şükret!..
Büyük bir sabırla sadece bitirdim. Hevesle, merakla almıştım ve oldukça iyi de başladı. Sonra gittikçe inanılmaz derecede “kibir kokusu” yaymaya başladı…
Temel sağlam atılmadığında üstüne inşa edilen yapıt da sağlam olmayacaktır. Ilk olarak, kitabın psikoloji/psikoterapi cephesinden hareketle yazıldığını belirtmek isterim. Artı tasavvufta eklendikten sonra bu doğrultuda nefs konusu incelenmiş, yengi ikinciye verilmiş, insanoğlunun maddi boyutu, doğası görmemezlikten gelinmiştir. Ben eminlikle söylemek isterim ki, insanoğlunun doğası (biyolojisi, fizyolojisi, biyokimyası vb.) dikkate alınmadan ne çağıl psikoloji/psikoterapi ne de tasavvuf yazılabilir. Yazılsa da işte bunun şeklinde sağlam temele oturtturulamamış olur. Sadece nefs ve aşamaları, nefs terbiyesi, tasavvufi terimler, anlayışlar haricinde kitabı sağlam bulmuyorum ve önermiyorum. Fazlaca şey bilmenin “kibriyle” detaylara inerek apaçık gerçeklere göz yumma durumu sözkonusudur.
450 sayfalık bu kitabın kim bilir %50 İbni Arabi ve Mevlana Celaleddin Rumi’den alıntılardır. Ben amacın ne işe yaradığını anlayamadım fakat eğer bu alıntılara açıklık getirmek amaçsa yukarıda anlattıklarımı silmiş olayım. Yine de bu iki büyük şahsiyete olan sonsuz sevgim ve saygım da bu kitabı benim “spoiler”imden kurtaramaz. Onlar da peygamber efendimizin (s.a.v), ümmetin “bulanık” [kaynak hadis olarak Mektubat-ı Rabbani’de] diye ifade etmiş olduğu döneminde yaşayıp yazmışlardır.
Psikoterapist tasavvufla ne yapabilir ki?! Tasavvuf bir hedefe varma “yolculuğudur”. Hedef ise taklidi imandan tahkiki imana geçiş ve şeriattır. Yazar bilincinde olarak yada olmayarak psikoterapistlere şu mesajı vermek istemiştir: Şeriat! Ama bunu da başaramamış. Kitabın arka kapağının iç tarafına el yazımla aşağıdaki alıntıyı yazacağım, ne bilmek olur ilerde başkasına verirsem çelişkiye düşerse bunu okur ve der ki, işte 450 sayfanın özeti:
> (Abdülhakim Arvasi)
Sözü fazla uzatmak istemiyorum. Ne mantığı anladım ne de amacı. Umarım siz okurlar benim yapamadığımı yaparsınız; fayadalanır ve ona bakılırsa araştırma yazarsınız. (Ferman Mamedov)

Evet bir incelemeyle daha buradayım. Dm den kitap ile alakalı dusuncemle ilgili bir kaç sual geldi buraya ilistireyim. Kitap pek oldukça tartışmayı götürecek cinsten. Psikoloji ve psikiyatri eğitimi almış çevrelerden gelen eleştiriler bizi aşıyor. Sonuçta bu alana değişik pencereden bakmış. Kadim geleneğimizde uygulanan nefs terapisini bu sisteme dahil etmeye çalışmış. Bu çabayı takdir ettim. Geçmişte insanoğlunun var oluş sancılarını bir tek din ile anlatmak iyi mi yetersizse dinin bu alana vermiş olduğu katkıyı görmezden gelmek de psikolojinin bir yanını tamamlanmamış bırakmak şeklinde oluyor. Freud anlatımı Jung anlayışı psikoloji okumayanlar için bile anlaşılırdi. Gelelim negatif elestirilere kitaptaki bazı konulardaki kendinden güvenli tavır acaba dedirtiyor. Tevazuyu özetleyen kibri sezebiliyorsunuz ek olarak bir bilene (şeyh, ermiş) doğal olarak olma fikri var. Başımıza ne geldiyse bu sorgusuz sualsiz doğal olarak olmaktan gelmişken bir bilim insanının bunu tavsiye etmesi oldukça şaşırtıcı. Rüyalar konusu ilginçti bu kitabından sonrasında rüyaları araştırmaya ve rüya gunlugu tutmaya başladım. Okumanızı tavsiye ederim. (İlknur Bora)

Bu kitabı okumanızı tavsiye ederim sadece ilk kez okuduğunuzda can sıkan ve bayağı bir kitap olarak yorumlarsanız; felsefe, psikoloji ve tasavvuf alanlarında daha çok kitap okuyup yeniden bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Okuyucu, yazarın yazdıklarını kendi idraki ölçüsünde anlamış olur. Bu kaideyi hatırlatmak isterim.
Bir roman akıcılığı beklememenizi de tavsiye ederim. Makale tadında bir kitaptır. (KEZBAN ÇETİN)


Dokuz Yüz Katlı İnsan PDF indirme linki var mı?


Mustafa Merter – Dokuz Yüz Katlı İnsan kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de Dokuz Yüz Katlı İnsan PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Mustafa Merter Kimdir?

1947 senesinde İstanbul’da dünyaya geldi, ilkokulu Cihangir’de okudu. Ortaokula Avusturya Lisesinde devam etti. Orta 3’ten sonrasında tahsiline devam etmesi için ailesi tarafınca İsviçre’ye gönderildi.

St. Moritz’de Montalya Lisesine ve ondan sonra Lozan Lemania Lisesine devam ederek 1969 senesinde İsviçre Federal Lise Diplomasını aldı. Lozan Tıp Fakültesinde tıp tahsilini tamamlayıp 1975 senesinde mezun oldu. 1976-77 yıllarında Ankara’da 18 aylık askeri hizmetini tamamladı.

1977 senesinde İsviçre’de tanıştığı Teresa Spescha ile evliliğe ilk adımını attı ve bu evlilikten 1979 senesinde oğlu Tahsin Can ve 1986 senesinde da kızı Selma dünyaya geldi.

Almanya Wesel’de 2 yıl dahiliye asistanı olarak çalıştıktan sonrasında, İsviçre’ye geri dönerek psikiyatri uzmanlık eğitimine başladı. Eğitimini Zürih Üniversitesi Hastanesi’ne bağlı Burghölzli Psikiyatri Hastanesinde ve psikiyatri polikliniğinde, doktorasını biyolojik psikiyatri alanında “Flufenazin Dekanoat” nöroleptik emek vermesi ile tamamladı. 1987 tarihinden itibaren Türkiye’ye yerleşti. Bodrum’da özgür psikiyatrist olarak mesleğini icra etti. Almanca, İngilizce ve Fransızca bilmektedir.

Psikoterapi alanında Zürih’te Jung’çu ve Varoluş Analizi ekollerinden etkilendi, ondan sonra I.Yalom grup terapisi metodunu benimsedi. Son 10 senedir varolan tecrübesini Benötesi/transpersonal psikoterapisi alanına aktardı. Bilhassa tasavvufi açıdan benötesi psikolojisini anlamaya çaba etti. Bu alanda uluslar arası araştırmalardan feyz alarak bir bireşim yapmaya çalıştı. 2005 senesinde İstanbul Üsküdar’da Türkiye Benötesi Psikolojisi Derneğini kurdu.


Mustafa Merter Kitapları – Eserleri

  • Dokuz Yüz Katlı İnsan
  • Nefs Psikolojisi


Mustafa Merter Alıntıları – Sözleri

  • Horney’e bakılırsa üç değişik stratejiye yönelebilir:
    1. İnsana eğilim etme
    2. İnsandan geri çekilme
    3. İnsana muhalif olma (Nefs Psikolojisi)
  • Biz, ego yada ben denen insanoğlunun nefs yapısını, nefs-i emmare olarak anlıyoruz. Nefs-i emmare; nefs-i şehvani, nefs-i natıka, nefs-i derrake diye üç gelişim mertebesi çerçevesinde anlaşılır.
    Nefs-i şehvani, Freud’un id terimine uyarlanabilir ve birincil süreç düşünme ve hareket tarzlarını temsil eder.
    Nefs-i natıka, konuşan/insani nefs manasına gelir ve yaşamın ilk yıllarını ve erken çocukluk dönemlerini kapsar.
    Nefs-i derrake ise algı eden, kavramsal işlevler gösteren nefs mertebesi olarak anlaşılır. (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • … insan, günlük hayatında tevhid’den uzaklaştıkça, farkına varmasa da esrarengiz bir acı yaşamaya adım atar. (Nefs Psikolojisi)
  • “Dostun kapısına sadece şükür götürür. Nimet, insana gaflet verir. Şükretmek ise uyanıklık getirir.” (Nefs Psikolojisi)
  • … edepsizlik, cesaret olarak yorumlanmaktadır. (Nefs Psikolojisi)
  • İnsan bir tek bir görüştür, gerisi ettir, kemiktir, yağdır. (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • …her duygu, görüş, tutum ve davranış, aslına bakarsak kendini aldatma ve yalandan ibarettir. Herkes, kendi kendine en uzak olandır. (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • Anadolu’da depresyonu tanımlamak için insanoğlu “daral” tabirini kullanırlar, kalp bölgelerini işaret ederek “kalbim daralıyor” derler. (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • Her an içinde oluşan olayların, o anın spesifik özelliklerine uygun olmaları gerekliliği prensibini korumak için çaba sarfeden I Ching felsefesi, Jung’un dikkatini çekti. Bu prensipten hareketle Jung, senkronizite/eşzamanlılık kuramını oluşturdu. Senkronizite, İslam terminolojisindeki adıyla tevafuk, nedensellik yasalarına uymayan, çarpıcı tesadüf ve benzerliklere verilen addır. (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • “Kul” olunmadan hiçbir şey olunmaz. (Nefs Psikolojisi)
  • Bu “modern ruh çözümü uygarlığı”nde, duyguların bile bir tüketim nesnesi hâline dönüştürülmesini esefle karşılıyorum. (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • “Ben ve o” dediğimiz andan itibaren mekân da yaratılmış olur. (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • Geçmiş ve gelecek vakit, sana göredir. Senin iki ayrı vakit sandığın geçmiş vakit ile gelecek vakit, Hakk’ın nazarında birdir, doğrusu devam edip giden bir geniş vakit vardır.
    (Mevlana, Mesnevi) (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • “… gel ‘Lâ’ kılıcını mâsivânın başına vur!” (Nefs Psikolojisi)
  • “Bu dünya nimetlerini, varlıklarını terk etmek, maddeyi ayak altına almak, insana ateş şeklinde yakıcı görünür. Fakat Hakk yolcuları, o ateşe önem vermediler, yollarına devam ettiler; sonunda gördüler ki, o ateş değil, nur imiş.” (Nefs Psikolojisi)
  • …hep bir yönden ölüp başka yönlerden diriliriz. (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • Bu hareketleri psikanalitik açıdan değerlendirirsek, Orta Çağ
    karanlığından uyanan Avrupa insanı, başlangıçta köklerini antik
    uygarlık beşiğinde, doğrusu eski Yunan ve Roma’da arayarak bir
    anlamda “ana rahmine” geri dönmek istemişti diyebiliriz. (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • “Dünya malını alışınız da onu terk edişiniz de Allah (cc.) için olmalıdır.” (Nefs Psikolojisi)
  • “Sabır ayının orucu ile her aydan üç gün oruç tutmak, göğüsteki düşmanlığı giderir.”
    (Hadis-i şerif) (Nefs Psikolojisi)
  • Kaygı, bir tür “boğulma”dır. (Nefs Psikolojisi)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş