Eğitim

Dünya Sistemleri Analizi – Immanuel Wallerstein Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Dünya Sistemleri Analizi – Immanuel Wallerstein Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Dünya Sistemleri Analizi kimin eseri? Dünya Sistemleri Analizi kitabının yazarı kimdir? Dünya Sistemleri Analizi konusu ve anafikri nedir? Dünya Sistemleri Analizi kitabı ne konu alıyor? Dünya Sistemleri Analizi PDF indirme linki var mı? Dünya Sistemleri Analizi kitabının yazarı Immanuel Wallerstein kimdir? İşte Dünya Sistemleri Analizi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Immanuel Wallerstein

Çevirmen: Ender Abadoğlu

Orijinal Adı: World-Systems Analysis: An Introduction

Yayın Evi: BGST Yayınları

İSBN: 9789756165461

Sayfa Sayısı: 191


Dünya Sistemleri Analizi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Dünya-Sistemleri Analizi okulu 1970’lerde hem mevcut toplumsal bilim paradigmasına hem de egemen Marksizm anlayışlarına karşı bir protesto hareketi olarak ortaya çıkar. Immanuel Wallerstein, Andre Gunder Frank, Giovanni Arrighi, Samir Amin benzer biçimde muhalif toplumsal bilimcilerin öncülük etmiş olduğu okul, bazı temel öncüllere dayanır: Sanıldığı benzer biçimde “paracı” olan tek tek devletler değil, sistemin kendisidir. Tek tek ülkeler, dünya-sistem içinde belirli işlevleri yerine getirir. Uzun dönemli ekonomik, toplumsal ve ideolojik eğilimleri incelemeden toplumsal gerçekliği anlamamız fazlaca zor olsa gerek. Bu nedenle, Dünya-Sistemleri Analizi okulu toplumsal bilimcileri, disiplinler arasındaki duvarları yıkmaya ve toplumsal gerçekliği bir tüm olarak incelemeye çağırır.


Dünya Sistemleri Analizi Alıntıları – Sözleri

  • Ayrıca karar verilmesi ihtiyaç duyulan başka bir mesele daha vardı: Fransa ya da Almanya benzer biçimde bir ülkenin evveliyatına neler dahil edilmeliydi? Bu ülke­lerin coğrafi ve zamansal sınırları nelerdi? Bir çok tarihçi bugünkü toprak sınırlarını, hatta bugün iddia konusu olan sınırları kullana­rak hikayeyi mümkün olduğunca geriye doğru götürmeye karar verdi. Böylece Fransa’nın zamanı, 19. yüzyılda tanımlandığı haliyle Fransa’nın sınırları dahilinde meydana gelmiş olan her şeyin tari­hi oldu. Bu normal olarak oldukça hazzı bir şeydi. Fakat bir amaca hizmet etti: uygar milliyetçi duyguların pekiştirilmesi. Dolayısıyla, bizzat devletler tarafınca cesaret verilen bir pratikti.
  • Efektif talebin düzeyi, en önce gelirin dünyadaki dağılımı ile belir­lenir. Açıktır ki bir alıcı ne kadar parası var ise o denli fazlaca şey alabilir. Bu rahat gerçek, kapitalistler için içkin ve süregiden bir ikilem oluşturur. Bir taraftan, mümkün olduğunca fazlaca kar elde etmek ve dolayısıyla başkalarına, mesela çalışanlarına giden artı-değerin miktarını en aza indirmek isterler. Diğer taraftan, en azından bazı kapitalistler, yaratılan artı-değerin bir kısmının tekrardan dağıtımı­ na izin vermek zorundadır; yoksa düzgüsel olarak ürünleri satın almak için fazlaca azca alıcı olacaktır. Dolayısıyla, ara sıra en azından bazı üreticiler hakkaten çalışanlarına verdikleri tutarı artırmaktan yanadır.
  • Modern dünya-sistemi hem evrenselcilik hem de evrenselcilik-karşıtlığının eşzamanlı varlığını, yayılmasını ve uygulanmasını kendi yapısının merkezi ve temel bir özelliği haline getirdi. Karşıtlık içeren bu ikili, sistem açısından merkez-çevre eksenel işbölümü kadar temel bir özelliktir.
  • Ama nerede devlet daha azca kuvvetli hale gelse, dinsel yapılar, etnik örgütlenmeler ve benzeri gruplar hanehalklarının önceliği üstünde ısrar eden en kuvvetli seslere dönüşebilir.
  • …seçim dışlamayı ihtiva eder.
  • …Tarihi görmezden gelme eğilimine gireriz. Parçaları bir araya getiremeyiz ve kısa vadeli beklentilerimiz gerçekleşmediği için devamlı olarak şaşırıp kalırız.


Dünya Sistemleri Analizi İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Bundan üç yıl ilkin elime geçen, ilk okumamı klasik okuma yolu tutarak, ikinci okumamı imtihan kaygısının verdiği mecburiyetle yaptığım bu hacimli kitap için bir de araştırma yazmak koşul oldu benzer biçimde. En azından yazmaya çaba etmek diyelim. Tabi bu gayrette benden ziyade ileti kutuma çoğunlukla tavsiye edip etmeyeceğimi soranların payının bulunduğunu da itiraf etmek zorundayım. Sırf bu yüzden son bir haftadır bulduğum ilk fırsatlarda kitabı son kez üstten bir okuma ile tamamlayıp, vaktiyle aldığım notları düzenleyip hâlâ yaşayan -ve hâlâ bilimsel niteliği olan metinler yazan- Wallerstein’in elime geçen metinlerini de tarayıp bir taraftan neleri bilmediğimi görmüş, bir taraftan da siteye bir ihtimal bir araştırma daha kazandırmış olurum. Benim kanaatime gore bu kitap kendinden menkul bir kıymete haiz. O yüzden en diri zihinle okunması gerekiyor. Soranlara da ilk ikazım bu oldu.
Kitabına “Yaşadığımız dünyayı idrak etmek” önsözüyle başlıyor Wallerstein. Sosyal bilinciliğin şânındandır bu girişi yapmak şu sebeple en büyük çile anlatmak değil, anlaşılmaktır. Bu sebepten yaşadığımız dünyayı anlamadığımız takdirde bizlere sunulan fenomenlerin illüzyonu ile hareket etmeyi sürdürebiliriz. Yazık ki öyleyiz de. Kavramlar sadece kendi zamanlarının bağlamı içinde anlaşılır, der Wallerstein ki haklıdır. Eğer hem terörizm hem de küreselleşmenin fenomen, anlam ve izleklerinin özünü kaçırırsak ne dünya sistemlerini ne de kendi hususi kullanımıyla dünya-sistemlerini anlayamayız. Kitabın girişte zihni diri tutup sonraki sayfalarda kopmayı önlemek için almış olduğu bu tedbir, bununla beraber devlet, devletlerarası sistem, üretici hanehalkları, kimlik grupları, sınıflar, firmalar vs kurumları da getirecektir. Hazır olmak, hatta şaşırmayı basit bir refleks olarak görmek durumundayız. İlk bölüm bu fenomenlerin informasyon ayağı, sonraki üç bölüm ise esas nokta olan sistemin mekanizmalarına yönelik tartışmayı mevzu ediyor.
Modern devlet, egemen devlettir. Nokta. Bitti. Bize hakikatin bundan ibaret olduğu yanılsaması verilirken işin derininde normal olarak Pagan kültürünün kendilerinden diğeri gördükleri Romalılara dayanacak noktası vardır sadece hem çağdaş olmak -hakiki manada egemen olmak- hem de politik değişimin istisnai olmadığı, devamlı ve düzgüsel olduğuna yönelik sarsılmaz inanç o ünlü 1789’un getirisiydi. Modernitenin 19. yüzyıla dek taşımış olduğu “bilmek” sevdası “pazar, devlet ve sivil cemiyet” benzer biçimde üç yeni disiplini doğurdu. Hafife almayın zira ilkin istikametini belirleyen bir sistem, oldukça naif bir talep ile, bilmek ve çağdaş olmak ile ayaklanıp Pan-Avrupa’da hükümranlık kurunca -kesinlikle üniversite kurumu ve Sovyetler’in hezimetini de gözardı etmeksizin- geriye sömürgeleştirilecek toplumları “bilmek” kalıyordu ki deva belliydi: insanbilim ve şarkiyatçılık.
Modern devlet egemen devletti ve çağdaş olmayanlar açıkça “ilkel”di. Descartes’inkartezyen felsefesini hatırlayın: ben’in var olması, ötekinin var olmasını gerektirir. Hafife almayın, zira gelecekte yönetim edilecek olan sömürgelerin tüm taraflarını merkeze aktaran etnograflar, açıkça ilkel sayılamayacak kadar geniş ve köklü bir medeniyete haiz olan yerlerle (pek doğal olarak İran, Çin, Arap bölgeleri, Hindistan…) ilgilenmeyi ve onları da bir halde modernite potasında eritmeyi kendisine dert ediniyordu. Ama iyi mi?..
“Gelişme” terimi ile normal olarak. Dünya yepyeni bir boyuta taşınıyor ve bu yeni forma ulaşmak isteyenler “gelişmek” zorundadırlar.
Evreka!
Hikayenin buraya kadar olan kısmını kitabından açıkça “spoiler” verme riskini göze alarak yorumladım ki asla eğer olmazsa okuyacaklar nelerin beklediği aşikâr olsun. Kalan kısımlarda bizim kapitalizm diye üstünde rahatça atıp tuttuğumuz, devamlı olarak onun kan emici yönlerine yaptığımız vurgularınn haricinde, kitabın maksadı kapitalizmin oluşmaya başlaması, oluşması, yerleşmesi ve egemen olmasının öyküsünü zanlarla değil, devlet ve devletler sistemi ile, pazar ile, hanehalkları ve hatta ücretli emek ile izaha kalkışmaktır. Bırakın kalkışmayı, moderniteye ve bilgiye dair yukarıdaki kronolojik tasvir bile başlı başına cüretkar bir girişim. Bir de periyodik olarak dünyada gelişen krizleri irdeleyişi var, esas şaşkınlık edici taraflar orada. İktisadi, ekonomik ve politik döngü belirli vakit aralıklarında bilgili bir kaos repertuarı ile çatallanma dönemlerini denetim eder. Ciddi manada ilginçtir, zira bizim gene bizlere dayatılan, öyleki olduğu söylenilen ve üçünü halinin imkânsız olduğu aktarılan terörizm ve küreselleşme bilgili maksatlar ile musallat ediliyor. Dolayısıyla yakın tarihin can alıcı vakası olan İkiz Kulelere hücum da akabinde bir maksat ve izlek için tutumsal yenilenme anlamı taşıyor. Savaşlar, diplomatik kaoslar, darbeler ve krizleri saymıyorum bile. Kitap bunların üstünde canlı bir ameliyat yapma cesaretine soyunuyor.
Bitirmeden, “bildiğim bir şey varsa hiçbir şey bilmediğimdir” sözünün bizlere yapmış olduğu kötülüğü tekrardan anıp hayreti bolca okumalar arzuluyorum. (Hüseyin HAKAN)

Wallerstein’in dünya sistemleri analizini duru bir üslupla direkt anlattığı bu kısa kitap, birçok fikir ve düşünce ileri sürüyor. Hem dünya-ekonominin anlaşılması hem bu dünya-sisteminin alternatiflerini kurabilmenin yollarının aranması açısından mühim bulunduğunu düşünüyorum. Wallerstein bu ilkine dair fazlaca uyumlu bir fikir dünyası oluştursa da ikincisine(alternatifi oluşturmak) dair fazlaca fazla fikir ileri sürmüyor.
Onun radikalizm olarak düşündüğü ideolojinin bir kanadı olan Marksizme ve Leninizme eleştirileri kitabın satır aralarında bulabilsek de bunların bir bütünlük teşkil etmiş olduğu söylenemez. Bu açıdan başka kitaplara bakmak gerekiyor.
Dünya-sistemleri analizi üstünde düşünülmesi ihtiyaç duyulan fazlaca mühim bir fikir sistemi. (Battal Şahin)


Dünya Sistemleri Analizi PDF indirme linki var mı?


Immanuel Wallerstein – Dünya Sistemleri Analizi kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Dünya Sistemleri Analizi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Immanuel Wallerstein Kimdir?

Immanuel Maurice Wallerstein, ABD’li sosyolog, tarihsel sosyoloji alanında bilim adamı ve dünya sistemler analistidir.

New York’ta doğan Wallerstein’ın dünya problemlerine ilgisi hemen hemen minik yaşlarda başladı, bilhassa Hindistan’da sömürge karşıtı harekete merak duydu. Columbia Üniversitesi’nde eğitimini sürdüren Wallerstein, bu üniversiteden, 1951’de B.A., 1954’te M.A. ve 1959’da Ph.D. derecelerini aldı. 1971 senesinde McGill Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü oluncaya dek burada ders verdi. 1976’da Binghamton Üniversitesi’nde (SUNY) sosyoloji alanında önde gelen öğretim üyelerin biri olarak, 1999’daki emekliliğine kadar vazife aldı, ek olarak 2005 senesinde emekliliğine dek Fernand Braudel Merkezi’nin başkanlığını sürdürdü. Konuk profesör olarak dünya genelinde çeşitli üniversitelerde vazife alan Wallerstein çeşitli ödüllerle onurlandırıldı. Aralıklarla Directeur d’études associé titri ile Paris’te École des Hautes Études en Sciences Sociales’de vazife aldı. 1994 ve 1998 yılları aralığında Uluslararası Sosyoloji Birliği’ne başkanlık yapmış oldu. 2000 senesinde Yale Sosyoloji kısmına kıdemli araştırmacı olarak katıldı. Ayrıca Social Evolution & History adlı derginin danışma kurulunda bulunmuş oldu.

Wallerstein bilimsel niteliği olan kariyerine post-kolonyal Afrika uzmanı olarak başladı. Bu alanı, 1951’de meydana gelen bir internasyonal gençlik konferansı sonrasında seçti ve 1970’lere kadar çalışmalarını yalnız bu alanda gerçekleştirmiş oldu. Bu tarihten itibaren kendini bir tarihçi ve makro düzeyde küresel paracı iktisat teorisyeni olarak tanımlamaya başladı.[Küresel kapitalizme erken dönem eleştirileri ve “sistem karşıtı” hareketlere desteği son dönemde onun, küreselleşme karşıtı hareket içinde bulunan bilimsel niteliği olan ve öteki muhalif çevrelerde- Naom Chomsky ve Pierre Bourdieu ile birlikte- mühim bir yer edinmesini sağlamış oldu.


Immanuel Wallerstein Kitapları – Eserleri

  • Tarihsel Kapitalizm ve Kapitalist Uygarlık
  • Dünya Sistemleri Analizi
  • Bildiğimiz Dünyanın Sonu
  • Liberalizmden Sonra
  • Sistem Karşıtı Hareketler
  • Irk Ulus Derslik
  • Modern Dünya Sistemi 1. Cilt
  • Avrupa Evrenselciliği
  • Kaos ve Belirsizlik
  • Ütopistik ya da 21. Yüzyılın Tarihsel Seçimleri
  • Jeopolitik ve Jeokültür
  • Avrupa Evrenselciliği
  • Tarihsel Kapitalizm
  • 21. YY’da Siyaset
  • Modern Dünya Sistemi 2
  • Amerikan Gücünün Gerileyişi : Kaotik Bir Dünyada ABD
  • Sosyal Bilimleri Düşünmemek
  • Modern Küresel Sistem
  • Modern Dünya Sistemi- 3
  • Geçiş Çağı – Dünya Sisteminin Yörüngesi (1945-2025)
  • Modern Dünya Sistemi – 4
  • Yeni Bir Sosyal Bilim İçin
  • Bilginin Belirsizlikleri
  • İki Kültürü Aşmak
  • Güncel Yorumlar
  • Dünya Sistemi ve Afrika
  • Chaotic Uncertainty
  • Soğuk Savaş Üniversite


Immanuel Wallerstein Alıntıları – Sözleri

  • “…(Said) bir insanın İranlı olabilmesinin hiç bir yolunun olmadığını, çünkü doğaya aykırı kavramlaştırmanın, özcü tikelciliğin, Batılı küstah gözlemcinin icadı olduğunu dile getiriyordu.” (Avrupa Evrenselciliği)
  • “…Açıkça görüldüğü üzere, modern dünya “uygarlarının”, “uygar olmayan” bölgelere ardısıra yaptığı müdahaleler, dört temel meşrulaştırıcı gerekçe üzerine kurulmaktadır: ötekilerin barbarlığı, evrensel değerleri çiğneyen uygulamalara son verme, öteki zalimler arasında kalan masumları koruma ve son olarak evrensel değerlerin yayılmasının olanaklarını yaratma.” (Avrupa Evrenselciliği)
  • “Küresel evrensel değerler bize verilmez, bizler tarafından yaratılır. İnsanoğlunun bu tür değerleri yaratma girişimi, insanlığın büyük bir ahlaki girişimidir. Bu girişimin gerçekleşmesinden umutlu olmak, yalnızca güçlülerin ideolojik perspektifinin ötesine geçebilip, iyinin gerçekten ortak bir değerlendirmesini (ve küresel olmaya en yakın olanı) yapmakla mümkün olacaktır.” (Avrupa Evrenselciliği)
  • Avrupa ortaçağında informasyon üretimi çoğu zaman Hippolu Aziz Augustinus tarafınca oluşturulan modele uygundu. Augustinus’a gore, “diller, tarih, dilbilgisi, hatta mantık mevzusunda informasyon sahibi olmanın faydası”, edinilen bilginin “Kutsal Kitap üstüne çalışmalara destek olma” kapasitesinde yatıyordu (Southern 1953:171). On ikinci ve on üçüncü yüzyıllarda bu temel üstünde yükselen Skolastisizme “tamamen mantıklı”, “aşın rasyonel” benzer biçimde tanımlar getirilmiş; Skolastisizm, kronik kitap eksikliğinin yaşandığı bir dönemde “münazara ve belagatın önemi”nin vurgulandığı “rutin Latin dili incelemeleri” olarak tanım edilmiştir (Bowie 1970: 151-2). Şekillerinin yetersizliğine rağmen “evrensel önemi haiz sorunlan incelemeyi” amaçlayan Skolastisizm geniş çaplı bir merak sonucu ortaya çıkmıştır (Southern 1953: 170). Ne var ki Skolastisizmin otoritesi, tek ve sorgulanmamış bir değerler kümesine sıkı sıkıya bağlı kalmıştı. (İki Kültürü Aşmak)
  • Öğretilerin yeniliği ile bu öğretilere vesile olan toplumsal dönüşümlerin, siyasal durumların yeniliği arasındaki bağları bulmakla pek azca ilgilenilmiştir. (Irk Ulus Derslik)
  • Ben karanlık bir ormanın tam ortasında olduğumuza ve ne yöne gitmemiz gerektiği mevzusunda kafi netliğe haiz olmadığımıza inanıyorum. Bunu acilen hep beraber tartışmamız gerektiğine ve bu münakaşaya hakkaten dünya genelinde katılınması gerektiğine inanıyorum. Ayrıca bu irdelemenin, informasyon, terbiye ve siyasetin her birini ayrı köşelere ayırabileceğimiz bir münakaşa olmadığına da inanıyorum. “Belirsizlik ve Yaratıcılık” adlı giriş yazısında bu savı özetlemek gerekirse dile getirmeye çalıştım. Görülmemiş özellikte çetin bir münakaşa içine girmiş durumdayız. Ama meseleleri, onlardan uzak durarak çözemeyeceğimiz de bir gerçek. (Bildiğimiz Dünyanın Sonu)
  • Devletler başkaldırıları ezmek için de işlev görecek mekanizmalar şeklinde bürokratize edilmiş ve uygun şekilde örgütlenmiştir. (Sistem Karşıtı Hareketler)
  • İki kültür derken ne kastediliyor? Hatta bunların adları nedir? Bunun cevabı o denli rahat değil. Bu kültürlerden biri çoğu zaman bilim kültürü olarak adlandırılır. Diğerinin ise pek fazlaca adı vardır: yazınsal, felsefi, beşeri kültür. Bu kültürlerden birinin “bilim” kültürü olarak adlandırılmasında derhal hepimiz hemfikirken diğerine bu kadar çeşitli ad verilmesinin bütünüyle tesadüfi olmadığını göreceğiz. Diğer pek fazlaca şahıs benzer biçimde Snow’a gore de bu iki kültür bakışımlı değildir: Ehemmiyet vc/vcya liyakat açısından bir sıradüzen içinde var olurlar, fakat hangisinin daha yukarıda olduğu hâlâ tartışmalı bir mevzudur. İki kültürün yaşam süreleri de farklıdır: Beşeri kültür “geleneksel” ve iki kültürün daha eski olanı sayılırken bilim kültürünün çoğu zaman daha yeni, daha “çağdaş” olduğu söylenir. (İki Kültürü Aşmak)
  • İngiltere’de 1750-1850 döneminde üretimde “ana para derinleşmesine” karşı “sermaye genislemesi” bulunduğunu söylediğinde kas tettigi şey benzer biçimde görünmektedir.
    Bu ana para genişlemesini elde eden nedir, toplam üretimdeki kazançlar mı? Landes’in buna bir cevabı vardır: “Girdilerin kalitesi doğrusu “yeni teknolojinin yüksek kalitesi ve hem girişimcilerin hem de işçilerin yüksek nitelikleri ve bilgisi.”‘ (Modern Dünya Sistemi- 3)
  • Hepimiz şimdi bir bekleme oyunundayız. (Kaos ve Belirsizlik)
  • 1.Teknolojinin çeşitli alanlarındaki tekel. Ki ancak (büyük ve zengin) bir devletin üstlenmeyi göze alabileceği devasa harcama talepleri vardır. Liberal söylemin asla bahsetmediği bu destek olmaksızın -özellikle de askeri harcama desteği olmaksızın- bu alanlardaki tekelin devamlılığı sağlanamaz. (Modern Küresel Sistem)
  • Baskı kurmak, yalnızca ilişki içinde olmanın tersine, herhangi bir kültürel denkliğe tahammül etmez. Baskın olanlar, kendilerini ahlaki ve tarihi olarak haklı görmeye ve sistem içinde üretilen iktisadi artığın esas sahibi olarak hissetmeye ihtiyaç duyarlar. (Avrupa Evrenselciliği)
  • Ama nerede devlet daha az güçlü hale gelse, dinsel yapılar, etnik örgütlenmeler ve benzeri gruplar hanehalklarının önceliği üzerinde ısrar eden en güçlü seslere dönüşebilir. (Dünya Sistemleri Analizi)
  • Bir sistem olarak kapitalizmin bu kadar akıl almaz ölçüde biyosferi tahrip etmesinin başlıca nedeni, çoğunlukla, tahribattan kâr sağlayan üreticilerin bunu bir üretim maliyeti olarak kaydetmeleri değil, tam aksine maliyetleri azaltmanın bir yolu olarak görmeleridir. (Ütopistik ya da 21. Yüzyılın Tarihsel Seçimleri)
  • … Batının kültürel hakimiyetine karşı çıkan isyanlar bile, temelde Batılı kültürel üretim tarzlarını, özellikle de üniversite yapısını kullanarak organize edilmiştir. Üniversiteler baskı ve sınırlamalara maruz kaldıkları yerlerde bile, kolektif örgütlenmelerini ve özerk yaşam felsefelerini Muhafaza etmişlerdir; böylece üniversitelerin dünyada yayılması, milliyetçilik, komünizm ve hatta dini köktencilik hareketlerini seferber edecek merkezlerin oluşmasına ön ayak olmuştur. Entelektüel içerikler değişir fakat harekete geçiren paket çoğunlukla aynıdır. (Modern Küresel Sistem)
  • “Oryantalizm esas itibariyle, Doğu’nun Batı’dan daha zayıf olmasından dolayı Doğu’ya dayatılmak üzere oluşturulmuş bir siyasi doktrindir. Ayrıca Said’e göre Oryantalizm, kendi içinde sınırları olan ve entelektüel sorgulamaya kapalı olan bir düşünme tarzıydı.” (Avrupa Evrenselciliği)
  • ..belirsizliğin mükemmel bir şey olduğu ve kesinliğin, gerçek olsaydı, ahlaken ölmek demek olacağıdır. gelecek hakkında kati bilgiye haiz olsaydık, herhangi bir şey halletmeye yönelik etik bir zorlama olmazdı. tüm eylemler atama edilmiş olan kesinlik içine düşeceği için, her türlü ihtirasın bağımlısı olmakta ve her türlü bencilliği yapmakta özgür olurduk. eğer her şey belirsizse, o vakit gelecek yaratıcılığa, hem de yalnız insanoğlunun değil, tüm tabiat ananın yaratıcılığına açıktır. olasılıklara, dolayısıyla daha iyi bir dünyaya açıktır. (Bildiğimiz Dünyanın Sonu)
  • Son olarak, insanların toplumsal ilişkilerinin yaşandığı gerçek dünyada meydana gelen ve gerek bilimsel gerekse beşeri alandaki baskın kavrayış modellerine meydan okuyan gelişmelere tepki olarak on dokuzuncu yüzyılın son yarısında üçüncü bir kurumsal arena, doğrusu toplumsal bilimler arenası ortaya çıkmaya başladı; biz bu arenanın o zamana dek iyice yerleşmiş olan bu iki kültürün iki taraftan çekiştirmesi yüzünden hep arada kaldığını ileri süreceğiz. Bu arena üstündeki baskılar o denli çoktu ki. sonuçta informasyon etkinliğinin bu alanında kim bilir o zamana kadar yaşanmış en büyük kargaşalık ve muğlaklık ortaya çıktı. (İki Kültürü Aşmak)
  • Kişinin bilmiş olduğu nedir? Üç tür şey: doğru olan, iyi olan, güzel olan. Bu soyut kavramların her birinin tanımı medeniyetle kastettiğimiz şeyin ta kendisidir. Elbette bu tanımların ayrıntıları, her mahut medeniyetin genel çerçevesi içinde, üstelik kimi zaman fazlaca hararetli bir şekilde tartışılmaktadır. Ama tarihsel medeniyetleri bütünleştiren unsurlardan biri de, hepsinin doğru, iyi, güzel olan hakkın­ da informasyon toplayabildiğine ve bu tarz şeyleri tanımlayabildiğine inanması olmuştur. Aynca modem dünyaya gelene kadar asla kimse bilginin bu üç hedefinin parçalara ayrılmış, birbirinden aynlabilir etkinlikler bulunduğunu da düşünmemiş benzer biçimde görünüyor. Keats’in şiirindeki “Doğru olan güzelliktir, güzellikse doğru” dizesi tarihsel medeniyetlerin tümünde kulağa hoş gelebilirdi; oysa günümüzde duygusal ve garip kaçıyor, hatta yazıldığı dönem olan on dokuzuncu yüzyıl Avrupası’nda da aynı etkiyi uyandırmıştı. (İki Kültürü Aşmak)
  • Kapitalistler, ayak değirmeninde daha da süratli koşmak için gitgide daha süratli koşan beyaz fareye benziyor. (Tarihsel Kapitalizm ve Kapitalist Uygarlık)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş