Eğitim

Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler – İlker Başbuğ Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler – İlker Başbuğ Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler kimin eseri? Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler kitabının yazarı kimdir? Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler konusu ve anafikri nedir? Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler kitabı ne konu alıyor? Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler PDF indirme linki var mı? Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler kitabının yazarı İlker Başbuğ kimdir? İşte Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: İlker Başbuğ

Yayın Evi: Remzi Kitapevi

İSBN: 9789751416711

Sayfa Sayısı: 240


Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Tehcir” Olayları… Nedenleri… Sonuçları…

1915 senesinde, Osmanlı İmparatorluğu niçin bir “Tehcir” (mecburi göç) uygulaması yapmak mecburiyetinde bırakıldı?

Tehcir esnasında yaşanmış olan vakalarda, her iki tarafın da yalnız kendi kayıplarının üstünde hem de abartılı olarak durması, karşı tarafın kayıplarını görmemesiyle gerçeğe ne seviyede ulaşılabilir?

Yoksa ortada, iki tarafın da yaşamış olduğu bir “ortak acı” mı vardır?

Propaganda amacıyla yazılan Mavi Kitap, Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü ve Naim Bey’in Anıları adlı kitapların savlarını yerle bir eden tespitler ve belgeler nedir?

Malta Yargılanması’nda erişilen netice ne anlama gelmektedir?

Ortada yetkili mahkemelerce alınmış bir “soykırım” sonucu yokken, yabancı ülkelerin parlamentolarında alınan “sözde soykırım” kararlarının bir anlamı var mıdır?

“Sözde soykırım” iddialarının kabul ettirilmesine anayasasında yer veren ve komşu bir ülkenin topraklarında gözü bulunduğunu söylemekten çekinmeyen Ermenistan’a karşı Türkiye ne yapmalıdır?


Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler Alıntıları – Sözleri

  • 1892 senesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda kurulan İstatistik Umum Müdürlüğüne, aynı yıl Nuri Bey, 1892-1897 yılları aralığında Fethi Franco isminde bir Musevi, 1897-1903 yıllarında Mıgırdıç Şinapyan adlı bir Ermeni ve 1903-1908 yılları aralığında ise Robert isminde bir Amerikalı başkanlık yapmıştır.*
    Kaçaznuni’nin kastettiği “Ermeni vilayetleri” Osmanlı İmparatorluğu’nun o günkü yönetimsel yapılanmasına gore; Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Elaziz (Elazığ) ve Sivas vilayetleriydi.**
    Osmanlı devleti tarafınca son nüfus sayımı 1904-1905 yılları aralığında yapılmıştır. Bu nüfus sayımı mevzuyu inceleyenler tarafınca, en güvenilir nüfus göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bu tespit; aslına bakarsak yabancı bir kaynağa aittir.***
    Görüldüğü benzer biçimde; 1904-1905 yıllarında nüfus sayımı yapılırken, işin başlangıcında bir Amerikalı bulunmaktadır.
    Bu nüfus sayımına gore; 1905 senesinde Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeni nüfusu 1.173.233’tür. 1914’te ise toplam Ermeni nüfusunun; meydana getirilen güncelleme ile 1.294.851’e ulaşmış olduğu anlaşılmaktadır.**** Kabaca bu sayı 1.300.000 olarak kabul edilebilir. Bunun haricinde başkaları tarafınca verilen değişik rakamların ise doğru olduğu kabul edilemez.
    Ermenilerin “Ermeni vilayetleri” olarak gördükleri bu altı vilayette 1.300.000 Ermeni’den ne kadarı yaşıyordu? Altı vilayette yaşayan Ermeni nüfusunun da toplam olarak, 565.000-635.000 içinde olduğu kabul edilebilir.*****
    Şimdi burada durun; gene bir yabancı kaynağa gore Ermeniler bu vilayetlerde hiçbir vakit nüfus çoğunluğuna erişememiştir.******
    1915 senesinde uygulanan tehcirin Ermeni nüfusuna tesiri ne olmuştur?
    İstanbul Patriğinin 1921 senesinde İngilizlere verdiği bir belgede, o tarihte Osmanlı hudutları içinde bulunan Ermeniler, göç ettirilmiş olanlarla yerlerine dönmüş olanlar da dahil, 625.000 olarak gösterilmektedir.^
    Bu da, neredeyse Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeni nüfusunun % 50’ye yakın azaldığını göstermektedir.
    Milletler Cemiyeti Göçmenler Komitesi’nin raporuna gore de, Türkiye’den ortalama 400.000-420.000 arasındaki Ermeni Rusya’ya göç etmiştir.^^
    Osmanlı hudutları içinde 1921 senesinde yaşayan toplam Ermeni nüfusu olan 625.000’e, Rusya’ya göç edenlerin toplamı olan 400.000 ilave edilirse; 1.025.000 rakamına ulaşılır. Bu sayı 1914’teki Osmanlı topraklarında yaşayan toplam Ermeni nüfusu olan 1.300.000’den çıkarılırsa ortaya 275.000 çıkar. Bu da 1915-1916 yılları aralığında “çeşitli nedenlerle” yaşamını kaybeden Ermenilerin ortalama sayısını bizlere vermektedir. Bu nedenle Kâmuran Gürün, tehcir sürecinde yaşamını kaybeden Ermenilerin sayısının 300.000’e ulaşamayacağını söylemiştir.^^^
    Yusuf Halaçoğlu da Anadolu, Suriye ve Kafkasya’daki Ermeni kayıplarının 250.000-300.000 içinde bulunduğunu yazmaktadır.^^^^
    * Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, s. 134
    ** a. g. e. , s. 137
    *** Guenter Lewy, Osmanlı Ermenilerine Ne Oldu?, s. 364
    **** Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, s. 135
    ***** a. g. e. , s. 146
    ****** Guenter Lewy, Osmanlı Ermenilerine Ne Oldu?, s. 369
    ^ Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, s. 294
    ^^ a. g. e. , s. 293
    ^^^ a. g. e. , s. 294
    ^^^^ Yusuf Halaçoğlu, Sürgünden Soykırıma Ermeni iddiaları, s. 75
  • 1856 yılına kadar, ne Rusya’nın ne de başka devletlerin Osmanlı İmparatorluğu içindeki Ermeni toplumu ile ilgilenmediği bilinmektedir.
    Bu yıllara kadar da, Osmanlı Ermenileri yaşamlarından oldukça memnundur. Bu mevzuda New York’ta 1857’de yazılmış bir yazıda şöyleki denilmektedir:
    “Ermeniler, Türkiye’de günlük yaşamın esasını teşkil ediyordu. Türkler sanayinin tüm dallarını onlara bırakmışlardı. Bankerler, tüccarlar, mekanikler hep Ermeni idi. Ayrıca, onlarla Müslümanlar içinde his benzerliği ve çıkar birliği vardı. Şu sebeple, menşe itibariyle aynı bölgeden oluşları dolayısıyla duyguları ve âdetleri aynıydı. Bu sebeple de, kendilerini Türklere rahatça uydurmuş ve emniyetlerini kazanarak reayanın en nüfuzlusu haline gelmişti ve hâlâ da öyledir.
    “Ermenilere bir halde borçlu olmayan bir tek paşa yada yüksek rütbeli işyar bulunmazdı. En yoksul köylü bile ektiği tohumun bedeli için onlara borçlanırdı.
    “Türkiye’yi çökertmek isteyen Ruslar, bu toplumu kazanmaya çalışmıştır.*
    Ermeniler, “Osmanlı Devletinin Sadık Kulları” (Tebe’a-i Sadıka/Millet-i Sadıka) olarak tanımlanmaktaydı.
    Bu yıllarda, Ermeniler yoğun olarak İstanbul bölgesinde yaşamaktaydılar.
    Doğu Anadolu’da dağlık platolarda Ermeniler, Kürtlerle birlikte yaşıyordu.
    19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, bu bölgede yaşayan Ermeniler ile Kürtler arasındaki ilişkiler bozulmaya başladı.
    İstanbul’a ve bölgedeki Kürt ağalarına vergilerini ödemekte zorluk çeken Ermeniler, Kürt ağalarının saldırıları ile karşı karşıya kalmaya başladılar.
    1876’da Meşrutiyet idaresine geçilmesi de, Ermenilerin durumlarının düzeltilmesine fazla katkı sağlayamadı.
    Doğu Anadolu’da, Ermenilerin yaşamakta olduğu bölgelere Amerikan ve Alman misyonerlerinin gelişi ile Ermeniler içinde milliyetçi düşünceler filizlenmeye başladı.
    Ermeni Kilisesi, Ermeni toplumu için her şeydi. Kilise, Osmanlı İmparatorluğu içinde muhtar (özerk) bir Ermenistan’ın kurulmasını istiyordu.
    Bulgaristan’da çıkan isyan hareketi, her şeyi değiştirdi. Bunu takip eden süreçte, 1877 yılının Nisan ayında, Osmanlı İmparatorluğu Rusya’nın kendisine cenk ilanıyla karşı karşıya kaldı.
    1856’da Islahat Fermanı’nın duyuru edilmesi 1876’da ise Meşrutiyet idaresine geçiş, Osmanlı devleti tarafınca arzu edilen neticelerin elde edilmesinde yararlı olamamıştı.
    1876’da duyuru edilen I. Meşrutiyet idaresi de, Abdülhamid’in 1877-78 Harbini bahane ederek 1878’de Meclisi kapatmasıyla sona ermişti.
    1877-78 Harbi esnasında, Doğu Anadolu’yu işgal eden Rus ordusunun başlangıcında bir Ermeni vardı: Mikayel Loris-Melikov. Ayrıca, Rus ordusunda da fazlaca sayıda Rus-Ermenisi bulunmaktaydı.
    Bu durum, Osmanlı devletinin Ermenilere karşı duyduğu itimatı büyük oranda zedeledi.
    Savaş sonrası imzalanan Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesi gereğince, Osmanlı devleti, Ermenilerin bulunmuş olduğu eyaletlerde yöresel menfaatlerin gerektirdiği ıslahat ve düzenlemeyi zaman kaybetmeksizin yapmayı ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı güvenliklerini sağlamayı güvence etmişti.
    Antlaşmanın bu hükmü, esas itibariyle bağımsızlık kazanmak isteyen Ermenileri tam anlamıyla doyum etmemiş olsa bile, “Ermeni Sorunu”nun tarihte ilk kez bir internasyonal belgeye yansıması ve “Ermenistan” diye bir bölgenin varlığından söz edilmesi bakımından büyük bir ehemmiyet taşımaktadır.
    Daha sonrasında, 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması ile 1877-1878 harbine son verildi.
    Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi, Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesini daha da kuvvetlendirerek, Osmanlı devleti tarafınca alınacak ıslahat ve güvenlik tedbirlerinin Osmanlı devletince ilgili devletlere bildirilmesi şartını da getirmiştir. Böylece, Türk-Ermeni ilişkilerine yabancı güçlerin müdahale edebilme hakkı tanınmıştır.
    Aslında, böylece “Ermeni Sorunu” resmen, internasyonal bir mevzu haline getirilmişti.
    * C. Oscanyan, The Sultan and His People, s. 353
  • Türkler ve Ermeniler içinde oluşan gerginliğin rasyonel sebeplerini aramak daha uygun olacaktır. Türklerin Ermenilere karşı savaşmalarının gerçek sebebi kolayca açıklanabilir ve tamamen rasyoneldir. Türkler kendilerini savunuyorlardı.*
    * Justin McCarthy, “Kim başlattı?”, 24 Nisan 2002 tarihinde İstanbul’da yapmış olduğu konuşma.
  • Türkler ve Kürtler kimseyi incitmeyen masum kuzucuklar mıydı? Hayır. Saldırıya uğradılar ve karşılık verdiler. Bir çok kez öfkeyle öldürdüler ve masumlar ziyan oldu. Masum Ermeniler ve Türkler, her iki taraf da ziyan oldu. Bazen Ermeniler Türklerden daha çok mı ziyan oldu? Evet. Savaş içinde geçen bir yüzyılda, kimi zaman Türkler daha fazlaca yitirdi, kimi zaman de Ermeniler. Savaş hali.
  • McCarthy’nin söylediği benzer biçimde “Bir taraf ölülerini sayarken öteki tarafın kendi ölülerinden bihaber olması” vakalara soykırım görüntüsü veriyor.
  • Nisan 1915’e gelindiğinde, Osmanlı İmparatorluğu üç cephede ateş altındaydı:
    İngiliz ve Fransızların Çanakkale, Rusların Doğu Anadolu ve İngilizlerin güneyde Süveyş harekâtı başlamıştı.
    Ermenilerin en büyük umudu, Osmanlı İmparatorluğu’nun harbe girmesiydi. Kasım 1914’te bekledikleri fırsat ortaya çıktı. Ruslar Doğu Cephesi’nde ilerlerken, Osmanlı tebaası olan Ermeniler silahlanıp, hem cephe hem de çete savaşına başlamışlardı. 15 Nisan’da Ermenilerin alevlenen Van İsyanı, bardağı taşıran son damla oldu.
    24 Nisan 1915’te Dahiliye Nezareti, Ermeni komite merkezlerinin kapatılması, evrakına el konulması ve komite elebaşlarının tutuklanmasını ilgili makamlara iletti.
    Dahiliye Nezareti’nin bu talimatı üstüne İstanbul’da 235 şahıs tevkif edildi. Esat Uras’ın ifadesine gore, İstanbul’da oturan Ermenilerin sayısı 77.735 idi. Diğer bir kaynağa gore ise tutuklananların sayısı 2345’tir.*
    İngiliz arşivlerine gore, tutuklanan Ermenilerin, Bağlaşık ordularına hizmet eden Ermeni gönüllüler yada Müslüman katliamı sorumluları olduğu, hemen sonra İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe’e gönderilen gizyazı telgraflarda kayıtlıdır.**
    Ermenilerin her yıl nümayiş yaptıkları 24 Nisan, işte bu 235 kişinin tutuklandığı gündür.
    * Salahi Sonyel, Osmanlı Ermenileri, s. 364 ** Hikmet Özdemir, Kemal Çiçek, Ömer Turan, Ramazan Çalık, Yusuf Halaçoğlu, Ermeniler, Sürgün ve Göç, s. 61
  • Bu nedenle, Malta Yargılaması zamanı bir gerçektir. Bu yargılamada, Malta’da o günün deyimiyle “Ermeni Kırımı” bugünün deyimiyle ise “soykırım” iddiasıyla yargılanan Türkler yargı önünde aklanmışlardır. Suçsuz bulunmuşlardır.
    Malta sonucu, Osmanlı devletinin ve İttihatçı liderlerin “soykırım” suçunu işlemediklerini ortaya koyan zamanı bir yargı kararıdır.
    Bu kararın, internasyonal meşruiyetini kimse sorgulayamaz.
    Savcılıkların, “suçsuzluk” anlamı taşıyan “kovuşturmaya yer olmadığı”, ya da “takipsizlik” sonucu da yargı sürecinin bir parçasıdır.
    1919-1921 Malta Yargılaması, yargısal olarak “bir soykırım soruşturması”dır. Bu açıdan fazlaca mühim bir vakadır. Bu gerçeği hiçbir şey ortadan kaldıramaz.
    Son söz; 1915 Tehcir vakası; Malta’da yargılanmıştır. Kraliyet Savcılığı, soruşturma sonunda verdiği “kovuşturmaya yer olmadığı” yada “takipsizlik” sonucu ile Tehcir vakasında kovuşturma açılmasını gerektirecek, herhangi bir “suç unsuruna” yada “deliline” ulaşamamıştır. Bu, bir halde “suçsuzluk” anlamına gelmektedir.
  • Meşhur İngiliz yazar, araştırmacı ve tarihçi Andrew Mango, 10 Mart 2005 tarihinde BBC Türkçe servisinde kendisiyle meydana getirilen söyleşide, Mavi Kitap’ı şöyleki değerlendirmiştir:
    “Mavi Kitap, harp esnasında hazırlanmış propaganda maksatlı bir kitaptır. Kitabı yazanların başlangıcında bir İngiliz dış ilişkiler uzmanı vardı: Lord Bryce. Sonradan İngiltere’nin Washington D. C. elçisi olarak belirleme edildi. ABD, o vakit daha harbe girmemişti. Alman propagandası o dönemde ABD’de oldukça kuvvetliydi. Amerikan kamuoyunu müttefikler lehine çevirebilmek amacıyla, bu şekilde bir kitap hazırlandı. Meşhur tarihçi Arnold Toynbee de bu çalışmaya katıldı. Ama, iyi bir tarihçi olduğundan, hemen sonra bir kitabında bunun propaganda bulunduğunu itiraf etti. Aslında, bugünlerde hiçbir ciddi tarihçi Mavi Kitap’a mühim bir belge gözüyle bakmıyor. Gerçekte mevzuyu aydınlatmak İçin ‘Soykırım’ konusunu Ermeni ve Türk tarihçilerini bir araya toplamak için bazı teşebbüsler oldu. Ama, Ermeniler son zamanlarda bu şekilde toplantılardan kaçınıyor. Şu sebeple, ‘Soykırım’ iddialarını tamamen siyasal maksatlarla kullanıyorlar.*
    * Ayça Aybakan, “BBC Türkçe Servisi Andrew Mango ile Söyleşi”, 10 Mart 2005
  • Ermeni ihtilalcilerin amaçları öteki milliyetçi ihtilalcilerinkinden fazlaca farklıydı. İtalya’da yaşayan insanoğlu İtalyan idi ve İtalyan devrimcileri çoğunluğun yönettiği bir devlet istiyorlardı. Polonyalı milliyetçiler, Rus bir azınlık tarafınca yönetilen ve bastırılmış bir çoğunluk olan Polonyalılar için bir devlet oluşturmak istiyorlardı. Aynı şey tüm dünyada geçerliydi, şekilleri her ne olursa olsun, iyi ya da fena, milliyetçiler en azından çoğunluğun kendini yönetebileceği bir devlet için savaştılar.
    Ermeni milliyetçileri için bu bu şekilde değildi. Ermeni isyancıları, kendilerinin nüfusun %20’sinden daha azca bir kısmını oluşturdukları bir toprağı ele geçirmek için savaştılar. Altı vilayet dedikleri bölgede, Müslümanlar Ermenilerin dört katı fazlaydı. Polonyalılar, İtalyanlar, Özbekler, Cenup Afrikalılar, Cezayirliler ya da İrlandalıların aksine, Ermeniler imparatorluk tarafınca yönetilen büyük bir çoğunluk değildiler. Çoğunluğu yenerek topraklarını ele geçirmek isteyen ufak bir gruptular. Ülkelerinin düşmanlarından yardım alan ufak bir gruptular; şundan dolayı dışarıdan yardım almadan Müslüman çoğunluğu yenmeleri imkânsızdı.
    Eğer başarı göstermiş olsalardı, Ermeni milliyetçileri ne yapacaktı? Balkanlar’daki Türklerin acı kaderini örnek vererek gösteriyor tarih bunu bizlere. Bir Ermenistan kurmanın tek yolu çoğunluğu sürmek ya da öldürmekti. İhtilalciler Müslümanları saf dışı etmediği sürece, Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulamazdı.
    Osmanlıların Ermeni isyancılara verdiği karşılık her düşünüldüğünde, bu gerçek hatırlanmalı. Osmanlılar yalnız iktidarlarını savunmuyorlardı. Çoğunluğun yönetimini reddedenlere karşı çoğunluk olan halkı savunuyorlardı. Dahası, isyancılar başarıya ulaştıkları takdirde isyancıların öldüreceği ya da yurtlarından süreceği insanları savunuyorlardı.


Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Bir komutanın bakış açısından: Ermeni problemi hakkında askeri disiplin ve bakış açısıyla yazılmış özet bir kitap olmuş.Sözde Ermeni soykırımı mevzusuna giriş için ideal bir emek verme.Eğer bu mevzuda nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız Yusuf hoca’nın kitaplarıyla birlikte bu kitaba da bakabilirsiniz. (Mehmet Yöntemli)

Aslında ortada mesele yoktur diyerek adım atmak isterim. Emekli Genelkurmay başkanımız İlker Başbuğ paşa hem uluslar arası hem ulusal tarihçi ve araştırmacı-gazetecilerin hem de kendi bakış açısından iddiaları, vakaları, neticeleri ve ne yapılması icap ettiğini detaylı bir şekilde yazmıştır. Bu vakalara bir de askeri gözle bakmak için fazlaca güzel bir yapıt. Eserde de geçmiş olduğu benzer biçimde aslına bakarsak ortada Türk trajedisi var iken, doğrusu o dönemde ortalama bir buçuk milyon insanımızı yitirmiş taraf biziz, ermeniler hem de fazlaca daha azca kayıpları için her yerde lobi yapıyor hem de olmayan düzmece soykırım iddiaları ile. Bununla ilgili uluslar arası alanda fazlaca etkinler. Biz Türk milleti olarak iddialara yanıt vermek ve aslı astarı olmayan iddialarını çürütmek için bu mevzuya hakim olmak zorundayız. Paşamın ellerinden öpüyor saygılarımı sunuyorum. (Urban Usta)


Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler PDF indirme linki var mı?


İlker Başbuğ – Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı İlker Başbuğ Kimdir?

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 26. Genelkurmay Başkanı. Görevini 30 Ağustos 2008 tarihinde, 25. Genelkurmay Başkanı Mehmet Yaşar Büyükanıt’tan devralmış olan Başbuğ, TSK Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası, TSK Üstün Hizmet Madalyası ve TSK Onur Madalyası sahibidir. Başbuğ 9 Ağustos 2010 tarihinde meydana getirilen Y.A.Ş. sonrasında görevini 27. Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’e bırakmıştır.

Mehmet İlker Başbuğ, 29 Nisan 1943 tarihinde Afyonkarahisar’da dünyaya gelmiştir. Balkan Savaşı’ndan sonrasında Makedonya’nın Manastır şehrinden Türkiye Karaman’a göç eden ailesi hemen sonra Afyonkarahisar’a yerleşmiştir. İlkokulu Afyon 27 Ağustos İlkokulu’nda, ortaokulu Afyon Lisesi’nin orta kısmında okuduktan sonrasında Kuleli Askeri Lisesi’ne gitmiştir. 1962 senesinde Kara Harp Okulu’ndan mezun olan Başbuğ, 1963 senesinde Piyade Okulu’nu başarıyla tamamlamış oldu. 1963-1971 yılları aralığında Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı birimlerde vazife alan Başbuğ, 1973 senesinde Kara Harp Akademisi’ni bitirerek kurmay subay ünvanı aldı.

Kara Harp Akademisi’nden mezun olmasının arkasından Genelkurmay Plan Harekât Daire Başkanlığında Karargâh Subaylığı, Kara Harp Akademisi Öğretim Üyeliği, Belçika / Brüksel’de NATO Uluslararası Askerî Karargâhında Cari İstihbarat Plan Subaylığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Plan ve Prensipler Başkanlığı Savunma Araştırma Şube Müdürlüğü ve 51’inci Piyade Tümeni 247’nci Piyade Alay Komutanlığı görevlerini yürüten Başbuğ, ek olarak İngiltere Kara Harp Akademisi ve NATO Savunma Koleji’ndeki eğitimlerini de başarıyla tamamladı.

1989 senesinde Tuğgeneral rütbesine terfi ettirilen Başbuğ, 1993 senesinde ise Tümgeneral’liğe terfi ettirildi. Tümgeneral olarak Belçika’da, Milli Askeri Temsil Heyeti Başkanı olarak vazife yapmasının arkasından 1997 senesinde Korgeneralliğe terfi ettirilen Başbuğ, Korgeneral olarak vazife yapmış olduğu sırada 2. Kolordu Komutanlığı ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreter Başyardımcılığı görevlerinde bulunmuş oldu.

2002 senesinde Orgeneral rütbesine terfi eden İlker Başbuğ, 30 Ağustos 2008 tarihinde, Mehmet Yaşar Büyükanıt’dan Genel Kurmay Başkanlığı görevini devralarak Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı ünvanını aldı.

TSK Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası, TSK Üstün Hizmet Madalyası ve TSK Onur Madalyası sahibi olan Orgeneral İlker Başbuğ, Sevil Başbuğ ile evlidir ve çiftin iki evladı bulunmaktadır.

Başbuğ 9 Ağustos 2010 tarihinde meydana getirilen Y.A.Ş. sonrasında görevini 27. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner’e bırakmıştır.

İlker Başbuğ, Emekliliğinde kitap yazmaya başladı.

6 Ocak 2012 tarihinde “silahlı terör örgütü yöneticiliği ve hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamalarından tutuklandı. 5 Ağustos 2013 tarihinde Mahkemenin karar duruşması yapılarak kararın açıklanması planlanıyor.

Yazdığı Kitaplar :

2011 – Terör Örgütlerinin Sonu

2012 – 20. Yüzyılın En Büyük Lideri: Mustafa Kemal

2012 – 20. Yüzyılın En Büyük Lideri: Atatür


İlker Başbuğ Kitapları – Eserleri

  • Suçlamalara Karşı Gerçekler
  • Nasıl Bir Türkiye
  • Osmanlı’dan Cumhuriyete Güç Odaklarının Mücadelesi
  • Ergenekon’dan Çıkış
  • 20. Yüzyılın En Büyük Lideri Mustafa Kemal
  • 15 Temmuz Öncesi ve Sonrası
  • Sorunlarla Yüzleşmek
  • Unutulan Ada Kıbrıs
  • 20. Yüzyılın En Büyük Lideri Atatürk
  • Türkiye Cumhuriyeti’nde Güç Odaklarının Mücadelesi
  • Terör Örgütlerinin Sonu
  • Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler
  • Türkiye Cumhuriyeti’nde Güç Odaklarının Mücadelesi
  • Mustafa Kemal Atatürk (2 Cilt)
  • Güç Odaklarının Mücadelesi


İlker Başbuğ Alıntıları – Sözleri

  • Ermeni ihtilalcilerin amaçları öteki milliyetçi ihtilalcilerinkinden fazlaca farklıydı. İtalya’da yaşayan insanoğlu İtalyan idi ve İtalyan devrimcileri çoğunluğun yönettiği bir devlet istiyorlardı. Polonyalı milliyetçiler, Rus bir azınlık tarafınca yönetilen ve bastırılmış bir çoğunluk olan Polonyalılar için bir devlet oluşturmak istiyorlardı. Aynı şey tüm dünyada geçerliydi, şekilleri her ne olursa olsun, iyi ya da fena, milliyetçiler en azından çoğunluğun kendini yönetebileceği bir devlet için savaştılar.
    Ermeni milliyetçileri için bu bu şekilde değildi. Ermeni isyancıları, kendilerinin nüfusun %20’sinden daha azca bir kısmını oluşturdukları bir toprağı ele geçirmek için savaştılar. Altı vilayet dedikleri bölgede, Müslümanlar Ermenilerin dört katı fazlaydı. Polonyalılar, İtalyanlar, Özbekler, Cenup Afrikalılar, Cezayirliler ya da İrlandalıların aksine, Ermeniler imparatorluk tarafınca yönetilen büyük bir çoğunluk değildiler. Çoğunluğu yenerek topraklarını ele geçirmek isteyen ufak bir gruptular. Ülkelerinin düşmanlarından yardım alan ufak bir gruptular; şundan dolayı dışarıdan yardım almadan Müslüman çoğunluğu yenmeleri imkânsızdı.
    Eğer başarı göstermiş olsalardı, Ermeni milliyetçileri ne yapacaktı? Balkanlar’daki Türklerin acı kaderini örnek vererek gösteriyor tarih bunu bizlere. Bir Ermenistan kurmanın tek yolu çoğunluğu sürmek ya da öldürmekti. İhtilalciler Müslümanları saf dışı etmediği sürece, Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulamazdı.
    Osmanlıların Ermeni isyancılara verdiği karşılık her düşünüldüğünde, bu gerçek hatırlanmalı. Osmanlılar yalnız iktidarlarını savunmuyorlardı. Çoğunluğun yönetimini reddedenlere karşı çoğunluk olan halkı savunuyorlardı. Dahası, isyancılar başarıya ulaştıkları takdirde isyancıların öldüreceği ya da yurtlarından süreceği insanları savunuyorlardı. (Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler)
  • Mustafa Kemal Atatürk’e gore; önder, ülkesinin ve ulusunun şerefi ve kurtuluşu için çalışandır. Kendilerini ilahlaştırmak için çalışanlar önder olması imkansız. Kamu hizmetinin en yüce şekli, egoist olmayan çabadır. (20. Yüzyılın En Büyük Lideri Mustafa Kemal)
  • İyi durum da olmayan ülke yönetimi için tek çıkış yolu vardır. O da meşruti idarededir. Bunu sağlayacak tek güç de ordudur. (15 Temmuz Öncesi ve Sonrası)
  • Diplomaside meydana getirilen hatanın hemen sonra düzeltilebilmesi neredeyse imkânsızdır. (Unutulan Ada Kıbrıs)
  • Türkler ve Ermeniler içinde oluşan gerginliğin rasyonel sebeplerini aramak daha uygun olacaktır. Türklerin Ermenilere karşı savaşmalarının gerçek sebebi kolayca açıklanabilir ve tamamen rasyoneldir. Türkler kendilerini savunuyorlardı.*
    * Justin McCarthy, “Kim başlattı?”, 24 Nisan 2002 tarihinde İstanbul’da yapmış olduğu konuşma. (Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler)
  • “Türkiye’de seçimler yapılacak olursa, CHP bu seçimleri kazanabilecektir.”
    –cia başkanı alen dulles / 28 nisan 1960 (Türkiye Cumhuriyeti’nde Güç Odaklarının Mücadelesi)
  • McCarthy’nin söylediği benzer biçimde “Bir taraf ölülerini sayarken öteki tarafın kendi ölülerinden bihaber olması” vakalara soykırım görüntüsü veriyor. (Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler)
  • Okuduğunu, gördüğünü, isittigini sorgulayan insandan korkmayın. Onlardan zarar gelmez. (Nasıl Bir Türkiye)
  • Biz teslim etmezsek, kendimize olan saygımızı alamazlar. (Ergenekon’dan Çıkış)
  • Hunlar bu topluluklar içinde yer edinen ve günümüze kadar taninan bir halktır. (Osmanlı’dan Cumhuriyete Güç Odaklarının Mücadelesi)
  • Cemaatlerin oluşumunda ekonomik çıkarlar var. Din bu amaç için bir vasıta olarak kullanılıyor. Bu vaka sonrasında eğitim, hemen sonra da politika alanına sıçrıyor. (Ergenekon’dan Çıkış)
  • Fırtınalı denizde gemisini minimum hasarla karaya yanaştıran kaptanların zamanı başka, gemisini terk edenlerin zamanı başka yazılır. (Suçlamalara Karşı Gerçekler)
  • Toplumu terörle mücadelenin süresi hakkında yanlış beklentiler içine sokacak söylem ve ifadelerden kaçınılmalıdır. Terörle savaşım karmaşık bir süreçtir. 1967 Arap-İsrail Savaşı’nda altı günde zafer kazanan İsrail Silahlı Kuvvetleri, 2007’de birkaç bin kişiden oluşan Hizbullah örgütünü Lübnan’da etkisiz hale getirememiştir. (Terör Örgütlerinin Sonu)
  • Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler , dervişler , müritler , meczuplar memleketi olması imkansız. En doğru ve en hakiki tarikat , uygarlık tarikatıdır. Medeniyetin buyruk ve taleplerini yapmak , insan olmak İçin kâfidir. (15 Temmuz Öncesi ve Sonrası)
  • Etkisiz hale getirilen teröristlerin yaş durumu incelendiğinde averaj olarak, örgüte katılım yaşlarının 19, örgütte kalma süresinin 7 yıl, ölüm yaşlarının ise 26 olduğu görülmektedir. (Terör Örgütlerinin Sonu)
  • Uluslararası alanda ciddi bir mevzuda adım atmadan ilkin her şeyi fazlaca detaylı ve iyi şekilde değerlendirmek zorundasınız.
    Hesapsız olarak atılan adımlardan geriye çekilme o ülkeye fazlaca büyük zararlar da verebilir.
    Dış politikaya; sağduyulu, gerçekçi ve ideolojik görüşlerden arındırılmış şekilde yaklaşılmalıdır. (Unutulan Ada Kıbrıs)
  • Mustafa Kemal 1922’de eğitim ve öğretime ilişkin şunları da not defterine yazmıştır:
    “Milleti kurtarmak isteyen her yurtsever için ulusal onur ve fedakarlık başlıca özelliklerdir. Fakat bunlar kafi değildir. Bir milleti kurtarmak için iyi niyet de kafi değildir. Aynı zamanda ilim ve eğitim lazımdır. Düşmanı yenik eden ordularımızın sevk ve idaresinde fenni bilim ve bilimsel kurallar rehberimiz olmuştur.
    Bir milletin geleceğini elde etmesi ve yönetim etmesi için de eğitim bilimi lazımdır. Eğitim biliminin etkinlik merkezi: Mekteptir. Milletin siyasal ve toplumsal hayatında, fikir yapısında; her türlü dış etkiye koyabilmesi için bilimsel ve fenni bilimi rehber kabul edeceğiz.” (Sorunlarla Yüzleşmek)
  • Sıkıştığımız vakit bizim başvuracağımız tek rehber vardır, o da Mustafa Kemal Atatürk’tür. (Sorunlarla Yüzleşmek)
  • Başarı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin harekata katılan tüm personeline ve bilhassa bu harekatta şehit düşen, 498 ölümsüz kahramana aittir. (Unutulan Ada Kıbrıs)
  • Bu nedenle, Malta Yargılaması zamanı bir gerçektir. Bu yargılamada, Malta’da o günün deyimiyle “Ermeni Kırımı” bugünün deyimiyle ise “soykırım” iddiasıyla yargılanan Türkler yargı önünde aklanmışlardır. Suçsuz bulunmuşlardır.
    Malta sonucu, Osmanlı devletinin ve İttihatçı liderlerin “soykırım” suçunu işlemediklerini ortaya koyan zamanı bir yargı kararıdır.
    Bu kararın, internasyonal meşruiyetini kimse sorgulayamaz.
    Savcılıkların, “suçsuzluk” anlamı taşıyan “kovuşturmaya yer olmadığı”, ya da “takipsizlik” sonucu da yargı sürecinin bir parçasıdır.
    1919-1921 Malta Yargılaması, yargısal olarak “bir soykırım soruşturması”dır. Bu açıdan fazlaca mühim bir vakadır. Bu gerçeği hiçbir şey ortadan kaldıramaz.
    Son söz; 1915 Tehcir vakası; Malta’da yargılanmıştır. Kraliyet Savcılığı, soruşturma sonunda verdiği “kovuşturmaya yer olmadığı” yada “takipsizlik” sonucu ile Tehcir vakasında kovuşturma açılmasını gerektirecek, herhangi bir “suç unsuruna” yada “deliline” ulaşamamıştır. Bu, bir halde “suçsuzluk” anlamına gelmektedir. (Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş