İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri – W. Montgomery Watt Kitap özeti, konusu ve incelemesi
İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri – W. Montgomery Watt Kitap özeti, konusu ve incelemesi
İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri kimin eseri? İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri kitabının yazarı kimdir? İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri konusu ve anafikri nedir? İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri kitabı ne konu alıyor? İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri PDF indirme linki var mı? İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri kitabının yazarı W. Montgomery Watt kimdir? İşte İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…
Kitap Künyesi
Yazar: W. Montgomery Watt
Çevirmen: Ethem Ruhi Fığlalı
Yayın Evi: Sarkaç Yayınları
İSBN: 9786056154355
Sayfa Sayısı: 480
İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Şurası bir gerçek ki İslâm dünyası, asırlardır müptelâsı olduğu sorgusuz, sualsiz, günü birlik ve “taklîd”e dayalı bir hayata tutsak düşmüş ve üzerine sanki “ölü toprağı” saçılmıştır. Artık o, kendisinden korkulan, çekinilen, kaba ve hoyrat bir hayata yataklık eden ve hattâ “terör” denen insanlık suçunu işleyenlerin vatanı olarak kabul edilen bir “dünya” haline sokulmuş ya da öyleki gösterilmiş ve öyleki algılanmıştır.
O halde İslâm dünyasını asırlardır peşine takıp sürükleyen ve gelişmiş ülkelerin şamar oğlanına çeviren bu “sakîm” zihniyete “dur!” diyebilecek ilk adım, İslâm düşüncesinin doğuş ve teşekkül sürecinin oldukca iyi bilinmesi, değerlendirilmesi ve oldukca elzem olan “zihniyet değişikliği”nin ne olursa olsun hayata geçirilmesi ile atılmalıdır.
Prof. Dr. W. Montgomery WATT’ın “The Formative Period of İslamic Thought” adlı eseri, İslâm fikir tarihinin ilk üç asırdaki oluşum sürecini oldukca başarı göstermiş bir halde ortaya koymakta ve bu anlamda mühim bir boşluğu doldurmaktadır.
Prof. Dr. Ethem Ruhi FIĞLALI, 1981’de çevirip yayınlayarak dilimize kazandırdığı Prof. Dr. WATT’ın bu mühim eserini bu kere gözden geçirerek tekrardan okuyucu ile bir araya getiriyor… İSLÂM DÜŞÜNCESİNİN TEŞEKKÜL DEVRİ’nin, İslâm dünyasının “data toplumu”na geçiş süreci için uygun bir fırsat yaratabileceği; İslâm dünyasının kendine adam akıllı bir çeki seviye vermesine (kısmen de olsa) bir vesile olabileceği “ümid” edilmektedir.
İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri Alıntıları – Sözleri
İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri İncelemesi – Kişisel Yorumlar
İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri PDF indirme linki var mı?
W. Montgomery Watt – İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri kitabı için internette en oldukca meydana getirilen aramalardan birisi de İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı W. Montgomery Watt Kimdir?
1909’da İskoçya’da dünyaya geldi. Edinburgh, Jena ve Oxford’da eğitim görmüş oldu. Edinburg Üniversitesi’nde antik felsefe ve Arapça dersleri verdi. 1964’te profesör olduktan sonrasında İslâm araştırmalarına ağırlık verdi. İslâm zamanı, Hz. Muhammed’in yaşamı ve Avrupa’da İslâm tesiri üstüne eserleri vardır. 2006’da öldü.
W. Montgomery Watt Kitapları – Eserleri
- Hazreti Muhammed
- İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri
- İslam’ın Ortaçağ Avrupası Üstüne Etkisi
- Hz. Muhammed Mekke’de
- Endülüs Tarihi
- Hz. Muhammed’in Mekkesi
- İslâmî Harekeler ve Modernlik
- Hz. Muhammed Medine’de
- Kur’an’a Giriş
- Dinlerde Hakikat
- İslam Felsefesi Ve Kelamı
- Günümüzde İslam ve Hristiyanlık
- Müslüman-Hristiyan Diyaloğu
- Müslüman Aydın
- İslam’da Siyasal Düşüncenin Oluşumu
- İslamın İlk Dönemlerinde Hür İrade ve Kader
W. Montgomery Watt Alıntıları – Sözleri
- İlk yıllarda cihat Müslümanlarla ittifak içinde olmayan komşu pagan kabileleri hedef aldı fakat zaman içinde bu kabilelerin bir çok Müslümanların saldırılarından korunmanın en kolay yolunun İslam’ı benimsemek ve konfederasyona katılmak bulunduğunu anladılar. (İslam’ın Ortaçağ Avrupası Üstüne Etkisi)
- Zamana ve zemine ilişkin koşullar Hz. Muhammed’in lehineydi. Çeşitli güçler bir araya gelmiş olarak, onun başyapıtı ve İslam’ın izleyen genişlemesi için sahneyi kurdu. Mekke ve Medine’de toplumsal huzursuzluk, tek tanrıcılığa yönelik hareket, Suriye’de ve Mısır’da Helenizme karşı tepki, Fars ve Bizans imparatorluklarında gerileme vardı ve göçebe Araplar giderek artan bir seviyede çevrelerindeki yerleşim alanlarındaki yağma fırsatlarının farkına varmaktaydılar. Fakat bu güçler ve bunlara eklenebilecek bunlar benzer biçimde olan ötekiler, ne Emeviler olarak malum imparatorluğun yükselişini ne de lslam’ın bir dünya dinine dönüşmesini kendi başlarına açıklayamaz. Arapların yayılmasının ve İslami topluluğun büyümesi mevzusunda kaçınılmaz ve otomatik olan hiçbir şey yoktur. Hz. Muhammed’de niteliklerin dikkate kıymet bir birleşimi olmaksızın genişlemenin olması mümkün değildir ve Arapların askeri potansiyeli kendisini, Suriye ve Irak’a yönelik olan ve kalıcı hiçbir netice doğurmayan seferlerde kolayca tüketebilirdi. Bu nitelikler üç gruba ayrılmaktadır.
İlk sırada Hz. Muhammed’de geleceği görme bulunmaktadır. Arap dünyasının kendi toplumsal gerilimlerini çözmesini olanaklı kılacak fikirlerin bir çerçevesi, ona -ya da ortodoks Müslüman görüşe nazaran, ona gelen vahiyler aracılığıyla- verildi. Bu tür bir çerçevenin verilmesi hem dönemin
toplumsal sorunlarının temel sebepleri hakkında bir kavrayışı hem de bu kavrayışı, duyanın varlığının en temellerinden harekete geçirecek bir halde ifade edecek bir dehayı
gerektiriyordu. Avrupalı okuyucular Kur’an’dan “ürkebilir” ; fakat Kur’an o günün gereksinimlerine ve koşullarına hayranlık uyandıracak bir halde uyuyordu.
İkincisi Hz. Muhammed’in, bir devlet adamı olarak, bilgeliğidir. Kur’an’da yer edinen kavramsal yapı bir tek bir çerçevedir. Çerçeve, somut siyasalardan ve somut kurumlardan oluşan bir yapıyı desteklemek durumundaydı. Bu kitabın seyri süresince Hz. Muhammed’in ileri görüşlü siyasal stratejisi ve toplumsal reformları hakkında oldukca şey söylendi. Bu konulardaki bilgeliği, Hz. Muhammed’in ufak devletinin ölümünden sonrasında dünya imparatorluğuna doğru hızla genişlemesi ve toplumsal kurumlarının birçok değişik ortama uyarlanması ve on üç yüzyıl süresince varlıklarını sürdürmesiyle yayınlandı.
Üçüncü olarak bir yönetici olarak becerileri ve nezaketi ve yönetimsel ayrıntıların yerine getirilmesinde görevlendirilecek kişilerin seçimindeki bilgeliği yer verilmiştir. Anlamlı kurumlar ve anlamlı bir siyasa, işlerin yönetimi bozuk ve el yordamıyla yapılıyorsa fazla ilerlemeyecektir. Hz. Muhammed
vefat ettiğinde, kurduğu devlet, “başarı göstermiş bir girişim” halindeydi; onun yokluğunun meydana getirmiş olduğu şoka dayanabildi; bu şoktan kendini kurtardığında da sıradışı bir hızla genişledi.
İnsan, Hz. Muhammed’in ve lslam’ın başlangıç periyodu tarihçesi üstüne düşündükçe, başarısının büyüklüğü karşısında daha çok hayrete düşüyor. Koşullar ona, oldukca azca kişinin haiz olduğu fırsatlar sundu fakat Hz. Muhammed de zamanının tam dengiydi. Eğer onda bu şekilde geleceği görme, devlet adamlığı ve yöneticilik benzer biçimde becerileri ve bunların arkasında, onun Allah’a olan itimatı ve Allah’ın onu gönderdiğine dair sarsılmaz inancı olmasaydı, insanlık tarihinin dikkate kıymet bir kısmı yazılmamış olarak kalacaktı. (Hazreti Muhammed) - Eski düşünsel geleneklerde eğitim görmüş insanoğlu, Müslüman olduklarında, kendi düşüncelerinde eski bilgilerini Kuran araştırmalarıyla kaynaştırmak zorundaydılar. Onların katkıları genel İslami fikir akımına dahil oldu ve böylelikle özerk bir İslam kültürü biçimlendi. (İslam’ın Ortaçağ Avrupası Üstüne Etkisi)
- Her şeyden ilkin Yahudi-Hıristiyan tesirinin Hz. Muham med’in üstünde ne şekilde etki bıraktığını nazarı itibara al mamız gerekir. Kitab-ı Mukaddes ya da öteki Yahudi ve ya Hıristiyan kitaplarını okumuş olma ihtimali dışarıda bıra kılabilir. Ortodoks lslam tarihyazımında Hz. Muhammed’in okuma yazma bilmediği savunulur fakat bu iddia getirmiş olduğu Kur’an’ın olağanüstü bir şey olduğu zira okuryazar olmayan bir insanoğlunun kendi başına yapabileceği bir şey olmadığı inan cını desteklemek maksadına yönelik olduğundan, çağıl Batılı bilginlerce şüpheyle karşılanır. Oysa tam aksine bir oldukca Mekkelinin okuyup yazabildiği bilinmektedir ve bu seheple Hz. Muhammed benzer biçimde etkili bir tacirin bu sanatlar hak kında bir şeyler bilmesi gerektiği yönünde bir tahmin ile ri sürülür. Bununla birlikte Kur’an’daki Kitab-ı Mukaddes’e ilişik malzemelerin tertipleniş şekli Hz. Muhammed’in Kitab-ı Mukaddes’i hiçbir vakit okumadığını kati kılar. Ayrı ca onun herhangi bir başka kitabı okumuş olması da müm kün değildir. O halde haiz olduğu Yahudi-Hıristiyan kav ramlarına dair her tür data, ona şifahi kültür yardımıyla erişmiş olmalıdır. (Hazreti Muhammed)
- Çıplak gerçekler hakkında bir münakaşa yoktur fakat gerçeklerin iddiaları doğrulaması o denli kati değildir. Ha ram ayların ihlal edilmesi edimi bir hilekarlık mıydı yoksa putperest dininin bir kısmına haklı bir riayetsizlik mi? Zeynep’le birlikteliği cinsel arzuların bir ürünü müydü yoksa daha düşük bir etik seviyeye ilişik istenmeyen bir “evlat edinme” uygulamasına son veren, esas olarak siyasal bir edim miydi? Hz. Muhammed’in aleyhine olan davanın sanıldığından daha zayıf bulunduğunu göstermeye kafi gelecek kadar söz edilmişti. Bununla birlikte bu iddiaların tartışılması temel bir soruyu gündeme getirir. Hz. Muhammed hakkında iyi mi hüküm vereceğiz? Kendi zamanının ve yaşamış olduğu bölgenin standartlarına nazaran mi? Yoksa günümüz Batı’sındaki en aydınlanmış görüşlere nazaran mi? Kaynaklara yakından bakıldığın da Hz. Muhammed’in çağıl Batı tarafınca onaylanmayan edimlerinin çağdaşlarınca etik bakımdan eleştirilmediği açıktır. Onlar Hz. Muhammed’in bazı faaliyetlerini eleştirdi fakat onların motifleri akıldışı önyargılardan ya da bu eylemlerin neticelerinden duydukları korkuydu. Nahle’deki vakaları eleştirdilerse bunun sebebi hakarete uğrayan putlardan gelecek bir cezadan ya da Mekkelilerin dünyevi intikamından korkmalarıydı. Yahudi Kureyza kabilesine uygulanan kitlesel idam cezasından şaşkına döndülerse, bu tabiatbilecek kan davası tehlikesinden ve bunun büyüklüğündendi. Zeynep’le evlilik aile içi görünmüştü fakat bu aile içi kavramsallaştırması, daha düşük seviyede, birçoklarının babasının kati olarak bilinemediği, aile kurumuyla bağlantılıydı; ve bu daha aşağı düzey islam tarafınca ortadan kaldırılma sürecindeydi.
O halde Hz. Muhammed’in yaşamış olduğu devrin bakış açısına nazaran hilekarlık ve kösnü düşkünlüğü iddiaları ileri sürülemez. Çağdaşları onu hiçbir şekilde etik olarak kusurlu bulmadı. Aksine çağıl Batılılar tarafınca eleştirilen bazı edimleri, Hz. Muhammed’in zamanına nazaran daha yüksek standartlara haiz bulunduğunu göstermektedir. Kendi zamanı ve nesli içinde o bir toplumsal reformcuydu; hatta ahlaki alanda bile bir reformcuydu. Her ikisi de daha ilkin var olana nazaran büyük bir gelişme olan, toplumsal güvenliğin yeni bir sistemini ve yeni bir aile yapısını oluşturdu. Göçebelerin ahlakının en iyi yanlarını alıp bu tarz şeyleri yerleşik topluluklara uygulamak suretiyle pek oldukca değişik ırktan insanoğlunun yaşayabileceği dini ve toplumsal bir çerçeveyi kurumsallaştırdı. Bu bir hilekarın ya da “yaşlı bir kösnü düşkünü”nün işi değildir. (Hazreti Muhammed) - Emeviler bilfiil İslam’ı yaşıyorlardı, fakat İslam dini ve şer’î hukukun temsilcilerine Abbasîler benzer biçimde saygı göstermiyorlardı. (Endülüs Tarihi)
- Scylla, tüm dini düşüncelerin illüzyon ya da hata olduğu çağıl bilimsel ya da daha ziyade meta-bilimsel görüştür. (Dinlerde Hakikat)
- Öte taraftan bedeviler, gerek Muhammed hayattayken gerekse daha sonraki zamanlarda pek öyleki dindar Müslümanlar olmadılar. (İslam’ın Ortaçağ Avrupası Üstüne Etkisi)
- Araplar İber Yarımadası’ndaki yeni topraklarını “Endülüs” şeklinde isimlendirdiler. Kelimenin, Vandal istilacıların isminden türeyen “Vandalicia”nın bozulmuş hali olduğu düşünülmektedir. (Endülüs Tarihi)
- Berberîlerin tamamı Müslümandı. Hiç kuşkusuz atalarından bazıları Arap fetihlerine katılıp ganimet elde etmek maksadıyla Müslüman olmuşlardı. (Endülüs Tarihi)
- Kuran insana, içinde bulunmuş olduğu ortamda, dikkatsizlik etmiş olduğu faktörlerin bulunduğunu hatırlatır. (Hz. Muhammed Mekke’de)
- Ortaçağ Hıristiyan yazarlarının yarattıkları, birçok bakımdan karacılık durumunda olan bir İslam imgesi bir sure için kabul gördüyse de, düşünürlerin son yüzyıldaki çabaları yardımıyla batılıların zihinlerinde artık daha nesnel bir fotoğraf biçimleniyor. (İslam’ın Ortaçağ Avrupası Üstüne Etkisi)
- “Bugün tek dünya dönemine girerken bu yanlış vurguyu düzeltmek ve Arap ile İslam dünyasına olan bütün borcumuzu kabul etmek biz Batı Avrupalılarının önemli bir görevidir.” (İslam’ın Ortaçağ Avrupası Üstüne Etkisi)
- “Bir kez yanlış bir takdim ya da çarpıtılmış bir görüntü, tüm bir kültürel cemaatin genel bakış açısına kati olarak yerleştiğinde, onu değişiklik yapmak zor olsa gerek. Yeni nesil bilim adamları, eski algılayışı kabul edenler tarafınca yetiştirilirler; onlar yeni gerçekler bulduklarında bile, bu tarz şeyleri hala o eski algılayışa uydururlar. Yalnızca çelişkiler ciddi olmaya başladıklarında, bilim adamları eski algılayışları düzeltmeyi düşünmeye başlarlar”. (Müslüman-Hristiyan Diyaloğu)
- Şükrün zıddı olan davranış…tağa ve istiğna kelimeleriyle belirtilmektedir. Tağa kelimesinin esas anlamı , onun (doğrusu sel yada su) miktar olarak olağan sınırı aşacak seviyede yükselmesidir. O halde, mecazi olarak, sınırları aşan küstah anlamına gelmektedir; bununla, engellere aldırmaksızın, bilhassa de dini ve etik mülahazalara aldırmaksızın ısrar eden, kendisini durduracak hiçbir şeye hoşgörme etmeyen ve kendi gücüne sınırsız itimat duyan kimsenin kast edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, Kur’an’da bu kelimeye, çoğu zaman küstahlaşmak ya da küstahça hareket etmek şeklinde anlam verilebilir. (Hz. Muhammed Mekke’de)
- Gazzali muhtemelen, Felasif e’nin yıkıcı bir eleştirisini ortaya koymakla beraber, felsefeyi reddetmekten de oldukça uzaktı. Gerçekte, onun en azından kısmen gerçekleştirdiği, felsefenin Kelam’a uygulanmasıydı. (Müslüman-Hristiyan Diyaloğu)
- Hira’ya gidiş doğrusu tehannüsün…tam anlamı ve kökeni belirsizdir. Belki de bu konudaki en iyi görüş, kelimenin Allah rızası için meydana getirilen dualar anlamına gelen İbranice tehinnöt yada tehinnöth kelimelerinden geldiğini söyleyen H. Hirschfeld’in görüşüdür. Bununla beraber, söz konusu anlam, kelimenin Arapça kökünden etkilenmiş olabilir. Hins kelimesi, yeminin bozulması yada yerine getirilememesi ve dolayısıyla da daha genel olarak günah anlamına gelir; netice olarak, tehannüsün de günah yada suçtan kaçınmak için bir şeyler yapmak anlamına geldiği söylenmektedir. (Hz. Muhammed Mekke’de)
- Kuşku yok ki , aslolan vahiy şekilleri Şura suresinde zikredilen türlerdir: Allah’ın, bir insanla, vahiy suretiyle yada perde arkasından ya da izniyle dilediğini vahyeden bir elçi göndermesi haricinde hitabı söz konusu olmaz…Dolayısıyla ilk biçim Allah’ın vahiy kanalıyla konuşmasıdır. Doğrudan sözlü aktarım şeklinde vahyetme anlamının uygun olmadığı yerlerde, vahiy kelimesi, isim olan vahiy ve eylem olan evha şeklinde Kuran’da sık sık geçmektedir. Richard Bell bu kullanımları incelemiş ve Kuran’ın ilk bölümlerinin asla birisinde vahyin, bir vahiy metninin sözlü aktarımı anlamına gelmediği, kişinin kendisinin dışından zihnine geldiği anlaşılan bir telkin/işaret, fısıldama yada esin olduğu sonucuna varmıştır. (Hz. Muhammed Mekke’de)
- Seküler şahıs, Hz. Muhammed’in, kendi sürecinin temel sorunlarının çözümünü elde eden düşüncelere tesadüfen yada ikincil sebeplerle rastladığını söyleyecektir; oysa bu inandırıcı değildir. (Hz. Muhammed Mekke’de)
- Dünyadaki büyük insanoğlu içinde hiçbiri Hz. Muhammed kadar iftiraya uğramamıştır. (Hazreti Muhammed)
Yorum Ekle
[
YORUMLAR
YORUM YAZ!