Eğitim

Bellek ve Akdeniz :Tarihöncesi ve Antikçağ – Fernand Braudel Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Bellek ve Akdeniz :Tarihöncesi ve Antikçağ – Fernand Braudel Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Bellek ve Akdeniz :Tarihöncesi ve Antikçağ kimin eseri? Bellek ve Akdeniz :Tarihöncesi ve Antikçağ kitabının yazarı kimdir? Bellek ve Akdeniz :Tarihöncesi ve Antikçağ konusu ve anafikri nedir? Bellek ve Akdeniz :Tarihöncesi ve Antikçağ kitabı ne konu alıyor? Bellek ve Akdeniz :Tarihöncesi ve Antikçağ PDF indirme linki var mı? Bellek ve Akdeniz :Tarihöncesi ve Antikçağ kitabının yazarı Fernand Braudel kimdir? İşte Bellek ve Akdeniz :Tarihöncesi ve Antikçağ kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Fernand Braudel

Çevirmen: Ali Berktay

Orijinal Adı: Les Mémoires de la Méditerranée Préhistoire et Antiquité

Yayın Evi: Metis Yayıncılık

İSBN: 9789753426343

Sayfa Sayısı: 464


Bellek ve Akdeniz :Tarihöncesi ve Antikçağ Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Devletimizde de tanınan bir tarihçi olan Fernand Braudel, alanlararası ve karşılaştırmalı bir tarih yaklaşımına haiz olan Annales ekolünün önde gelen isimlerindendir.

Hayatta olduğu sırada yayımlanamayan, sadece ölümünden on üç yıl sonrasında okuyucuyla buluşabilen bu eserde anlatı tarihöncesinden, hatta Akdeniz tabanının ve çevresindeki dağların oluşumundan başlıyor. İnsanın öteki türlerden ayrılarak insanlaşmasının öyküsüyle devam eden eserde ziraat, yazı, deniz yolculuğu, tecim ve imparatorlukların doğuşuna neden olan büyük güçler parlak bir üslupla açıklanıyor, bölgenin coğrafyasının ve ikliminin binyıllar içinde yarattığı etkisinde bırakır ayrıntılarıyla gözler önüne seriliyor. Fenikelilerin, Etrüsklerin, Yunanlılar ile Romalıların, Mezopotamya ile Mısır’ın kuruluşlarını, birbirleriyle ilişkilerini ve sönüp kayboluşlarını tutkulu bir üslupla özetleyen yazar, çalışmalarını yürüttüğü dönemdeki son arkeolojik bulguları da işin içine katmış olduğu bu son aşama canlı ve kapsamlı çalışmasıyla, Akdeniz’de insanlık tarihinin başlangıcına tekrardan yaşam kazandırıyor.


Bellek ve Akdeniz :Tarihöncesi ve Antikçağ Alıntıları – Sözleri

  • Göçebelerin ne yazık ki kapılarını onları açık tutan bir Mezopotamya’nın zenginliklerinin başına sık sık üşüşebilmesinin sebebi, Mezopotamya’nın, kapıya yığılmış bekleyen bu sefil insan gücünden beslenmesidir. İster çöl ister dağ menşeli olsunlar, bu sömürülen insan kaynakları da kendi sıraları vardığında başkalarını sömürmektedirler.
  • Mö 2500 den 1200 yada 1000 e kadar uzanan -ve kaba hatlarıyla Ortadoğu’daki tunç devrine denk düşen- on beş yüzyılı anlatmak için parmak çocuğun bir adımda yedu fersah aşmasını elde eden çizmelerini ayağımıza çekip birçok noktanın karanlıkta kalmasına razı olmak gerekir.
  • Kırılgan uygarlıkların tepesinde asılı duran dağlı insanlarla beraber, bir öteki kalıcı tehlikede bu göçebe halklardır. Akdeniz civarındaki her muzaffer uygarlık, dağlıyı yada göçebeyi kullanmanın ve zaptetmenin, her ikisiyle de dolambaçlı yollardan ilişki kurmanın, hatta her ikisini de belli uzaklıkta tutmanın bir biçimi olarak tanımlanacaktır mecburi olarak.
  • Bugün ki Kuzey Afrika’da çoğunlukla ev kapılarına çizilen bir işaret, bir halk nazarlığı olan “Fatma’nın eli”, Pön gömüt taşlarındaki, avucu bir tür kutsama jestiyle (gene Doğu’dan alınmış bir özellik) açılmış sağ elinden alınmamış mıdır? Antik Kartaca’nın günlük gerçeklerinin çoğuna, aynı topraklardaki günümüz yaşamının da asla silinmeyen kokuları sinmiştir.
  • “Moravia’da anlaşıldığı kadarıyla bir yongalama tekniğine gore yontulmuş ve olağanüstü bir halde kuvvetli bir gövdeyi yansıtan beş santimlik taş yada Fransa’da, insanı tamamlanmamış bir portre şeklinde duygulandıran, fildişinden küçücük bir yüz (Brassempouy), alışılmış koca kıçlı tanrıçalar yerine güzel insan modelleri tasvir etmektedirler. İyi de, paleolitik sanat niye yalnız büyüsel olsun ki? Saf güzellik fikrinin bigün taş devrinin herhangi bir yontucusunun aklına takılmış olması olasılığını niye dışlayalım ki?”
  • İnsan kendisine sunulan bu varlıklı hayvanlar aleminde asalaklık yapıyordu. Sürülerden birine yapışması, onu mevsimlik yer değiştirmeleri içinde takip etmesi yalnız gıdasını sağlamakla kalmıyor, giyinmek ve barınak inşa etmek için post, aletleri ve silahları için de boynuz, tendon, kemik olmasına yetiyordu.
  • Mezopotamya’da mallar, iyi oynanan bir futbol maçındaki top şeklinde siteden siteye geçer.


Bellek ve Akdeniz :Tarihöncesi ve Antikçağ İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Fernanad Braudel, Marc Bloch ve Henri Prienne şeklinde üstadlarla beraber Annales Ekolü’nün öncüsüdür. Onlar kendi zamanlarına kadar yazılagelen hanedan tarihlerini bir kenera bırakıp toplumsal yaşamı, bireyi hatta kişinin ruhsal tıkanmaları şeklinde mevzuları tarihin araştırma alanına dahil ettiler. Braudel, bulunamaz bir bilimsel nitelikli dil fakat bir romancıyı aratmayacak bir üsluptur. (Furkan Gedik)

Diğer Braudel eserleri şeklinde görkemli bir kitap. Braudel “Bellek ve Akdeniz’de “ Tarihöncesi çağlardan Roma dönemine kadar Akdeniz üstünden enfes bir tarih anlatısı sunuyor. Tabii bunu yaparken Annales ekolünün tarih sistemini kullanarak Akdeniz’in; medeniyetleri, coğrafyası, topoğrafyası, canlıları, insanoğlunun oluşumu ve evrimi, sosyolojisi, siyasal, askeri ve toplumsal zamanı, sanatı… şeklinde Farklı bilim dallarını bir araya getirip, bağlantılandırıyor. Bilhassa Akdeniz’in Doğu – Batı medeniyetlerinin kültürel alış-veriş ve diyaloglarında kilit önemde bulunduğunu, Akdeniz’in küresel dünyadaki önemini vurguluyor. (Aykut Karabay)


Bellek ve Akdeniz :Tarihöncesi ve Antikçağ PDF indirme linki var mı?


Fernand Braudel – Bellek ve Akdeniz :Tarihöncesi ve Antikçağ kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de Bellek ve Akdeniz :Tarihöncesi ve Antikçağ PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Fernand Braudel Kimdir?

Meşhur Fransız tarihçi Braudel 1902’de Meuse’de hayata merhaba dedi. Sorbonne’un tarih bölümünden 1923’te mezun olduktan sonrasında Cezayir, Paris ve Brezilya’da dersler verdi. İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlara tutsak düştü ve 1945’e kadar Lübeck’te bir kampta tutuldu; II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası başlıklı doktora tezini bu tutsak kampında yazdı. Marc Bloch ve Lucien Febvre’ nin kurduğu Annales dergisinin gösterim kuruluna seçildiğinde, özgür bırakılalı hemen hemen bir yıl olmuştu. 1947’de tarihçiler içinde büyük sarsıntılar yaratan teziyle doktorasını alan Braudel Collège de France’da hocalık yapmış oldu ve 1962’de de Maison Sciences de l’Homme’un yöneticisi oldu. Diğer büyük eseri olan üç ciltlik Maddi Uygarlık, Ekonomi ve Kapitalizm’i 1979’da piyasaya çıkan yazar, 1985’te aramızdan ayrıldı.

Braudel’in gerek Annales’te gerekse başka dergilerde pek oldukça makalesi yayımlanmıştır. Yazarın öteki başlıca eserleri şunlardır: Histoire Economique et Sociale de la France (1976-82), Tarih Üstüne Yazılar (1992), L’Identité de la France (1986-7)


Fernand Braudel Kitapları – Eserleri

  • Kapitalizmin Kısa Tarihi
  • Uygarlıkların Grameri
  • Akdeniz
  • Akdeniz ve Akdeniz Dünyası 1. Cilt
  • Bellek ve Akdeniz :Tarihöncesi ve Antikçağ
  • Tarih Üstüne Yazılar
  • Akdeniz Mekan ve Tarih
  • Akdeniz ve Akdeniz Dünyası 2. Cilt
  • Maddi Uygarlık: Gündelik Hayatın Yapıları
  • Medeniyet ve Kapitalizm
  • Maddi Uygarlık: Dünyanın Zamanı
  • Maddi Uygarlık: Mübadele Oyunları
  • Akdeniz, İnsanlar ve Miras
  • Akdeniz ve Akdeniz Dünyası 3
  • A History of Civilizations


Fernand Braudel Alıntıları – Sözleri

  • Tüm dünyada, büyük tacirlerden oluşan bir grubun bayağı satıcılar kitlesinden açık halde ayrılıp göze çarptığı ve bu grubun bir taraftan oldukça minik olduğu, öteki taraftan da başka faaliyetleri içinde daima için uzun mesafeli ticaretle bağlantılı olduğu tesadüf değildir.
    Bu adamlar işleri kendi lehlerine çevirmenin bin bir yolunu biliyorlardı: Kredi manipülasyonu ve kârlı para oyunları, iyi ve fena paraların yerine gore kullanılması: “iyi” gümüş yada altın paraların Sermaye yığmak için büyük iş­lemlerde, “kötü” bakır paraların ise en düşük maaşlarda ve günlük ücretlerde, başka bir deyişle Emek karşılığı olarak kullanılması. Üstün bir informasyon, zekâ ve kültüre sahiptiler. (Medeniyet ve Kapitalizm)
  • Japonya, bizim alışılmış ölçülerimize gore, fazla dindar değildir, öte dünyayla fazla meşgul olmaz, bu mevzularda Hind’in zıddındadır. Onu esas yönlendiren, belli bir cemiyet, eğitim, onur ve o şekilde söylenmesinde hiçbir sakınca olmadığı suretiyle bir uygarlık (kendi uygarlığı) kaide bütünüdür. (Uygarlıkların Grameri)
  • Kırılgan uygarlıkların tepesinde asılı duran dağlı insanlarla beraber, bir öteki kalıcı tehlikede bu göçebe halklardır. Akdeniz civarındaki her muzaffer uygarlık, dağlıyı yada göçebeyi kullanmanın ve zaptetmenin, her ikisiyle de dolambaçlı yollardan ilişki kurmanın, hatta her ikisini de belli uzaklıkta tutmanın bir biçimi olarak tanımlanacaktır mecburi olarak. (Bellek ve Akdeniz :Tarihöncesi ve Antikçağ)
  • Akdeniz rengârenk bir mozaiktir. İşte bu yüzden, üstünden bu kadar yüzyıl geçtikten sonrasında birçok anıtın, eskinin gelgitlerini işaret eden bu sınır taşlarının kutsallığına yapılmış olan saygısızlıklara hoşgörüyle bakabiliriz: Ayasofya’nın dört bir yanında yüksek minareler nöbet meblağ; Palermo’daki San Giovanni Degli Eremiti manastırı, eski bir caminin kırmızı ya da kırmızımsı kubbeleri arasına yerleşmiştir; Kurtuba’da, dünyanın en güzel camisinin kemerlerden ve sütunlardan oluşan ormanının ortasında, Şarlken’in buyruğuyla yapılmış sempatik, minik, gotik Santa Cruz Kilisesi yer alır. (Akdeniz Mekan ve Tarih)
  • “Tek bir Tanrı, tek bir inanç, tek bir cemaat; Müslümanlar için gerçek birlik işte budur. İman, meşhur bir hadise gore, Tanrı’ya, meleklere, Kitaplar’a, Gönderilenler’e, Ahiret Günü’ne, iyi ya da fena evvel belirlenmiş olan şeylere inanmaktır. O şekilde görülüyor ki, bu şekilde bir inançta, tek Tanrı’ya inanan her insanın birleşmesi gerekirdi.” (Akdeniz, İnsanlar ve Miras)
  • Herşeyden ilkin, 1590’ların ötesinde Sicilya’daki fena hasatlar ve açlıklar. Hiç şüphe yoktur ki 1591’de adada kıtlık kol gezmektedir. Duyulmamış fiyatlar söz mevzusudur, buğday Palermo’da 70 tari 1O’a satılmaktadır: Heryerde si trovanno le persone morte nelle strade per la fame. Bunun sebebi, o dönemin insanlarına gore hem fazla kullanım, hem de fena hasattır. Buğdayın salme’si sonunda 40 eküye çıkmıştır ki, bu şekilde bir fiyat bulunduğunu kimse hatırlamamaktadır. Altın fiyatına, dönemin diliyle a peso di sangre buğday satılacak zenginler bulunmuştur. Cari fiyatın altından buğday satışı icra eden Palermo ve Messina korkulu bir halde borçlanmışlardır, Messina’nın borcu 100.000 dükayı geçmektedir (Akdeniz ve Akdeniz Dünyası 1. Cilt)
  • “İtalya, yazgısının anlamını burada bulur: Denizin orta ekseni odur ve kim ne derse desin, İtalya daima bir yüzüyle Batı’ya, bir yüzüyle de Doğu’ya dönüktür. Zenginliğini uzun vakit buradan sağlamamış mıdır? Tüm Akdeniz’e egemen olma olanağı organik olarak ona verilmiştir; o da doğallıkla bunu düşlemiştir.” (Akdeniz Mekan ve Tarih)
  • Sultana karşı oldukça serbesttirler(Sultan kendine eşit kişiler içinde birinciden başka bir şey değildir). (Akdeniz ve Akdeniz Dünyası 2. Cilt)
  • Hususi evlerdeki banyo odaları uzun vakit dayanacaklardır.Ama banyo yavaş yavaş bir temizlik adeti olmaktan çıkarak tedavi edici bir şey olarak görülecektir. (Maddi Uygarlık: Gündelik Hayatın Yapıları)
  • Artan üretim potansiyeli, belirli büyük ülkelerin hepsinin değil doğal insanlarının şimdi kıtlık ve zahmet merhalesinin ötesine geçtikleri ve gündelik geçimlerini güvence altına almada ciddi güçlük içinde olmadıkları gerçeği, dev ve çoğunlukla oldukça uluslu şirketlerin mantar şeklinde büyümesi tüm bu dönüşümler her şeye gücü yeten piyasanın, müşterinin ve piyasa ekonomisinin eski düzenini tersine çevirdi. Piyasa kanunları, oldukça etkili reklamlarıyla talebi etkileyebilen ve tutarları diledikleri şeklinde belirleyebilen dev firmalar için artık geçerli değildir. (Medeniyet ve Kapitalizm)
  • Açıkçası, onun dışındaki asla kimse, tarihin komşu cemiyet­sal bilimlerle çatışma ve uyumlarının arasındaki yolumuzu saptamaya yeterli olamazdı. Mesleğimiz ve etkinliği konusun­daki özgüven duygusunu bizlere ondan daha iyi kimse veremezdi. Makalelerinden birinin başlığı «Yaşasın Tarih» idi; güzel bir başlık ve bir program. Tarih onun için asla kısır bir allamelik, bir cins sanat için sanat, kendi kendine kafi bir allamelik olmamıştır. Tarih ona daima, yalnız biz tarihçilerin kullanmasını bildiğimiz ve o olmasaydı ne geçmiş yada şimdik vakit toplumlarının, ne de bireylerin yaşamın edasına ve sıcaklığına haiz olabilecekleri şu kıymetli, ince ve karmaşık koordinattan -zaman- hareketle, insanoğlunun yada toplumsalın bir açıklaması olarak gözükmüştür. Lucien Febvre’in bütünler, insanoğlunun her cepheden görülen toplam zamanı karşısında tamamen duyarlı kalmayı sürdürür­ken, tarihin yeni yeni olanaklarını berrak bir halde kav­ramışken, bununla birlikte bir hümanistin incelmiş kültürüyle, her kişinin zihinsel macerasında hususi ve yegane olan şeyi his­setme ve ifade etme kabiliyetini de korumuş olması, Fransız ta­rihçiliği için asla kuşkusuz bir lütuf olmuştur. (Tarih Üstüne Yazılar)
  • “Osmanlı sultanlarının göçebe Türkmen kabilelerini Balkanlar’a aktarıp orada yerleştirilmeleri mevzusundaki gayretlerine rağmen, Rumeli’deki Türk toplulukları imparatorluklarının toprak kaybetmesi esnasında hiçbir direnç göstermedi.” (Akdeniz, İnsanlar ve Miras)
  • Gerçekten de endüstri öncesi ekonomide bana gore en mühim unsur sınırı olan ve minik hareketlenmelerle hemen hemen başlangıç aşamasında fakat katı özellikleri, durgunlukları ve ağırlık noktalarıyla canlı ve kuvvetli bir iktisat ile çağıl bir büyümenin beraber görülmesidir. Bir yanda köylerinde neredeyse özellik içinde ve kendi gereksinimlerini kendileri karşılayarak yaşayan köylüler; diğer yanda yayılan, yavaş yavaş üreten, içinde yaşadığımız dünyayı belirlemeye süregelen bir pazar ekonomisi ve gelişmekte olan bir kapitalizm. (Kapitalizmin Kısa Tarihi)
  • Büyük felaketler daima gerçek devrimlere yol açmazlar, fakat onları haber verirler ve daima da dünyanın düşünülmesine yada daha doğrusu tekrardan düşünülmesine bir imkân sunarlar. (Tarih Üstüne Yazılar)
  • Eğer İÖ 5. yüzyılda yaşamış olan tarihin babası Herodotos bugün bir gezgin
    kafilesine katılıp geri gelseydi şaşkınlıktan şaşkınlığa düşerdi. Lucien Febvre şu şekilde yazar: “Onun Doğu Akdeniz gezisine şimdi çıktığını düşünüyorum. Şaşıp kalacağı ne kadar oldukça şey olurdu! Bu koyu yeşil yapraklı bodur ağaçların altın renkli meyvelerini, portakalları, limonları, mandalinaları ömründe
    gördüğünü hatırlamıyordu.Elbette, şu sebeple bu tarz şeyleri Araplar Uzakdoğu’dan getirdiler. (Akdeniz)
  • Doğu ile Batı, Germaine Tillion’un terimiyle
    “birbirlerini tamamlayan düşmanlardır.” (Akdeniz Mekan ve Tarih)
  • Dünyanın geri kalanı, tıpkı Avrupa şeklinde, yüzyıllardır üretim yapma gereklilikleri, mübadele zorunlukları, paranın acelecilikleri tarafınca işlenmiştir. Bu bileşimlerin ortasında, belli bir kapitalizmi haber veren yada gerçekleştiren bazı işaretleri aramak saçma mıdır? Deleuze ve Guatteri şeklinde “kapitalizmin hiçbir toplum biçiminin, belli bir tarzda olmak üzere, yakasım bırakmadığı”nı istekle söyleyeceğim, en azından kavradığım biçimi ile kapitalizmin. Ama kıvırtmadan kabul edelim ki, inşa Avrupa’da başarıya ulaşmış, Japonya’da taslağı ortaya çıkmış, adeta tüm öteki yerlerde başarısız olmuştur (istisnalar kuralı teyid ederler), fakat buralarda tamamlanamadığını söylemek daha iyi olacaktır.
    Bunun iki büyük açıklaması vardır, bunlardan biri ekonomik ve mekânsal, diğeri de siyasal ve toplumsaldır. Bu açıklamaların sadece taslağı çizilebilir. Ama Avrupalı ve Avrupalı olmayan tarihçiler tarafınca iyi planlanmamış ve kafi seviyede toplanmamış veriler çerçevesinde yürütülecek, böylesine bir araştırma ne kadar yetersiz ve sonuçta negatif olursa olsun, bu araştırma aşikâr başarısızlıkları, kapitalizm hakkında hem bütünsel mesele olarak, hem de Avrupa’nın hususi problemi olarak tanıklıklar getirmektedir. (Maddi Uygarlık: Mübadele Oyunları)
  • Bir XVIII. yüzyıl nüfus bilimcisi ” uyuz , kellik ve pislikten meydana gelen tüm deri hastalıkları , eskiden çamaşır kullanılmadığından oldukça sık ortaya çıkardı” diye belirtmektedir. (Maddi Uygarlık: Gündelik Hayatın Yapıları)
  • Bir tüccar daima alıcılar,mal sağlayıcıları,borçlular ve alacaklılarla ilişki halindedir.Bu ajanların ikamet yerlerini bir haritaya aktarırsınız bütünü bizzat tüccarın hayatına hükmeden bir mekan resmi olacaktır. (Maddi Uygarlık: Mübadele Oyunları)
  • Sosyal bilimlerin hepsinin tek ve aynı manzarayla ilgilendiğini varsayalım : İnsanın geçmiş , şimdiki ve gelecek eylemlerinin manzarası. Bu manzaranın bir de üstelik tutarlı bulunduğunu – doğal olarak ki bunu kanıtlamak gerekecektir – varsayalım. Bu görünüm karşısında , ne kadar toplumsal bilim var ise o denli gözlem noktası olacak ve bunlar kendilerine özgü bakış açıları , değişik perspektif krokileri , değişik renk ve kronikleriyle mevzuya yaklaşacaklardır. Her birinin kesip almış olduğu görünüm parçası ne yazık ki birbiriyle bitiştirilir cinsten olmayıp tek bir bütünsel fotoğraf içeren bir yapboz parçaları şeklinde olan ve sadece bu evvel oluşturulmuş görüntünün işlevinde kıymeti olan unsurlar şeklinde birbirlerini çağrı etmemektedirler. İnsan her seferinde , bir gözlem noktasından diğerine değişik gözükmektedir ve böylece tanınan her kesim , gözlemci davranışlarında ölçülü olsa bile – çoğunlukla öyledir – manzaranın bütününe teşmil edilmektedir. Bu arada gözlemcinin kendi açıklamaları onu oldukça uzaklara götürmektedir. İktisatçı ekonomik yapıları ayırmakta ve onları çevreleyen , taşıyan , zorlayan ekonomik olmayan yapıları tahmin etmektedir. Bundan daha zararsız ve görünüşte daha meşru bir şey olması imkansız. Ama ayrıca o da yap-bozu kendine gore tekrardan yapmıştır. Her şeyi yalnızca kendi kıstasları ile denetlediğini ve hatta açıkladığını iddia eden nüfusbilim de değişik davranmamaktadır. Onun da kendine özgü yararlı testleri vardır ; bunlar ona insanı bütünselliği içinde canlandırması için yada en azından bütünsel veyahut esas insan olarak kavradığı insanı sunması için kafi olmaktadır. Sosyolog , tarihçi , coğrafyacı , psikolog, etnograf bir çok vakit daha da saftırlar : Her toplumsal bilim , o şekilde olmayı kendine yasaklıyor olsa bile emperyalisttir ; neticelerini insanoğlunun bütünsel bir kavranışı olarak sunma eğilimindedir. (Tarih Üstüne Yazılar)

loading…

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş