Eğitim

Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a – Peter Watson Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a – Peter Watson Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a kimin eseri? Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a kitabının yazarı kimdir? Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a konusu ve anafikri nedir? Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a kitabı ne konu alıyor? Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a PDF indirme linki var mı? Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a kitabının yazarı Peter Watson kimdir? İşte Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Peter Watson

Çevirmen: Kaya Genç

Çevirmen: Bahar Tırnakçı

Çevirmen: Kemal Atakay

Çevirmen: Nurettin Elhüseyni

Çevirmen: Barış Pala

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750826924

Sayfa Sayısı: 1088


Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Peter Watson’ın çok önemli araştırmasının ürünü olan Fikirler Tarihi insanlık tarihinin, insanoğlunun yaratıcılığının kapsamlı bir dökümü.

İki milyon yıl ilkin çakmaktaşı baltanın icadıyla başlamış olan bu tarihte, imparatorların ve kralların, bakanların ve generallerin değil, insanlığın uzun koşusunun mihenk taşları olan fikirlerin hikayeleri anlatılıyor. İlk diller, ilk sözcükler, tanrılar, kurbanlar, takvim, vakit, sanat, para, yazı ve iktisat, mucitler, filozoflar, müzisyenler, dini liderler, şairler, yazarların yaşam hikayelerinden damıtılarak okura sunuluyor.

Geleneksel tarihe bir alternatif olarak yazılan bu kitap, kralların, savaşların, fetihlerin ve antlaşmaların tarihini değil, tarihe kaydedilmiş tüm büyük olayların arkasındaki fikir süreçlerini, bu süreçlerin ürünleri olan fikirlerin ve buluşların tarihini sunan bir başucu deposu. Beş ana başlık altında sunulan kitabın amacı, yazarının ifadesiyle “geçmişte ya da halen yaşayıp düşündüklerimiz üzerinde uzun vadeli bir etkisi olan fikirleri ve buluşları belirleyip irdelemek.”

Kendimizi ve içinde yaşadığımız dünyayı idrak etmek yolunda bir ilk adım olan Fikirler Tarihi, yola devam etmek isteyenlere varlıklı kaynakçasıyla da destek oluyor.


Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a Alıntıları – Sözleri

  • Bazı paleontologlara bakılırsa, insanoğlunun ilk soyut fikri, ortalama yedi yüz bin yıl ilkin ortaya çıkmıştır. Taş el baltaları, aynı standart ölçülerde yapılmaya başlandığında. Bilim adamlarına bakılırsa, bu, erken dönem insanının zihninde bir el baltasının iyi mi olması gerektiğine ilişkin bir fikri bulunduğunu göstermektedir.
  • Kuşku, din ile terbiye arasındaki büyük ayrılığı sergiler.
  • “Parlak bir genç büyükannesine Felsefe Dokturu olacağını söylemiş. Büyükanne gururla gülümsemiş ve şu şekilde demiş: Harika. Felsefe iyi mi bir hastalık?”‘. s.11
  • Yazı, bir fikirdir. Buluşlar fikirlerin göstergesidir. Dil, insanların iyi mi düşündüğünü yansıtır. Dil toplulukların entelektüel tarihini yansıtır.
  • Sessiz okumayla şahıs düşünmeye adım atar ek olarak basımevi kişiyi bireyselliğe götürür.
  • Tabletlerden birinde, bir talebe okuldaki yoğunluğu şu şekilde tanım eder:
    Bir ayda okula gittiğim gün sayısı şöyledir:
    Her ay üç gün serbestim;
    Hey ay üç gün dini tatilim var;
    Her ay yirmi dört gün
    Okulda olmam gerekiyor. Ne kadar uzun!57
  • Artık, insanoğlunun direkt atalarının beyin büyüklüğündeki ilk ve en mühim sıçramanın, iki ayaklılık evrimiyle bağlantılı olduğu düşünülüyor. (En büyüğü olduğundan en önemlisi; beyinlerimizin, bedenlerimize oranla, şimdi geçmiştekinden birazcık daha minik olduğuna ilişkin veriler var elimizde.) Bilim adamlarına bakılırsa; yeni, açık, savana türü ortamda dik yürümek, diğeri topluluk üyelerinin yaşadıkları daha dağınık haldeki ağaçlara yiyecek götürmek suretiyle kolları ve elleri özgür bırakmıştır. Taş aletler yapmak için elleri özgür bırakan da, iki ayaklılık olmuş; bu da, insanoğlunun etçil yeme düzenine geçmesine katkıda bulunmuş ve yeni yeme düzeni, kalori açısından oldukca daha varlıklı yiyeceklere ulaşılmasını sağlayarak, beynin gelişme imkanını daha da artırmıştır. Ama iki ayaklılığın ikinci bir mühim sonucu vardı: Dik duruş, insan boğazında, maymununkine bakılırsa oldukca daha aşağıda duran gırtlağın aşağı inmesini de olanaklı kılmıştır. Gırtlak, bu yeni düzeyinde, meşhur ve ünsüz sesleri biçimlendirmeye oldukca daha uygun bir konuma gelmiştir. Ayrıca, iki ayaklılık nefes alıp verme düzenini de değiştirmiş, bu da sesin niteliğini yükseltmiştir. Son olarak, et, daha besleyici olduğu benzer biçimde, sert bitkilere bakılırsa daha kolay çiğneniyordu; bu, çene yapısının değişmesine yol açıp ince kasların gelişmesini sağlamış oldu; ince kaslar da, başka şeylerin yanı sıra, dilin konuşmada kullanılan çeşitli sesler yelpazesini çıkarabilmesi için lüzumlu olan daha incelikli hareketlerini olanaklı hale
    getirdi. Ayrıca, insanoğlu daha ilkin dişleriyle yaptıkları bazı şeyleri kesici
    aletlerle hayata geçirmeye başladılar; bu, dişlerin konuşmanın gelişimine destek olacak şekilde küçülmesini elde etmiş olabilir. Bunların hiçbiri “amaçlı” değildi normal olarak; iki ayaklılık ve et yemenin bir sonucu, bir “yan ürün”üydü. İki ayaklılığın son bir sonucu, hanımefendilerin görece minik beyinli çocuklar doğurabilmeleri oldu – zira annelerin rahat yürüyebilmeleri için görece dar pelvislerinin olması gerekiyordu. Bu, bebeklerin uzunca bir dönem süresince annelerine bağımlı olmaları sonucunu doğurdu; bu da, erkeklerle hanımefendiler arasındaki iş bölümünü getirdi: Erkekler, eşleri ve evlatları için yiyecek getirme yükümlülüğünü üstlendiler. Bu düzenleme, zaman içinde çekirdek ailenin gelişimini kolaylaştıracak, bilgili topluluğun toplumsal yapısını daha karmaşık hale getirecekti. İnsanların başkalarının toplumsal durumlarda davranışını öngörmelerini gerektiren bu karmaşık yapı, çoğu zaman bilincin evrilmesini elde eden mekanizma olarak görülür. Başkalarının davranışını
    öngörerek, bireyler bir kişilik duygusu edineceklerdi.
  • Ortaçağdaki yaşam biçimi tehlikeli, adaletsiz ve değişmez olmanın yanı sıra görünürlüğü olmayan ve suskun bir yaşam biçimiydi de.
  • Antik dönemde, yazıdan ilkin , insanların hafızalarını muhteşem şekilde kullanabildiklerini unutmamalıyız. Binlerce mısralık şiirlerin ezberlenmesi görülmedik şey değildi, edebiyat bu şekilde korunuyor ve yayılıyordu.
  • Arkeolojik kayıtlara bakılırsa ticarete mevzu olan ilk madde Türkiye’nin güneyinde tek bir noktada çıkarılan fakat tüm Ortadoğu’da rastlanılan zarif, kapkara ve parlak bir volkanik cam olan obsidiyendi.


Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Fikirler Tarihi, şimdiye kadar okurken en zorlandığım kitaplardan biri oldu. Bir kitaba bu kadar zaman harcayacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Hem sayfa sayısını çokluğu, hem de boyut olarak devasa olması okuma hızım ne kadar iyi olursa olsun sayfalar ilerlemedikçe beni sıkıntıya soktu. Sonrasında bu mevzuyu kafamdan silip attım, sonuçta roman okumuyordum. İçinden çekip aldığım bilginin keyfine bakar oldum. İşte o vakit gerçek bir ilerleme sağladım ve oldukca faydalandım bu şaheserden. İçindeki bilgiler o denli yoğunluklu ki birçok yerin altını çizdim, notlar aldım. Madem bu kadar vakit ayırıyorum, hakkını vereyim dedim. Bu da düzgüsel olarak hızı etkiledi fakat pişman mıyım derseniz, zerre kadar değilim. 🙂
Kitaba gelecek olursak; bu kitabından anladığım en mühim şey, fikirlerin öyleki gökten zembille ya da vahiyle inmediği. Ortada bir süreç var. Hemen Newton’un şu sözü aklıma geliyor “Daha uzağı görebildiysem, devlerin omuzlarında yükselmem nedeniyledir.” Eskiden bu insanları, kısaca tarihe mal olmuş bu büyük zihinleri peygamber olarak tasvir ederdim. Olağanüstülermiş benzer biçimde. Aslında öyleki değiller. Evet, kesinlikle büyük bir dehaya sahipler fakat kendi başlarına değil, onlardan önceki dehalardan esin alıyorlar. Bolca emek verme ve özveri var ortada. Bunları gördükten ve kavradıktan sonrasında insanoğlunun dünyaya olan perspektif büyük değişiklik geçiriyor. Kitaptan okuduğum kadarıyla mühim dönüm noktaları var. Sokrates öncesi tabiat filozofları var, ki bunlar aydınlanma çağına en yakın düşünceleri paylaşıyorlar. Ve sonrasında Sokrates ve Platon’dan başlamış olan bir anane var… bu anane, ruha ve iç benliğe verdiği önemle biliniyor. Ki ileride dünyanın çehresini değiştirecek olan dinlerin ortaya çıkışı da bu düşünceden ortaya çıkıyor. 3 büyük vahiy dininden bahsediyorum. Tarihte belli bir ilerleme sağladılarsa da ilerlediklerinden daha büyük bir gerileme ve yıkım yaşadılar 2 ya da 3 yüzyıl içinde. Bir de Platon’un mistik düşüncesi haricinde biri daha var ki, o da Aristoteles. Aristoteles bu dünya evveliyatına yön veren iki büyük akımın bir öteki tarafını oluşturuyor. Bilim ve mantık. 11 ve 12. yüzyıllarda Aristotelesçi düşüncenin yükselişi ile her şey değişti. Aydınlanma çağına kadar bilime ve gelişime öncülük etti. Ondan sonrasında Aristoteles’in birçok düşüncesi geçersiz olsa da bilimsel düşünceye öncül olması sebebiyle büyük ehemmiyet taşıyor. Bir de benim oldukca mühim gördüğüm bir dönüm noktası var. Matbaanın keşfi ve Avrupa’da yaygınlaşması. Kara vebayla beraber insanoğlu yakın dönemde bizim yaşadığımız benzer biçimde evlerine kapandılar ve kilise ve yönetimin etkisinden bir nebze kurtuldular. Fazlaca öneli bir dönüm noktası olarak içten okuma ortaya çıktı. Bunun önemi; insanların kendi düşüncelerinin oluşması ve muhakeme yeteneklerinin mühim seviyede artması oldu. Bunu her kitap okuru kendinden de görecektir. Son olarak dinlerin ortaya koyduğu yıkım çarpıcı bir halde ele alınmış. Tarih süresince üç büyük din bu entelektüel gelişimi engellemiş. Bilhassa Hıristiyanlık büyük bir çaba göstermiş bu mevzuda fakat sonunda rahiplerin içinden çıkan Thomas Aquinas gibilerinin ortaya çıkmasıyla zaman içinde felsefeci ve bilim adamları tarafınca yenilgiye uğratılmış. 🙂
Kitabın büyük bir kısmı bu mevzuya ayrılmış ki bence bu oldukca mühim. Kitap yardımıyla asla ilgimin olmadığını düşündüğüm mevzulara merak saldım. Bu kitap benim için dönüm noktası.
Tek noksan yönü sonlara doğru yazım yanlışları ve ifade bozuklukları gözüm çarptı. Kitabı hazırlayan editör ve redaktörler de usanmış olacaklar ki aceleye getirdiler galiba 😀
Fazlaca uzun oldu, kısacası öneriyorum kesinlikle okunması gerek.
İyi okumalar. (Furkan.)

Okumadan geçme: Kitabı tüm detaylarıyla burada özetleyecek değilim lakin ilk insanlardan, 20.yy’a kadar fikirleri derinlemesine ortaya koyuyor. Bunu yaparken coşku verici olan hem kronolojik olarak bağıntılı düşünürleri görüyorsunuz belli perspektiflere yedirilmiş şekilde hem de size tarih,insanbilim,felsefe vb. benzer biçimde alanların bakış açılarını, kanon metinlerini ve dünyaya kavrayış biçimlerini yedirerek holistik bir şekilde neler bulunduğunu konu alıyor. (Can Usta)


Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a PDF indirme linki var mı?


Peter Watson – Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a kitabı için internette en oldukca meydana getirilen aramalardan birisi de Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Peter Watson Kimdir?

Peter Watson (1943) entelektüel bir tarihçi ve eski gazeteci, fikirlerin tarihindeki çalışmalarıyla biliniyor.

Durham, Londra ve Roma üniversitelerinde eğitim almıştır. Cambridge’deki Arkeolojik Araştırmalar için McDonald Enstitüsü’nde Araştırma Görevlisi olarak çalıştı.13 kitap yayınladı.


Peter Watson Kitapları – Eserleri

  • Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a
  • Yakınsama
  • The German Genius


Peter Watson Alıntıları – Sözleri

  • Newton, ışığı esas itibariyle, yayılan parçacık demeti olarak kavramıştı sadece Einstein döneminde bir çok biliminsanı Newton’un Hollandalı çağdaşı Christiaan Huygens’ın ışığın dalga olarak kavranması icap ettiğini söyleyen rakip teorisini benimsemişlerdi. (Yakınsama)
  • Werner Heisenberg, Einstein’dan iyi bir müzisyendi ve piyano mevzusunda klasikleri on üç yaşlarında çalabilen Planck kadar yetenekliydi. Matematik bir genç olarak onun kuvvetli yönüydü sadece tek uğraşı değildi. Ateşli bir ulusalcıydı ve cenk sonrasındaki karşılıklık döneminde komünizm karşıtı sokak kavgalarına karışmıştı. (Yakınsama)
  • Yazı, bir fikirdir. Buluşlar fikirlerin göstergesidir. Dil, insanların iyi mi düşündüğünü yansıtır. Dil toplulukların entelektüel tarihini yansıtır. (Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a)
  • Sessiz okumayla şahıs düşünmeye adım atar ek olarak basımevi kişiyi bireyselliğe götürür. (Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a)
  • Şimdiyi tüm detaylarıyla, ilkesel olarak dahi bilemeyiz. Bu nedenle gözlemlenen her şey olasılıklar çokluğu içinden bir seçmedir ve gelecekte mümkün olan şey üstünde bir sınırlamadır… Belirsizlik tabiatın her yanına işlemiştir, daima oradadır, kaçınılmazdır… (Yakınsama)
  • Rutherford alfa parçacıklarında bilimin görselleştiği sözlerini iyi mi da aktarmış. “Ben atomu, yerine göre kırmızı ya da gri renk alabilen, hoş ve çetin bir dost şeklinde ele almak için yetiştirilmiştim.” (Yakınsama)
  • Antik dönemde, yazıdan ilkin , insanların hafızalarını muhteşem şekilde kullanabildiklerini unutmamalıyız. Binlerce mısralık şiirlerin ezberlenmesi görülmedik şey değildi, edebiyat bu şekilde korunuyor ve yayılıyordu. (Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a)
  • Tabletlerden birinde, bir talebe okuldaki yoğunluğu şu şekilde tanım eder:
    Bir ayda okula gittiğim gün sayısı şöyledir:
    Her ay üç gün serbestim;
    Hey ay üç gün dini tatilim var;
    Her ay yirmi dört gün
    Okulda olmam gerekiyor. Ne kadar uzun!57 (Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a)
  • Her elementin dış kabuğundan iki elemente haiz, olması bunların periyodik tablodaki yerlerinin açıklanmasını yanında baryum ve radyumun mühim öteki farklılıklarına karşın kimyasal olarak benzer oldukları anlamına gelir. Einstein’ın söylediği benzer biçimde, “Bu, fikir alanı içindeki en yüksek müzikalite formudur.” (Yakınsama)
  • Sir Ernest Rutherford’un an itibariyle “atomu parçaladı”ğını haykırıyorlardı. (Yakınsama)
  • “Rutherford, bir deneye sövmenin deneyin daha iyi yürümesini sağlayacağına ve neticeleri hesaba katarsa haklı çıkacağına yönelik inancına derin bir bağlılıyla ünlüydü.” Mark Twain’in belirtiği benzer biçimde, “stres anlarında sövmek, duanın bile vermediği bir ferahlama sağlar.” (Yakınsama)
  • Artık, insanoğlunun direkt atalarının beyin büyüklüğündeki ilk ve en mühim sıçramanın, iki ayaklılık evrimiyle bağlantılı olduğu düşünülüyor. (En büyüğü olduğundan en önemlisi; beyinlerimizin, bedenlerimize oranla, şimdi geçmiştekinden birazcık daha minik olduğuna ilişkin veriler var elimizde.) Bilim adamlarına bakılırsa; yeni, açık, savana türü ortamda dik yürümek, diğeri topluluk üyelerinin yaşadıkları daha dağınık haldeki ağaçlara yiyecek götürmek suretiyle kolları ve elleri özgür bırakmıştır. Taş aletler yapmak için elleri özgür bırakan da, iki ayaklılık olmuş; bu da, insanoğlunun etçil yeme düzenine geçmesine katkıda bulunmuş ve yeni yeme düzeni, kalori açısından oldukca daha varlıklı yiyeceklere ulaşılmasını sağlayarak, beynin gelişme imkanını daha da artırmıştır. Ama iki ayaklılığın ikinci bir mühim sonucu vardı: Dik duruş, insan boğazında, maymununkine bakılırsa oldukca daha aşağıda duran gırtlağın aşağı inmesini de olanaklı kılmıştır. Gırtlak, bu yeni düzeyinde, meşhur ve ünsüz sesleri biçimlendirmeye oldukca daha uygun bir konuma gelmiştir. Ayrıca, iki ayaklılık nefes alıp verme düzenini de değiştirmiş, bu da sesin niteliğini yükseltmiştir. Son olarak, et, daha besleyici olduğu benzer biçimde, sert bitkilere bakılırsa daha kolay çiğneniyordu; bu, çene yapısının değişmesine yol açıp ince kasların gelişmesini sağlamış oldu; ince kaslar da, başka şeylerin yanı sıra, dilin konuşmada kullanılan çeşitli sesler yelpazesini çıkarabilmesi için lüzumlu olan daha incelikli hareketlerini olanaklı hale
    getirdi. Ayrıca, insanoğlu daha ilkin dişleriyle yaptıkları bazı şeyleri kesici
    aletlerle hayata geçirmeye başladılar; bu, dişlerin konuşmanın gelişimine destek olacak şekilde küçülmesini elde etmiş olabilir. Bunların hiçbiri “amaçlı” değildi normal olarak; iki ayaklılık ve et yemenin bir sonucu, bir “yan ürün”üydü. İki ayaklılığın son bir sonucu, hanımefendilerin görece minik beyinli çocuklar doğurabilmeleri oldu – zira annelerin rahat yürüyebilmeleri için görece dar pelvislerinin olması gerekiyordu. Bu, bebeklerin uzunca bir dönem süresince annelerine bağımlı olmaları sonucunu doğurdu; bu da, erkeklerle hanımefendiler arasındaki iş bölümünü getirdi: Erkekler, eşleri ve evlatları için yiyecek getirme yükümlülüğünü üstlendiler. Bu düzenleme, zaman içinde çekirdek ailenin gelişimini kolaylaştıracak, bilgili topluluğun toplumsal yapısını daha karmaşık hale getirecekti. İnsanların başkalarının toplumsal durumlarda davranışını öngörmelerini gerektiren bu karmaşık yapı, çoğu zaman bilincin evrilmesini elde eden mekanizma olarak görülür. Başkalarının davranışını
    öngörerek, bireyler bir kişilik duygusu edineceklerdi. (Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a)
  • “Parlak bir genç büyükannesine Felsefe Dokturu olacağını söylemiş. Büyükanne gururla gülümsemiş ve şu şekilde demiş: Harika. Felsefe iyi mi bir hastalık?”‘. s.11 (Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a)
  • Eddington, Cottingham ve Dyson yola çıkmadan önceki gece Kraliyet Gözlemevi’nde, ışığın ne aşama sapması halinde Einstein’ın teorisinin doğrulanacağını hesaplamak için geç saatlere kadar çalıştılar. Cottingham bir an tumturaklı bir halde , eğer beklenen değerin iki katı bir sonuca ulaşırlarsa nasıl sonuçlanacağını sordu. Dyson soğuk bir tavırla, “O vakit Eddington aklını oynatır ve sen eve yalnız geri dönmek mecburiyetinde kalırsın!” diye yanıt verdi. (Yakınsama)
  • Arkeolojik kayıtlara bakılırsa ticarete mevzu olan ilk madde Türkiye’nin güneyinde tek bir noktada çıkarılan fakat tüm Ortadoğu’da rastlanılan zarif, kapkara ve parlak bir volkanik cam olan obsidiyendi. (Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a)
  • Kuşku, din ile terbiye arasındaki büyük ayrılığı sergiler. (Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a)
  • Bazı paleontologlara bakılırsa, insanoğlunun ilk soyut fikri, ortalama yedi yüz bin yıl ilkin ortaya çıkmıştır. Taş el baltaları, aynı standart ölçülerde yapılmaya başlandığında. Bilim adamlarına bakılırsa, bu, erken dönem insanının zihninde bir el baltasının iyi mi olması gerektiğine ilişkin bir fikri bulunduğunu göstermektedir. (Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a)
  • Ortaçağdaki yaşam biçimi tehlikeli, adaletsiz ve değişmez olmanın yanı sıra görünürlüğü olmayan ve suskun bir yaşam biçimiydi de. (Fikirler Tarihi – Ateşten Freud’a)
  • Bu altın on senenin üretken çalışmalarının hepsi Avrupa’daki üç yerden birinde gerçekleştirildi: İngiltere Cambridge’deki Cavendish Labaratuvarı, Danimarka Kopenhag’daki Niels Bohr Teorik Fizik Enstitüsü ve Almanya’nın ortasında adeta patlama tesiri yaratan eski üniversite kenti Göttingen. (Yakınsama)

loading…

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş