Eğitim

Filiz Hiç Üzülmesin – Filiz Ali Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Filiz Hiç Üzülmesin – Filiz Ali Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Filiz Hiç Üzülmesin kimin eseri? Filiz Hiç Üzülmesin kitabının yazarı kimdir? Filiz Hiç Üzülmesin konusu ve anafikri nedir? Filiz Hiç Üzülmesin kitabı ne konu alıyor? Filiz Hiç Üzülmesin PDF indirme linki var mı? Filiz Hiç Üzülmesin kitabının yazarı Filiz Ali kimdir? İşte Filiz Hiç Üzülmesin kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Filiz Ali

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750820359

Sayfa Sayısı: 160


Filiz Hiç Üzülmesin Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Filiz Ali’nin anılarını, babasının eserleri ve mektuplarıyla harmanlayarak kitaplaştırdığı “Filiz Hiç Üzülmesin”, yalnız bir hayata odaklanmakla kalmıyor, Sabahattin Ali’nin usta fotoğrafçılığına da tanıklık ediyor.

Sabahattin Ali’nin Istıranca Dağları’nda öldürülmeden oldukça ilkin, kehanette bulunur şeklinde kendi sonunu yazdığı dizeleriyle biten “Filiz Hiç Üzülmesin”, edebiyatımızın efsanevi yazarını yatmış olduğu yerde de selamlıyor…

(Tanıtım Bülteninden)


Filiz Hiç Üzülmesin Alıntıları – Sözleri

  • Bir gün kadrim bilinirse
    İsmim ağza alınırsa
    Yerim soran bulunursa
    Benim meskenim dağlardır.
    (1931)
  • Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer!
    Bir gün Almanların pabucunu yalayan ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika’ya kavuk sallayan soysuzlar şeklinde olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık.
    O da kendi cefakeş milletimizdir.
    Çalmadan, çırpmadan, bizlere ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hattâ bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?
    Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer Bereket, zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu.
  • “Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer. Bir gün Almanların pabucunu yalayan ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika’ya kavuk sallayan soysuzlar şeklinde olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da cefakeş milletimizdir. Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarli kişileri şeklinde, kese doldurmadık, makam ardında koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han, apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Tüm kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız bu yurdun tüm yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanoğlunun derdine derman olacak yolları araştırmak istedik. Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: “Görüyor musun şu haini! Ílle de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor..? Çalmadan, çırpmadan, bizlere ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalıydı. Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bereket, zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu.”
    Sabahattin Ali
  • “.. çevresi çok genişti, her yere dalar çıkar, kafa dengi olsun olmasın herkesle ahbaplık kurar, kıyasıya tartışırdı. Bunu neden yapardı acaba? Herhalde huyu gereği böyle davranırdı. Bütün zekasına karşın yine de çocuksu, saf olduğu, insanların tümünü sevdiği, tümüne güvendiği, inandığı içindi belki de…”
  • Annem, babamın kitapları mevzusundaki hayretini hâlâ her fırsatta dile getirir.
    İstanbul’da evlenip Ankara’daki ilk yuvalarına taşındıklarında annemi en oldukça şaşırtan şey, iki odalı evin bir odasının tümüyle kitaplara ayrılması olmuş.
    Kitaplar hep oldukça mühim…
  • Yüzyılın başlarında doğup bir imparatorluğun çöküşüne ve Cumhuriyet’in kuruluşuna şahit olanlar erken olgunlaşmışlardır..
  • Türkiye’de ilk bilgili aile planlamasını uygulayanlar Ankaralı aydınlar olsa gerek ki, bizim dost grubu çoğunluk tek çocuklu ailelerden oluşuyor…
  • Hiç vazgeçemediği bir alışkanlığı vardı: Cebinde daima bir kitap bulundurur, boş kalmış olduğu anda okumaya dalardı…
  • Sabahattin Ali’nin suçu ne idi? Sabahattin Ali kendi suçunu itiraf ediyor aslına bakarsak öldürülmeden bir yıl ilkin:
    “Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer. Bir gün Almanların pabucunu yalayan ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika’ya kavuk sallayan soysuzlar şeklinde olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da cefakeş milletimizdir. Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarlı kişileri şeklinde kese doldurmadık, makam ardında koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han, apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Tüm kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız bu yurdun tüm yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanoğlunun derdine derman olacak yolları araştırmak istedik. Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: ‘Görüyor musun şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengi bizi bozuyor…’ Çalmadan, çırpmadan, bizlere ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalıydı. Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bereket, zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu.”
  • “Hiç vazgeçemediği bir alışkanlığı vardı: Cebinde daima bir kitap bulundurur, boş kaldığı anda okumaya dalardı.”


Filiz Hiç Üzülmesin İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Benim Meskenim Dağlardır!: Romanları, öyküleri, oyunları, yazıları, mektupları… Tüm kitaplarını büyük bir heyecanla; son kitabı “Hep Genç Kalacağım”ı ise hüzünle okuduğum dev yazar, ozan, zorunda bırakıldığından politikacı, çevirmen: Sabahattin Ali.
Sabahattin Ali’nin doğumundan vefatına değin yaşamı yer edinmiş kitapta. O şekilde kuru bir yaşam öyküsü tarzında da değil kitap bu sebeple daha ilkin bazı dostları tarafınca Sabahattin Ali’yi okudum. Ancak kızının bakış açısından tüm çıplaklığıyla babası Sabahattin Ali’yi, karşımda oturuyor da konu alıyor şeklinde okumak ve birçok anısının fotoğrafına bakmak oldukça ayrı bir deneyimdi. Yazarın herhangi bir kitabını okumamış birinin bile kolaylıkla okuyabileceği, açıklayıcı, görsellerle destekli ve yalnızca Sabahattin Ali’ye değil o döneme de ışık tutan oldukça başarı göstermiş bir yaşam öyküsü kitabı. Özetlemek gerekirse bir aile albümünü inceliyor şeklinde hissettiriyor size kitap.
Fakat gariptir ciltli baskı olup her sayfasında fotoğraflar yer almasına karşın oldukça makul fiyatta olan bu güzide yaratı, pek ilgi çekmemiş. Halbuki ülkenin yarısının hikayelerini süsleyen, öteki yarısının da kahve bardağı altlığı olarak kullandığı meşhur Kürt Mantolu Madonna kitabının yazarının hazin sonundan, ülkenin oldukça azca bir kesiminin haberi var. Yeri gelmişken bahsedeyim.
Sabahattin Ali gerek yaşarken gerek öldükten sonrasında rahat yüzü görmemiş bir yazar. Muhalif, gerçekçi, halktan yana ve sistemdeki eksikleri gidermeye çalışan biri olarak vefatından ilkin onlarca defa girmiş hapse. Elinden alınmış senelerce üstünde çalmış olduğu mesleği. En sonunda şoförlükle yaşama tutunmaya çalışmış. Ve son çareyi yurt dışına kaçmakta bulmuş. Ancak kaçış esnasında mola verdiklerinde kitap okurken “güya bir milliyetçi olan katilden” yüzüne almış olduğu iki sert odun darbesiyle yere yığılmış ve bununla yetinmeyen cani kişi bir kere de ensesine vurarak canına kıymış Sabahattin Ali’nin. Tarih 2 Nisan 1948. Orada öylece bırakılmış Sabahattin Ali’nin cesedi ve babasının ölüm haberini 1949 yılının Ocak ayında almış Filiz Ali. Bunu öğrendiğimde gözyaşlarımı tutamadım, öyleki ya koskoca Sabahattin Ali bir dağın başlangıcında öldürülüyor ve ailesi ölüm haberini neredeyse bir yıl sonrasında alıyor. Bu da yetmezmiş şeklinde belli bir mezarı bile olmuyor. Yalnızca bir şiirinden şu dizeler yazılıyor bir gömüt taşına:
“Başım dağ
Saçlarım Kardır
Benim meskenim
Dağlardır”
Nitekim bir dağ başlangıcında ölü bulunduğundan kendi kehanetini görmüş olarak vasıflandırıyor birçok şahıs bu durumu.
Esas sual ise şu: Neden öldürüldü Sabahattin Ali? Yazar bunun yanıtını şu güzel paragrafla vermiş: #143917895
Ne acı öyleki değil mi? İnsan düşünmeden edemiyor, hep hata mudur bu coğrafyada gerçekleri konuşmak? Ölmesi mi gerekir hep halktan yana olanın? Yahut özetlemek gerekirse, ne süre kana doyar bu sistem?
Hiçbirinin yanıtını bilmiyorum. Ancak inanıyorum; bigün hepsi silinecek bu soruların. Kitabı da kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. İyi okumalar. (Cemile Bodır)

Filiz Hiç Üzülmesin: Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali, onun her mektubunda “Aman Filiz hiç üzülmesin.” söylediği biricik evladı… Kitap okurken öldürülen Sabahattin Ali’nin ne kadar başarı göstermiş bir fotoğrafçı bulunduğunu da görüyorsunuz.
Filiz Ali’nin anıları, Sabahattin Ali’nin öyküleri, mektupları, fotoğrafları bir arada oldukça kıymetli bir yaratı.
Kitaba başlarken kendimi bir eve konuk olmuşum, ev sahipleri de eski albümleri açıp bana eş dost akrabayı konu alıyor şeklinde hissettim, yanılmamışım hakikaten öyleki… Sabahattin Ali’nin albümlük fotoğrafları var.
Onun adını bir kere bile duyduysanız bu kitabı okuyun.
Tabi ben bu kitabı okurken bir hayal daha kurdum… Lise öğrencileri ya da üniversite öğrencileriyle beraber bu kitabı okusam, onların o her şeyi sorgulayan kafalarında bu kitap bir yer etse dedim.
Belki bir edebiyat ya da tarih öğretmeni bigün sınıfına elinde bu kitapla girer dedim…
#filizhicüzülmesin
#sabahattinali
#kitaptavsiyesi
yapikrediyayinlari (PINAR SEVGİLİ)

“Namuslu olmak ne zormuş meğer” dedi sabahattin Ali… Kitap okuyorken canını aldılar. şimdi yerini soran olursa dağlardır diyorum… Harika bir araştırma kitabı, kalbimi ve hüznümü bıraktım sayfalarında….
“Bir gün kadrim bilinirse,
İsmim ağza alınırsa,
Yerim soran bulunursa:
Benim meskenim dağlardır.” (Didem Ayça Karagöz)


Filiz Hiç Üzülmesin PDF indirme linki var mı?


Filiz Ali – Filiz Hiç Üzülmesin kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de Filiz Hiç Üzülmesin PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Filiz Ali Kimdir?

Filiz Ali, 30 Eylül 1937 İstanbul doğumlu piyanist ve müzikbilimcidir. Gazeteci-yazar Sabahattin Ali’nin kız evladıdır.

Ankara Devlet Müzik Konservatuarı’nda piyano çalıştı. Ferhunde Erkin’in sınıfından 1958 senesinde mezun olan Ali, ABD’de müzik eğitimine devam etmek için Fulbright bursu kazanmıştır. Boston, Massachusetts’de David Barnett’le tahsil görmüş olduğu New England Conservatory of Music’te (Yeni İngiltere Müzik Konservatuarı) ve New York’taki Mannes College of Music’te (Mannes Müzik Koleji) Frank Sheridan’la çalıştı.

1962-1965 yılları aralığında Ankara Devlet Konservatuarı’nda piyano ve eşlik öğretmeni, 1965’ten 1972’ye kadar İstanbul Kent Operası ve İstanbul Devlet Operası’nda korrepititör, 1972 ile 1985 seneleri içinde ise Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda piyano ve eşlik öğretmenliği yapmış oldu. 1985-86 yıllarında Londra Üniversitesi’nin bünyesindeki Kings College’ın müzikoloji bölümünde yüksek lisansını tamamladı.

1987’de Mimar Sinan Üniversitesi’nin müzikoloji kısmına geçti. 1990-2005 yılları arasındaki Müzikoloji bölümünün başkanıydı. Ali, 1989-1992 yılları aralığında Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun genel gösterim yönetmeni olarak da çalıştı.

TRT için 1962-1995 yılları aralığında müzik programları yapmış oldu ve Cumhuriyet, Özgürlük, Yeni Yüzyıl ve Radikal gazeteleri için müzik eleştirmenliği yapmış oldu. Milliyet gazetesine müzik yazıları yazmaktadır. Filiz Ali ek olarak, Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi’nin kurucusu ve 1998’den beri direktörüdür.

Balkan Müzik Forumu’nun bir üyesi, Uluslararası Müzik Konseyi ve Avrupa Müzik Konseyi’nin temsilcisi olan Ali müzik ve müzisyenler hakkında yedi kitabın yazarıdır.

Sabancı Üniversitesi’nde “Klasik müziğin büyük eserleri” ve “20. yüzyıl müziğinin büyük eserleri” derslerini vermektedir.

Eserleri

Sabahattin Ali (1979, Atilla Özkırımlı ile birlikte)

Müzik ve Müziğimizin Sorunları (1987)

Dünyadan ve Türkiye’den Müzisyen Portreleri (1994)

Filiz Hiç Üzülmesin… (1995)

Cemal Reşit Rey Unutulmaz Marşın Büyük Bestecisi (1996)

Ferhunde Erkin Tuşlar Arasında… (2000)

Elektronik Müziğin Öncüsü Bülent Arel (2002)

Mitos Diyarında Uygar Bir Müzik Odağı: Ayvalık’tan Bir Masterclass Öyküsü (2008)

Filiz Hiç Üzülmesin (Sabahattin Ali’nin Objektifinden, Kızı Filiz’in Bakış açısından Bir Yaşamöyküsü) (2011)

Ödülleri

Chevalier de L’Ordre des Arts et des Lettres Madalyası (1995 – Fransa Kültür Bakanlığı tarafınca)

Vehbi Koç Ödülü (2011)

43. İstanbul Müzik Festivali Onur Ödülü (2015)


Filiz Ali Kitapları – Eserleri

  • Filiz Hiç Üzülmesin
  • Yok Bi’şey, Acımadı ki…
  • Müzikli Geziler
  • Müzik ve Müziğimizin Sorunları
  • Müzisyen Portreleri
  • Elektronik Müziğin Öncüsü Bülent Arel


Filiz Ali Alıntıları – Sözleri

  • “Hiç vazgeçemediği bir alışkanlığı vardı: Cebinde daima bir kitap bulundurur, boş kaldığı anda okumaya dalardı.” (Filiz Hiç Üzülmesin)
  • Babamı on bir yaşlarındayken kaybettiğim,kızlı erkekli bir yatılı okulda büyüdüğüm ve annem de tekrar evlenmediği için hayatımda babamın yokluğu haricinde bir adamın eksikliğini asla hissetmedim. Ne var ki toplumsal yapının ve çevrenin kadının yalnızlığına bakışı baskıcı ve dayatmacıydı benim gençliğimde. Kadının özgür ve bağımsız olmaya çalışmasını kaldıramıyordu adam egemen cemiyet. (Yok Bi’şey, Acımadı ki…)
  • Sabahattin Ali’nin suçu ne idi? Sabahattin Ali kendi suçunu itiraf ediyor aslına bakarsak öldürülmeden bir yıl ilkin:
    “Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer. Bir gün Almanların pabucunu yalayan ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika’ya kavuk sallayan soysuzlar şeklinde olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da cefakeş milletimizdir. Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarlı kişileri şeklinde kese doldurmadık, makam ardında koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han, apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Tüm kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız bu yurdun tüm yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanoğlunun derdine derman olacak yolları araştırmak istedik. Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: ‘Görüyor musun şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengi bizi bozuyor…’ Çalmadan, çırpmadan, bizlere ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalıydı. Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bereket, zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu.” (Filiz Hiç Üzülmesin)
  • Onların binlerce güzel anıyı barındıran evlerinin de yok olması sanki daha da acı.Bundan dolayı insanların ölmelerini naturel karşılamak mümkün de anıların yok edilmesine alışmak kolay değil.Yok olan evler değil yalnız, yaşam biçimi de yok olur.Üstelik oldukça değil, 20 yıl şeklinde kısa bir süre süreci içinde . (Yok Bi’şey, Acımadı ki…)
  • Hiç vazgeçemediği bir alışkanlığı vardı: Cebinde daima bir kitap bulundurur, boş kalmış olduğu anda okumaya dalardı… (Filiz Hiç Üzülmesin)
  • Müzik, yerleşik yaşamayı seçmiş insan topluluklarının, beraberlik bilincini törpüleyen, cilalayan, birlikte hayata devam etmenin sevincini paylaştıran bir cemiyet sanatıdır. (Müzik ve Müziğimizin Sorunları)
  • Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer!
    Bir gün Almanların pabucunu yalayan ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika’ya kavuk sallayan soysuzlar şeklinde olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık.
    O da kendi cefakeş milletimizdir.
    Çalmadan, çırpmadan, bizlere ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hattâ bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?
    Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer Bereket, zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu. (Filiz Hiç Üzülmesin)
  • “.. çevresi çok genişti, her yere dalar çıkar, kafa dengi olsun olmasın herkesle ahbaplık kurar, kıyasıya tartışırdı. Bunu neden yapardı acaba? Herhalde huyu gereği böyle davranırdı. Bütün zekasına karşın yine de çocuksu, saf olduğu, insanların tümünü sevdiği, tümüne güvendiği, inandığı içindi belki de…” (Filiz Hiç Üzülmesin)
  • Türkiye’de ilk bilgili aile planlamasını uygulayanlar Ankaralı aydınlar olsa gerek ki, bizim dost grubu çoğunluk tek çocuklu ailelerden oluşuyor… (Filiz Hiç Üzülmesin)
  • “…ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz.” (Yok Bi’şey, Acımadı ki…)
  • Anılar oldukça taze gerçi fakat aradan geçen 20 senenin 200 yıl şeklinde uzun gelmesine yol açan iyimser yaklaşırsak ‘değişiklik’ , kötümser yaklaşırsak ‘yıkım’ inanılası değil. (Yok Bi’şey, Acımadı ki…)
  • O her yerde,otobüste,ayaktayken bile kitap okurdu. Kitaba öylesine dalardı ki top patlasa duymazdı. (Yok Bi’şey, Acımadı ki…)
  • İnsanların ölmelerini naturel karşılamak mümkün de anıların yok edilmesine alışmak kolay değil. (Yok Bi’şey, Acımadı ki…)
  • Bugün operayı, senfonik müziği, toplumumuza yabancı, zorla ithal edilmiş garabetler sayan anlayış, Amerika’yı tekrardan keşfetmek zorunda olanların anlayışıdır. Aynı bağlamda, buluşuna hiçbir katkıda bulunmadığımız buharlı makineler, uçaklar, telefon, radyo, TV benimsenirken, acaba niçin müziğe bu denli çetin ve sert halde karşı koymak zorundayız? (Müzik ve Müziğimizin Sorunları)
  • Evet, sanatı, müziği kurallara bağlamak olanaksız. Büyük sanatçılar kendi kurallarını kendileri yaratıyorlar, istediklerinde de kendi kurallarını bozabiliyorlar. Onların bu özgürlüklerine imrenmemek elde mi? (Müzikli Geziler)
  • “Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer. Bir gün Almanların pabucunu yalayan ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika’ya kavuk sallayan soysuzlar şeklinde olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da cefakeş milletimizdir. Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarli kişileri şeklinde, kese doldurmadık, makam ardında koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han, apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Tüm kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız bu yurdun tüm yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanoğlunun derdine derman olacak yolları araştırmak istedik. Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: “Görüyor musun şu haini! Ílle de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor..? Çalmadan, çırpmadan, bizlere ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalıydı. Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bereket, zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu.”
    Sabahattin Ali (Filiz Hiç Üzülmesin)
  • Yüzyılın başlarında doğup bir imparatorluğun çöküşüne ve Cumhuriyet’in kuruluşuna şahit olanlar erken olgunlaşmışlardır.. (Filiz Hiç Üzülmesin)
  • Bir gün kadrim bilinirse
    İsmim ağza alınırsa
    Yerim soran bulunursa
    Benim meskenim dağlardır.
    (1931) (Filiz Hiç Üzülmesin)
  • Mozart’ın son mektuplarından birine göz atalım. Libretisti Lorenzo da Ponte’ye İtalyanca olarak yazılmış: “Viyana, Eylül 1791. Sayın Dostum. Sizinle Londra’ya gelmeyi oldukça isterim. Kafam darmadağın, zorlukla düşünebiliyorum. Devamlı gözümün önünde o yabancının düşsel var. Requem’i bitirmem için baskı yapıyor. Bazen de yalvararak çalışmamı hızlandırmamı istiyor. Durmadan çalışıyorum, dinlenmek daha yorucu çalışmaktan. Sonumun yaklaştığının farkındayım ve korkmuyorum. Yeteneğimin semeresini görmeden sönüp gideceğim. Yaşamak ne güzeldi. Mesleğimin başlangıcı ümit vericiydi, fakat kaderi değişiklik yapmak ihtimaller içinde mı? Tanrı’nın istediği olacak, fakat daha ilkin ölüm şarkımı bitirmeliyim. Onu yarım bırakamam.” (Müzik ve Müziğimizin Sorunları)
  • Mozart’ın babasına, babasının Mozart’a yazdığı mektupları okudukça insanoğlunun yüreği sızlar. İnsanoğlunun, her çağda ve ülkede aynı kendini bilmezlikler, aynı küçük hesaplar, aynı ileriyi görememezlik kısır döngüsü içinde çırpınıp durduğu ve süre geçse de “insanoğlunun” değişmediği gerçeği, beynimize dank eder.
    Genel çizginin dışına çıkma cüretini gösterenlere asla hoşgörüsü yoktur toplumun. O, derhal görüldüğü yerde ezilmelidir, ya da asla önemsenmemeli, kendi kendini yiyip bitirmesi sadist bir ilgiyle izlenmelidir. (Müzik ve Müziğimizin Sorunları)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş