Eğitim

Halim İle Selim – Sevan Nişanyan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Halim İle Selim – Sevan Nişanyan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Halim İle Selim kimin eseri? Halim İle Selim kitabının yazarı kimdir? Halim İle Selim konusu ve anafikri nedir? Halim İle Selim kitabı ne konu alıyor? Halim İle Selim PDF indirme linki var mı? Halim İle Selim kitabının yazarı Sevan Nişanyan kimdir? İşte Halim İle Selim kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Sevan Nişanyan

Yayın Evi: Liber Plus Yayınları

İSBN: 9786058136458

Sayfa Sayısı: 248


Halim İle Selim Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Zorlu cezaevi koşullarında yazılmış olan bu kitapta Nişanyan tanrı(lar)ın varlığını, ateizmi, ahlakın dini temellerini, akıl ve inanç ilişkisini, uygar dünyada dinlerin geleceğini, her insanın anlayacağı duru bir üslupla tartışıyor. Günümüzün mühim felsefi metinlerin- den biri olmaya aday bir yapıt.

“Ateizm ve din eleştirisi, kendini aklın ve vicdanın şahitliğine sunmuş bir İslam için hem lazım hem de kaçınılmaz olduğu gibi insan olmanın da gereğidir. Sevan Nişanyan bütün radikal eleştirilerine rağmen mertlik ve netliği ile dindarların bile saygısını hak ediyor.”

Mücahit Bilici


Halim İle Selim Alıntıları – Sözleri

  • İnsan zihninin hemen hemen Yahudi-türevleri dinlerin büyü alemine esir olmadığı bir devirde insanoğlu evrenin yaratılışı problemini düşündüklerinde, salim akılla ulaşabildikleri son nokta Eflatun ve Aristo’nun demiourgos terimi olmuş. Demiourgos sanatkar anlama gelir. Şekilsiz ham maddeye biçim verip evrenin akılcı düzenini yaratır. Dolayısıyla ham madde ve yaratıcı içinde indirgenemez bir ikililik vardır. Milattan sonraki yüzyıllarda Yahudi ve Hristiyan fikirlerinin yaygınlık kazanmasıyla beraber bu kuram doğal olarak yetersiz kaldı. Kadiri mutlak tanrının maddi dünyaya biçim vermekle kalmayıp maddeyi de yoktan yarattığı, dolayısıyla demiourgos’tan üstün bir irade olduğu söylendi. Lakin ”yoktan yaratmak” ne anlama gelir, bir ekip çocuk masalı imgeleri haricinde hemen hemen açıklayabilen çıkmadı. Yaratılış anından ilkin bir şey var mıydı yok muydu? Var idiyse onu kim yarattı? Yok idiyse tanrının var bulunduğunu iyi mi söyleyebilirsin? Anlamı olmayan söz oyunları bence bunlar. Bilmiyoruz dememek için uydurulmuş kelime örgüleri.
  • Neolitik çağda, doğrusu bundan önceki on bin küsur yıl zarfında insanoğlunun evcilleştirdiği hayvanlar içinde konar-göçer yaşam tarzına intibak edemeyen tek hayvandır domuz. Koyun, keçi, sığı, deve, eşek, at, köpek, kedi, lama, ren geyiği göçe gelir. Kümes hayvanları taşınabilir. Domuz gelmez. Alıştığı yerden ayrılmaya direnir, uzun yürüyüşlere tahammülü yoktur. O yüzden domuzu bir tek yerleşik ziraat toplumları yetiştirebilir. Köy hayvanıdır. Yaylada ve kervanda görülmez.
    Konar göçer toplumların yerleşik köy halkını her devir ve kültürde hor gördüğünü biliyoruz. Nedeni oldukça nettir. Yerleşik cemiyet çöpü ve dışkısıyla bir arada yaşar. Kanalizasyon ve belediye çöpçüsünün icadından önceki devirde bunun ne anlama geldiğini tahmin edebilirsiniz. Koku, pislik, salgın hastalık. O yüzden, yerleşiklere özgü bir mahlukunkonar göçer toplumlarda iğrenç olarak görülmesi normaldir. Nitekim yalnız Araplarda değil, hayvancılıkla geçinen toplumlarda, daha doğrusu hayvancılıkla geçinen zümrenin egemen olduğu toplumlarda, eski İbranilerde, Orta Asya göçebelerinde, Aryan kültürünü eski İran ve Hindistan’a getiren kavimlerde, Homerik Yunan geleneğinde de domuz tabusuna rastlıyoruz.
    Tevrat ve Kuran’da karşımıza çıkan Domuz önyargısını o kültürel altyapının bir ifadesi olarak görmekte fayda vardır. (Tevratta’ki Abel be Kayin öyküsünde de aynı kültürel tercihi görürsünüz. Abel/Habil hayvancıdır, iyidir; Kayin/Kabil tarımcıdır, kötüdür.) Tevrat’ın da Kuran’ın da evrensellik iddiası köftur. İlkel insan topluluklarının başlıca iki tipinden bir tek birinin kültürel normlarını ifade eder. Allah eğer peygamberlerini Arabistan çölünün marjinal topraklarında yaşayan pastoral toplumlara değil de örneğin İtalya’nın, Anadolu’nun Çin’in verimli topraklarında yerleşik toplumlara göndereydi, domuz meselesine bakışının da değişik olacağından kuşkunuz olmasın.
    Yeni Gine’nin sağlı halkları, örnek, öteden beri yerleşik ziraat kültürüne haiz bir cemiyet. Domuzu mukaddes sayıyorlar. Kişilerin itibarı haiz oldukları domu sayısıyla ölçülüyor, dini törenlerde domuz kurban ediliyor, efsanelerde tanrısal domuzlar anlatılıyor. Bu şekilde bir kültüre İslam’ın evrensel değerlerini iyi mi anlatırsınız? Teorik bir sual değil bu. Bir İslam Devleti olma hayalleri besleyen Endonezya için dirimsel bir mevzu.
  • İnsanoğlu sonuçta toplumsal bir varlık; kendini grup aidiyetleriyle tanımlar. Etik davranışlarımızın tümü, aidiyetlerimizin ince ayarıyla ilgilidir. Siyasi tercihlerimizden saç modelimize, giysiden dil alışkanlıklarımıza, ev seçimimizden partner seçimimize kadar her an, her eylemimizde, beş dakika durup dinlenmeden, karmaşık bir aidiyetler ağı içinde kendimize pozisyon tanımlarız. “Modern olmak isterim fakat nineyi üzmeyelim.” “Bıyığım falancalara benzedi kenarını kırpayım.” “O kelimeyi keşke kullanmasaydım, kıro diyecekler.” Dini inancın da bunlardan değişik olması için bir niçin göremiyorum. İnsanlar dine inanır yada inanmazken ya da şu seviyede ve şu şerhlerle inanırken, aslen “Ben kimlerdenim?” sorusuna yanıt verirler. Çeşitli kimlik ve ilinti talepleri içinde son aşama kırılgan ayarlı bir pozisyon tuttururlar.
  • İman vicdanın zıddıdır. Vicdanın yükünü topyekün terketme denemesidir. Kime? Belki kitap adında olan hazırlop öğretiler dizisine, ecdadın töresine, alip hazretlerinin çiğneyip tükürdüğü lokmaya, ”hoca efendi demiş ki” nin kolaylığına, ümmetin icmaına, kalabalığın irfanına… Yeryüzünde kötülüğün ve etik çürümenin ana deposu budur.
  • Bireyin özgürlüğünden kaynaklanmayan hiçbir fiil gerçek anlamda etik sayılamaz.
    Ahlakı hazır bir öğretiye indirgemeye dönük her çaba, vicdanın yükünden kurtulma çabasıdır. Bireysel sorumluluğu başka yere atma denemesidir. İnsani bir şeydir, bundan dolayı kimseyi eleştiremeyiz. Kim sever yük taşımayı? fakat daima, içinde azca fazlaca riya bulunduran bir işlem bulunduğunu da unutamayız.
  • Ahlaki üstünlük iddiası kaçınılmaz bir halde bir üstünler cemaati doğurur. Bu cemaatin varlığını sürdürmesi, dünyevi gücün gereklerine ehemmiyet vermesine bağlıdır. Gücün gerekleri bir yerden sonrasında vicdanın sesini bastırır. O aşamadan sonrasında soygun mubahtır, ganimet haktır, kardeşini kılıçtan geçirmek görevdir, düne kadar dostun olanları cehennemlik duyuru etmek normaldir. Vicdanın sesini ileri sürenleri, Ebu Cehil’den ayrımsız bir istihzayla aşağılarsınız.
  • Zenon Paradoksları: 2400 yıl ilkin Eflatun’un tartıştığı mevzular. ”Sınır dediğimiz şey iki mekanı ayıran hattır. Dolayısıyla evrenin sınırı olması imkansız; bundan dolayı her mekan, tarif gereği, evrenin parçasıdır. ”An” dediğimiz şey iki zamanı ayıran noktadır. Dolayısıyla evrenin başlangıç anı olması imkansız; bundan dolayı her anın bir öncesi vardır. Ya da en azından, insan oğlunun akıl aparatı, algı melekesi, diğer türlüsünü kavramaya uygun değil.


Halim İle Selim İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Eleştiri: Ilk olarak kitaba önyargısız başlamanızı tavsiye ederim . Başlangıçta yazar ; insanlık zamanı kadar eski bir münakaşanın özüne inerek kendisine muhalif karşıt görüşlü birinin sorularına verdiği cevaplarla , okuyucuyu hem yönlendirme hemde belirli bir fikir kalıbının içine hapsettirmeye emek harcayarak başlamış . Parçadan bütüne bakacak olursak ele almış olduğu mevzularda , bilimsel , akılcı ve metodik bir yol çizmeye çalışmış sadece bunu evrensel bir perspektif ile değil kendi inanç/mantık süzgecinde değerlendirmiş. Bunu yaptığını da gizlemekten fazlaca okuyucuya bilgili olarak bu şekilde yapılmasının en itidalli yol bulunduğunu ispata çabalamıştır. Bilhassa kitabı genel olarak değerlendirdiğimizde , yazarın bazı mevzularda ( inanç , bilim , kuran , İslam , İslam toplumu ) kendisine sordurulmuş olduğu soruların bizlere yeni bir fikir alanı oluşturmasından fazlaca , kendisinin bizzat istediği noktaya doğru okuyucuyu iterek devamlı olarak yanıt verenin haklılığı üstüne inaşaa etmiş. Bunların haricinde mevzu ve içerik bakımından günümüzün ; etik , vicdani , kültürel , toplumsal birçok meselelerinde , bizlere kasıtlı bir perspektif sunmaya çalışmış ve bu bakış açısını kendisinin de tek ve kati olduğuna inanılmış olduğu bilimsel verilere dayanak gösteremeden kati delillere ulaşamamıştır . Bu da kitabın bütünsel olarak tutarsız bir fazlaca yönünü açığa çıkarmıştır .
Başlıkta da belirttiğim şeklinde , tamamen içeriğe ve ışık tutmaya çalıştı meselelere getirmiş olduğu yorumlara bir eleştiri yazısıdır !
Keyifli okumalar (Osman Nuri CEYLAN)

Sevan Nişanyan’ın cezaevindeyken yazdığı ve orada koğuş dostlarıyla gerçekleştirdiği sohbetlerin tekrardan düzenlenmesinden oluşan kitap, tanrı ve din kavramlarını ateist bir bakış açısıyla ele alıyor ve sorguluyor. Soru yanıt şeklinde yapmış olduğu bu sorgulamada belli bir entelektüel seviyenin altına düşmeden, sert eleştirilerine rağmen saygı ve dürüstlük düzeyini koruyor.
Tanrı terimi üstünden felsefi bir düzlemde başlayıp fazlaca tanrılı ve semavi dinler sorgulanıyor. İslam için geniş bir bölüm ayrılarak Kuran ve İslamın 1400 senelik ilerleyişi ele alınıyor.
Nişanyan sıkıntılı mevzuları, aykırı fikirleri, genele ters söylemlerini didaktik ve ağır bir üslupla değil her zamanki üslubuyla kolay ve merakla okunan (azıcık provokatif) şekilde aktarmış.
Evet mütedeyyin okuyucuyu zorlayacak, bir ihtimal kızdıracak fazlaca sayıda düşünce ve tespitler barındıran kitap, bildiklerini ve inandıklarını sınamaktan çekinmeyen bünyelere tavsiye edilecek kalitede. (Gustav)

Yazarın hapishanede kalmış olduğu günlerde koğuş arkadaşları ile din üstüne yapmış olduğu felsefi sohbetleri, gene o günlerde ve hapishane şartlarında yazıya döktüğü bir kitap. Tanrı ve din terimi üstüne meydana getirilen tartışmalardan oluşan ve yaşandığı şeklinde söyleşi havasında tarzında kaleme alınan emek harcamayı bu alana ilgi duyan okurlara önerebiliriz. Bu tür mevzular ilgi alanına girmeyenlerin okuması birazcık zor olabilir. (Kitap okumak)


Halim İle Selim PDF indirme linki var mı?


Sevan Nişanyan – Halim İle Selim kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Halim İle Selim PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Sevan Nişanyan Kimdir?

İlköğrenimini Hususi Pangaltı Ermeni İlkokulu’nda görmüş oldu; 1968’de, Milliyet gazetesi tarafınca düzenlenen İlkokullararası Bilgi ve Kültür Yarışması’nda üçüncü oldu.[1] Orta öğrenimini Işık Lisesi ve Robert Lisesinde tamamladı. 1974’te ABD’ye giderek Yale Üniversitesi ve Columbia Üniversitesinde tarih, felsefe ve Cenup Amerika Siyasi Sistemleri üstüne eğitim görmüş oldu.

1984-1985 yıllarında Commodore 64 adlı kişisel bilgisayarı (PC) Türkiye’ye getiren firmanın kurucusu ve yöneticisi oldu. Bilgisayar programcılığı ile ilgilendi, çeşitli konuşma ve konferanslara katıldı. Türkiye’nin ilk popüler bilgisayar dergisi olan Commodore’u kurup orada Baytan Bitirmez müstear ismiyle yazılar yazdı.

Sevan Nişanyan, çeşitli Britanya ve Uzakdoğu yayınevleri için gezi kitapları kaleme aldı. 1998 senesinde “Ufak Oteller Kitabı” adlı kitabı ilk kez yayımladı. Türk turizmine kitle turizmi haricinde yeni bir yön kazandırma çabası olarak görülebilecek “Ufak Oteller Kitabı”‘nı her yıl yenileyerek bir referans kitabı haline geldi.

1995 senesinde eşi Müjde Nişanyan ile beraber İzmir’in Selçuk kazasının Şirince köyüne yerleşen Nişanyan, bu köyde geleneksel mimari dokuyu korumak ve canlandırmak için yapmış olduğu çalışmalarla tanındı. Eski köy evlerini geleneksel tarzda onararak oluşturduğu Nişanyan Evleri adlı otel 1999’da işletmeye girdi. Şirince’de yıkılmakta olan evleri resmi izin olmadan restore etmiş olduğu sebebi öne sürülerek 2001 senesinde 2863 sayılı yasa kapsamında 10 ay hapis cezası aldı.

Bu dönemde Türkçenin etimolojisi üstüne ilk kapsamlı bilimsel emek harcama olan “Sözlerin Soyağacı: Modern Türkçenin Etimolojik Sözlüğü” adlı çalışmasını tamamladı; aynı sözlüğün popüler bir özeti olan “Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı” adlı kitabı yayımlandı.

2004’te İnsan Hakları Derneği tarafınca verilen Ayşenur Zarakolu Özgür Fikir Ödülü’ne layık görüldü.[5] Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgeleri hakkında resmî görüşün verilerini sorgulayan “Ankara’nın Doğusundaki Türkiye” adlı seyahat rehberi 2006’da yayımlandı.

Nişanyan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin kurum dönemine ilişkin eleştirel görüşlere yer veren “Yanlış Cumhuriyet: Atatürk ve Kemalizm Üstüne 51 Soru” adlı kitabı 2008’de basıldı. “Sözlerin Soyağacı”‘nın geniş seviyede gözden geçirilmiş ve genişletilmiş yeni versiyonu da aynı tarihte piyasaya sunuldu.

Agos gazetesindeki köşe yazarlığının yanı sıra, 29 Ekim 2008 ve 14 Aralık 2009 tarihleri içinde Taraf gazetesinde “Kelimebaz” adıyla dile ilişkin köşe yazıları yazdı. Bu yazıları iki ayrı kitapta toplanarak “Kelimabaz – 1” ve “Kelimebaz – 2” isimleriyle yayımlandı.

2009’dan itibaren Anadolu yer adlarına ilişkin geniş kapsamlı bir emek harcama başlattı. Çalışmanın ilk ürünleri 2010’da piyasaya çıkan “Adını Unutan Ülke: Türkiye’de Adı Değiştirilen Yerler Sözlüğü” adlı kitapta ve Index Anatolicus internet sayfasında yayımlandı.

Likya hakkında kitap yazma emek vermesi esnasında aklına düşen kaya mezarı inşa etme fikrini, yirmi yıl sonrasında, 2012 senesinde Şirince’de gerçekleştirmiş oldu.

Agos yazılarını da kapsayan otobiyografisi Aslanlı Yol, 2012 senesinde yayımlandı.

Şirince’de inşa etmiş olduğu taş binalar mühürlendikten sonrasında mührü sökerek inşaata devam eden Nişanyan iki yıl hapis cezasına çarptırıldı. Daha ilkin onanan hapis cezaları da buna eklenince infaz süresi 11 yıl 5 aya çıktı. Söke Cezaevi’nde cezası infaz edilmeye başlandı. 2017’de hemen sonra aktarılmış olduğu Foça Açık Cezaevi’nden firar ederek yurtdışına firar etti. Sığındığı Yunanistan’dan sığınma talebinde bulunmuş oldu.


Sevan Nişanyan Kitapları – Eserleri

  • Aslanlı Yol
  • Yanlış Cumhuriyet
  • Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı
  • Kelime Baz 1
  • Halim İle Selim
  • Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?
  • Şirince Meydan Muharebelerinin Mufassal Tarihçesi
  • Sözlerin Soyağacı
  • Kelime Baz 2
  • Swami Dayananda Saraswati’nin Kuran Eleştirisi
  • Nişanyan Lügat Modern Türkçenin Etimolojisi
  • 100 Güzel Kelime
  • Ağır Kitap
  • Ankara’nın Doğusundaki Türkiye
  • Türkiye Yer Adları Sözlüğü
  • Yanlış Cumhuriyet
  • Hayali Coğrafyalar
  • Cezaevi Yazıları
  • Karadeniz Black Sea
  • Din Savaşları
  • Adını Unutan Ülke
  • İyimser Zamanlar
  • Türkiye Kişi Adları Sözlüğü
  • Sürgün Yazıları


Sevan Nişanyan Alıntıları – Sözleri


  • “Hoca kıyafetli sahte alimlerin […] menfi istikamette atacakları bir hatve […] milletimin kalbine havale edilmiş zehirli bir hançerdir. Benim ve benimle aynı fikirde arkadaşlarımın yapacağı şey mutlaka ve mutlaka o adımı atanı tepelemektir. Farzı muhal eğer bunu temin edecek kanunlar olmasa, bunu temin edecek Meclis olmasa, öyle menfi adım atanlar karşısında herkes çekilse ve ben kendi başıma yalnız kalsam, yine tepeler ve yine öldürürüm.” (Yanlış Cumhuriyet)
  • Vefa mah.
    1665 Vefa
    • Fatih devri âlimlerinden “Şeyh Muslihüddin Ebülvefa”nın inşa ettirdiği camii ve hayrat sebebiyle. (Türkiye Yer Adları Sözlüğü)
  • “Bu yobazlık müslümanların kendilerine olan güvensizliklerinden geliyor. Aykırı bir fikre tahammül edemiyorlar. Zira hakiki olarak ne dini biliyorlar, ne de uyguluyorlar.” (Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?)
  • Bazı şeyler kutsaldır, aman dikkat kırılır, adlarını anacaksan salavatla
    anmalısın tezine katılmıyorum. Kutsal bulunduğunu söyleyen SENSİN. Sana
    saygı duyarız bundan dolayı insana saygı duyarız. İnsanların kendilerince haklı yada
    kuvvetli gerekçelerle dine bağlanmış olabileceğini anlarız, bu işe akıl, zekâ,
    duygu ve sevgi yatırdıklarını biliriz. Bazılarını severiz de. Ama onların
    putlarına, öteki putlara gösterdiğimizden daha çok niçin saygı göstermemiz
    icap ettiğini anlamakta güçlük çekeriz. (Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?)
  • Balçık atmak istersen gericilik, övmek istersen muhafazakarlık. Yoksa nesne üç aşağı beş yukarı aynı şey. (Kelime Baz 1)
  • Derin bir yaratıcılığın eseri olan -sel/-sal eki yanılmıyorsam ilk olarak 1932 yada 33’te Fransızca universel sıfatına karşılık Çankaya’da buluş edilen evrensel sözcüğünde kullanılmış. … Ondan sonrasında Öztürkçecilere gün doğan, tecimsel, kamusal, ulusal, arsıulusal, tinsel, cinsel, siyasal, yazınsal, dirimsel, özdeksel, artık Allah ne verdiyse dayamışlar. (Kelime Baz 1)
  • İslamiyet’ten sonrasında Horasan ve Maveraünnehir’de Farsça-Arapça kırması konuşan fakat Arap kökenli kabul edilen Müslüman ahaliye çevre halkları ‘Taçik’ demişler. Erken Türkçede ve Moğolcada bol miktarda geçen, oldukça aşağılayıcı bir tabir. Modern Tacik halkının adı oradan geliyor. Ermenice taçik de oradan gelir, bizim Batı lehçesinde dacig olur, “Türk” anlama gelir, iyi bir manada değil.
    Anlamı iyi mi evrilmiş derseniz, al sana doktora tezi konusu derim. (Kelime Baz 1)
  • Bir gün rakı sofrasında dilimi tutamayıp Atatürk’ün Çanakkale Harbi’nde düşük rütbeli bir subay bulunduğunu, Türkiye’de aslolan Batılılaşma hamlesinin Cumhuriyet değil Tanzimat döneminde yapıldığı şeklinde zındıkça görüşleri savunduğum için mi tehlikeli bir vatan haini olduğuma kanaat getirdi? Bilemiyorum. (Şirince Meydan Muharebelerinin Mufassal Tarihçesi)
  • Ali [Nesin] ile aramızda biriken gerginlik açılış vesilesiyle kriz noktasına geldi. (…) Sert diyaloglar oldu.
    Tam o günlerde canım aslına bakarsan başka bir şeyden dolayı sıkkın. Çektim Etiyopya’ya gittim, Allah’ın kaybetmiş olduğu bir dağ başlangıcında bin senelik bir manastır buldum, birkaç gün orada kalıp kendi kendimle hesaplaştım.
    Ali’yle üç dört ay küs kaldık. Ama geride tam 32 senelik arkadaşlık var. Hem yetmiş milyon içinde o denli kaliteli bir deliyi tekrar nereden bulacaksın? Barıştık doğal. (Şirince Meydan Muharebelerinin Mufassal Tarihçesi)
  • Haşa, varlığın anlamı üstüne kafa yoranları sarakaya almak aklıma gelmez; onlara muhabbetim vardır. Belki tam tersine, yeterince kafa yormayıp hazır şablonlara kaldıkları için onlara çıkışıyorum.
    Hayatı, ölümü varlığı yokluğu anlamlandırma amacıyla yola çıkıp, insanlığın çocukluk çağından kalma bazı hurafeleri yanıt zannedenlerdir bir ihtimal hedefim.
    Kıral çıplak demek ‘herşey anlam ifade etmeyen demek değil ki? ‘ Anlamsız şeylerle zaman yitirme, aklını başına al’ çağrısıda alabilir pekala. (Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?)
  • Soluk gül rengi olarak kullandığımız “pembe” kelimesi, dilimize Farçadan geçmiştir. Pambe “pamuk” anlama gelir. (Nişanyan Lügat Modern Türkçenin Etimolojisi)
  • “1924 muhalefeti, İttihatçı-Milliyetçi kadroların dışından bir karşıcılık değil, o hareketin içinde, rejimin Tek Adam diktatörlüğüne dönüşmesi ekseninde oluşan bir düşünce ayrılığının ürünüdür.” (Yanlış Cumhuriyet)
  • Ahiboz mah.
    Gorbeus/Gorbaios?
    [ AnD ]; 1928 Axıboz
    • Mithridates Savaşları bağlamında Cicero, Appianus ve Dio Cassius’un anmış olduğu Gorbeus, 334 yılına ilişkin Itinerarium Burdigalense’de “Ankara – Aksaray” yolunda üçüncü menzil olarak gösterilir. Türkçede anlamı olmayan “Ahiboz/Ahıboz” adı muhtemelen *Xırboz > *Axırboz yöntemiyle antik addan türemiştir. (Türkiye Yer Adları Sözlüğü)
  • Hocam çekil kenara… Bu denklem hakkında yıkım sonucu var! (Şirince Meydan Muharebelerinin Mufassal Tarihçesi)
  • Vatanımıza ne cüretle “hindi” derler diye hop oturup hop kalkanların esas dert etmesi ihtiyaç duyulan mevzu o değil. Vatanın adı İtalyanca, onu neydeceğiz? (Kelime Baz 1)
  • İman vicdanın zıddıdır. Vicdanın yükünü topyekün terketme denemesidir. Kime? Belki kitap adında olan hazırlop öğretiler dizisine, ecdadın töresine, alip hazretlerinin çiğneyip tükürdüğü lokmaya, ”hoca efendi demiş ki” nin kolaylığına, ümmetin icmaına, kalabalığın irfanına… Yeryüzünde kötülüğün ve etik çürümenin ana deposu budur. (Halim İle Selim)
  • Bu ülkenin bir de kürt meselesi varmış efenim. Cumhuriyet Kürtlerin varlığını bile inkar izini sürmekteymiş. Eh, ‘dindarlık’ ortak
    paydası, ‘ümmet’ bilincinin sağlamış olduğu kardeşlik imkanı da devletin ‘vicdanları laikleştirme’ faaliyetleri ile epey örselendiğinden, aynı dine mensup olmanın birleştirici işlevi yara aldığından, ciddi maraza çıkmış, pek kötü olmuş, milliyetçilik karşı milliyetçiliği doğurmuş. (Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?)
  • İnsanoğlu sonuçta toplumsal bir varlık; kendini grup aidiyetleriyle tanımlar. Etik davranışlarımızın tümü, aidiyetlerimizin ince ayarıyla ilgilidir. Siyasi tercihlerimizden saç modelimize, giysiden dil alışkanlıklarımıza, ev seçimimizden partner seçimimize kadar her an, her eylemimizde, beş dakika durup dinlenmeden, karmaşık bir aidiyetler ağı içinde kendimize pozisyon tanımlarız. “Modern olmak isterim fakat nineyi üzmeyelim.” “Bıyığım falancalara benzedi kenarını kırpayım.” “O kelimeyi keşke kullanmasaydım, kıro diyecekler.” Dini inancın da bunlardan değişik olması için bir niçin göremiyorum. İnsanlar dine inanır yada inanmazken ya da şu seviyede ve şu şerhlerle inanırken, aslen “Ben kimlerdenim?” sorusuna yanıt verirler. Çeşitli kimlik ve ilinti talepleri içinde son aşama kırılgan ayarlı bir pozisyon tuttururlar. (Halim İle Selim)
  • Din konusu daha da hassastır. İnsanın ve toplumun omurgasını oluşturan bu
    mevzuda da eleştiri hakkınız olabilir fakat insanların inançları ile alay
    edememeyi sıkıdüzen ile açıklamak absürd bir mantıktır. (Hocam, Allaha Peygambere Laf Etmek Caiz Midir?)
  • Harikulade: Dilimizde fazlaca değişik anlamda kullanılan (Oldukça güzel) harikulade, aslen “rutin bozan” demek. hārik(yırtan bozan), āde(alışkanlık) kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuştur. (Nişanyan Lügat Modern Türkçenin Etimolojisi)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş