Eğitim

Lavinia – George Sand Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Lavinia – George Sand Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Lavinia kimin eseri? Lavinia kitabının yazarı kimdir? Lavinia konusu ve anafikri nedir? Lavinia kitabı ne konu alıyor? Lavinia PDF indirme linki var mı? Lavinia kitabının yazarı George Sand kimdir? İşte Lavinia kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: George Sand

Çevirmen: Neslişah Başaran

Yayın Evi: Helikopter Yayınları

İSBN: 9786055819620

Sayfa Sayısı: 93


Lavinia Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

İlk novellamızda, güzel Lavinia on altı yaşlarındayken Sir Lionel’e gönül verir, fakat iki yıl sonrasında terk edilir. Saygın görünebilmek için yaşlı bir İngiliz lorduyla evlenir. Dul kaldığında ise birden karşısında onunla evlenmek isteyen iki kişiyi bulur. Lavinia’nın gönlünü kim kazanacaktır? Onu terk ettiğine pişman olmuş Sir Lionel mi, varlıklı genç kont mu? Yoksa bizi bir sürpriz mi beklemektedir? Yaşadığı dönemde cemiyet kurallarına kendisi de şiddetle karşı çıkmış olan George Sand, bu kısa romanında oldukça iyi bilmiş olduğu 19. yüzyıl Fransız toplumunu, bayanlara biçilen kısıtlayıcı rolleri, karşılaşmış olduğu adaletsizlikleri alabildiğine yermektedir. İkinci novellada, on altı yaşlarındayken manastırdan ayrılan Markiz elli yaşındaki bir soyluyla evlenir, altı ay sonrasında dul kalır. Deli benzer biçimde aşka düştüğü erkek oyuncu Lelio’yu sahnede seyredebilmek için adam kılığına girer. George Sand gene kaide tanımazlığıyla 19. yüzyıl geleneklerine karşı çıkarak hanım kahramanı hikayesinin anlatıcısı yapar. Hikayenin öteki kahramanı Lelio ise “iğfal eden adam” efsanesinin tersine, Markiz’in arzu nesnesine dönüştürülmüştür. Markiz ile yazar içinde paralellikler oluşturmak mümkündür.


Lavinia Alıntıları – Sözleri

  • “Hepimiz yaşlanmak ve tüm mutluluklarımızın hayal kırıklıklarına dönüştüğünü görmek için yaşıyoruz.”
  • Ah, ruhun gücü! Ruhun mucizelerini anlamayanlar asla âşık olmamış anlamına gelir!
  • “Ondan kurtulmak için gerekli enerjiyi kendimde hiç bulamadım.”:::!!!
  • ”… Ah, ruhun gücü! Ruhun mucizelerini anlamayanlar asla aşık olmamış anlamına gelir!”
  • – Biliniz ki bugün kendimi başkasınınkine karşı olmasıyla birlikte kendi kalbime karşı da koruyorum…
  • “Artık yalnızca yolculukları, hayalleri, yalnızlığı, dünyadaki gürültüyü, onun içinden gülerek geçmeyi, dahası geçmişe katlanabilmek için şiiri ve gelecekten umutlu olmak için Tanrı’yı seviyorum.”:::!


Lavinia İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Herkese merhaba,George Sand’ın Lavinia adlı kitabından anlatmak isterim.Ama öncesinde yazardan özetlemek gerekirse bahsetmem gerekiyor. Sadece yaşamış olduğu son zamanların sorunlarını kaleme almakla kalmayıp, bilinçaltının derinliklerine inmek isteyen, düşlerin gerçeğini anlayan, tanıtan öncü hanım yazar.
“düşlerin yalnızca rastlantıların bir sonucu olduğunu mu sanıyorsunuz? insanoğlunda gizli, bulanık, içgüdüsel pişmanlıklar vardır, uykunun kabusları, batıl inançların korkuları ile ortaya çıkar bunlar. izleri beynin bir köşesine sıkışıp kalmıştır, zekanın öteki bölümleri uykudayken onlar uyanırlar”.Bu düşüncesini Sigmund Freud ve Carl Gustav Jung’dan ilkin kağıda dökmüştür.Simokin giyen,sigara içen bir karı erkekleri aşkından öldüren hanım.Toplum tarafınca feminist kabul edilse bile kendisini asla feminist olarak kabul etmemiştir.Kitaptan bahsetmem gerekirse.
İki kısa öyküden oluşan bu kitap kelimenin tam anlamıyla kalbimde buruk bir iz bıraktı.Müthişti…
Yazarın aşıklar ve hayranlarla çevrili bir yaşamının olması mı sevgiyi ya da aşkı -ne derseniz deyin- bu kadar güzel anlatmasına sebep, bilmek arzu ederdim. Hikayelerin akışından büyük keyif aldım, bilhassa Lavinia’dan.
“Ben ölümcül bir yara aldım: Bu yara bendeki sevme yetisini sonsuza dek öldürdü; yanılsamaların yaktığı ateşi söndürdü, ben artık yaşamın yavan ve acıklı yanlarını görüyorum”.
Yazarla tanışmak açısından güzel bir kitap tavsiye ederim (Dark Reader)

Her kadının okuması ihtiyaç duyulan bir kitap: Kitapta karşımıza iki öykü çıkıyor : Lavinia ve Markiz. Lavinia, eski sevdiği Lionel tarafınca terk edilen bir Portekiz soylusu. Lionel ve cemiyet, bir adam tarafınca terk edilmiş olduğu ve bunun acısını yaşamış olduğu için onu hor görmüş. Seneler sonrasında Lionel evlenme arifesindeyken Lavinia’dan eşyaların verilmesi için buluşmak suretiyle bir mektup alıyor. Sonrasında Lionel geride bıraktığı hüzünlü kadının kuvvetli bir karı olduğu gerçeğiyle yüzleşiyor ve mest oluyor. Fakat Lavinia, yaşanmışlıkların saygısını duymayı ve Lionel’i geride bırakacak olgunluğu biz okuyuculara gösteriyor. Yazar okuyuculara bir kadının adam tarafınca terk edilmesinin ve acısının oldukça daha ağır sürmesinin aşkın naturel bir hali bulunduğunu, hanımefendilerin aşklarına karşılık bulamadıkları vakit yeri ulaşınca de olgunlaşabildiklerini ve hatalarından ders çıkartıp yollarına oldukça daha güzel bir halde devam edebildikleri mesajını veriyor. Erkeklerin ise söz konusu aşk olduğu vakit tutarsız davrandığını, sadakatlerinin anlık bulunduğunu görüyoruz.
İkinci öykü olan Markiz’de, 80 yaşındaki Markiz çevresindekilere yaşamını ve yaşamış olduğu tutkulu aşkı bir söyleşi havasında konu alıyor. Markiz hem asil hem oldukça güzel bir karı. Ne toplumdaki öteki bayanlar benzer biçimde güzelliğini çekicilik için kullanan birisi ne de güzel olmadığı için akıllı olması ihtiyaç duyulan birisi. Olması gerektiği benzer biçimde. Fakat bu durum onu sosyete ve aşk yaşamı açısından şanssız yapıyor. Kendisi benzer biçimde olan asil hanımefendilerin kıskançlıkla karışık teşvikleriyle onu bir tek güzelliği için seven kıskanç bir insanla evleniyor. Kocasına kendini hiçbir vakit ruhen ilişik hissedemiyor. Bu şanssızlık durumu bir tiyatro oyuncusuna aşık olmasıyla değişiyor. Senelerce aşka düştüğü tiyatro oyuncusu olan Lielo’yu görmek için kılık değiştirerek ve gizlice tiyatrolara gidiyor. Seyircilerin Lielo’daki dram, saflık, duygusallık ve ihtişamı göremediklerini ve bu yüzden yuhladıklarını düşünen Markiz Lielo’yu tam da bu özellikleri dolayısıyla seviyor. Lielo’nun tiyatro haricinde avam bir insan bulunduğunu fark etmesiyle hayal kırıklığına uğrasa da ve aşkından vazgeçeceğini umut etse de, vazgeçemiyor. Sonradan Lielo da Markiz’deki asil güzelliği ve duygusallığı fark ediyor ve ona aşık oluyor. Fakat aralarındaki aşkı, aralarındaki imkansızlık sebebiyle geçmişte bırakmaya karar veriyorlar. Bu hikayede kendime dair oldukça şey buldum ve sevmiş olarak okudum. George Sand, bayanları ve hanım – adam, hanım – cemiyet ilişkilerini çok büyük bir halde tahayyül eden bir yazar. Yazarın öteki kitaplarını da ne olursa olsun okumaya çalışacağım. (Betül)

Her, vakit aşkın kölesi olup cemiyet için yanıp tutuşan değilde, kendi gücünün farkına varıp isteklerini gerçekleştirme gücüne haiz karakterler daima olması gerekenlerdir. Bu kitap, 18. yyda iki kadının topluma karşı fikirlerini daima savunmalarını gösteriyor. Gayet akıcı, akılda kalıcı iki öykü, iki kuvvetli hanım okudum…okunası güzel bir kitap/dı.. (Hande gunkut)


Lavinia PDF indirme linki var mı?


George Sand – Lavinia kitabı için internette en oldukça meydana getirilen aramalardan birisi de Lavinia PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı George Sand Kimdir?

19. yüzyıl, şüphesiz, edebiyat tarihinde eleştiri ve nitelikli yapıtların üretimi alanında en mühim yüzyılıdır. Devrin burjuva sınıfının zeka inceliği, iyi ile fena yapıtı birbirinden ayırabilme benzer biçimde özelliklerini göz önünde bulundurduğumuzda, kendini öteki çağlardan ayıran değişik bir cemiyetin oluşumuna tanıklık ederiz. Elbette bu kadar değil; yayıncılık alanında devrim niteliği taşıyan değişimlerin getirmiş olduğu birçok yeni gazete ve dergilerin bu alana dahil olması ve üniversite çevresinin de bu edebî hareketlenmede kendine yer bulması, yeni polemiklerin oluşmasına ve bu periyodu öteki dönemlerden daha yürekli ve üstün kılmasına sebeptir. İşte bu çağ, Tanrı’yı duyma ve güzelliğin sırrını anlama arzusuyla, insanoğlu için en büyük meselenin aşk ve açlık bulunduğunu yazdıklarıyla ısrarla korumak için çaba sarfeden Aurore Dupin’in (Duderant Baroniçesi) doğduğu çağdır. Oğlak Yayınları tarafınca piyasaya sürülen “George Sand-Hayatımın Hikâyesi” adlı kitap, bizi devrin bu mühim hanım yazarının bir ihtimal marazî ruhuna değil fakat dünyadaki seyahatine çağrı ediyor. Asıl adı Aurore Dupin olan Sand, 1804’te Paris’te doğar. İtalya ordusunda subay olan babasının 1808’de görevi dolayısıyla Madrid’e gitmesiyle 1812’ye kadar bu şehirde kalır. Babasının ani vefat etmesiyle beraber Mayıs 1812’den itibaren büyükannesi ile yaşamaya başlamış olan Sand burada dilbilgisi, Latince ve bilim öğrenimi görürken hem de müzik eğitimi de alır. Ocak 1818’de Paris’teki İngiliz Dame Agustine Manastırı’na girmesiyle Sand’ın hayatında mistik bir süreç adım atar. Bu süreçte, büyükannesinin ölmesiyle beraber yazar kendini büyük bir boşlukta bulur ve annenin hegemonyasından da kurtulmak amacıyla bir imparatorluk baronunun oğlu olan subay Casimir Dudevant’la evlenir. Artık can sıkıntısının sık sık yer değiştirdiği, mutluluğun sorgulandığı, mutsuzluğunsa kâğıtlara teslim edilmiş olduğu yeni bir süreç adım atmıştır: Le voyage chez M. Blaise-1829… 1831 yılı Sand’ın edebiyat yaşamına artık iyiden iyiye atılmış olduğu senelerdir. Paris’tedir ve daha şimdiden Balzac, Latouche, Felix Pia benzer biçimde birçok yazarla ilişki kurmuştur. Kocasından da ayrılan George Sand’ın kendini devrin edebiyat ortamında var etme mücadelesinde ilk ürünü Jules Sandeau ile 1831 Aralık sonunda piyasaya sürülen Pembe ve Beyaz adındaki romandır. Bu romanda imza J.Sand’a aittir (bu mahlas, sevdiği olan Jules Sandeau’dan gelir.) Ve ertesi yıl, G.Sand imzasıyla büyük ilgi uyandıran “Indiana” ve “Valentine” adlı iki romanı yayımlanır. 1833’ten 1835’e kadar son zamanların en büyük şairlerinden Alfred De Musset ile bir ilişki yaşar. 1838’e kadar olan süreçte Sand birçok roman yazar. Bunlardan en önemlisi 1837 tarihindeki “Mauprat”tır. Görüldüğü suretiyle Sand’ın yaşamı devamlı yazmak ve dönemin mühim kişilikleriyle yaşanmış olan aşklarla geçer. Kısa devam eden ilişkiler ve bunların getirmiş olduğu açmazlar, onu kısa süreli de olsa insancıl (!), birazcık da yavan bir mistisizme yönlendirir. Bu dönemde en uzun ilişkisini yaşayacağı Chopin ile tanışır. Nohant-Paris içinde yazmaya devam eder. Daha oldukça toplumcu eğilimli olan bu yeni romanlar pek hoş karşılanmaz. Biraz da bu durumun getirmiş olduğu değişik bir duyarlılıkla kır romanları yazmaya adım atar. Bu devrin en mühim romanı: “Şeytanlı Göl”dür. Hep Tanrı’yı aradı fakat… 1848’de başlamış olan ihtilalle beraber Sand, politik hayata karışma arzusuyla kendini yine Paris’te bulur. Kısa süreli bazı siyasal çalışmalardan sonrasında 1849’da tekrar dönmeme sonucu üstüne Nohant’a gider ve politik yaşamdan kendini soyutlayarak daha oldukça tiyatro eserlerine yönelir. Bu alandaki mühim eserleri, “Claudie”, “Mauprat”, “Flaminio” ve “Maitre Fauilla”dır. Nihayetinde mütevazi ve sakin bir yaşamın içindedir artık. 1856’dan itibaren Nohant’ta yazarak, botaniğe merak sararak ve tiyatro düzenleyerek vaktini geçirir. Bu sakin yaşam içinde hayatına rastlantı eden en mühim vaka, 1857’de Flaubert’le tanışmasıdır. Sand, ölümüne kadar kâh aşk romanı kâh kır romanları yazmış, geriye onlarca ilişki, yüzlerce yapıt ve sonuçsuz kalan Tanrı arayışını bırakmıştır. George Sand, coşkun ve ihtiraslı tabiatıyla yaşamış olduğu devrin neredeyse tüm yazınsal ve toplumsal cereyanlarına sürüklenmiş, Musset ve Chopin benzer biçimde büyük dehalarla girmiş olduğu ilişkilerle (suni da olsa) yazdıklarına bir güzel duyu duygusu kazandırmayı becerebilmiş bir karı yazar olarak XIX. yüzyıl edebiyatında iz bırakabilmiştir. Sonuç olarak bence, onun yazarlığını ne Baudelaire’in: “George Sand; tüylerim diken diken olmadan düşünemiyorum bu aptal yaratığı, o ki hiçbir vakit sanatçı olamadı.” sözü derecesinde aşağılayabilir ne de M. Caro’nun: “George Sand; şüphenin ince azabına karışan öyleki insan üstü emelleri temsil ediyor ki…” sözü mertebesine kadar yüceltebiliriz. Ama Sand’ın yaşam hikayesi asla kuşku yok ki yazar olsun olmasın, birçok insanoğlunun hayretle ve imrenerek bakabileceği bir tutku ve özgürlükle örülüdür. Hayatımın Hikayesi – George Sand


George Sand Kitapları – Eserleri

  • Lavinia
  • Lanetli Göl
  • Thérèse ve Laurent
  • İndiana
  • Hayatımın Hikayesi
  • Lelia
  • Köyün ikizleri
  • Leone Leoni
  • Consuelo 1
  • Şeytan Gölü
  • Consuelo III
  • Gizli Günlük
  • Paris’in Kızları


George Sand Alıntıları – Sözleri

  • Tüm hisler, duyula duyula körleşir. (Lelia)
  • Bir kadının haiz olabileceği en bahtsız karaktere büründüm, hayalperest oldum. (Leone Leoni)
  • ” Indiana , mutluluğa daima ulaşılabilir. Bazen yakalamak için elini uzatman yeter .” (İndiana)
  • Onu aradığımızda bulamayız da, beklemediğimiz vakit kendisi ayağımıza gelir. (Şeytan Gölü)
  • … aşk üstüne basılıp geçildiğinde tekrardan ayağa kalkamayacak kadar kırılgan bir çiçektir. (Thérèse ve Laurent)
  • Mutlu olma hakkını yitirmiş olsa da, kendisine olan saygısını koruyordu. (Thérèse ve Laurent)
  • …Ne var ki sizin acımanız üzüntülerimi gideremez… (Lanetli Göl)
  • Hayallerinin hazinesini zekice kullan, dikkatle sakla, idareli harca. Şundan dolayı düşüncenin ateşliliğine, duygularının kaygı veren ıstırabına boyun eğeceğin gün altın ve elmastan yapılmış putunun kaba bir balçığa döndüğünü göreceksin. (Lelia)
  • Aşk kadının erdemidir. Kadın, aşk uğruna işlediği günahlarla gurur duyar. (İndiana)
  • Anneciğim, bembeyaz ve buz gibiydi. Cennette ısınsın diye, teyzem, her akşam, bana yakarma ettirdi. Acaba cennette midir şimdi? (Lanetli Göl)
  • Sevmekten ve yaşamaktan korkuyorum. (Lelia)
  • İnsan kalbi hiçbir vakit derinliğine girilememiş ve girilemeyecek olan bir ıstıraplar uçurumudur. (Şeytan Gölü)
  • “Aslında suçlu olan siz değilsiniz. Ben oldukça akılsızlık ettim. Sizin yüreğiniz kurak değildi, yalnızca benimkine kapalıydı. Siz bana yalan söylemediniz, ben kendimi aldattım. Siz ne yalancı ne de duyarsızdınız. Yalnızca, beni sevmiyordunuz.” (İndiana)
  • Hayat kırıklıkları… (Lelia)
  • #şeytanlıgöl #georgesand
    ️Hayır, bizi ölüm değil, yaşam ilgilendiriyor. Biz mezarın ötesindeki yokluğa da, zorlama bir özveriyle elde edilmiş esenliğe de inanmıyoruz. Verimli olmasını dilediğimiz içindir ki, yaşamın mutlu olmasını istiyoruz. Zenginin ölümüne yoksulun sevinmemesi için, Lazar gübrelikten kurtulmalı. Kimilerinin mutluluğunun kabahat sayılmaması ve Tanrının ilencine uğramaması için, hepimiz mutlu olmalıdır. Çifçi buğdayını ekerken, yaşam denen yapıt için çalıştığını bilmeli; çevresinde ölümün dolaşmasına sevinmemeli. Sonunda ölüm, ne gönencin cezası, ne de acının avuntusu olmalı. Tanrı ölümü, yaşamı cezalandırmak için de, ödüllendirmek için de, vermiş değildir. Şundan dolayı ona bakılırsa yaşam kutsaldır, işte bunun için mezarın, mutlu olması istenmeyen insanların gönderileceği bir sığınak olması gerektir.
    Zamanımızın kimi sanatçıları, çevrelerine ciddi bir gözle bakarak üzüntüyü, yoksulluğun kötülüğünü, Lazar’ın gübreliğini betimlemeye çalışıyorlar. Bunlar, sanat ve felsefenin mevzuları olabilir, fakat, yoksulluğu öylesine çirkin, aşagılık, kimi vakit da fena ve canicesine betimlemekle amaçlarına ulaşmış oluyorlar mı? Ve bunun tesiri, umdukları benzer biçimde yararlı mıdır? Bu mevzuda bir yargıya varamayız. “Ölülerin Dansı” yapıtının yaratıldığı dönemde, fena yürekli zengine, acık duran mezarında onu iğrenç kollarıyla kavramaya hazır ölümün gösterilmesi benzer biçimde.
    . (Şeytan Gölü)
  • “Hayatta aşktan başka bir gerçeklik olduğuna inanıyor musun? Bana sorarsan, ben inanmıyorum. Peki aşkı esinlemek ve hissetmenin kolay bir şey olduğuna inanıyor musun? Binlerce insan aptallara özgü aşktan başkasını tanımadan eksik ölüyor. Aşkı hissetme kapasitesine sahip bir kalp, yerini alacak başka bir şeyi boşuna arıyor ve belki de dünyadaki bütün kucaklaşmalarından aşkı göklerde aramak üzere bakir çıkıyor. Ah! Tanrı bu derin, şiddetli, tarifsiz duyguyu bize yeryüzünde verdiğinde artık cenneti istemek ya da beklemek gerekmiyor Juliette. Çünkü cennet, iki ruhun bir aşk öpücüğünde birbirine katışmasıdır. Bunu kutsal bir adamın ya da bir iblisin kollarında bulmuşsun ne fark eder?” (Leone Leoni)
  • Mutlu insan, işini bilen, çalışan, özgürlüğünü; zekasını kullanarak kabul eden, duygu ve mantığıyla yaşayan, kendi yapıtını anlayan, Tanrı’nın yapıtını sevme olanağı kabul eden insandır. (Şeytan Gölü)
  • Bu insanoğlunun doğasıdır;daima sahib olmadığı şeyler için çabalar. (İndiana)
  • Ayrıca onun ruhundaki yalınlığı, sizin ruhlarınızdaki düzmece ışıklara yeğlerim. (Lanetli Göl)
  • “Neden bu kadar oldukça dostumuz var? Birbirimize yetemez miyiz?” (Leone Leoni)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş