Eğitim

Medya Ve Demokrasi – John Keane Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Medya Ve Demokrasi – John Keane Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Medya Ve Demokrasi kimin eseri? Medya Ve Demokrasi kitabının yazarı kimdir? Medya Ve Demokrasi konusu ve anafikri nedir? Medya Ve Demokrasi kitabı ne konu alıyor? Medya Ve Demokrasi PDF indirme linki var mı? Medya Ve Demokrasi kitabının yazarı John Keane kimdir? İşte Medya Ve Demokrasi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: John Keane

Yayın Evi: Ayrıntı Yayınları

İSBN: 9789755390307

Sayfa Sayısı: 182


Medya Ve Demokrasi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Medya ve Demokrasi yirmi yılı aşkın bir süredir de baş döndürücü bir hızla gelişen medyanın, toplumların kültürel ve siyasal hayatında yol açmış olduğu değişimler üstüne yayımlanmış en kapsamlı emek harcama. Sivil cemiyet ve devlet ilişkileri alanındaki araştırmalarıyla ün kazanmış bir politika kuramcısı olan John Keane, bilimsel nitelikli çevrelerin ele almaktan titizlikle kaçındığı medya probleminin siyasal analizin korunusu haline getirerek bir taraftan politika teorisini “medyatik”leştirirken öte taraftan da medyayı “politik”leştiriyor. Bu emek harcama, medya vedemokrasinin iç içe tarihsel gelişimini ele alarak günümüzde yakıcı ehemmiyet kazanmış bir takım soruya cevap arıyor: Medya holdinglerinin küresel bir iktidar odağı haline geldiği günümüzde “basın özgürlüğü”nün anlamı ne olmalı? Yeni bir yüzyıla girerekne, yurttaşların özgürce veeşit olarak katılacakları bir yazışma düzeni gerçekleşebilir bir ideal mi? Elektronik medya sistemlerinde ve uydu kanallarında sembolleşen yeni yazışma ve basınyayın teknolojileri bizi bu şekilde bir ideale yaklaştırıyor mu, yoksa uzaklaştırıyor mu?

Bu kitap, bu soruları tarihsel – siyasal bir perspektiften ele alıyor. Düzenlemeci devletin yerini pazarın mutlak egemenliğine bırakması anlamına gelen küresel “deregülasyon” eğiliminin kapsamlı bir eleştirisini ortaya koyuyor. Pazar yanlısı liberal söylemin açmazlarına işaret ederken siyasal erk yanlısı devletçi söyemin tuzaklarından da ustalıkla kaçınıyor. Böylelikle Keane, yuttaş hakları ekseninde imgelediği demokrasi ideali ile hem pazar liberalizmi hem de otoriter devletçilik arasına net bir sınır çiziyor. Medya ve demokrasinin iç içeliğini vurgulayan Keane için, medyasız demokrasi kadar demokratik olmayan medya da mümkün değildir. O halde, günümüzün kültürüne hakim olan iktidar yanlılığı, tek-tipik, bayağılık ve sığlığın kökleri, bu iki kavramın kopuş noktalarında aranmak durumundadır. Bu kitabın başlıca önerisi olan kamu yararı yazışma modeli ise görünmez iktidarı açığa vuran, “değişik yaşam biçimlerini, zevkleri ve görüşleri” çoğullukların içinde kucaklayan yeni bir “toplumsal sözleşme” zemini için bir davet niteliği taşıyor.


Medya Ve Demokrasi Alıntıları – Sözleri

  • “Politikacıları idrak etmek istiyorsanız ağızlarına değil ayaklarına bakın.”
  • Bir insanı öldüren, Tanrı’nın imgesinde yaratılmış akıllı bir yaratığı öldürür; öte taraftan iyi bir kitabı yok eden, aklın kendisini ve insan aklına yansıdığı biçimiyle Tanrı’nın imgesini öldürür.
  • İyiyi bilmenin tek yolu kötüyü tanımaktır.
  • Kaplan yasasıdır bu; yo, hayır ondan bile yırtıcı, kaplanlar yalnızca yiyecek için öldürürler, biz ise birbirimizi bir cümle ya da bir paragraf için parçalıyoruz.
  • “…geleneklerin üretimini denetimleri altına almış olanlar, bugüne egemen olup yarını manipüle edenler, olasıdır ki geleceği de denetimleri altında tutacaklardır…”
  • ‘’Toplumsal mevzularda hakikate yetişebilmek için zıtları birleştirip uzaklaştırmak zorunludur. Herhangi bir mevzuda tüm dünyaya egemen görünen görüşe karşı çıkan insanoğlu, dünyada egemen görüş doğru olsa bile, işitilmeye kıymet bir şey söyleyebilirler; onların suskunluğu hakikatin zarar hanesine yazılır sonuncu olarak Mill, bir görüş hakikatin ta kendisi olsa bile eğer karşı fikirlerle zorlanmazsa bozularak önyargıya- ‘yaşayan hakikat yerine ölü dogmaya’- dönüşür. ‘’
  • “İnsanlığın artık şüpheli görmediği şeyler hakkında düşünmekten vazgeçme yönündeki vahim eğilimi, yaptığı yanlışlıkların yarısının nedenidir”
  • Demokratik toplumlarda basın özgürlüğünün kapsamı ve anlamı ile temsil süreci daima çekişmelere açık olacaktır buna karşılık para ya da Siyasal otorite tarafınca oluşturulmuş ifade özgürlüğü ve temsil süreci haklı tartışmalardan kurtulmuş bir cemiyet ya ölüm döşeğinde ya da ölmüştür.
  • Geleceğe erişince, görevin ileriyi görmek değil mümkün kılmaktır.
  • Hep denedin. Hep yenildin. Olsun. Gene dene. Gene yenil. Daha iyi. Samuel beckett 1961


Medya Ve Demokrasi İncelemesi – Kişisel Yorumlar

Basın hakkaten özgür mü? özgür olması mümkün mü?: Bir gazetecilik öğrencisinin okuması ihtiyaç duyulan güzel bir kitap. Ders kapsamında, kısıtlı süre içinde, ödev yetiştirmek için okuyunca birazcık dağınık okumak zorunda kaldım. Genel olarak bakıldığında Basın özgürlüğü terimini detaylıca irdelemis, basının ve basın özgürlüğünün pazar rekabetindeki ve kamu hizmeti medyasindaki durumunu gözler önüne sermiştir. Basın özgürlüğünü korumak için çaba sarfeden gazeteciler ve basın kuruluşları devletin getirmiş olduğu sansürlere karşı büyük bir direnç gosterirler. Ancak gelisen basın kuruluşlari icinde artık basın ozgur olmaktan cikip kendi kendisini sansur edecek konuma gelmistir. Soyle ki kitleleri kendi kurulusuna bagli okuyucular konumuna getirebilmek icin her turlu haberi yayinlamak yerine belli bir statudeki kitlelere hitap edecek haberleri yayinlamaya baslamislardir. Bu durum da basının kendi kendini sansur etmesine sebep olmustur. illogebus kitap/kitap–31185 yazar/i12228 (Büşra Kol)

Tipografik kültürün getirmiş olduğu süratli basım ile ortaya çıkan yazışma araçlarından biri de süreli yayınlar olmuştur. Yani dergiler, gazeteler. Geniş kitlelere yetişme imkanı olan ve bilhassa yöneticileri rahatsız edebilecek görüşleri süratli ve fazlaca kişiye yayma özelliği bulunan basının ortaya çıkması ile “sıkıdüzen” konusu da gündeme gelmiştir. Kitap İngiltere’de basına sıkıdüzen ve basın özgürlüğü tartışmalarının yapıldığı dönemdeki düşünürkerin bu konudaki görüşlerini aktarmaya başlayarak, hemen sonra devletin basına ne kadar müdahalaesi, özgür piyasa sisteminde şirketlerin basın alanındaki faaliyeti ve en sonunda da kamu medyası kavramlarını tartışarak devam ediyor. (Cavanşir Gadimov)

Medya Ve Demokrasi: John keane yazmış olduğu kitabın girişinde thomas paine atılan fitneci karacılık suçlaması devlet karşıtı olması, devrim taraftarı olması şeklinde suçlarla mahkemeye çıkarılır. Mahkeme heyeti ise varlıklı kesimden oluşur. Painenin savunmasını erskine yapar erskine ye nazaran meydana getirilen suçlamalar geçersizdir sebebi ise ing. Anayasasının temek özelliği basın özgürlüğüdür ve bu suçlamalar basın özgürlüğüne aykırıdır. Keane kişinin basın,düşünme,konuşma ve kendini ifade etme özgürlüğünü tanrıya dayandırır. Ona gore tanrı doğuştan düşünme,ve kendimi ifade etme özgürlüğü vermiştir. Tanrı bireylere akıl vermiş ve bu akıl başkaları tarafınca kalıplara sokulamaz yönetilemez bunun teklif edilmesi bile söz konuşu olması imkansız. Genel olarak kitapta bu fikri yansıtan keane bunu niçin ve gerekçeleriyle ve oldukça ıkna edici şekilde dile getirmiş hem de basın özgürlüğün varlığının ülkeye zarar vermeyeceği anarsiye yol açmayacağını tam tersi olması durumunda ne kadar yararlı olabileceğini etkili şekilde yansitmis. Ders kitabı olarak okudum ve inceledim bu kitap dan fazlaca şey öğrendim. Tavsiye ederim (Ruhu mor hanım)


Medya Ve Demokrasi PDF indirme linki var mı?


John Keane – Medya Ve Demokrasi kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Medya Ve Demokrasi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı John Keane Kimdir?

John Keane , University of Sydney’de Politika Profesörü ve Wissenschaftszentrum Berlin’de 1989’da Londra’daki Demokrasi Araştırmaları Merkezi’ni (CSD) kurdu. Yakın zamanda kurulmuş olan Sydney Democracy Network’un Direktörüdür.

Keane, Avustralya’nın güneyinde dünyaya geldi ve Adelaide, Toronto ve Cambridge Üniversitelerinde eğitim aldı.Son yıllarda, Berlin’de Karl Deutsch Profesörlüğünü yapmış, Avrupa Komisyonu tarafınca sivil cemiyet ve vatandaşlığın geleceği üstüne finanse edilen bir projede beraber çalışmış ve Londra merkezli fikir kuruluşu Üyesi olarak vazife yapmıştır. Kamu Politikası Araştırmaları Enstitüsü (IPPR). Yakın zamanda Leverhulme Trust tarafınca verilen Büyük Araştırmalar Bursu düzenledi ve Şanghang’daki Sosyal Bilimler Yüksek Öğrenimi için Fudan Enstitüsünün bir üyesidir.

The Times of London, Britanya’da yaşamış olduğu uzun seneler süresince onu dünyanın önde gelen siyasal düşünürlerinden ve yazarlarından “dünya genelinde önemi” olan biri haline getirdi. Avustralya Yayın Komisyonu geçenlerde onu Avustralya’nın en büyük entelektüel ihracatlarından biri olarak nitelendirdi.

Araştırma alanları içinde Çin, Asya ve Pasifik bölgesi ve küresel kurumların geleceği; yirmi birinci yüzyıl demokrasi düşmanları; korku ve sertlik; din ve laiklik zamanı; dil ve tarih felsefeleri; temsili hükümetin kökleri ve geleceği; İslam’ın zamanı ve siyaseti ve dijital çağdaki Güç, İletişim özgürlüğü ve medya çöküşü (önümüzdeki bir kitap konusu). 2013’te John Kean’ın 14. Dalay Lama konferansına ev sahipliği yapma davetini geri çekme sonucu tartışmaları ve halka meydana getirilen protestoları artırdı. IHDR, Sidney Üniversitesi’nde gerçekleşen protesto gösterilerini takiben davete ilişkin kararını değiştirdi.


John Keane Kitapları – Eserleri

  • Medya Ve Demokrasi
  • Yeni Despotizm
  • Şiddetin Uzun Yüzyılı
  • Sivil Toplum ve Devlet
  • Demokrasi ve Sivil Toplum


John Keane Alıntıları – Sözleri

  • Devlet meselelerinde yalnız onların sözünün geçti­ğine inanmak yanılgıdır, şu sebeple yanlarında devamlı, efendi­lerini tesirleri ve kontrolleri altında tutmaya çalışan, iyi teşkilat­lenmiş, etrafını sarıp onu istedikleri yöne çekmeye çalışan yar­dımcıları ve olası rakipleri devamlı vardır. Bu liderlerin yalnız kaldıklarında, kendi tercihleri doğrultusunda düzgüsel bir yaşam yaşamaya iyi mi hasret duyduklarına hayıflanmalarına ya da baş despot yerinden edildiğinde düzenin bir halde devam ettirilmesine şaşırmamak gerekir. İşlerin “devredileceğinden”, bir “geçiş aşamasının” yaşandığından konuşulsa, kimi zaman bu ko­nuşmalar liderlere atfedilse de işler gene yürür. Despotlar her şeyi kendilerinde toplamanın tehlikelerini bilir. Bu yüzden, patronaj ilişkilerini sürdürmekte emin davranır ve ellerinde­kinin bir kısmını dağıtırlar.(…) (Yeni Despotizm)
  • “Politikacıları idrak etmek istiyorsanız ağızlarına değil ayaklarına bakın.” (Medya Ve Demokrasi)
  • ‘’Toplumsal mevzularda hakikate yetişebilmek için zıtları birleştirip uzaklaştırmak zorunludur. Herhangi bir mevzuda tüm dünyaya egemen görünen görüşe karşı çıkan insanoğlu, dünyada egemen görüş doğru olsa bile, işitilmeye kıymet bir şey söyleyebilirler; onların suskunluğu hakikatin zarar hanesine yazılır sonuncu olarak Mill, bir görüş hakikatin ta kendisi olsa bile eğer karşı fikirlerle zorlanmazsa bozularak önyargıya- ‘yaşayan hakikat yerine ölü dogmaya’- dönüşür. ‘’ (Medya Ve Demokrasi)
  • Yeni muhafazakarlık, etik çekiciliği açısından değerlendiril­diğinde de zayıf bir konumdadır. Benimsediği “özgürlükçü” kıymet­ leri en başta da, seçme özgürlüğü, karşılıklı yardımlaşma ve öz­ itimat şeklinde değerleri- gerçekleştirmekten acizdir.
    Elinde koz olarak tuttuğu adam egemen aile, paracı yönelimli iktisat ve kuvvetli devlet, sözde anti-bürokratik ilkeleriyle direkt doğruya çelişmektedir. (Demokrasi ve Sivil Toplum)
  • “İnsanlığın artık şüpheli görmediği şeyler hakkında düşünmekten vazgeçme yönündeki vahim eğilimi, yaptığı yanlışlıkların yarısının nedenidir” (Medya Ve Demokrasi)
  • Bir insanı öldüren, Tanrı’nın imgesinde yaratılmış akıllı bir yaratığı öldürür; öte taraftan iyi bir kitabı yok eden, aklın kendisini ve insan aklına yansıdığı biçimiyle Tanrı’nın imgesini öldürür. (Medya Ve Demokrasi)
  • bu kitap, yüzü ileriye dönük olan, sadece geriye bakmayı da dikkatsizlik etmeyen bir demokratik siyasete zemin hazırlı­yor. Demokrasiyle ilgili mevzularda, geçmiş, bugün açısından can alıcı bir öneme haizdir. Gelenek muhafazakarların tapusunda de­ğildir.
    Burada modern demokratik kuramın geçerliliğine geçmişi unutma ve “yeni olanı” benimse kabiliyetine değil,eski toplumsal ve siyasal düşünüş biçimlerinin-özelliklede aydınlanmanın-zihinleri altüst edici temalarını tekrardan sahiplenme geliştieici ve yaratıcı şekilde dönüştürme becerisine bakarak karar verilmesi icap ettiğini gösteriyorum. (Demokrasi ve Sivil Toplum)
  • Eğer elimizde, yeni despotizmde işlerin iyi mi yürü­düğünü incelememize kafi gelecek büyüklükte bir bilgisayarlı to­mografi aleti olsaydı, bu ilişkilerin tüm devlet kurumları­m ve toplumu beraber sardığını görürdük. (Yeni Despotizm)
  • (…)Bu rejimlerin yöneticileri, asla şüphesiz, kibirlidir. Böbürle­nirler. Tavus kuşu şeklinde etrafta gezinip gösteriş satarlar. (Yeni Despotizm)
  • Yasanın dehşetli kudretiyle zayıflara karşı silahlan­mış bulunduğunu görüyorum. (Şiddetin Uzun Yüzyılı)
  • Bugün güvence altına almamız ihtiyaç duyulan şey, devletten öte, toplumların özgürlüğü ve kendi kendine gelişme gü­cüdür. J.N.Figgis (Demokrasi ve Sivil Toplum)
  • Despotların hükümranlığı, demişti Montesquieu, başkalarının devamlı bağımlı olmasını gerek­tirir. Despotlar kendilerine bağımlı kişilere yağdırdıkları ayrı­calıklar yardımıyla serpilip gelişir. Gayretli dalkavukların “tem­bellikle meşgul” olmasından beslenir onlar. Despotlar, kendile­rine sadakat gösteren kim var ise, liyakatlerine bakmadan, lütuf dağıtma hakkını kendilerinde, “egemenliğin verdiği haşmette” görürler; bu yüzden de “onları taltif etmeye karar vermenin bi­le” bağımlı kişileri “mükemmelleştireceği” kuralı doğrultusun­da dalkavukluk ödüllendirilir. (Yeni Despotizm)
  • Sertlik sorununu gözardı etmek yada “marjinalize” etmek budalaca bir tutum olacaktır. (Şiddetin Uzun Yüzyılı)
  • Sertlik sertliği doğurur; bu da sertliği kullanışsız kılar. (Şiddetin Uzun Yüzyılı)
  • Shakespeare’in Antony’sinin işaret etmiş olduğu şeklinde, intihar hem dostlara hem de düşmanlara açık bir mesajı iletir: “Kendimin efendisi benim.” (Şiddetin Uzun Yüzyılı)
  • Kaplan yasasıdır bu; yo, hayır ondan bile yırtıcı, kaplanlar yalnızca yiyecek için öldürürler, biz ise birbirimizi bir cümle ya da bir paragraf için parçalıyoruz. (Medya Ve Demokrasi)
  • Kuşkusuz gelecek yüzyılın tarihçileri, bu yüzyılın sertlik kasırgalarına rağmen ayakta kal­mak için savaşım veren yürekli kişilerin öykülerini kaydedeceklerdir: Gettolarda tünel kazanların, kendilerini imha etmeye kalkışanların planlarını boşa çıkarmaya azmedenlerin; kaybedilen yakınlarının ad­larını üzerine yazdıkları beyaz başörtülerini başlarına örtüp, terörist bir devletin gölgesinde sessiz bir şekilde yas tutan hanımefendilerin; evlerinin, tarla­larının yakılıp yıkılmasına ağlarken, istilacıların mahsullerini talan etmemesi için yakarış eden “etnik temizlik” kurbanı hanım ve adamların öykülerini … (Şiddetin Uzun Yüzyılı)
  • “…geleneklerin üretimini denetimleri altına almış olanlar, bugüne egemen olup yarını manipüle edenler, olasıdır ki geleceği de denetimleri altında tutacaklardır…” (Medya Ve Demokrasi)
  • Rus mareşali ve devlet adamı G. A. Potemkin (173 9 -1791), Çariçeil. Kateri­ na’nın gezi ederken geçeceği yollar üstünde göze çarpan düzmece köyler yaptır­mıştı. Bundan esinlenilerek kullanılan
    “Potemkin köyü” deyimi, görülmesi isten­meyen bir durumu gizlemek ve göz boyamak için tasarlanan, düzmece bir dış görünüş anlamına geliyor. (Demokrasi ve Sivil Toplum)
  • Ne var ki milliyetçilik yalnız ‘Diğeri’ fobisiyle ayakta durmaz. Kibirli bir halde ‘Diğeri’ ni aşağılık, işe yaramaz ve değersiz göster­meye bayılacak kadar mağrurdur da. ‘Diğeri’, saygı gösterilmeye yada tanınmaya değmez; şu sebeple kokan nefesi, acayip yiyecekleri, {hiç de} sağlığa uygun olmayan alışkanlıkları, yüksek sesli ve alışılmamış müziği, anlaşılmaz sözlerle dolu acayip dili onu bizim dışımıza ve ötemize yerleştirir. Öyleyse, isterse ülkemizin bir bölümünde yaşyanların yerleşimcilerin çoğunluğunu yada azınlığını teşkil etsinler, ‘Ötekiler’ in pek azca hakkı (eğer o da söz konusuysa) olabilir. Ulusun tek bir mensubunun olduğu heryerde Ulus da var anlamına gelir. (Lenin’ in vurguladığı şeklinde) büyük, işgalci bir ulusun milliyetçiliğiyle işgal edi­len ufak ulusların milliyetçiliğinin birbirinden ayrılması gerektiği ve işgalci ulusun devamlı daha çirkin ve daha suçlu olduğu bir gerçektir. Milliyetçiliğin azca ya da fazlaca militan olduğu ve ana temala­ rının ulusal parayı koruyup kıymetini yükseltmekten sınır değişikli­ğine yönelik siyasal ayrımcılık biçimlerine dek uzanan bir spektrum izlediği de ayrı bir gerçektir. Ne var ki tüm bu farklılıklara rağmen milliyetçiterin hepsi de, at gözlüklerine mahkumdur. Bu da ulusal­yetçileri ‘Diğeri’yle alay etmeye, ‘Diğeri’ne balçık atmaya, ona Wogs, Scheiss ve Tapis diye adlar takmaya, kurumsal yapılarda onu dışla­maya, azınlık dillerinin kamusal kullanımını yasaklamaya (dil katli), hatta aşırı durumlarda benzeşik bir ulusal ülke yaratmak için ‘Öte­ki’ni vahşice ortadan kaldırmaya götürür. (Şiddetin Uzun Yüzyılı)

loading…

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş