Eğitim

Mülkiyet Nedir? – Pierre-Joseph Proudhon Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Mülkiyet Nedir? – Pierre-Joseph Proudhon Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Mülkiyet Nedir? kimin eseri? Mülkiyet Nedir? kitabının yazarı kimdir? Mülkiyet Nedir? konusu ve anafikri nedir? Mülkiyet Nedir? kitabı ne konu alıyor? Mülkiyet Nedir? PDF indirme linki var mı? Mülkiyet Nedir? kitabının yazarı Pierre-Joseph Proudhon kimdir? İşte Mülkiyet Nedir? kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi…

Kitap

Kitap Künyesi

Yazar: Pierre-Joseph Proudhon

Çevirmen: Devrim Çetinkasap

Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9789944888554

Sayfa Sayısı: 282


Mülkiyet Nedir? Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Pierre-Joseph Proudhon (1809-1865): Anarşist tezleri ile tanınan meşhur Fransız düşünürü. 1840’da piyasaya sürülen Mülkiyet Nedir? adlı ilk eserinde mülkiyeti hırsızlık olarak tanımlamasıyla ün kazanmıştır. Bugünün toplumlarının da, hiyerarşik ilkel toplumların da varoluş koşulunun düzensizlik bulunduğunu öne devam eden Proudhon, 1848’de 

Kurucu Meclis’e seçildi. 1849’da karşılıksız kredinin mümkün olacağını göstermek suretiyle halk bankasını kurdu. Ne var ki bu kurum çalışamadı. Daha sonrasında tutumsal mevzular yerine toplumsal ve siyasal mevzularda çalışmaya yöneldi. Federasyon İlkesi Üstüne adlı eserini yayımladıktan bir süre sonrasında öldü.

(Tanıtım Bülteninden)


Mülkiyet Nedir? Alıntıları – Sözleri

  • Emek harcama bir şart mudur, yoksa bir savaşım mi?
  • Ve siz, iğrenç kanunların kahrolmuş kurbanları! Komik bir dünya sizi yağmalıyor ve hakaret ediyor! Sizin emeğiniz daima karşılıksız ve dinlenmeniz ümitsiz olmuştur, cesaretinizi kuşanın! Gözyaşlarınız sayılı!
    Babalar ıstırap ekti, çocuklar sevinç biçmeli!
  • Günün birinde kendi kendime, toplumda niçin bunca acı ve sefalet var diye sormuş oldum. İnsan ebediyen mutsuz olmaya mahkum mu?
  • Özgürlük ise dokunulmazdır. Özgürlüğü ne satabilirim ne de devredebilirim; özgürlüğün devredilmesini yada askıya alınmasını mevzu alan her sözleşme, her akit şartı hükümsüzdür. Özgür bir toprağa ayak basan köle, o andan itibaren artık özgürdür. Toplumun bir suçluyu yakalayıp özgürlüğünden yoksun bırakması meşru savunma durumdur. Bu sebeple toplumsal sözleşmeyi bir hata ile ihlal niçin her kim olursa olsun kendini toplumun düşmanı duyuru etmiş olur; özgürlüğüne saldırı etmiş olduğu başka insanları kendi özgürlüğünü ortadan. kaldırmaya zorlamış olur. Özgürlük insan olmanın birincil şartıdır ve kişinin özgürlüğünden vazgeçmesi insaniyetinden vazgeçmiştir; o noktadan sonrasında iyi mi insanca bir eylemde bulunabilir?


Mülkiyet Nedir? İncelemesi – Kişisel Yorumlar

İnsanoğlu sağlam ayakkabı değildir (:: Pierre Joseph Proudhon kimdir?
Proudhon; Hegel, Saint Simon, Rousseau, Cicero şeklinde adlardan etkilendiği kadar Karl Marx, Mikhail Bakunin, Leo Tolstoy (sıralama de adını görmek şaşırttı Tolstoy beyfendi 🙂 şeklinde adları de etkilemiş bir kişilik.
Proudhon’un ekonomik düşünceleri, Karl Marx tarafınca sert bir halde eleştirilmiş, bu münakaşa ve eleştiriler Marx’ın ekonomik sisteminin temellerini oluşturmuş.
Aynı zamanda Proudhon kendini “anarşist” olarak adlandıran ilk şahıs, ilk anarşist düşünür olarak vasıflandırmış. Bugünün toplumlarının da hiyerarşik ilkel toplumların da varoluş koşulunu düzensizlik bulunduğunu öne sürmüş. 
[Bu konuda ufak bir parantez açıp anarşi kavramına sadece tanım olarak kısacık değinmek istiyorum. Zaten yeterince geniş, ayrıntılı ve karmaşık bir başlık üstelik bir de ben girip, konuyu dağıtıp, dallandırıp budaklandırarak, çıkılmaz hâle götürüp, kafa karışıklığı yaşatmaya hiç niyetim yok! (: ]
Peki nedir bu düzensizlik(zm)?
Anarşizm, (Antik Yunanca’da an “-sız, olumsuzluk eki” ve archos “yönetici” sözcüklerinden türetilmiştir, yöneticisiz anlamına gelir) toplumsal otoritenin, tahakkümün, erkin ve hiyerarşinin tüm biçimlerini bertaraf etmeyi korumak için çaba sarfeden çeşitli politik felsefeleri ve toplumsal hareketleri tanımlayan toplumsal bir terimdir. Anarşizm, her koşulda her türlü otoriteyi reddetmektir.
Bu hareketler çoğu zaman, merkezi politik yapılar, üretim araçlarının hususi mülkiyeti ve ekonomik kurumlar yerine toplumsal ilişkilere dayanan gönüllü etkileşim ve özyönetimi savunur, özgürlük ve otonomi ile karakterize edilen bir toplumu arzular. Bu felsefeler, düzensizlik terimiyle özgür bireylerin gönüllü etkileşimine dayanan bir toplumu, bireylerin ve toplulukların alınan kararlardan etkilendikleri seviyede söz sahibi olması düşüncesini ifade eder.
İnsanlar daha ilkin göklerde aramış olduğu mistik dünyanın aslına bakarsak üstünde yaşadıkları dünya bulunduğunun farkına varmaya ve bu dünyaya gelişlerinin bir “misyon” değil de “rastlantı” bulunduğunu düşünmeye başladılar. Bir anlık da olsa, kafalarda “öteki dünyanın” olup olmadığı kuşkusu doğmaya başladı.
Bir başka şüphe da her türlü “izm”lerde bir yönetici tabakanın olmasıydı. Buna da anarşistler “hayır” diyorlardı.
Bu asla, Tanrıya bir isyan yada ona bir inançsızlık anlamı taşımıyor elbet. Daha fazlaca, ucu hep açık kalan, kalmak zorunda olan felsefi doktrinlerin tükenişinin yansıması olarak yaşanıyordu.
«Eğer “kölelik nedir?” sorunda yanıt vermem gerekseydi ve tek kelimeyle, kölelik cinayettir deseydim, ne kastettiğim derhal anlaşılırdı. Bir insandan düşünme yetisini, iradesini, şahsiyetini almak kudretinin yaşam memat meselesi bulunduğunu ve bir insanı köleleştirmenin onu öldürmek bulunduğunu göstermek için uzun söze hacet olmayacaktı. Öyleyse niçin “iyelik nedir?” sorusuna, anlaşılacağımdan güvenilir olarak, hırsızlıktır diye yanıt veremiyorum; ne de olsa ikinci sual ilkinin biçim değiştirmiş halinden ibaret değil mi?»
Pierre-Joseph Proudhon s 15
«Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip “bu bana aittir” diyebilen, buna inanacak kadar saf insanoğlu bulabilen ilk insan, çağdaş toplumun gerçek kurucusu oldu. Bu sınır kazıkların söküp atacak ya da hendeği dolduracak, meyvelerin her insana ilişkin bulunduğunu, toprağın ise kimsenin olmadığını haykıracak olan adam, insan türünü nice suçlardan, nice savaşlardan, nice cinayetlerden, nice yoksulluklardan ve nice korkulu olaylardan esirgemiş olurdu.»
Jean-Jacques Rousseau
«Ne atomlar, ne ruhlar hiçbiri iç içe geçmez. İşte bu yüzden herhangi bir şey, bir ötekine haiz olması imkansız. İster gerçeklik söz konusu olsun ister bir mendil hiçbir şey sahiplenilemez. Mülkiyet hırsızlık değil, bir hiçtir.»
Fernando Pessoa
Mülkiyet nedir, zilyetlik nedir, hakkaniyet, eşitlik, terbiye, özgürlük nedir, koşulların eşitliği ile hakların eşitliği insanoğlunun insan üstündeki otoritesi hak mıdır, (yahu şafağı ilkin görmüş oldu diye övülür mü asla insan değil miydi işin aslı, gözün yükseklerde olsun fakat aşağıdakileri de asla unutma!) ücretler işle orantılı mı olmalıdır başka deyişle daha çok çalışanın daha çok kazanması adil midir, emek harcama bir şart mudur yoksa bir savaşım midir, servetlerin eşitliği ile deha arasındaki ilişki vb birçok sual ve cevaplarına erişebileceğiniz ayrı başlıklar altında toplanmış 5 bölümden oluşmuş kitaptır; Mülkiyet Nedir?
Proudhon’un mülkiyetin imkansızlığı üstüne ortaya attığı 10 önermesi aslına bakarsak kitabı özetler niteliktedir:
-Mülkiyet olanaksızdır, bu sebeple yoktan bir şey üretmeye çalışır.
-Mülkiyet olanaksızdır, bu sebeple mülkiyetin geçerli olduğu her yerde üretim değerinden daha pahalıya mal olur.
-Üretim mülkiyetten dolayı değil, emek vermeden dolayı olduğundan, iyelik olanaksızdır
-İnsan öldürücü olduğundan (katliam) iyelik olanaksızdır
-Mülkiyet varken cemiyet kendi kendini tükettiği toplumu yıktığı için, iyelik olanaksızdır.
-Mülkiyet olanaksızdır, bu sebeple despotluğun, zorbalığın anasıdır.
-Mülkiyet olanaksızdır, bu sebeple aldığını tüketirken yitirir, aldığını ucun ucun bir yana atarken bozar, aldığını biriktirirken mülkiyete çevirir.
-Mülkiyet olanaksızdır, bu sebeple sınırsız biriktirme gücüne haiz olmasına karşın sınırsız niceliklere nazaran kendini gösterir.
-Mülkiyet iyelik karşısında aciz olduğundan olanaksızdır.
-Eşitliğin yadsınması olduğundan iyelik olanaksızdır.
Mülkiyet fizik olarak ve matematik olarak olanaksızdır; iyelik mülk sahibinin kendince imzasını taşıyan bir mal üstünde kendisine mâl etmiş olduğu beklenmedik kazanç hakkıdır.
“Özgürlük ise dokunulmazdır. Özgürlüğü ne satabilirim ne de devredebilirim; özgürlüğün devredilmesini yada askıya alınmasını mevzu alan her sözleşme, her akit şartı hükümsüzdür. Özgür bir toprağa ayak basan köle, o andan itibaren artık özgürdür. Toplumun bir suçluyu yakalayıp özgürlüğünden yoksun bırakması meşru savunma durumudur. Bu sebeple toplumsal sözleşmeyi bir hata ile ihlal eden her kim olursa olsun kendini toplumun düşmanı duyuru etmiş olur; özgürlüğüne saldırı etmiş olduğu başka insanları kendi özgürlüğünü ortadan kaldırmaya zorlamış olur. Özgürlük insan olmanın birincil şartıdır ve kişinin özgürlüğünden vazgeçmesi insaniyetinden vazgeçmesidir; o noktadan sonrasında iyi mi insanca bir eylemde bulunulabilir?
s 48
Kitap da geçen özgürlük üstüne bu cümle Tolstoy’un Çekirdek adlı kitabında yer edinen bir hikayeyi anımsattı, paylaşmaktan keyif duyarım. (:
“Şahin sahibine alışıktı, çağırdığı vakit derhal gidip sahibinin eline konardı. Horoz ise sahibi çağırdığı vakit köşe nahiye kaçardı. Bir gün şahin horoza:
-Siz horozlarda asla vefa yok, dedi. Güya evcilsiniz. Sahibiniz çağırdığında kaçıyorsunuz, yalnızca acıktığınız vakit yanına gidiyorsunuz. Biz yırtıcı kuşlarız, güçlüyüz, tüm kuşlardan süratli uçarız, fakat insanlardan kaçmayız. Çağırdıklarında gider ellerine konarız. Bu sebeple bizi beslediklerini asla unutmayız.
Bunun üstüne horoz:
-Siz insanlardan kaçmazsınız doğal ki, dedi. Bu sebeple asla pişmiş şahin görmediniz. Ama biz her gün pişmiş tavuk görüyoruz.”
Son olarak şunu diyeceğim;
Grotius’un söylediği şeklinde vakit kendi başına hiçbir etkin güce haiz değildir; her şey vakit içinde meydana gelir, fakat vakit hiçbir şeyi yaratma gücüne haiz değildir. Ve hep söylerim vakit her şeyi yok eder. Ee ne demişler dün meydana gelen güneşle bugünkü çamaşır kurumaz.
İlgilisine keyifli okumalar (:
Dipnot: Kitaba dokunduğunuzda, bir insana dokunduğunuzu hissedersiniz..  İşte kitaplar tam da bu yüzden gizli saklı bir kardeşlik bağının işaretleridir. Demem o ki kitabın kıymet bilen ellerde teşekkür ediyorum; ByTemel :)) (Mavi)

Proudhon, otuz bir yaşlarındayken yüzlerce okuma, çeşitli gözlemler ve dikkatli incelemeler sonunda Besançon Akademisi’ne bir araştırma olarak gönderiyor “Mülkiyet Nedir?”i fakat tam bir çözüm olmaksızın cemiyet karşıtı doktrinler içermesi sebebiyle kabul edilmiyor akademi tarafınca. Bu noktada gelişen bazı süreçler var esasında, zira Proudhon malum şeyleri yepyeni bir üslupla tekrardan sahaya çıkarırken “anarşizmi” de ortaya koyuyor; sayfa iki yüz altmış bir:
“…-Öyleyse nesiniz?
-Anarşistim.”
Kitap beş bölümden oluşuyor; ilk iki bölüm daha fazlaca tanımsal olarak ilerlerken üçüncü ve dördüncü bölümler, mülkiyetin inkarına dair haklı gerekçeler ile devam ediyor; son bölüm ise bir parça daha genel. Ve kitabın tamamını bitirmeden doğru yorumlar elde edebilmek pek de mümkün değil bu sebeple yazar, bir yerde beklentilerin fazlaca fazlaca üzerine çıkarken bir başka yerde beklentilerin seviyesine dahi yaklaşamayabiliyor.
Ilk olarak, haklı bir eleştiri oluşturuşunu ve açıkça, olabilecek en rahat örneklerle destekleyerek tanımlayışını ve talep edişlerini takdir etmek gerek. Kendisi de şu şekilde der, sayfa iki yüz kırk:
“Ayrıca okuyucularımdan hiçbirinin beni yıkmayı bilip de yapmayı bilmemekle suçlayacağını zannetmiyorum. Eşitlik ilkesini kanıtlayarak toplumsal yapının temellerini attım. Daha fazlasını da yaptım: Siyaset ve yasamaya dair sorunların çözümünde izlenecek yolun örneğini verdim”.
Buna karşın, eksikliklerin hakikaten söz konusu bulunduğunu söylemeliyim. Proudhon, evet, müthiş bir eleştiri ile karşımıza çıkıyor; evet, hakikaten olabilecek en açık üslupla dikkatleri çekiyor ve elbet, evet, bunlarda muhteşem bir haklılığı var; fakat hiçbir vakit işler bu şekilde yürümüyor. Kitaba başlamadan ilkin, M. Blanqui’nin (iktisatçı) bir mektubunu okuma fırsatı buluyoruz, bu mektup büyük ehemmiyet taşıyor: Yazardan daha ölçülü, bilime tutunarak yazılagelen bir üçüncü araştırma (iki kez yazıyor, üslubunun ağırlığından dolayı) istiyor. Buradaki üslup bilhassa dikkati çekmeli diye düşünüyorum. Bilime tutunmak, bahsettiğim probleminin çözümünü kendisiyle beraber getiriyor aslına bakarsak: Zira Proudhon’unki benim için hakikaten mühim bir eserken ve keza böylesine kıymetli fikir ve birikimlere haiz bir halde yazılmışken kafi gelemiyor; bilimin verdiği çözümlenebilme sürecinin eksikliğine tanık olmak zorunda kalıyoruz. Yine kendisi bu mevzuda, iki yüz otuz dokuzuncu sayfada, “Burada görevimin sona ermesi gerekiyor. Fakirin hakkını ortaya koydum, zenginin gaspını meydana çıkardım, adalet talep ettim: Hükmün tatbiki benim işim değil.” diyerek elini eteğini çekse ve mantıklı bir yol izlemiş şeklinde görünse de, noksanlık uzaklaşmış olmuyor.
Olumsuz bir başka yanı da, bir fikir insanı olmasına rağmen, hanımefendilere olan yaklaşımının korkunçluğu. Hangi çağda olursa olsun, bu kadar okuyabilmiş ve kendini bu şekilde geliştirebilmiş birinin, “kadının toplum dışına itilmesi” (iki yüz otuz yedi) şu demek oluyor ki kendi deyimiyle bir eşya durumunda kullanılmasının daha elverişli bulunduğunu söyleyebilmesi, bir düşünüre yakışır özellikte bir şey değil. Bir olguyu ya da vakası eleştirmek, çoğunluğa yönelik eleştirilerde bulunmak başkadır, “kadını toplumun dışına itme”yi teklif etmek tamamıyla başkadır. Yakıştıramadım.
Olumsuzlukları geçecek olursak, dikkatimi çeken bir başka şey, Fransızcada mülkiyetin haiz olduğu değişik iki anlam. Biri, bir şey üstündeki mutlak denetim hakkını işaret ederken diğeri, “sahip olunan özellik” (kollara, bacaklara haiz olmak şeklinde) manasına geliyor. Bizde bu şekilde bir anlam yok. Fakat kendi dilindeki anlamı, bu doğrultuda izahat yapabilmek için kullanmış Proudhon. Mülkiyet, bir özellik değildir, onu bir özellikmiş şeklinde edinemezsiniz, kimsenin hakkı yoktur buna, diyor bir kelime oyunu yaparak (sayfa altmış dört). Bu hakikaten önemliydi.
Yine de, her şeye karşın, fazlaca önemli bir incelemeyle karşı karşıyayız. Bu onu, okunması ihtiyaç duyulan bir konuma sokuyor. Belki de negatif özellikleri için şu şekilde düşünebiliriz: Düşünmek için yol açıyor, yol gösteriyor; bugüne dek rahatsız olduğumuz fakat dile getiremediğimiz onca şeyi dile getiriyor. Öyleyse okuyalım ve düşünelim, düşünelim ve geliştirelim. Sayfa iki yüz kırk dokuz: “Toplumsallığın ilk şekli, ilk ifadesi olan kamuculuk toplumsal gelişmenin de ilk terimidir. Bu tezdir. Kamuculuğun zıddını ifade eden mülkiyet ise ikinci terim, yani antitez olacaktır. Çözüme ulaşmak için geriye üçüncü terimi, yani sentezi bulmak kalıyor.” Biz de o şekilde yapalım.
Oldukca dikkatli okumalar. (Gamze Züleyha Üredi)

Hırsızlıktır. fırsat eşitliğinden bireyi uzaklaştıran herşey hem çalan ferdin kendini geliştirme şansından, hem de toplumun öteki bireylerinin çalan kişi ile eşitlik kurması hakkından koparılan hırsızlıktır. olanca sığlığım ile belirttiğim bu hırsızlık, iktisat ve sosyoloji ile iyi mi soslanır ve detaylanır? bu makalede bulabilirsiniz. tüm anarşistler proudhonu sever, boş bir sevgi değildir. pratikte de paris komünü ve yurttdaş bankası denemeleri ile hem örgütlü kapitalizme hem alman işgaline direnmeyi denemiştir. canımızdır kanımızdır; kalbimizi çalmıştır. (burak inal)


Mülkiyet Nedir? PDF indirme linki var mı?


Pierre-Joseph Proudhon – Mülkiyet Nedir? kitabı için internette en fazlaca meydana getirilen aramalardan birisi de Mülkiyet Nedir? PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan bir çok kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF’leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Pierre-Joseph Proudhon Kimdir?

Pierre-Joseph Proudhon (15 Ocak 1809 – Besançon – 19 Ocak 1865 -Passy) Fransız ekonomist ve düşünür. Kendini “anarşist” olarak adlandıran ilk kişidir ve ilk “anarşist düşünür olarak nitelenir.

Fransa’da bir köyde doğan ve çocukluğu çobanlıkla geçen Proudhon ondan sonra kendini eğitime vermiştir. Anarşizmin en etkili yazarı olarak kabul edilir. 1848 vakalarından sonrasında kendini Federalist olarak tanımladı. En fazlaca tanınan sözü Mülkiyet Hırsızlıktır’dir. 1840’ta gösterilen ve ilk büyük işi olarak kabul edilen emek harcaması Mülkiyet Nedir’dir.

Sefaletin felsefesi adlı eseri kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştır. Kimse daha öncesinde bu denli bir tanrı eleştirisi beklememekteydi. Proudhon’un ekonomik fikirlerine üstüne Karl Marx sert bir halde eleştirmiş ve bu münakaşa ve eleştiriler Marx’ın ekonomik sisteminin temellerini oluşturmuştur.


Pierre-Joseph Proudhon Kitapları – Eserleri

  • Mülkiyet Nedir?
  • Ekonomik Çelişkiler Sistemi ya da Sefaletin Felsefesi
  • Pornokrasi ya da Modern Zamanlarda Kadınlar
  • Federasyon İlkesi
  • Sanatın Prensibi
  • Makaleler
  • Aşk Ve Evlilik
  • Sermaye ve Getiri
  • Pazar Günü Kutlaması


Pierre-Joseph Proudhon Alıntıları – Sözleri

  • Adaletsizlikten gelen üzüntü Tanrı’nın bir bağışıdır; ne mutlu onlara ki ağlıyorlar! (Ekonomik Çelişkiler Sistemi ya da Sefaletin Felsefesi)
  • Kötülüğün sebebi kötülüktür. (Makaleler)
  • Ve siz, iğrenç kanunların kahrolmuş kurbanları! Komik bir dünya sizi yağmalıyor ve hakaret ediyor! Sizin emeğiniz daima karşılıksız ve dinlenmeniz ümitsiz olmuştur, cesaretinizi kuşanın! Gözyaşlarınız sayılı!
    Babalar ıstırap ekti, çocuklar sevinç biçmeli! (Mülkiyet Nedir?)
  • “Siyaset söylediğin nedir? Şarlatanlığa, entrikaya, hainliğe ne kadar elverişli bir ortam! Hangi devlet bu kadar ahlâk bozucu şartlar altında ayakta kalabilir?” (Federasyon İlkesi)
  • İnsan, fikirlerinden oluşan çemberi boşu boşuna yayıp genişletiyor. Onun ışığı daima yalnız onu sarıp sarmalayan engin gecenin, karanlığın içinde gezinen ve mühim sonuçlar doğuran bir kıvılcım, bir parıltıdır. (Aşk Ve Evlilik)
  • Biz onları sevilesi bulmazken, kendilerini sevmemizi isteyen bu mahlûklarınki de ne şaşırtıcı ve hayret verici bir kendini beğenmişliktir bu şekilde!
    Biz tam tersi olduklarını bilirken, onlara sanki Vestal’lermiş* şeklinde işlem etmemizi istemeleri de o şekilde!
    Hristiyanlık, üç dört hafifmeşrep bayanı azizelerden saydı:
    Magdalalı Meryem, Thaîs, Afra, fakat tövbe etmelerinden sonrasında; bunu not edin. Bugün ise tövbe etmeyenleri göklere çıkarmak istiyoruz!
    *Roma Mitolojisi’ne nazaran, kalp tanrıçası ve mukaddes ateşin, şu demek oluyor ki aile ocağının bekçisi olan Vesta’nın rahibeleri. (Pornokrasi ya da Modern Zamanlarda Kadınlar)
  • Erkek esasen bir fiil gücüdür; hanım bir büyüleme gücüdür. Bunların kalite­lerinin, görevlerinin, yazgılarının değişik olması, doğalarının fark­lı olmasından ileri gelir. (Pornokrasi ya da Modern Zamanlarda Kadınlar)
  • “Din gereklidir, fazlasıysa gereksiz…” (Federasyon İlkesi)
  • Kendi işlerine bile yetemiyorlar, bir de bizlere, yargıç, hekim, eczacı, vali, üstelik de hanım vali olmaktan bahsediyorlar; jandar­ma da olsunlar, ejderha olsunlar hatta, ne bileyim! (Pornokrasi ya da Modern Zamanlarda Kadınlar)
  • Çoğunluk en aşağılık batıl itikatların içinde çürürken ulusal özerklik yitirildi. (Sanatın Prensibi)
  • Erkekler için olduğu şeklinde, bayanlar için de adli yönetim siste­mi kapsamında görevler talep ediyorsunuz. O halde şunu kati olarak öğrenin; adli yönetim sisteminin tamamı askerî otorite­nin bir parçasıdır, iyi mi ki mevzuat güç hukukunun bir tümden­ geliminden ibaret ise. Öyleyse, genç erkekler için olduğu şeklinde, genç kızlar için de askere alınma imtiyazı talep edin. Yalnız, nö­bet dokunabilecek durumda değilsiniz. (Pornokrasi ya da Modern Zamanlarda Kadınlar)
  • Otorite tüm heybetiyle sadece, sürü halindeki topluluklarda kendini gösterir: Bundan dolayı, kendini ya bu toplumsal sürü ile ifade eder ve onunla hareket eder ya da topluluğu temsil eden tek bir fert ile. (Federasyon İlkesi)
  • …kati olan bir şey var ki biz di­ğer erkekler, her ne pahasına olursa olsun, eğlenen hanım isteme­yeceğiz; onları almak şeklinde bir mecburiyetimiz bulunmadığı için de, bu hanımlar kırk yaşına dek eğlendikten sonrasında, elli yaşlarında da sefaletten ve terk edilmişlikten telef olacaklar. Sorarım; hata kimde? (Pornokrasi ya da Modern Zamanlarda Kadınlar)
  • Gücün dışavurumu olan erkeği güzellik cezbeder. Erkek onu sahiplenmek ister; bozulmaz bir birlikle, onunla birleşmek ister.
    Onu iyi mi elde edecektir? Ona iyi mi bir fiyat sunacaktır? Hiçbir fiyat sunamaz. Erkeğin haiz olduğu hiçbir şey, yaratabileceği ya da elde edebileceği hiçbir şey güzelliğin bedelini ödeyemez. Aşk dokunuşları bile ona layık bir karşılık değildir: Birbirlerini kösnü vesilesi olarak gören âşıklar egoist kişilerdir, birleşmeleri evlilik değildir; evrensel şuur bunu zina, kösnü düşkünlüğü, hovar­dalık olarak adlandırmıştır. Güzelliğe haiz olmayı arzu eden vakur bir adam bir şeyi derhal anlamış olur: Onu yalnız bağlılıkla elde edebileceğini. Kuvvetli olan o adam kadının ayaklarına kapanır, ona hizmetini adar ve kendisini onun hizmetkârı yapar. Kadını zayıf, aşk sarhoşu olarak bilen adam saygılı bir insana dönüşür; şehvete ilişkin tüm sözleri, tüm düşünceleri aklından kovar. Ser­vetini, hırsını onu hoşnut etmek için feda edecektir; feda etme­yeceği tek şey vicdanıdır bu sebeple vicdanı onun gücüdür ve evlilik de güçle güzelliğin birleşmesine dayanmaktadır. Mutlak bağlılık, kuvvetli ve lekesiz bir vicdanın bağlılığı; işte kadının kocasına tüm sunmuş olduğu, tek sunabildiği ve kadının da kendi adına tek kabul edebileceği şey aslına bakarsak budur.
    Kadının tarafınca da aynı hamle gelir. Güzelliği ne aşama ağır basıyorsa, güce de o denli eğilimi vardır. Pek cazip olan bu güç ilk başta onu korkutur; zayıf olan her varlık, kuvvetli olana belli bir korku besler. Kadının bu gücü terbiye etmek, zaptetmek adına güzelliğini sunması bir işe yaramaz; bu, fuhuşun varlığını gösterir. Kadının güzelliği, adamın enerjisini ele geçirme mevzu­sunda, gücün güzelliği ele geçirmekten aciz olmasıyla birlikte acizdir.
    Bu noktada, demin de olduğu şeklinde tek bir yol kalıyor: bağlılık.
    Bağlılık için bağlılık, güçle güzelliğin birbirlerine duyduğu çekimin isteğine bağlılık; netice olarak, tüm anlaşmalar içeri­sinde en yüce olan evlilik anlaşması böyledir ve daha sonraları şövalyelik anlaşmaları da evlilik anlaşması örnek alınarak oluştu­rulacaktır. Şehvetten ve aşktan daha asil bir duygunun, şehveti ve aşkı dışlamayan fakat onları yöneten, ikincil kılan, silen ve ge­rektiğinde onları tamamlayan bir duygunun, iyi mi onların yerini aldığını gördünüz mü? Bana ikinizin de bilmiyor şeklinde göründü­ğü evlilik işte bu, hanımefendiler. Sözlerimi not ediniz; bunun ötesinde hanım için yalnızca utanç ve fahişelik var. (Pornokrasi ya da Modern Zamanlarda Kadınlar)
  • Mısır sanatı daha fazlaca dogmatik ve doğa ötesi özellikler gösterirken, Yunan sanatı idealistti. (Sanatın Prensibi)
  • Hiçbir şey mantık kadar acımasız, merhametsiz değildir. Evliliğin örtüsü, evli gençlerin yelkeni, yırtılmıştır; tanrısal muhteşem aşk, eşlere verilmiş sözler kaçınılmaz olarak kösnü uyandıran kösnül okşayışlara dönüşür; kocaya özgü sadakat rüzgarla uçup gider hanıma özgü edep aşırı iffetliliğin içinde can verir, evlilik oyuna gelmişlerin, enayilerin anlaştıkları bir pazarlık, bir antak kalma olmuştu, o şekilde görülmüştü. (Aşk Ve Evlilik)
  • Aşk: Karşılıklı sadakat, süreklilik, sebat; daima aynılık, daima bağlılık, daima idealin içinde olunması istenir.
    Kadın: O ne güzel yaratıktır, fazlaca pahalıya mal olmasaydı keşke, asla eğer olmazsa kendi kendine yetebilseydi ve işi ile harcamalarını karşılayabilseydi!
    Çocuklar: Onlarla teselli bulur, onlarla avunuruz, fakat anneyi bozup mahvetmeselerdi keşke, aşk ve zevkler onun yüzünden asla niteliğini yitirmeseydi keşke, gelişleriyle ailelerine yaptıkları maliyeti ondan sonra ödeyebilselerdi keşke. (Aşk Ve Evlilik)
  • Doğrusunu isterseniz, kilise, sonsuza kadar, statükonun en yüksek tarifi olarak var olacaktır: O, gelişme demek değildir, o yüzden gelecek için yeni bir tanım önermez. (Federasyon İlkesi)
  • Özgürlük ise dokunulmazdır. Özgürlüğü ne satabilirim ne de devredebilirim; özgürlüğün devredilmesini yada askıya alınmasını mevzu alan her sözleşme, her akit şartı hükümsüzdür. Özgür bir toprağa ayak basan köle, o andan itibaren artık özgürdür. Toplumun bir suçluyu yakalayıp özgürlüğünden yoksun bırakması meşru savunma durumdur. Bu sebeple toplumsal sözleşmeyi bir hata ile ihlal niçin her kim olursa olsun kendini toplumun düşmanı duyuru etmiş olur; özgürlüğüne saldırı etmiş olduğu başka insanları kendi özgürlüğünü ortadan. kaldırmaya zorlamış olur. Özgürlük insan olmanın birincil şartıdır ve kişinin özgürlüğünden vazgeçmesi insaniyetinden vazgeçmiştir; o noktadan sonrasında iyi mi insanca bir eylemde bulunabilir? (Mülkiyet Nedir?)
  • Devletin en yüce gayesi toplumsal ve bireysel özgürlüktür. (Federasyon İlkesi)

YORUMLAR

YORUM YAZ!

Yorum Ekle



[

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Oto Aksesuar toptan çakmak
Pusulabet Betoffice Giriş ataşehir escort pendik escort sitene canlı tv ekle bonus veren siteler deneme bonusu veren siteler madridbet meritking kingroyal madridbet yeni giriş kingroyal giriş